Etiket: yağ

  • Reflü Hastalığı

    Reflü Hastalığı

    Reflü gastro osefageal reflu: Normalde yediğimiz yiyecekler yutkunma fonksiyonuyla yemek borusunda (osefagus) ilerler ve mideye geçerler. Midenin yemek borusuyla birleştiği noktada bulunan kaslar kasılarak diyaframın da yardımıyla kapak görevi görürler. Bu kapak görevi yapan oluşuma sfinkter adı verilir. Çeşitli nedenlerden dolayı kapak sisteminin yetersiz çalışması sonucu mideye giren yiyecekler tekrar yemek borusuna kaçar. Mide içeriği midede eklenen enzimlerle asidik bir yapı gösterir. Mide içeriğinin PH ı oldukça düşüktür. PH nın düşük olması asitlik derecesinin yüksek olması anlamına gelir. Reflüde sfinkter yeterince kasılmadığı için midenin asidik içeriğinin bir kısmı ösefagusa geri döner. Uzun süre bu içerikle temas eden ösefagusta buna bağlı olarak tahribatlar oluşur. Ayrıca ince bağırsaktan mideye safra sızıyorsa içeriğe safra da eklenerek tahribatın artmasına neden olur.

    Reflünün oluşumunda birkaç etken rol oynamaktadır.

    – Kapak sisteminin yetersiz çalışması
    – Mide fıtığı
    – Mide boşalım süresinin uzaması
    – Beslenmede ve davranışlarda yapılan hatalar.

    Reflü çeşitli belirtilerle kendisini gösterse de bazı vakalarda hiç belirti de göstermeyebilir. Genel reflü belirtileri ;

    – Midede yanma hissi
    – Göğüs boşluğunun orta kısmında ağrı, yanma, sıkışma ve çarpıntı hissi
    – Boğaz ağrısı, ses kısıklığı, öksürük (mide içeriğinin yemek borusundan boğaza kadar gelmesiyle boğaz ve ses tellerinde tahriş , gıcıklık , ses kısıklığı ve öksürük oluşabilir.)
    – Ağızda oluşan acı veya ekşimsi tat
    – Şişkinlik hissidir.

    Bu belirtiler kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir.
    Reflünün tanısı endoskopik görüntüleme ve pH değerinin ölçülmesiyle konur.

    Reflünün tedavisi birkaç şekilde olur;

    – İlaç tedavisi
    – Cerrahi yöntemler
    – Davranış ve beslenme şekillerinin düzenlenmesi

    İlgili Konular ;

    – Reflünün belirtileri nelerdir?
    – Mide yanması ve mide ekşimesi şikayetim var, reflü hastası olabilir miyim?
    – Reflü hastaları nelere dikkat etmeli?
    – Reflü nedir?
    – Reflü hastalığının tanısı nasıl konulur?
    – Reflü hastalığı tedavi edilmezse tehlikeli olabilir mi?
    – Reflü hastalığının tedavisinde hangi yöntemler kullanılır?
    – Reflü hastalığının tedavisinde hangi cerrahi yöntemler kullanılır?
    – Reflü ameliyatının başarı oranı nedir?
    – Reflü ameliyatından sonra iyileşme süreci nasıl olur?

  • Horlama Tedavisi

    Horlama Tedavisi

    Eğer horlama gibi bir sorunuz var ise daha fazla kendinize ve başkalarına eziyet etmeyin. Biran önce tedaviye başlayın.

    Horlama uykuda solunum esnasında ortaya çıkan gürültülü ve rahatsız edici sestir. Horlamanın birçok nedeni vardır. Temel anlamda solunum esnasında ağızdan başlayıp, akciğere kadar olan bütün yol boyunca ki darlıklar, şişlikler ve anatomik bozukluklar horlamaya neden olabilir. Ayrıca horlamaya burun ve boğazda soluk alma esnasında ki daralmalar da asıl sebep olarak belirtilmektedir. Burada daralmalarda ki titreşimler horlamanın şiddetini artırır. Özellikle çok kilolu insanlarda ağız içi yapısında da şişme olduğu için horlama artar. Burunda ki kemik eğriliği, sinüzitler, polipler, burun etinin şişliği horlamayı arttırabildiği gibi, horlamada boğazda ki problemler daha ön planda rol oynar.

    Yumuşak damağın büyük ve sarkık olması, küçük dilin bir cm den daha büyük olması, çok iri bademcikler, büyük geniz eti özellikle çocuklarda horlamaya bunların yanı sıra apre dediğimiz nefes durmasına neden olur. Horlama toplumda çok yaygın bir hastalıktır. İnsanların yaklaşık yüzde kırk beşi arada bir, yüzde yirmi beşi sıklıkla horlar. Erkekler de kadınlara oranla daha fazla görülür, bunda ki en büyük faktör hormon al faktördür. Kadınlarda da menopoz döneminden sonra horlama sıklığı artmaktadır. Horlama tedavisi temel olarak nedene eğilmelik yapılmalıdır. Yani burun kemik eğriliği varsa bu düzeltilmeli, burun etinde şişlik giderilmeli, kronik sinüzit ortadan kaldırılmalı polipler varsa temizlenmelidir. Aynı şekilde ağız içinde dil kökü küçültülmeli, eğer küçük dil büyükse kısaltılmalı, geniz eti ve büyük bademcikler ortadan kaldırılmalıdır. Ama yapılan bu tevdilerden sonra bazı hastalarda horlama tamamen sıfırlanmayabilir. Horlama tedavisinde altın standart uyku testidir. Ciddi hastalarda mutlaka ameliyat öncesinde bu test yapılmalı ve ona göre tedavi planlanmalıdır. Son yıllarda buna eklenen yeni bir yaklaşım vardır. Hasta ameliyat öncesi hafif uyutulur, horlamanın yeri saptanır ve horlama yerine yönelik cerrahi uygulanır. Bu başarı oranını yüzde doksanlara kadar yükseltmiştir. Horlama sorunu yaşayanların daima akşam yemeğini erken yemeleri ve yemekten üç, dört saat sonra uyumaları gerekmektedir. Birde alkol alımı horlamayı tetiklediği için azaltmaları tedavide etkilidir.

    İlgili konular ;

    – Horlama sorunu yaşayanların uyku düzeni nasıl olmalı?
    – Horlamanın nedenleri nelerdir?
    – Boğaz yapısındaki hangi sorunlar horlamaya neden olabilir?
    – Horlama başka sağlık problemlerine yol açar mı?
    – Horlamanın nedeni psikolojik olabilir mi?
    – Yataktaki pozisyonumuz horlamayı tetikler mi?
    – Yemek yeme ile horlama arasında ilişki var mı?
    – Hamilelik döneminde horlama artar mı?
    – Şişmanlar daha çok mu horlar?

  • Vaser liposelection nedir?

    Vaser liposelection nedir?

    Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Naci Çelik, vaser liposelection işleminin nasıl ve ne amaçlar için yapıldığını anlattı.

    Liposuction ameliyatı -önüne veya sonuna hangi kelime getirilirse getirilsin, önce yağ alınacak vücut bölgesinin özel hazırlanmış solüsyonlarıyla şişirildikten sonra küçük kanüllerle deride açılan küçük deliklerden girilerek verilen bu sıvının ve aynı zamanda yağın alınması işlemidir. İşlemin amacı “kontur bozukluklarını” ortadan kaldırmaktır. Basenler, bel, karın bölgesi, diz içleri, uyluklar, üst kol bölgesi ve gıdı bölgesi kadın ve erkeklerde bu işlemin en çok uygulandığı alanlardır. Uygun hastada doğru şekilde uygulandığı takdirde liposuction çok fazla yan etkisi olmayan ve hastanın 1-2 gün içinde normal hayatına dönmesine izin veren bir operasyondur.

    Hastanın aktif yaşama dönmesi değişkenlik gösteriyor

    Klasik liposuctionda hastanın aktif yaşantısına dönmesi yağın alındığı bölge ve miktarına uygun olarak değişkenlik göstermektedir. Bu işlem hem uygulamayı yapan doktor için oldukça yorucu hem de hasta için oldukça travmatiktir. Hastaların şişlik ve morluklarının sebebi emme işlemi sırasında yapılan travmaya bağlıdır ve hastaların en önemli postoperatif şikayetlerine neden olur; ağrı, şişlik, morluk ve geç dönemde deride düzensizlik ve dalgalanmalar.

    Bu noktada vaser liposelection (yağ seçici) devreye girmektedir. Vaser cihazı yağ dokusunu emulsifiye (eritme) etmek için ultrasonik dalgaları kullanır ve bu sırada çevre dokuya (sinirler kan damarları konnektif doku) zarar vermez. Bu da ameliyat sonrası dönemin hastalar için daha kolay geçmesini sağlar. Vaser sonrası hastaların ağrı, şişlik ve morluk düzeyleri liposuction yapılmış hastalara göre daha azdır. Vaser, hasta ve işlemi uygulayacak doktor açısından çok avantajları olan bir yöntem olmakla birlikte liposuctiondan daha fazla tecrübe gerektirir. Aslında teknik olarak daha zor ve pahalı bir operasyondur.

    Vaser hidef (4D) ise liposuction ameliyatlarının şu an en üst seviyesidir. Kısaca tanımlamak gerekirse, günümüz kadın ve erkeğinin spor ve diyet ile sağlayamadığı veya sağladığı halde devamlılığını sürdüremediği atletik bir görünüme kavuşmak için en etkili araçtır.

    Vaser hidef (4D) lipoplasty ile kadınlarda yapmaya amaçlanan değişiklikler

    Vücudun kum saati görünümü, meme dolgunluğunun sağlanması, sakral bölge depresyonları (popo üstündeki gamzeler), karın bölgesinde kadınlara özgü oblique kaslarda hafif bir belirginleştirme ve popo yuvarlaklığının sağlanmasıdır.

    Spor yapamayan veya yaptığı halde kaslarını belirginleştiremeyen erkeklerde ise…

    Kol kasların ortaya çıkarılması, six pack yani erkeğe özgü baklava dilimlerinin belirginleştirilmesi, bel bölgesindeki yağlanmanın (love handle) giderilmesi, göğüs kaslarının ve var olan sırt kaslarının görünür hale getirilmesi.

    Vaser hidef (4D) yüzeysel liposuction yapmaya izin veren bir yöntemdir. Yüzeysel liposuction ile deri gerginliği çok güzel sağlanabilir ve normalde liposuction sonrası görülen deri sarkmaları bu yöntemde görülmez. Bunun için yeterli olan iki şey vaser cihazı ve vaser hidef (4D) eğitimini (Kolombiya’da veriliyor) almış bir plastik cerrahtır.

  • Selülite karşı bitkisel çözüm

    Selülite karşı bitkisel çözüm

    Eğer selülitiniz varsa ve her hangi bir ilaç yada kimyasal içerikli kremleri kullanmak istemiyorsanız Selülite karşı bitkisel çözüm size göre…

    Selülitin tedaviye gerek olmadan iyileşmesi eğer Evre 1 selülitse mümkün. Bu Evre 1 selülitte egzersizlerle, bol bol su içerek, şekerli ve unlu gıdalardan kaçınarak bol sebze, toksinlerden arındırıcı detoks diyetleri yaparak, vücut toksin atılımını hızlandırarak Evre 1’deki selülitleri tedavi etmek mümkün. Ama eğer Evre 2 veya 3’e gelmişse mutlaka eksternal tedavi yöntemlerine başvurmak gerekiyor. Selülit oluştuktan sonra selüliti ne kadar egzersiz yaparsak yapalım, ne kadar diyetimize dikkat edersek edelim vücudumuzdan uzaklaştırmamız mümkün değil.

    Mutlaka eksternal bir tedavi gereksinimi var. Çünkü egzersiz ve diyetin en büyük etkisi kalori yakmak ve bölgesel yağlardan kurtulmak, zayıflamak yönünde. Ama selülit cilt altı dokusu içerisine yerleşmiş bir yağ dokusu olduğu için onu oradan tekrar almak ve uzaklaştırmak, diyetle veya egzersizle maalesef mümkün olmamakta.
    En önemli şey hamama gidip kese olmak. Kese, kan dolaşımını önemli derecede etkiliyor. Dolayısıyla ondan sonra yapacağımız selülitin en büyük çözücü etkeni eşit miktarda susam yağı, limon suyu, 10 adet dövülmüş aspirin ve bir tatlı kaşığı okaliptus yağını karıştırıyorsunuz, dairesel şekilde yukarı doğru masaj yapıyorsunuz. Bol su içiyorsunuz, yağlı gıdalardan, şarküteriden uzak duruyorsunuz. Bu da selülitin geçmesine neden oluyor. Bir kilo şeftaliyi soyun, robottan geçirin. Bir demet maydanozu 3 dakika haşlayın. Yeşil çay ve 4 limon sıkıp bunu güzel bir kavanoza koyup her gün bir su bardağı içiyorsunuz.

    Taze naneyle tatlandırıp içtiğiniz zaman çok faydasını görürsünüz. Başka bir yolu da bir sürahiye su koyduktan sonra içine elma ve limon dilimledikten sonra bunu geceden sabaha kadar bekletiyorsunuz. tadını veriyor. Gün içerisinde birer su bardağı içiyorsunuz. Hem ferahlık veriyor hem de yağların yakılmasını sağlıyor.

  • Yağ Yakma

    Yağ Yakma

    Hızlı yağ yakma diyette yağ alımını kesmek kilo verme sürecini hızlandırır mı?

    Uzmanlara göre yapılan en yaygın hatalardan biri çok az yemek. Bu metabolizmanın yavaşlamasına yol açar ve vücut olanı koruma moduna girer. Vücudun enerji seviyesini ve metabolik işlemleri sürdürebilmesi için belli bir miktar besine ihtiyaç vardır ve bu nedenle çok az yağ tüketmek de bir problemdir. Diğer bir yaygın hata da sürdürülebilir olmayan bir diyeti takip etmektir. Hızlı zayıflama diye bir kavram yoktur.

    Doğru bir diyet hızlı bir incelme değil kilo sorununa uzun vadeli bir çözüm getirmelidir. Çok az yemek genellikle kilo kaybının hızının artmasını sağlayacaksa da, sürdürülebilir olmadığından yetersiz beslenmeye sebep olabilir. Ayrıca karbonhidratlar gibi tüm bir besin grubunu tamamen kesmek de çok yanlış. Karbonhidrat eksikliği vücudun yeteri kadar lif ve B vitamini alamamasına sebep olur. Bu da egzersiz için ihtiyaç duyulan kan şekeri ve glikoz seviyelerinin düşmesine yol açabilir.

    Karın bölgesinde oluşan yağlanma tehlikeli mi?

    Özellikle karın ve bel bölgesinde oluşan aşın yağlanma, obezite, insülin direnci, tip 2 diya¬bet, kısırlık ve kardiyovasküler hastalıklara sebep olabilir.

    Gece geç saatte yemek kilo vermeyi engeller mi?

    Vücudunuz çalışmayı gece de durdurmaz ve uyurken uzun bir süre açlık döneminde olduğunuz için aslında önemli miktarda enerji yakarsınız. Ama çoğu kişi belli bir saatten sonra atıştırmamayı yararlı bulur çünkü bu zamanlar az yemek, kilo almaya sebep olabilir. Akşamları televizyon karşısında abur cubur olarak tabir edilen kalori değeri yüksek yiyeceklerden farkında olmadan bolca tüketebilirsiniz. Tabii bu noktada önemli olan neyi ne kadar yediğiniz. Mutfaktaki raflarınızı meyve ve fındık gibi düşük glisemik indeks değerine sahip atıştırmalıklarla doldurmak harika bir fikir olabilir. Bu metabolizmanızın çalışmasını hızlandırır ve sizi aşırı yemekten özellikle de sağlıksız yiyeceklerden korur.

    Kadın vücudu yaşlandıkça neden biçim değiştirir?

    Kadın vücudu genellikle menopoz dönemi öncesine kadar armut biçimindedir, yağlar kalçada depolanır. Menopoz dönemi sonrasında ise vücuttaki yağ orta bölgeye depolanır ve vücut elma biçimini alır. Yağ dağılımındaki bu fark menopoz dönemindeki hormona değişikliklerden kaynaklanır. Bu kadınlar için özellikle kalp hastalıkları açısından risk oluşturabilir. Yaşlandıkça hepimiz yılda bir-iki kilo alma eğiliminde olabiliriz. Vücutta özellikle karın bölgesinde oluşan abdominal yağlanma hiçbir zaman için iyi değildir. Kadınlar için 80 cm’den az olan bir bel ölçüsü sağlıklı olarak kabul edilebilir.

    Egzersiz yapmadan önce mi, egzersizden sonra mı yemeliyim?

    Egzersizden önce yemek yemek tavsiye edilir fakat zamanlama önemlidir. Çalışmadan iki saat önce yapılan yüksek karbonhidratlı ve düşük lifli bir atıştırma idealdir, bundan daha geç bir zamanda yemek, spor yaparken zorlanmanıza sebep olabilir. Karbonhidrat alımından sonra vücudunuzda önce bir insülin artışı meydana gelir ve bu kan şekeri seviyenizin düşmesine neden olur. Fakat iki saat kadar beklemek vücudunuzun kan şekeri ve insülin değerlerinin normale dönmesine imkan verir. Egzersiz sonrası hafif bir atıştırma da o sırada boşalan karbonhidrat depolarınızın tekrar yenilenmesini sağlayacağı için uygundur. Spor sonrası yüksek karbonhidrat değeri ve biraz da protein içeren bir öğün idealdir çünkü protein karbonhidratların alınmasını kolaylaştırır.

    Vücuttaki yağ hücreleri zamanla değişir mi?

    Birkaç yıl öncesine kadar doğum sonrası sahip olduğunuz yağ hücresi miktarının hayatınız boyunca sahip olduğunuz kadar olduğu ve siz zayıflayıp şişmanladıkça bu hücrelerin dolup boşaldığı düşünülüyordu. Sonuçta hücrelerin sayısı değişmese de özellikle yağlı beşin tüketildiğinde yağ hücrelerinin ciddi oranda büyüdüğü gözlemleniyor.

    Üç ana öğün yiyerek kilo verebilir miyim?

    Ara öğünler, metabolizmayı hızlandırdıklarından ana öğünlere göre çok daha yararlıdır. İnsülin salgılanmasının dengeli olmasını sağlarlar. Yüksek insülin değerleri vücudun yağı kırma kabiliyetini azalttığından düşürülmeli. Ara öğünler ani acıkmaların önüne geçer.

    Kalori kısıtlaması : Öğünlerinizde daha az ve sağlıklı besinler yerken enerji tüketimini artırmak kilo vermenin en mantıklı yoludur.

    Öğün yerine geçen karışımlar : Bu karışımların bazıları kısa vadede belirgin bir kilo kaybını hedefliyor. Böyle bir zayıflama yöntemi muhtemelen yağ kadar kas kaybını da içeriyor. Bu karışımlar genellikle vücudun depolamadığı kadar yüksek miktarda protein içerir ancak büyük ihtimalle eski diyetinize döndüğünüz zaman kaybettiğiniz kiloları hızla geri alırsınız.

    Kilo verme ilaçları : Bu ilaçların vücudun besinlerdeki yağı almasını engelleyen türleri güvenlidir. Ama başta ishal olmak üzere tatsız yan etkileri olabilir. Bu durum sizi daha az yağ yemeye yönelterek negatif bir destekleme işlevi görebilir.

    Egzersiz programları : Egzersiz programları her zayıflama stratejisinin parçası olmalıdır ve mutlaka kas yapmaya yönelik bir direnç çalışması içermelidir. Kas oluşumu yağların o bölgeye yerleşmesini engeller.
    Suyun içine birkaç damla limon damlatıp içerek metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz.

    Yağların vücutta hangi sebeple ve nasıl depolandığı fazla kiloların oluşmasında önemli bir etken. İnsanların daha zor koşullarda yaşadığı eski dönemlerde vücutta yağ depolanması hayati önem taşıyordu. Vücut gıdalardan artan enerjiyi yiyecek bulunamadığı zamanlarda kullanmak üzere depoluyordu.

    Günümüzde enerji depolaması hayati gereklilik taşımasada yağ ve diğer organların fonksiyonlarını etkileyen hormonları ürettiği için önemli. Çok fazla yağ vücudun şekeri işleme koyma gücünü azaltabilir ve bu da kişinin üreme sistemiyle ilgili problemler yaşama ihtimalini artırabilir. Yetersiz yağ alımı ise adet dönemlerinin aksamasına ve doğurganlıkla ilgili problemlere yol açabilir.

  • Ses dalgaları ile zayıflama

    Ses dalgaları ile zayıflama

    İstenmeyen yağlar, kilolar ve diyet listeleri. Zahmetli kalıcı olmayan zayıflama yöntemlerini kim ister ki? İşte daha hızlı ve kalıcı,ameliyatsız, ilaçsız acı ve zahmet çekmeden zayıflama yöntemi olan ses dalgaları ile muhtşem sonuca ulaşabilirsiniz.

    Ses dalgaları böbrek taşı kırmanın yanısıra zayıflamak, istenilen inceliğe sahip olmak ve yağları tamamen geri dönmemek üzere eritmek üzere kullanılan bir yöntemdir. Ses dalgaları böbrek taşını yok ettiğinden dolayı aynı mantıkla neden yağları da yok etmesin ki? İşte teknolojinin sunduğu imkanları, bilimadamları, güzellik ve estetik için kullanarak lipokavitasyon cihazı icat etmişlerdir.

    Bazı durumlarda dengeli beslenmek ve spor yapmak yetmiyor. Lipokavitasyon cihazı ses dalgalarıyla karın, kol, bacak ve sırt gibi bölgelerdeki istenmeyen ve her türlü çabaya rağmen giderilemeyen yağları eriterek yok ediyor. Ultrashape cihazı ile uygulama rahat ve temiz bir ortamda yapılabilir. Kişi aynı gün içinde sosyal yaşamına dönebilir. Sonradan hiçbir şekilde ağrı ve acı hissetmemektedir. Ses dalgaları ile böbrek taşını kırma yönteminin benzer uygulaması yapılarak vücuda depolanmış yağlar kırılıp parçalanarak yok edilir. Daha sonra kırılan bu yağlar vücuttan tamamen boşaltılır. Lipokavitasyone cihazının ses dalgaları ile yağ emme yöntemi Avrupa’da da sıkça uygulanmaktadır. Ses dalgaları ile zayıflama yöntemi yaklaşık olarak 30 dakika sürer ve haftada bir kez yapılır. Genel olarak 6 seans yapılmaktadır. Uygulamada görülen hiçbir yan etkisi bulunmamakta olup tamamen güvenli ve kalıcıdır. Ses dalgaları aynı zamanda damar ve sinirlere zararı söz konusu değildir. Kalp pili olanlar, gebeler ve karaciğer hastalığı olanlar bu uygulamayı kullanamamaktadırlar.

    Ses dalgaları ile zayıflama uygulamasından sonra kişiye bir diyet verilir ve egzersiz veya yürüyüş önerilir.

    Sizce sağlığınız ve güzel görünmeniz için teknolojinin bizlere sunduğu bu fırsatı denemeye değmez mi? Sağlıklı ve bilinçli bir toplum olma yolunda ilerlemek için sizde kilonuzu kontrol altına alın ve güzelliğinize güzellik katın. Hadi! Beklemeyin ve mucizelere tanık olun.

  • Vichy : LIFTACTIV SERUM 10

    Vichy : LIFTACTIV SERUM 10

    Vichy : LIFTACTIV SERUM 10 | 1İlk damladan itibaren yepyeni bir cilt

    GÜÇLÜ GENÇLİK SERUMU
    PÜRÜZSÜZLEŞEN KIRIŞIKLIKLAR – DARALAN GÖZENEKLER
    SIKILAŞMA ETKİSİ – ANINDA IŞILTI

    Rhamnose’un gücü
    yaşlanma karşıtı bakımda zirve olan bir
    serumda birleşti.

    YENİLİK
    İlk damladan itibaren daha pürüzsüz, yumuşak, ışıldayan bir cilt.

    ETKİNLİK
    Kırışıklık görünümünde azalma, uzun süreli sıkılaştırıcı etki, ışıldayan cilt, gözenek görünümünde azalma.

    O kadar yoğun ki;
    İlk damladan itibaren cildiniz yenilenmişcesine pürüzsüzleşir ve ışıldar.

    O kadar güçlü ki;
    Ana kırışıklık görünümü üzerinde eşsiz etki sunar.

    O kadar saygılı ki;
    Hassas ciltler dahil tüm cilt tipleri için uygundur.

    Vichy : LIFTACTIV SERUM 10 | 2

    LiftActiv Serum 10 is the latest innovation from Vichy – a powerful anti-ageing serum that leaves skin velvety smooth and reduces the appearance of wrinkles. The secret behind Vichy LiftActiv Serum 10 is a potent 10% concentration of the breakthrough anti-ageing ingredient Rhamnose (a sugar derivative capable of a long lasting lifting effect and anti-wrinkle action) combined with Hyaluronic acid which helps hydrate and plump skin. The serum also contains Vichy Thermal Spa Water, rich in soothing and regenerating minerals and a ceramide based texture which aids the absorption of the active ingredients into the papillary dermis. The results are a powerful lifting, re-plumping anti-ageing serum specifically formulated for sensitive skins.

    Hypoallergenic, Paraben free and tested under Dermatological Control.

    Vichy : LIFTACTIV SERUM 10 | 3

  • Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping

    Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping

    Bölgesel yağlardan kurtulmak isteyenlere: Liposhaping | 4Liposhaping, fazla kiloların depolandığı kol, gıdı bölgesi, kalça, baldır, bacak ve diz arkası, bel gibi alanlara estetik biçim vermek için kullanılıyor. Kısa sürede sonuç alınan, az ağrılı bir yöntem olduğu için hastalar bu yöntemi tercih ediyor. Üstelik işlem sırasında lokal anestezi uygulandığı için hasta ameliyat sonrası normal hayatına devam edebiliyor.

    Liposhaping, bölgesel olarak toplanmış fazla yağ birikimlerini uzaklaştırma ve vücut konturlarını şekillendirmeye yönelik bir girişim olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bu işlem başarılı sonuçlar vermenin yanı sıra aynı zamanda son derece de güvenli.

    Transmed Saç & Kozmetik Cerrahi Kliniği’nden Op. Dr. Uğur Dikmen Liposhaping işlemi hakkında bilinmesi gerekenler hakkında şunları söylüyor:

    İşin sırrı ince kanüller kullanmak

    Liposhaping kavramının temel farkı işlemde kullanılan kanüllerin boyutu ve cilt altına verilen sıvı miktarının emilen miktara oranıdır. Liposhaping, çok daha ince mikrokanüllerle, diğer tekniklerde kullanılan sıvı miktarının genellikle iki katının kullanılmasıyla gerçekleştirilir.

    Vücudun alt yarısı, üst yarısından bir beden büyük olanlar için ideal

    Liposhaping, vücudun her bölgesine uygulanabilen son derece güvenli bir girişimdir. İnatçı karın yağları, jokey pantolonu görüntüsü yaratan fazlalıklar, diz üstü, bacak içi, ayak bileği, bel kenarı, gıdı bölgesi, kol altı yağları ve hatta sutyen izi yaratan sırt yağları bu yöntemle inceltilebilir.

    Liposhaping yaptırmaya en uygun adaylar, vücutlarının belirli bölgelerinde yağ fazlalıkları bulunan, elastik cilde sahip normal ağırlıktaki kişilerdir.

    Lokal anestezi altında yapılan son derece güvenli bir girişim

    Liposhaping işleminde, liposuction’dan farklı olarak lokal anestezi uygulanır. Bu nedenle çok daha güvenlidir. Genel anesteziden doğabilecek riskler yoktur.

    Dikiş yok, iz yok, pürüz yok

    Çok ince kanüllerle çalışıldığı için, dikiş gerektirmez. Dolayısıyla operasyon bölgesinde dikiş izi kalmaz. Dokulara ve damarlara zarar vermeyen hassas kanüllerle çalışıldığından oluşabilecek hafif morluk ve kızarıklıklar minimum seviyededir. Bunlar operasyonu takiben en fazla on gün içerisinde kaybolur.

    Yağ birikmesinin olduğu yere bir çeşit anestezik solüsyon karışımı olan tümesans serumu verilmesi sayesinde bölgeden alınacak yağ kitlesi tamamen akışkan hale getirilir. Böylece, işlemin yapıldığı yağlı bölgelerin daha kolay tespit edilmesi ve yağların daha homojen şekilde emilmesi mümkün olur. Girişim sonrasında düzensizlikler ve pürüzler oluşmaz. Mikrokanül kullanımı daha az çaba gerektirir ve cerrahın mikrokanüllerin yönü ve konumlarını daha kolay kontrol etmesine olanak sağlar. Girişimde kesin sonuç elde edilirken daha yumuşak ve nazik hareket edebilmek mümkündür.

    Liposhaping kimlere uygulanabilir?

    Bu operasyon öncesinde fiziksel olarak sağlıklı, psikolojik açıdan dengeli ve beklentilerinizde gerçekçi olunmalıdır. Yaşınız önemli değildir; bununla birlikte, çok ileri yaştaki hastaların cildi elastikiyetini kaybetmiş olabilir ve cilt yapısı daha sıkı olan genç hastalarda elde edilen sonuçların aynıları elde edilemeyebilir. Vücutlarında çok geniş bir bölgeye yayılmış aşırı yağ birikmeleri olan bireyler de tumesans (tumescent) liposhaping yaptırmak için uygun aday sayılabilirler. Bu kişilerde yağ miktarı göreceli olarak azaltılır.

    Dört haftada bikini formuna kavuşabilirsiniz

    Liposhaping girişiminde hızlı iyileşme sağlanır ve normal yaşantınıza dönmeniz çok daha kolay olur. İşlem bittikten hemen sonra yürüyerek evinize gidebilirsiniz. Hastalar uygulamanın hemen ardından bile gözle görülür değişiklikleri fark edebilirler. Bununla birlikte, üç hafta sonra çok daha yoğun bir iyileşme görülür. İşlemden yaklaşık üç ay sonra ise nihai vücut konturu ortaya çıkmış olur. Uygulama sonrasında aynı gün sosyal hayata geri dönülebilir ve dört ila altı hafta içinde bikini giyebilecek forma kavuşulur.

    Transmed’de başarıyla uygulanan Liposhaping tedavisi hakkında daha ayrıntılı bilgi almak ve bir konsultasyon randevusu oluşturmak için http://www.transmed.com.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz. Sağlığınız için lütfen sadece profesyonel çalışan klinikleri tercih ediniz.

    Transmed Saç & Kozmetik Cerrahi Kliniği
    Adres: Fulyalı Sokak No:7 İç Levent, 34330 İstanbul, Türkiye
    Telefon: 0212 281 1300
     
    Transmed hakkında:
    Transmed, 1994 Şubat ayında, İstanbul’da, Dr. Melike Külahçı tarafından, ileri teknik Saç ve Kozmetik Cerrahi hizmetlerini sunmak üzere uluslararası bir tıp merkezi olarak kurulmuştur. Türkiye’de saç nakli cerrahisinde Foliküler Ünite Transplantasyonu tekniğini uygulamasıyla adını duyuran Transmed, 1998 yılında Epilight ve Alexandrite Laser ile Lazer Epilasyonu Türkiye’ye tanıtmış, daha sonra da ayakta Liposuction olarak da bilinen Liposhaping ile birlikte Kozmetik Cerrahi hizmetlerini sunmaya başlamıştır.

    Saç nakli cerrahisi alanında Türkiye’de ve dünyada öncü olan Transmed’in kurucusu ve Medikal Direktörü Dr. Melike Külahçı, ESHRS (Avrupa Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği) Kurul Üyesi ve ISHRS (Uluslararası Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği) Kurul Guvernörü’dür. Transmed ekibi, 2011 yılının Mayıs ayında saç alanında dünyanın en iyi araştırmacı ve cerrahlarını The Next Big Thing konferansında İstanbul’da bir araya getirerek konferansa ev sahipliği yaptı.

    Dünyanın alanında duayen kabul ettiği 30 başarılı cerrahtan biri olan Dr. Melike Külahçı Medikal Direktörlüğü’nde Transmed’de saç nakli ve saç tedavileri, dünyayla aynı anda en güncel teknikler ile uygulanmaktadır. Bugün Transmed, büyük operasyon kapasitesi ve yüksek başarı yüzdesiyle, her yıl 47 ülkeden yabancı hasta çekmektedir.

    Transmed’de başarıyla gerçekleştirilen kozmetik cerrahi uygulamaları ise şu şekildedir: Liposhaping, göğüs büyütme, göğüs küçültme, göğüs dikleştirme, karın germe, jinekomasti (erkeklerde meme küçültme),kulak estetiği (otoplasti), yüz germe, göz kapağı, burun operasyonu, yağ enjeksiyonu, çene implantı.

    Cerrahi olmayan ancak medikal profesyonellik gerektiren selülit ve incelme tedavileri, akne izleri ve cilt lekelerinin tedavisi, doğum ve liposuction sonrası deri tedavileri, vücut sıkılaştırıcı ve gençleştirici medikal cihazlı uygulamalar ise Transmed’in sunduğu kozmetik çözümler arasında yer almaktadır.

    Transmed; Türkiye, ABD, Almanya, Fransa, Benelux ülkeleri, Yunanistan, Rusya, Mısır ve Kuveyt’te başarıyla faaliyet göstermektedir.

  • İştahı sona erdiren doğal diyet !

    İştahı sona erdiren doğal diyet!

    Diyet yapmadan diyet yaptıran otlar şimdi zayıflamak isteyenlerin imdadına yetişiyor. Son yıllarda beden olarak ince olma hayatta bir tatmin duygusu haline gelmekten çok, sağlık sorunu oldu. Yer örtüsünü renklendiren tabiata, şimdi güzellik çözümlerinin yanı sıra zayıflama için başvuruluyor. Çünkü şişmanlık global bir halk sağlığı problemi haline geldi… Çiçekleri, yaprakları, tohumları, kökleri ve kabuklarıyla hayatımıza sağlık katan şifalı otlar, kilolu insan için bir çözüm aracı oldu! Doğaya dönüşümün engellenemediği günümüzde, kereviz tohumu, biberiye ve mate yaprağı gibi bazı bitkiler, “doğal diyet” aracı olarak bedeni, aşırı iştaha karşı kontrol altına alıyor.

    Diyetlerin işe yaramadığını her diyetten sonra geri alınan kilolar ispatladı. Peki, diyet yapmadan bedene diyet yaptırılabilir mi? Doğal ürün uzmanları ve herbalistler buna “evet” diyor! Artık yazı, kışı kalmadı. O kadar çok insan kilolu olunca, farklı zayıflama çözümleri de her an gündeme geliyor. Çünkü zayıflama, kilo vermek, formda kalmak son dönemin popüler konuları arasında. Bir bakıyorsunuz, her diyet birbirinin benzeri. Bu nedenle zayıflama problemi olanlar için yeni bir çözüm devrede. Bir türlü zayıflayamayanlar bu aralar yeni bir adrese gidiyor. Çünkü son zamanlarda daha da popüler olan bitkisel zayıflama ürünleri ile “Doğal diyet” yapmak mümkün.

    En yüksek etkiye sahip bitkiler

    “Doğal diyet” sağlayan bu yöntemlerin adresi; Herbalium… Bitkisel zayıflama yöntemlerinin bütün dünyada milyonlarca kullanıcısı var. Bu konuda araştırmalar yapan kurumun müdürü Volkan Kurt, toksinlerin ve yağların süratle dışarı atılmasını sağlayan ve bağırsak faaliyetlerini hızlandıran bitkileri Anadolu’nun doğal ortamlarından getirttiklerini söylüyor. Uzun süredir Herbalium yetkilileri Anadolu’da yerel halktan topladıkları bitkilerin iştah kesenlerini, en dikkatli bir şekilde harmanlamak ve en iyi verimi elde etmek için çalışıyor. İçindeki mineral değerleri de yüksek olan bu bitkiler, bu işlemlerle doğal ve etkili yağ tutucu sonuçlar yaratıyor. Yüzde 100 bitkisel olan bu çözümde, bir çok şifalı bitki çeşidinin yaprak ve tohumları kullanılıyor. Diğer kilo çözümleri ile kıyaslandığında çok daha yüksek etkiye sahip… Zaten Anadolu insanları tarafından geleneksel olarak yenmekte ve değeri bilinmekte olan bitkiler.

    Beden yorgun düşmüyor

    Şifalı bitkilerin öğütülmüş formu, sağlıklı ve kolayca kilo verme imkanı sunuyor. İçeriğinde yer alan bitkisel karışımlar sayesinde doğal olarak herhangi bir başka diyet uygulamadan zayıflatıyor. Buna “doğal diyet” adını veren firma yetkilileri, “Bedene eziyet ederek zorla aç kalma diye bir durum olmadığını” söylüyorlar. Bitkiler tok tuttuğu için zaten vücut “doğal diyet”e tabi oluyor! Aynı zamanda beden yorgun düşmüyor. Çünkü içeriğindeki vitamin, mineral ve antioksidanlarla sağlıklı bir şekilde kilo verilmesine yardımcı olan bu çözüm. Her yönüyle tabiattan ve vücuttaki yağların hızlı bir şekilde yakılmasını sağlıyor. Acıkmayı önleyici özelliği ile “doğal diyet” yaptırıyor!

    “Zayıflamanın yazı kışı kalmadı”

    Volkan Kurt, “Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur” diyor ve ekliyor: “Tıp dilinde hastalıklara davetiye çıkardığı bilinir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlanır. Şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer, safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları ve romatizmal hastalıkların tehdidi altındalar. Artık şişmanlığa son vermenin bir mevsimi yok. Kilolu olan kişi kararını verip, yazdı, kıştı demeden kendini kontrol altına almasını öğrenmeli. Biliyoruz ki diyet yapmak çok zor. İşte bizlerin bu çözüm ile “doğal diyet”e davet ediyoruz. O çok ağır kiloları taşımak bedene büyüt eziyet. Bu eziyeti hiç bir insan hak etmiyor!”

  • Hangisi daha kötü : Şeker mi ? Yapay tadlandırıcılar mı ?

    tatlandiricilarBiz diyetisyenler, danışanlarımızdan kilo verme sürecinde harcadıkları enerjiden daha düşük enerji almalarını sağlamaktayız. Bu bağlamda diyetteki yağ ve şeker alımını biraz kısıtlarız. Genel olarak danışanlar, yağlı yiyeceklerin ve kızartılmış ürünlerin tüketimini sınırlandırabilse de; şekerin eksikliğini hissetmekte, doğal karbonhidrat kaynağı olan (tahıllar, kurubaklagiller, peynir dışındaki süt ürünleri, sebze ve meyve gibi) besinlerden aldıkları şeker ile yetinememekte. Zaten çocukluk çağındaki ödüllendirici beslenme alışkanlığında sürekli tatlı verilmesi, kişide yetişkinlik döneminde tatlı yenildiğinde pişmanlık hissinin oluşmamasına, hatta “iyi bir şey yapmış” gibi tatlıyı yerken mutluluk duymasına sebebiyet vermektedir.

    Vücudumuzun Gerçekten Şekere İhtiyacı Var mıdır ?

    Beyin, sinir sistemi ve alyuvarlar normal koşullarda enerji ihtiyaçlarını mutlak surette karbonhidratlardan karşılamak durumundadır. Bazı karbonhidratlar besinlerde doğal olarak bulunurlar (meyvelerde fruktoz, sütte laktoz, tahıllarda nişasta gibi). Bazıları ise sonradan ilave edilirler (sofra şekeri ve şeker içeren besinler). Kaynağı ne olursa olsun, vücut gerçekte bu farkı anlamaz. Karbonhidratlar büyük oranda bitkisel kaynaklı besinlerden alınmaktadır. Bu karbonhidratlar vücudumuzda yapıtaşı olan glikoza dönüşür ve kan şekerinin esas kaynağını oluştururlar. O nedenle Dünya Sağlık Örgütü günlük enerjimizin %55-60’ının karbonhidratlardan karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır.

    Fazla Karbonhidrat Tüketiminin Zararları Nelerdir ?

    42-15666011Vücut, kan şekerinin tümünü aynı anda enerjiye çevirememektedir. Kan şekeri düzeyi normalin üzerine çıktığında; pankreastan salınan insülin hormonu fazla şekerin depolanması için karaciğer, kas ve diğer hücreleri uyarır. Glikozun bir kısmı, kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. İhtiyacından fazla enerji tüketimi durumunda vücut, bir kısım glikozu vücut yağına çevirir. Dolayısıyla obezite ve beraberindeki 40’ı aşkın hastalık için davetiye çıkartılmış olmaktadır. Bu nedenle karbonhidratları azı karar çoğu zarar mantığı ile değerlendirmekte yarar vardır. Son zamanlarda şeker kullanımının hızla artmasıyla birlikte kalp – damar hastalıkları, diyabet, kanser, sindirim sistemi hastalıkları ve romatizmal hastalıkların görülme sıklıklarında artışlar olmaktadır.

    Hiç Şeker Tüketmemek Vücutta Bir Eksiklik Yaratmaz mı ?

    Rafine edilmiş haliyle şeker 200 – 300 yıllık kısa bir geçmişe sahiptir. Peki şekerin keşfinden önce insanlar bu ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu, acaba vücutlarında bir eksiklik olmuyor muydu? Nasıl ki arabanın hareket edebilmesi için deposunda benzin olması gerekiyorsa, vücudumuz için de temel enerji kaynağı glikozun bulunması gerekir. Ancak bu glikoz, çayın içerisine atılan ve tatlıların yapımında kullanılan rafine haliyle sofra şekeri olarak görülmemelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi doğal besinlerden de bu şekerin elde edilmesi söz konusu olmaktadır. Eğer ki sofra şekerinin eksikliği durumunda metabolizmamız sıkıntı oluştursaydı; sağlık personeli diyabeti olan bireylere de her gün tatlı yemelerini önerirdi. Yoğun olarak 1900’lü yılların başından itibaren beslenmemizde yer alan şeker, daha öncesinde saraylarda kullanılan lüks bir besin maddesi olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde şekerin girmediği bir yer yok gibi. O nedenle bebeklikten itibaren şekerli besinlere alıştırılan bir insana sağlık problemlerinden ötürü “artık şekeri hayatınızdan çıkarmalısınız” demek çok zor.

    Şeker Vücutta Nasıl Bir Sıkıntı Yaratmaktadır ?

    Hızla ve hemen kana karışan, saflaştırılmış ve rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olurlar. Çok kısa sürede yükselen kan şekeri yaklaşık yarım saat sonra aynı hızda düşmeye başlar. Her çıkışın bir inişi vardır. İşin kötü tarafı; tatlı yenildikten bir süre sonra artan ve azalmaya başlayan kan şekeri seviyesi eski seviyesinin de altına düşmektedir. Dolayısıyla kan şekerinde aniden bir pik yaşanması tekrardan tatlı yeme isteği doğurmaktadır. Bu nedenle kimse bir parça tatlı yiyerek “dur” diyememektedir.

    Peki Şekerin Yerini Nasıl Doldurabiliriz ?

    42-18468401Her zaman için besinlerin doğalını tercih etmekte yarar vardır. Ama bu demek değildir ki: Hiç tatlı yenilmemelidir. Elbette tatlı yenilmemesini gerektiren şeker hastalığı gibi bir durum söz konusu değilse bazen tatlı yenilebilir. Ancak tatlıların tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, ayrıca lokma, tulumba gibi şerbetli tatlılar yerine; sütlaç, muhallebi, puding, komposto, hoşaf, kabak tatlısı gibi hafif tatlıları tercih etmek gerekir. İşte bu tatlıların yapımında – enerji alımını azaltmak adına – toz tatlandırıcılardan yararlanılabilir.

    Diyabetliler başta olmak üzere, şeker tadından vazgeçemeyen, iştahını baskılamakta güçlük çeken, formuna önem veren bireyler ve aileleri için çok iyi bir alternatif olarak yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılması daha uygun görülmektedir. Gerek içeceklerde tablet olarak, gerekse tatlıların yapımı esnasında toz formları ile güvenle kullanılabilen bu tatlandırıcıların enerji değeri yok veya göz ardı edilecek kadar düşüktür. Kan şekeri üzerinde de olumsuz etki yaratmamaları nedeniyle saflaştırılmış ve rafine şeker yerine tercih edilmeleri daha sağlıklı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; bazı yapay tatlandırıcıların ocağı kapattıktan (besin pişirildikten) sonra ilave edilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde topaklanma ve metalik bir tat oluşturabilmektedir.

    Yapay Tatlandırıcılara Geçiş

    Yapay tatlandırıcılar ilk olarak 1900’lü yılların başında ortaya çıkmış, 1940’lardan beri tüm dünyada hem şeker hastaları hem de sağlığına özen gösterenler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadırlar. Günümüzde en fazla kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartam üzerinde 200’ü aşkın bilimsel çalışma yapılmış, yüksek dozlarda kullanımında dahi zararlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Aspartam kullanımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanmıştır.

    Yapay Tatlandırıcılar Kanser Yapar mı ?

    1939 yılında yapılan küçük çapta bir araştırmada sakarin içeren yapay tatlandırıcıların sıçanlarda mesane kanserine yol açtığı saptanmıştır. Ancak bunu izleyen çalışmaların hiçbirinde benzer bir etkiye rastlanmamıştır. Zaten bilim dünyasında “hayvan modelinde karşılaşılan bir durum insanlarda da aynen gerçekleşir” diye bir durum söz konusu değildir. Yaklaşık 70 yıldır yapılan çalışmalarda çok daha yüksek dozlarda insanlara verilen bu yapay tatlandırıcılarda benzer bir yan etkinin görülmemesi üzerine, bugün bizler danışanlarımıza Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği bu yapay tatlandırıcıları önermekte ve kullanımlarında bir sakınca görmemekteyiz. Bu şekilde bir kanının oluşmasında 20. yüzyılın sonlarına doğru bulunan aspartamın rolü büyüktür. Aspartam piyasada sakarinin önüne geçmiştir. Sonraları sakarinin aspartama “çamur at izi kalsın” mantığı ile misilleme olarak unutkanlık yaptığına dair demeçlerin verilmesi sonucu her 2 grup yapay tatlandırıcı da “kötü” olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak tüm tatlandırıcılar gerek diyabetliler gerekse formuna dikkat edenler ve aileleri tarafından rahatlıkla kullanılabilirler. Formda kalmak, şekerin zararlı etkilerine maruz kalmamak ve ağız tadından vazgeçmemek için yapay tatlandırıcılar güvenle kullanılabilir. Özetle; yapay tatlandırıcılar iyi, rafine şeker kötü olarak tanımlanabilir.

    Uzman Diyetisyen
    M. Turgay KÖSE

    1977 İstanbul doğumlu Köse, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 2001 yılında derece ile mezun oldu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yedek subay Diyetisyen olarak askerlik görevini tamamladı. Sonrasında Florence Nightingale Hastanesi Diyabet, Obezite ve Metabolizma Hastalıkları Merkezi bünyesinde Diyetisyen olarak çalıştı. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak “Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı” aldı.

    Türkiye Diyetisyenler Derneği, Obezite Derneği ile Diyabet, Obezite ve Beslenme Derneği ve Yeni Çınar Lions Kulübü’ne üye olan Köse, hem bireysel hem de kurumsal anlamda beslenme danışmanlığı ve eğitimi çalışmalarını 2004’ten beri kurucusu olduğu Etik Diyet Danışmanlık’ta sürdürmektedir. Uzman Diyetisyen Turgay Köse fuar, kongre, seminer, internet TV, radyo ve televizyon programlarında konuşmacı; çeşitli gazete, dergi ve web sayfalarında köşe yazarı olarak yer almaktadır. Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse’nin beslenme alanındaki ilk kitabı “Beslenme ve Diyetetik” Ekim – 2007’de piyasaya çıkmıştır.