Etiket: yalan söylemek

  • Yalanı itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler

    Yalanı itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler

    Bazen içindeki bulunduğumuz durumdan kurtulmak için yalan söyleriz. Peki yalan itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler neler en az hasarla yalandan kurtulmak nasıl olur?

    Yalanı İtiraf Ederken Dikkat Etmeniz Gerekenler

    Bir itiraf ile başlamak gerekirse hepimiz yalan söylüyoruz. Bazen içinde bulunduğumuz durumdan en az hasarla kurtulabilmek için bu gerekiyor. Bazen de karşımızdaki kişiyi üzmemek için yalan söylüyoruz. Pembe yada beyaz yalan farketmez. En önemli kısım ise yalan ortaya çıkmadan ve karşınızdaki kişinin size olan güveni zedelenmeden önce itirafta bulunmak. Yalan girdabında kaybolmak istemiyorsanız acilen söylediğiniz yalanları itiraf etmelisiniz. Unutmayın yalanın kardeşleri vardır. Peki yalanı itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler nelerdir?

    Yalanı itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler
    Yalanı itiraf ederken dikkat etmeniz gerekenler

    Onun İçin Söylediğinizi Bilsin
    Bazen sevgiliyle kavga etmiş bir arkadaşınıza, bazen kıskançlık krizi olmaması için sevgilinize yada ailenize yalan söylemek zorunda kaldıysanız itiraf ederken onu çok sevdiğiniz için bunu yaptığınızı söyleyin.
    Samimi Olun
    Yalanınız su yüzüne çıktı yada çıkmak üzereyse karşınızdaki kişinin size olan güveni azalmış olabilir. Konuşmanızda suçunuzu bilerek ilerleyin. Üzgün olduğunuzu anlamasını sağlayın.

    Bir derdiniz mi var? Tıklayın !

    Güven Verin
    Yalanla karşılaşmış birinin size karşı güveni kırılması çok doğaldır. İtiraf edin ve herşeyi açıkça olduğu gibi anlatın.
    Zaman Tanıyın
    O insanın yerine kendinizi koyun. Ona biraz zaman tanıyın. Kendisine yalan söylendiğinin itiraf edilmesi herkesi üzer. Biraz sakinleşmesini bekleyin. Anlayışlı olun.
    Yumuşak Davranın
    Burada suçlu olan açıkça siz olduğunuz için yumuşak ve sakin tavırlar sergilemek affedilme ihtmalinizi arttırır. Özür dilemeyi unutmayın.

  • İlişkiyi bitiren nedenler

    İlişkiyi bitiren nedenler

    Bazı ilişkiler kıskançlıktan bazıları da maddi sıkıntılardan dolayı zarar görebiliyor. Evlilik ve Çocuk Terapisti Uzman Psikolog Ramazan Şimşek, ilişkiyi bitiren en önemli 10 nedeni sıraladı.

    Aşırı kıskançlık: Kıskançlık bir ilişkinin sosudur. Az olması ilişkinin lezzetini artırır ama fazlası ilişkiyi bozmaya başlar. Kıskançlık içinde bencillik, şüphe, yetersizlik ve güvensizlik duygularını barındırır. Aşırı kıskanç davranan kişi aslında karşı tarafa sürekli “sana güvenmiyorum” mesajı gönderir. Düşük dozda kıskançlık “seni önemsiyorum” gibi algılanırken aşırı dozu önemsenmemek olarak algılanır. Kişinin hareket alanı daralır, duygu ve düşüncelerini rahat ifade edemez ve ilişki kopmaya başlar.
    Küçümsemek: Kişinin kendini partnerinden üstün gördüğünü belirten ifadelerdir. Küçümseme bir ilişkinin bitmesindeki en büyük belirleyicidir. “Sen anlamazsın, bir işi beceremezsin” gibi ifadelerle başlayan küçümseyici ifadeler benliğin yok sayılmasına neden olur.
    Duvar örmek: Duygusal alışverişin bitmesi anlamına gelir. Duvar ören çiftler birbirlerine duygusal iletiler göndermez. Paylaşımlar, cinsellik ve konuşmalar gittikçe azalır. Tartışmanın bile gereksiz olduğu düşünülür. Çiftler kendi dünyasını kurar. Araya uzun süren küslükler girer. Bir anlamda ilişkinin hazan mevsimidir.
    Aldatmak ve yalan söylemek: İlişkiyi bitiren nedenlerin başında gelir. Aldatmak, yalan söylemek özellikle partnerin kişiliği ve ruh sağlığı hakkında olumsuz düşüncelere neden olur. İncinmiş olmanın dışında o kişiyle geleceğe dair hiçbir plan yapmak istemezsiniz.
    Sorumluluk almamak: İlişki doğası gereği karşılıklı sorumluluk almayı gerektirir. Çiftler birinin sorumluluğu almaması durumunda ilişkinin yükü diğerine ağır gelmeye başlar. Bir kayıkta olduğunuzu düşünün, kayığın ilerlemesi için iki küreğinde eş zamanlı olarak çekilmesi gerekiyor. Çiftlerden biri küreği çekerken diğeri çekmediğin de kayık ilerleyemez ve kendi etrafında dönmeye başlar.
    Gizli gündemler: İlişkide gizli bir hesap varsa sözler ve eylemler birbiriyle uyuşmaz. Bu sorun ilişkiyi sürekli kısır döngüye sokar. Kavgaların sonu gelmez. Gizli hesapların olması er geç anlaşılır ve ilişkinin temel bağı olan güven sarsılmaya başlar.
    Dışarıdan müdahale edilmesi: Aile ve arkadaş gurubunun olumsuz etkisi en çok karşılaşılan müdahalelerdir. Aile bireyleri ve değer verilen arkadaşların partnerinize cephe alması, onu reddetmesi ya da hakkında sürekli olumsuz konuşulması sizi ondan soğutmaya başlar. Dışarıdan müdahaleye açık olan ilişkilerde bir türlü “biz” duygusu oluşmaz.
    Şiddet: Fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddetin varlığı ilişkiyi en hızlı bitiren etkenlerin başında gelmektedir.
    Mesafe: Çiftlerden birinin okul, askerlik ve iş gibi nedenlerden dolayı ayrı şehir ya da ülkelerde yaşamak durumunda kalması, araya uzun mesafelerin girmesi ilişkiyi bitiren nedenlerden birisidir. Gözden uzak olanın gönülden uzak olması geçerliliği hala sürdürmektedir.
    Maddi sıkıntılar: Özellikle ilişkinin ilerleyen zamanlarında ortaya çıkan iş kayıpları ve iflas gibi durumlar ilişkinin üzerine kara bulut gibi çöker. İlişki üzerinde yarattığı baskının gitmesi uzun zaman alır. Alışılmış olan dengeleri bozması ve elde edilen kazanımların bir anda bitmesi çiftlerin gelecek planlarını altüst etmesi bakımından önemli bir nedendir.

  • Mutlu Bir Evlilikte Dikkat Edilmesi Gereken 7 Öneri

    Mutlu Bir Evlilikte Dikkat Edilmesi Gereken 7 Öneri

    Mutlu bir ilişki ve evliliğiniz olmasını istiyorsanız dikkat! Eşinize karşı sergilediğiniz ve hemen terk etmeniz gereken 7 davranış biçimi.

    1. Ailesini eleştirmek

    Eşinizin ailesi hakkında belki iyi belki biraz kötü hisleriniz olabilir. Ama siz siz olun, eşinize karşı ailesi hakkında eleştiri yapmaktan kaçının. Hiç kimse, arasında kan bağı olan yakınları hakkında sert sözler duymaktan hoşlanmaz. Dolayısıyla konu bir şekilde onun ailesine geliyorsa, dilinizi tutmanızda yarar var.

    2. Ajanlık yapmak

    Eşinizin nerede olduğunu, ne düşündüğünü ve diğer önemsiz ayrıntıları, Facebook’undan ya da Twitter’ından sürekli takip ederek, kendiniz için iyi bir şey yaptığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Belki bu sayede onun, ilişkinizi ilgilendiren farklı alışkanlıklarından haberdar olabilirsiniz. Ama bu, ilişkinize yarar getirmekten daha çok zarar verebilir.

    3. Toplum içinde kavga etmek

    Çiftlerin ara sıra tartışmaları doğal bir şeydir. Ancak, bu tartışmanın kavgaya dönüşmesi, sık aralıklarla tekrarlanması ve özellikle başkalarının da olduğu ortamlarda herkesin ilgisini çekebilecek kadar kontrolden çıkması, sizin açınızdan utanç verici olduğu kadar ilişkiyi zedeleyici bir probleme de dönüşebilir.

    4. Kendinizi bırakmak

    Kendinize bakmayı bırakmak, kilonuza ve görünümünüze dikkat etmemek, sadece sizin sağlığınıza zarar vermekle kalmaz, ilişkinizde de karşı tarafa kötü bir mesaj verir. Kendinize bakmayı bıraktığınızda, eşiniz, ona bakmaktan da vazgeçtiğinizi, ilişkinizi önemsemediğinizi düşünecektir.

    5. Onu değiştirmeye çalışmak

    Çoğu kadının düştüğü bir hata bu! Kadınlar sürekli birlikte yaşadıkları erkeği geliştirmek için çabalarlar. Her ne kadar bu, ilişkiyi zora soksa, yeni problemler yaratsa da… Sürekli onu eleştirmek, yanlışlarını göstermek, bazı alışkanlıklarını değiştirmesi için uyarmak, kalp kırıcı olabilir. Bu da erkek açısından ilişkiyi tatsız hale getirir.

    6. Problemleri kafanıza takmak

    Herkes mükemmel bir ilişkiye sahip olduğunu düşünmek ister. İşte bu uğurda didinmek, sürekli ilişkinize ait problemlere kafa yormak, sizi üzer. Ama bu sorunları dile getirmeden, sürekli kendi içinizde onlarla boğuşursanız, kendinizi olduğu kadar eşinizi de incitebilirsiniz. İyi iletişim, mutlu olmanın ve uzun süreli bir ilişkinin köşe taşıdır.

    7. Yalan söylemek

    Birlikte güzel bir gelecek hayali kuruyorsanız, eşinize yalan söylemenin hiçbir gerekçesi olmamalı. Yani ‘beyaz yalanlar’ deyip işin içinden sıyrılmaya kalkmayın!

  • Sevilip Sevilmediğinizi Vücut Diliyle Anlayın

    Sevilip Sevilmediğinizi Vücut Diliyle Anlayın

    Uzmanlar, partnerinizin, sevgilinizin veya eşinizin sizi sevip sevmediğini hareketlerine bakarak anlayabileceğinizi belirtiyor. İşte uzmanlara göre aşkını anlamak için bilmeniz gereken vücut dili…

    Sevgilinizin ya da eşinizin vücut dili, size karşı olan duygularını ele veriyor. Onun hareketlerini tahlil ederek, sizi sevip sevmediğini anlamanız mümkün. İşte öneriler…

    Kişisel Gelişim Uzmanı Mümin Sekman’a göre, çiftler, birbirlerine vücut dilleri ile “seni seviyorum”, “seni sevmiyorum” ve “sana kayıtsızım” mesajları veriyor. Yani aşk vücut diliyle başlıyor, sonra konuşma diline geçiyor.

    Peki ama sevgilinizin ya da eşinizin size olan duygularını nasıl anlayacaksınız? Mümin Sekman, şu önerilerde bulunuyor…

    İlgisi var mı?

    İnsanların göğüslerinin dönük olduğu yön, ilgilerinin kimde olduğunu gösterir. Bir insanın kafasıyla vücudu farklı yönlere bakıyorsa, asıl göğsünün dönük olduğu kişiye ilgi duyuyor demektir.

    Yapılan bazı araştırmalarda, bir kadının ya da erkeğin sigara içerken avuç içinin dönük olduğu kişiye yönelik özel ilgisinin olduğu tespit edilmiş. Bir kadın beş erkeğin karşısında sigara içerken, kafası başka yerlere dönse de avuç içi hep bir kişinin üzerine dönük ise, o kişi kendini “seçilmiş” hissedebilir!

    Sevgilinize sizi aldatıp aldatmadığını sorduğunuzda, her defasında burnunu kaşıyorsa, aldatıldığınızı düşünmekte haklı olabilirsiniz! İnsanlar gerçekleri söylemekte zorlandıkları zaman kan basınçları yükselir ve burunlarındaki kılcal damarlara uygulanan baskıyla burun kaşınır. Tabii her burun kaşınması yalan söyleme işareti değildir.

    Aşkın vücut dilinde, kanıt kriterleri de önemli bir sorundur. Taraflardan biri “Gözlerime uzun uzun bakmıyorsun, demek ki beni artık sevmiyorsun” diyebilir. Bu, kriter uyuşmazlığını gösterir. İlişkilerin çoğu kanıt kriteri uyuşmazlığından biter. Karşı tarafa “sana nasıl bakıldığında sevildiğini düşünürsün?” diye sorarak o noktadaki kanıt kriteri bulunabilir.

    Aşkta başarı…

    Vücut dilinin asla yalan söylemediğini belirten Mümin Sekman, aşkta başarı için şu önerilerde bulunuyor:

    “Aşkta başarılı olmak için vücut dilinin şöyle ya da böyle kullanılması söz konusu değildir. Çünkü aşk, bir aylık satış raporları sunumundan farklı olarak bilgi alışverişi değil, duygu alışverişidir. İçinizde hangi duygu varsa, beden dilinizden o dışarı sızar. Vücut dili, bedenimizin eldivenine benzetilir. Vücut diliyle yalan söylemek, özellikle de aşk gibi duygusal bir konuda bunu yapmak çok zordur.”

  • Yalancıların Vücut Dili Şifreleri

    Yalancıların Vücut Dili Şifreleri

    Popüler bir kadın dergisinde yayınlanan araştırma, yalan söyleyen kişilerin kendilerini vücut dilleriyle ele verdiğini ortaya çıkardı…

    Dünyaca ünlü bir kadın dergisine konuşan vücut dili uzmanı Lillian Glass yalan söyleyen insanların hareketleriyle kendilerini ele verdiklerini söyledi.

    İşte o hareketlerden bazıları…

    – Size bir şeyler anlatırken omuz silkiyorsa kendi söylediklerine çok inanmıyor demektir.

    – Dün gece yaptıklarını anlatıyor. Ama sürekli dudaklarını ıslatıyor çünkü yalan söylemekten dudakları kuruyor!

    – Yalan söyleyen kişiler farkında olmadan yalan söyledikleri kişiden fiziksel olarak uzak durmak ister. Bunun için de oturdukları yerde arkaya doğru yaslanır.

    – Doğruları söylemeyen kişiler üzerlerindeki olumsuz enerjiden kurtulmak için saçlarıyla oynar ya da parmaklarını hareket ettirir.

    – Sizinle konuşurken dudaklarını büzüştürüyor. Özellikle de ona önemli bir soru sorduğunuzda.

    – Bir çok insanın dudak yeme alışkanlığı vardır. Ama eğer sizin can alıcı sorularınız karşısında dudaklarını ısırmaya başladıysa dikkat edin size yalan söylüyor olabilir.

  • Erkekler Daha Çok Yalan Söylüyormuş

    Erkekler Daha Çok Yalan Söylüyormuş

    Araştırmalar yalanların hayatı kolaylaştırmak adına olduğunu söylüyor…

    Dünyanın en ünlü otomobil firmalarından birinin gerçekleştirdiği araştırmada erkeklerin kadınlardan daha çok yalan söylediği ortaya çıktı. Çalışmaya göre erkeklerin en çok söylediği yalanlardan biri “Telefonum çekmiyordu“.

    Dünyaca ünlü bir otomobil firmasının gerçekleştirdiği araştırmada kadınların ve erkeklerin yalan söyleme oranı karşılaştırıldı. Çalışmada erkeklerin yılda 1,092 yalan söylediği kadınların ise 12 ay boyunca söylediği yalanların toplamının 728 olduğu tespit edildi.

    Kadınların da erkeklerin de yalan söylemek için ortak bir nedenleri olduğunu söyleyen araştırmacılar bu sebebin “hayatı kolaylaştırmak” olduğunu belirtti.

    Araştırmaya göre en çok söylenen yalanlar şunlar:

    ERKEKLER

    “İçki içmek için para yoktu”

    “Hiçbir şeyim yok, her şey yolunda”

    “Telefonum çekmiyordu”

    “Aldım ama o kadar pahalı değildi”

    “Yoldayım, geliyorum”

    KADINLAR

    ” Hiçbir şeyim yok, her şey yolunda”

    “Sorduğun şeyin nerede olduğunu bilmiyorum, dokunmadım bile!”

    “O kadar da pahalı değildi”

    “İçki içmedim, param yoktu”

    “Başım ağrıyor”

  • Erkekler Daha Sık Kadınlar Daha Büyük Yalan Söylüyor

    Erkekler Daha Sık Kadınlar Daha Büyük Yalan Söylüyor

    Yalan söylemeyi nasıl öğreniyoruz? Yalan söylemek bir hastalık olabilir mi? İşte uzmanımızın ağzından yalanla ilgili şaşırtıcı gerçekler…

    Çok küçük çocuklar bile masum yalancıklar söyleyebiliyor. Yalan söylemeyi nasıl öğreniyoruz?
    Yalan söylemeyi hepimiz çocukken öğrenmeye başlıyoruz. Çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren yalan söylemeye başlayabiliyorlar. Zihinsel olarak yaşıtlarına göre daha ileride olan çocuklarda, bu yaş 2-3′e bile inebiliyor. Birçok ebeveynin düşündüğünün aksine, çocuklar çevrelerinde olan her şeyi takip etmekte, anlamakta ve analiz edip kendi içlerinde belli sonuçlara varmaktadırlar. Özellikle toplulukçu bir kültür olan Türkiye’de, insanların sürekli olarak birbirlerine ‘Aman ayıp olmasın, birbirimizi kırmayalım’ diye yalan söylediklerini görüyoruz. Çocuklar anne-babalarından öğrenmeseler de çevrelerindeki diğer insanları gözlemleyerek yalan söylemeyi kolayca öğrenebiliyorlar. Hatta çocuklar yalan söylemeye anne-babaları tarafından teşvik ediliyorlar. ‘Teyzen beni özledin mi diye sorarsa evet de’, ‘Deden dün niye bize gelmediniz diye sorarsa, hastaydım de…’ gibi yönlendirmelerle çocuklar, yalan söylemenin sosyal olarak ilişkileri olumlu yönde ilerleten bir faktör olduğunu öğreniyorlar.

    Cezadan kaçmak için yalan
    Çocukların yalan söylemeye başlamalarının başka bir önemli nedeni de cezadan kaçınmaktır. Özellikle bir kabahat işlediklerinde ağır bir şekilde cezalandırılan çocuklar, yalan söylemenin onları ceza almaktan kurtardığını fark edip, her durumda yalana başvurabiliyorlar. Okul çağındaki çocuklarda, yalan söylemenin, çocuğun gücünü ve kontrol hissini de arttırdığı görülmüştür. Çocuk yalan söyleyerek arkadaşlarım kandırabilmekte olduğunu görüp, bununla çeşitli muziplikler yaparak eğlenebilmektedir. Ailesine yalan söyleyen bir çocuk da yetişkin bireyleri kandırabildiğini görüp, kendini güçlü hissetmektedir.

    Kimileri gayet kolay yalan söyleyip, üstelik hikâyeler yazabilirken, bazı kişiler en masum yalanlan bile söylemekte zorlanırlar. Bu iki insan tipinin arasındaki farkı bir psikolog olarak nasıl yorumluyorsunuz?
    Kolay yalan söyleyebilmek ve bu yalarım üzerine hikâyeler yazmak, erişkinlerde psikolojik bir bozukluğun işareti olabilir. Bazı araştırmacılar erişkinlikte yalan söylemenin her koşulda patolojik olduğunu söylüyor. Masum yalanları bile söylemekte zorlanan kişilerin ise bu davranışlarının arkasında pek çok şey yatıyor olabilir. Örneğin, bu kişi dürüstlüğe çok önem veren bir aileden geliyor olabileceği gibi, söylediği yalanın ortaya çıkma olasılığından çok korkuyor da olabilir. Bu iki insan tipi arasındaki farkın çok farklı nedenleri olabilir, bunu daha net bir şekilde söyleyebilmek için kişilerin psikolojik durumlarının değerlendirilmesi gerekir.

    ‘Yalancı’ bir insandan bahsetmek mümkün mü, yoksa herkes şu ya da bu şekilde yalan mı söylüyor?
    Günlük hayatta her insan çok farklı nedenlerle yalan söylüyor ya da söylemek zorunda kalıyor. Bu neden bazen hasta bir insanın üzülmesini engellemek olabileceği gibi, bazen de iş yerindeki bir sıkıntıyı gidermek olabilir. Bazı insanların ise yerli-yersiz, gerekli-gereksiz koşullarda, sürekli olarak yalan söyleyebildiğini görüyoruz. Bu kişiler ister istemez toplumda ‘yalancı’ olarak adlandırılabiliyorlar. Kim ‘yalancı’dır derseniz bunu söylemek zor; çünkü bu çok göreceli bir kavram. Bazı durumlarda, bazı kişilere göre bir yalan söylemek bile ‘yalancı’ sıfatını vermeye yeterliyken, başka bir ortamda yalan söylemek çok kabul gören ve takdir edilen bir durum olabilir ve bu kişiler ‘yalancı’ olarak adlandırılmadıkları gibi, bu kadar kolay bir şekilde yalan söyleyebildikleri ve tehlike oluşturan durumdan kolayca kaçabildikleri için takdir görüyor da olabilirler.

    Borderlıne ya da antisosyal kişilik bozukluğu olabilir

    Peki, yalan ne zaman patolojik bir durumdur? Tedavi edilmesi gerekir?
    Stres yaratan bir durumla karşılaştığımızda, bir şekilde suçlandığımızda cezadan kaçınmak için zaman zaman hepimiz yalan söyleyebiliyoruz; fakat bir kişi çok fazla yalan söylüyorsa, orada durup düşünmek gerekiyor. Daha önce belirttiğim gibi birçok uzmana göre, erişkinlerin yalan söylemesi her koşulda patolojik bir durum.

    Kişinin kendisi ve kendisiyle ilişkili şeyleri olduğundan farklı bir şekilde göstermek amacıyla söylediği “Kişi yalanla gerçeğin ayrımını yapmakta zorlanır, gerçekleri abartır, değiştirir. Bu yalanlar, başka kişileri dolandırma, kandırma ve onlardan belli bir çıkar sağlamak için kullanılabileceği gibi hiçbir kişisel çıkar ya da yarar beklentisi olmadan da söylenebilir.”

    yalanlara düşlemsel yalan denir. Örneğin bir kişi mesleğini, eğitimini, maddi durumunu başka bir kişiye tamamen yalan söyleyerek, olduğundan çok daha farklı bir şekilde aktarabilir. Bu türde yalan söyleyen kişilerin benlik saygısı artar. Bazı kişilerde düşlemsel yalan söyleme o kadar artar ki, kişi söylediği yalanlara inanmaya başlar ve yalan bir dünyanın içinde kendine bir yaşam kurar. Kişi yalanla gerçeğin ayrımını yapmakta zorlanır, gerçekleri abartır, değiştirir. Bu yalanlar başka kişileri dolandırma, kandırma ve onlardan belli bir çıkar sağlamak için kullanılabileceği gibi hiçbir kişisel çıkar ya da yarar beklentisi olmadan da söylenebilir. Nedeni ne olursa olsun, sürekli düşlemsel yalanlar söyleyen kişilerin tedavi edilmeleri gerekir; çünkü bu kişiler yalan söyleyerek çevrelerindeki insanların gözünde olduklarından farklı bir kişi gibi gözükebilirler, onlara tutmayacakları sözler verebilirler ve dolayısıyla kendilerine ve diğer insanlara psikolojik olarak zarar verebilirler. Buna ek olarak, düşlemsel yalan söylemek, yetişkinlerde borderline ve antisosyal kişilik bozukluklarının bir belirtisi sayılmaktadır. Düşlemsel yalan söylemek, dönemsel olarak gelip geçen bir şey değil, bir kişilik özelliğidir. Bu kişilik bozukluklarının kişide olup olmadığının değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi çok önemlidir.

    Yalanın çoğunlukla bir nedeni vardır. Aldatılan eşe karşı, patrona karşı ya da anne babaya karşı söylenen yalanlar gibi. Peki, hiçbir nedeni olmadan yalan söyleyenler! Nedensiz yalan söyleyenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Aslında hiçbir nedeni olmadan yalan söyleyen kişilerden bahsetmek biraz zor. Çünkü aslında dışarıdan görülse de, görülmese de her yalanın kendi içinde bir söylenme nedeni vardır. Bu neden, kişinin kendine güvenini sağlamaya çalışması olabileceği gibi yaşamındaki güçlükleri kabullenememesi, onları inkâr etmeye çalışması da olabilir. Kişi bir psikolojik bozukluğun etkisiyle de yalan söylüyor olabilir. Bu türden yalanlar, nedenleri yok gibi görünseler de, kişinin sahip olduğu psikolojik bozukluk, bu yalanların söylenmesinin nedenidir.

    En çok gençler yalan söylüyor

    Genelde gençler mi, yoksa orta yaşta bulunan bireyler mi daha çok yalan söylüyor? Bu iki yaş kategorisinin başvurduğu tipik yalanlar var mı? Sıklıkla hangi tip yalanlara başvuruyorlar?
    Gençler orta yaştaki bireylere göre daha çok yalana başvuruyorlar. Dr. Nancy Darling’in Pennsylvania’da yaptığı bir araştırma 21 yaşın altındaki ergenlerin yüzde 98′inin ebeveynlerine yalan söylediğini gösteriyor. İnsanların söylediği yalanların sayısı yıllar geçtikçe azalıyor; çünkü insanlar, yalan söylemenin ahlaki olarak istenmeyen, olumsuz bir özellik olduğunu sosyal ilişkilerinde deneyimleyerek ve çevrelerini gözlemleyerek öğreniyorlar. Ergenler ebeveynlerine, en çok ebeveynlerinin hoşlanmayacağı ya da onları cezalandıracağı konularda yalana başvuruyorlar. Örneğin, sevgilileri, eve geliş saatleri ya da dışarıya çıktıkları arkadaşları konularında… Orta yaştaki bireyler ise daha çok günlük yaşamlarının sorunsuz bir şekilde sürdürmelerini sağlayacak konulardaki yalanlara başvuruyorlar. Tabii bu durumlar da yetişkinlerin alabilecekleri bir cezadan kaçınmalarını sağlıyor. Örneğin; işe geç kaldıklarında, eşlerini kızdıracak bir şey yaptıklarında, ya da bir işi zamanında yetiştiremediklerinde…

    Erkekler ve kadınlar söz konusu olduğunda, yalanın yoğunluğu ve yalan söylenen konular nasıl?
    Yapılan araştırmalarda, erkeklerin, kadınlara göre daha sık yalan söyledikleri, fakat kadınların erkeklere göre daha büyük yalanlar söyleyebildikleri görülmüş. Düşlemsel yalanların söylenme oranının ise kadın ve erkeklerde eşit yoğunlukta olduğu bulunmuş. Yalan söylenen konular yaşanılan sosyo-ekonomik düzeye, eğitime, kültüre göre değişiklik göstermekle birlikte, en çok yalan söylenilen konuların ilişkiler, cinsel konular, karşı taraf hakkındaki negatif düşünceler, negatif davranışlar (sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, kumar oynama vb.), kişisel görüş farklılıkları ve finansal konular olduğu saptanmış.

    Kadın erkek ilişkilerinde bir tarafın sık sık yalana başvurduğunu gözlemleyen partner nasıl bir tavır almalı?
    İlişkide bir taraf, karşı tarafın kendisine sık sık yalan söylediğini fark ettiğinde sessiz kalmayarak, bu konuyu ve bu konuda duyduğu rahatsızlığı karşı tarafla paylaşabilir. Bu konuyu paylaşırken kişi, karşı tarafı suçlayıcı bir tarzda değil, uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemeyi deneyebilir. Kişinin karşı tarafa, yaptığı davranışın hiç hoş olmadığım vs. söylemesi yerine, bu davranışın kendisinde yaptığı etkiden, bu konudaki hislerinden bahsetmesi daha uygundur. Kişi bir suçlama ve saldırı ile karşı tarafa yaklaşırsa, karşı taraf da savunmaya geçer ve durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir.