Etiket: tüp bebek tedavi yöntemleri

  • Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (İnfertilite) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı gerektiren bir tedavi sürecidir.Fiziksel ve ruhsal sağlıklılık, eşle ilişki, aile büyükleri ile ilişkiler, arkadaşlarla olan ilişkiler ve tedavinin getirdiği maddi kaygılar gibi.Eğer çalışan bir kadınsa, iş hayatının tedaviden etkilenip etkilenmemesi de yaşanabilecek streslerden birisi.

    Bilimsel çalışmalar, stresin infertiliteye neden olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona ve anksiyeteye neden olduğunu göstermektedir.

    Bu aslında tıpkı yumurta – tavuk hikayesi gibi stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, öbür taraftan da çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sahibi olamayan “çifler” ile kanser ve AIDS hastaları karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.

    Uzun bir süredir kısırlık tedavisi ve getirdiklerinin stresi altında olan beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.Uyku problemleri, kronik yorgunluk, sinirlilik, özgüven kaybı- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.

    Transfer döneminde uygulanan Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak daha huzurlu, rahat ve gevşemiş halde transfer sürecini geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır. Ayrıca akupunktur/nöral terapi ile Rahme giden kan akımı artmakta ve böylece rahmin kasılmasının azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirmesi ile hem kadın daha sağlıklı olmakta hem de embriyonun rahme tutunması için uygun ortam oluşturulmaktadır.

    Aslında bu aşamadan önce anne adayları, genel sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır. Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, Bozucu alan” tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı olacaktır.

    Bununla beraber, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi “Tüp Bebek Merkez” ziyaretleri ve tahlil sürecinde 3.-7. günlerde ilk seansın başlaması, follikül gelişimi ve endometrium kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de uygulanabilir.

    İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi ve karının rahatlaması için uygulanabilir. Üçüncü seans, genellikle Embriyo transferinden önce uygulanır.

    Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz.

    Biz transfer sonrasında da (11-14 günlük; STRESiN PİK YAPTIĞI bekleme döneminde ) hastaya AKUPUNKTUR/NÖRAL TERAPİ ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.

    Tüp bebek sürecinde kime, nasıl bir tedavi yaklaşımında bulunmanın daha etkili-faydalı olduğu konusunda ise “uzman hekim” ile görüşerek yol alınmasının önemini de vurgulamak isteriz.

    Kaynak : Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır ?

  • Artık Seçilmiş Spermle Çocuk Sahibi Olabilirsiniz!

    Yakın bir dönemde uygulanmaya başlayan ve ‘Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak da tanımlanan IMSI, özellikle erkek infertilitesi yaşayan aileler için umut ışığı oldu. Spermlerin 6000-8000 kat büyütüldüğü ve morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkân sağlayan IMSI aynı zamanda spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri… Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun tekniğin ne zaman, kimlerde kullanılabileceği hakkında bilgi verdi.

    Bebek sahibi olmaya çalışan yaklaşık 5 milyon çift içinde özellikle erkek infertilitesi problemi yaşayanlar için IMSI yöntemi yeni umutları da beraberinde getirdi. Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun IMSI’nin spermde DNA hasarı konusunda fikir veren en yeni tekniklerden biri olduğunu söyledi. Tosun sözlerine şöyle devam etti: “DNA hasarlı sperm kullanıldığında; iyi kalitede embriyo oluşturamama, tüp bebek başarısızlıkları, düşükler, genetik bozukluğu olan bebeklerle karşılaşmak mümkündür. Erkek infertilitesi olan hastalara IMSI tekniği uygulayan merkezleri seçmeleri önerilmelidir. IMSI tekniğini diğer tekniklerden ayıran en önemli özellik sadece sperm morfolojisinin derecesini söylemekle yetinmeyip morfolojisi sağlam spermin seçilip tüp bebek işleminin yapılmasına imkân vermesidir.

    IMSI Nedir?

    Seçilmiş Sperm Mikroenjeksiyonu’ olarak tanımlanabilecek IMSI; spermde DNA hasarı olup olmadığını gösteren en yeni tekniktir. Yardımcı üreme tekniklerinde erkek faktörü (sperm) olumlu sonuca ulaşmakta önemlidir. Bu nedenle özellikle mikroenjeksiyon uygulamalarında en hareketli ve en iyi görünümlü (morfolojik) spermler seçilerek kullanılır.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun tüp bebek laboratuarlarında konvansiyonel IVF mikroskopları ile spermler 60-100 kat büyütülüp, görünümleri değerlendirildikten sonra seçildiğini belirterek, ‘Sperm DNA’sında hasar olup olmadığı bilinememektedir. Oysa ıntra-sitoplazmik morfolojiye göre seçilmiş sperm enjeksiyonu (IMSI) ile konvansiyonel IVF mikroskopları ile karşılaştırıldığında IMSI dijital büyütme teknikleri kullanarak spermlerin incelemesine imkan sağlayan bir yöntemdir. Bu teknikle, spermler 6000-8000 kat büyütülebilmekte ve morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkân sağlamaktadır.

    Bu gelişmiş yöntem sayesinde özellikle genetik materyalin taşındığı sperm çekirdeği ve morfolojisi, DNA hasarının göstergesi olduğu bilinen vakuol (etrafı zarla çevrili boşluklar) oluşumu gibi bazı hücre içi yapıların tespit edilmesine olanak sağlayarak, bu yapısal bozuklukları göstermeyen ya da en az gösteren spermler ile ICSI (mikroenjeksiyor) yapılır. IMSI yöntemi bize hareketlilik ve şekli iyi olsa dahi DNA hasarı olmayan veya en az olan spermleri seçme imkânı sağlamaktadır. Bu yöntemle sperm seçimi yapıldığında daha sağlıklı embriyolar elde edilebilmekte, gebelik oranları artmakta ve düşük oranları azalmaktadır.

    Bugüne kadar yapılan çalışmalara bakıldığında IMSI uygulanan gruplarda %20-%30 gebelik oranlarında artış, %25 düşük oranlarında azalma ve sağlıklı doğumlar görülmüştür.

    IMSI kimlere kullanılmalıdır?

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun IMSI tekniğinin kimlerde kullanılabileceği konusunda şu bilgileri verdi:

    -Genetik faktörler ile birlikte çevresel faktörler de DNA hasarına yol açmaktadır. Bu nedenle 35 yaş üzerinde erkek faktörü vakalarında (sperm sayısı az, hareketliliği zayıf ve morfolojisi bozuk-oligoastenoteratospermi)

    -Spermin embriyo gelişimine katkısı insanda 2 veya 3. günden itibaren artmaktadır. Sperm ile yumurtanın birleşmesiyle oluşan yeni genetik yapı bu dönemden sonra tam olarak faaliyete geçer. Bu nedenle önceki denemelerde 2 ya da 3. günden sonra embriyo gelişimi yavaşlıyor veya duruyorsa.(Blastokist-embriyonun 5. gün ulaşması gereken evresi) gelişimi olmamışsa)

    -Önceki denemelerde embriyo morfolojisi iyi görülmesine rağmen gebelik oluşmamışsa

    -Gebelik oluşmasına rağmen düşük ile sonuçlanmış ise

    IMSI tekniği uygulanması bu çiftlerde gebelik oranlarının artması, düşük riskinin azalmasını sağlayabilir.

    Sıcak Spermin ‘Düşmanıdır

    -Spermin yapısı nasıl bozulur?
    Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun günümüzde sperm yapısını bozan en önemli faktörlerin çevresel ve genetik faktörler olduğunu belirterek baba adaylarına şu uyarılarda bulundu; “Sperm kalitesini bozan çevresel faktörlere yaşam tarzı, beslenme, sigara alkol kullanımı, stres örnek verebiliriz. Bazı meslek gruplarında sperm yapısının daha çok bozulduğu görülmüştür. Çok sıcak ortamlarda çalışan fırıncılar, sauna veya hamam çalışanları gibi. Özetle; yüksek sıcaklık spermin DNA hasarının artırmaktadır. Ayrıca ağır metaller, toksik maddelere maruz kalanlar, kemoterapi veya radyoterapi almak zorunda kalanlarda şiddetli sperm bozuklukları görülmektedir. Mevsimsel değişikler, kullanılan ilaçlar da spermin sayısını ve kalitesini bozabilir.

    -DNA hasarlı sperm tüp bebek tedavisinde nelere sebep olur?
    Tüp bebek tedavilerinde DNA hasarlı sperm kullanıldığı takdirde, iyi kalitede embriyo oluşturamama, artan tüp bebek başarısızlıkları, düşükler, genetik bozukluğu olan bebeklerle karşılaşmak mümkündür. Op. Dr. Tosun; “Bu nedenle şiddetli erkek infertilitesi olan hastalarda IMSI tekniğinin kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Erkek infertilitesi olan hastaların kliniklerinde IMSI tekniği uygulayan merkezleri seçmelerini öneriyoruz. IMSI tekniğini diğer tekniklerden ayıran en önemli özellik sadece sperm morfolojisinin derecesini söylemekle yetinmeyip morfolojisi sağlam spermin seçilip tüp bebek işleminin yapılmasına imkan vermesidir.” diyerek çocuk sahibi olmak isteyen aileleri bu konuda dikkatli olmaları yönünde uyardı.

  • Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (infertilite) tedavisinde akupunktur / nöral terapinin yeri var mı ?

    Kısırlık (İnfertilite) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı gerektiren bir tedavi sürecidir.Fiziksel ve ruhsal sağlıklılık, eşle ilişki, aile büyükleri ile ilişkiler, arkadaşlarla olan ilişkiler ve tedavinin getirdiği maddi kaygılar gibi.Eğer çalışan bir kadınsa, iş hayatının tedaviden etkilenip etkilenmemesi de yaşanabilecek streslerden birisi.

    Bilimsel çalışmalar, stresin infertiliteye neden olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona ve anksiyeteye neden olduğunu göstermektedir.

    Bu aslında tıpkı yumurta – tavuk hikayesi gibi stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, öbür taraftan da çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sahibi olamayan “çifler” ile kanser ve AIDS hastaları karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.

    Uzun bir süredir kısırlık tedavisi ve getirdiklerinin stresi altında olan beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.Uyku problemleri, kronik yorgunluk, sinirlilik, özgüven kaybı- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.

    Transfer döneminde uygulanan Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak daha huzurlu, rahat ve gevşemiş halde transfer sürecini geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır. Ayrıca akupunktur/nöral terapi ile Rahme giden kan akımı artmakta ve böylece rahmin kasılmasının azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca bağışıklık sisteminin güçlendirmesi ile hem kadın daha sağlıklı olmakta hem de embriyonun rahme tutunması için uygun ortam oluşturulmaktadır.

    Aslında bu aşamadan önce anne adayları, genel sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır. Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, “Bozucu alan” tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı olacaktır.

    Bununla beraber, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi “Tüp Bebek Merkez” ziyaretleri ve tahlil sürecinde 3.-7. günlerde ilk seansın başlaması, follikül gelişimi ve endometrium kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de uygulanabilir.

    İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi ve karının rahatlaması için uygulanabilir. Üçüncü seans, genellikle Embriyo transferinden önce uygulanır.

    Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik oranlarını artırdığını biliyoruz.

    Biz transfer sonrasında da (11-14 günlük; STRESiN PİK YAPTIĞI bekleme döneminde ) hastaya AKUPUNKTUR/NÖRAL TERAPİ ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.

    Tüp bebek sürecinde kime, nasıl bir tedavi yaklaşımında bulunmanın daha etkili-faydalı olduğu konusunda ise “uzman hekim” ile görüşerek yol alınmasının önemini de vurgulamak isteriz.

    1. Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    2. Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    3. Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    4. Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    5. Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    6. Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri... | 135 yılda tüp bebek tedavileri ile gebelik oranları yüzde 60’a çıktıö Tekrarlayan tüp bebek tedavilerinde alternatif yöntemler var…

    Tüp bebek isteyen çiftlere:
    “Denemekten vazgeçmeyin!”

    Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları % 20’lerden, % 60’lara çıktı. Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de gebeliği engelliyor. Bunlar için farklı tedavi metotları uyguluyoruz” diyor.

    Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının % 60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını anlatıyor:

    Hem hasta, hem bizim için stres!

    “Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz. Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

    Tüplerin kapalı olması önemli değil!

    “Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr. Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde, çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:

    “ Tüplerin açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da, ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları uyguluyoruz.”

    Pıhtılaşmaya, düşük doz aspirin!

    Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya çalışıyoruz” diyor.

    Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor. Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik oranları elde ediliyor.

    Anne rahmi gibi!

    Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu, bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları, laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.

    Preimplantasyon Genetik Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam ediyor.