Etiket: yorgunluk

  • Mobilyalar kansorejen madde içeriyor

    Mobilyalar kansorejen madde içeriyor

    Mobilyalarda kullanılan boya ve vernik gibi malzemeler kanserojen madde içeriyor.

    Türk Standartları Enstitüsü (TSE), başta kanser olmak üzere birçok solunum ve sinir sistemi hastalığına neden olan ”formaldehit”in mobilya ve ahşap malzemelerde bulunma miktarını sınırlamak için E1 belgelendirmesine başladı.

    Ahşap, panel ve bu malzemelerden yapılan mobilyalardaki formaldehit miktarı, TSE’nin vereceği belge ile sağlığa zarar vermeyecek düzeye indirilecek.

    Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, mobilyalarda kullanılan, tutkal, boya ve verniklerden zamanla ayrışan ”formaldehit” gazı, insan sağlığına olumsuz etki eden kanserojen kimyasal maddeler içeriyor.
    E1 Belgesi, ürün içeriğindeki ”formaldehit” maddesinin sağlığa zarar vermeyecek düzeyde kullanıldığını gösteren, mobilya sektöründe başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde kabul gören temel kriter durumunda. Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsveç, ahşap panellerde E1 belgelendirmesini 1985 yılından bu yana zorunlu uygulama haline getirdi.

    Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanserojen madde olarak tanımlanan, ahşap mobilyalarda ve parkelerde kullanılan formaldehidin salınımı, özellikle zamanlarının büyük kısmını kapalı ortamlarda geçiren çocuklar için büyük risk oluşturuyor. Yapılan araştırmalara göre evlerde kullanılan mobilyalardan kaynaklanan formaldehit salınımı çocuklarda lösemi hastalığına yol açabiliyor.

    Uzmanlar, formaldehit zehirlenmesinin, çoğu kez gaz halinde iken solunum yoluyla alınmasına bağlı olarak meydana geldiğini, bu maddeyi soluyan kişilerde yorgunluk, uyuklama, baş ağrısı, baş dönmesi, deri döküntüleri gibi şikayetlerin görüldüğünü belirtiyor. Uzun süreli olarak düşük dozlarda formaldehit soluyan kişilerde solunum güçlüğü, egzama ve alerjik reaksiyonlar görülebiliyor.

    NTV

  • Soba, Kombi ve Şofben Zehirlenmeleri

    Soba, Kombi ve Şofben Zehirlenmeleri

    Van İl Sağlık Müdürü Dr. Bilal Acar, kış aylarında sıkça rastlanan soba, kombi, şofben ve baca gazı zehirlenmeleri konusunda uyarılarda bulundu.
    Dr. Acar, zehirlenmeler ile ilgili bugüne kadar yaşanan olayların sebeplerinin, sobaların yanlış kurulumu, baca temizliği yaptırmaması, kalitesiz ve standarda uymayan yakıt kullanılması olduğunu belirtti. Dr. Bilal Acar “Sorun, soba ve şofben baca bağlantılarının yanlış yapılması, bacalarla soba, şofben ve kombi cihazlarının montajının standart yapılmaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Tekniğine uygun imalatı, temizliği ve bakımı yapılmayan bacalar, zehirlenmelerin ve yangınların başlıca sebebidir. Bacalar standarda uygun yaptırılmalı. Çekişini artırmak için baca yalıtımı yapılmalıdır. Pencere veya duvar delinerek yapılan bacada, delinen kısımda sızdırmazlık sağlamasına mutlaka dikkat edilmeli. Soba yakmaya başlamadan önce kış ve sonbahar aylarında baca bakımları mutlaka yaptırmalı ve bu bakımlar düzenli olarak tekrarlanmalıdır. Bacaların yanı sıra sobanın doğru kurulmaması ve yıkılmaması da zehirlenmelerde önemli rol alıyor. Soba aşırı doldurulmamalıdır. Gereğinden fazla doldurulun sobanın duman yolu daralır ve içinde düzensiz ısı dağılımı olacağından baca çekişi de zayıflar. Soba tutuşturulurken yakıtın üstten yanması sağlanmalıdır. Böylece içeride ortaya çıkan zehirli gazlar, yanarak sobayı terk ederler. Ayrıca yatmadan öncede sobaya kesinlikle yakıt konulmamalıdır. Doğru yakılan soba ısıtır, yanlış yakılan soba öldürür” dedi.
    Dr Acar, karbonmonoksit zehirlenmesinin, mutlaka hastanede tedavi edilmesi gerektiği ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı, ücretsiz aranabilen 114 Zehir Danışma Merkezi’nden gerekli bilginin alınabileceklerini de söyledi.

  • Uykusuzluğa karşı seks

    Uykusuzluğa karşı seks

    Uyuma zorluğunun pek çok nedeni olabiliyor: Kimi zaman aşırı stres ve yorgunluk, kimi zaman ise psikolojik ya da duygusal faktörler, uykusuzluk sorununu tetikleyebiliyor. Alman doktor Michael Feld’e göre hemen uyku haplarına sarılmak yerine doğal yöntemlerle de düzenli ve rahat bir uyku düzenine kavuşmak mümkün. 

    “Bu yöntemlerden en kolay ve etkin olanlarının başında seks geliyor” diyen Dr. Feld, düzenli seks hayatının uykusuzluğun panzehiri olabileceğini kaydediyor. Aylık kadın dergilerinden Emotion’a konuşan Dr. Feld, “Seks, uykuya dalmayı kolaylaştırır. Çünkü bu esnada salgılanan mutluluk hormonları insanı sakinleştirip, rahatlatır” diyor.

    ‘Televizyonda yemek programı seyredin’

    Alman uzmanın uykusuzluğa karşı tavsiyeleri bununla sınırlı değil elbette. Dr. Feld, şimdiye kadarki yaygın görüşün aksine televizyon izlemenin de uykuya dalmaya yardımcı olabileceğini belirtiyor. Tabii izlenen program ne kadar sıkıcı ise uykuya dalmak da o derece kolaylaşıyor. Aile hekimi Michael Feld, en sıkıcı programlardan biri olduğunu söylediği yemek tarifi veren programların uykusuzluğa çare olabileceğini kaydediyor. Feld, meditasyon ve ışık tedavisi gibi yöntemlerin de ileri derece uykusuzluk çekenlere yardımcı olabileceğini belirtiyor.

    HORLAMAYA KARŞI ÖNLEMLER

    Horlamak uykuyu bölen önemli unsurlardan biri. İstatistikler, horlama sorununa erkelerde daha sık rastlandığını gösteriyor. 40 yaşının üstündeki her iki erkekten biri horlarken ve bu şikayet, her yedi kadından birinde görülüyor. Ancak Dr. Michael Feld, 65 yaş üstü her iki cinsin de aynı sıklık ve aynı yüksek sesle horladığını kaydediyor. Feld, sırtüstü yatmamak, akşamüzeri yağlı yememek ve alkol almamak gibi tedbirlerin horlamayı engelleyebileceğini söylüyor. Alman uzman, horlamanın erkeklerde iktidarsızlık sorunlarına yol açabileceği uyarısında da bulunuyor.

    Ancak sadece fiziksel faktörler uykusuzluğa yol açmıyor. Doktor Michael Feld “Uykusuzluk sorununun sadece yüzde 50’si fiziksel kaynaklı. Örneğin sırt ağrısı gibi. Diğer yüzde 50’si ise bizim etrafımızdaki sorunları nasıl değerlendirdiğimize bağlı, yani psikolojik kaynaklı” diye konuşuyor. “Kim, sorunları biraz daha hafife alırsa daha kolay uyuyabiliyor” diyen Feld, özellikle kontrol saplantısı olanların uykusuzluktan şikayetçi olduğunu vurguluyor.

    Alman aile hekimi Michael Feld, modern yaşam biçiminin, uykusuzluk şikayetlerini tetiklediğini belirtiyor ve “Bugünkü çalışma hayatımız, 1980’li yıllara oranla çok daha stresli. Cep telefonu ve e-postalar ile hemen her yerde ulaşılabilir olmak, iş ortamından uzaklaşmayı, başka düşüncelerle meşgul olmayı zorlaştırıyor” diye konuşuyor ve ekliyor: İş stresinden uzaklaşmak sadece düzenli bir uyku için değil, mutlu ve sağlıklı bir hayat sürdürebilmek için de çok önemli!

    Deutsche Welle Türkçe

  • Cilde Folik Asit Desteği

    Cilde Folik Asit Desteği

    Hamilelik döneminde anne adaylarına önemle tavsiye edilen folik asidin faydası şimdilerde cilt güzelliği ve hücre yenilenmesi konusunda da keşfedildi…

    Bir tür B vitamini olan folik asit, biz kadınların hayatında çok önemli. Avrupa ve Amerika’da keklerin, kurabiyelerin bile içinde mutlaka bulundurulan folik asit kullanımına, Türkiye’de ancak hamilelik döneminde önem veriliyor. Eksikliği kansızlığa sebep olan folik asidin cilt için de çok önemli olduğu Hamburg’da Beiersdorf tarafından düzenlenen bir toplantıda açıklandı. Konu hakkında bilgisine başvurduğum dermatalog Dr. Betül Şengör, folik asidin hücrelerimizin en önemli yapıtaşı ve adeta bilgi merkezi görevi yapan DNA molekülünün sentezinde çok önemli rol oynadığını anlattı.

    Folik asit, hücrelerin çoğalmaları, yenilenmeleri ve tamir edilmeleri sırasında kilit role sahiptir. Özellikle sinir sisteminin ve omurliğin gelişiminde bebekler için önemi tartışılmaz. Eksikliğinde vitamin B 12 emilimi de etkilenebileceğinden kansızlığa yol açabilmektedir. Ayrıca huzursuzluk, yorgunluk, dilde hassasiyet, ciltte solukluk, saç dökülmesi ve birçok değişik belirtileri vardır’ diye devam etti Şengör. Ayrıca folik asidin özellikle saç ve tırnaktaki etkilerinin çok iyi bilindiğini, ancak yüz bakımında böyle bir çalışmayı ilk kez duyduğunu söyledi. Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu ise folik asidin, vücutta yeni kan hücresi yapımında ve aminoasit yapımında önemli görevi olduğunu söylüyor ve folik asidi doğal yoldan almanın da mümkün olduğunu ekliyor.

    Bebek yapmadan önce FOLİK ASİT

    Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu folik asidin hamilelik dönemindeki önemini şöyle anlattı:

    Bir yetişkin için folik asidin önemi nedir? Yeterli miktarı nedir?

    Özellikle folik asit eksikliğinde kansızlık görülür. Yapısal olarak normalden daha iri ancak işlevleri iyi olmayan alyuvarlar meydana gelir.
    Doğal yoldan almak mümkün müdür? Hangi besinlerde bulunur?
    Doğal yoldan almak mümkündür. Doğal folik asit kaynakları tahıllar, portakal ,baklagiller, fasulye, koyu yeşil yapraklı sebzelerdir.
    Bebek sahibi olmak isteyenler niye/ ne zaman/ ne kadar folik asit almalı?
    Bebek sahibi olmak isteyenler gebelik kararı aldıklarında, 2-3 ay öncesinde folik asite başlamalılar. Günde 400 mikrogram folik asit alınmalı. Bu miktarda folik asidi ilaç olarak öneriyoruz. Özellikle folik asit eksikliğinde nöral tüp defekti (omurgada açıklık, beyin dokusunun gelişmemesi) dediğimiz anomaliler oluşabilir.
    Hamilelik dışında kullanımı nasıl olmalı?
    Folik asit eksikliğine bağlı kansızlık bulgusu yoksa gıdalardan alınan yeterlidir. Ekstra kullanılması gerekmez.
    Folik asit eksikliği nelere yol açar?
    Folik asit eksikliği kansızlığa ve gebeliklerde santral sinir sisteminde bazı anormalliklere yol açar.
    Folik asitte doz aşımı gibi bir risk var mı acaba? Yani aşırı kullanım gibi bir durum olur mu yoksa vücuttan C vitamini gibi kolayca atılır mı?
    Folik asit mide barsak sisteminden emilir, karaciğerde biyotransformasyona uğrar ve idrar yolu ile atılır. Yani ihtiyaç fazlası idrar ile atılır. Zehirlenme bulguları olmaz.
  • Göz Seğirmesini Hayra Yormayın!

    Göz Seğirmesini Hayra Yormayın!

    Ülkemizde sağ gözün seğirmesi, hayra; sol gözün seğirmesi, şere yorulur. Ancak uzmanlar göz seğirmesinin ciddi problemler oluşturabileceğine dikkat çekiyor…

    Eğer gözlük takıyorsanız seğirme, göz numaranızın arttığına işaret edebilir.

    Bunun yanı sıra göz kapağının iltihaplanması, göze yabancı maddelerin girmesi sonrasında bunlara bağlı olarak göz seğirmeleri olabilir ve devam eden göz seğirmelerinin sıklığı artabilir.

    Göz yorulduğunda seğirmeyle sinyal verir

    Aşırı yorulan gözün seğirme ile tepki verebileceğini ifade eden Op. Dr. Yetgin Özgan “Çoğumuz işimiz gereği, çok uzun süre bilgisayara bakmak zorundayız, eve gittiğinizde uzun uzun televizyon seyredip, kitap okuduğunuzda ise gözünüz iyice yorulmuş oluyor. Göz ise bu yorgunluğa seğirmeyle tepki verebiliyor” diye konuştu.

    Uyku ve dinlenme saatlerine dikkat etmek, mümkün olduğunca bilgisayar kullanımını azaltmak, evde yumuşak ve parlak olmayan aydınlatmaları tercih etmek göz yorgunluğuna bağlı göz seğirmelerini azaltır.

    Göz Seyirmesi nedir ? Göz Neden Seyirir? Göz Seyirmesinin Sebepleri

    Denizli Devlet Hastanesi Göz hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Eyüpoğlu hastaların göz seğirmesi şikayeti ile önce göz doktoruna müracaat ettiklerini belirterek ”Göz yönünden seğirmeye neden olabilecek durumlar vardır. Bunlar gözde batma ve yanmaya neden olan konjonktivit keratit ve benzeri iltihabi durumlar ile düzeltilmemiş kırma kusurları yani gözlük ihtiyacıdır. Göz hekimleri hastada bu gibi durumlar varsa tam bir göz muayenesi ile düzeltir. Ancak göz seğirmelerinin önemli bir kısmı psikolojik ve nörolojik bir bozukluğun ön bulgusu olabileceğinden hastalar göz kliniğinden mutlaka psikoloji ve nöroloji kliniklerine de sevk edilir” dedi.

    Göz seğirmesinin tıpta genellikle bir hastalık olarak kabul edilmediğini belirten Denizli Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Şükrü Daloğlu ”Nedeni ve tedavisi hakkında bir fikir birliği olmamasıdır. Ancak göz seğirmesi bir hastalık belirtisi olabilir. Bir çok kişinin yaşamı boyunca sık sık karşılaştığı bir durumdur ve çoğu kez tedavisiz düzelmektedir. Bazen daha sürekli ve rahatsız edici olduğundan altta yatan yorgunluk stres depresyon sıvı ve elektrolit dengesi bozuklukları gibi nedene yönelik tedaviler yararlı olmaktadır” diye konuştu.

    Göz seğirmelerinin bazı vakalarda alışkanlık haline gelerek tik şeklini aldığını ve çoğu kez tedaviye dirençli hale geldiğini belirten Daloğlu ”Göz sağlığı altında ciddi beyin bozukluğu bulunmadığı için tek başına endişe verici bir durum değildir. Rahatsız edici ve şüphe verici durumlarda nöroloji uzmanına muayene olmakta yarar var” dedi. Göz seğirmesinin göz kasının kontrol dışı hareket olduğunu kaydeden Denizli Devlet Hastanesi Psikologu Sacit Saygılı ”Genellikle nedeni herhangi bir bozukluk değildir. Göz seğirmesi halk arasında daha çok haber gelecek iyi-kötü bir şey olacak gibi işaret olarak algılanır. Ancak göz seğirmesinin böyle bir durumla kesinlikle ilgisi yoktur. Bu yanlış bir inançtır. Göz seğirmesinden sonra gerçekten kötü veya iyi bir şey olması kesinlikle tesadüftür. Kişilerin bu tip şeylere çok fazla inanmamaları gerekir” dedi.

    Göz seyirmesi göz kapağiının kendi kendine titreşmesi durumudur ve bu durum kesinlikle “göz kırpma” dan farklıdır.

    Göz seyirmesinin belli başlı en önemli 3 nedeni vardır. Bunlar;

    1. Yorgunluk-uykusuzluk
    2. Stres
    3. Kafeindir.

     

    – Göz seğirmesi neden olur?
    – Göz seğirmesini nasıl geçirebiliriz?
    – Göz seğirmesi nedir?
    – Göz seğirmesi hangi hastalıkların habercisi olabilir?

  • Sevişirken aklınız nerede?

    Sevişirken aklınız nerede?

    Son zamanlarda seks sizin için yapılması gereken bir işe dönüştüyse, sevişirken elinizi çenenize koyup, “Acaba yarın ne giysem?” diye düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz!

    Kadınlar artık o kadar çok meşgul ki, bütün her şeyi planlamaları gerekiyor. Bazen seksi bile! O yüzden, sevişirken, bazen yeterince odaklanamayan ve o ana kendini kaptırıp gidecekken, çok alakasız bir şeyi düşünerek konsantrasyon güçlüğü yaşayan kadınlar var. Ayrıca akşama kadar çalışan bir kadının, eve geldiğinde tek düşündüğü şey çoğu zaman seks değil, kendini en yakın kanepeye atmak ve derin bir uyku çekmek oluyor.

    Çünkü yorgunluk ve stres onu başka bir şeyi düşünmekten alıkoyuyor. Tamam, abartmayalım; her kadın çok yorulmuyor olabilir. Ama yapılmasını gereken rutin işler ve stres, bir kadının kafasını yeterince meşgul edebilir. Hatta bazen, yarın ne giyeceğini bilmemek bile, bir kadın için büyük bir sorun olabilir!

    Aslında böyle basit göründüğüne bakmayın çünkü bu ilgisizliğin altında ciddi problemler yatabiliyor. Sevişme sırasında günlük hayatı, rutin işleri devamlı olarak düşünen ve cinsel beraberliğe ilgisiz davranan kadınlarda bazı nedenler etkili olabiliyor.

    Organik anlamda sorun yaşayan, örneğin hormonsal eksikliği olan kadınlarda zihinsel ve dolayısıyla vajinal uyarılmada bir azalma meydana geldiğini belirten Hattat Hastanesi Cinsel Wellness Kliniği Direktörü Dr. Ece Hattat, “Bu durumda kadın cinselliğe odaklanamaz ve baka düşünceler içinde olabilir. Günlük işlere daldığını düşünen kadın, hormonsal bir eksiklik yaşıyor olabileceğini fark etmez. İş, aile, çocuk, okul, ilişkisi gibi sebeplerle yoğun stres yaşayan kadınlarda da cinsel uyarılma azalabilir. Bu anlamda stres, hem cinsel isteği yöneten hormonları azaltarak, hem de psikolojik etkiyle cinselliğe odaklanmayı güçleştirerek, cinsel tatmini azaltır.”diyor.

    Kadınlar, kendilerini bazen olumsuz duygulara da kaptırabiliyor. Örneğin partneri erken boşalma yaşayan kadınlar, “Sadece kendini tatmin etmek istiyor!” diye ve partneri sertleşme sorunu yaşayan kadınlar, “Kilo aldım”, “Partnerimi tatmin edemiyorum”,”Eskiden olduğu gibi çekici değilim” gibi düşünceler içinde olabiliyor.

    Dr. Ece Hattat tüm bu saydıklarımızın dışında, kadınların cinsel mitler nedeniyle de cinsellik sırasında olumsuz mesajlara odaklanabileceğini söylüyor: “Bu şekilde seks yapmak doğru değil!”, “Kendimi rahat bırakırsam benim ahlaksız olduğumu düşünecek”, “Cinsel aktiviteyi ben yönetmeliyim” gibi düşünceler, kadınları tatminkar bir cinsellikten uzaklaştırıyor.

    Kadınlarda cinselliğin duygusal yakınlık kısmı çok önemli.”Eşim duygusal yakınlık göstermiyor”,”Sadece seks istediğinde beni umursuyor”, “Kulağıma romantik bir şeyler söyleseydi” tarzı düşünceler oluşabiliyor. Cinsel isteksizlik, cinsel uyarılma sorunları, orgazm problemleri veya ağrı hastalıkları yaşayan kadınlar ise, “Hiçbir şey hissetmiyorum”,”Galiba orgazma hiç ulaşamayacağım”,”Ne zaman bitecek?”, “Canım yanıyor!” gibi düşünceler, var olan cinsel problemleri daha da arttırıyor.”

    “Kendini röntgenleyen kadınlar var”

    Sevişme sırasında, “kendini gözetleme” denilen bir tablo da ortaya çıkabiliyor. Bu sırada kadın veya erkek, sürekli kendini takip etme, cinselliği sanki dışarıdan biri gibi gözetleme eğiliminde oluyor. Zevk almadığını, orgazm olmadığını, sıradaki pozisyonu düşünerek kendini ve partnerini izleyen kadınlar, cinselliğe kendini tam olarak veremiyor. Haliyle konsantrasyonları bozuluyor, cinsel uyarılma ve orgazm ihtimali azalıyor. Doktor Ece Hattat’a göre, tüm bu sorunların üstesinden gelme yolları ise şöyle: Kadınların kendi cinsellikleriyle ilgili duygu ve düşüncelerini farkında olmaları, partnerlerinin istek ve arzularını anlayabilmeleri ve cinsellik konusunda iletişimden kaçınmamaları.

  • Kadınlarda Kansızlık (Anemi)

    Kadınlarda Kansızlık (Anemi)

    Kansızlık, adet düzensizliğine, gebe kalmada riske, kalp damar hastalıklarında artışa, kadının yaşam süresinin kısalmasına, yorgunluk, tırnaklarda beyazlık, sağlıklı insanlarda alt göz kapağı aşağıya çekildiğindeki kırmızı görüntünün beyaza yakın olması, cilt renginin kara sarı durması, nefes almada sıkıntı çekilmesi ile belirti veriyor.

    Türkiye’de kadınların yarısından fazlası kansızlık (anemi) problemi yaşıyor. Türkiye Aile Planlaması Derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, kadınların yaşamları boyunca ciddi oranlarda kan kaybettiklerini belirterek, kansızlığın, adet düzensizliğine, gebe kalmada riske, kalp damar hastalıklarında artışa, kadının yaşam süresinin kısalmasına, iş ve yaşam performansında azalmaya neden olabileceğini kaydetti. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda çok çalıştığını ifade eden Şatıroğlu, bakanlığın, geçtiğimiz 3 yıl boyunca ücretsiz demir hapı dağıttığını söyledi.

    ERKEN YAŞLANMA RİSKİ

    Şatıroğlu, kansızlık çeken kadınların dokularının yeterince beslenemediğini ve erken yaşlanma riski taşıdıklarını ifade ederek, “Kansızlık çabuk yorgunluk, tırnaklarda beyazlık, sağlıklı insanlarda alt göz kapağı aşağıya çekildiğindeki kırmızı görüntünün beyaza yakın olması, cilt renginin kara sarı durması, nefes almada sıkıntı çekilmesi ile belirti verir” diye konuştu.

    BEBEĞİ DE ETKİLİYOR

    Prof. Dr. Şatıroğlu, kansızlık sorunu yaşayan gebelerin, bebeğiyle paylaşacak kan miktarının da az olacağını belirterek, annedeki anemi nedeniyle bebeklerde de düşük doğum ağırlıklı doğma, gelişimleriyle ilgi sıkıntı ve sakat olma ihtimali bulunduğunu söyledi. Kansızlık problemi olan kadının, gebe kalma ihtimalinin azaldığına, istediği zaman çocuk sahibi olma şansının düştüğüne işaret eden Şatıroğlu, aneminin, gebe olan kadınlarda düşük ve erken doğum ihtimalini artırdığını kaydetti.

    ISPANAĞIN SUYUNU ATMAYIN

    Doğru beslenme yöntemi ile kan yapımının artacağını belirten Şatıroğlu, önerilerde bulundu: Ispanak yemeği yapılırken acı suyu çıksın diye haşlandıktan sonra sıkılıp, suyu atılmamalı. Böyle yapıldığında sebzenin suyunda kalan tüm demir kullanılamadan atılmış oluyor. Demirden zengin makarna da az suda haşlanmalı, soğuk sudan geçirilmeden haşlandığı su ile tüketilmeli.

    BEYAZ EKMEĞE DİKKAT

    Diyet programlarındaki gibi her şey haşlama ile yenmemeli. Beyaz ekmek çok tercih edilmemeli. Bunun yerine tam tahıllı köy ekmeği ya da yufka tüketilmeli. Çay ve kahve ya yemek yedikten 1-2 saat sonra tüketilmeli ya da yemekten önce içilmeli. Konsantre meyve suları yerine taze sıkılmış meyve suları içilmeli. Yemeklerin tadına bakılmadan tuz dökülmemeli. Keçiboynuzu, üzüm ya da dut pekmezinden, sabahları bir kahve fincanı dolusu içilmeli.

    DOKTORA BAŞVURUN

    Kadınların, özellikle adet dönemlerindeki kanamalarının şiddetine ve süresine dikkat etmeleri gerektiğini belirten Şatıroğlu, adet kanamalarının çokluğunun sağlıklı olmanın göstergesi olduğu yönündeki inanışların tamamen yanlış olduğunu söyledi. Şatıroğlu, 3-4 günden fazla devam eden şiddetli adet kanaması durumunda, kadın doğum uzmanına gidilmesi gerektiğini belirterek, “Bu kadının sağlığını tehdit eden bir durum. Bu durumda kadın, yediği içtiği her şeyi gereksiz yere dışarı atıyor demektir” dedi. Şatıroğlu, kandaki hemoglobin oranının ortalama 14 olması gerektiğini, hemoglobin değerinin 6’ya düştüğü zamanlarda ayaklarda ve yüzde ödem görülebileceğini, uyku bozuklukları ve yorgunluk şikayetleri ile karşılaşılabilineceğini de sözlerine ekledi.

  • Kleine-Levin Sendromu nedir?

    Kleine-Levin Sendromu nedir?

    “Uyuyan güzel hastalığı” olarak adlandırılan “Kleine-Levin Sendromu” hastalığından muzdarip olanlar, günde 20 saat uyuyabiliyor ve sadece yemek ya da tuvalet ihtiyaçları için kalkıyorlar.

    “Kleine-Levin Sendromu” hastalığında kişi, mekân ve zaman gözetmeden her yerde uyuya kalabiliyor
    İngiltere’nin Yorkshire Bölgesi’nde yaşayan 30 yaşındaki Nathalie Hoyland’da çok nadir görülen “Kleine-Levin Sendromu” var.

    Bu rahatsızlıkta kişi, mekân ve zaman gözetmeden her yerde uyuya kalabiliyor.

    Bu durum mayıs ayında doğum yapacak olan Hoyland’ı endişelendiriyor. Hoyland endişelerini şöyle dile getiriyor:
    “Doğum sırasında da uyuyakalmaktan çok korkuyorum. Doğumu atlatsam bile sonrası var, kendi başına olduğunuzda uyuya kalmak o kadar sorun değil belki, ama bakmanız gereken bir bebek söz konusu olduğunda, işler daha da zorlaşıyor.”

  • Halsizliğe karşı şifalı bitkiler

    Halsizliğe karşı şifalı bitkiler

    Halsizlik bir çoğumuzun derdidir. Özellikle bahar ayları geldiğinde kendimizi hep halsiz, yorgun ve bitkin hissederiz. İşte bu halsizlik için şifalı bitkileri sizlerinde bilgisine sunmak istedik.

    – Pelinotu, kara hindiba, kantaron, şahtere, elma, köpekayası, adaçayı, ıhlamur, kekik, havlıcan, zencefil, Antepfıstığı, turp tohumu, badem halsizliğe iyi gelen şifalı bitkilerdir.

    – Kekik, çam iğneleri, yosun, ceviz yaprağı ile yapılan banyolar kişiye zindelik verir.

    – 1 bardak kaynar suyun içine 1′er çay kaşığı toz zencefil + toz havlıcan + süzme bal konduktan sonra 10 dakika demlenmesi için beklenir.Sonra içilir. Üstüne 1 çorba kaşığı Antep fıstığı yenilir. Günde 2 kere uygulanır.

    – 4 erik+2 şeftali+3 badem çekirdekleri çıkarıldıktan sonra blenderdan geçirilir. Ağır ağır içilir.

    – 100′er gram kuşburnu + ahududu + böğürtlen yaprağı + mersin yaprağı karıştırıldıktan sonra 1 çorba kaşığı alınarak 1 bardak suya konulup 10 dakika kaynatılır, 2 saat demlenmesi için beklenir. Süzüldükten sonra 100 gram süzme bal ilave edilerek Her gün 1 çay bardağı içilir.

    – Et kaynatıldıktan sonra suyu süzülür, içine bal ve biraz sirke ilave edilerek şerbet yapılır, aç karnına birer bardak içilir.

    – 5′er gr havlıcan ve zencefil kaynatılarak çay gibi içilir. Üstüne antep fıstığı yenir. Bu çay romatizma için de faydalıdır.

    – Pelin otu kaynatıldıktan sonra esmer şeker ya da bal ilave edilip birer bardak içilir.

    İlgili Konular ;
    Halsizlik ve Yorgunluktan Şikayet Edenler
    Halsizlik Kansızlık sonucu olabilir!
    Aşırı Halsizlik ve Uyku Hali

  • Lenf Kanseri Nedir?

    Lenf Kanseri Nedir?

    LENF KANSERİ NEDİR?

    Lenfoma , onkolojik hastalıklar içinde yaşamın uzatılması ve daha
    kaliteli yaşam sağlanması ve hastaların kurtarılmaları açısından daha fazla başarı elde edilmiş bir hastalıktır. Lenf sisteminden köken alan habis bir hastalıktır. Lenfoma öncelikle 2 gruba ayrılır. Hastaların az bir kısmı Hodgkin Hastalığı denilen lenfoma türüne sahiptir. Çoğunluk, Hodgkin dışı (Nonhodgkin) denilen lenfoma grubunda yer alır ve hastaya sadece lenfoma deniliyorsa genellikle bu grup kastedilmektedir.

    LENFATİK, İMMÜN SİSTEM HANGİ ORGANLARDAN OLUŞMAKTADIR

    Lenfatik, immun sistem , vücudun enfeksiyonlara karşı mücadele etmesini sağlayan sistemin içinde yer alır. Lenfatik sistemde lenf bezeleri denilen boyun, koltuk altı, kasık bölgelerimizde normalde erişkinlerde genellikle ele gelmeyen küçük yapılar vardır. Ayrıca lenfatik sisteme dahil olan organlar vardır. Bunlar bademcikler, dalak, karaciğer, kemik iliği ve göğüs boşluğumuzda bulunan ve çocuklukta aktif olan bir organ timusdur. Ayrıca mide, ince barsak ve cildimiz katmanları arasında bu lenfatik yapılar yer almaktadır. Hastalık , yukarda bulunan lenfatik yapılardaki normal hücrelerin yerinde anormal şekil, yada hızlı bölünme özellikleri olan hücrelerin ortaya çıkması ile gelişmektedir. Bu hücreler ayrıca dalağa, karaciğer ve kemik iliğine yayılma özelliği gösterebilmektedir.

    HODGKİN DIŞI LENFOMALAR VE BELİRTİLERi NELERDİR ?

    En sık görülen belirti boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise söyledir; sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntı…. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak doktor koyabilir.

    TEŞHİS NASIL KONUR ?

    Lenfoma olasılığı düşünülen hastada kesin tanı konulabilmesi için büyüyen lenf bezinin tümünün çıkartılması ya da her hangi bir organda yerleşmiş ise parça alınması ilk işlemdir. Yapılan bu işleme biyopsi denir. Elde edilen dokuların patolog tarafından çeşitli işlemlere tabi tutularak mikroskop altında incelenmesiyle tanı konur.

    Hodgkin dışı lenfoma için çok farklı sınıflamalar vardır. Patolog tarafından hangi tipi olduğu tanı raporunda verilir. Bu tiplerin önemi; hangi tedavi seçeneğinin hasta için uygun olacağını göstermesidir. Doktor hangi tedavi seçeneğini uygulayacağına patoloji raporunda belirtilen tiplemeye göre karar verir.

    GELİŞİMİ NEDİR VE NASIL YAPILIR ?

    Evreleme hastalığın yaygınlığının belirlenmesi işlemidir. Hastada lenf bölgeleri taranmalıdır. Hastanın el ile saptanabilecek boyun, koltuk altı, kasık vb bölgelerindeki lenf bezlerine muayene sırasında bakılır. Elle saptanamıyan diğer bölgelerinde ise basit direkt röntgen grafileri, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi (BT) yada magnetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi çeşitli görüntüleme yöntemleri kullanılır. Görüntüleme yöntemleri ile genellikle boyun, göğüs (toraks), karın (abdomen) ve alt karının (pelvis) bölgeleri incelenir. Ayrıca kemik iliği biyopsisi yapılarak kemik iliğinde yayılım olup olmadığı araştırılır.

    TEDAVİSİ ?

    Her lenfoma hastası için tedavi kendine özgündür. Çünkü hastalığın evresine, hücre tipine, hastanın yaşına, hastanın tedaviyi kaldırıp kaldıramayacağına ve lenfoma tipinin hızlı yada yavaş seyirli oluşuna göre doktor tedavinin şeklini ve verilecek ilaçları belirler.

    Hodgkin dışı lenfomanın tedavisi ilaçlarla (kemoterapi), ışın tedavisiyle (radyoterapi) veya ikisi birlikte olarak yapılmaktadır. Ayrıca hastadan kök hücre toplanarak yüksek doz kemoterapi sonrası bu kök hücreleri tekrar hastaya verme işlemi (yüksek doz kemoterapi ve otolog periferik kök hücre transplantasyonu), biyolojik ilaçlarlai ve cerrahi olarak da tedavi edilebilmektedir. Bazen yavaş seyirli lenfomalarda hastaya tedavi verilmez ve hasta belli aralarla doktor tarafından kontrol edilerek izlenir. Hastanın tedavisine karar veren uzmanlar tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğu olmaktadır.

    TEDAVİ YAN ETKİLERİ NELERDİR ?

    Tedavi sırasında kullanılan ilaçları tipine ve dozuna göre bazı istenmeyen etkiler olabilmektedir. Bunlara yan etkiler denir. Burada sık görülenler belirtilecektir. Ancak siz bu tedaviler sırasında fark ettiklerinizi doktorunuza bildirerek bunlarında değerlendirilmesini ve bunlar için yapılabilecek tedavileri öğreneceksiniz.

    Hodgkin dışı lenfoma tedavisinde kullanılan ilaçların bulantı ve kusma yan etkisi genellikle hafif ve kısa süreli olmaktadır. Saç dökülmesi bazı tedavilerde hafif bazılarında tamamen dökülme tarzındadır. Ancak tedavi bittikten sonra 6 ay içerisinde genellikle eskisi kadar güzel saçlarınızın geri geleceği bilinmelidir. Kemoterapi sırasında kan hücrelerinin üretim yeri olan kemikiliği de tedaviden etkilenmektedir. Bu karşımıza kırmızı küreciklerin azalması (anemi), beyaz kürelerimizin azalması (lökopeni), enfeksiyonlarla savaşan beyaz küreler içinde önemli bir grup olan nötrofillerin azalması (nötropeni) ve kanama olmasını önleyen trombosit denilen küçük kan hücrelerinin azalması (trombositopeni) olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu kan hücrelerindeki azalma, doktorunuz tarafından belli aralarla yapılan kan sayımları ile izlenecek ve gerekli görülen kan ürünleri başkasından elde edilerek size verilecektir. Kemoterapi böbrek ve karaciğer işlevlerini etkileyebilir ; bu durum gerekli kan tetkikleri ile izlenir. Hastalarda iştahsızlık, damak tat alımında değişiklik, cilt ve tırnaklarda renk koyulaşması, geçici yada kalıcı fertilite(üreyebilirlik) değişiklikleri olabilmektedir. Burada bildirilmiş olan yan etkiler her hastada mutlaka olacak belirtiler olarak düşünülmemelidir.

    Radyoterapiye bağlı yan etkiler, ışın yapılan bölge ve verilen doza göre değişkenlik gösterir. Genellikle hastalarda radyoterapinin ilerleyen günlerinde yorgunluk hali gelişmektedir. Hastaya dinlenmesi, yapabildiği kadar hareket etmesi önerilir. Radyaterapi yapılan alanlarda kıl ve saç kaybı, kızarma, kuruluk, duyarlılık ve kaşıntı, cilt koyulaşması sık görülen yanetkilerdir. Boyun ve göğüs bölge radyoterapisi sonrası boğazda kuruluk ve yutma güçlüğü olmaktadır. Karın bölgesine yapılan radyoterapilerde bulantı, kusma, ishal ve idrar şikayetleri ortaya çıkabilmektedir. Kan hücreleri etkilenebileceğinden kan sayımları ile yakın takip edilir.

    Ateş yükselmesi ve beklenmeyen kanamalar olduğunda takip eden doktorun hastalar tarafından uyarılması gerekir.

    Biyolojik tedaviler aşı tarzında (interferon) uygulanır. Bunların yan etkileri soğuk algınlığı bulgularını andırır. Kırıklık, yorgunluk, titreme, ateş, kas ve eklem ağrıları, iştah kaybı, bulantı, kusma ve ishal olabilir.

    Yüksek doz kemoterapi ve periferik kök hücre transplantasyonunda yan etkiler normal dozda kemoterapi tedavisinden daha fazladır. Hastalar kanama, infeksiyon organ yanetkileri açısından yakın takibe alınır.

    İlgili Konular ;

    Lenf Kanseri ( Lenfoma..)
    Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?
    Onkoloji – Kanser ve Türevleri