Etiket: vitamin

  • Cildi yenileyen gıdalar

    Cildi yenileyen gıdalar

    Güneşli günlerin sona ermek üzere olduğu bugünlerde, yaz boyunca güneşten, denizden, klorlu havuz sularından yıpranan cildimiz, bakıma ihtiyaç duyuyor.

    A,C,E vitaminleri açısından zengin olan taze havuç, kayısı ve domateste bolca bulunan beta karoteni tüketmek çok önemli. İçerdikleri vitaminlerin antioksidan değerleri çok yüksektir ve bunlar güneşin cilde verdiği zararlarla savaşabilir gıdalardır.

    Yaz mevsiminde güneş ve deniz sonrası cildiniz su kaybeder. Sonbaharda ise cildiniz bu nemi geri istediğini size gösterdiği reaksiyonlarla anlatır. Cildinize mineral içeriği yüksek tonikler ve yüksek su içeriği olan nemlendiriciler kullanmalısınız. Ciltteki nem oranı özellikle mevsim geçişlerinde çok önemlidir. Çünkü yazın cildimiz UV ışınlardan etkilenir ve sonbahar gelince kararmış, bronzlaşmış, kurumuş ve kırışmış olur. Havaların giderek soğumasıyla birlikte cildin içerdiği su miktarı aniden düşer.

    Cildi yenileyen gıdalar
    Sonbahar ve kış aylarında da güneş koruyucu ürünleri kullanmaya devam etmelisiniz. Gün ışığının olduğu her mevsimde ve saatte cildin UV ışınlarına maruz kaldığını ve yaşlandığını unutmayın.

    Cildi yenilemek, yaşlanmayı yavaşlatmak için gerekli vitaminler hangi yiyeceklerde bulunur?

    Beta karoten: Ispanak, marul, lahana, brokoli, kavun, şeftali, havuç, kayısı.

    Lutein: Yeşil yapraklı sebzeler, yumurta sarısı, hayvani yağlar.

    Likopen: Domates, karpuz, kırmızı greyfurt.

    Kuersetin: Elma, üzüm, limon, domates, soğan, marul, brokoli, karalâhana, pamuk tohumu, çay, kırmız şarap gibi içecekler, ginko biloba, zeytinyağı, propolis.

    A vitamini: Karaciğer, yağ, süt, peynir, yumurta sarısı.

    E Vitamini: Bitkisel yağlar.

    C Vitamini: Maydanoz, çilek, limon, domates, semizotu.

    Omega-3-Çoklu doymamış yağ asidi: Balık yağı.

    Resveratrol: Üzüm kabuğu, yer fıstığı, kırmızı şarap, dut.

    Çay polifenolleri: Yeşil çay.

  • Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Tatilcileri bekleyen gizli tehlike: Havuz sistiti

    Sağlık için gerekli şartlara sahip olmayan havuzlar ve kimi zaman da deniz suyu idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Havuz enfeksiyonları arasında en sık rastlanan şikâyet ise ‘havuz sistiti’ olarak gösteriliyor.

    Medicana Samsun Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Ahmet Gençbay tatilcilere önemli uyarılarda bulundu.

    Sistit nedir?
    Sistit; mesanenin (idrar kesesi) iltihaplanmasıdır. Anatomik olarak erkeklerden farklı olmalarından dolayı kadınlarda daha sık görülen sistit, ihmal edildiği takdirde kronikleşebilir ve üriner sistemde (mesane ve böbreklerde) kalıcı hasara neden olabilir.

    Bakteriyel sistitler genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç kadınlarda daha sık görülür. Her 5 kadından biri, yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez sistit geçirmektedir. Kadınlarda sistitin daha fazla görülmesinin en sık sebebi üretranın daha kısa olmasıdır. Sistitin en sık görülen etkeni, vakaların yüzde 85’inden sorumlu olan Koli basilidir. Normalde bu bakteriler kalın bağırsakta bol miktarda bulunurlar. Bazı risk faktörlerinin varlığında bu bakteriler mesaneye ulaşarak sistite neden olurlar.

    Sistite neden olan risk faktörleri nelerdir?
    Kötü genital temizlik
    İdrar akımının engellendiği durumlar (üriner sistemde taş, tümör veya sonda gibi yabancı cisim bulunması)
    Nörolojik olarak mesanenin boşalamaması
    Şeker hastalığı
    Hamilelik
    Yaşlılık
    Düzensiz cinsel ilişki ( sistit yeni evlilerde daha sık görülür ki, buna ‘balayı sistiti’ denir )
    Menopoz dönemi
    Erkeklerde prostat ve üretra hastalıkları

    Sistitin belirtileri nelerdir?
    Dizüri (idrar yaparken yanma, sızı, ağrı)
    Pollaküri (sık idrara çıkma) ve az idrar yapma
    Acil idrar yapma hissi
    Tam boşalamama hissi
    Kötü kokulu ve bulanık idrar
    Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması)
    Kasıklarda ve göbek altında ağrı olması
    Hematüri (idrarda kan olması)

    Sistitin tanısı nasıl konur?
    Sistitin tanısında en önemli bulgu anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistiskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse, kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.

    Sistit nasıl tedavi edilmelidir?
    Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenmelidir.

    Sistitten korunmak için neler yapılmalıdır?
    Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su, bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar.

    Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerinde uyarıcı etkileri vardır.

    Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır.

    Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

    Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden bu tür ürünler kullanılmamalıdır.

    İç çamaşırı tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır.

    Pamuklu iç çamaşırları tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir.

    Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir.

    Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır.

    Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınılmalıdır.

  • Cinsel sağlık için fındık

    Cinsel sağlık için fındık

    Cinsel sağlık ve doğurganlık için her vitamin ve mineralin önemi büyüktür. Fındık ise barındırdığı vitamin ve mineraller ile cinsel problemlere ilaç gibi gelir

    Yeterli ve dengeli beslenme, çok çeşitli bitki karmaları ve sağlıklı yaşam tarzı ile cinselliğiniz sağlıklı bir hale gelecektir. Eğer doğru beslenme alışkınlıkları sizin yaşam tarzınızı oluşturuyor ise doğurganlığınız ve cinsel yaşamınız açısından sağlıklısınızdır.

    B VİTAMİNİ: B grubu vitaminlerin vücutta birçok etkinliği vardır. Bu vitaminler enerji üretimi, büyüme ve cinsiyet hormonları için gereklidir. B vitaminindeki Tiamin vücuttaki hücrelerin ürettiği enerji miktarını arttırır. Enerji miktarınız yetersiz olduğu takdirde cinsel sağlığınızda sorunlar çıkacaktır. En zengin kaynakları bitkilerin tohumlarıdır. B vitaminleri içinde önemli bir diğer unsur da niasindir. En zengin niasin kaynakları hayvansal kaynaklı yiyecekler (tavuk, balık, et gibi), bulgur ve kuru baklagillerdir.

    E VİTAMİNİ: Kalp hastalığı riskini azaltan E vitamini adet kramplarıyla PMS sancılarını azaltır. E vitamini eksikliğinde cinsel organlarda gelişme geriliği görülür. Aynı zamanda E vitamini vajina kuruluğunu önlemede etkilidir. Erkekler de ise prostat kanserini önlemede önemli etkisi vardır. Güzel ve genç görünmenizi sağlar. Bu kadar önemli etkileri olan E vitamini besinlerin işlenmesi sırasında bir miktar kaybolur. Bitkisel yağlar, yumurta, kuruyemişler, marul, soya fasulyesi, deniz ürünleri ve sakatatlar iyi kaynaklarıdır. Yeterli alım için zeytinyağını sofranızdan eksik etmeyin. Günde 2-3 fındık, ceviz yiyin.

    KAFEİN: Kafein birçok bitkinin yaprağında, tohumunda ve meyvesinde doğal olarak bulunur. Çay, kahve ve çikolata en iyi bilinen kaynaklarıdır. Kafein vücutta birikmez idrarla atılır. Bir yetişkin için alınması gereken günlük miktar 300 miligramdır. İçilen bir fincan kahve cinsel gücü olumlu yönde etkileyebilir ancak bu kişisel farklılıklar gösterebilir. Ancak kahve ve diğer kafeinli ürünlerin tüketiminde aşırıya kaçılmamalıdır.

    C VİTAMİNİ: C vitamini deri ve cilt sağlığı için çok önemli bir vitamindir. Antioksidan olan C vitamini serbest radikal dediğimiz zararlı maddelerden vücudu korur. Cinsel aktivite üzerinde ve doğurganlıkta yardımcıdır, cinsel sağlığı korur. C vitamini her öğünde besinlerle alınmalıdır bunun için sebze tüketimi her yemeğe eşli etmeli, taze limon suları kullanılmalıdır. En iyi kaynakları turunçgiller, yeşil sebzeler, domates, çilek, böğürtlengiller ve kividir.

    ÇOCUK SAHİBİ OLMAK İÇİN…
    Su içmeyi asla unutmayın ve 10-12 bardak su için.
    İşlenmiş ve katkı maddeli besinleri tüketirken dikkatli olun.
    Yeşil yapraklı sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin.
    Bolca meyve tüketin ve kabuklu yenilebileceklerin kabuklarını soymayın.
    Zeytin yağ ve kuruyemişleri mutlaka tüketin ama miktarını iyi ayarlayın.
    Sigara ve alkolden uzak durun.
    Egzersiz yaparak yaşam kalitenizi artırın.
    Mutluluğun içinizde olduğunu unutmayın ve strese karşı savaş açın.
    Günde 2-3 fincan mutlaka bitki çayı için.
    Güne kafeinli bir içecekle (kahve gibi) başlayabilirsiniz ama güne kafeinle son vermeyin.
    Kahvaltıyı mutlaka yapın ve akşam öğünlerinizi hafif geçirin.

    Taylan Kümeli

  • Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Çocuk sahibi olmakta zorlanan kişiler geçmişten günümüze şifayı doğada aramış, aramaya devam etmektedir. Kullanılan vitaminlerin özellikle antioksidan olarak kabul edilen A-C-E vitaminlerinin fertiliteyi artırıcı etkisi konusunda araştırmalar yapıldı. Peki sonuç ne çıktı?

    Doç.Dr. Ulun Uluğ

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    Bazı gıdalarda vitamin oranlarının fazla olması kişide genel bir iyilik hali yaratır. Bu da kişinin hem öz güveninin artmasına hem de bazı durumlarda çocuk sahibi olmanın tamamıyla zamana bağlı olması nedeniyle başarılı gibi görünür.

    Cinsel Performans ile Çocuk Sahibi Olmak Doğru Orantılı mı?

    Özellikle erkeklerdeki bu tip gıda takviyeleri cinsel fonksiyonlar üzerinde artış yapmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki cinsel performans ile çocuk sahibi olmak arasında %100 oran yoktur. İnsanlarda cinsel dürtülere yol açan endokrin sistem ile sperm veya yumurta üretmesine yol açan endokrin yani hormonal sistem devamlı kesişmez.

    Menisinde canlı hücre olmayıp normal cinsel hayatını devam ettiren birçok erkek olduğu gibi, sperm sayısında standartlarda olup cinsel hayatında problem yaşayan birçok erkek de bulunmaktadır. Bu yüzden vitamin veya gıda desteği alırken problemin kaynağını da düşünmek gerekir.

    Üreme Hücreleri Nelere Karşı Hassastır?

    Vücudumuzda üreme hücreleri dış ortam değişikliklerine karşı çok hassastır. Örneğin kronik bir rahatsızlık olması, devamlı ilaç kullanma gerektiren rahatsızlıklar sperm veya yumurta hücrelerine negatif yönde etkiler. Vücudumuzda zararlı maddelerin metabolizması sırasında açığa ‘Oksidatif Radikaller’ adı verilen maddeler çıkar. Bu maddelerin yoğunlaşması hassas yumurta ve sperm hücrelerini etkileyebilir. Bu olumsuz etkileşme hem fonksiyon hem de kalite açısından üreme mekanizmasını ilgilendirir. Bunlar laboratuar koşullarında görülür. Örneğin; sigara içimi vücutta oksidatif radikallerin yükselmesine ve sperm kalitesi üzerinde özellikle DNA denilen genetik yapı üzerinde kırıklara yol açar.

    Vitaminler Fertiliteyi Artırır mı?

    Kullanılan vitaminlerin fertiliteyi artırıcı etkisi olduğunu düşünebiliriz. Özellikle antioksidan olarak kabul edilen A-C-E vitaminleri bu gruba girmektedir. Günümüze değin vitamin desteğinin kısırlık ‘infertilite’ üzerine etkileri konusunda binlerce araştırma yapılmış. Sonuçlara bakıldığında kimileri yararlı bulurken kimileri de fark etmediği görülmüştür.

    Folik Asit Desteği Şart!

    Kanıta dayalı tıp açısından baktığımızda ‘Folik asit’ dışında herhangi bir vitamin desteğinin özellikle infertilite tedavisi görenlerde bir yararı olduğu gösterilmemiştir. Sağlıklı beslenen ve düzgün spor yapan kişilerde vitamin eksikliği kolay kolay olmaz. Gebelik öncesi kullanılan folik asidin bebeklerde sinir sisteminin gelişimi üzerine etkisi bilinmektedir.

    Son yıllarda besin katkısı veya vitamin üreten endüstri çok büyümüş ve gerekli gereksiz birçok reklam yapılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken konu; infertilite tedavisi gören çiftlerin düzenli ve yeterli beslenme alışkanlığıdır. Aksi takdirde zayıf veya aşırı kilolu, dengesiz beslenen çiftlerde vitamin eksikliği olacağı bilimelidir. Sağlıklı bir vücudun gebeliğe hazır olacağını unutmamak gerekir.

  • Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için: Kayısı

    Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için: Kayısı

    Uzmanlar sağlıklı bir cilt için günde bir bardak kayısı nektarı ve kayısı suyu tüketilmesini öneriyor. Her gün düzenli olarak içilen iki bardak kayısı nektarının vücudun günlük A vitamini ihtiyacının büyük bölümünü karşıladığını ortaya koyuyor.

    Sağlıksız ve mat bir ciltten kurtulmak için günde bir bardak kayısı nektarı tüketilmesi gerektiğini belirten uzmanlar kayısı nektarının vitamin ve mineral açısından oldukça zengin olduğunu belirtiyor. Cildi mikrop ve mantarlardan koruyarak, cildin güzelleşmesini sağladığı bilinen kayısının nektarını içmek vücuttaki zararlı toksinlerin atılmasına da yardımcı oluyor.

    Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, cilt sağlığı için yeterli sıvı, antioksidan, vitamin ve mineralleri içeren besinlerin tüketilmesi gerektiğini vurguladı. Kayısı nektarının içinde bol miktarda potasyum, kalsiyum, demir ve A vitaminine dönüşebilen beta-karoten bulunduğunu söyleyen İnanç, kayısı mevyesi ve çekirdeğinin eski çağlarda cilt bakım ürünü olarak da kullanıldığı ifade etti.

    İnanç “Kayısı nektarı içeriğinde bulunan beta-karotenler, vitamin ve mineraller açısından oldukça zengin bir gıdadır. Vücuttaki toksik maddelerin atılmasına yardımcı olan beta-karotenler, derinin tazelenmesini, canlı ve parlak bir görünüme kavuşmasını sağlar. Ayrıca bir bardak kayısı nektarının içeriğinde yüksek A vitamini bulunmaktadır. Bu oran ile vücudun günlük ihtiyaç duyduğu A vitamininin yaklaşık yarısını (günlük ihtiyaç 5000IU iken 100 gram kayısıda 2700 IU bulunuyor) karşılamaktadır. Kayısı nektarı tüm bunların yanı sıra içerdiği C vitamini ile de bağışıklık sisteminin güçlendirmeye yardımcı olur. Günde bir bardak kayısı nektarı içmek sağlıklı bir cilde ve dayanıklı bir bağışıklık sistemine kavuşmayı mümkün kılıyor” şeklinde konuştu.

  • Sağlıklı saçlar için 5 besin

    Sağlıklı saçlar için 5 besin

    Kadınların güzelliklerini ön plana çıkaran en önemli şeylerden biri de saçlarıdır.

    Kullanılan saç boyaları, çevresel faktörler derken saçlar yıpranır ve bakımsız bir hale bürünür. Tüketebileceğiniz sağlıklı besinler ile yıpranan, kırılan saçları güçlendirerek doğal, güçlü ve bakımlı saçlara sahip olabilirsiniz.

    Kurubaklagiller: Mercimek ve kuru fasulye gibi kurubaklagiller, içerdiği A ve C vitamini sayesinde saçların sağlıklı olmasına, kırıkların onarılmasına ve kısa sürede uzamasına yardımcı olur.

    Süt ürünleri: Sağlıklı saçların en iyi kaynağı kalsiyum oranı yüksek besinler tüketmek. Yağ oranı düşük yoğurt ve süt saçlarınızı besler ve güçlendirir.

    Havuç: Bakımlı, güçlü ve sağlıklı saçlara sahip olmak için A vitamini yönünden zengin bir besin kaynağı olan havucu öğün aralarında veya salatalarınıza ekleyerek tüketebilirsiniz.

    Yumurta: Güçlü saçlar için en etkili protein kaynağı yumurtadır. İçerdiği biotin ve B12 vitaminleriyle saçlarınızı güçlendirir ve sağlıklı olmasına yardımcı olur.

    Yeşil yapraklı sebzeler: Kalsiyum ve demir yönünden zengin olan yeşil yapraklı sebzeler saçların doğal bakımını sağlar. Ispanak ve brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler içerdiği A ve C vitamini ile sağlıklı saçlara kavuşmanızı sağlar.

  • Diyette tavuk eti

    Diyette tavuk eti

    Yağsız ve protein açısından zengin beslenmek isteyenlerin tercihi tavuk eti oluyor. Bu besleyici gıda, zengin vitamin-mineral içeriği ve düşük kalorili oluşu nedeniyle diyet yapanların da gözdesi

    Vücutta yeni dokuların yapımı, var olanların sağlığının devamı ve onarımı için proteinler hayati önem taşıyor. Hayvansal protein kaynağı olarak süt ve süt ürünleri ile birlikte etler de beslenmede önemli yer tutuyor. Sağlıklı beslenme açısından beyaz et; hem kaliteli protein, hem düşük yağ, hem de vitamin-mineral içeriği nedeniyle en iyi kaynakların başında geliyor. Uzmanlar; farklı vitaminlere sahip olan tavuk etinin faydalarını, nasıl tüketileceğini, pişirme yöntemlerini ve vitamin kaybını önlemenin yollarını anlattı:

    HAZMI KOLAY
    Tavuk eti; yağsız, protein açısından zengin ve liflerinin kısa oluşu nedeniyle çiğnenmesi ve hazmı kolay bir gıdadır.
    Protein ve yağ içerikleri açısından önemli avantaja sahip olan tavuk eti; demir, fosfor ve B grubu vitaminlerinin de kaynağıdır. 100 gram ızgara tavukta yaklaşık 20 gram protein bulunur.

    ONARIM İÇİN
    Tavuktaki but eti; göğüs etine göre daha fazla B2 vitamini (riboflavin) ve B1 vitamini (tiamin), daha az da niasin vitamini içerir.
    Tavuk but etinde; göğüs etine kıyasla demir, çinko ve sodyum içerikleri de daha fazladır.
    Tavuk vücudumuzdaki hücrelerin büyümesi ve onarımı için elzem olan aminoasit açısından da zengindir. Aynı zamanda içerisinde bulunan B3, B6, piridoksin ve B5 vitaminleri; deri, saç ve bağışıklık sistemine katkılarıyla bilinir. İçerisinde az miktarda yağ bulunduran tavuk; diyet yaparken tercih edilen ilk protein kaynağıdır.

    BEYİN GELİŞİMİNDE ÖNEMLİ
    Derisiz olarak yenilen 100 gram tavuk sadece 124 kalori içerir. Ancak derisi ile birlikte tüketildiğinde 170 kaloriye kadar çıkabilir. Izgara yapılarak tüketilen 100 gram tavuk eti; kolesterol açısından düşük ancak doymamış yağ asitleri açısından zengindir.
    Tavukta bulunan proteinler; hücre ve dokuların oluşmasını, büyüme ve gelişmeyi sağlar. Vücut kaslarının ve organların gelişimine yardımcı olur. Vücut dokularının yenilenmesinde rol oynar, çocukların beyin gelişiminde önemli görevi vardır.

    HAFİF VE ORTA ATEŞTE PİŞİRİN
    Tavuğu pişirirken; pişirme yöntemi ve koşullarına bağlı olarak bazı vitaminler kaybolabilir. Bu nedenle pişirme yöntemlerine dikkat edilmesi gerekir:
    Etler hangi yöntemle pişirilirse pişirilsin hafif veya orta ateşte, uzunca bir sürede pişirilmelidir. Aksi takdirde çok yüksek ateş et proteinlerini katılaştırarak suyunun kaybına ve lezzetinin azalmasına neden olur.
    Yüksek ateşte pişen etlerin protein ve bazı vitamin değerlerinde bir miktar azalma olabilir. En çok zarar gören B1 vitaminidir. Izgara yapılan etlerde, etten damlayan sularla B12 vitamini ve folat kayıpları da olur.
    Vitamin B6 ve pantotenik asit, pişirme suyuna geçerek azalabilir; bu sebeple tavuk suyunu dökmeyin. Besin değeri açısından zengin bu suyu değerlendirin.
    Tavuk etini ızgarada kömürleştirmeyin, alevle temasını engelleyin. Haşlama ve ızgara yapılarak pişirilen tavuk etinin sindirimi, yağda kızarmış haline nazaran daha kolaydır.

    PROTEİN DENGELEYİCİ
    Nohut veya kuru fasulye yemeği pişirirken içine tavuk ilave ederseniz, protein kalitesi ve dengesi çok iyi olur.
    Ispanaklı börek yaparken içine tavuk ilave ederseniz, besin alımınızı güçlendirebilirsiniz veya tavuk ile bezelyeyi, karıştırarak börek içi hazırlayabilirsiniz.
    Çocuklarınızın en sevdiği yemeklerden olan makarnaya tavuk ilave edebilirsiniz. İlave edeceğiniz tavuk, besin öğesinden zengin bir öğün oluşturabilmenizde size kolaylık sağlar.

    KOLESTROLÜ DÜŞÜRÜR
    Yapılan çalışmalar, Omega-3 yağ asitlerinin LDL kolesterol denilen kötü huylu kolesterolü düşürdüğü, iyi huylu kolesterolü yani HDL kolesterolü de artırdığını göstermektedir.
    Bu durum da kalp-damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Bunun yanı sıra trigliserid seviyesini düşürür, aterosklerotik plak oluşumunu engeller.
    Damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Ancak unutulmamalıdır ki, aşırı protein alımı da sakıncalıdır.
    Gereksinimden iki kat fazla protein alınırsa, idrarla vücuttan kalsiyum atımı artar. Bu da karaciğer ve böbreklerin zarar görmesine neden olur.

    NASIL SAKLANMALI?
    Etin, pişirme esnasında iç sıcaklığının 70 derece üstüne çıkması mikropların ölmesi bakımından gereklidir. Pişirilen tavuk eti oda sıcaklığında yarım saatten fazla bekletilmemelidir. Ya hemen tüketilmeli ya da kalan kısmı buzdolabında saklanmalıdır.

    İKİ SAATTEN FAZLA DIŞARıDA KALMASIN
    l Tavuk eti ve et içeren yemekler, dışarıdan karışacak mikropların üremesi için iyi bir ortamdır. Genel anlamda protein değeri yüksek olan besinler, bakterilerin üremesi için çok daha uygun yiyeceklerdir. O nedenle protein değeri yüksek olan tavuk eti; iki saatten fazla oda sıcaklığında bırakılmamalı, buzdolabında veya derin dondurucuda saklanmalıdır.

    PİŞİRİR PİŞİRMEZ TÜKETİN
    Pişmiş tavuk etinin besleyici değeri yeniden ısıtılması ile bir miktar azalma gösterir. Tekrar tekrar ısıtmaktan kaçının, mümkün olduğunca pişirir pişirmez tüketmeye özen gösterin.
    Tavuk etini birçok çorbaya katmanız; hem lezzet açısından, hem de besin değeri açısından sofranıza zenginlik katacaktır.
    Haşladığınız veya ızgara yaptığınız tavukları salatalarınızın üzerine koyarak yeni ve değişik lezzetler oluşturabilirsiniz. Tavuk eti özellikle diyet yapanlar için az kalorili, alternatif bir öğündür.

  • Rahimiçi hasarlanması ve Gebelik

    Rahimiçi hasarlanması ve Gebelik

    Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahim içi dokusunun hasarlanmasının gebelik şansını artırır mı? Yapılan çalışmalar rahimiçi dokusuna hafifçe hasar verilerek gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalar; yaranın iyileşme döneminde verdiği cevabın bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığını ortaya koydu.

    Op.Dr. Güvenç Karlıkaya Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı

    Çocuk sahibi olamayan çiftlerde tekrarlayan başarısızlıklar hem maddi hem de moral açısından sıkıntı verici bir durum. Şimdilerde gündeme gelen yeni bir soru var: Rahimiçi hasarlanması gebelik şansını artırır mı?

    Yapılan çalışma sonuçlarına göre tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahimiçi dokusunun hasarlanması gebelik şansını artırıyor…

    Özellikle tüp bebekte kullanılan ilaçlara iyi cevap veren yumurta kapasitesi yeterli, oluşturulan embriyoları kaliteli, rahminde belirgin bir problemi olmayan kadınlarda, tekrarlayan uygulamaların başarısızlıkla sonuçlanması hekim hasta ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir.

    Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu tür durumlarda gebelik oluşmamasının bir nedeni olarak da embriyonun yerleşeceği rahim içi dokusunun gebelik için yeterli olmamasını göstermektedir. Bilindiği gibi bir embriyonun rahim duvarına yerleşmesi her zaman gerçekleşmez. Bu olay adet döngüsü içerisinde belirli ve kısıtlı bir dönem içerisinde olmaktadır.

    Bilimsel araştırmalar, bu dönemde rahim içinin yapısının, başka dönemde olmadığı kadar yoğun, büyüme ve gelişmeyi sağlayan faktörlerle aktif olduğunu göstermiştir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan kadınların bazılarında, sorunun belki de bu olabileceği düşünülmüş ve bu durumu düzeltmeye yönelik bir takım yöntem ve tedaviler üzerinde çalışılmıştır.

    Amerika’da yayınlanan RBM online dergisinin son sayısında yayınlanan araştırma sonuçlarına göre; rahim içi hasarlama işleminin açıklanamayan tüp bebek başarısızlıkları olgularında başarı şansını ciddi biçimde arttırdığı açıklandı. Tedavi öncesi rahim içi problemleri saptamaya ve gidermeye yönelik operasyonlar, rahim-içi duvarının kan akımını arttırmaya yönelik vitamin ve ilaç takviyeleri, rahim-içi dokusunun daha normale yakın büyümesine yönelik tüp bebek tedavileri, tüp bebek tedavilerinde oluşan embriyoların dondurulup daha sonra nakledilmesi hep bu durumu iyileştirmeye yönelik girişimlerdir. Rahim-içi dokusunun gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalardan birisi de endometriumun yaralanması işlemidir.

    Genellikle tüp bebek işlemine başlanacak adet döneminden bir önce yapılan bu işlemde histeroskopi veya basitçe bir biopsi aletleri kullanılmakta ve rahim-içi dokusuna hafifçe hasar verilmektedir. Bütün vücut dokularının, yaralanmaya verdiği cevabı rahim-içi dokusuda vermekte ve hemen kendisini iyileştirmeye çalışmaktadır. İşte bu iyileştirme döneminde dokuda açığa çıkan büyüme, iyileştirme ve yapıştırma faktörlerinin, bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığı ileri sürülmektedir.

  • Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Diş Hekimi Semra Güler Beşer, ağız ve diş sağlığının devamlılığını sağlamak için yaşam boyu etkili ve yeterli bakım gerektiğini söyledi. Hamilelikte ise diş bakımının bir kat daha önem kazandığına işaret eden Beşer, bebeğin diş gelişiminin anne karnında başladığını kaydetti.

    Özel Bursa Bahar Hastanesi’nden Diş Hekimi Semra Güler Beşer, hamilelik döneminde annenin hem kendi sağlığı hem bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Beşer, diş sağlığı için protein, A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler), C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyumdan (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) zengin gıdaların yeterince alınması gerektiğini açıkladı. Beşer, şöyle dedi:

    “Bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak, çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Hamilelik, tüm vücudun fiziksel ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı bir dönemdir. Ağzımız ise vücudun bu tür değişikliklerine karşı çok hassas olan bir bölgesidir. Anne adayı hamilelik süresince ister istemez devamlı bebeğini düşündüğü için kendi kişisel bakımını ihmal edebilir. Mide bulantıları ve kusmalar ağız içinde zararlı etkilere neden olur. Bazı yiyecek ve içeceklere karşı aşırı ilgi veya aşırı tiksinme duyulması sonucu ağız da bundan etkilenir.”

    “HAMİLELİKTE ANNE DİŞLERİNDEN KALSİYUM ÇEKİLMEZ”
    Hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazı değişimler olduğunu belirten Dt. Semra Güler Beşer, kandaki ve tükürükteki asit miktarı arttığı için dişlerin çürümesinin kolaylaştığını söyledi.

    Dişin çürümesinin, bakterilerin salgıladığı asitlerle dişin yumuşaması anlamına geldiğine işaret eden Beşer, hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebildiğini, bu şekildeki diş etinin oldukça hassas ve kolayca kanadığını dile getirdi. Halk arasındaki, ‘Hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği’ anlayışının yanlış olduğuna dikkat çeken Dt. Beşer, hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulmasının dişlerin çabuk çürümesine uygun bir ortam oluşturduğunu kaydetti.

    Beşer, hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümesinin sebeplerini şöyle sıraladı: “Bebek beklenen dönemde tatlıya, abur cubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilmesi, ilk aylarda görülen kusmalardan sonra annenin ağız bakımına yeterince özen göstermemesi, gebelik hormonlarının (östrojen, progesteron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan annenin, dişlerini fırçalamaktan kaçınması sayılabilir. Bu nedenlerden dolayı, bu dönemde diş sağlığına daha fazla özen göstermek gerekir.”

    GEBELİKTE DİŞ VE DİŞETİ TEDAVİSİ
    Hamilelik süresince rutin muayene ve diştaşı temizliği yapılabildiğini anlatan Beşer, acil olmayan tedavilerin yalnızca gebeliğin ikinci trimesterinde (hamileliğin her üç aylık bölümü) yapıldığını kaydetti. Acil tedavilerin hamileliğin her trimesterinde yapılabildiğini belirten Dt. Semra Güler Beşer, “Herhangi bir anestezi ve ilaç kullanımı söz konusu olduğunda kadın doğum uzmanı ile istişare yapılmalıdır. Diş röntgen filmleri ise ancak çok acil olan durumlarda anne adayına kurşun önlük giydirilerek alınabilir.

    Hamile olmayı düşünen veya hamile olan her kadın, mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, ağız sağlığı için neler yapması veya yapmaması gerektiğini öğrenmeli ve gereken tedavilerini yaptırmalıdır. Bu, hem annenin hem de çocuğunun sağlığı için çok önemlidir. Genellikle acil olmayan işlemler hamilelik sürecinde yapılabilir. Ancak herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. ve 6. aylar arasıdır. Şiddetli ağrının eşlik ettiği acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır. Eğer dişlerde derin diştaşı birikimi varsa diş hekimi tarafından elimine edilmelidir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi diştaşı temizliği de özellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılmalıdır.” diye konuştu.

    İyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa, hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmayacağının altını çizen Dt. Beşer, hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için önemli olduğunu vurguladı. Beşer, hamilelikte bebeğin diş gelişiminin 5. ve 6. haftalarda başladığına işaret etti.

    CİHAN

  • Ağız ve diş bakımı nasıl olmalı?

    Ağız ve diş bakımı nasıl olmalı?

    Diş çürüğünün nasıl oluştuğunu biliyor muyuz?

    Ağızda bulunan bakterilerin oluşturduğu bakteri plağı, şekerli ve unlu gıdalardan ağızda kalan artıklar sebebiyle asit oluşturuyor. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözüyor, diş minesinin bozulmasına ve çürük başlangıcına sebep oluyor.

    Diş çürüğü ağrıya neden olduğu zaman, diş hekimine başvuruluyor. Ağrının en çok, soğuk, sıcak, ekşi veya tatlı gıdaların tüketimiyle hissedildiği belirtiliyor.

    Uzmanlar, önlenebilir bir durum olmasına rağmen, dünyada dişi çürümeyen kişi sayısının çok az olduğunu ifade ediyorlar.

    Dişlerimizi çürüklerden nasıl koruyabiliriz?

    Dişleri fırçalamak ve dişlerin aralarını temizlemek, yiyecek parçalarını ve bakterileri temizlemenin en iyi yolu olarak gösteriliyor.

    Diş bakımının, dişleri günde en az iki kez( sabah ve gece yatmadan önce) fırçalama, diş aralarını da günde en az bir kez temizleme şeklinde olması gerektiği belirtiliyor.

    Diş bakımında daha da iyi olan, her öğünden sonra dişleri fırçalamak.

    Florlu diş macunu, diş fırçası ve diş ipiyle gerçekleştirilen bir temizliğin en az üç dakika sürmesi gerekiyor.

    Bu kurallara dikkat ederek diş bakımımızı yürütürsek, ağız ve diş sağlığımızı korumada üzerimize düşeni yapmış oluruz.

    Ağız – Diş Sağlığı ve Bakımı ile detaylı bilgi almak için tıklayın…