Etiket: yanlış beslenme

  • Bir kutu kola içtiğimiz zaman ilk 10 dakika

    Bir kutu kola içtiğimiz zaman ilk 10 dakika

    Geliştirdiği ”Karatay Diyeti” ile tanınan İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, “Bir kutu kola içtiğimiz zaman ilk 10 dakikada 10 tatlı kaşığı şeker, kana geçer. Bu, vücudumuzun günlük ihtiyacının 100 katı kadar şeker anlamına gelmektedir” dedi.

    Karatay, Elazığ’da düzenlenen “diyet ve Kalp Hastalıkları” konulu konferansta, şişmanlığın halk sağlığını tehdit ettiğini belirterek, hastalıkların temelinde hareketsizlik, kilo alımı ve yanlış beslenmenin olduğunu söyledi.

    Obezitenin, vücudun yağlanması anlamına geldiğini ifade eden Karatay, “Yağlar vücutta hastalıklara neden olan 20 çeşit hormon üretir. Bunlar, beyinde damar yolu tıkanması, gözlerde katarakt, kalp krizi, felç gibi birçok hastalığa neden olur” diye konuştu.

    Karatay diyeti deneyimlerimiz için tıklayın !

    Prof. Dr. Karatay, patates kızartması, kola, pilav, makarna, enerji içecekleri, taze sıkılmış ve hazır meyve suları ile tatlıların da aşırı insülin salgılanmasına yol açtığını dile getirerek, şöyle devam etti:

    “Bir kutu kola içtiğimiz zaman ilk 10 dakikada 10 tatlı kaşığı şeker, kana geçer. Bu, vücudumuzun günlük ihtiyacının 100 katı kadar şeker anlamına gelmektedir. 20. dakikada kan şekeri aniden yükselir, buna karşılık olarak da insülin hormonu yükselir. 40. dakikadan sonra kafeinin tümü kana geçer ve da bu kan basıncını yükseltir. 45. dakikadan sonra beyinde dopamin yapımı artar. Dopamin, mutluluk hormonudur ve yoğun enerjiyle devam eder. Bu beyinde eroine benzer bir etkidir. 60-90 dakika sonra ani halsizlik hissi başlar. Acıkma hissi, huzursuzluk, ellerde titreme ve ardından kola ve tatlılara saldırılır. Çünkü o yüklü enerji hissine artık bağımlılık başlamıştır. Beyinde meydana gelen dopamin mutluluğuna bağlılık başlamıştır. Bu bir kısır döngüye dönmüştür. Kişiler buna hapsolmuştur. Sonrasında karaciğer yağlanması başlar, arkasından göbek yağlanması, bel çevresi genişliği ve memelerin büyümesi artar.”

  • Gözaltı morluklarından kurtulmanın yolları

    Gözaltı morluklarından kurtulmanın yolları

    Aşırı tuz tüketimi, stres, yorgunluk, uykusuzluk gözaltı morluklarının en önemli sebeplerindendir. Krem, kapatıcı gibi birçok kimyasal ürünleri kullanırız ama gözaltı morluklarından kurtulmak isterken cildimizi riske attığımızı unuturuz. Bitkisel çözüm hem kısa sürede etkili sonuç almanızı sağlar hem de cildinize bir zararı olmaz. İşte bitkisel çözümler:

    Gözaltı morluklarından kurtulmak istiyorsanız ilk önce beslenme düzeninize dikkat etmelisiniz. Çünkü gözaltı morlukları vücutta birikmiş toksinlerden oluşur. Bu yüzden kahve, alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklarınızı azaltmalısınız. Sabah kahvaltılarını düzenli yapmalı ve sağlıklı yiyeceklerden yemelisiniz.

    Her gün, düzenli olarak su içmelisiniz. Su, vücuttaki toksinlerin kolayca dışarı atılmasına yardımcı olur. Cildi gençleştirir ve cilt lekelerinin kaybolmasını sağlar.

    Sallama poşet çaylarını ya da demlediğiniz çayların çöplerini sakın atmayın. Çünkü çay, gözaltı morluklarının en önemli bitkisel çözümlerinden biridir. Çay çöplerini ya da sallama poşet çayları soğuduktan sonra, 10-15 dakika gözlerinizde bekletin.

    Göz bölgenize aşırı makyaj yapmaktan kaçının. Böylece cildinizin hava almasını sağlamış olursunuz. Ayrıca sürdüğünüz nemlendirici kremleri, pamuk yardımı ile gözaltlarınızda iyice dağılmış olmasına dikkat edin.

    Sıcak suyu bir kovaya koyun ve yüzünüze buhar banyosu yapın. Hem gözaltı morluklarınızın azaldığını hem de yüzünüzdeki gözeneklerin açıldığını göreceksiniz. Bu sayede kolaylıkla yüz temizliğinizi de gerçekleştirebilirsiniz.

    Gözaltı morlukları olan kişiler, bol meyve ve sebze tüketmelidir. Özellikle C ve E vitamini bakımından zengin yiyecekler gözaltı morluklarını geçirmek için önemlidir.

    Gözaltı morluğuna iyi gelen önemli besin patates ve salatalıktır. Çiğ patates ve salatalığı göz kapaklarınıza koyarak, 15 dakika uygulayacağınız doğal maske ile gözaltı morluklarından kolaylıkla kurtulabilirsiniz.

    Gözlerinize soğuk su ya da buz ile kompres uygulayın. Böylece hem gözlerinizi rahatlatmış hem de gözaltı morluklarından kurtulmuş olursunuz.

  • Diyet Yapmanın Doğurganlığa Etkisi Var mı?

    Diyet Yapmanın Doğurganlığa Etkisi Var mı?

    Sağlıklı her kadın bebek sahibi olmayı düşündüğü dönemde beslenmesine ve yaşantısına ekstra dikkat eder. Fazla kilo veya yanlış beslenmeden kaynaklanan aşırı kilo kayıplarının yumurtlamayı olumsuz etkileyeceği gerçeği göz ardı edilmemeli…

    Tek tip diyetler; hormonal dengeyi bozarak, yumurtlamayı durdurabilir. Uzmanların önerilerine kula verirsek; yumurtlamanın sağlıklı olabilmesi için en ideali 36-38 beden olmak.

    Beslenme tarzı doğurganlığa nasıl etki eder?

    Hamile kalma süreci bazılarımız için sancılı bir dönem olabiliyor. Özellikle son yıllarda çoğu kadın hamile kalmakta zorlanıyor ve mikro enjeksiyon sistemi ile hamile kalmaya çalışıyor. Bunun nedeni; hormonal dengesizliğin yanında yoğun ve stresli bir iş ya da aile hayatının içinde bulunmak. Aşırı stres maalesef ki hormon salınımını direkt etkiliyor. Bunun yanında; hızlı hayat koşullarına ayak uydurmaya çalışırken yeterli ve dengeli beslenememek de doğurganlığı etkileyen çok önemli bir faktör. Ayak üstü atıştırmalarla ya da fast food’larla geçiştirilen beslenme tarzı nedeniyle, vücut birçok besinden mahrum kalıyor. Yeterli vitamin, mineral ve kaliteli protein alamamak; hormonların düzenli ve yeterli çalışmasını engelliyor.

    Sıfır beden olmak kadının yumurta sayısını düşürür mü?

    Sıfır beden; vücutta ciddi anlamda vitamin, mineral, protein ve karbonhidrat eksikliklerine neden olup, kişide aşırı gerginliğe yol açarak yumurtlamayı direkt durdurur. Oysa yumurtlamanın sağlıklı olabilmesi, sağlıklı bir bedende mümkündür. Bu beden de 36- 38 beden arasıdır. Sıfır beden veya çok zayıf olmak, vücudun hormonal dengesini bozar. Vücudun demir depoları azalır. Buna bağlı konsantrasyonda azalma, yorgunluk, halsizlik, dikkatsizlik ve düzensiz âdet olma ya da hiç olamama durumu olur. Tüm bu etkenlerin toplamında da yumurtlama gerçekleşmeyerek hamile kalınamaz. Ayrıca sıfır beden bir kadın her şeye karşı ilgisiz ve dikkatsiz olur.

    Sık sık diyet yapmak ya da tek besin içeren diyet programında yaşamak doğurganlığı etkiler mi?

    Hamilelik programı özel bir beslenme programıdır. Bu programı diyet olarak değerlendiremezsiniz. Sık sık diyet yapmak ya da tek besin içeren bir diyeti hamilelik öncesi ve hamilelikte uygulamak son derece yanlıştır. Hamile kalmadan önce de sıkı ve şok diyet yapmak ve kısa zamanda çok kilo vermek hamile kalmayı engeller. Hamile kalmayı planladığınız dönemde hızlı kilo vermeyecek şekilde diyet programınızı ayarlamalısınız. Tek besin içeren diyetler de hamile kalmayı engeller.

    Hamileliğe hazırlanan bir kadın kilo konusunda nelere dikkat etmeli?

    Hamileliğe hazırlanma sürecindeki kadın kilosunu koruyacak şekilde bir beslenme planı düzenlemeli. Bu dönemde kilo ve beslenmeye dikkat edilmezse, hamileliğe gereksiz yere fazla kiloyla başlanır. Hamilelik öncesinde ve hamile kaldıktan sonraki ilk üç ayda kilo korunmalı. Hatta ilk üç ayda kilo alınmamalı. 3 aydan sonra da ayda 1- 1.5 kilo alacak şekilde bir beslenme planı düzenlenmeli. Her ay bebeğin hangi bölümü gelişiyorsa ve annenin hangi rezervleri kullanılacaksa ona göre beslenmek çok önemlidir.

    Hamileliğe hazırlanırken hangi besinlerden kaçınılmalı?

    Hamilelik sürecinde kadında bazı fizyolojik değişiklikler olur. Vücutta aşırı şişkinlik ve su toplanması, kan şekerinde ani değişiklikler ortaya çıkabilir. Anne adayı bu olumsuzluklardan korunmak için beslenmesine çok dikkat etmeli. Hamileliğe hazırlanırken en çok kaçınılması gereken yiyecekler; salamura tuzlu yiyecekler, sakatatlar, konserve yiyecekler, aşırı yağlı besinler ve kızartmalardır. Özellikle tuzlu yiyecekler ödem oluşmasına zemin hazırlar. Ayrıca hamile adayında daha önceden gelen kansızlık söz konusu ise beslenmesi de iyi düzenlenmelidir. Kan şekerinde ani iniş ve çıkış olmaması için basit şekerli yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Bu yiyecekler arasında çay şekeri, şekerlemeler, hamur tatlıları (sütlü tatlıları haftada 1-2 ), kola ve hazır meyve sularını sayabiliriz. Bu arada bebek cinsiyeti, tamamen genetikle alakalı olup, beslenmeyle ilgisi yoktur.

    Doğurganlığı artıran besinler neler?

    Doğurganlığın artması ve döllenmenin sağlıklı gerçekleşmesi için anne adayının özellikle dikkat etmesi gereken nokta; psikolojik dengesini iyi koruması ve vücudu rahatlatan B kompleks vitaminleri içeren bir beslenme uygulamasıdır. B kompleks vitaminin dışında diğer vitamin ihtiyacını da iyi karşılamalı. Bunlar; ceviz, fındık (1 çay bardağı), 5 adet muz, greyfurt, portakal, mandalina, çok tahıllı ekmek, yoğurt, süt, kivi, soya, bulgur, kereviz, brokoli, bezelye ve soya eti, yağsız kırmızı et gibi besinlerden alınabilir.

    Boy ve kilo arasında ne kadar fark olmalı?

    Herkesin ideal kilosu farklılık gösterir. ‘Boy ile kilo arasında 10 kilo fark olmalı’ diyemezsiniz. Böyle bir standart koymak yanlış olur. Boy ile kilo arasındaki farkın kiminde 10, kiminde ise 15 kilo olması gerekebilir. Peki bu nasıl belirlenir? Herkesin kemik yapısı da boy ile kilo farkı da değişir. Örneğin; kalın kemik yapılı insanların kemik ağırlığı fazla, yağ oranı az olur ve bu durumda da kilonun boydan ortalama 10-12 kilo az olması gerekir. Bu farkla insanlar 38-36 beden arası olurlar. Fakat kemik yapısı ince olan kişilerin kemik ağırlığı az olduğundan bu fark 14-17 arası bir farka yükselir. Diğer bir faktör ise vücuttaki yağ oranıdır. İdeal kiloyu belirlemek için vücut, su, yağ ve kas oranına bakılması şart. Ayrıca bel çevresi ve vücudun bazal metabolizma hızı çok önemlidir.

    Taylan Kümeli
  • Meme Kanserinden Koruyan Diyet

    Meme Kanserinden Koruyan Diyet

    Kanserin nedenleri arasında beslenmenin ilk sırada yer aldığının yapılan araştırmalarla ortaya çıkması, beslenme alışkanlıklarında yapılacak değişikliklerle bu hastalığın önüne geçilip geçilemeyeceği sorusunu da akla getiriyor…

    Yanlış beslenme alışkanlığı birçok kanser türünü % 30-40 etkilemektedir fakat tek başına elbette tedavisinde veya önlemek için yeterli değil.

    Amerikan kanser topluluğunun yaptığı bir çalışmaya göre kanser nedenleri arasında beslenme ilk sırada yer almaktadır. Bu hastaların beslenme alışkanlıklarına bakıldığında sebze ve meyve tüketimlerinin yetersiz olduğu da belirtilmektedir.

    Doymuş yağlardan ve kızartmadan uzak durun

    Yemekleri margarin veya tereyağı ile pişirmek, sebze veya etleri kızartmak, yüksek miktarda hayvansal yağ almak meme kanserini etkilemektedir. Beraberinde lif tüketimleri de az ise kanser riski artmaktadır.

    Selenyumdan zengin beslenin

    Selenyum kanserden koruyan güçlü bir mineraldir, doğal yollarla da alımı mümkün. Bunun için yemeklerinizi bol soğan ve sarımsaklı yapmanız, balık, karides, dana karaciğeri, hindi ve dana eti, mercimek, mantar, susam, ceviz, ay çekirdeği ile tam tahıllı ürünler tüketmeniz yeterli.

    Haftada 3 kez balık tüketin

    Omega-3 meme kanserini önlemede etkili bir yağ asididir, enflamasyonu giderici, bağışıklık sistemini güçlendiricidir, östrojen seviyesini dengeler. Balık tüketemeyen kişiler ise takviye almalıdırlar.

    Beyaz un ve pirinçten uzak durun

    Beyaz unlu mamuller ve pirinç yerine tam tahıllı ürünler, bulgur, esmer pirinç tüketen kişilerin kansere yakalanma riski daha düşüktür. Bu ürünler kan şekerini hızlı yükseltmez ve liften zengindir.

    Haftada 3 kez kurubaklagil yemeye çalışın

    Kurubaklagiller sindirimi zorladığı için çoğu kişi tarafından tüketilmez ama uygun pişirme teknikleriyle de bunu önlemek mümkün. Kurubaklagiller bitkisel ostrojen içerir ve liften zengin önemli besin grubudur. Et yemeyen kişilerin hergün tüketmesinde fayda var.

    Hergün 15 adet badem, ceviz, fındık, antep fıstığı tüketin

    Tekli doymamış yağ asitleri meme kanserini önleyebilmektedir, kuruyemişlerde tekli doymamış yağ asitlerinden zengindir yine içeriğindeki lif ve omega-3 sayesinde bu etkisi artmakta.

    Her öğün sebze tüketin

    Lif tüketimi kanser oluşumunu, özellikle meme kanserini önlemesi nedeniyle çok önemli. İçeriğindeki yararlı flavonoidler sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir, vücudu toksik maddelerden temizler, sindirim sistemini çalıştırıp metabolik ürünlerin atımını sağlar, diyetle alınan fazla yağın atımında rol alır.

    Günde 1 yemek kaşığı keten tohumu tüketin

    Keten tohumu güçlü antioksidandır, özellikle meme kanserine karşı koruyucur ama meme kanseri teşhisi konmuş kişilerin tüketmemesinde fayda var.

    Yemeklerinizi baharatlandırın

    Birçok baharat fitokimyasallar içerir ve bunlar yemeğe lezzet vermelerinin yanı sıra güçlü kanser savaşçılarıdır.

    Günde 4 fincan yeşil çay için

    Soğuk veya sıcak ama illaki limonlu yeşil çay içeriğindeki egcg maddesi nedeniyle kansere karşı koruyucu güçlü bir bitkidir.

    Sigara ve alkol sakıncalı

    Birçok çalışma tütün kullanımının kanser türlerini tetiklediği yönünde, ayrıca günde 1 kadeh alkol alımı dahi bu riski artırıyor.

    Diyetisyen Özlem Sert Aydın
  • Yanlış beslenme hastalık genini aktif hale getiriyor!

    İnsan genetik haritası çözüldü!
    Yanlış beslenme hastalık genini aktif hale getiriyor!
    21. Yüzyılın kurtarıcı anahtarı nutrigenetik tıp
    Daha kaliteli bir yaşam için nutrigenomik

    Yanlış beslenme hastalık genini aktif hale getiriyor! | 1Yediğiniz besinlerin, geleceğinizi nasıl etkilediğini ve yaşam standartınızı ne yönde şekillendirdiğini biliyor musunuz? Ya da 25000 bin genimizin bu aldığımız besinlerin içindeki maddelere göre çalıştığını ve yanlış beslenme ile bir hastalığı taşıyan geni aktif etmenin mümkün olduğunu, biliyor muydunuz?

    Zayıf kalmak, uzun yaşamak ya da yararlı detoks takviyeleri… Hepsini bir kenara koyun! Genetikçiler ve moleküler biyologların uzun süredir üzerinde çalıştığı ve gelecekte sağlık sektöründe kurtarıcı-anahtar rolünü üstlendirdiği, “nutrigenetik” (beslenme genetiği) ve “nutrigenomik” (genetik beslenme); Türkiye’de henüz bakir bir alan olmasına karşın, uzun zamandır araştırmalarını bu konu üzerinde sürdüren Dr. Nurhayat Gül tarafından yürütülmektedir. Kendi araştırmalarını bir yaşam koçu gibi, insanlarla paylaşan Dr. Gül, bu alan hakkında oldukça farklı verilere sahip…

    Genetik, son yıllarda en hızla gelişen ve yeni bilgilerin keşfedildiği bir bilim dalı. Kaydedilen gelişmeler, birçok hastalığın tanı yöntemleri, tedavileri ve mekanizmaları konusundaki bilgilerimizi köklü bir şekilde geliştirmeye devam ediyor. Bunların arasında “Nutrigenetik (beslenme genetiği) ve nutrigenomik (genetik beslenme); nutrisyonel genomik şemsiyesi altında ortaya çıkan, sağlık, diyet ve genom arasındaki etkileşimi irdeleyen yeni bir alan olarak dikkat çekiyor.

    Genler ve yiyecekler arasındaki bu ilişki son yılların en ilgi çekici alanlarından biri. Genetikçiler ve moleküler biyologlar bu konuda müthiş buluşlara imza atıyor, uzmanlar “nutrigenomik tıp” isimli bu yeni alanın beslenme bilimine ve dolayısıyla insan sağlığına çok önemli katkılar sağlayacağını söylüyor. Türkiye’de henüz uzmanlar tarafından fark edilemeyen bu bakir alanı, hem akademik, hem de pratik çalışmalarıyla ileriye taşıyan isimse; master’ını Biyomühendislik ve Genetik Bölümü’nde Moleküler Genetik üzerine yapan Dr. Nurhayat Gül… İlgilendiği özel alanı ise beslenme ve genleri bir bilim dalı olarak inceleyen Nutrigenomik.

    İnsanların sadece zayıflamak için değil, sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan kendini korumak için iyi beslenmesi gerektiğini savunan Dr. Nurhayat Gül, bugüne kadar bize öğretilen ya da iyi bildiğimizi sandığımız birçok ezberi ters yüz ediyor. Beslenme düzeni ve tüketilen gıdaların önemine dikkat çeken Dr. Gül, günümüzde hızla artan hastalıklar, erken yaşta ölümler, kanser vakaları derken mevcut beslenme düzeninin hastalıklarla doğrudan ilişkisi olduğunun farkedilmesi için bilimsel olarak ispatlanan doğru bilgileri merak eden herkesle paylaşıyor.

    DNA ANALİZLERİYLE KİŞİYE ÖZEL BESLENME KÜRÜ

    Kişide genetik beslenme haritasını çıkarabilmek için, yine nutrigenomik teknolojilerinden (genomik, proteomik, transkriptomik ve biyoinformatik) yararlanılıyor.

    DNA analizleriyle gerekli görüldüğü taktirde kişiye özel beslenme programları yapılarak, genetik analizler elde ediliyor. Bu sonuçlara bakılarak sizin genetik miras olarak taşıdığınız hastalıklarınız ve özel yetenekleriniz hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Dikkat edilmesi gereken noktalar için beslenme önerilerinde bulunuluyor; kısaca genetik şifreniz çözülerek sizin için hangi yiyeceklerin iyi ya da kötü olabileceğine karar veriliyor.

    TEK PROBLEMİMİZ; YEMEMEMİZ GEREKENLERİ YEMEMİZ!

    Nutrigenomik ile amaç, hiç şüphesiz bireylerlerin sağlığını geliştirmek ve yaşam kalitesini artırmak olduğunun altını çizen Dr. Gül; “Ekonomik olarak refah seviyemizin artması bize ölümüne yemek olarak yansıdı. Fastfood, hazır ve işlenmiş gıdalar bol et, kızarmış yiyecekler, şeker veya tatlandırıcı dolu içecekler, cipsler; artan obesite, kanser, diabet ve otoimmün hastalıkların altında yatan en önemli sebeptir. Tek problem sadece bu yiyecekleri yememiz değil, aslında yememiz gerekenleri de yeterince yemememizdir. Yani biz vücudumuza ihtiyacı olan besinleri vermiyoruz. Günümüz modern beslenme şeklini düşünürsek, tükettiğimiz kalorilerin çoğunun rafine gıdalar ve hayvansal kaynaklı gıdalardan kaynaklandığını görürsünüz. Bizim protein, karbonhidrat ve yağ olarak ayırdığımız makro besinlerin yanısıra, fitokimyasal, antioksidan, vitamin gibi binlerce mikro besine ihtiyacımız vardır. İşte asıl beslenme vücuda bu mikro besinleri yeteri kadar verebildiğimiz zaman gerçekleşebilir. Bunu da besin yönünden zengin yiyecekleri tüketmekle mümkün olabilir. Öncelikle mikro besin yönünden en zengin olan yeşil sebzeleri hayatımıza daha çok katmayı öğrenmemiz gerekiyor. Sonrasında da gün içinde yediğimiz yemek miktarı ya da kalori hesabına değil, yediğimiz yemeklerde ne kadar besin değeri olduğu verisine bakmalıyız. Vücuttaki eksiklikleri tamamlamadıkça ve yeterli besinleri ona sunmadıkça kansere, kalp hastalığına, diyabete, otoimmün hastalıklara ve diğer dejeneratif hastalıklarla savaşı asla kazanamayız. Ayrıca bu mikrobesinlerden fakir beslenme tarzı yiyecek bağımlılığına neden olmakta. Ve hayat tarzınız, yaşam sürenizi genetik mirasınızdan daha çok belirleyici bir role sahip… ” olduğunu belirtiyor.

    Günümüzde hastalık yükünün yüzde 85’ini oluşturan kronik-kompleks hastalıkların sağlık sistemi üzerinde yarattığı maliyet yükü gittikçe artıyor. Moleküler mekanizma iyi anlaşılırsa, diyetle ilgili kronik hastalıklar da daha iyi sonuçlar elde edilmesi ve tedavi giderlerinin azalması da olası hale gelebilir. Ayrıca bu alanda yapılan çalışmalar besin ve içecek sanayinin de gelişmesine katkıda bulunacaktır. Çünkü nüfus yaşlanıyor ve uzun yıllar diyabet, kalp hastalığı, kanserler gibi kronik-kompleks hastalıklarla yaşıyor. 21. yüzyıl içinde beklenen yaşam süresi uzadıkça, bu yük daha da artacak, sağlık hizmetlerinin maliyetlerinin bir süre sonra baş edilemez bir noktaya gelmesi bekleniyor. Önümüzdeki süreçte sağlık sistemi üzerindeki bu yükü nutrigenetik uygulamaların azaltması bekleniyor.

    NOT: Nutri-Genetik Biliminin Kavramsal Temelleri Beş İlkede Toplanmaktadır:

    * Beslenme belirli şartlar altında bazı bireylerde hastalıklar açısından ciddi bir risk faktörü olabilir.

    * Çok tüketilen besin maddeleri insan genomunu doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyerek genlerin yapısını ve etkilerini değiştirebilir.

    * Bir besin maddesinin bireyin sağlığını ne kadar etkileyeceği o kişinin genetik yapısına bağlıdır.

    * Beslenme ile ilgili bazı genler ve bu genlerde görülen varyasyonların bireylerde kronik hastalıkların görülme sıklığı, hastalığın başlaması, ilerlemesi ve şiddeti üzerinde etkisi olabilir.

    * Kişilerin beslenmelerinde o kişinin gıda ihtiyacı, beslenme durumu ve genetik yapısı ile ilgili bilgilere dayanarak yapılacak düzenlemeler, kronik hastalıklara karşı koruyucu, hastalığın şiddetini azaltıcı ve hatta tedavi edici olabilir.

    Dr. NURHAYAT GÜL KİMDİR?

    1967 doğumlu Dr. Nurhayat Gül, 1992 de Tıp Fakültesi’nden mezun olup, yıllarca devlet ve özel hastanelerin Acil Servis’lerinde çalıştı. 1994 yılında İstanbul’a taşınmasıyla hayatının rotası da tümüyle değişti. 2007 yılında hastanelerdeki acil tecrübesine son vermeye karar veren Dr. Gül, diyet konusunda uzman doktorların özel kliniklerinde çalışmaya başladı. İşini çok seven doktor, bu konuyu her yönüyle incelemeye başladı ve dünyada ispatlanan farklı gerçekleri gördü. Genetik, sağlıklı beslenme ve diyet arasındaki ilişkinin çözülmeye başladığını farketmesi onu bu konuda daha da çok araştırma yapmaya yöneltti. Yeditepe Üniversitesi’nde Biyomühendislik ve Genetik Bölümü’nde Moleküler Genetik Master’ı yapmaya başladı. İlgilendiği özel alanı ise beslenme ve genleri bir bilim dalı olarak inceleyen Nutrigenomik olarak belirledi. Henüz Türkiye’de hiç bir doktorun uygulamadığı ancak dünyanın yöneldiği bu yeni bilgiler ışığında çalışmalarına başladı. İnsanların sadece zayıflamak için değil, sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan kendini korumak için iyi beslenmesi gerektiğini savunan Dr. Nurhayat Gül, bunu dünyada yapılan ve ispatlanan çalışmaları baz alarak uyguladı ve bir çok hastaya ulaştı.

    Başarılı sonuçlar yakaladığı hastalarının referansları ile bir çok kişiye ulaşan, her geçen gün daha da geniş kitlelere ulaşmanın heyecanını yaşayan Dr. Nurhayat Gül, 17 yaşında bir kız çocuğu annesi ve İstanbul’da kızıyla beraber yaşıyor. Düzenli koşu yapan ve bir yarı maraton tamamlayan Dr. Gül, özel koşulara da katılıyor.

  • Kısırlığa karşı sağlıklı beslenme ilkeleri

    Kısırlığa karşı sağlıklı beslenme ilkeleri | 2Aşırı şişmanlık ya da aşırı zayıflık, kısırlık nedeni olabiliyor. Özellikle fazla kilolu veya obez olmanın doğurganlığı azalttığını vurgulayan Umut Tüp Bebek Merkezi’nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun, “Anne baba adayları, üremeye yardımcı tedaviler sayesinde bulunabilecek tek bir dengeli ve sağlıklı beslenmenin; yumurta ile spermin kalitesini ve döllenmeyi direk etkilediğini“ belirtiyor.

    Yanlış beslenme gebe kalmayı etkiler mi?

    Beslenmeyle ilgili sorunlar kadınların yumurtalıkları ile erkeklerin spermleri üzerinde olumsuz etki yapıyor. Yanlış beslenme alışkanlıkları kadınların yumurtalıklarını etkileyerek sağlıklı yumurtalar üretmeye direnç gösterir hale getiriyor.

    Erkekte sperm sayı ve kalitesini azalttığından gebe kalmada güçlüğe neden olabiliyor. Doğal gebe kalmayı zorlaştırırken, düşükleri hızlandırıyor. Yanlış beslenme kısırlık tedavilerinin başarılarını da düşürüyor.

    Şişmanlık tek başına kısırlık sebebi olabilir mi?

    Olabilir. Bizim, sebebi bilinemeyen infertilite dediğimiz durumlarda, eğer kilo problemi faktörü varsa direk buna yöneliyoruz. Görüyoruz ki, kısırlık nedeniyle bize başvuran ve beslenme programına alınan anne adayları zayıflayınca başka hiçbir tedavi veya yardımcı yöntem gerektirmeden gebe kalabiliyor. Fazla kilonun kadınlarda doğurganlığı azalttığı ispatlanmış bir gerçek.

    Aşırı zayıflık doğurganlığı etkiler mi?

    Aşırı zayıflık adet düzensizliği yapıyor. Adet düzensizliği, yumurtlama bozukluğu gibi sorunlar aşırı zayıflıktan kaynaklanarak, kısırlığa sebep olabiliyor. Vücutta yağ oranı, kadınlarda normalde yüzde 20-29 arasındadır. Beslenme bozukluğu sonucu aşırı zayıf olan kadınlarda adet düzensizliğine sık rastlanıyor. Düzensiz kanamalar, yumurtlama bozukluğu ile birlikte seyrediyor. Benzer durumdaki atletler, yüzücüler gibi ağır spor yapanlarda da kısırlık sık görülüyor. Sağlıklı beslenme sonucunda vücut yağ oranları ve kiloları düzeldiğinde, kişilerin gebe kalma şanslarının artıyor.

    Şişmanlığın doğurganlığa olan olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan problemler nelerdir?

     Adet düzensizliği
     Kısırlık ihtimalinin artışı
     Kısırlıkla ilgili cerrahi girişim riskinin artışı
     Düşük riskinin artışı
     Üremeye yardımcı tedaviyle gebelik şansının azalması

    Gebelik öncesi özel beslenme gerektiren ve kısırlık sebebi olan hastalıklar nelerdir?

    Polikistik Over, “çok sayıda kist içeren yumurtalık” anlamına geliyor. Polikistik Over Sendromu da üreme çağında olan on kadından birinde, her ay düzenli olarak gerçekleşmesi gereken yumurtlama işlevinin aksaması demek.Kısırlık, tüylenme, kilo artışı, saç dökülmesi gibi sorunlar söz konusu.PCOS’den şüphelenilmesini gerektirecek en önemli belirtiyi, adet düzensizliği oluşturuyor. Bunun sonucunda oluşan kısırlık ise, PCOS’nin bir başka belirtisini oluşturuyor. Sendromun bir diğer önemli belirtisi de, tüylenmede görülen artış. Hastaların yumurtalıklarından fazla miktarda testosteron, yani erkeklik hormonu üretilmesine bağlı olarak gelişen tüylenme; yüz bölgelerinde, göğüsler arasında, göğüs uçlarında ve göbekte ortaya çıkabiliyor. Ciltte yağlanma, sivilce oluşumu ve kilo artışı da, bu sendromun etkisi altında kalan kadınlarda sıkça görülüyor. Çünkü bu sendrom uzun dönemde; diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerini de beraberinde getiriyor. PCOS’li hastaların vücutlarında, kan şeker seviyesi düzenleyen insülin hormonuna karşı bir direnç oluşuyor.

    İnsülin pankreastan salınan bir hormon ve hücrelerin glukozu kullanmalarını sağlıyor. PCOS’de hücrelerde insüline karşı bir direnç oluştuğu için pankreas daha fazla insülin salgılamak zorunda kalıyor. Bu yüksek dozda insülin de yumurtalıkları etkileyerek, yumurtlamayı engelliyor. İşte, tüm bu nedenlerden dolayı, bu hastalarda şeker hastalığına yakalanma riski artıyor. Polikistik over sendromlu bir hastada uygulanacak tedavi ise kilo verilmesi, insülin etkinliğini arttıran ilaçlar. yumurtlama tedavisi, ve Tüp Bebek’dir. Kısırlık dışındaki diğer problemler; (kıllanma, tüylenme, vs.) ise erkeklik hormonlarını azaltan ilaçlarla yapılmaktadır

    Gebe kalınsa da beraberinde hangi problemlerle karşı karşıya kalınıyor?

    Fazla kiloya rağmen gebe kalınabilse de, fazla kiloların hipertansiyon ve gebelik diyabeti riskini ortaya koyuyor. Ayrıca normal kilodaki hamilelere göre bulantı, kusma, kasık ve bel ağrısı, kramp gibi şikayetlerin görülme riski de artıyor. Fazla kilolar hamilelik sürecinin yanı sıra hem normal doğumu hem de sezaryen doğumu zorlaştırabiliyor.

    Uygulanacak beslenme planı kişinin kendine özgü sağlık koşulları (şeker hastalığı, çölyak, yüksek tansiyon) boy, ağırlık,fizik aktivite, kullandığı ilaçlarıyla beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak oluşturulur.

    Sonuç olarak sağlıklı kilonun korunması hem birçok hastalığın önlenebilmesi, hem de gebeliğin sağlıklı olabilmesi ve korunabilmesi için önemlidir

    Çok fazla zayıflık da, çok fazla şişmanlık da başarılı bir hamilelik şansını tehlikeye atar. Sağlıklı kilo herkes için farklıdır. Gebe kalmadan önce ideal kilonuz için doktorunuza danışmanız önemlidir. Kilo değişiklikleri ani olmamalı, uygun bir süreye dağılmalıdır. Bu konuda mutlaka doktorunuzdan ve onun yönlendireceği bir beslenme uzmanından yardım alın.

    Önerilerimiz;
     Yeterli miktarda meyve, sebze ve tahıl tüketin.
     Kolesterolü düşük yiyecekler yiyin. Hayvansal gıdaların çok fazla tüketilmesi kan kolesterol düzeylerini arttıracaktır.
     Yiyeceklerinizdeki şeker oranını sınırlayın.
     Yiyeceklerinizdeki tuz oranını sınırlayın.
     Lifli yiyecekler tüketin.
     Alkol tüketiminizi sınırlandırın, mümkünse tamamen kesin.
     Çay ve kafein tüketiminizi sınırlandırın.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun
    Umut Tüp Bebek Merkezi

    Not : Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun sorularinizi http://www.kadinlarkulubu.com/ozel-umut-tup-bebek-merkezi-f962/ adresinde cevaplamaktadir.