Etiket: Terapi

  • Renklerin anlamları ve terapisi

    Renklerin anlamları ve terapisi

    Renklerin anlamları ve terapisi , Renklerin anlamı , renklerin terapisi , Çakralar için renk terapisi , çakralarınıza enerji kazandırmak için…

    KIRMIZI: Dolaşım ve üreme sistemlerine bağlı alt (temel) çakrayı temsil eden kırmızı , canlandırıcı bir renktir. Sahip olduğu yoğun enerji sebebiyle, kişilerin fiziksel ögelerini uyandırıp daha etkin bir biçimde faaliyete sokar. Bu renk, üşütmelerde, dolaşım bozukluklarında ve tükürük bezi rahatsızlıklarında tedavi amacıyla kullanılabilir.

    Ancak intikam, kin, mantıksız bir cesaret, ask ve seks duygularını harekete geçirebileceği için dikkatli kullanılması gerekmektedir. Aşırı dozda uygulanan kirmizi renk, duygusal düzensizliklere ve depresyona yol açabilir. Yüksek tansiyon, bu rengin yogun olarak varolduğunun göstergesidir.

    TURUNCU: Ikinci, yani dalak çakrasini etkisi altina alan turuncu, nesenin ve bilgeligin rengidir. Sosyallesme duygulari, turuncu yardimiyla harekete geçer. Rengin vücut içinde en etkin oldugu yer adale sistemidir. Asiri turuncu kullanimi, sinir sistemini olumsuz etkiler, bu yüzden bu rengi yesil ve mavinin tonlariyla birlikte kullanmak gerekir. Turuncu renk enerjisi tedavi amaciyla, dalak, pankreas, mide, bagirsak ve böbrek rahatsizliklarinda kullanilmaktadir. Duygusal dengesizlik durumlarinda da turuncu kullanilabilir.

    SARI: Göbek bölgesi ile göğüs kafesi arasında yer alan güneş sinir-ağı çakrası, sarinin etkin olduğu bölgedir. Bu rengin enerjisi, kisinin zihinsel faaliyetlerini her yönüyle harekete geçirir. Depresyon durumunu ortadan kaldırabileceği gibi, kişiye yasama sevinci ve gücü aşılayabilir, iyimserlik ve kendine güven duyguları artar. Sindirim, mide, bağırsak ve mesane rahatsızlıklarında sari renk enerjisinden yararlanılabilir.
    YEŞİL: Yeşilin en etkin olduğu bölge kalp çakrasıdır. Bu nedenle kalp rahatsızlıklarında, yüksek tansiyonda ve bitkinlik hallerinde tedavi amaçlı kullanılır. Yeşil renk sakinleştirici bir özellik taşıdığı için enerjimizi dengeler ve şefkat duygularımızı arttırır. Sinir sistemini dengeleyici ve ateş düşürücü etkiler gösterir.

    MAVİ: Boğaz (tiroid) çakrasını temsil eden mavi, solunum sisteminin düzene sokmak, yüksek tansiyonu düşürmek ve çeşitli boğaz sorunlarını gidermek, astım, suçiçeği, sarılık, romatizma ve çeşitli çocuk hastalıklarını engellemek için kullanılabilir. Ayrıca sezgilerin güçlendirilmesi ve üzüntü duygusunun giderilmesi için mavi uygun bir renktir. Mavi enerjisini daha fazla aktive etmek için bu rengi sıcak renklerle, kırmızı ve turuncu tonlarıyla kullanmak gerekmektedir.

    LACİVERT(Çivit mavi): Bu rengin etki alanı kas çakrasıdır. Mavi gibi lacivert de ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesinde oldukça etkindir. Lenf ve salgı bezleriyle birlikte vücuttaki bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Bu renk enerjisi iyi bir kan temizleyicidir, dolayısıyla vücudun toksinlerden arınmasını kolaylaştırır. Beynin her iki yarım küresi arasındaki uyum, lacivertin oluşturduğu olumlu etkilerdendir. Bu renk, göz, kulak, burun, ağız sinüsler gibi yüz ile ilgili tüm rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

    MOR:Beyin epifizini, yani taç çakrayı temsil eden mor, diğer renklerden farklı olarak vücudun iskelet yapısını etkiler. Ruhsal ve fiziksel açıdan vücudu toksinlerden arındırıcı, antiseptik bir özellik taşır. Eklem iltihabi hastalıkları da maviye yakin mor renkli bir ışıkla iyileştirilebilir. Bazı sindirim sistemi sorunlarının giderilmesi ve çeşitli minerallerin vücut tarafından kullanımı, bu renk ile ayarlanabilmektedir. Ayrıca mor renk, kişide rüya aktivitelerini geliştirmektedir.

    Boncuklarla renk terapisine göre, boncuğun rengi harekete geçer ve yaydığı renk çevreye yayılır. Bu sırada da yakin çevrede bulunan kisiler bu rengin etkisi altına girer. Yeşil renk boncuk, büyümenin ve hareketin sembolüdür.Ayni işlemi renkli mumlarla da yapabilirsiniz.

    Çakralar için renk terapisi
    Kisinin renk duyarlılığını artırmayla baslayan renk terapisi, hem bazı rahatsızlıkları gidermek hem de çakraları dengeye kavuşturmak, enerjik bir yapıya sahip olmak için bazı tekniklerden yararlanmaktadır. Doğru ve ritmik renk soluması, renkli sularla terapi, dokunarak renk enerjisini aktarma, ışık projeksiyonu, boncuk, kumaş, kristal, tas,renkli su ve mumlarla renk tedavisi, bunlardan bazılarıdır.

    Renkli boncukları kullanarak çakralarınıza enerji kazandırmak için şunları yapmalısınız:
    -10-15 dakikalık bir süre için hiçbir şekilde rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortam seçin.
    -Yanınıza kırmızı, turuncu, sari, yeşil, mavi, lacivert ve mor olmak üzere yedi ayrı renkte boncuk taneleri alarak sırtüstü yere veya yatağa uzanın.
    -Gözlerinizi kapatıp kendinizi rahat bırakın. Asama asama geriye giderek o gün yaşadığınız olayları anımsamaya çalışın.
    -Gün içinde sizi en çok etkileyen olayların üzerinde durun. Yaşadığınız ya da maruz kaldığınız duygu ve durumları anımsayın. Hangi çakraların bu olaylardan daha fazla etkilenmiş olabileceğini düşünün.
    -Çakraların renkli boncuklardaki enerjileri emdiğini ve sağlıklı bir dengeye kavuştuklarını düşünün. Her çakra üzerinde 3-5 dakika zihinsel olarak yogunlaşıp derin derin nefes alıp verin. Bunu kendinizi rahatlamış hissedene kadar sürdürün.
    -Son olarak boncukları (kumaş parçaları da olabilir) tüm çakraların üzerine tek tek yerleştirin. Sahip olduğunuz enerji merkezlerinin enerjiyle dolduğunu ve bedeninizin fizyolojik olarak sağlığa kavuştuğunu düşünün. Bunu enerjiyle iyice dolduğunuzu hissedene kadar sürdürün.

  • Boşanma Kararı Çocuğa Nasıl Açıklanmalı?

    Boşanma Kararı Çocuğa Nasıl Açıklanmalı?

    Çocuğunuzun boşanma kararınızından en az şekilde etkilenmesini istiyorsanız, bunlara dikkat edin…

    Günümüzde birçok anne ve baba boşanmaya karar verdikten sonra bu durumu çocuğuna nasıl açıklayacağını bilemediğinden yanlış sonuçlara yol açabiliyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, boşanmaya karar veren ebeveynlerin bu süreçte çocuklarıyla ilgili nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda öneriler verdi.

    Boşanmaya karar veren çiftler, bu kararlarını çocuklarına nasıl açıklamalı? Bu süreçte nasıl hareket etmeli, hangi davranışlarına dikkat etmeliler? İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, anne ve babalara bu konuda tavsiyelerde bulundu.

    Ortak bir dil ve dürüstlük

    Çiftlerin boşanmaya karar verdikten sonra bunu çocuğa birlikte anlatmaları gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Eğer ayrı ayrı konuşarak açıklamaları gerekiyorsa da ortak bir dil kullanmalı ve en önemlisi dürüst olmalılar. Dürüst olmak için boşanmanın bütün detaylarını çocuğa anlatmak gerekmez. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklara boşanmayı anlatırken, onların anlamlandırabileceğinden daha detaylı bilgiler vermek kafalarının karışmasına sebep olur. Anne ve baba birlikte “Artık eskisi kadar iyi anlaşamıyoruz” şeklinde bir açıklama yapabilir.” dedi.

    “Anne ve babalar boşanma kararlarını açıkladıklarında, çocuk bu durumun onun hayatında nasıl bir değişikliğe yol açacağını bilmek ister.” diyen Sevil; “Belirsizlik, çocuklarda kaygı, korku ve endişe uyandırır. Anne babalar, onun hayatında nelerin aynı kalacağını, nelerde nasıl bir değişiklik olacağını somut örneklerle çocuğa açıklamalıdır.” diye konuştu.

    Çocuğu mesaj iletmek için kullanmayın!

    Özden Sevil, anne ve babaların çocuklarına yapacakları açıklamayla ilgili olarak şu önerileri ekledi: “Birbirlerini suçlamadan açıklama yapmalı ve çocuğu taraf tutmak durumunda bırakmamalıdırlar. Anne ya da baba karşı tarafı suçladığında ya da “annen/baban beni artık sevmiyor”, “annen/baban ayrılmak istedi” gibi açıklamalar yaptıklarında çocuklar ister istemez bir tarafı tutmak zorunda kalırlar ve her çocuk için bu ağır bir yüktür. Ayrılık sonrası görüşmelerde anne ve baba çocuğu arada laf taşıyan bir konuma düşürmemeli, çocuk aracılığı ile diğer ebeveyne mesaj iletmemelidirler.”

    Çocuğun her detaydan haberi olmamalı

    Boşanmanın çocuk açısından en önemli sonuçlarından biri de kuşkusuz velayet konusu. Velayetle ilgili karar sürecinde çocuğa, kimde kalmak istediği gibi bir soru sorulmaması gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu kararın sorumluluğu anne ve baba olarak yetişkinlere aittir. Hiçbir çocuk anne ya da babası arasında bir tercih yapmaya zorlanmamalıdır. Okul öncesi ya da ilkokul dönemindeki çocuklara onların anlamlandırabileceği şekilde açıklama yapılmalıdır. Örneğin; “Okula gittiğin günlerde annenin/babanın yanında kalacaksın. Okulun tatil olduğu günlerde benim yanımda kalacaksın” gibi. Ergenlik dönemindeki çocuklar, velayetin ne demek olduğunu merak edebilir ve sorular sorabilirler. Anne-babalar bunun yasal öncelikle ilgili olduğunu, anne ve babalık olarak bir değişiklik anlamına gelmediğini ve yetişkin olarak, bu konuyla ilgilendiklerini söyleyebilirler.” dedi.

    Özden Sevil velayet konusu ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Velayetin anne ya da babada olması halinde, diğer ebeveynle çocuğun görüşmesi düzenli aralıklarla ilerlemelidir. Eğer belirlenen günde çocuğu görmeye gelemeyecekse anne/baba bunu önceden haber vermelidir. Anne ya da baba şehir dışındaysa ya da uzakta yaşıyorsa internetten görüntülü konuşma, telefon gibi araçlarla iletişim devam ettirilmelidir. Eğer anne ya da babanın yeni bir ilişkisi söz konusuysa, çocuğa anne/babanın birlikte olduğu partneri ile ilgili sorular sorulmamalı, çocuk arada bırakılmamalıdır.”

    Anneyi ve babayı sıklıkla görmeli

    Çocuğun sağlıklı gelişimi için hem annesi hem de babası ile olan ilişkisini sürdürmesinin önemli olduğunu söyleyen Sevil; “Çocuğun, ebeveynlerden biri tarafından ihmali, istismarı gibi bir durum yoksa, ikisi ile düzenli görüşmeye devam etmelidir. Çocuğun her iki evde de rutin bir düzeni olmalıdır. Eğer çocuk babası ile sadece hafta sonları görüşüyorsa, iki gün sadece eğlenceli aktivitelere ayrılmamalı, hafta içi uygulanan düzenin devamı şeklinde olmalıdır. Aksi durumlarda, anne çocuğun ödevlerine yardımcı olmak, okulla işbirliği kurmak, fiziksel bakımını sağlamak gibi sorumlulukları üstlenirken, baba sadece hafta sonu eğlencelerini, tatilleri üstlenmiş olabiliyor. Anne-babalar, çocukla ilgili konularda bir araya gelip ortak kararlar alabildiklerinde, çocuk boşanma sonrası sürece daha kolay uyum sağlayabilir.” dedi.

    Olumsuz iletişimden uzak tutun

    “Çiftler ayrılmaya karar verdikten sonraki süreç anne, baba ve çocuklardan daha fazlasını kapsayabiliyor. Özellikle bizim kültürümüzde çiftlerin kendi aileleri de sürece dahil olabiliyorlar. Çocuklar anne babalarından olmasa da diğer akrabalardan anne ya da babayı suçlayıcı açıklamalar duyabiliyorlar.” diyen Özden Sevil; bu nedenle çiftlerin diğer aile üyelerinin çocukla iletişimini yakından gözlemlemesi ve gerektiğinde müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Ya da süreci yönetebilecek, “onlar senin annen ve baban ve hep öyle olacaklar ve seni hep çok sevecekler” dilini koruyabilecek akrabalardan da destek isteyebileceklerini belirtti.

    Olumlu iletişim kuran kişilerle konuşmalı

    Boşanma sürecinin çiftler için de zorlayıcı bir süreç olduğunu ve anne ve/veya baba için bu süreci yönetmenin kolay olmayabileceğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu durumda kendileri bir uzmandan destek alabilirler. Okulla işbirliği yapmak, çocuğun arkadaşlarıyla vakit geçirmesini sağlamak, çocukla olumlu iletişimi olan aile üyelerini devreye sokmak da önemli koruyucu faktörlerdir.” dedi.

  • Manuel Fizyoterapi

    Manuel Fizyoterapi

    Manuel Fizyoterapi Nedir ? Manipulatif tedavilerden bir yada birkaç tanesini bilen ve uygulayabilen fizyoterapisttir. Ülkemizde bu yöntemleri uygularken fizyoterapistin yanında ilgili uzman hekim bulunmalıdır.

    Yurtdışında birçok farklı uygulama ve kanunlar mevcuttur.
    Tedavi programı çizilen hastaya fizyoterapiyi uygulayabilen fizik tedavi hekimi yada fizyoterapist olamalidır. Bu konuda eğitim almamış olan kırık çıkıkçılardan, fizyoterapi teknikerlerinden ve hemşire arkadaşlardan hzimet almayın.
    Elektirikli aletlerle yapılan uygulamalara elektroterapi denir ve fizyoterapinin çok ufak bir bölümüdür. Tedavinin aslını oluşturmaz, parçasıdır. O yüzden sadece sıcak ajanları ve elektriksel cihazlarla alınan tedaviler sonuç vermemektedir.Fizik tedavi adı üzerine anlaşıldığı gibi , fiziğe uygulanan fiziksel müdahalelerle yapılan tedavi yöntemi olmalıdır.


    Manuel Terapi (MANUEL FİZİK TEDAVİ)  MUCİZE BİR TEDAVİ MİDİR?

    Elle yapılan tedavi anlamına gelir. Eklemlerde, omurgada, konnektif dokuda ve kaslardaki kısıtlılıkları, ağrıyı ve fonksiyon kaybını tedavi etmek için el ile vücuda uygulanan mobilizasyon/ manüplasyon(eklemler), yumuşak doku vb. tekniklerinin tamamıdır.

    Mobilizasyon: Eklemlerdeki fizyolojik veya yardımcı hareketleri kullanarak, kontrollü, osilatör veya sabitlenmiş bir kuvvetle mobiliteyi arttırarak ağrı azaltmak için kullanılan bir yöntemdir. Hasta hareketi durdurabilir.Ör: Mulligan Konsepti

    Manüplasyon: Anestezi altında yapılabildirği gibi bir ekleme yüksek hızda kısa amplütütlü uygulanan ve de eklemin anatomik hareket sınırının ötesine geçmeyen yöntemdir. Hasta harekete engel olamaz. Genellikle ‘’klik ‘’ sesi alınır.

    Yumuşak doku teknikleri: Yumuşak dokuya elle uygulanan değişik masaj teknikleridir. Derin Stroking Masajı, Friksiyon Masajı, Skar Doku Mobilizasyonu Vb.

    “Manus” el, “terapi” tedavi demektir. Manuel Terapi, kişide var olan problemlerin sebeplerini bulmak ve ortadan kaldırmak için uygulanan ilaçsız, sadece elle yapılan bazı özel manevra ve tekniklerin tamamıdır.

    Manuel tedavi sıklıkla omurga rahatsızlıklarında kullanılmakla beraber, diğer eklemlerde de uygun endikasyonlarda kullanılmaktadır.

    Manuel Terapi hareket kısıtlılıkları, eklem donmaları (kontraktürler vb.) gibi daha çok kemik ve eklemlerden kaynaklanan sorunlarda olduğu kadar, kas kısalmaları ve kasılmalarından kaynaklanan hareket yetersizliği ve hipomobilite durumlarında da hareketleri normale döndürmek için alternatifi olmayan bir tedavi yöntemidir.

    Dünyada özellikle manuel terapi alanında birçok akademi ve  enstitü kurulmuştur. Ancak ülkemizde manuel ve hala fizik tedavide elektroterapi ( hotpack, ultrason, tens, bazen enterferansiyel akım, cihazla traksiyon…) uygulanmaktadır

    Hipokrat döneminden başlayarak, günümüze kadar gelişerek varlığını sürdüren bu terapi yöntemleri, Dünya Sağlık Örgütü tarafından bilimsel bir tedavi olarak kabul edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde insan vücudundaki ağrı ve fonksiyon bozukluklarının tedavisinde yüzyıldan fazla bir süredir uygulanan manuel fizyoterapi,  ülkemizde son yıllarda çok az uzman tarafından uygulanmaktadır.

    Manuel Fizyoterapi hangi durumlarda faydalı olur?

    Manuel terapinin klasik fizik tedaviden farkı; semptomlara yönelik değil, iyileşme ve doku tamirine yönelik, geri dönüşümsüz, mükemmel ya da çok iyi sonuçlara ulaşılmasıdır.

    Manuel terapi omurgada lomber ve servikal disk hernileri, mekanik bel ağrıları, faset sendromlarında uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.

    Omurga problemleri dışında; yumuşak doku yaralanmaları, ortopedik sorunlar, cerrahi öncesi ve sonrası rehabilitasyon, spor sakatlıkları, romatizmal hastalıklar, kireçlenme ve eklem ağrılarının tedavisinde de oldukça etkili bir tedavidir.

    Cerrahi müdahaleyi gerektiren bazı disk kayması durumlarında da vakanın ağırlığına bağlı olarak alternatif bir tedavi olarak iyileşmeyi sağlayabilmektedir.

    Manuel terapide, kas ve/veya eklemlerin sıkıştırdığı sinirlerin serbest kalmaları sağlanabildiğinden, segmentlere bağlı olarak, migren, baş ağrısı, astım, hazımsızlık, artrit ve bazı duygusal bozukluklar dahi tedavi edilebilmektedir

    Manuel Terapi Kimler Tarafından Uygulanmalıdır?

    Manuel terapinin etkin ve güvenli uygulanması için,  hastanın lokomotor sisteminin anatomik, biyomekanik ve nörofizyolojik  olarak detaylı değerlendirilmesi gerekir.

    Bu sebeple manuel terapi tedavi sırasında kullanılan teknikleri, endikasyonları ve kontrendikasyonları belirleyebilen ve uygun tekniği seçebilen özel eğitimli  fizyoterapistler veya hekimler tarafından uygulanmalıdır,  aksi halde ciddi komplikasyonlar görülebilir.

  • Baştan ayağa aromaterapi

    Baştan ayağa aromaterapi

    Hem bedeninizi hem de ruhunuzu güzelleştirmek istiyorsanız kendinizi aromaterapi ile şımartın.

    SAÇ VE SAÇ DERİSİ
    Önemli yağlar: Zeytinyağı, jojoba yağı.
    Aromaterapide kullanılabilecek yağlar: Lavanta, biberiye, kekik, bergamot, çay ağacı yağı.
    Kuru saçlar için: Lavanta, biberiye, kekik, bergamot, çay ağacı yağından beşer damla bir kabın içine koyun. 25 ml suyla karıştırın. Sabah ve akşam bu karışımı saç derinize sürün.
    Yararları: Saçları güçlendirir ve daha hızlı uzamasını sağlar.
    YÜZ
    Önemli yağlar: Jojoba, badem, aloe vera, üzüm çekirdeği yağı.
    Aromaterapide kullanılabilecek yağlar: Lavanta, limon, nane, sardunya çiçeği yağı.
    Kuru ciltler için: Üç yemek kaşığı yeşil kili 5 ml suyla karıştırın ve içerisine lavanta, limon, nane, sardunya çiçeği yağlarından üçer damla damlatın. Göz çevresine gelmeden yüzünüze ve boynunuza bu karışımı uygulayarak, kurumasını bekleyin. Kuruduktan sonra yüzünüzü soğuk suyla yıkayın.
    Yüz için sauna: Kullanılabilecek yağların hepsinden ikişer damla kaynamış suyun içine damlatın. Yüzünüzü temizleyin ve kafanızı bir havluyla kapatarak bu karışımın buharına üç dakika kadar tutun. Sonrasında yüzünüzü ıslak bir mendille silin ve soğuk suyla yıkayın.
    Yararları: Yüzünüzün yağ oranını dengeler, cildinizi yeniler.

    AYAKLAR
    Önemli yağlar: Aloe vera, üzüm çekirdeği yağı. Aromaterapide kullanılabilecek yağlar: Nane, çay ağacı, lavanta, ananas, selvi yağı.
    Ayak banyosu: Nane, çay ağacı, lavanta, ananas ve selvi yağını suyla doldurduğunuz bir kabın içerisine ikişer damla damlatın. Ayaklarınızı bu karışımın olduğu suyun içerisine sokun ve 10-15 dakika kadar bekletin.
    Yararları: Özellikle yorgun ayaklara iyi gelecek olan bu karışım, ayak derinizin yumuşamasını da sağlayacaktır.

    VÜCUT
    Önemli yağlar: Üzüm çekirdeği, aloe vera, ayçiçeği, badem, fındık yağı, zeytinyağı.
    Aromaterapide kullanılabilecek yağlar: Lavanta, mandalina, greyfurt, limon, melissa yağı.
    Banyo için: Hepsi 50 ml olacak şekilde üzüm çekirdeği, aloe vera, ayçiçeği, badem, fındık yağı ve zeytinyağının içine lavanta, mandalina, greyfurt, limon, melisa yağını beşer damla ekleyin. Vücudunuza bu karışımı sürün ve beş dakika kadar beklettikten sonra duş jelinizle vücudunuzu yıkayın. İsterseniz bu karışımı küveti suyla doldurup, suyun içerisine katarak da uygulayabilirsiniz.
    Yararları: Vücudunuzun nemlenmesine yardımcı olacak olan bu karışım aynı zamanda erken yaşlanma belirtilerinin oluşmasını da engeller. Ayrıca kendinizi rahatlamış ve daha enerjik hissedersiniz.

    PÜF NOKTASI:
    Önemli yağlar evde yapacağınız maskelerde kullanılması gereken yağlardır. Her bölgeye özel bu yağları tek başına uygulayabileceğiniz gibi başka yağlarla karıştırarak maske şeklinde de kullanabilirsiniz.

    ELLER
    Önemli yağlar: Aloe vera, badem, soya, zeytinyağı.
    Aromaterapide kullanılabilecek yağlar: Gül, lavanta, limon, sandal ağacı, greyfurt yağı.
    Kuru eller için: 50 ml parfüm içermeyen bir kremle aloe vera, badem, soya yağı ve zeytinyağını karıştırın. İçerisine beşer damla gül, lavanta, limon, sandal ağacı ve greyfurt yağını ekleyin. Ellerinize bu karışımı krem gibi sürün.
    Yararları: Ellerinizi yumuşatacak bu krem kurumasına da engel olacaktır.

    Formsanté

  • Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALAR BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRMEYİN!”

    Evliliğiniz ya da beraberliğinizdeki sorunları birlikte çözemiyor musunuz? Devamlı kavga mı ediyorsunuz? Tartışmalarınız en ufak anlaşmazlıkta bile bağırış çağırışlara, kontrol edilemeyen saldırgan hareketlere mi dönüşüyor? “Aramızdaki saygıyı kaybettik, artık partnerime kin besliyorum!” diye mi düşünüyorsunuz? Eşinizi başkalarıyla kıyaslar duruma mı geldiniz? Artık partnerinizle konuşacak bir şeyinizin kalmadı mı? Kıskançlıklar kontrolden çıktı mı? Cinsellikten haz alamadığınızı mı düşünüyorsunuz? Ona artık güvenmiyor musunuz? Evliliğiniz ya da ilişkiniz çıkılmaz bir hal mi aldı? Sorunlarınızın üstesinden tek başınıza gelemiyor musunuz? O zaman bize kulak verin! İlişkinizin gidişatına yön verebilmek için ihtiyacınız olan tek şey profesyonel bir yardım.

    Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, çiftlerin problemlerini çözmek adına gidecekleri bir evlilik terapistinin, yaşadıkları sorunların temeline inebileceğine ve altında yatan nedenleri irdeleyerek, çiftlere düşündüğünüzden daha çok yardımcı olabileceklerine değindi. Peki, bu problemlerin evlilik terapisti aracılığıyla çözülebilecek sorunlar olduğuna nasıl karar verilecek? Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri,terapi gerektiren 7 durumu açıklıyor 

    YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALARI BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRİYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe, “Elbette, “kavga” her ilişkinin tuzu biberidir. Fakat birbirinizi görmeye tahammül bile edemeyecek düzeyde, nefes alır gibi tartışıyor, kendinizi her daim gergin, mutsuz ve saldırgan hissediyor ve partnerinize bağırmak bile sizi rahatlatmaya yetmiyorsa, ilişkinizin evlilik terapistine ihtiyacı var demektir. Uzlaşmada bir hayli zorluk çektiğiniz baş başa yapığınız tartışmaları, bir evlilik terapistinin yardımıyla sonuca ulaştırabilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZE OLAN SAYGINIZI YİTİRDİYSENİZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Her hangi bir konuda, partnerinizden hiç beklemediğiniz bir tepki almış ve bu konuda onu bir türlü affedemiyor olabilirsiniz. Sürekli bunları size nasıl yaptığı konusunda içiniz içinizi yiyor olabilir. Bazı durumlarda affetmeyi bilmek, öğrenmek ve uygulayabilmek gerekir. Elbette, affedilemeyecek durumlarda vardır. Bu konuda en iyi kararı bir evlilik terapistiyle birlikte verebilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZİ BAŞKALARIYLA KIYASLIYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Düzgün bir ilişkide olmaması gereken belki de en önemli şey çiftlerin birbirlerini eski sevgilileriyle ya da çevresindeki kişilerle kıyaslamasıdır. Böyle bir sonunuz varsa ve beraberliğinizin devamlılığı adına bir şeyler yapmak istiyorsanız , hiç vakit kaybetmeden bir evlilik terapistine gitmenizde fayda var.” dedi.

    BİRBİRİNİZE ARTIK GÜVENMİYORSANIZ!

    CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan ; “Güven bir ilişkinin temelini oluşturur. Eğer ilişkinizde güven yoksa kıskançlıklar, kısıtlamalar, karşılıklı şüpheler peşinizi bırakmaz ve her an “Acaba yanlış anlaşılacak mı?” düşüncesi ve kişinin kendisini devamlı savunmaya alması sizi ve sevginizi yer bitirir. Evlilik terapisti bu güvensizliğin altında yatan nedenleri fark edebilmenizi kolaylaştırarak, ilişkinizin sağlıklı ilerlemesine yardımcı olacaktır. ” dedi

    BİRBİRİNİZLE NEREDEYSE HİÇ KONUŞMUYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Bazı ilişkilerde, yoktan yere çıkan tartışmaların büyüyüp sesli olarak ifade edilmesinin yerini, sessizlik alabilir. Susmak eylemini iyi bir cevap olarak görüyor olabilirsiniz. Bazen susmak gerçekten işe yarayabiliyor fakat bu süreklilik kazanırsa, ilişkilerde kalıcı ve yıpratıcı etkiler bırakabilir. Sağlıklı bir ilişki kurabilmek, anlaşamadığınız noktalar üzerinde oturup konuşmak ve sonuca varabilmek için sağlıklı iletişim kurabilmek çok önemlidir. Bu sessizliği bozmak, duygularınızı ve düşüncelerinizi rahatlıkla ifade edebilmek için evlilik terapistini aracı kullanmak en mantıklı çözüm olabilir.” dedi.

    KISKANÇLIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Kıskançlık eyleminin en büyük nedeni; çiftlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamamasından kaynaklanan güvensizlik sorunudur. Çiftlerin birbirlerini tanıyamamasının nedeni ise iletişim eksikliğidir ki, bu da aslında en büyük sorundur. Eğer bir ilişkide, çiftler birbiriyle samimi bir şekilde konuşamıyorsa büyük bir problem var demektir. Sizi bu çıkmazdan çıkarabilecek tek kişi evlilik terapisti olabilir.” dedi.

    CİNSELLİKTEN HAZ ALMIYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe ; “Partnerinizi ne kadar severseniz sevin iş cinselliğe geldiğinde isteksizleşiyor ya da orgazm olamıyorsanız, sorun sadece partnerinizde olmayabilir. Bunu öğrenebilmek için yorganın altında ne olup ne bittiğine bakmak lazım. Bu problemi partnerinizle birlikte çözemiyorsanız, sorunun siz, partneriniz ya da dış çevreden mi kaynaklandığını cinsel terapi tekniklerine hakim bir evlilik terapisti yardımıyla açıklığa kavuşturabilirsiniz.” diye açıkladı.

  • Alternatif Depresyon Tedavisi

    Alternatif Depresyon Tedavisi

    Depresyon; sizi hedeflerinizi gerçekleştirmekten uzaklaştıran, duygu durumunuzu olumsuz yönde etkileyen ve motivasyonunuzu düşüren bir ruhsal bozukluktur. Farklı şekillerde ortaya çıkan hastalık hayatınızda önemli bir rol oynayabilir. Günümüzde depresyon tedavisinde terapi ve ilaçlar bir arada kullanılmaktadır ve tedavisi mümkündür. Alternatif depresyon tedavisi yöntemleri arıyorsanız beslenme ve düzenli egzersizlerle bu profesyonel tedavi sürecine katkıda bulunabilirsiniz.

    Kaçınılması Gereken Gıdalar
    Beslenme programınıza özen göstererek depresyonun bazı belirtilerini azaltmanız mümkün. Uzak durulması gereken ilk şey alkol. Alkol başlangıçta belki ruh halinizi üst seviyelere çıkarıp olumsuz düşüncelerden kurtulmanıza yardımcı olabilir ancak gerçekte bir depresandır ve bir süre sonra duygu durumunuzu daha da kötü yapar. Depresyon döneminde alkol tüketimi cazip gelebilir ancak bunun sonunun alkol bağımlılığı olabileceğini unutmayın.

    Rafine karbonhidratlar ve şeker bakımından zengin gıdalar depresyon semptomlarını arttırabilir. Bu tip gıdalar kan şekerini aniden yükseltir ve aynı şekilde hızla düşmesine neden olur. Kan şekerinin bu kadar hızlı değişmesi yorgunluğa ve sinirlilik haline yol açabilir.

    Tüketilmesi Gereken Gıdalar
    Omega 3 yağ asidi bakımından zengin gıdaları arttırın ve en az haftada 3 kez bu esansiyel yağ asidini içeren gıdalar tüketin. Omega 3 tek başına ruh halini geliştirmenize yardımcı olabilir. Depresyondayken ceviz, keten tohumu, zeytinyağı ve yağlı balık gibi gıdalar tüketebilirsiniz.

    Kan şekerinizi belirli bir seviyede tutmak için yavaş sindirilen gıdalar tüketebilirsiniz. Kahverengi pirinç, tam tahıllı makarna, kepekli tahıllar bu dönemde gıdalar nedeniyle oluşan yorgunlukla baş etmenizde yardımcı olacaktır.

    Folik asit ve B-12 vitamini eksikliği depresyon belirtilerinin artmasına ve şiddetlenmesine neden olabilir. Turunçgiller, baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve yumurta gibi gıdalar yiyerek B vitamini tüketimini arttırabilirsiniz. Sağlık marketlerde B vitamini desteklerini bulabilirsiniz ancak bunların olası yan etkileri hakkında bilgi almak ve sizin için uygun olup olmadığını öğrenmek için doktorunuza danışmalısınız.

    Alternatif Depresyon Tedavisinde Egzersizin Rolü
    Depresyondaki birinin fiziksel olarak aktif olması zor olabilir ancak yapılacak düzenli egzersizler ruh halini kesinlikle yukarı taşıyacaktır. Bazı insanlar için egzersiz antidepresan ilaçlar kadar etki sağlayabilir. Düzenli egzersiz kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlayan endorfin salgılatır ve nörotransmitterleri artırarak stresi hafifletir.

    Egzersizin depresyon üzerinde olumlu etkilerini görmek için düzenli egzersizi bir alışkanlık haline getirin. Örneğin haftada 5 gün günde 35 dakika yapılan tempolu yürüyüşler faydalı olabilir.

  • Anoreksiya Nervoza Hastalığı Nedir

    Anoreksiya Nervoza Hastalığı Nedir

    Anoreksiya Nervoza bir psikolojik hastalıktır. Genelde genç yaştaki ve zayıflama tutkunu bayanlardan görülen Anoreksiya Nervoza hastalığı tedavi edilmemesi durumunda ölümle sonuçlanabilir. Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalananlar yemek yemezler, uyku sorunları vardır ve bunlara rağmen sürekli enerjik dururlar. Bu durum metabolizmanın çalışmasını tamamıyla etkileyen bir durumdur. Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalanan bir kaşı istediği kadar zayıf ve ideal kiloda olsun mevcut kilosunu asla kabul etmez ve sürekli zayıflamak ister. Bir deri bir kemik dahi kalsa bu kilosunun hala çok olduğunu düşünür ve bu duruma kendini inandırır. Eğer sizlerinde bu tarz sorunlarınız varsa hiç vakit kaybetmeden uzman bir doktorla görüşünüz. Hepinize sağlık kokan uzun bir yaşam dileriz.

    Anoreksiya Nervoza Belirtileri Nelerdir

    Anoreksiya Nervoza hastalığına yakalananlarda görülen başlıca belirtileri siz değerli takipçilerimizle paylaşmak istiyoruz. Bu belirtileri kendinizde de gözlemliyorsanız en kısa zaman içerisinde uzman bir doktora görününüz.

    Anoreksiya Nervoza Hastalık Belirtileri ;

    – Aşırı derecede ve fiziki olarak da kendisini gösteren kilo kayıpları yaşanır.
    – Kişi içine kapanık hale gelir ve sosyal çevresinden kopar.
    – Kendisini spora verir ve hiç yorulmuyormuş gibi egzersiz yapar.
    – Şişmanlamaktan korkar ve bu bir psikolojik sorun haline gelir.
    – Kişi aşırı derecede yorgunluk çeker ama bunu belli etmemeye çalışır.
    – Kişi sürekli üşür
    – Kendisini herkül gibi güçlü zanneder fakat kaslarda güçsüzlük görülür.
    – Yemek yememek için sürekli bahane bulur ve bu bahanelere kendisini inandırır.
    – Kişi çok zayıftır fakat sürekli çok şişmanladım der.
    – Başkaları için yemek pişirir ama kendisi asla yemez.
    – Kişi yemek yediği için utanır ve kendisini suçlu hisseder.
    – Bu hastalığa yakalanan kişi bayansa düzensiz adet görür.
    – Ten rengi beyazlaşır ve soluk bir hal alır.
    Hepinize sağlık kokan uzun bir yaşam dileriz. Bu belirtiler sizde varsa en kısa zaman içerisinde uzman bir doktora görününüz.

    “Eğer hastalık tedavi edilmezse kansızlık, vücut sıvı ve elektrolit dengesizlikleri, saç dökülmesi, kemik erimesi, bağırsak tıkanması, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği ve sonuçta ölüm görülebilir. Unutmayalım ki A.N. psikiyatrinin tek ölümcül hastalığıdır. Bu hastalığa tutulan her 100 hastadan 5’i ne yazık ki kaybedilmektedir.”

  • Şiddet gören kadınların yapması gerekenler

    Şiddet gören kadınların yapması gerekenler

    Evde şiddet gören kadın, eğer şiddet gördüğünü ispat etmek zorunda kalacaksa nüfus kağıdını, kendisi ile ilgili bilgileri, bir kap çamaşırı ve çocukların nüfus cüzdanını dışarıda kocasının bilmediği bir yerde saklaması iyi olur. Ayrıca evin içerisinde kesici delici aletlerin bulunduğu yerde bulunmamalı ve kendisine şiddet uygulandığında susup oturmalı, utanmamalı, çünkü şiddet uygulayanın utanması gereken bir durum bu. Avaz avaz bağırıp kendisine şiddet uygulandığını herkese haberdar etmelidir ki gerekirse tanıklık yapabilsinler onun için. Ayrıca evde şiddete maruz kalan bir kadın, şiddeti hiçbir şekilde maruz görmemeli. Yani “bir tokattan bir şey olmaz” şeklinde düşünmemeli. O bir tokan ondan sonraki dönemlerde artabilir.

    Eşinden şiddet gören bayanlar polise başvurmalıdır. Poliste şiddet gördüğünü anlatıp, tutanak tutturup tutturduğu tutanağın bir kopyasını mutlaka almalıdır. Veya savcılığa başvurabilir. Savcılık şiddeti uygulayan kişinin ifadesine başvuracaktır. Kanunen bunları yapabilir veya bir kadın kuruluşuna giderek kadın kuruluşu ona yol gösterir. Herhangi bir hükümet tabibinden rapor alınmalıdır ve o aldığı raporu mutlaka saklanmalıdır. Mahkemede kanıt istenebilir. Kanıt olarak onu sunması çok doğru olur. Kişinin şiddet gördüğüne şahit olan bireyler var ise bunlarda mahkemede oldukça önemli rol oynar.

    İlgili Konular ;

    – Evde şiddet gören kadın ne gibi önlemler alabilir?
    – Evde şiddet gördüğümü nasıl kanıtlayabilirim?
    – Eşimden şiddet görüyorum, nereye başvurabilirim?
    – Kocam beni dövüyor, ne yapabilirim?
    – Komşum şiddet görüyor, ben şikayetçi olabilir miyim?

  • Kavitasyon ve Quantum kombinasyonuyla 10 seansta en az 2 beden incelmek mümkün

    Özel Sculpture Poliklinikleri’nde doktor ve beslenme uzmanı eşliğinde; bölgesel yağ birikimlerinizi Kavitasyon uygulaması denilen düşük frekanslı ultrason ses dalgaları ile parçalayıp, işlevsel hale getirip, tek seansta bile gözle görülür fark yaratmak bazen mümkün olabiliyor.

    Kavitasyon ve Quantum kombinasyonuyla 10 seansta en az 2 beden incelmek mümkün | 1

    Kavitasyon uygulaması sonucunda katı ve yerleşmiş olan yağlar sıvılaşmış ve atılımı çok kolaylaşmış bir hale gelebilmektedir. Kavitasyon çıkışında aynı seansta uygulanan Quantum elektro situmilasyon yöntemi ile kasları çalıştırarak sıvılaştırılmış yağların yakılması ve atılımı desteklenmektedir.

    Karın, basen, popo ve baldırlardaki yağları 40 dakika içinde parçalayabilen Kavitasyon uygulaması doğru bir diyet programı ve Quantum ile birleştiğinde 6-10 seansta 2 beden incelme ve aynı zamanda sıkılaşma sağlanabiliyor.

    Kavitasyon, oluşturduğu düşük frekanslı ultrason ses dalgaları ile yağ hücre zarlarını parçalamakta ve açığa çıkan yağ da vücuttan atılmak üzere kan ve lenf yoluyla bölgeden uzaklaştırılmaktadır.
    Quantum ile elektrikli pedler yardımıyla çalışmayan adaleler çalıştırılır. Bu sayede söz konusu bölgede kısa sürede kas yapısında ve cilt yapısında gözle görülür bir toparlanma gerçekleşebilmektedir.

  • PRP – Platelet Rich Plasma

    PRP - Platelet Rich Plasma | 2PRP nedir?

    PRP, “Platelet Rich Plasma- platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması” adı verilen tedavi yönteminin kısaltılmış ismidir. Bu uygulama bir kişiden alınan küçük miktardaki kanın özel bir tüpe konularak santrfüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma”nın (PRP), yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesini temel alır.

    Uygulama hangi yollarla yapılmaktadır?
    PRP uygulamalarının birçoğu RegenLab adıyla bilinen biyoteknoloji
    firması tarafından üretilmiş uygulama kitleri aracılığıyla hekimler tarafından yapılmaktadır. Uygulamalarda PRP ile hazırlanan maskeler kullanılabildiği gibi mezoterapi ve volüm artırıcı tedavilerde de PRP kullanılabilmektedir.

    En genel tanımla estetik tıpta PRP yüz, boyun, dekolte bölgesi, eller, bacak içleri, kollar gibi vücut bölümlerinde;

    1. Lazer / peeling gibi uygulamalardan hemen sonra, derinin hızla yapılanmasını sağlamak,
    2. Deride yılların ve UV ışınlarına maruz kalmanın sonuçlarını geriye döndürecek biçimde kırışıklıkların düzelmesini, çöküntülerin giderilmesini, esneklik ve parlaklığının yeniden kazandırılmasını
    sağlamak,
    3. İyileşmesi uzun süren yara, çatlak ve deri niteliğinin zarar gördüğü durumların kontrolünü sağlamak,
    4. Saç dökülmesinde tek başına kullanmak veya diğer tedavi seçeneklerinin etkisini güçlendirmek gibi amaçlarla ve yukarıda belirtilen alanlar dışında pek çok alanda başarıyla uygulanmaktadır.

    PRP uygulamasında amaç nedir?

    Plateletler – veya diğer adıyla trombositler—vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan “büyüme faktörlerini” yapısında barındıran kan bileşenleridir.

    Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır, PRP uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda plateleti verebilmektir, böylece hasarlı dokunun onarımı da bu kadar hızla ve güçlü bir şekilde başlar ve daha çabuk sonuçlanır, çünkü PRP ile elde edilen plateletlerin yoğunluğu kandakinden 2 ila 4 kat fazladır.

    Derinin gençleşmesi ile yara iyileşmesi arasındaki ilişki

    Derimizin yaşlanması aynı yaralanma sürecinde olduğu gibi bazı fiziksel özelliklerini kaybetmesinden kaynaklanır. Bu nedenle derimizi gençleştirmeye yönelik uygulamalarda aslında vücudumuzun bir yarayı iyileştirirken yaptıklarını çeşitli yöntemlerle taklit ederiz. Örneğin lazer, peeling gibi yöntemlerle derimize limitleri belli, hafif bir hasar verir ve bu hasarı derimizi hızla iyileştirmek için tetikleyici bir güç olarak kullanırız, bu hasar sonrasında büyüme faktörleri salınır ve iyileşme süreci başlar. Dermokozmetik ürünler de benzer şekilde derimizi yeniden yapılandıran maddelerin veya sentetik olarak elde edilmiş büyüme faktörlerinin bir iyileşme süreci başlatmasını sağlarlar.

    Derideki bir hasarı en etkili, en hızlı ve en doğal biçimde onarabilecek olan yapı, yine derinin ait olduğu bütünün bir parçasıdır, bu nedenle plazma uygulaması damarlarımızda dolaşan bu sihirli gücü harekete geçiren bir yöntem olarak gelişmiştir.

    Hangi alanlarda uygulanmaktadır?

    PRP uygulaması hücresel tedavinin uygulama alanlarından yalnızca biridir.

    Yeni bir yöntem değildir; dental (diş) implantlarla başlayan uygulama alanları; Estetik tıp,
    ortopedi, iyileşmeyen yara tedavisi gibi alanlarda hızla yayılmaktadır.

    Yakın bir gelecekte kronik ağrı tedavisinde, tendon hasarlarında,
    romatizmal yakınmalarda PRP kullanımına ait çok sayıda bilimsel çalışmanın yayınlanması beklenmektedir.

    Sık Sorulan Sorular

    PRP denilen uygulama kök hücre tedavisi midir?

    Kök hücre tedavisi veya hücresel tedavi bir yaralanma veya hastalığı tedavi etmek amacıyla hasar görmüş olan bir organa yeni hücrelerin tanıtılması anlamına gelmektedir. PRP uygulamasında ise hasar gören bir yapının onarımı için onarım uyarıcı süreçlerin hızlı biçimde devreye sokulması söz konusudur. İki uygulama bu anlamda birbirinden farklıdır.

    Hastanın kendi kanının işlemden geçirilip hastaya tekrar verilmesi güvenilir bir uygulama mıdır?

    PRP uygulaması “otolog” dur, yani hastanın kendi kanı yine kendisine verilmektedir, dolayısıyla HIV, hepatit gibi herhangi bir bulaşıcı hastalığın bir başka kişiye bulaşması söz konusu değildir, kullanılan materyale hastanın kendi kanının dışında bir şey eklenmediği için bu uygulama güvenilir olarak değerlendirilebilir.

    PRP elde etmek için alınan kana herhangi bir şey karışamaz mı?

    Karışamaz.Kan tamamen kapalı ve steril tüplerin içine alınmaktadır, herhangi bir bulaşma riski yoktur.

    Pratikte PRP uygulaması nasıl yapılır?

    Uygulamanın yapılacağı kişiden 2 veya 3 tüp ( 16-23 ml) kan alınır, santrfüj cihazında plateletleri (trombositler) ayrıştırılır. Böylece plateletler kitteki tüpün içersinde yoğunlaşıp birikir ve PRP denilen bir kan ürünü ortaya çıkar. Bu ürün dolgu veya mezoterapi gibi yollarla deri altına uygulanır ve deriyi gençleştirici özelliği uygulamanın hemen sonrasında parlak ve canlı bir görünümle belirgin hale gelir.

    Regenkit ile dolgu uygulaması

    Bu tedavinin uygulanması ne kadar sürüyor? Özel bir koşul gerekiyor mu?

    Toplamda yaklaşık 30 dakikalık bir uygulamadır. Kolayca, acısız biçimde uygulanır.

    Plateletler bizim kanımızda serbest halde dolaştığına göre neden yaşlanan dokuya kendiliklerinden gidip bu süreci başlatmıyorlar?

    Aslında bunu belirli ölçüde yaparlar ancak genel olarak yaşlanmakta olan bir bedende tetikleme yeterince etkili olmaz. Bu nedenle plateletler özellikle yoğunlaştırılıp hedeflenen dokulara; yüze, boyuna, ellere ve diğer alanlara uygulanır.

    Plateletleri yoğunlaştırmak için tek bir yöntem mi var?

    Plateletlerin yoğunlaştırılarak yüksek yoğunluklu bir jel (PRP) elde etmek teknik olanaklarla ilgili bir konudur. Ancak plateletlerin bu zenginleştirme—yoğunlaştırma sırasında herhangi bir biçimde hasar görmemesi gerekir. Ayrıca bu zenginleştirme—yoğunlaştırmanın belli ölçülerde olması gerekir. Örneğin aşırı zenginleştirilmiş bir platelet jeli işe yaramayacaktır. Bir hastadan elde edilen kan ürününü aynı hastaya geri vermek için etkinlik ve güvenilirliği onaylanmış ürün ve yöntemler kullanılmalıdır. RegenLab ürünleri bu alanda etkinlik ve güvenilirlik testleri yapılmış, tüm dünyada kullanılmakta olan ürünlerdir.

    Bu plateletlerin mutlaka enjekte edilmesi mi gerekir?

    PRP mezoterapi veya dolgu yöntemiyle deri altına verilebildiği gibi bir maske yardımıyla da uygulanabilir, ayrıca, PRP’yi özel bir kremin içine karıştırıp uygulamak da mümkündür.

    Maske de mezoterapi yöntemi kadar gençleştirici bir etki sağlıyor mu?

    Sağlar. Uygulanan materyal (PRP) tamamen doğal, derinin zaten tanıdığı, etkilendiği, risk taşımayan bir materyaldir. Deriye ne yolla verilirse verilsin etkisini gösterecektir. Ayrıca PRP sadece gençleştirmede değil iyileşmeyen yaralarda, açık yaralarda, çene implantlarında ve benzer birçok alanda da kullanılabilir.

    Uygulanacak plateletin belli bir dozu var mıdır? Ne kadar platelete ihtiyaç duyulur? Ne kadarı uygulanır?
    Önceden hazırlanmış
    kağıt maskelerin RegenLab PRP
    ile hazırlandıktan sonra uygulanması

    Burada doz aşımı gibi bir problem yoktur. Elde edilen plateletlerin stamamı kullanılabilir. Genelde bir mezoterapi kiti ile toplam
    8 mililitre PRP elde edilebilir. Bu da yüz, boyun, dekolte bölgesi, kolların dışı, bacakların iç kısmı gibi alanların tamamında tedavi uygulamak için yeterlidir.

    Platelet uygulamasının etkisi ne zaman görülür?

    Uygulamadan hemen sonra ciltte sağlıklı bir parlaklık ortaya çıkar. Daha sonra bu parlak görünümde biraz gerileme olur, ancak bir kürden, yani 3 veya 4 uygulamadan sonra kalıcı bir gençlik etkisi daha belirgin bir hale gelir.

    Etkinin tam olarak sağlanması için bir kürü tamamlamak mı gerekir?

    Evet.. Bir kür (3 uygulama) tamamlandıktan sonra kalıcı bir ışıltı, bir toparlanma ortaya çıkar.

    Bir kür ile elde edilen olumlu sonuçlarda tamamen kaybolur mu?

    Kaybolmaz, ancak her 10-12 ayda bir tekrarlanan kürlerin etkisi kalıcı bir gençleştirici etkiye eşdeğerdir. Bu yüzden bu kürler gerek duyuldukça tekrarlanmalıdır.

    Platelet tedavisinin en önemli avantajı nedir?

    Elde edilen gençleştirici etkinin dolgu ve benzer uygulamalarda elde edilen etkiler gibi sadece belirli alanlara yoğunlaşmış olmaması, derinin daha büyük bir bölümüne yayılması ve daha kalıcı olmasıdır. Diğer yöntemlerle sağlanan olumlu sonuçlar belli bir süre devam eder, ancak PRP ile elde edilen olumlu sonuçlar tamamen kullanana aittir. Kaybolup gitmez.

    Bu uygulamada istenmeyen etkiler söz konusu mudur?

    Hastaya kendi kanından yani “otolog” bir materyal verilmektedir. Yapılan işlem basitçe yara iyileşmesi sürecini başlatmak ve hızlandırmaktır. İstenmeyen bir etki ile karşılaşma olasılığı oldukça düşüktür.

    PRP uygulaması acı verici midir?

    PRP uygulaması enjeksiyonla yapılır. Kan alınması esnasında duyulan rahatsızlıktan daha büyük boyutta bir acı hissi beklenmez. PRP ile mezoterapi uygulaması çoğunlukla derinin 1,5 mm altına yapılır, deriye hacim kazandırmak içinse daha derin uygulama yapmak gerekir, ancak bu uygulamalarda dışarıdan sürülen anestezik kremler acı hissini engeller.

    PRP uygulamasının yapılmasında sakınca olan kişiler var mı?

    Evet. Platelet sayısı yetersiz olan hastalarda, kanser hastalarında bu uygulama yapılamamaktadır.

    PRP uygulamasından beklentiler neler olmalıdır?

    Uygulama birçok beklentiyi karşılayacak üstün özelliklere sahiptir. Çünkü

    * Uzun etkilidir,
    * Yeniden canlandırıcı / yapılandırıcıdır,
    * Kolay ve güvenli biçimde uygulanır,
    * Yalnızca yeni kolajen oluşumunu değil, derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler.
    * Kırışıklıkların ve çizgillerin giderilmesini deriyi “doldurarak” değil “gençleştirerek sağlar.
    * İlk uygulamadan sonra ortaya çıkan parlak sağlıklı görünüm bir süre sonra hafif bir gerileme gösterebilir, bunun için ardışık birkaç uygulama yapmak ve genleştirici etkinin yığılmasını sağlamak gerekir.
    * Ortalama olarak 3 uygulamadan oluşan kürler her 10-12 ayda bir kez tekrarlandığında kalıcı sayılabilecek kadar uzun etkili bir gençleştirici etkisi sağlanmış olacaktır.

    -alıntıdır-