Etiket: teknoloji

  • Yapay Zeka Sırt Ameliyatı Sonuçlarını Daha İyi Tahmin Ediyor

    Yapay Zeka Sırt Ameliyatı Sonuçlarını Daha İyi Tahmin Ediyor

    Yapay Zeka Sırt Ameliyatı Sonuçlarını Tahmin Ediyor: Giyilebilir teknoloji ve yapay zeka ile sırt ameliyatı sonuçları daha doğru tahmin edilerek, hastaların iyileşme süreci ve tedavi kalitesi artırılıyor.

    Sırt ameliyatları, özellikle bel bölgesinde yapılan operasyonlar, hastaların iyileşme süreçlerini etkileyen birçok faktör nedeniyle oldukça karmaşıktır. Geleneksel yöntemler, bu süreci tahmin etmede yetersiz kalırken, Washington Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma, yapay zeka ve giyilebilir teknoloji kullanarak daha doğru tahminler yapmayı başarmıştır. Bu yenilikçi yaklaşım, ameliyat sonrası iyileşme sürecini etkileyen fiziksel ve psikolojik faktörleri kapsamlı bir şekilde değerlendirerek, hastaların daha iyi tedavi planları ile desteklenmesini mümkün kılmaktadır. Bu makalede, bu çığır açıcı çalışmanın detaylarını ve elde edilen sonuçları ele alacağız.

    Yapay Zeka Sırt Ameliyatı Sonuçlarını Daha İyi Tahmin Ediyor

    Yapay zeka teknolojilerinin tıpta kullanım alanları her geçen gün genişlemekte ve bu yenilikler, hastaların tedavi süreçlerinde önemli iyileşmeler sağlamaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, sırt ameliyatı gibi karmaşık cerrahi müdahalelerin sonuçlarını daha doğru tahmin edebilmek için yapay zekanın kullanılabileceğini göstermiştir. Bu makalede, Washington Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmanın sonuçlarına ve bu alandaki ilerlemelere değineceğiz.

    Yapay Zeka Sırt Ameliyatı
    Yapay Zeka Sırt Ameliyatı

    Sırt Ameliyatlarında Tahmin Zorluğu

    Sırt ameliyatları, özellikle bel bölgesinde yapılan operasyonlar, genellikle zor ve karmaşıktır. Bu tür ameliyatların sonuçları, hastaların fiziksel ve mental sağlık durumlarına göre büyük farklılıklar gösterebilir. Hastanın ameliyat öncesi durumu, ameliyat sonrası iyileşme sürecini doğrudan etkiler. Ancak, hastaların bu süreçte yaşadığı zorlukları ve iyileşme hızlarını önceden tahmin etmek her zaman kolay değildir. Geleneksel yöntemler genellikle hasta anketlerine dayanır ve bu anketler, sadece belirli bir zaman dilimindeki durumu yansıtır. Bu nedenle, uzun vadeli fiziksel ve psikolojik değişimleri yakalamakta yetersiz kalır.

    Yapay Zeka ve Fitbit Verileri

    Washington Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, Fitbit gibi giyilebilir teknoloji cihazlarının topladığı verilerle, sırt ameliyatı sonrası iyileşme sürecini daha doğru tahmin etmeyi başarmışlardır. Fitbit cihazları, hastaların fiziksel aktivitelerini ve sağlık durumlarını sürekli olarak izleyebilir. Bu veriler, ameliyat sonrası dönemde hastanın ne kadar aktif olduğunu, ne kadar dinlendiğini ve genel sağlık durumunu yansıtır.

    Araştırma ekibi, bu verileri kullanarak, hastaların fiziksel aktivitelerinin yanı sıra duygusal durumlarını ve ağrı seviyelerini de izleyebildikleri bir sistem geliştirmiştir. Bu sistem, hastalardan gün boyunca belirli aralıklarla anlık değerlendirmeler (Ecological Momentary Assessments – EMA) yapmalarını istemektedir. Bu değerlendirmeler, hastaların anlık ruh hali, ağrı seviyeleri ve genel davranışları hakkında bilgi sağlar.

    Multi-Modal Multi-Task Learning: Yeni Bir Yaklaşım

    Araştırmanın en dikkat çekici yanlarından biri, geliştirdikleri “Multi-Modal Multi-Task Learning” (MMMT) adı verilen makine öğrenimi tekniğidir. Bu teknik, farklı veri türlerini bir araya getirerek daha kapsamlı ve doğru tahminler yapmayı mümkün kılar. MMMT yöntemi, hastaların fiziksel aktiviteleri, duygusal durumları ve klinik verileri gibi çeşitli bilgileri birlikte değerlendirir. Bu sayede, iyileşme sürecini etkileyen farklı faktörler arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilir ve daha isabetli tahminler yapabilir.

    Araştırmanın ilk yazarı Ziqi Xu, bu yöntemle ilgili olarak, “Ameliyat öncesi sonuçları tahmin ederek, beklentiler belirleyebilir, erken müdahalelerle yüksek risk faktörlerini tanımlayabiliriz,” demiştir. Xu, önceki çalışmaların sadece tek bir açıdan iyileşme sürecini değerlendirdiğini, ancak yeni yaklaşımlarının cerrahi iyileşmenin çok boyutlu doğasını göz ardı etmediğini vurgulamıştır.

    Gelecekteki Uygulamalar ve Klinik Çalışmalar

    Bu yeni yöntemin başarılı sonuçlar vermesi, gelecekte sırt ameliyatları ve diğer ortopedik operasyonlarda kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Yapay zekanın bu alanda kullanımı, doktorların hastalar için daha kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturmasına olanak tanıyacaktır. Ayrıca, hastaların ameliyat sonrası dönemde karşılaşabilecekleri zorlukları önceden tahmin ederek, gerekli önlemlerin alınmasını sağlayabilir.

    Araştırmanın diğer yazarlarından Jacob Greenberg, “Bu çalışma, doktorların iyileşme sürecini etkileyen faktörleri daha iyi anlamalarını ve hastalar için daha ayrıntılı değerlendirmeler yapmalarını sağlayacak,” şeklinde konuşmuştur. Greenberg, bu yöntemin daha uzun vadeli sonuçları iyileştirebilecek faktörlerin belirlenmesinde önemli bir adım olduğunu belirtmiştir.

    Finansman ve Destek

    Bu çalışma, AO Spine North America, Cervical Spine Research Society, Scoliosis Research Society, Foundation for Barnes-Jewish Hospital, Washington University/BJC Healthcare Big Ideas Competition, Fullgraf Foundation ve National Institute of Mental Health gibi çeşitli kuruluşlar tarafından finanse edilmiştir. Bu destekler, araştırma ekibinin kapsamlı veri toplaması ve yeni teknolojiler geliştirmesi için gerekli kaynakları sağlamıştır.

    Sonuç

    Washington Üniversitesi‘nde yapılan bu araştırma, yapay zekanın sırt ameliyatı sonuçlarını tahmin etmede ne kadar etkili olabileceğini göstermektedir. Fitbit verileri ve yeni makine öğrenimi teknikleri sayesinde, hastaların ameliyat sonrası iyileşme süreçleri daha doğru ve kapsamlı bir şekilde öngörülebilir. Bu gelişmeler, doktorların hastalar için daha iyi tedavi planları oluşturmasına ve ameliyat sonrası dönemde karşılaşılabilecek zorlukları önceden tahmin ederek gerekli önlemleri almasına yardımcı olacaktır. Yapay zeka ve giyilebilir teknolojilerin birleşimi, tıpta yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır ve hastaların yaşam kalitesini artırma potansiyeline sahiptir.

  • Robot Fobisi: Yemek ve Otel İşçilerini Nasıl Etkiliyor?

    Robot Fobisi: Yemek ve Otel İşçilerini Nasıl Etkiliyor?

    Robot fobisi, otel ve yiyecek hizmetleri sektöründeki işçilerin iş güvencesizliği ve stres düzeylerini artırıyor, işten ayrılma niyetlerini yükseltiyor. Çalışanların endişeleri ve çözüm önerileri bu makalede.

    Robot Fobisi: Yemek ve Otel İşçilerini Nasıl Etkiliyor?

    Robotik teknolojinin iş gücü piyasasına etkisi, özellikle konaklama ve yiyecek hizmetleri sektörlerinde büyük bir tartışma konusu haline gelmiştir. Pandemi sonrası dönemde, iş gücü sıkıntılarıyla başa çıkmaya çalışan birçok işletme, bu eksiklikleri kapatmak için robotları kullanmayı tercih etmektedir. Ancak, Washington State Üniversitesi’nden Bamboo Chen ve Ruying Cai tarafından yapılan yeni bir çalışma, bu teknolojik geçişin çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Çalışmanın bulguları, robotların insan işçilerin yerini alacağı korkusunun, iş güvencesizliği ve stres gibi faktörleri artırarak işten ayrılma niyetlerini güçlendirdiğini göstermektedir.

    Robot Fobisi Nedir?

    Robot Fobisi
    Robot Fobisi

    Robot fobisi, çalışanların robotların ve diğer otomasyon teknolojilerinin kendi işlerini ellerinden alacağına dair duydukları korku ve endişeyi ifade eder. Bu korku, sadece teknolojinin yeni olduğu durumlarla sınırlı kalmaz; robotlarla daha fazla etkileşimde bulunan çalışanlar arasında bile yaygındır. Chen ve Cai’nin çalışması, robot-fobinin iş güvencesizliği ve stresle doğrudan ilişkili olduğunu ve bu faktörlerin çalışanların işten ayrılma niyetlerini artırdığını göstermiştir.

    Çalışmanın Bulguları

    Washington State Üniversitesi’nin Carson İşletme Koleji’nden Bamboo Chen ve meslektaşı Ruying Cai tarafından yürütülen araştırma, ABD genelinde 321 konaklama ve 308 yiyecek hizmeti çalışanını kapsayan bir anketle gerçekleştirilmiştir. Araştırma, robotik teknolojilere dair geniş bir tanım kullanarak, insan benzeri robot garsonlardan otomatik robot kollarına ve self-servis kiosklarından masaüstü cihazlara kadar çeşitli teknolojileri içermiştir.

    İş Güvencesizliği ve Stres

    Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri, robot fobisi düzeyinin yüksek olmasının, çalışanlar arasında iş güvencesizliği ve stres düzeylerini artırdığıdır. Bu duygular, çalışanların işten ayrılma niyetleriyle doğrudan ilişkilidir. Özellikle, robotlarla daha fazla etkileşimde bulunan çalışanların, bu teknolojilerin insan işçilerin yerini alacağına dair daha yüksek korkulara sahip olduğu gözlemlenmiştir.

    Yönetici ve Ön Hat Çalışanları Üzerindeki Etkiler

    Robot-fobi sadece ön hat çalışanlarını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda yöneticileri de etkiler. Çalışmanın bulguları, yönetici ve ön hat çalışanlarının, robotların işlerini tehdit ettiği algısının, işten ayrılma niyetlerini artırdığını göstermektedir. Bu, işletmelerin sadece teknolojiyi tanıtmakla kalmayıp, aynı zamanda çalışanlarının endişelerini de yönetmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.

    Teknolojinin Algısı

    Çalışanların robotları daha yetenekli ve verimli olarak algılamaları da işten ayrılma niyetlerini artırmaktadır. Bu algı, robotların insan işçilerin yerine geçebileceği korkusunu pekiştirir. Bu durum, işletmelerin teknolojiyi tanıtırken, sadece teknolojinin avantajlarına odaklanmamaları gerektiğini göstermektedir.

    Olumlu Bir Geçiş Nasıl Sağlanır?

    Chen, işverenlerin yeni teknolojileri tanıtırken sadece teknolojinin ne kadar iyi veya verimli olacağına odaklanmamaları gerektiğini önermektedir. Bunun yerine, insanlar ve teknolojinin birlikte nasıl çalışabileceğine vurgu yapılmalıdır. İşverenlerin, teknolojinin sınırlamaları ve insan çalışanların oynayacağı kritik rol hakkında açık ve net bir iletişim kurmaları gerekmektedir. Bu yaklaşım, robot-fobiyi azaltmaya ve çalışanların iş güvencesi hissetmelerine yardımcı olabilir.

    Sonuç

    Konaklama ve yiyecek hizmetleri sektöründe robotik teknolojinin kullanımı, iş gücü eksikliklerini kapatmak için cazip bir çözüm gibi görünebilir. Ancak, Bamboo Chen ve Ruying Cai’nin çalışması, bu teknolojik geçişin çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne sermektedir. Robot fobisi, iş güvencesizliği ve stres gibi duygularla birleştiğinde, çalışanların işten ayrılma niyetlerini artırarak, sektörün karşılaştığı iş gücü sıkıntılarını daha da kötüleştirebilir.

    İşverenler, teknolojiyi tanıtırken, çalışanlarının endişelerini ve korkularını anlamalı ve bu endişeleri gidermek için stratejiler geliştirmelidir. İnsanlar ve teknolojinin birlikte çalışabileceği bir iş ortamı yaratmak, hem teknolojinin faydalarını maksimize ederken hem de çalışanların iş güvencesini artırarak, daha sürdürülebilir ve verimli bir iş gücü yaratabilir.

    Bu makale, Washington State Üniversitesi‘nden Bamboo Chen ve Ruying Cai tarafından yapılan çalışmanın bulgularına dayanarak, konaklama ve yiyecek hizmetleri sektöründe robotik teknolojinin çalışanlar üzerindeki etkilerini ele almaktadır. İşverenlerin, robot-fobiyi azaltmak ve çalışanların iş güvencesini artırmak için nasıl stratejiler geliştirebileceği konusunda öneriler sunmaktadır.

  • Silikon Vadisi Yöneticilerin Çocukları Neden Dijital Ortamdan Uzak Bir Eğitim Alıyor ?

    Silikon Vadisi Yöneticilerin Çocukları Neden Dijital Ortamdan Uzak Bir Eğitim Alıyor ?

    Günümüz çocuklarının bilgisayar ve internet kullanımı hakkındaki becerilerini hayranlıkla izleyen anne babalar, arkadaşlar hatta bununla övünen herkes bu yazıyı okuduktan sonra kesinlikle durup bir kez daha düşünecekler. Zeka gelişimine yan etkisi var…

    Günümüz çocukları teknolojinin içine doğuyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Şimdi bu durumu anne babaların nasıl yorumladığını daha iyi anlamak için başka bir gerçeği daha ortaya koymak lazım:

    Biz teknolojinin içine doğmadık. Hepimiz yaş kemale erdikten sonraki dönemde, yani lise ve üniversite yıllarında ya da iş hayatına yeni atıldığımız dönemlerde tanıştık teknolojiyle. Belki bu yüzden küçücük çocukların hatta el kadar bebelerin teknolojiyle ilişki kurmasından şaşkınlıkla karışık -ilk kez gördüğümüzden olsa gerek- tuhaf bir zevk alıyoruz.

    GURUR DUYMAK TUHAF MI ?

    Çok farklı ve zeki bir nesil yetişiyor duygusu kaplıyor içimizi. Belki bu yüzden bir sürü anne baba, “Oğlum 3 yaşında tam bir profesyonel Google kullanıcısı”, “Bizimkinin mouse kullanmasını bir görsen inanamazsın” gibi tuhaf gururlanmalar yaşıyor.

    Şükürler olsun ki, çocukların gelişim çağında teknolojiye (bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler) uzun saatler maruz kalmasının zararlarıyla (gelişimi ve öğrenmeyi olumsuz etkilemesi, obezite ve saldırganlığa sebep olması, radyasyon emisyonu vs.) ilgili çok sayıda araştırma yayınlandı.

    Ancak, buna rağmen çocuğunu teknolojiden uzak tutmak için çaba gösteren çok az sayıda anne baba var. Aksine çocuğuna dördüncü ya da beşinci yaş gününde tablet almayı hayal eden anne baba sayısı hiç de az değil.

    Sonuç olarak, teknolojiyle çok geç yaşta tanıştığımızdan ve kendimizi pek zeki bulmadığımızdan olsa gerek, küçük bir çocuğun harika bir internet kullanıcısı olmasını yüksek zeka göstergesi olarak algılamaya devam ediyoruz.

    BU OKULDA TEKNOLOJİ YOK

    New York Times’ta yayınlanan ve önemli tartışmalara sebep olan bir makale, zeka ve teknoloji kullanımı arasındaki ilişkiye en sağlam darbeyi vurmayı başardı. Dünyada ve ülkemizde pek çok ilkokul, sınıflarını bilgisayarlarla donatma konusunda acele edip bu konuda birbiriyle yarışa dursun, teknolojinin ana vatanı Silikon Vadisi’nin göbeğinde E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını göndermeyi tercih ettikleri bir okul, kendini teknolojiden tamamen arındırmayı seçiyor. Bu okul, Waldorf School of the Peninsula.

    Bu okulda hiç teknoloji yok. Bilgisayar ekranı ya da akıllı tahtalar yerine eski karatahtalar, tebeşirler, kağıt ve kalem var. Öğrenmenin diğer temel malzemeleri ise örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamur. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikaye anlatma var.

    EL BECERİSİ ZEKAYA DÖNÜŞÜYOR

    Google’ın bir üst düzey iletişim bölümü çalışanı olan Alan Eagle, New York Times’a yaptığı açıklamada “App uygulamasının ya da iPad’in çocuğuma okumayı ya da matematiği daha iyi öğreteceği fikri çok komik” diyor. 5.sınıfa giden kızı henüz Google kullanmayı bilmiyor. Bunun yerine kızı, sınıfındaki diğer çocuklar gibi dikiş becerilerini güçlendirmeye çalışıyor.

    Hedefleri birgün kendi çoraplarını dikebilmek. Waldorf eğitim sistemine göre problem çözme ve matematik becerisi, örgü örmek, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerileriyle gelişiyor. El becerileri ve atlama, zıplama, tırmanma gibi hareket becerileri, 7 yaşından sonra zekaya dönüşüyor.

    Teknoloji becerisini fazlasıyla büyüten günümüz ebeveynlerinin aksine Alan Eagle’a göre teknolojiyi kullanmayı öğrenmek, dişleri fırçalamayı öğrenmek kadar kolay. “Google’da ve diğer her yerde, teknolojiyi, zekası en düşük insanın bile rahatlıkla kullanabileceği kadar basit hale getiriyoruz. Çocuklarımız büyüdüğünde teknolojiyi kullanmayı becerememeleri gibi bir şey söz konusu bile olamaz” diye özetliyor anne babaların yere göğe koyamadıkları teknoloji becerisini Eagle.

    Waldorf sistemi neredeyse 100 yıllık bir eğitim sistemi ancak bilgisayar konusunda tartışma yaratmaya daha yeni başladı. İyi ki de başladı. Çok daha karmaşık hareketler yapabilen çocuğunuzun mouse kullanmak kadar basit bir hareketiyle gurur duymayı bir kenara koyup, onu dikiş dikmek, makas kullanmak gibi pek önemsemediğiniz, oysa çok daha fazla zeka gerektiren el becerileri konusunda yüreklendirmenin zamanı geldi de geçti bile.

    kaynak: eğitimpedia

  • Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    İçinde bulunduğumuz çağ, teknoloji çağıdır. Yıllar öncesinde hayalini bile edemeyeceğimiz imkanlara kolaylıkla ve rahatlıkla ulaştığımız bir çağdır. Peki bu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir; orası tartışılır.

    Teknolojinin günlük yaşamı inanılmaz kolaylaştırdığı ve hayat standardını yükselttiği yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bunun için onun bilinçli kullanılması gerekir. Bilinçliden kasıt, amaca uygun ve sınırlı kullanılmasıdır. Aksi halde, teknolojinin yararından çok zararı ile karşılaşırız; hayat bizim ve sevdiklerimiz için zor bir hal almaya başlayabilir.

    Teknoloji çağında çocuk yetiştirmenin kolaylıklarının yanısıra zorlukları da vardır. Çünkü bu çocuklar doğdukları andan itibaren teknoloji ile iç içe büyümektedirler. Bu nedenle onları teknolojinin zararlarından uzak tutmak ve teknolojiyi kullanmaları için bilinçlenene kadar beklemelerini sağlamak kolay değildir. Bu çocukların oyuncaklarını çıngıraklar, kuklalar, bebekler, otomobiller değil; cep telefonları, tabletler, televizyonlar, dizüstü bilgisayarlar oluşturmaktadırlar. Oyun alanları mahalle parkları, piknik yerleri değil, kapalı AVM’ler ya da internet kafelerdir. Bu çocuklar bisiklete binmemekte, internette araba yarışı yapmaktadır; arkadaşları ile oynamamakta, evde annesinin cep telefonu ile vakit geçirmekte ya da sanal ortamda sanal kişlerle dövüş etmektedir.
    Ebeveynler çocuklarının teknolojiyi kullanmaları konusunda gerekli önlemleri almadıkları takdirde çocukları ileride bazı sıkıntılar beklemektedir.

    Şimdi kısaca bunlara değinelim:

    1. Öğrenme becerileri sınırlanır:
    Erken yaşta teknoloji ile tanışan ve teknolojiyi kullanmasına sınır konulmayan çocuklar zamanlarının çoğunu TV, PC ya da cep telefonu ekranında oyun oynayarak geçirmektedirler. Henüz küçük yaşlarda böyle oyunlarla tanışan çocukların çıtası yükselmektedir ve diğer oyunlar ve çevredeki uyaranlar onlara cazip gelmemektedir.
    Kesme, çizme, boyama, legolarla oynama gibi etkinlikler ilgilerini çekmemektedir. Hoplama, zıplama, kovalama gibi hareket içeren oyunlardansa oturdukları yerden ekrana bakmayı yeğlemektedirler. Halbuki bahsi geçen oyun ve aktiviteler çocukların motor gelişimine (ince ve kaba kas gelişimi) katkı sağlamaktır.
    Çocuklar daha konuşmayı öğrenmeden cep telefonunda oyun oynamayı öğreniyorlar. Bu çocuklar sonrasında konuşmayı öğrenseler bile kendini ifade etme, karşısındakini anlama gibi iletişim becerilerinden yoksun olabiliyorlar. Ya da iletişim becerileri zamanla körelebilir. Çünkü herhangi bir ekran karşısında oyun oynamak için bu gibi becerilere ihtiyaç yoktur, karşılarındaki cansız bir nesnedir.
    Okul çağındaki çocuklar ise zamanlarını ders çalışmak yerine ekran başında geçirdikleri için hem yorgun olurlar, hem de ders çalışacak vakit bulamazlar. Üstelik okulda iken bile, aklı eve gidince oynayacağı oyunda olur. Bütün bunlar ise okul başarılarının düşmesine neden olur.
    2. Tatmin olmaları zor olur:
    TV de sürekli çizgi film yayını yapan kanalların olması, internetten istediği çizgi filmi defalarca ve saatlerce izleyebilme imkanı, başlangıçta iyi bir şeymiş gibi görünse de uzun vadedeki sonuçları sanıldığı gibi değildir.
    Çocuklar izledikçe bıkacakları yerde, izledikçe daha çok izlemek istemekte bu ise zamanla bağımlılığa yol açmaktadır. Ayrıca çok kolay ulaşabilmeleri de tatminsizliğe neden olmaktadır, çünkü kolay ulaştıkları için yeterince keyif alamama ihtimalleri vardır. Şu an bu yazıyı okuyan bir çok annenin, cumartesi günlerini iple çekip tatil günü olmasına rağmen sabahın 7’sinde kalkıp heyecanla izlediği çizgi filmler, eminim hala akıllarındadır.
    3. Mutlulukları kısa sürer:
    Teknoloji, insanı tüketmeye teşvik etmektedir. Sürekli yeni yeni ürünler ortaya çıkmaktır. Çıkan her yeni ürün aynı kategorideki diğer ürünü gölgede bırakmaktadır. Okul öncesi çocuklar için bir ürünün modeli ya da yeniliği çok önemli olmayabilir belki ama okul çağı çocukları ve özellikle de ergenlik dönemindekiler için bu önemli bir ayrıntıdır. Yalvar yakar babasına son model cep telefonu aldıran bir lise öğrencisinin mutluluğu 3-4 ay sonra, aldırdığı telefonun bir üst modelinin çıkmasıyla sona ermektedir.
    4. Ahlaki değerleri yozlaşır:
    Gerek TV’de dizi ve filmler, hatta çizgi filmlerde ve internetteki oyunlarda, reklamlarda pek çok saldırganlık ve cinsellik içeren öğelere yer verilmektedir. Bunlar bazen doğrudan, bazense bilinçaltı mesajlar yoluyla yapılmaktadır. Çocuklarda saldırganlık pekiştirilmektedir. Cinsellik ise erken uyarılmaktadır. Bir çok olumsuz durum ve davranış meşru hale getirilmektedir.
    Ayrıca teknoloji tüketimi teşvik ettiği için maddiyat önplana çıkmaktadır. Gençler kişilik özellikleri (yardımsever, fedakar, iyi niyetli…) ile arkadaş edinmektense, sahip oldukları cep telefonları ya da tabletleri ile arkadaş edinmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kendileri arkadaş seçerken bu kriterlere dikkat etmektedirler.
    5. Sosyal ilişkiler zayıflar:
    Özellikle online oyunlar ve chat (sohbet) programları çocukları gerçek ilişkilerdense sanal ilişkiler kurmaya yönlendiriyor. Sanal alem çekicidir çünkü, burada kuralları çocuk kendisi koyar, her şey istediği gibi olur. Karışanı edeni yoktur. Fakat çocuk, sanal aleme bağlandığı oranda gerçek dünya ile ilişkisini koparır, asosyal bir hale gelir. Ayrıca burada tanımadıkları kişilerle diyalogda bulunması tehlikeli olabilir, çünkü karşısındakinin ruh sağlığının iyi olup olmadığının garantisi yoktur.
    6. Psikolojik sorunlar ortaya çıkar:
    Sosyal ilişkilerin zayıflaması ruh sağlığının tehlikeye girme sinyallerindendir. Çocuk zamanla o sanal alemin kalabalığında yalnızlaşır. Sanal alem anlık tatmin sağlar, uzun vadede sonucu hayal kırıklığıdır. Çünkü oradaki hiç bir şey gerçek değildir. O yüzden çocuk henüz büyümeden ve vakit varken sağlıklı ilişkiler kurması için ona yardımcı olunmalıdır.
    Teknoloji, çocuklarımızın hayatının bir parçasıdır. Çocuklarımızı teknolojiden bağımsız yetiştiremeyiz. Ancak teknolojiyi bilinçli ve doğru kullanmalarını sağlayarak onların teknolojiden olumsuz etkilenmelerini engelleyebiliriz. Dahası, teknolojiden yararlanmalarını sağlayabiliriz.

    Psikolog Canan Cantürk