Etiket: yumurtalık rezervi

  • Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır?

    Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır?

    Tüp bebek için yaş kısıtlamaları klinikten kliniğe göre değişir. Genel olarak, 40 yaşından büyük kadınlar, 40 yaşından küçük kadınlara kıyasla, canlı doğum için belirgin bir şekilde daha düşük bir şansa sahiptir. Yaş, muhtemelen bir tüp bebek döngüsünün sonucunu etkileyen en önemli faktördür. Birçok klinik 42 yaşından büyük hastaları tedavi etmeyecektir. İlerleyen yaşla ilgili tüp bebekle (IVF) doğum oranlarının düşük olması nedeniyle doktorların 43 yaşından büyük hastalara kendi yumurtaları ile tüp bebek yapmadığını belirtmek gerekir.

    Bir kadının tüp bebek yönteminde (IVF) başarı şansı, FSH ve estradiol düzeyleri ve döngü gününün ölçülmesiyle de tahmin edilebilir. Her iki hormondaki artış, tüp bebekte başarı oranlarının düşmesi ile ilişkilidir, bu yüzden birçok klinik, FSH veya estradiol seviyeleri bilindiğinde, ek kısıtlamalar getirmektedir. Clomiphene sitrat challenge testi (CCCT), yumurtalık rezervini değerlendirmek ve tüp bebek (IVF) başarısını tahmin etmek için başka bir araçtır. Yaşlı kadınlar, özellikle FSH seviyeleri artan ve yüksek östradiol düzeyine sahip olanlar, tüp bebek yönteminde donör yumurtaları kullanmaya teşvik edilir veya evlat edinme önerilir.

    Tüp Bebek Tedavisinde Yaş Sınırı Var mı? 40-43 Yaş Arası Tüp Bebek Tedavisi Başarı Oranları Kaçtır? | 1

    Doğal tüp bebek döngüsü, yumurtalık rezervi azalmış hastalar için başka bir tedavi alternatifi olarak ortaya çıkmıştır. Yumurtalık rezervi testlerinin, hastanın doğurganlık ilaçlarına verdiği cevabı tahmin ettiğini, ancak belirli bir hastada sağlıklı bir yumurtanın varlığını veya yokluğunu tahmin etmek için herhangi bir test yapılmadığını bilmelisiniz. Sağlıklı bir yumurtanın varlığını saptamanın tek gerçek yolu, sağlıklı bir çocuk doğurmasıdır; bu, hastanın en az bir iyi yumurtası olduğunu kanıtlar! İlginç bir şekilde, tüp bebek yöntemiyle ve kendi yumurtalarını kullanarak sağlıklı bir bebek sahibi olan en yaşlı kadın, 49 yaşındaki bir hastaydı.

    Dolayısıyla 40 ile 43 yaş arasındaki hastalar tüp bebek tedavisinin uygulanması kliniğe ve tüp bebek uzmanına kalıyor. Ancak başarı şansının çok düşük olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğer infertile tanısı koyulduysa ve bebek sahibi olmak için yeterince beklediyseniz, tüp bebek yöntemi tavsiye edilir ve bunun için de 40 yaşına kadar beklememeniz gerekir. Yaşla birlikte azalan hormon salınımı ve yumurta rezervlerinin tükeniyor olması en büyük problemdir.

    Tüp Bebek Tedavisi Kaç Kez Uygulanır? Tüp Bebek İçin Yaş Sınırı Kaçtır? Tıklayın !

    Tekrarlayan Gebelik Kayıpları ve Tüp Bebek Tedavisi için Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisinde Başarıyı Artırmak İçin Neler Yapılmalı? Tıklayın !

    Tüp Bebek Tedavisi Başarısız Olduğunda Ne Yapmalı? Tıklayın !

  • Tüp bebek öncesi ne gibi tedaviler uygulanabilir?

    Tüp bebek öncesi ne gibi tedaviler uygulanabilir?

    Tüp bebek tedavisi ile bebek sahibi olmak isteyen çifterin en çok merak ettikleri konulardan biri de tüp bebek için ne kadar beklemeleri gerektiğidir. Her kısırlık durumu tüp bebek tedavisi gerektirmez ve tüp bebek uygulamasından önce bir çok yöntem ile sorun giderilebilir.

    Bu yazıda tüp bebek tedavisi için çiftlerin ne kadar beklemesi gerektiği hakkında bilgi vermeye çalışacağım.

    Hamilelik gerçekleşmiyor diyebilmek için çiftlerin yeterli ve düzenli olarak bir yıl boyunca ilişkiye girmeleri gerekmektedir. Bu süreden önce gebeliğin oluşmaması normaldir. Bu durumda normal şartlar dışında gebelik oluşmayan çiftlerin yüzde 15 inde bir sorun bulunmazken, tanı bulunan sebeplerde de kadın ve erkeklerde eşit sorunlar gözlenebilmektedir. Bu sorunların büyük bir kısmı günümüzde tedavi edilebilir sorunlardır.

    Çiftler 12 ay boyunca düzenli ve yeterli ilişkiye girmelerine rağmen gebelik gerçekleşmemesi durumunda çeşitli tetkiklerle sorunları bulup, tüp bebek tedavisinden önce neler yapılabileceği araştırılmalıdır.

    Tüp bebek öncesi ne gibi tedaviler uygulanabilir?

    Tüplerde tıkanma tespiti durumunda laparaskopik cerrahi yöntemi ile tıkanık ve yapışıklıklar düzeltilip, her türlü miyomlar alınabilir.
    Yumurtlama sorunu olan bayanlarda ilaç tedavisi ile yumurta çoğaltımı veya çatlaması sağlanabilir. Ki bu yöntem tüp bebek öncesi için mutlaka gereklidir.
    Rahim filmi de hem bir tetkik hem de bazen bir tedavi yöntemi olabilir. Rahime gönderilen özel boyalı bir sıvı sayesinde tıkanıklar tespit edilir, bazen de tüplerdeki yapışıklıkların giderilmesi sağlanabilir.
    •Aşılama yöntemiyle de gebelik gerçekleşebilir. Aşılama, yapılan tetkikler sonrasında bir sorunu bulunmayan bayanlara uygulanan bir yöntemdir. İlk olarak kadınlarda yumurta oluşumu ve çatlaması sağlanır. Yumurta çatladığında erkekten sperm alınıp yıkanarak seçilen spermler kadının tüp kanallarına gönderilerek yumurtalarla birleşmesi sağlanır.
    •Rahimde aşırı yağlanmaya bağlı ve aşırı kilo alımları da bebek sahibi olmaya engel durumlardır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda anne adayına zayıflaması ve egzersiz yapması önerilir. Yağların erimesi ve anne adayının zayıflaması ile birlikte anne adayının yumurtalıkları uyarılır. Baba adayında her hangi bir sorun yok ise şayet anne adayında da her hangi bir sorun yok ise şayet anne adayı gebe kalabilir.
    •Kadın ve erkek de sigara kullanımı var ise şayet sigara kullanımına son vermeleri istenir. Bebek sahibi olmalarına sigara kullanımının ne kadar engel olduğu tüm detayları ile anlatılır.

    Eğer bu tedavilerden sonrada gebelik oluşmuyor ve bir takım sorunlar var ise,

    Örneğin;
    Kadının tüplerinin tıkalı, hasarlı olması veya alınmış olması durumunda,
    Tüplerin ve ya rahim içinin yapışık olması durumunda (kimi zaman tüpler açık gibi görülse de daha önceden geçirilmiş apandisit gibi cerrahi müdahalelerde tüplerde yapışıklık meydana gelebilir) bu durum olağan bir durum olup ancak hekimler tarafından tespit edilmektedir.
    Yumurtlama sorunu olan bayanlarda ilaç tedavisi uygulanmasına rağmen kadında yumurta gelişimi olmaması gibi durumlarda
    Endometriozis (çikolata kisti) hastalığının yumurta gelişimine olumsuz etkisi ile gebe kalmayı engellemesi,
    Erkeğin sperm sayısının yetersizliği, hareket ve şekil bozukluğu gibi durumlarında,
    İzah edilemeyen gebe kalma sorunu yaşayan bayanların yaşlarının ilerlemesi söz konusu olduğunda,
    Yine yaşı ilerlemiş özellikle 38 ve üstü yaşlardaki çiftlerin bebek sahibi olmak istediklerinde,

    Genetik tanı uygulaması gereken durumlarda, hemen tüp bebek uygulaması yapılmalıdır.

    Eğer bu tür sorunlarınız yok ve izah edilemeyen gebelik sorunu yaşıyor iseniz, doktorunuzun tavsiye edeceği bir zaman da tüp bebek yöntemini yaptırabilirsiniz. Hemen her çift tüp bebek tedavi yöntemini deneyerek evlat sahibi olmaya engel birçok sorunu bu yöntem sayesinde kolaylıkla aşabilir.

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

  • Tüp bebek merkezi seçerken dikkat edin

    Tüp bebek merkezi seçerken dikkat edin

    Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin karşılarına çıkan en önemli iki soru; tedavi görmek için hangi merkezi seçmeleri gerektiği ve başarılı bir tedavi sonrası bebek sahibi olabilme şanslarının ne olduğudur. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek merkezi seçiminde çiftlere rehber olacak noktaları açıkladı.

    Ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın bildirdiği verilere göre 140’ın üzerinde ruhsatlı tüpbebek merkezi mevcuttur. Bu merkezlerin yarısından çoğunun son 7-8 yılda açıldığı dikkate alındığında sağladıkları hizmetler ve elde edilen başarı oranlarının da ciddi olarak farklılık gösterdiği göze çarpar.

    Tüp bebek Merkezi Seçerken Dikkat Edilecek Noktalar!
    Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr. Mustafa Bahçeci tüpbebek merkezi seçiminde çiftlere rehber olacak noktaları açıkladı.
    Tüp bebek merkezi seçerken dikkate alınacak ilk kriter embriyoların rahme transferinden 12-15 gün sonra gerçekleştirilen hormon testidir veya 3-4 hafta sonrasında gerçekleştirilen ilk ultrason muayenesinde görülen kalp atışlarıdır. Pek çok çift bu test sonrası çocuk sahibi olmuşçasına sevinseler de tüpbebek tedavisinde sonuç; çiftin sağlıklı bebeklerini kucaklarına alabilmesidir. “Eve sağlıklı bebek götürme oranı” olarak ifade edilen bu oran, tüpbebek tedavisi sunan merkezlerin gerçek başarı oranlarını gösteren en önemli sayısal göstergedir. Zira hormon testi sonrası iyi gebelik oranları alınan, fakat eve sağlıklı bebek götürme oranları nispeten düşük merkezler de mevcuttur.

    Yapılan Yanlışlara DİKKAT!
    Başarı oranları hakkında değerlendirme yapılırken genellikle yapılan bir diğer yanlış; görüşülen kişi veya doktorun genellikle merkezde tedavi gören başarılı olma şansı yüksek veya genel hasta popülasyonu üzerinden sonuçlar vermesidir. Aslında tüpbebek tedavilerinde gerek gebelik oranları gerekse eve sağlıklı bebek götürme oranı tedavi sırasındaki kadın yaşı, yumurtalık rezervi, sperm kalitesi, daha önceki denemelerin varlığı, genetik bir hastalık taşıyıcısı olma vs. gibi durumlarda son derece farklılık göstermektedir. Çiftlerin tedavi görecekleri merkezi seçerken ve seçilen merkezin başarı oranlarını değerlendirirken göz önüne alınması gereken en önemli konu; kendilerine verilen gerçekçi gebelik ve eve bebek götürme oranlarıdır.

    Eve Sağlıklı Bebek Götürme Oranları Nelere Bağlıdır?
    Öncelikle başarılı bir tüpbebek merkezi herbiri konusunda uzman, akademik olarak yapılan çalışmalar ile bilimsel bilgi düzeyini sürekli arttıran, profesyonel doktorlar, hemşireler, hasta danışmanları, embriyologlar, teknisyenlerden meydana gelmiş bir ekipten oluşuyor ise yüksek başarıdan söz etmek mümkündür. Örneğin klinik hizmetler, tedaviler ne kadar başarılı olursa olsun eğer teknik ve teknoloji olarak güncel ve titiz bir laboratuar altyapı yoksa yüksek oranlar beklemek zordur. Ekipteki her bir bireyin en uygun zamanda devreye girmesi ve görevini hatasız yapması, grubun organize edilmesi de verilen hizmet kalitesi açısından en önemli faktördür. Ayrıca merkezde hizmet veren doktor ve embriyologların teknik ve uygulama tecrübeleri, eğitim düzeyleri de önemlidir.

    En Önemli Aşama Embriyoloji Laboratuarı
    Tüp bebek merkezlerinde tedavinin başarısı ilk olarak elde edilen yumurta ve sperm hücrelerinin sayı ve kalitesine bağlıdır. Burada görev yumurta gelişimi için tedaviyi takip eden doktora ve gerektiğinde erkeklerde mikroskop altında yumurtalıklardan sperm almayı başaran ürolog doktora düşüyor. Sonrasında ise en önemli aşama mevcut yumurta ve sperm hücreleri ile en kaliteli embriyoları elde etmektir. İşte bu aşamada gerekli tüm işlemler embriyoloji laboratuarında gerçekleştirilir. Başarılı laboratuar; en son teknolojik altyapı ile donatılmış, alınan yumurta ve sperm hücrelerinden mümkün olduğu kadar az kayıp ile en kaliteli embriyoyu üreten ve seçebilen laboratuardır.
    Özellikle bazı çiftlerde kadın yaşı 40’lar civarında ve son derece sınırlı sayıda yumurta elde edilebilir. Bir de bu resme sınırlı sperm sayısı eklendiğinde elde edilecek 1 embriyo bile son derece değerlidir. Seçilen embriyonun doğru zamanda ve doğru şekilde rahme transferi de başarının en kolay görülen fakat en önemli ve dikkat verilmesi gereken aşamasıdır. Dolayısı ile başarılı bir merkezi diğerlerinden farklı yapan bu süreçte planlanan tedavinin eksiksiz ve hatasız işlemesi, kişilerin ve uzmanların mesleki deneyimleri ve bu deneyimlerini en üst düzeyde tedaviye aktarmalarına bağlıdır.

    Yüksek Başarı İçin İleri Teknolojiyi Doğru ve Etkin Kullanmak Şart!
    Başarıya giden 3 aşama ve anahtar vardır.
    1-Problemin kaynağını doğru olarak tanımlayabilmek,
    2-Doğru tedavi yaklaşımları ile optimal bir tedavi sürecinin planlanması, 3-Tüm ara aşamalarda mümkün olan en yüksek teknoloji ve yetkinliği gösterilmiş cihazların kullanımına imkan sağlanması.
    Günümüzde artan bilgi birikimi ile birlikte özellikle laboratuar teknolojisindeki ilerlemeler daha yüksek gebelik oranlarının elde edilmesini sağlayarak dolayısı ile eve canlı bebek götürebilme oranlarını dramatik olarak yükseltebilir. Embriyolar artık özel inkübatörler ve kamera sistemi olan cihazlar ile canlı olarak gözlenebilir, her bir embriyonun gelişim kaydı oluşturulur ve gebelik oluşturacak en kaliteli embriyo bu kayıtların titiz bir çalışması sonucu seçilir. Benzer şekilde sınırlı sayıdaki sperm hücreleri IMSI adı verilen teknik ile yüksek mikroskobik büyütme teknolojisini kullanarak seçilebiliyor ve mikroenjeksiyon bu seçilen spermler ile gerçekleştirilir. Dahası özellikle gebelik elde etmede problem yaşayan, birden fazla başarısız denemesi olan çiftlerde elde edilen embriyolar genetik bozukluklar yönünden taranır, kapsamlı kromozom taraması tekniği ile tüm kromozomları yönünden normal bulunan embriyolar seçilerek tedavide kullanılabilir.

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

    Yeni Teknik ve Yöntemler Göründüğü Kadar Başarılı Olmayabilir!
    Bununla birlikte basında çıkan her yeni yöntem veya teknik göründüğü kadar fayda sağlamayabilir. Özellikle yeni tekniklerin uygulanıp uygulanmadığının yanında uygulama şekli ve kime uygulandığı da başarı için son derece önemlidir. Başarılı bir merkez, teknolojiyi yakından takip ederek gerçekten fayda görebilecek kişilere uygun tedaviyi sağlayan merkezdir ve her zaman amaç etkinliği kanıtlanmış tedavilerin çiftlere sunulmasıdır. Üzülerek belirtmeliyiz ki, gerek basında gerekse bilimsel toplantılarda tartışılan yeni tekniklerin %70’i ilk çalışmalarda etkin gibi görünse de sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda ve değerlendirmelerde göründüğü kadar başarılı bulunamayarak kullanımdan kalkabilmektedir. Tüp bebek uygulaması için esas olan çiftlerin bu konularda da gerekli bilince sahip olmaları, başarıyı doğru değerlendirebilmeleri için önemli.

    Embriyo Dondurma
    Yumurta, sperm ve embriyoların etkin bir şekilde dondurulması, saklanması ve çözme sonrası %100’e yakın oranlarda canlılık artık başarılı merkezlerde mümkündür. Geriye kazanım ve özellikle dondurulmuş hücreler ile elde edilen yüksek gebelik oranları bir kliniğin başarı seviyesini gösteren en önemli göstergedir. Eğer bir tüp bebek merkezinde verilen tıbbi hizmet en üst seviyede ise, tedavi süresince veya sonrasında dondurulan materyal sayısı da o kadar fazladır ve dondurularak saklanabilen gamet hücresi veya embriyo çiftlere daha zahmetsiz ek tedavi olanağı sağlar. Dolayısı ile bir merkezin ne kadar başarılı olduğu, embriyo dondurma oranları ve dondurulmuş embriyolarla elde ettiği başarılı sonuçlara bakılarak rahatlıkla görülebilir, değerlendirilebilir. Eğer doğru uygulanıyorsa dondurulmuş embriyolar ile gerçekleştiren tedavilerdeki başarı oranları taze transfer yapılarak gerçekleştirilen tedavilerden daha yüksektir.

    Hasta Hizmetleri
    Başarılı bir tedavi süreci için sadece verilen tıbbi hizmetler ve bu hizmetlerin fazlalığı ile değil aynı zamanda hasta odaklı bir hizmet anlayışı da gereklidir. Tüp bebek tedavileri, tedavi gören çiftler için başlı başına bir stres kaynağı ve eğer bu süreç doğru yönetilmez ise beraberinde sadece tıbbi olarak değil ayni zamanda mevcut psikolojik sorunları da arttırabilir. Başarılı merkezler bu süreci en iyi şekilde yönetmeye odaklanmış merkezlerdir.

  • Önceki başarısız tüp bebek uygulamaları başarıya dönüşebilir mi ?

    Önceki başarısız tüp bebek uygulamaları başarıya dönüşebilir mi ?

    Daha önce iki veya daha fazla tüp bebek uygulamasından başarılı sonuç almamış hastaları sonraki tedaviye almadan önce, hastanın daha önceki denemeleri göz önüne alınarak mutlaka hastaya farklılaşmış bir tedavi protokolü planlanmalıdır.

    1- Elde edilen embriyo kalitesi iyi veya çok iyi olmasına rağmen gebelik elde edilmemişse uygulanması gereken yöntemler:

    A- Ofis Histereskopi: En az iki tane iyi embriyo verilmesine rağmen gebelik olmadığı durumlarda, %20 oranında rahim içinden polip, yapışıklık, miyom ve rahim içi bölümler gibi embriyonun tutulmasını engelleyen hastalıklara tanı koyup aynı işlem esnasında tedavisi yapılıp ortadan kaldırabilmektedir. Türkiye’de bu işlemi ilk defa uygulayanlardan biri ve birçok hekime eğitimini veren Prof. Dr. Recai PABUÇCU ve ekibi ile hastalarımıza kliniğimizde bu işlemi anesteziye bile gerek kalmadan, ağrısız bir şekilde başarıyla uygulamaktadır.

    B- Hastalıklı Tüplerin (Kanalların) Laparoskopi Yöntemiyle Açılması veya Çıkarılması: Eğer tüplerde yapışıklık, tıkanıklık veya tüplerin ağzının tıkanıklığa bağlı olarak tüplerin içinde sıvı toplanmışsa (hidrosalpinks) rahim içine embriyo yerleştirildiğinde bu tıkanıklık yapışıklık ve hidrosalpinks sonucu oluşan bu sıvının rahim içine kaçak vermesi sonucu embriyoların tutulmasını kesin olarak engellediği ispatlanmıştır. Bu hastaların tüplerinin laparoskopik (kapalı) yöntem ile açılması, çıkarılması veya tüplerin rahimden çıktığı bölgeye tıkama işlemi yapılması sonucu embriyonun düşmesine neden olan bu sorun ortadan kaldırılmış olur.

    C- PGD (Preimplantasyon Genetik Tanı) (Embriyoların Genetik İncelenmesi): 8 Hücreli embriyonun bir blastomeri (hücresi) alınarak biyopsi yapılabilmekte ve anne rahmine yerleştirilmeden önce embriyonun, kromozom yapısı ve bazı gen defektleri belirlenebilmektedir. Son yıllarda gen teknolojilerindeki gelişmeye paralel olarak daha önce sadece araştırma merkezlerinde çok kısıtlı olarak kullanılan bu teknikler şimdi daha yaygın ve pratik olarak kullanılabilmektedir. Konu son derece hızlı gelişmekle birlikte klinikte sınırlı bir grup hastada kullanılmalıdır (cinsiyete bağlı geçişli hastalık riski – kas distofileri, hemofili vb. translokasyonlar, kromozom sayı bozuklukları, bazı bilinen gen defektleri gibi).

    Bu teknikler hiçbir zaman %100 sağlam çocuk iddiası taşımamaktadır. Hatta çoğu tecrübeli merkez bu yöntemleri kullandıktan sonra elde edilen gebeliklerde yine de klasik antenatal tanı yöntemleri olan amniyosentez ve koryon villus biopsisini önermektedirler. Preimplantasyon genetik tanı yöntemi merkezimizde de başarı ile uygulanmakta olup, özellikle 38 yaş üstü üçten fazla embriyo oluşmuş hanımlarda, genetik tanı sonrası embriyo transferleri yapıldığında genç yaş grubuna yakın gebelik elde edilmektedir. Ayrıca ikiden fazla başarısız tüp bebek olmuş ise yapılmasında fayda vardır. Sperm sayısı bozuk olan erkeklerde döllenme sonucu genetik problemli embriyo olabileceğinden sağlıklı embriyoları seçmek içinde kullanılmalıdır.

    D- I.M.S. I (Mikroskobik Büyütme İle Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu): Özellikle sperm sayısı ve hareketleri düşük olan erkeklerde başarıyı oldukça arttıran bir yöntemdir. Bu uygulama için ileri teknoloji ile donatılmış çok özel mikroskoplar kullanılmaktadır. IMSI tekniği kullanılarak yapılan işlemlerde normal bir mikroskoptan 16.000 kat daha fazla büyütülen spermlerin hücre içi yapıları, hücre çekirdekleri detaylı bir şekilde incelenmekte ve bu sayede en kaliteli spermler, dejenere olmadan seçilebilmektedir. Daha sonra bu spermler ile yapılan mikroenjeksiyon işlemi ile başarı artmaktadır.

    E- HLA-G5: Tutunma yeteneği en yüksek olan embriyoların ürettiği HLAG5 proteininin saptanarak embriyo seçiminde kullanılması gebelik oranını artıracaktır. Bu yöntem kliniğimizde de kullanılmaktadır.

    F- P.I.C.S.I: Mikroenjeksiyon sırasında olgun spermlerin seçimi, genetik kusurlu olanların ayrıştırılması amacıyla kullanılan bir metoddur. Genetik olarak normal olan spermlerde hücre zarında bulunan özel bir protein bu spermler labaratuvarda önceden hazırlanmış plaklara yapışmasını sağlar. Bu proteine sahip olmayan spermler ise plaka engelini aşamaz ve dışarıda kullanılmasını sağlayan bu teknikle başarı artırılmış olur.

    G-Assisted Hatching (Traşlama Yöntemi – AHA): Embriyoların rahme tutunma oranlarını arttırmak için geliştirilmiş bir tekniktir. Bu teknikte, embriyonun etrafını saran kılıf (zona pellucida) lazerle, asitle ya da mekanik yöntemlerle inceltilir. Bu yöntemlerin birbirine herhangi bir üstünlükleri olmayıp merkezin deneyimine göre herhangi biri kullanılabilir. Transfer günü embriyolar, hastanın yaşı ve öyküsü ile beraber değerlendirilerek bu işlemin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilir. Bu işlem dondurularak saklanmış embriyoların transferinde de kullanılabilir. Döllenmiş hücrelerde bu yöntemle gebelik oranı artabilmektedir. Ancak bu konu tam aydınlığa kavuşmuş değildir.

    H- CGH – Komparatif Genomik Hibridizasyon Yöntemi : İstenilen bir gebeliğin sağlanması ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesi, embriyonun sağlıklı kromozom yapısına sahip olup olmasına bağlıdır. Kromozom yapısının sağlıklı olmaması halinde çoğu zaman vücut gebeliği gerçekleştiremez ya da gebelik düşükle sonlanır. Tekrarlayan tüp bebek yöntemi sonrasında gebelik sağlanamaması ya da gebeliklerin düşükle sonuçlanması; ayrıca normal yollarla sağlanan gebeliklerde düşük görülmesi durumunda mutlaka sebebini araştırmak gerekir. Bu gibi durumlarda ilk önce genetik bozukluk olup olmadığı araştırılmalıdır.

    Yaşı 38 ve üstünde olan anne adayları, herhangi bir problem tespit edilemediği halde embriyo transferi yapılmış ve en az 2 kez başarısız tüp bebek tedavisi geçirmiş olanlar, daha önceden PGD yapılarak en az 1 tane normal embriyosu belirlenerek transferi yapılmış ama gebe kalamamış olanlar, tekrarlayan düşükleri nedeniyle kromozomal bozukluk tespit edilmiş olan hastalara CGH başarıyla uygulanmaktadır.

    Tüp bebek tedavisi için merkeze gelen anne adayının yumurtaları, uygulanan ilaç tedavisi sonrasında toplanır. Erkeğin spermi ile laboratuar ortamında mikroenjeksiyon (ICSI) işlemiyle döllendirilerek büyümesi ve gelişmesi sağlanır. Gelişimin 3. gününde 6,7 ve 8 hücreli olan embriyolardan mikroskop altında laser yardımıyla embriyonun zarına birkaç atışla delik açılarak birer hücre alınır. Tecrübeli kişiler ve gelişmiş ekipmanlarla yapılan bu işlemin embriyoya hiç bir zararı yoktur. Kalan embriyolar bölünüp gelişimlerine devam ederler. Herbir embriyodan alınan birer hücre Mikroarray tabanlı Karşılaştırmalı Genomik Hibridizasyon (CGH) yöntemi ile incelenir. Bu yöntemle, daha önceden uygulanan PGD (preimplantation genetic diagnosis) metodundan farklı olarak tüm kromozomlar incelenmektedir. 24 saat sonra elde edilen sonuçlara göre sağlıklı olan embriyo anne rahmine transfer edilir. Tüp Bebek yöntemiyle % 45–55 olan gebelik oranları %70–75’ lere yükselmektedir. Bu yöntem ile canlı doğum oranlarında artış gözlenirken, gebelik kayıplarındaki oran düşmüştür. 38 yaş üstü hastalarda CGH yöntemi uygulanarak gebelik oranları %30-40’lara ulaşmaktadır. Daha önce 4–5 defa tekrarlayan düşüğü olan hastalarda ise CGH yöntemi uygulandığında canlı doğum %60–70 oranında artmıştır.

    2-Kötü Embriyo Elde Edilmiş Olgularda Başarıyı Artıracak Yöntemler:

    A- I.V.M. (İn Vitro Maturasyon): İlaçsız tüp bebek tadavisi olarak da bilinen bu yöntemin deneneceği gruplar; ilaç olarak uyarılmaya rağmen olgun yumurta elde edilmeyen hastalar, embriyo kalitesi kötü olan ve herhangi sebeple açıklanamayan hastalar, polikistik över hastalığı olup, karnında su toplanması riski olan ve olgun yumurta alınamayan hastalar ve kemoterapi alacak veya kısırlaştırılacak hastalardır. Çoğu zaman ilaç bile gerekmeden yumurtalar erkenden toplanır. Labaratuvar ortamında özel yöntemlerle büyütülür, olgunlaştırılır daha sonra mikroenjeksiyon yapılır. Bu metod ile yukarıda sayılan hasta gruplarında daha kaliteli embriyo elde edileceği gibi aşırı uyarılma riski ortadan kalkacaktır. Ancak yine de unutulmamalıdır ki bu yöntem tüm IUF olgularının sadece % 5 -% 15’ine uygundur.

    B-(Embriyodaki Zararlı Parçacıkların Temizlenmesi): Bazı embriyolar gelişirken normal hücre bölünmesinin yanı sıra istenmeyen bazı parçacıklar oluşur. Fragman denen bu parçacıklar aynı zamanda tedavinin başarısını azaltır. Bu yüzden çok deneyimli ekipler, defragmantasyon denilen, mikroskop altında özel teknikler ve özel mikro pipetler ile bu parçacıkları temizleyip verilen parçasız embriyo ile gebelik oranlarını artırırlar.

    C- Endometrial Ko-KDItür (Yapay Rahim): Tekrarlayan başarısız tüp bebek deneyimli hastalarda ve kötü kalite embriyo elde edilenlerde kullanılan bir yöntemdir. Bu hastaların rahim içi dokusundan (endometrium) alınan küçük bir parça, anne serumu ve bazı özel maddeler ile birleştirilerek yeni bir ortam hazırlanır. Alınan yumurtalar, mikroenjeksiyon işlemi sonrası bu ortamda büyütülerek daha kaliteli embriyolar elde edilmektedir. Bu yöntem kliniğimizde, uygun görülen hastalara, başarıyla uygulanmaktadır.

    D- Başarı Elde Etmek İçin İlaç Tedavisinin Farklılaştırılması: Çok deneyimli jinekolojik endokrin (hormon uzman) uzmanları hastalara uygulanan yumurtalama programlarını değiştirerek daha kaliteli yumurta elde edebilirler ve bu hastaya göre ayrı ayrı düzenlenerek tedavi başarısı artırılmış olur. Örneğin PCO’lu hastalarda daha kaliteli yumurta elde edebilmek için hasta dostu denen çok özel programlar uygulanarak daha kaliteli embriyolar yapılır ve başarı arttırılmış olur. Kliniğimizde de Prof. Dr. Recai PABUÇCU bu konuda oldukça deneyimli bir hekimimizdir.

    E-EMBRYOSCOPE Tekniği ile doğru zamanda doğru embryo seçimi: (Embriyolar gece gündüz gözlem altında): EmbryoScope-Dinamik Embriyo İzleme; IVF tedavilerini iyileştirmek için geliştirilen hızlandırılmış bir çekim tekniğine dayanarak düzenlenmiş bir embriyo izleme sistemidir. Bu sistem, yaklaşık 7 yıl süreyle araştırmalar sonucu ilk defa 2009 da Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. EmbryoScope hızlandırılmış çekim tekniğine dayanarak inkübatörün içine yerleştirilen bir kamera ile döllenmeden transfer anına kadar embriyoyu izlememize olanak vermektedir.

    Bu sistem sayesinde, embriyo istediğimiz her saat dilimde kayıt altına alındığından rahatlıkla her gelişim aşamasını gözlemlemeye yardımcı olur. Embriyoyu dış ortama maruz bırakmadan, kendi ortamında izleyip gelişimini takip edebilmekteyiz. Embriyo gelişiminde en önemli unsurlardan olan hücre bölünmesi aşamasını böylece kaçıncı saatte olduğuna kadar görebilip en sağlıklı embriyoyu seçmek ve sonucunda anne adayına en sağlıklı tek embriyoyu transfer ederek gebelik şansını artırmak mümkündür.

    Avrupa ve Amerikada yaygın bir şekilde kullanılmakta olan EmbryoScope ile artık biz de hastalarımızın tüm embriyolarını an ve an izleyip en sağlıklılarını seçebilmekteyiz. EmbryoScope, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkânı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

    İlgili Konular ;
    Tüp Bebek Özel Bölüm
    Aşılama Yöntemleri ve Tecrübelerimiz
    Tüp Bebek Yöntemi ile Çocuk Sahibi Olmak.
    Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay
    Hapla Tüp Bebek Tedavisi

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Klinik saptamalara göre gebeliklerin %10-15’i düşükle sonuçlanıyor. Erken gebelik kayıplarının tahmini sıklığı saat başı 114 vaka, tekrarlayan gebelik kaybı oranı ise %3-5 oranında. Peki erken gebelik kayıpları neden yaşanır, önlemek mümkün, kan testi ne derece bilgi verir? Tüm bu soruları Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga çocuk sahibi olma çalışan çiftler için cevaplandırdı.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan milyonlarca çift için müjdeli haber –hamilesiniz-den sonra alınan kötü haber –bebeğiniz düştü-açıklamasıdır. Çiftleri daha da derinden üzen, umutlarını kıran ise tekrarlayan düşük olayıdır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga 20. gebelik haftasından önce ve 500 gr. ağırlığın altında 3 veya daha fazla gebelik kaybının “Tekrarlayan Gebelik Kaybı” olarak tanımlanabileceğini belirterek şunları söyledi: “ Maalesef günümüzde tekrarlayan gebelik oranlarında bir artış yaşanıyor. Buna etken birçok faktör olabilir ama ilk sırada geç yaşta anne-baba olmak sayılabilir. Çiftlerde kadınların 35 yaş ve üstü, erkeklerin 40 yaş ve üstü olduklarında düşük riski artıyor. Burada en önemli risk genetik bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez gebelik kaybı yaşayan kadının 2. kez düşük yapma oranı %15, 2 kez düşük yapanın 3. kez düşük yapma oranı %25, 3 kez düşük yapanın 4. kez düşük yapma oranı ise %30-45’e çıkmaktadır. Dolayısıyla peş peşe yaşanan her gebelik kaybı bir sonraki gebeliğin kaybedilme oranını da artırmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları genetik, bağışıklık sistemi, endokrinolojik, hematolojik, enfeksiyonlar, çevresel faktörler ile rahim yapısı bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.”

    Kan Testi ‘Rehber’ midir?

    Tekrarlayan gebelik kayıpların nedeninin bulunması için; hasta öyküsünün detaylı bir şekilde bilinmesi ve iyi bir muayene gerekir. Kan testinin de rehber olabileceğini belirten Doç. Dr. Ümit Gökdalga “Burada nedene ulaşmak için bütüncül bir tedavi süreci gerekir. Yani hormon tahlilleri, şeker, pıhtılaşma testleri, enfeksiyon nedenini araştırmaya yönelik testler, anne ve babanın kromozom tetkiki, bağışıklık sistemine yönelik immünolojik testlerin sonuçları derlenip toparlandıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Sadece kan tahlili ile nedenin belirlenme oranı ancak %10 olabilir. Rahim yapısı bozukluğu ve çevresel faktörler tekrarlayan gebelik kayıplarında önemli faktörlerdir. Tedavi ve bir sonraki gebeliğin takip planı elde edilen bulgular göre yapılmaktadır.” dedi.

    Tedavi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında düzeltilebilecek nedenlere yönelik güncel tıbbi uygulamalar, uygun tedavi şekliyle çiftleri mutlu sona ulaştırabilir. Doç. Dr. Ümit Gökdalga çiftlere şu önerilerde bulunuyor: “ Tedaviye tekrar başlamadan önce çiftlerin çok iyi araştırma yapması gerekir. Deneyim, donanım ve teknik açıdan dünyadaki gelişmeleri takip eden, uygulayan merkezler tercih edilmelidir. Tekrarlayan gebelik kayıplarında takiple başarılı gebelik ve canlı doğum yapma oranı % 60-70 arasında değişebilir. Ayrıca stres, kafein ve sigaradan uzak bir yaşam, sağlıklı beslenme şarttır. Obezite varsa diyetle kilonun uygun seviyeye gelmesi sağlanmalıdır.”

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Başvurulur ?

    Doç. Dr. Ümit Gökdalga tüp bebek tedavisine başvurulması gereken durumları şöyle özetledi: “Düşük materyalinden ya da anne ve babadan yapılan genetik araştırmalarda ailesel geçişli ya da tekrarlayıcı özellikte bir genetik problem tespit edilirse, sağlam embriyoları seçmek (PGD- Preimplantasyon Genetik Tanı) ve onları transfer etmek amacıyla tüp bebek tedavisi uygulanabilir.”

    Tüp Bebek ile İlgili Sık Sorulanlar
    – Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    – Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    – Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    – Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    – Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    – Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 2Polikistik Over Sendromu (PCOS); merkezi sinir sistemi, hipofiz bezi, yumurtalıklar, böbreküstü bezleri ve diğer dokular arasındaki etkileşimşerin bozulmasına bağlı olarak üretkenlik döneminin herhangi bir bölümünde ortaya çıkabilen karmaşık bir hastalıktır. Hastalar genellikle adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme ve kısırlık gibi şikayetlerle doktora başvururlar. Hastalığın oluşmasında genetik faktörlerin yanında beslenme ve egzersiz gibi çevresel faktörlerin de rolü olduğu düşünülmektedir. Özetle Polikistik Over Sendromu tanısı alan kişilerde adet düzensizliği ve buna bağlı yumurtlama bozuklukları, aşırı tüylenme ve sivilcelenme gibi kozmetik sorunlar, kısırlık problemi ile artmış rahim ve meme kanseri, diyabet ve kalp- damar hastalığı riski bulunmaktadır.

    PCOS olan kadının ailesinde de aynı risklere sahip olduğu ve bazı genlerin sorumlu olduğu sanılmaktadır. Polikistik over sendromunun kadının hayatının hangi döneminde başladığı bilinmemektedir. Bazı araştırmalarda anne karnında bazı araştırmalarda ergenlik döneminde başladığı savunulmuştur.

    Normalde adet döngüsünün ilk gününden itibaren olgunlaşmaya başlayan yumurta hücresinin gelişiminin yarıda kalması, yeterli büyüklüğe erişip çatlayamayarak her defasında yumurtalıklardan birinde milimetrik boyutlarda bir kistin oluşmasıyla sonuçlanmaktadır. Yumurtanın çatlayamaması adet görmek için gerekli hormon seviyesinin tamamlanamayarak adetin gecikmesine ve bir dizi hormonal bozukluğun oluşmasına neden olmaktadır. Hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olan esas olay kadınlarda hakim olması gereken östrojen hormonu yerine erkeklere özgü karakterlerin gelişmesini sağlayan androjen hormonunun fazla salgılanmasıdır.

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 3

    Polikistik Over Sendromlu hastaların %90’ında aşırı kilo, adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemler vardır. %10 hasta ise zayıf olup yumurtalıkarı ilaçla tedavi edildiğinde aşırı uyarılmaya bağlı ‘aşırı uyarılmış yumurtalık sendromu’, çoğul gebelik veya düşük riski ile karşılaşmaktadır.

    Polikistik Over Sendromlu hastalara yaklaşırken hastalar aşağıda belirtilen 4 gruba ayrılarak incelenirler:

    1.GRUP: Adolesan (ergenlik döneminde olan) Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar çocukluktan veya ergenlik döneminden itibaren kilo almaya başlayan, adet düzensizliği, aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemleri olan hastalardır. Bu hastalar tanısı konulduktan sonra uygun bir egzersiz ve diyet programına alınır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır. Ayrıca hormon bozukluğu ve adet düzensizliği varsa uygun hormon tedavileri başlanabilir.

    2.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup bekar veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu hastalarda ilk önce hasta aşırı kilolu ise Beden Kitle indexi (BKİ= Kilo/(Boy²)) 25 kg/m² değerine ulaşılması hedeflenerek uygun bir egzersiz ve diyet programına alınmalıdır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır.
    Bu gruptaki zayıf hastalarda ise tanı aşamasında belirtilerin karışması riski olduğu için erkeklik hormonu (androjen) salgılayan tümörler ve Cushing Sendromu ve Konjenital adrenal hiperplazi gibi hastalıklar dışlanmalıdır.

    3.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup çocuk sahibi olamayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar hekimleri tedavi konusunda en çok zorlayan hastalardır. 1yıllık korunmasız ilişkiye rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda öncelikle erkek faktörü değerlendirilip gerekli tedaviler yapılır. Daha sonra tüplerin açık olup olmadığını anlamak için rahim filmi çektirilir. Soruna yönelik tedavi planlanır. Eğer çiftlerde sperm testi normal, rahim filminde de tüpler açıksa birinci basamak tedavi hastanın mevcut kilosunun en az %5’inin verdirilmesidir. Bu şekilde hastaların %30-40’ı gebe kalmaktadır.

    Bu gruptaki zayıf ya da kilo verip de gebe kalamayan aşırı kilolu hastalarda ikinci basamak tedaviye geçilerek Klomifen Sitrat ya da Aromataz İnhibitörleri denilen ilaçlarla yumurtlama tedavisi yapılır. Bu yöntemlerle hastaların %60-70’inde yumurtlama oluşurken %20-30’unda tedaviye direnç gelişmektedir.

    Yumurtlama olmuşsa %40-50 gebelik gerçekleşmektedir. İşte tedaviye dirençli bu hastalara ya iğne ile yumurtlama tedavisi yapılmakta ( çoğunlukla aşılama tedavisi ile desteklenerek) ya da laparaskopik (kapalı) yöntemle yumurtalara 4-5 adet pencere açılmasıyla yapılan Laparaskopik Ovaryan Drilling yöntemi uygulanmaktadır. Burada tedaviyi belirleyen ana noktalar hastanın kilosu, erkeklik hormon düzeyleri ve kullanılan ilacın miktarıdır.

    Günümüzde bu grup hastalarda AMH (Antimüllerian Hormon) isimli hormon tedaviyi belirlemede oldukça etkin bir rol oynamaktadır. AMH hormonu 3.8 değerinin üzerinde ise bu hastalara Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu yapılmalıdır. Eğer AMH 3.8’in altında ise aşılama ve tüp bebek yöntemleri bu hastalarda daha etkili olabilir.

    Bir kez daha altını çizelim ki iğneyle yapılan tedaviler aşılama ile birleştirilmezse tedaviye yanıt azalır.

    İğne ile yapılan tedavilerde düşük, çoğul gebelik ve yumurtalıkların aşırı uyarılması beklenen riskler olup, çok deneyimli endokrin bilgi ve becerisine sahip jinekologlar tarafından yapılmalıdır.

    Ayrıca klomifen sitrat tedavisine 6 aydan uzun süre devam edilirse yumurtalık kanserine başlangıç olan gelişmelerin artacağı konusunda da kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır.

    3 defa aşılama tedavisine yanıt vermeyen çocuksuz hastalarda bundan sonraki basamak tüp bebek tedavisi olmalıdır. Tüp bebek tedavisinde yumurtalar uyarılırken çok dikkatli bir tedavi rejimi uygulanmalı, tedavi sonucu yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromundan kaçınılmalıdır.

    Polikistik over sendromlu hastalarda tüp bebek tedavisi uygulanması gereken durumlar aşağıda sıralanmıştır:

    – Gebelik elde edilemeyen ilaç( klomifen sitrat) veya iğne(FSH) tedavileri
    – Tüplerin yapışık veya tıkalı olduğu durumlar
    – Evre 3-4 endometriozsis(Çikolata kisti)
    – Genetik tanı yapmayı gerektiren hastalık geçirme öyküsü
    – Erkek kaynaklı kısırlık
    – İleri anne yaşı

    Bu aşamada Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu ve İn vitro-matürasyon (IVM) denilen ilaçsız tüp bebek tedavileri de diğer seçenekler olarak göz önünde bulundurulmalıdır. IVM, yumurta toplama işleminden sonra olgunlaşmamış yumurtaların laboratuvar ortamında olgunlaştırılarak mikroenjeksiyon uygulamasının yapılmasıdır. Olgunlaşmamış oositlerin laboratuar ortamında olgunlaştırılması işlemine in vitro matürasyon (IVM) adı verilmektedir. Bu yöntem ile hormon preparatlarının kullanımına bağlı kilo alma, karında şişlik, göğüslerde gerginlik, sinirlilik, bulantı, kusma gibi istenmeyen yan etkiler görülmemektedir. Ayrıca maliyeti çok yüksek olan hormon preparatları kullanılmadığından tedavi daha ucuza mal olmaktadır. Laparoskop ile yumurtalıklara 4-5 adet pencere açılması daha önce aşırı yumurtalık uyarılması, olgun olmayan yumurta elde edilmesi, AMH’nın 4’ün üzerinde olması durumlarında düşünülmesi gereken bir tedavi yöntemidir.

    4.GRUP: İleri yaştaki çocuk sahibi olmuş veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalarda karşılaşılan sorunlar aşağıdaki başlıklarda toplanmıştır:

    1. Şeker hastalığına yatkınlık (İnsülin direnci)

    Polikistik Over Sendromlu kadınlar şeker hastalığı(diyabet) gelişimi yönünden artmış risk altındadır. Yaş, beden kitle indeksi, artmış bel çevresi, bel/kalça oranı ve birinci dereceden yakınlarında diyabet öyküsü PCOS’ta diyabet risk faktörleri arasındadır. Polikistik over sendromunda insülin direnci temel rol oynamaktadır. İnsülin direnci yumurtlama fonksiyonunun bozulmasına neden olarak polikistik over sendromlu hastaların çocuk sahibi olmalarını zorlaştırmaktadır.

    İnsülin direncini hesaplamak için geliştirilmiş pek çok formül bulunmaktadır. En basit hesaplama yolu açlık kan şekerinin açlık insülinine bölünmesidir. Bu değer 4.5’in altında ise hastada insülin direnci mevcut demektir, derhal insülin duyarlılığını artıran metformin gibi ilaçlara başlanmalıdır.

    2.Yüksek tansiyon ve kalp krizi riski

    Polikistik over sendromlu kadınlarda görülen obezite, şeker hastalığı,yüksek tansiyon ve yüksek kan yağlarının olması kalp krizi riskini arttırmaktadır.

    Bunlar arasında obezite en önemli risk faktörlerinden biridir. Obezite, kalbin yapısında ve fonksiyonunda çeşitli değişikliklere yol açabilir. Obezite ve hipertansiyonun birlikte bulunması kalbin yapısı ve fonksiyonu üzerine olan etkinin çok daha şiddetli olmasına neden olur. Beden ağırlığı olması gerekenin %20 üzerinde olanlarda hipertansiyon sıklığı normal ağırlıktakilerin 2 katıdır. Özellikle bel/kalça oranı artmış hastalarda kan basıncı yüksekliği ile yakından ilişkilidir.

    PCOS’lu kadınlarda artmış insülin direnci kan yağlarının yükselmesine sebep olmaktadır. Kanda kötü kolesterolde(LDL) iyi kolesterole (HDL) oranla artış olması polikistik over sendromlu kadınlarda damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riskini ortaya çıkarır. Bu durumda kadınlarda felç ve kalp krizi riski oluşmaktadır. Özellikle insülin direnci mekanizması genel olarak kanda pıhtılaşma eğilimi yaratmakta ve damar tıkanıklığı oluşma riskini artırmaktadır.

    3.Rahim kanseri riski

    Polikistik over sendromlu kadınlar rahim kanseri riski taşımaktadırlar. Endometrium (Rahim iç tabakası ) kanseri kadınlarda görülen kanserler arasında ikinci sıradadır. Obezite, düzenli olarak rahim iç tabakasının adet kanaması ile dökülememesi ve çocuk doğurmamak kanser riskini arttırmaktadır.

    PCOS’de rahim iç tabakasının yüksek östrojen düzeyine maruz kalınması ve yumurtlama olmadığı için progesteron hormonunun koruyucu etkisinin ortadan kalkması nedeni ile kanser riski artmaktadır. Polikistik over sendromu olan kadınların adet kanaması olması için ilaç kullanmaları bu riski azaltmaktadır. Hormon tedavisi almak istemeyen kadınlarda belirli aralıklarla endometrial kalınlık değerlendirmesi için ultrason yapılmalıdır. Endometrial kalınlığın adet sonrası azalmaması durumunda endometrial biyopsi (rahim iç zarından parça alınması) yapılmalıdır.

    SONUÇ:

    PCOS hastaları asla hastalıklı bir insan psikolojisine kapılarak hayatı kendilerine yaşanmaz hale getirmemelidirler. Görme sorunu olan bir insan gözlük takarak yaşama nasıl uyum sağlıyor ise PCOS hastaları da diyet ve egzersizle kilo kontrolü yaparak, zamanında doktora başvurup problemine çözüm üreterek istediği sayıda çocuk sahibi olup tamamen normal bir yaşam standardı yakalayabilirler

    Prof.Dr.Recai PABUÇCU

  • Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay

    Gerek yazılı, gerek görsel, gerekse sosyal medyada hemen hemen hergün tüp bebek tedavisiyle ilgili haberler yayınlanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen milyonlarca çift bu haberleri; hayallerini gerçekleştirecek ‘mucize’ gibi takip edip, deniyor. Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi gereken detayları açıklayarak, şu uyarıda bulundu: “Tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci dünyada ve toplumumuzda artan infertilite (kısırlık) sorununa dikkat çekerek, aileleri tedavi için merkez seçiminde ve medyada yer alan haberler konusunda uyardı. Bahçeci, ‘Medyada yer alan haberlere infertilite sorunu yaşayan ailelerin yaklaşımı bir nevi ‘mucize çözüm’ gibi oluyor. İyice araştırmadan bunları denemeye karar veriyorlar. Çoğu kez de sonuç başarısızlık oluyor. Şu bir gerçek; tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Burada önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

    Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’

    Prof. Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek tedavisinde ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi, bu doğrultuda karar vermesi gereken detayları açıkladı.

    1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir ?

    Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilecek kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.

    2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur ?

    İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.

    – Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,
    – Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)
    – İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.

    3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır ?

    Kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:

    – Erkeğe sperm testi,
    – Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,
    – Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.

    4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?

    Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.

    – Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.
    – Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.
    – Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.
    – ‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.

    Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır. Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.

    5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor ?

    Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar.

    Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz.

    Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.

    6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir ?

    Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.

    7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur ?

    Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.

    8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir ?

    Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor.

    Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.

    9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir ?

    Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.

    10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır ?

    Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beş’lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.

  • Dondurulmuş Embriyo ile hamile kalma !

    Dondurulmuş Embriyo ile hamile kalma !

    Dondurulmuş embriyo bebeklerinin daha sağlıklı doğduğunu biliyor musunuz? Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
    Op. Dr. Halit Fırat Erden yapılan araştırma sonuçlarına göre IVF bebeklerine oranla dondurulmuş embriyo bebeklerinin ortalama 253 gr daha ağır ve yarım hafta daha geç doğduğunu açıkladı.

    IVF başka bir deyişle tüp bebek tedavisinde 20 yılı aşkın süredir uygulanan embriyo dondurma ve çözme işlemindeki gelişen teknikler; daha yüksek oranda gebelikler şansını da beraberinde getiriyor. Aynı zamanda yapılan araştırmalar dondurulmuş embriyo bebeklerinin IVF bebeklerine oranla ortalama 253 gr daha ağır ve yarım hafta daha geç doğduğunu ortaya koydu. Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden konu hakkında şu açıklamada bulundu: “ IVF bebekleri normale oranla maalesef daha erken doğar ve doğal olarak daha düşük ağırlıkta dünyaya gelir. Oysa dondurulmuş embriyo bebekleri daha ağır ve daha uzun süreli gebelik sonrası dünyaya gelir. Bu da onlar için şans ve beraberinde sağlık demektir.’’

    Çiftler İçin Hem Ekonomik Hem de Psikolojik Avantaj

    Embriyoların dondurulması tüp bebek tedavisinde çoğul gebelik riskini de en aza indiren bir yöntemdir. Op. Dr. Halit Fırat Erden IVF tedavisinde 35 yaşına kadar bir daha sonraki yaşlar içinse 2 embriyonun transfer edilebildiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “ Peki elde edilen diğer embriyolar ne olacak? Nasıl değerlendirilecek? Kullanılmayan embriyolar özel saklama kaplarının içinde -296 veya -320 derece sıvı nitrojen tankları içinde kişiye özel bölgelerde saklanır. Bu da bize ve çiftlere aynı batında elde edilen embriyolardan değişik dönemlerde çocuk sahibi olma şansı oluşturur. Fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekonomik hem de psikolojik avantaj sağlar. Çünkü dondurulan embriyolar transfer edileceği zaman hasta tedaviye gereksinim duymaz. Embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlemdir. Bu işlemler mutlaka teknolojik alt yapısı gelişmiş, güvenilir kurum ve uzman ekiple yapılmalıdır. Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurma ile gebelik oranları %40-45 arasında değişmektedir. Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar ülkemizde 5 yıl boyunca saklanabilmektedir.

    *Embriyo dondurmak tüp bebek tedavisinde ne zaman başvurulması gereken bir yöntemdir ?

    Tüp bebek tedavisinde embriyo dondurma işleminin keyife kalmış bir yöntem olmadığını belirten Op. Dr. Halit Fırat Erden, “Doktor gerek gördüğü takdirde bu işlem uygulanır. Kişiden kişiye değişmekle birlikte bu yöntem; yumurtaların korunmasını sağlamak, başarılı ve kaliteli gebelik oranına sahip olmak için uygulanır. Ayrıca embriyo gelişimi yavaş olan anne adaylarında dondurma işlemi yöntemiyle embriyonun gelişme günü yakalanabilir. İlaçlarla yumurtalıkların uyarılması esnasında OHSS (aşırı uyarılma sendromu) riski olan kadınlarda da embriyolar, anne adayını riske sokmamak için sonra kullanılmak üzere dondurulabilir.”

    *Anne Adayı İçin Embriyo Dondurmak Ürkütücü müdür ?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Halit Fırat Erden anne adayının embriyo dondurma kelimesinden ürktüğünü belirterek, “ İlk söylendiğinde anne adayı bazen endişeye kapılıyor. Hastanın ikna olmasında doktor ve merkezin deneyimi, güvenilirliği çok önemlidir. Aslında dondurulmuş embriyo ile yeni embriyo arasında hiçbir fark yoktur. Burada önemli olan aşama dondurma ve çözülme işlemidir. Embriyo her aşamada dondurulabilir.

    Asıl olan burada zamanı donduruyoruz… Günümüzde slow (yavaş) dondurma yöntemi yerini çok daha başarılı vitrifikasyon (hızlı) dondurma yöntemine bıraktı. Dondurulan embriyolar istendiğinde tersine uygulanan işlemlerle çözülüp ana rahmine transfer edilir. Sıvı nitrojen içerisinde tüm kimyasal reaksiyonlar ve hücresel aktiviteler durmaktadır. Bu durum bir tür hücre uyku halidir. Yapılan deneysel çalışmalarda embriyoların sıvı nitrojen içerisinde uzun süre sağlıklı bir şekilde saklanabileceği gösterilmiştir. İşlem tekrar küçük küçük kümeler halinde de gerçekleştirilebilir. Ya da dışarıda gelişmesi sağlayıp tekrar dondurabilirsin. Dondurma işlemi sonrasında çözülen yumurtalardan tekrar gebe kalmak mümkündür. 5 yıl sonra gelip dondurduğu yumurtalardan gebe kalan hastalarımız var. Yani, çocuğun ikizi beş yıl sonra da doğabilir!’’

    *Hangi Durumlarda Embriyo Dondurma Yapılır ?

    1- Transfer işleminden sonra geriye kalan kaliteli embriyolar imha edilmek yerine dondurulup tekrar transfer edilmek için saklanabilir.
    2- İlaçlarla yumurtalıkların uyarılması esnasında OHSS (aşırı uyarılma sendromu) riski olan kadınlarda tüm embriyolar daha sonra kullanılmak üzere dondurulabilir.
    3- Rahim içini saran endometrium dokusunun yeteri kadar gelişemediği durumlarda.
    4- Rahim içi cerrahi operasyon gereken durumlarda.
    5- Kemoterapi veya radyoterapi gerektiren kanser tedavilerinden önce embriyolar dondurulabilir.

    Dondurulan Embriyoların Saklama Süresi

    Yapılan bilimsel çalışmalar dondurulmuş embriyoların çok uzun süre sonra çözüldüğünde bile sağlıklı gebelik şansı verdiğini göstermiştir. Ancak ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliği gereğince dondurulmuş embriyolar 5 yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilmektedir.

    Vitrifikasyon Yöntemi ile Embriyo Dondurma

    Vitrifikasyon dondurma yöntemi diğer dondurma yöntemi ile kıyaslandığında çok daha üstün bir teknik olduğunu kanıtlamıştır. Bu yöntem ile dondurulan embriyolar çözüldüğünde %90 – 100 oranında canlı ve sağlıklı bir şekilde geri dönmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta dondurulan embriyoların kalitelerinin dondurulmaya uygun olmasıdır. Vitrifikasyon yöntemi ile neredeyse taze embriyo transferlerinde görülebilen %64 gibi yüksek gebelik oranları elde edilebilmiştir.

    Kaynak : Kadınlar Kulübü

  • Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (İnfertilite) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı gerektiren bir tedavi sürecidir.Fiziksel ve ruhsal sağlıklılık, eşle ilişki, aile büyükleri ile ilişkiler, arkadaşlarla olan ilişkiler ve tedavinin getirdiği maddi kaygılar gibi.Eğer çalışan bir kadınsa, iş hayatının tedaviden etkilenip etkilenmemesi de yaşanabilecek streslerden birisi.

    Bilimsel çalışmalar, stresin infertiliteye neden olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona ve anksiyeteye neden olduğunu göstermektedir.

    Bu aslında tıpkı yumurta – tavuk hikayesi gibi stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, öbür taraftan da çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sahibi olamayan “çifler” ile kanser ve AIDS hastaları karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.

    Uzun bir süredir kısırlık tedavisi ve getirdiklerinin stresi altında olan beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.Uyku problemleri, kronik yorgunluk, sinirlilik, özgüven kaybı- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.

    Transfer döneminde uygulanan Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak daha huzurlu, rahat ve gevşemiş halde transfer sürecini geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır. Ayrıca akupunktur/nöral terapi ile Rahme giden kan akımı artmakta ve böylece rahmin kasılmasının azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirmesi ile hem kadın daha sağlıklı olmakta hem de embriyonun rahme tutunması için uygun ortam oluşturulmaktadır.

    Aslında bu aşamadan önce anne adayları, genel sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır. Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, “Bozucu alan” tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı olacaktır.

    Bununla beraber, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi “Tüp Bebek Merkez” ziyaretleri ve tahlil sürecinde 3.-7. günlerde ilk seansın başlaması, follikül gelişimi ve endometrium kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de uygulanabilir.

    İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi ve karının rahatlaması için uygulanabilir. Üçüncü seans, genellikle Embriyo transferinden önce uygulanır.

    Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz.

    Biz transfer sonrasında da (11-14 günlük; STRESiN PİK YAPTIĞI bekleme döneminde ) hastaya AKUPUNKTUR/NÖRAL TERAPİ ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.

    Tüp bebek sürecinde kime, nasıl bir tedavi yaklaşımında bulunmanın daha etkili-faydalı olduğu konusunda ise “uzman hekim” ile görüşerek yol alınmasının önemini de vurgulamak isteriz.

    1. Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    2. Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    3. Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    4. Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    5. Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    6. Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?