Etiket: yanma

  • Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kadınlarda vajinal akıntı renksiz, kokusuz ve beyaz olduğu sürece bir enfeksiyonun varlığından söz edilemez ancak akıntının kötü kokulu ve renkli olması durumunda bir enfeksiyonun olduğunu düşünmemiz gerekir.

    Vajinal akıntının sarı, yeşil, kanlı ve kokulu olması anormal bir değişiklik olduğunun habercisidir. Bu gibi anormal akıntılarda doktora gidip tedaviye başlamak gerekir. Sarı akıntı ciddi sağlık sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı stres, yanlış yaşam tarzı, vücuttaki toksik maddeler nedenli olabilir bu durumlar ortadan kaldırıldıktan sonra akıntı normale dönecektir. Ancak bazı durumlarda sarı vajinal akıntı ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabilir en kısa zamanda tedavi gerektirir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklardan dolayıdır. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit bu hastalıklardan bazılarıdır. Bu hastalıklar sarı renkli vajinal akıntıya sebep olabilirler. Klamidya ; Bakteriyel bir hastalık olup cinsel yolla bulaşır sarı akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılık belirtileri de verebilir.

    Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşır. Belirtileri arasında sarı akıntıya ek olarak hastalarda ağız lezyonları, yanma hissi ve pelvik bölge ağrısına da neden olur. Vulvovajinit; cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır vulva ve vajina’yı etkiler. Bunda da sarı akıntı vardır buna ek olarak kahverengi akıntı, idrar yaparken yanma hissi, cinsel ilişki esnasında ağrı görülebilir.

    Servisit de cinsel yolla bulaşan bir hastalık olup sarı akıntının yanı sıra anormal kanamalar ve ağrıda görülür. Tüm bu cinsel yolla bulaşan hastalıkların temeli bakterilerdir. En önemli ve geçerli tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır.

    Bu hastalıklara yakalanmamak için sağlıklı ve hijyenik bir cinsel yaşam tarzı seçmek gerekir. Ancak bu koşullarda vajinal enfeksiyonlardan korunmuş olunur.

  • Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Her ne kadar sindirim güçlüğünüzün nedeni gebeliğiniz öncesi sindirim güçlüğü nedeni ile aynı olsa da gebelikte eklenen bazı etmenler rahatsızlığı etkileyebilir.

    Gebeliğin erken dönemlerinde vücudunuz fazla miktarda östrojen ve progesteron salgılar. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içine alan birçok yerdeki düz kasları gevşetmektedir. Sonuç olarak yiyecekler şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak biçiminde yavaş hareket ederler. Sizin için rahatsız edici olabilir. Ancak bu yavaş emilim bebeğiniz için besinlerin daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçmesini, plasentaya ve oradan da doğrudan bebeğin sistemine geçmesini sağlar. Siz mide-bağırsak sisteminizle ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hissetmeyecektir. En azından bu rahatsızlık doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.

    Mide ile yemek borusu arasındaki kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçmesini önler. Bu kas halkasının gevşemesi nedeniyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunduğu hizada yanma hissedilir. Bu nedenle bu yanmaya “yürek yanması” da denir ama kalple hiçbir ilgisi yoktur. Son altı ayda sorun rahim büyüyüp mideye baskı yapması ile artabilir.

    Hamsızlığın olmadığı bir 9 ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin hoş olmayan yanlarından biridir. Önlemenin ya da azaltmanın bazı yöntemleri vardır.

    – Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırır.
    -Bel ve karın bölgenizi sıkan giysiler giymeyin.
    -Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
    -Yavaş, küçük lokmalar halinde ve çok çiğneyerek yiyin.
    -Midenizi rahatsız edecek yiyeceklerden uzak durun. Bunlar arasında acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (salam, sosis, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
    -Sigara içmeyin
    -Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
    -Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.

    Eğer bütün bunlar başarısız olursa hekiminize başvurun. Size düşük sodyum içeren antiasidler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum ya da sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durun.

  • Hamilelikte vulva ve perine varisleri

    Hamilelikte vulva ve perine varisleri

    KADINLARDA HAYATİ  TEHLİKE VULVA  VE PERİNE VARİSLERİ  

    Kadınlarda genelde hamilelikte ortaya çıkan vulva ve perinedeki varisler çoğu zaman farkedilmiyor ve gereken tedavi yapılmadığı için doğum esnasında oldukça tehlikeli sonuçlara neden olabiliyor. 

    Varis insan sağlığı açısından çok ciddi sıkıntılara yol açan, bazı damarların genişleyip şişerek fonksiyon dışı kalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır.

    Sadece bacaklarda değil vücudun farklı bölgelerinde de oluşabilen varislerin başında ise   özellikle kadınlar  için çok ciddi tehlikeler oluşturan  vulva varisleri gelmektedir.

    Dışarıdan normal gözle farkedilebileceği gibi, elle de anlaşılabilen bu varisler    en sık ağrı, yanma , kaşıntı şikayeti ile kendini belli etmekte  ayrıca hastada yürürken veya ilişki sırasında ağrılara neden olmaktadır.

     Vulva Varisleri en çok hamilelikte ortaya çıkar :

    Hamilelikte bebeğin ana toplardamara baskısı, kabızlık, çok ıkınmak ve genetik nedenler,

    kadın hastalığına bağlı ameliyatlar  vulva ve perine varislerinin başlıca sebebidir.

    Vulva varisleri  genellikle  hamilelik esnasında bebeğin  anne karnında  ana toplar damara baskı yapmasıyla ortaya çıkan varislerdir.

    Bu tür varislerin  eğer tedavi edimezse özellikle  doğum esnasında çok ciddi kanamalara yol açabileceğini söyleyen  Kalp ve Damar cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Cafer Abbasoğlu vulva  varisleri ile  ilgili bilgi yetersizliğinden ötürü bir çok kadının durumundan habersiz yaşadığını da ifade etti.

    Vulva Varislerinin Yaratacağı Tehlikeler Nelerdir?

     Dr.  Cafer Abbasoğlu doğumdan sonra bir miktar gerileyen ancak asla kaybolmayan vulva varislerinin yol açabileceği tehlikeleri şu şekilde sıraladı :

    Vulva ve perinedeki damarların hamilelik sırasında genişlemesiyle oluşan pıhtılaşmalar ana toplar damara ulaştığında bebek ve anne için hayati tehlike oluşturur.

    Eğer tedavide geç kalınırsa gerek normal doğum gerekse sezaryen  sırasında hayati tehlikeyle sonuçlanan kanamalar meydana gelebilir.

    Tedavi ihmal edildiğinde ölüm tehlikesini atlatmak için kadınlık organının tamamen alınması  bile gerekebilir.

    Hatta uyku sırasında gayri ihtiyari kaşımalarda tırnağın  toplardamara ilişmesiyle damarın  yırtılarak hayati tehlikeyle sonuçlanabilen sinsi kanamalar başlattığı da   görülmüştür.

    İşte bu yüzden vulva ve çevresindeki   damar genişlemelerinin zaman kaybetmeden tedavisi yapılmalıdır.

      Mikro skleroterapi  ve mikro foam tekniğiyle  tedavi:

     Hasta bir damar hastalıkları uzmanı tarafından muayene edildikten sonra bölgedeki yüzeyel varislerin yok olması için mikro skleroterapi veya mikro foam tekniği kullanılarak  damar  kapatılarak  yok edilir.

    Bu teknik son yıllarda  varis hastalığının tedavisinde kullanılan çok başarılı bir metotdur.

    Op. Dr. Cafer Abbasoğlu : bu yöntemle 15-20  dakika gibi kısa bir sürede vulvada, rahim içinde, perinede ,pubiste ,kasık bölgesi  ve çevre dokularda bulunan  yüzeyel damarların içinin doldurularak veya şişirilerek kaybolmasının sağlandığını böylece hastanın rahatça normal sağlıklı  yaşantısına devam ettiğini belirtti.

    Tek seansta uygulanan  tedavide ultrason altında verilen  ilaç hassasiyet, iz bırakma, ağrı ve alerjik komplikasyonlara yol açmaz.

    Son olarak kalp ve damar cerrahisi uzmanı Dr. Abbasoğlu “vulva ve perine varisleri aslında çok ciddiye alınması gereken bir hastalık türü olup, sadece estetik  açıdan değil  bir damar anomalisinin belirtisi, kadınlık organı veya kötü bir hastalığın habercisi  olabileceği ihtimaliyle de değerlendirilmelidir  “ dedi.

  • Güneş ışınları ve cilt

    Güneş ışınları ve cilt

    Güneşten korunma; spor, havuz, deniz aktiviteleri veya gezmekten vazgeçmek anlamına gelmemeli,tam aksine gerekli önlemleri alarak; bu aktiviteleri, sağlıklı bir şekilde ve doya doya yaşayabilmeye yardımcı olmalıdır.

    GÜNEŞ IŞINLARI
    “Cildiniz, güneş ışınlarının hassas terazisi olmasın!”
    20. yüzyılın özellikle ikinci yarısında güneş ile ilgili bilgi ve gözlemlerimizin artması, güneş ışınları hakkındaki yarar-zarar dengesini hassas bir noktaya getirdi. Bir yandan bronz bir ten, sağlık ve güzellik belirtisi olarak kabul edilirken; diğer yandan güneşin insan sağlığına olumsuz etkilerine işaret eden kanıtlar, gün geçtikçe artmaya başladı. Bu gelişmeler karşısında ise günlük yaşamda nasıl davranmamız gerektiği konusunda bazı soru işaretleri doğdu…

    Dünyamıza elektromanyetik ışın demetleri şeklinde ulaşan güneş enerjisi, görülebilen (gün ışığı) ve görülemeyen (ultraviyole – UV) olmak üzere ikiye ayrılıyor. UV ışınları ise, dalga boylarına göre ultraviyole – A (UVA), ultraviyole – B (UVB) ve ultraviyole – C (UVC) olarak üçe ayrılırken; UVC ışınları, atmosferi geçemedikleri için yeryüzüne ulaşamıyor ve bizler günlük hayatımızda sadece UVA ve UVB ışınlarına maruz kalıyoruz.

    GÜNEŞ IŞINLARININ ZARARLI ETKİLERİ
    “Güneş; cildin erken yaşlanmasına, kırışıklıklara ve lekelenmelere yol açıyor!”

    Erken dönemi kapsayan etkiler

    Güneş yanıkları
    Güneş yanığı; özellikle açık tenli kişilerin uzun süre güneş ışınlarına maruz kalmasını takip eden 12-48 saat içinde ortaya çıkan ağrı, sızı ciltte kızarıklık ve su toplaması ile kendini belli eden geçici bir hastalıktır. Hastalık şiddetli olduğunda; baş dönmesi, tansiyon düşüklüğü, ateş, bulantı-kusma gibi genel belirtiler (güneş çarpması olarak bilinir) ortaya çıkabilir ve bu durum acil müdahale gerektirebilir.

    Güneş ışınlarına bağlı gelişen alerjiler
    Bazı kişiler güneş ışınlarına maruz kaldıklarında, çok kısa süre içinde (bu bazen 5-10 dakika bile olabilir) ya da birkaç gün sonra ciltlerinde; kızartı, kabartı, kaşıntı ve lekeler ile karşılaşabilir. Cilt yüzeyine sürülen kozmetik veya tıbbi ürünler ya da bazı ilaçlar (doğum kontrol hapları, bazı psikiyatrik ilaçlar, tansiyon ve romatizma ilaçları) da bu durumun ortaya çıkmasını artırabilir.

    Geç dönemi kapsayan etkiler
    Güneş ışınlarının geç dönem zararlı etkileri ise günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve tıp otoritelerince daha önemli bir toplum sağlığı problemi olarak kabul edilmektedir. Güneş ışınlarının geç dönem etkilerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

    Cildin erken yaşlanması
    Kırışıklıklar ve güneş lekeleri ile cildin kuru, sert ve kaba bir görünüm alması, özellikle yüz ve el sırtında sert ince kabuklu cilt lekelerinin gelişmesi; cildin erken yaşlanmasının habercileridir. Bu leke ve kabuklu gelişimlerin, aktinik keratoz olarak adlandırılan ve kansere dönüşme riski taşıyan belirtiler olabileceği unutulmamalıdır.

    Cilt kanserleri
    Güneş ışınlarının özellikle açık tenli, açık renkli gözlü, sarışın / kızıl saçlı kişilerde cilt kanseri oluşma riskini çok artırdığı bilinmektedir. Cilt kanserlerinin büyük bir kısmı, vücudun güneş ışınlarına fazla maruz kalan kısımlarında oluşmaktadır.

    GÜNEŞTEN KORUNMAK
    “Güneşten korunma konusunda; davranışlar, alışkanlıklara dönüştürülmelidir!”

    Güneşten korunma kavramı, son 20-30 yılda hayatımıza girmiş bir kavram olup; sınırları henüz netlik kazanmamıştır. Güneşten korunma konusunda bugün için bilinen ve uygulamada fayda sağladığı tespit edilen bazı önemli noktalar bulunmaktadır.

    • Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşma şekli ve şiddeti coğrafi bölgelere, mevsimlere ve günün saatlerine göre farklılık göstermektedir. Coğrafi olarak; ekvatora yaklaştıkça, ilkbahar-yaz aylarında ve öğlen saatlerinde güneş ışınlarının şiddeti artmaktadır. Ayrıca yüksek rakımlarda güneş ışınlarının size ulaşmak için kat edeceği mesafe azalacağından şiddeti de daha fazla olmaktadır.

    • Güneş ışınlarının önemli zararları, direkt olarak gökyüzünden gelen ışınlarla olmakla birlikte; bu ışınların kar, kum ve su yüzeyinden yansıyabileceği ve bunun da zararlı etkilere yol açabileceği unutulmamalıdır.

    • Güneşte kalma süresi, alınan ışının dozunu da belirlemektedir.

    • Giysiler, güneş gözlükleri, şemsiye veya tente güneş ışınlarının önemli kısmını engelleyebilmektedir.

    • Açık tenli, açık renk gözlü, kızıl / sarı saçlı kişiler koyu tenli kişilere göre; bebek ve çocuklar ise erişkinlere göre güneş ışınlarına daha az dayanıklıdır.

    • Güneşten koruyucu ürünler, ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerini önemli ölçüde engelleyebilmektedir.

    Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunma, çocukluk çağından başlayan ve hayat boyunca devam eden bir uygulama olmalıdır.

    Alışkanlığa dönüşmesi istenilen davranışlar

    • Açık alanda kalmanız gerekiyorsa (spor aktiviteleri, plaj – havuz aktiviteleri, iş nedeniyle veya gezinti – piknik vb. sırasında), daima gölge bir yer arayın ve gölgede kalmaya çalışın.

    • Geniş kenarlıklı şapka ve ultraviyole ışınlarını yansıtan gözlük kullanın.

    • Sıkı dokunmuş kumaşlardan üretilmiş giysileri tercih edin.

    • Dış ortamda geçireceğiniz zamanın mümkünse, sabah saat: 10.00 ile 16.00 arasına denk gelmemesine özen gösterin.

    • Güneşte kalacağınız zaman cildinizin açıkta kalan tüm alanlarına güneşten koruyucu krem veya losyon sürün.

    • Çocukları ve bebekleri mutlaka yüksek koruma faktörlü (en az SPF 30) ürünlerle koruyun ve öğlen saatlerinde başka aktiviteler yaratarak, güneşte kalmalarını engelleyin.

    Koruyucu ürünler hakkında…
    “Doğru kişiye, doğru zamanda, doğru ürün!”

    Güneşten koruyucu ürünler, içerdikleri kimyasal maddeler yolu ile cildimize ulaşan ultraviyole ışınlarını emerek ya da yansıtarak derinin alt tabakalarına geçişlerini engellemektedir. Bu ürünlerin üzerindeki numaralar, güneşten korunma faktörü (SPF) olarak bilinmekte ve ultraviyole-B ışınlarını engelleme kapasitelerini belirtmektedir. Günlük aktivitelerde 15-20 faktör yeterli olabilmekte ancak deniz kenarında geçirilen bir gün için en az 30 faktörlü bir ürün kullanılmalıdır.

    Açık tenli kişiler, koyu tenli kişilere göre çocuk ve bebekler ise büyüklere göre daha yüksek koruma faktörüne ihtiyaç duymaktadır. Bu ürünlerin etkileri, sürüldükten en az 15-30 dakika sonra başladığı için güneşe çıkmadan en az yarım saat önce sürülmeleri gerekmektedir. Terleme, su ile temas (yüzme – yıkanma) ve havlu ile kurulanma sonucu koruyucu ürünlerin etkileri kaybolabileceğinden; koruyucu ürünlerin gün içerisinde ihtiyaç duyuldukça-birkaç saatte bir- tekrar sürülmeleri gerekmektedir.

    Son yıllarda koruyucu ürünlere, cildi ultraviyole–A ışınlarından da koruyan yeni bileşenler eklenmiştir ancak bu ürünlerin kalıcılık süreleri daha kısa olduğundan, bu ürünlerin, daha sık sürülmeleri gerekmektedir.

  • Güneşten Korunma Yolları

    Güneşten Korunma Yolları

    Güneşin yararları kadar cilt üzerinde olumsuz etkileri de mevcut. Güneşin yüzünü gösterdiği şu günlerde, güneşin zararlı etkilerine karşı önleminizi aldınız mı?

    Mutlaka güneş koruyucu krem kullanın. Yapılan en büyük hata koruyucu kremi sürüp hemen güneşe çıkmaktır. Halbuki koruyucu kremler sürüldükten yaklaşık 20 dakika sonra etkisini göstermektedir. Koruyucu kreminizi cilt tipine ve rengine uygun olarak seçmeli ihtiyaç duyduğunuz koruma faktörünü buna göre belirlemelisiniz.

    Geniş kenarlı şapkalarla özellikle yüzünüzü güneşin zararlı etkilerine karşı koruyabilirsiniz. Güneşin zararlı ışınlar neticesinde cildi erken yaşlandırdığını unutmamalısınız.

    12.00-15.00 saatleri arası güneş ışınları en dik açı ile geleceğinden mümkün olduğunca güneşe çıkmamaya özen gösterin.

  • Vulva’da (Rahimde) Kaşıntı

    Vulva’da (Rahimde) Kaşıntı

    Vulvada (rahimde) kaşıntı sorununu her kadın hayatı boyunca en az bir kez yaşamaktadır. Bu nedenle, rahimde kaşıntı kadın hastalıklarında rastlanan problemlerin en başında gelmektedir. Peki nedir bu rahimde kaşıntı? Nasıl oluşmaktadır, tedavi süresince neler yapılması gerekir, hastalığın ciddiyet boyutu ne kadardır? Günümüz kadınları tarafından merak edilen tüm bu sorunlara makalemizde cevap vererek açıklığa kavuşturmuş olacağız.

    Rahimde kaşıntı genital hastalıklar içerisinde en yaygın olarak görülenler arasındandır. Rahimde kaşınma bulgusunda en sık görülen vaka vajinal mantar enfeksiyonudur. Vajinal mantar enfeksiyonun birtakım ayırt edici belirtileri vardır. Özellikle de yaz aylarında sıcağında etkisiyle aşırı derecede rahatsızlık veren bu kaşıntı, ve beraberinde vajinanın aşırı derecede kötü kokması (ekşimsi ya da bayat balık kokusu), yoğun alarak gelen peynirimsi kıvamda beyaz akıntılar vajinal mantar varlığına işaret eder. Ayrıca, idrar yaparken yanma ve kızarıklık, cinsel ilişki esnasında acı hissetme ve kaçınma da vajinal mantar enfeksiyonun belirtilerindendir.

    Vajinal mantar enfeksiyonu oluşmasına yol açan birtakım yanlış uygulamalar vardır. Örneğin, genital bölgede epilasyon işleminin doğru bir şekilde ve düzenli olarak yapılmaması, günlük olarak iç çamaşırının değiştirilmemesi, adet dönemlerinde uzun süre aynı pedin kullanılması, genital bölgenin ph dengesinin bozacak duş jelleri ve sabunla temizlenmesi, çok dar ve saten iç çamaşırları giyme, yanlış bir şekilde taharetlenme ve hamilelik kadınlarda vajinal mantar oluşmasına yola açabilen faktörlerden yalnızca birkaçıdır.

    Vajinada Kaşıntı ve Tedavisi için tıklayınız!

    Kadın hastalıkları uzmanları tarafından ultrason ya da enfeksiyon bölgesinden doku parçacıklarının alınması yoluyla bulunmaktadır. Tedavi süresince doktorun önerdiği mantar karşıtı kremlerin düzenli olarak kullanılması büyük önem taşır. Ayrıca, kadının partneri varsa, onun da mantar karşıtı kremlerden kullanması gerekir. Yani çiftler beraber bu tedaviyi uygulamalıdırlar. Vajina mantar enfeksiyonu hem cinsel yaşamı hem de kadının sağlığını olumsuz yönde etkilediği için mutlaka doktora gitmekte fayda vardır. Tedavi edilmediği sürece başka hastalıklara yol açabilmekte ve bebek sahibi olunmasına bir engel teşkil etmektedir.

    Vajinal mantardan korunma için kadınlar neler yapabilir? Öncelikle iç çamaşırların pamuklu olmasına özen gösterilmeli ve mümkün olduğunca her gün değiştirilmelidir. İç çamaşırlarının ütülenmesi de gerekir. Genital bölgenin ph dengesini bozacak parfüm, kokulu sabun ya da duş jelleri kullanılmamalıdır. Çünkü zaten vajina kendi temizliğini kendisi yapabilmektedir. Hijyenik kurallar çerçevesinde genital bölgenin temizlenmesi önden arkaya doğru olmalıdır. Genital bölgeye düzenli olarak epilasyon ihmal edilmemelidir. Genital bölgenin ıslak ve nemli kalmamasına dikkat etmek ve cinsel ilişki sonrası vajinal bölgenin suyla yıkanması önemlidir. Çünkü arta kalan menilerin de mantar enfeksiyonuna yol açabilme olasılığı vardır. Ayrıca, karbonhidratlı yiyecekler ve aşırı şekerli gıdalardan uzak durulursa, mantar enfeksiyonu riski aza indirgenmiş olur.

    İlgili Konular ;
    Jinekoloji
    Vajinal Mantardan kurtulamıyorum
    Ud Yeri Kaşıntısı
    Vajinal Mantar Enfeksiyonu

  • Paget Hastalığı

    Paget Hastalığı

    Göğüs ucunda görülen “Paget Hastalığı” nadir (meme kanserlerinin %3´ü) rastlanan bir hastalıktır. Süt kanallarından başlayarak göğüs ucundaki deriye ve göğüs ucunun etrafındaki areola adı verilen renkli bölüme doğru yayılır.

    Meme başı ve areola da, egzematik değişiklikler, yanma, kaşıntı, hassasiyet, kabuklanma, ara sıra kanama, kızarıklık, pullanma en önemli belirtilerdir.

    Bu belirtilerin yanı sıra %60 hastada ele gelen meme kitlesi, %25 hastada koltuk altında lenf bezi tutulumu mevcuttur. Kitle yoksa tedavi daha kolaydır. İlk başta deri iltihabı, infeksiyon sanılabilir. İnfeksiyon tedavisini takiben iyileşme yoksa meme başından alttaki meme dokusunu da içine alacak şekilde biyopsi yapılmalıdır.
    Diğer alanların tutulumunu araştırmak için mamografi çekilmelidir. Tedavi tümörün evresine göre, meme koruyucu cerrahi veya mastektomidir.

    Paget Hastalığı kötü görünümüne rağmen tedavi sonrası prognozu iyidir.

    Memenin Paget hastalığı için risk faktörleri nelerdir?

    Bu hastalık için bilinen risk faktörleri diğer meme kanseri türleri için tanımlananlarla aynıdır. İleri yaş, aynı kişide daha önce meme kanseri gelişmiş olması, anne, kızkardeş ya da kız çocukta meme veya over kanseri olması, bazı genetik değişikliklerin saptanması, çocukluk ya da ergenlik döneminde göğüs duvarına radyasyon tedavisi uygulanmış olması, kilonun yaşa ve boya göre idealin üzerinde olması, özellikle menopoz sonrası dönemde kilo artışı, ilk adet görme yaşının 12’nin altında, menopoz yaşının 55’in üzerinde olması, uzun süre östrojen tedavisi kullanılması risk faktörleri arasındadır. Bir ya da daha fazla risk faktörünün taşınması mutlaka meme kanseri oluşacağı anlamını taşımadığı gibi hiçbir risk faktörü olmayan kişilerde de meme kanseri görülebilir.

    Memenin Paget hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Memenin Paget hastalığının tedavisi cerrahidir. Uygulanacak cerrahi yöntem memebaşı ve etraf dokunun durumuna, altta yatan kanserin düzeyine göre belirlenir. Memenin sadece etkilenen kısmının alındığı yöntemler uygulanabildiği gibi tüm göğsün alınması da gerekli olabilir. Cerrahi girişim sonrasında tedavinin tamamlanması ve kanserin yeniden oluşmasının önlenmesi amacıyla ilaç, hormon ya da radyasyon tedavisi verilebilir. Bu tedavilerin hangilerinin uygulanacağı kanserin özelliklerine göre belirlenir.

  • 2QR Formülü genital temizlik ve bakım serisi Multi-Gyn

    multy-gyn-actigel1Avrupa’nın ünlü kozmetik markası Multi-Gyn’in 2QR formüllü genital temizlik ve bakım ürünleri “ActiGel” ile “LiquiGel” Armoni Medikal Güvencesiyle Ülkemizde…

    Düşünüldüğünden çok sayıda kadını etkileyen genital bölge rahatsızlıkları tedavi edilmezse ciddi sorunlara neden olabiliyor. Genellikle kaşıntı, yanma, tahriş, mantar, rahatsız edici koku, akıntı ya da kuruluk, ağrı, acı ile tanımlanan genital bölge rahatsızlıklarının en etkili ve doğal çözümünü 2QR formülü sayesinde bio-aktif kozmetik ürünleri “ActiGel” ile “LiquiGel” sunuyor.

    2QR Formülü Nedir?

    Vücudumuzda tehlikeli hastalıklara neden olan bakteriler olduğu gibi, yoklukları durumunda yaşayamayacağımız iyi bakteriler de bulunur. Aralarında bir denge olduğu sürece kötü bakteriler çoğalıp iyileri yok edemez ve sağlık sorunları yaşanmaz. Fakat bu denge bozulursa, kötü bakteriler çoğalarak birçok hastalığa davetiye çıkarır.

    Büyük hastalıkların çoğunun temelinde vücudumuzdaki bakteri dengesinin kötüler lehine değişmesi yatıyor. Bu dengesizlikten kaynaklanan hastalıklar da, insanları ölüme kadar götürebiliyor. Bakteri sorunlarından ve bakterilerin neden olduğu hastalıklardan korunabilmenin en temel yolu da, vücut mikro florasındaki bakteri dengesini korumaktan geçiyor.

    2QR formülü bu dengeyi korumak üzere çalışıyor. 2QR’nin en önemli özelliği, bakterileri yok etmek değil, dengeyi yeniden sağlamak…

    Konu hakkında bilgi veren Armoni Medikal Ürün Yöneticisi Meral Güven şunları söyledi: “Şimdiye kadar bakteriyel sorunlarla başa çıkmak için temelde iki yol vardı. Bakteriyel enfeksiyonu önlemek için dezenfektan kullanmak ya da hastalık durumunda antibiyotik kullanmak… Her iki durumda da amaç zararlı bakterileri öldürmekti. Fakat toksik maddeler kötüler ile birlikte iyi bakterileri de öldürüyordu. 2QR formüllü “ActiGel” ve “LiquiGel” ise vajinal sorunlara tamamen doğal maddeler olan bio-aktif bitki özleri ve polisakkarit ile çözüm sunuyor. Nasıl mı?

    Serbest dolaşan mikrop, sağlıklı hücrenin zarına tutunuyor ve sorunlar başlıyor. Mikrop, sağlıklı hücreleri öldürerek güçlendirdiği yaşam alanında çoğalıyor ve temelini attığı hastalığı vücutta yaymaya başlıyor.

    2QR’nin sağladığı negatif polisakkarit molekül zincirleri zararlı mikrobun çevresini sarıyor. Polisakkaritler vücutta bulunan moleküller oldukları için ana hücreye herhangi bir zarar vermeden, mikrobun hücre zarındaki tutunma mekanizmasını bozuyor ve sağlıklı hücreye tutunmasını engelliyorlar. Hücreye tutunamayan mikrop, besin kaynağı bulamadığından yaşayamaz hale geliyor ve yok oluyor. Bu sayede hastalıklar daha başlamadan engellenmiş oluyor.

    Uygulama sonrasında sadece laktobasillerin kaldığını ve zararlı mikroorganizmaların kaybolduğunu görüyoruz. 2QR zararlı mikroorganizmaların yok olmasını sağlarken, vücutta bulunan iyi huylu bakterilere ise zarar vermiyor.

    Yani onarım mekanizmalarını harekete geçirerek, vajinal dokuların durumunu optimize ediyor, vajinal enfeksiyonları kontrol etmek ve önlemek için pH dengesini sağlıyor. Ayrıca vajinal dokuları yenileyip floranın bakımını yaparak doğal bağışıklık sistemindeki savunmayı geliştiriyor.”

    Hollandalı Multi-Gyn markasının, dünyada 2QR formüllü tek genital bakım serisi olduğunu ve 23 Avrupa ülkesi ile ABD’de satıldığını belirten Armoni Medikal Genel Müdürü Harun Piltan, ürünlerde “Aloe Barbadensis” bitkisinin özü kullanıldığından, tamamen doğal olduklarını vurguluyor ve “genital bölge rahatsızlıkları düşünüldüğünden çok daha yaygın ve birçok kadının ortak sorunu” diyor. “Bu rahatsızlıklar kadınların yaşam kalitesini düşürdüğü gibi ciddi sorunlara da yol açıyor. Türkiye’de de oldukça yaygın olan bu rahatsızlıklara, 20 yıllık geçmişiyle Hollanda’nın en büyük jinekolojik kozmetik üreticisi olan BioClin firmasının Multi-Gyn serisiyle çözüm getiriyoruz. Multi-Gyn ActiGel ve LiquiGel, Avrupa’da neredeyse her kadının kişisel bakım ürünleri arasında yer alıyor. Ülkemizde bir benzeri olmayan bu ürünlerin, sağlığına ve bakımına önem verip yenilikleri takip eden her kadının tercihi olacağına inanıyoruz” dedi.

    Multi-Gyn ActiGel

    ActiGel, vajinadaki bakteri kaynaklı rahatsızlıkların giderilmesi için %100 doğal maddelerden üretilmiş koruyucu bir jeldir. Bakteriyel rahatsızlıkları tedavisinde etkilidir, kötü koku ve akıntıyı azaltır, mantarı önler, vajina florasını ve dokuların durumunu optimize eder. İçeriğinde kimyasal maddeler, hayvansal katkılar ve koruyucu maddeler bulunmadığı için herhangi bir toksik etkisi yoktur, güvenli ve doğaldır.

    5 gün boyunca, günde 2 kez olmak üzere vajinanın içine tatbik edildiğinde istenmeyen akıntı, mantar ve Bacterial Vaginosis’in giderilmesini sağlar.

    Multi-Gyn LiquiGel

    LiquiGel, vajinal kuruluğun giderilmesine ve vajinanın kendi doğal nem hissini geri kazanmasına yarayan, %100 doğal maddelerden üretilmiş spesifik bir kişisel bakım ürünüdür. Cinsel birleşme, hormonal değişiklikler, menopoza bağlı kuruluk, ilaçlar, stres veya tampon kullanımının neden olduğu vajinal kuruluğun giderilmesi için idealdir. Vajina dokusunun durumunu optimize eder, şişkinliği azaltır, doğal yoldan nemlendirir ve olası enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olur.

    Vajinanın doğal nemini optimum seviyeye ulaştırması sayesinde cinsel ilişkiden alınan zevkin artmasını sağlar, rahatlık verir.

    Multi-Gyn ActiGel ve LiquiGel’i tüm seçkin eczanelerden satın alabilirsiniz.

    Multi-Gyn® ActiGel

    Özellikler

    * Bacterial Vaginosis�i (BV) önler ve tedavi eder.
    * Kötü kokuyu ve akıntıyı azaltır.
    * Kaşıntı ve tahriş durumlarında direkt bir rahatlatıcı etkisi vardır.
    * Vajina florasını ve dokuların durumunu optimize eder.
    * Mantarı önler.
    * Güvenli ve doğaldır.

    Temel Bilgiler

    Genital bölge rahatsızlıkları düşünüldüğünden daha yaygındır. Pek çok kadın, sorunu, tahriş, acı, yanma, rahatsız edici koku veya akıntı, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında duyarlılık, tahriş olmuş labia ve kaşıntı şeklinde tanımlayacaktır.

    Kaşıntı, yanma veya tahriş, sıkı giysiler, nemli pedler veya hijyenik bandajlar sebebiyle çoğunlukla kötüleşir. Multi-Gyn Actigel tüm bu genital bölge rahatsızlıklarına etkili ve doğal çözümdür.

    Bacterial Vaginosis

    Bacterial Vaginosis (Vajinal Akıntı) Nedir?
    Bacterial vaginosis, vajinal ortamda bakterilerin neden olduğu bir sorun – bir denge bozukluğudur. Vajina normalde laktobasil adı verilen pek çok “iyi” bakteri, ve kokoid bakteri adı verilen diğer birkaç çeşit bakteri içerir. Laktobasiller, içersinde kokoid bakterilerin gelişmediği sağlıklı vajina asitliğinden sorumludur. Bu vajina asitliğinin kaybolması ve çok fazla kokoid bakterinin ortaya çıkması “bacterial vaginosis” olarak adlandırılır.

    Bacterial vaginosis’im olduğunu nasıl anlarım?
    Vajinanızdan farklı bir akıntı geldiğini fark edebilirsiniz. Akıntı şeffaf veya renkli olabilir ve aşırı olabilir. Özellikle korunmasız cinsel ilişki sonrasında çoğu kez kötü bir kokuya sahiptir. Sık sık kaşıntı, tahriş, hassasiyet, kızarıklık veya acı gibi vajinal rahatsızlıklar yaşarsınız. Bazı kadınlarda bacterial vaginosis herhangi bir belirti vermez. Vajina asitliği daima olağandışıdır; pH>5.

    Eğer bu bir enfeksiyon ise, başka birinden kapmış olabilir miyim?
    Hayır, normal hijyen ile mümkün değildir. Bacterial vaginosis, anüse yakınlığı sebebiyle vajinada çoğunlukla mevcut bulunan aşırı bakteri gelişimidir. Cinsel olarak aktif kadınlarda daha yaygın iken cinsel olarak aktif olmayan kadınlarda da ortaya çıkmaktadır.

    Tedavi edilmesi gerekir mi?
    Evet. Bacterial vaginosis gerçekten de istenmeyen bir vajinal floradır. Eğer bacterial vaginosis tedavi edilmezse, bakteriler uterusa (rahim) ulaşabilir ve ciddi sorunlara neden olabilir. Tedavi hamilelerde özellikle önemlidir. Tabi ki korunma her zaman en iyisidir.

    Mantar

    Mantar nedir?
    Mantar 2 evrelidir; sorunlara neden olmayan bir spor evresi ve sorunlara neden olan ipliksi evre. Laktobasiller gibi mantar da gelişimi için hücre şekerine ihtiyaç duyar ve bu gıda kaynağı ile rekabet halindedir. Bu yüzden mantar en çok normal bir (optimal) asitliği olan bir vajina ortamında bulunur.

    Mantar olduğunu nasıl anlarım?
    Çoğu kez kokusuz, beyaz, süzme peynir benzeri bir akıntı fark edersiniz ve kaşıntı, tahriş, hassasiyet, kızarıklık ve acı gibi vajinal rahatsızlıklarınız olur.

    Eğer bu bir enfeksiyon ise, başka birinden kapmış olabilir miyim?
    Aslında hayır. Mantar çoğunlukla davetsiz bir misafirdir. Bununla birlikte tekrarlayan enfeksiyonlarınız olduğu zaman kaynağının partneriniz olması muhtemeldir. Tekrarlayan mantar enfeksiyonları, mantarın gıda kaynağı olan şeker sebebiyle diyabetlilerde sık görülür. Mantar enfeksiyonlarına karşı dirençsizlik aynı zamanda ailelerde görülmektedir, ki burada genetik bir geçmiş söz konusudur.

    Tedavi edilmesi gerekir mi?
    Bacterial vaginosis’in aksine mantar çok da tehlikeli bir vajinal enfeksiyon değildir.
    Bununla birlikte büyük bir derttir ve yaşam kalitesini çok fazla etkiler.
    Enfeksiyöz şikayetler olduğunda özel antifungal ilaçlarla tedavi bu yüzden endikedir. Tabi ki korunma her zaman en iyisidir.

    Vajinal ekosistem

    Vajina kendi savunma mekanizmasının önemli bir parçası olan kendi florasına sahiptir. Bu flora ağırlıklı olarak laktobasillerden oluşmaktadır. Bu yararlı bakteriler laktik asit ve peroksit üretir ve bu suretle de istenmeyen ve muhtemelen zarar verici bakteriler için dostça olmayan bir ortam yaratırlar (fizyolojik olmayan flora). Asitlik önemli bir rol oynar. Laktobasiller (laktik asit bakterileri) 4’den 4.5’a kadar bir pH’ a sahip bir asit ortamında gelişim gösterirler ve laktik asit üretimi ile kendi optimal asit ortamlarını devam ettirirler. Bunun aksine istenmeyen, zarar verici bakterilerin gelişimi daha yüksek pH değerlerinde (>5) güçlüdür. Özellikle üreme çağındaki kadınlarda, bozulan vajinal mikrobiyal dengenin sorumlusu daha yüksek bir pH değeridir. Bu durumda laktobasiller aşırı gelişir ve zarar verici bakteri florası kendini optimal olarak geliştirebilirken, kendi yaşamlarını devam ettirmekte güçlük çekerler: aslında bir viskoz çevre.

    Vajina florasındaki bakteriyel bozukluklar
    ‘Bacterial Vaginosis’ (BV), vajina florasındaki normal dengelerin fizyolojik olmayan floranın aşırı gelişmesi ile bozulduğu durum için kullanılan terminolojidir. B.V. (Bacterial Vaginosis) çok yaygın ve sık tekrar eden bir durumdur. Bu istenmeyen bakterilerin gelişimi, çoğunlukla barsak florasından çıkan kokoid bakterilerle (koklar) alakalıdır. Bu koklar en iyi yüksek pH değerlerinde gelişir ve tipik olarak bu pH’ı kendileri oluştururlar. 4 – 4.5’luk normal asidik vajina pH’ı 5 ve daha yüksek değerlere yükselir. Bu yüksek pH değerlerinde laktobasil gelişimi engellenir ve bu yüzden optimal vajinal pH’ın hızlı ve doğal düzelmesine mani olunur. Aslında vajina florasındaki dengeler her zaman için laktobasillerle istenmeyen bakteriler arasında bir rekabeti içerir. Bacterial Vaginosis birkaç vajinal rahatsızlık ile yaşanabilir. En karakteristik rahatsızlık kötü kokulu ve aşırı akıntıdır. Buna ek olarak sıklıkla kaşıntı ve/veya yanma gibi hoş olmayan bir his söz konusudur ve dokular biraz kızarabilir ve tahriş olabilir.

    Bacterial Vaginosis’in sadece bir denge bozukluğu olduğunu, bir hastalık veya bir bozukluk olmadığını akılda bulundurmak önemlidir. Tıpkı ağızda oluşan aşırı bakteri gelişiminin bir hastalık olmadığı fakat hassas dişetleri, aşırı plak oluşumu ve ağız kokusu ile kendini gösteren bir rahatsızlık olduğu gibi. Bununla birlikte bu durum düzeltilmediği ve normal doğal dengeye kavuşturulmadığı zaman, bu bozulmuş ortamdan mutlaka bir takım rahatsızlıklar gelişebilir; Bacterial Vaginosis, bir enfeksiyon ve enflamasyon tanısı olan Vajinite dönüşebilir. Ayrıca patojenlerin >5’lik daha yüksek pH değerinde kolonileşme açısından çok daha fazla bir şansı olur, ki bu da BV’ye çok özgü bir durumdur.

    Vajinadaki bakteriyel denge bozukluğu ile nasıl başa çıkılır?
    Bakteriyel rahatsızlıkların azaltılabilmesi için birkaç yol vardır. En önemlisi vajinal hijyenin gerektiği gibi olmasıdır. Bunun için mesela normal (alkalin) sabunların kullanılmaması, adet döneminde tamponların ve pedlerin sık sık değiştirilmesi, bölgenin sıkı (veya sentetik) giysilerle kapatılmaması ve cinsel ilişkide hijyen kurallarına uyulması gereklidir. Vajina dokularının normal ve sağlıklı durumda olması da önemlidir; yeterli ıslanma olmadan (kuru seks) cinsel ilişkiye girmekten de kaçınılmalıdır zira bu durum dokuları tahriş edebilir ve zarar verebilir bu da mikrop istilasını kolaylaştırır. Sağlıklı mukoza dokuları için genel sağlığın da iyi olması önemlidir.

    Multi-Gyn® LiquiGel

    Özellikler

    * Bakım yapan biyoaktif bir kayganlaştırıcıdır
    * Vajinal kuruluğu anında giderir ve doğal nemlenmeyi sağlar
    * Vajina dokusunun durumunu optimize eder
    * Tahrişi önler ve mükemmel bir kayganlaştırıcıdır
    * Doğaldır, güvenlidir ve vajina florasını korur
    * Koruyucu içermez

    Temel Bilgiler

    Vajinal kuruluk ve ağrı çok yaygın bir sorundur
    Vajinal kuruluk ve ağrı her yaşta ve yaşamının her döneminde kadınların yarısından fazlasını etkilemektedir. Özellikle menopoz dönemlerinde kadınlarda doğal olarak ortaya çıkan bir sorundur ve cinsel olarak aktif tüm kadınların ikinci en yaygın rahatsızlığıdır. Vajinal rahatsızlık içten, dıştan veya her iki şekilde birden hissedilebilir. Ovuşturma ve sürtünme ya da giysi veya pedlerle temasa bağlı olarak kaşıntı, yanma veya tahriş daha da kötüleşebilir. Pek çok kadın vajinal kuruluğunu ilk olarak, cinsel birleşme rahatsızlık verici hatta ağrılı olduğunda fark eder. Özgüveni, genel ruh halini bozabilir, normal günlük aktivitelere engel olabilir ve genel bir huzursuzluk duygusuna neden olabilir.

    Vajinal kuruluğun nedenleri
    En yaygın nedeni, menstrüel siklusun ikinci yarısındaki gibi veya menopozla alakalı hormonal değişikliklere bağlı olarak doğal vajina sıvılarındaki azalmadır. Fakat soruna neden olan veya artıran diğer pek çok faktör de vardır, şöyle ki: hormonal kontraseptiflerin ve bir takım ilaçların kullanımı, sabun, tamponlar, stres, yorgunluk, gebelik ve doğum, ve ayrıca yeterli cinsel uyarılma olmadan ve doğal sıvılarla veya LiquiGel gibi uygun bir ürün ile gerektiği gibi kayganlaştırma sağlanmadan gerçekleştirilen cinsel birleşme.

    Ürün Bilgileri

    Multi-Gyn Liquigel’in çoklu etkiye sahip aktivitesi
    Multi-Gyn Liquigel eşsiz kombinasyonda hususiyetlere sahiptir. Multi-Gyn Liquigel vajinal kurulukta direkt rahatlama sağlar. Vajina dokusunun durumunu optimize eder ve kendi doğal neminin oluşmasını sağlar. Multi-Gyn Liquigel, zararlı bakterileri güvenli ve doğal yoldan nötrleştiren patentli 2QR-kompleksine dayalıdır. Bu yüzden genital bölgedeki doku hasarlarının (örneğin doğum sonrası veya bir ameliyat sonrası) doğal iyileşme sürecini desteklemek için de uygundur.

    Multi-Gyn Liquigel vajina dokusunun durumunu optimize eder, şişkinliği azaltır ve enfeksiyonun önlenmesine yardımcı olur. Formülü doğal, güvenli ve hafiftir çünkü zehirli maddelere veya sert kimyasallara dayalı değildir ve bu yüzden olumsuz yan etkileri yoktur. Bu eşsiz kişisel bakım ürünü, örneğin cinsel birleşme, hormonal değişiklikler, ilaçlar, stres veya tampon kullanımının neden olduğu vajinal kuruluğun giderilmesi için idealdir. Mükemmel bir kayganlaştırıcıdır ve güçlü bir rahatlatıcı etkiye sahiptir. Multi-Gyn Liquigel eşsiz kombinasyonda özellikleri bir arada bulundurur. Jinekologlar, GP’ler ve uzman laboratuarlar ile işbirliği halinde BioClin tarafından geliştirilmiştir.

    Ürün, kuruluğun giderilmesine ve kendi doğal nem hissinizin geri kazandırılmasına yarayan spesifik bir kişisel bakım ürünüdür. Aynı zamanda, cinsel zevki artıran ve genital teması (tampon kullanımı gibi) kolaylaştıran mükemmel bir kayganlaştırıcıdır. Örneğin jinekolog ve ebeler tarafından yapılan klinik muayenelerde profesyonel kullanım için de uygundur. Artan hücre hidrasyonu dolayısıyla mukoza dokularının bütünlüğünün ve işlevselliğinin korunması ihtiyacı betain ile sağlanmaktadır.

    Liquigel ilaçlarla bir arada kullanılabilir. Liquigel’in düzenli uygulanması tahrişi azaltır ve vajinanın en iyi durumda olmasına destek olur.

    Koruyucu içermez
    Nem tutucu ve nemlendirici özelliklere sahip olan ve dağıtıcı bir madde olan bir içerik maddesi bulduk, ki bu özelliklerin hepsi de dermatolojik ürünler açısından önemli değerlerdir. Koruyuculardan bıkmış tüketicinin bulunduğu bir pazarda, bu içerik maddesinin bir koruyucu madde olarak beyan edilmemesi son derece cazip bir özelliktir. O yüzden, bu maddeyi bir formülde kullandığımız zaman, “koruyucu içermez” ibaresini kullanabilmekteyiz. Bu içerik maddesi çok fonksiyonludur; nem tutucudur/nemlendiricidir, dağıtıcı maddedir, antimikrobiyaldir.

    Osmo koruma
    Betainin osmo koruma sağlayan en önemli madde olduğu kabul edilmektedir. Dokuların nem tutuşunu büyük oranda artırır; dokuların hidrasyonu ve bütünlüğü artar. Bu yüzden Betain’in Liquigel’e dahil edilmesi, kuru mukoza dokularının ve aynı zamanda tahriş olmuş vajinal dokuların önlenmesine ve tedavi edilmesine yönelik yepyeni bir yaklaşımdır.

  • Mutlu Bayram Günleri Reflüyle Yanmasın

    Bayramlar, geleneklerimizde birlikte yenen yemeklerle, yapılan ikramlarla yaşanır. Ailece oturulan sofralar, leziz yemeklerle beraber yapılan sohbetler… Ancak uzmanlar, tatlı sohbetlerin ve uzun yemeklerin kimi şikayetlere yol açtığını söylüyor. Yemeklerden sonra göğsünde yanma hissi, ağızda acı bir tat hissedenleri uzmanlar uyarıyor: Çağın hastalığı reflü olabilirsiniz.

    Reflü, mide asidi ve sindirimde görev yapan safra salgılarının mideden yemek borusuna doğru yukarı kaçtığı ve yemek borusunda hasar oluşturduğu bir sindirim sistemi hastalığı. Yemek borusunun alt ucundaki halka şeklinde kas yapısının zayıflamasıyla ortaya çıkan bu durum; fazla yemek yendiğinde, yağlı yiyecekler, çikolata, kahve ve kafein içeren diğer içecekler, narenciyeler, sirke ve sirkeli soslar, gazlı içecekler, alkollü içkiler tüketildiğinde şiddetleniyor.

    Kilo alınması da reflüyü artıran bir neden.

    Reflü belirtileri

    Reflü, yemek borusunun tahriş olması sonucunda göğüste yanma hissi ve mide içeriğinin yukarı doğru çıkmasıyla ağza acı tat gelmesine, ses kısılmasına, boğazda yumru hissine neden oluyor. Bu gibi yakınmaların ihmal edilmemesi ve doktora başvurulması gerekiyor çünkü reflü tedavi edilmezse yemek borusu kanamalarına, daralmalara ve hatta kansere neden olabiliyor.

    Reflü genelde ileri tetkik gerekmeksizin tanı konabilen bir hastalık. Bazı durumlarda ise yemek borusunun ince ve esnek bir boruyla görüntülendiği endoskopi tetkiki veya film çekilmesi gerekebiliyor.

    Reflü hastalarına öneriler
    • Yemekten hemen sonra yatmayın.
    • Yatarken yüksek yastık tercih edin.
    • Az az ve sık yemek yiyin ve çikolata gibi reflüye neden olan gıdalardan kaçının.
    • Doktorunuzun önerdiği mide asidini azaltacak ve mide içeriğinin yukarı kaçışını engelleyecek antiasit ve antireflü tedavilerini ihmal etmeyin.