Etiket: tedavi

  • Kıtalararası Online IVF Tedavisi Olur mu?

    Kıtalararası Online IVF Tedavisi Olur mu?

    Teletıp özellikle geniş coğrafyası bulunan Avustralya, Kanada gibi ülkelerde tıbbın hemen her alanında geçerliliğini giderek arttırmaktadır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.Gürkan Arıkan, “Avrupa ve Amerika’da tüp bebek tedavileri-IVF- ülkemize oranla çok daha pahalı. Ancak hastaların kontrol için merkeze gelmeleri veya haftalarca bu merkezin olduğu yerde yaşamaları da önemli sorundu. Teletıp yani online takip ve muayene sayesinde bu sorun ortadan kalktı. Kıtalararası online takiple hastalarımızın çocuk sahibi olma hayallerini gerçeğe dönüştürüyoruz.” dedi.

    Bebek sahibi olmak isteyen IVF hastalarının tedavilerinin kolaylaştırılmasında IVF tarihi boyunca büyük çabalar harcandı. Teletıp yani online takip ve muayene sayesinde bu sorun ortadan kalktı. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürkan Arıkan kıtalararası online takiple çocuk sahibi olmak hastaların hayallerinin gerçeğe dönüştürüldüğünü söyledi. Arıkan sözlerine şöyle devam etti:

    “Bugüne kadar IVF hastalarında 3 ile 6 ultrason muayenesinin gerekmesi nedeni ile elektronik data transferi, üç boyutlu data arşivlenmesi, hatta hastaların kendi kendilerini sonografik olarak muayene edip datayı merkeze kendilerinin iletmesi gibi uygulanması güç modeller tartışılmıştır. Hastanın arzu ettiği hekim tarafından takip ve tedavi edilmesi, datanın anında değerlendirilmesi için teletıp sistemi kuruldu. IVF hastalarının en yakındaki merkezde tedavi olma zorunluluğunun ortadan kaldırılması, yakındaki merkezlerde sunulamayan ileri teknolojilerden faydalanabilmeleri, arzu ettikleri doktor tarafından tedavi edilmeleri, daha uygun ekonomik koşullarda tedavi edilmeleri için, bulundukları bölgede takip ve muayene edilmeleri, bu bilgilerin on line (eşzamanlı) takibi, hastaların arzu ettikleri hekim tarafından on line görülmeleri ve son aşamada ovulasyon induksiyonunu takiben merkeze intikal etmelerini sağlayacak bir sistem geliştirildi. Tıbbi data transferi ve sağlık hizmetlerinin uzaktaki merkez ve hekimlere danışarak uygulanması günümüzde geniş kullanım alanı bulmaktadır (Elektrokardiografi).”

    Neden Türkiye?

    IVF- tüp bebek alanında hastaların takibi üç haftaya kadar sürebilmekte ve bu sırada hormon ve sonografik tetkikler, hastaların bilgilendirilmesi, IVF ilaçlarının uygulanmasının hastalara öğretilmesi ve doğru yapıldığının kontrolü, sonografi, laboratuar sonuçlarına göre yumurta kistçiklerinin takip edilmesi gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak Prof.Dr. Gürkan Arıkan şunları söyledi:

    “Bu takipler sonucunda doğru zamanda yumurta çatlatma iğnesinin tatbiki ve hastanın zamanında tüp bebek merkezine gelmesi gereklidir. IVF tedavisinde başarı, sağlıklı tekiz hamilelik olarak özetlenebilir. Başarının en iyi hallerde %50’yi geçmemesi, hastaların aynı tedaviyi birkaç kez tekrar etmeleri sonucunu doğurmaktadır. IVF tedavisine ihtiyaç gösteren hastalarının tedaviye hiç başlamama veya devam edememe sebeplerinden bazıları önem sırasında göre IVF tedavisine bağlı psikolojik yük, finansal ve zamansal sorunlar olarak sıralanmaktadır. Ayrıca -uzman tıbbi desteğe rağmen- psikolojik yük ve iyi eğitilememe gibi sebepler ile de tedaviyi kötü etkileyen hatalar ortaya çıkabilmektedir. Avrupa ve Amerika’da bu tür tedavilerin ülkemize oranla çok daha pahalı olduğu da düşünülür ise hastaların zamansal ve finansal açıdan sıkıntıları ve artan oranda ülkemize tedaviye gelme arzuları anlaşılabilir.”

    Online Takiple Mesafe Sorunu Ortadan Kalktı

    Online takiple mesafe sorunun ortadan kalktığını belirten Prof.Dr. Gürkan Arıkan sözlerine şöyle devam etti:

    “Online takiple uygulanacak işlem ve yöntemlere gelince:

    IVF tedavisinde tedavi aşamaları:

    I. Aşama jinekolojik endokrinolog tarafından detaylı bir sağlık öyküsü alması, bazal ultrason incelemesi, daha önce yapılmış tüm tetkik ve tedavilerin incelenmesi, gerekli ek tetkik ve konsültasyonların istenmesini içerir. Bu inceleme sonunda herhangi bir patoloji saptanırsa buna yönelik tedaviye öncelik verilir. IVF gerekiyorsa,  tedavi biçimleri, riskleri ve tedavi sonuçları konusunda bilgi verilir. Bu aşama 2-3 seans (muayene) sürebilir.

    II. Aşama tedavi protokolünün seçilmesi ve hastanın bilgilendirilmesidir. IVF programında kontrollü yumurtalık uyarılması hedefi yeterli sayıda yumurta hücresi elde edebilmektir. Bu amaçla hastalarımızda uzun veya kısa protokoller uygulanır. Tedavi protokol ve ilaç dozajları hasta yaşı, ultrasonografide yumurtalıkların görünümü, hormon sonuçları ve daha önce tüp bebek uygulanmış hastalarda bir önceki dönemdeki tedavi yanıtına göre belirlenir.

    Kısa protokolde genelde adetin 3.gününden itibaren günlük enjeksiyonlar ile yumurtalık uyarıcı hormonlar (gonadotropinler) uygulanacaktır ve gerektiğinde erken yumurta çatlamasını engelleyici ilaçlar eklenir.

    Uzun protokolde adetin 20-21. günlerinde hipofiz hormonlarını baskılayıcı ilaçlar uygulanır. Bir sonraki adeti takiben yapılan kontrollerde down regülasyonun tamamlandığı tespit edildiğinde günlük enjeksiyonlar ile yumurtalık uyarıcı ilaçlar (gonadotropinler).  Bütün protokollerde ilaçların hasta veya yakını tarafından uygulanmasını amaçlanır. Kısa protokollerde kontrol muayenesi sayısı 3 ile 5 arasındadır. Uzun protokollerde down regülasyona ulaşılana kadar 1 ya da 2 ek kontrol muayenesine ihtiyaç vardır.

    Yumurta kistçiği olgunlaşması ultrason yolu ile ve gerekirse hormon analizleri ile tespit edildikten sonra yumurta çatlamasını sağlayan ilaçlar verilir ve 36 saat sonra hastanın yumurta toplama işlemi için merkeze gelmesi planlanır.”

    İnternet üzerinden bağlantı kurulur.  Bu bağlantı ile ultrason cihazı ve muayene odasında bulunan kamera sistemi eşzamanlı görülebilir ve kumanda edilebilir durumdadır. Pilot çalışmalar sistemin ileti hızı ve görüntü kalitesinin amaca yönelik kullanılabilir olduğunu göstermiştir.

    III. Aşama hastalarda genel anestezi altında yumurta toplanmasını ve 2 ile 5 gün sonra embriyo transferini içerir.

    IV. Aşama destek tedavileri ve transferden sonra 10. günde serum HCG seviyesinin tespiti ile sonlanır. Teknoloji sayesinde artık mesafeler ortadan kalktı ve biz hastalarımıza, hastalarımızda bize rahatlıkla ulaşabiliyor”

  • Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınların Cinsel İsteği Dalgalara Benzer

    Kadınlarda cinsel istek önce beyinde başlar. Bazı sinir yolları aracılığıyla omurilikten geçerek cinsel organlara ulaşır. Bunun sonucu tahrik olan kadınların vücudunda birtakım değişiklikler meydana gelir. Fark edilen ilk değişim, vajinalarındaki ıslanma ve klitorislerindeki kabarmadır. Bunu, cinsel etkinlik devam ettiğinde vajinanın uzaması ve genişlemesi, cinsel bölgelerindeki sinirlerin uyarılması, vajinal dokularının kalınlaşması, klitorislerinin kanla dolması ve büyümesi izler. Daha sonra meme uçları sertleşir, memeleri büyür, iç dudaklar ve klitorisleri biraz daha şişer ve renk değiştirir, dış dudaklar yanlara çekilerek birleşmeyi kolaylaştırır. Boşalmaya yakın kasılma ve terlemeleri başlar, gözleri parlaklaşır, göğüsleri daha duyarlı olur, cinsel organlarının dış ve iç bölgelerindeki kan yoğunluğu artar, ciltleri kızarır, kalp atışları hızlanır, kan basınçları yükselir ve solunumları sıklığında artış gözlenir. Boşalıncaya kadar kasları gerilir, tenlerinde giderek artan bir duyarlılık olur. Buna rağmen, kadınlar boşalmak için son bir sıçrayışa ihtiyaç duyar ve bunun için istemli olarak kaslarını kasmaları gerekir. Boşalma anında da, başta vajinalarında ve rahimlerinde olmak üzere bedenlerinde sanki bir “SİLKİNME NÖBETİ” gibi bir dizi ritmik kasılmalar olur. Kadınlarda boşalmaya “GELME” adı verilir. Bu “gelme” eylemi erkeklerdeki boşalmayla benzerlik gösterse de, erkeklerdeki gibi gözle görülür bir meni çıkışı yoktur. Zevkli bir boşalma yaşanırken, kadınlar istemsiz sesler çıkararak yüzlerindeki ifadeleri değişebilir. Son safhada tüm bedensel fonksiyonları yavaşça tekrar normale döner ve sakinleşirler. Sonuç olarak, fiziksel ve ruhsal bir doyum yaşandıkları için her türlü gerginlik ve stresten arınırlar.

    Cinsel sorunların çoğu çiftlerin uyumsuzluğundan ve sağlıklı iletişim kuramamalarından kaynaklanır. Kadınlar cinselliğe karşı ilgisizlerse, sevişmekten kaçınabilir ya da ye­terince uyarılmadıkları için cinsel ilişki­nin acı verdiğinden yakınabilirler. Bu durumda erkeler, onları nasıl uyaracaklarını bilemez ve bu nedenle, kendilerini başarısız hisse­debilirler. Erkeklerin “elektrik ampulleri” gibi hemen yandıkları ve seks yapmaya hazır hale geldikleri, kadın­ların ise “ütü” gibi yavaş yavaş ısındıkları ve geç uyarıldıkları söylenir. Bu genelleme çoğu zaman doğrudur. Bir başka genelleme ise kadınların cinsel istekleri için yapılır: “Kadınların cinsel istekleri dalgalara benzer…”

    Kadınlar sevildiklerini ve değerli olduklarını bir erkeğin gözlerinde, sözlerinde ve davranışlarında gördüklerinde veya hissettiklerinde, hem kendilerine verdikleri değer hem de, cinsel istekleri tıpkı dalgalar gibi önce yükselir daha sonra yavaşça alçalır ve azalır… Diğer bir değişle, kendilerini gerçekten iyi hissettiklerinde cinsel açıdan zirveye çıkarlar ama birdenbire ruh halleri değişince dalgalar gibi dibe vurabilir, yani cinsel istekleri azalabilir. Ancak bu düşüş geçicidir. Dibe vurduktan sonra aniden ruh halleri yine değişebilir ve kendilerini yine iyi hissedebilirler. Bu durum da, otomatik olarak dalgalarının yükselmesine işarettir. “Bazen dibe vurmak gerekir yükselmek için…”

    Kadınların dalgaları yükselirken verecekleri bolca sevgileri, erotizmleri ve cinsel istekleri vardır. Ancak düşerken kendiiçlerindeki derin boşluğu hissederler ve bu nedenle, koşulsuz bir sevgiyle doldurulmasını ister, oldukları gibi kabul edilmeyi beklerler. Bu dibe vurma aynı zamanda kadınlar için “DUYGUSAL ARINMA” zamanıdır. Eğer kadınlar olumsuz duygularını bastırmış ya da geçmiş çocukluk yaşantılarında duygusal ve fiziksel travmalara maruz kalmışlarsa, iniş dönemlerinde geçmiş travmalarını tekrar etmeye, olumsuz duygularıyla beraber tatmin olmamış gereksinmelerini yeniden hissetmeye ve hissettirmeye başlar. Geçmiş hep tekrar eder… Mekânlar değişir, zaman değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalır! Bu süreçte sorunlarından bahsetme ve seslerinin duyulup anlaşılması gibi ihtiyaçlarının yanı sıra sevilmek, ilgilenilmek, anlaşılmak, konuşmak ve saygı görmek gibi doğalarına özgü gereksinimlerinin de karşılanmasını beklerler. Çünkü kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgilerini ifade eden anlayışlı erkekler isterler. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleridir. İşte size kilit noktası; kadınlar çoğu kez değerli ve sevilmeye layık olduklarını hissetmek isterler!Bunu hissettirebilmek için erkekler kadınların gururunu okşamalı, her akşam en az yarım saat ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onları dinlemeli ve anladıklarını göstermeli, şefkatli olmalı ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmelidirler.

    Kadınların dalgalanıp durulmaları tıpkı “DİPSİZ VE KARANLIK BİR KUYUYA DÜŞME” deneyimi gibidir. Kadınlar kuyularına indiklerinde farkında olmadan kendi bilinçdışlarına, terk edilme ve reddedilme gibi duygular içeren geçmiş travmalarına, karanlık ve karmakarışık duygularının içine çekilmiş olurlar. Dolayısıyla, birdenbire bir sürü belirsiz duygular yaşamaya başlayabilirler. Yapayalnız veya terk edilmiş olduklarını ya da hiç desteklenmediklerini düşünerek umutsuzluğa ve çaresizliğe kapılabilirler. Kadınlar kuyuya düştüklerinde, içlerindeki hassas küçük kız, eski duygularıyla bağlantıya geçer, birdenbire, tıpkı çocukluklarındaki gibi algılarlar hayatı ve erkekleri… Örneğin sanki babası onlara zaman ayıramayacak kadar meşgul olduğunda hissettiklerini yeniden hissetmeye başlarlar. Eski, çözümlenmemiş öfke ve güçsüzlük duygularıyla bağlantıya geçerler. Eğer hissettikleri acıyı paylaşma ve inceleme şansları olursa daha derin duyguları da su yüzüne çıkabilir. Böylece dibe vurup sonra kendilerini çok daha iyi hissederler, yakınlığa ve içtenliğe güvenmeyi öğrenirler. Kadınlar üzüntülü, heyecanlı, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek ister, koşulsuz sevgi ve saygı arar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzular ama en çok kendilerini dinleyecek birine ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, dibe eriştikten hemen sonra, sevildiklerini, değerli olduklarını ve desteklendiklerini hissederlerse, otomatik olarak ruh halleri zamanla iyileşir. Hatta düşme eylemi kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden yükselir, yeniden ilişkilerinde sevgiyle ışımaya ve cinsel istek duymaya başlayabilirler.

    Kadınların yakın ilişkilerinde sevgi verme ve alma yetenekleri genelde kendilerini nasıl gördüklerinin bir yansımasıdır. Kendilerini iyi bulmadıkları veya beğenmedikleri zamanlar, partnerlerine karşı cinsel istek duyamaz, hoşgörülü ve olumlu olamazlar. Dalgaları dibe vurduğunda yorgun, bezgin ya da duygusal açıdan çok tepkili olur, kendilerini daha zayıf ve daha fazla sevgiye ihtiyaç duyar bir halde bulurlar. Erkeklerin bu dönemlerde kadınların duygusal gereksinmelerini anlamaları ve seks yapmak için onları zorlamamaları çok önemlidir. Çünkü cinsel isteksizliğin çözümünde kadınların kendi bedenlerini tanımaları ve cinsel fanteziler kurmaları kadar partnerleriyle sağlıklı bir iletişim içinde olmaları ve ilişkilerini flört havasına sokmaları da büyük önem taşır. Kendini sevmeyen bir kadının cinsellikten zevk alması veya cinsel olarak istekli olması mümkün değildir.

    Cinsel isteksizliği olan kadınların öncelikle kendi vücutlarını ve cinsel organlarını tanımalarına yönelik aşk oyunlarıyla cinselliklerini yeniden keşfetmeleri gerekiyor. Çift olarak, erotik masaj ile duygulanımlarını arttırdıktan sonra, nelerden hoşlandıklarını veya hoşlanmadıklarını paylaşarak cinsel yaşamlarında iyileşme sağlayabilirler. Kadınların haftada en az üç kez cinselliği düşünmeleri, erotik kitaplar okuyarak, erotik filmler izleyerek ve erotik fanteziler kurarak cinselliğe olan ilgilerini arttırmaları, partneriyle yaşadıkları kışkırtıcı ve güzel deneyimleri hatırlamaları içlerinde cinselliği yeniden yaşama arzusunu uyandırabiliyor.

    Sonuç olarak, kadınlar cinselliklerini, aşkı ve hayatı ertelememeli, şu an ve şimdiyi hakkıyla yaşamalı, zamanın, hayatın, cinselliğin ve aşkın içinden bir şeyler kurtarmalı, huzuru kendi içlerinde, yüreklerinde bulmalıdır. Bir yerlerde tıkanıp kaldıklarında ve cinsel isteksizlik yaşadıklarında, yüzlerini doğaya dönmeli, severek üretmeli, yüreklerini ferahlatacak yeni yollar seçmeli, yeni cinsel tekniklerle tanışmalı ve yeni keşifler yapmalılardır. Hep hayalini kurup “Zamanı gelince yaparım!” diye erteledikleri ne varsa gerçekleştirmeyi denemelilerdir. Çünkü yeni şeyler yapmak ve severek üretmek ruha şifa verir…

  • Parkinson ve diyabette yeni tedavi yolları

    Parkinson ve diyabette yeni tedavi yolları

    ABD’li bilim insanları, parkinson ve diyabette yeni tedavi yollarında çığır açacak bir gelişmeye imza attı. Oregon ve Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden bir bilim ekibi, klonlanmış insan embriyosundan kök hücre elde etmeyi başardı

    KLONLANMIŞ insan embriyosundan kök hücre elde eden ABD’li bilim insanları, parkinson ve diyabet gibi hastalıklara yeni tedavi yolları geliştirilmesinde çığır açacak bir başarıya imza attı. Her hücreye dönüşebilme özelliğine sahip kök hücreler, hastalıklı dokularla değiştirilebilecek, yeni dokular yaratılmasında kullanılabilecek olmaları nedeniyle önem taşıyor. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden Shoukrat Mitalipov başkanlığındaki bilim ekibi, bağışlanan yumurtalardan oluşturulan 6 embriyodan, kök hücreler elde etmeyi başardı.

    MAYMUNDAN İNSANA
    Başarının, bir teknik buluştan ziyade, süreçteki denemelerin tekrar tekrar gözden geçirilmesiyle elde edildiğine dikkati çeken Mitalipov, maymun embriyolarıyla yaptıkları 6 yıl süren çalışmalar sonucu hedeflerine ulaştıklarını vurguladı. Mitalipov, maymunlar üzerindeki çalışmalarda, bu teknik yardımıyla elde edilen embriyolardan klonlanmış bebek elde edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna vardıklarını ve böyle bir şey yapmaya da ilgi duymadıklarını belirtti.
    Bilim adamlarının on yılı aşkın bir süre önce başlattıkları, klonlanmış insan embriyolarından kök hücre elde etme girişimleri, temelde embriyoların kök hücreleri oluşturmadan önce gelişimlerini durdurmaları nedeniyle şimdiye kadar başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

    WOO-SUK’UN YALANI
    Hwang Woo-suk adlı Güney Koreli bir bilim adamı, 2004 yılında bunu başardığını açıklasa da, sonra açıklamanın gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmıştı.

  • Saç Dökülmesi Ne Zaman Ciddiye Alınmalı?

    Saç Dökülmesi Ne Zaman Ciddiye Alınmalı?

    Saçlarınız mevsimsel nedenler haricinde günde 100 telden fazla dökülüyorsa ciddiye alın. İşte detayları…

    Saç kaybından yakınan birçok insan yaşadığı her dökülmenin ardında bir sağlık problemi arıyor. Saç kaybından yakınan birçok insan yaşadığı her dökülmenin ardında bir sağlık problemi arıyor. Oysa ki saçın doğal döngüsünü tamamlayarak kökten ayrılması ile gerçekleşen saç dökülmesi normal bir durumken her sağlıklı bireyde günlük olarak 100 tele kadar dökülme gerçekleşebiliyor.

    Uzmanlara göre asıl saç dökülme problemi, stres, kimyasal uygulamalar veya hormonal nedenler gibi nedenlerle günlük kaybedilen saç teli sayısının 100’ün üzerinde çıkması ile başlıyor.

    Uzmanlar saçın doğal yaşam döngüsünü tamamlayarak kökten ayrılması ile gerçekleşen dökülmenin normal olduğunu ve her saç kaybının bir ‘saç dökülme problemi’ olmadığının altını çiziyor. Sağlıklı bir insanın günde 100 adet tele kadar saçının dökülebileceğini belirten Bioblas Laboratuvarları Ar-Ge Direktörü Dr. Özden Kasımoğulları “Asıl saç dökülmesi problemi stres, hormonal değişimler ve kimyasal uygulamalara bağlı olarak günde 100 adet saç dökülmesini aşan durumlarda başlıyor.

    Saç kırılması ve kopması ile karıştırılmamalı

    Bunun yanı sıra uçları kırılan saç teli de koparak dökülürken bu da kişi tarafından saç dökülmesi olarak nitelendirilebiliyor. Oysaki bu da gerçek bir saç dökülmesi değil saçların koparak dökülmesidir” diye konuştu. Gerçek saç dökülmesinin ise saçların ömrünü tamamlayarak kökten ayrılması ile anlaşılacağını belirten Özden Kasımoğulları “Saçlar koparak dökülmez sadece kırılırlar. Gerçek saç dökülmesi saçın kökten ayrılmasıdır. Dökülen saç teli sayısı ise 100’den fazla ise dikkate alınması gereken bir saç dökülmesi sorunuyla karşı karşıyasınız demektir.” şeklinde konuştu.

    Mevsim geçişlerinde 100 telden fazla dökülüyor

    Ömrünü tamamlanmasıyla görülen saç dökülmesinin dışında mevsim dönümlerinde özellikle kadınlarda artan stres, zayıflamak için sağlıksız diyetlerin uygulanması ve hava koşullarının değişimi gibi nedenler saç dökülmelerinde artış yaşanmasına neden oluyor. Özden Kasımoğulları bu gibi nedenlerden dolayı mevsim dönüşlerinde 100 den fazla günlük saç teli kaybının daha da artış gösterebileceğini bu sebepten saç sağlığını korumak için daha özenli olmak gerektiğini söylüyor.

    Saç Dökülmesi Neden ve Çözümleri için Tıklayın !

    Mevsim geçişlerinde saç bakımı tüyoları veren Kasımoğulları; “Saç sağlığı için beslenmenin de dengeli ve düzenli olması gerekir. Bu dönemde saçları bitkisel aktiflerle geliştirilmiş şampuanlarla yıkamak, devamında da saç bakımını tamamlayan bitkisel bakım ürünleri kullanmak saçların mevsim dönümlerinden daha az etkilenmesini sağlar.” şeklinde konuştu.

  • İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Günümüzde 100 çiften 15’i istedikleri zaman anne-baba olma yetisine sahip değildir. Bunu fark ettiklerinde, fark edip bu yola çıktıklarında ise aşmaları gereken psikolojik bir sürecine girerler. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu, “Kimi zaman bu süreç ayrılıklarla noktalanır kimi zaman ise çiftler daha fazla birbirine kenetlenir.” dedi…

    İnfertilite çiftler için gittikçe yaygınlaşan bir sorun haline geldi. Kadının kariyer merakı çiftlerde ileri yaş infertilite sorunun yaşanmasındaki sebebi artırırken, erkek de modern yaşamın getirdiği olumsuzluklara bağlı olarak sperm kalitesi sorunu gündeme gelmeye başladı. Çiftlerin evlat sahibi olamama sorunu fark etmesi ise karşılarına aşmaları gereken bir süreci getirdi. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu.

    İnfertilite Tedavi Süreci Eşlerde Farklı Duygu ve Tepkiler Yaşatır!

    Kadın ve erkek evlat sahibi olamama sürecini farklı duygularda ve farklı tepkilerde yaşar. Genellikle teşhis konulduktan sonra çocuk sahibi olamamayı; suçluluk duygusu, red etmek, öfke nöbetleri ‘neden ben’ ‘niçin ben’ ‘herkes gebe kalıyor, ben niye kalamıyorum?’ ‘Allahım nerede yanlış yaptım?’ gibi duygularla yaşayabilir ‘doktor yanlış teşhis koydu’, ‘tahlil sonuçları yanlış çıktı’ gibi söylemlerle de inkar yoluna gidebilirler. Bunu izleyen süreçte aşırı alkol-sigara tüketimi, dikkat güçlüğü, ağlama krizleri, yeme bozuklukları, asosyallik, nedeni belli olmayan ağrılar ortaya çıkabilir. Tekrar başka doktora gidilir, tekrar testler yaptırılır… İnkar aşaması hastadan hastaya göre de değişir. Bazıları bir problem yokmuş gibi davranıp bir yıl hiçbir şey yapmazken, bazıları da süreci hemen tamamlayıp tedaviye başlayabilir. Teşhis ve tedavi süreci eşlerin evlilik yaşamlarında aşmaları gereken en önemli barajı oluşturur.

    İnfertilite Kişilik Değil, Tıbbı Bir Sorundur!

    Doğurganlık yetisinin olmaması çoğu kişide başarısızlık olarak da algılanabilir. Halbuki bu tıbbi bir sorundur. Burada kabullenilmesi ve çiftlere söylenmesi gereken nokta şudur; doğurganlık yani infertilite sorunu bir kişilik sorunu değildir.

    Tedaviyi etkileyen diğer önemli etken; strestir. En yoğun stresi yaşayan vakalar arasında ABD’de yapılan bir araştırmada kanser vakalarının ardından ikinci sırada infertil çiftler yer alıyor. Bu araştırma şu gerçeği ortaya koyuyor; infertil olmak önemli bir stres kaynağıdır, infertilite tedavisi de ayrı bir stres kaynağıdır… Süreç bir kısır döngü içerisinde yaşanır. Stres infertiliteyi artırır, infertilite de stresi… Tüm bu süreç başta yumurta ve sperm kalitesi olmak üzere tedaviyi olumsuz etkiler.

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Kadının doğal içgüdüsüdür, anne olmak. Bu nedenle problem kim de olursa olsun çözüm arayan, moral veren, tedaviye zorlayan, mücadele eden, sabır gösteren, doktoru bulan, gerektiğinde kolundaki bileziği bozduran kadındır. Doğurganlık kadınla başladığı için tedavi aşamasında da kadın fiziksel olarak yorulur.

    Erkekte yaşanan sorunlar ise tamamen farklıdır. Erkek bu konuları konuşmamayı, içinde yaşamayı tercih eder. Çevresel ve ailevi faktörlerden daha az etkilenir. Kadın ise çevresel ve ailevi faktörlerden daha çok etkilenir. Anne, kayınvalide, sıradan bir arkadaş toplantısında bile kendisine çocuk veya tedavi süreci ile ilgili sorular yönlendirilir. Kadının psikolojik yükü daha ağırdır öyle ki erkeğin infertil olması iktidarsızlık olarak algılandığı için kadın çoğunlukla problemi kendisinden kaynaklıyormuş gibi göstermeye bile çalışır. İnfertil olduğunu öğrenen erkek iç dünyasına sığınır, sigara veya alkol kullanımını artırır, evden uzaklaşma dahi yaşayabilir. Kadının her söylediğini suçlayıcı bir yorum olarak algılar, öfke kusar, kendisini kusurlu ve özürlü olarak algılar. Ve tüm bunları kendi iç dünyasında yaşar. Oysa kadının yükü daha ağır olmasına rağmen kadın çoğu zaman yaşadıklarını olduğu gibi kabul etmeye eğilimlidir. Erkek infertilitesinde yaşanan inkar sürecinde erkeğin eşini boşayıp, ikinci eşiyle tedaviye başladığı vakalar bile olabilir. Çünkü birçok vakada erkek infertilitesinde çözüm bulmak daha kolaydır. Fakat bu sırada kadının yaşı ilerlediği için tedavide başarısızlık gündeme gelir. Bu durumda erkek eşinden boşanıp daha genç bir kadınla evlenip, çocuk sahibi olmayı deneyebilir. Sonuç olarak; evliliklerde erkek kaynaklı infertilite olduğunda boşanma olayı daha az yaşanırken, kadın infertil olduğunda daha az boşanma yaşandığı gözlemlenmektedir.

    Uzmandan Psikolojik Destek Almaya Şart mı?

    Çiftlerden biri ya da ikisinde tedavi başlamadan veya tedavi başladıktan sonra baş-mide gibi ağrılar, dikkat toplamada güçlükler, ağlama krizleri, gerginlik, yeme bozukluğu, iştahsızlık, sigara veya alkol kullanımında artış, öfke nöbetleri yaşanıyorsa psikolojik destek alınmasını önerilir. İnfertilite tedavisi sırasında stresten uzak durmanın hem tedavi hem de birey üzerinde olumlu etkileri vardır. Kişinin yaşadığı stres tedavinin başarısı kadar önemlidir. Tedavinin olumlu yönde ilerlemesi için stresi kontrol altında tutmak gerekir. Bu süreçte eşler birbirine destek olmalıdır. Çiftlere hayatlarının en sakin döneminde tedaviye başlamalarını, iş, eş ve aile problemlerinin minimumda olduğu dönemde tedaviye başlamalarını önerilir. Çünkü tüp bebek tedavileri zaten doğal bir stres kaynağıdır. Özetle; infertil olmak bir stres, infertilite tedavisi ayrı bir strestir. Sonu belli olmayan sonucu belli olmayan bir infetilite tedavisi olmak, sonucu bilinmeyen bir şey için emek ve para harcamak, umut etmek yeterince stres kaynağı oluşturur.

  • Kilonuzun sebebi anne ve babanız olabilir

    Kilonuzun sebebi anne ve babanız olabilir

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Gözde Alp, annesi kilolu olan bir insanın ileride obezite olma ihtimalinin yüzde 75, babası kilolu olanın obezite olma ihtimalinin ise yüzde 25 arttığına dikkat çekti.

    Alp, Türkiye toplam nüfusunun yüzde 16,7’sinin obezite olduğuna ifade etti. Gözde Alp, “Annesi kilolu olan bir bireyin ileride obezite olma ihtimali yüzde 75 artıyor. Babası kilolu ise o da yüzde 25 etkili oluyor” dedi.

    Alp, obezitenin yaş, cinsiyet, kültür ve ilerleyen teknoloji gibi faktörler yüzünden hareketin azalması neticesinde daha da yaygınlaştığının da altını çizdi. Alp, “Türkiye’deki obezite oranı yüzde 16,7’lere ulaştı. Bunun yanında insanlarımızın sadece yüzde 45’i normal değerlere sahip diğerleri ya çok zayıf ya da hafif kilolu” diye konuştu.

    MODA DİYETLERE DİKKAT

    Moda diyetler yaparak 2-3 haftada 5-10 veya daha fazla kilo vermenin ise sevindirici değil üzücü bir durum olduğuna dikkat çeken Alp, şok diyetlerin su ve kas miktarında kayıplara sebebiyet verdiğini söyledi. Alp, “Bu diyetler ileride tekrar kilo artışına sebep oluyor. Durum böyle olduğunda insanın kilo vermesi daha da zorlaşıyor” şeklinde konuştu.

    DAVRANIŞ TEDAVİSİNDE BAŞARI ORANI DAHA FAZLA

    Davranış tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi yöntem gibi 3 çeşit tedavi yöntemi olduğuna vurgu yapan Alp, davranış tedavisi yönteminde başarı oranının daha fazla olduğuna işaret etti. Alp, “Bu tedavi yöntemi içerinde beslenme değişikliği, hareketi arttırmak var. Kısaca sağlıklı seçimler yapmak davranış tedavisinin temeli” şeklinde konuştu.

    Yasaksız bir diyet yapmanın dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Alp, kilo vermelerin kalıcı olabilmesi için çok sevilen yiyecekleri diyetten çıkartmak yerine hangi miktarlarda tüketmek gerektiğini öğrenmeyi tavsiye etti.

    İHA

  • Her On Kadından Biri Evli ve Bakire

    Her On Kadından Biri Evli ve Bakire

    Türkiye’de kadınlar cinsellikten çok korkuyor… Türkiye’deki her 10 kadından biri için, evlendiği gece hayatının en kötü gecesi oluyor. Çünkü kadınlar eşleriyle seks yapmaktan korkuyor. İstese de, sevse de cinselliği yaşayamıyor. Vajinismus adı verilen bu durum aylarca hatta yıllarca sürebiliyor. Bazı evliliklerde seks hiç yaşanmıyor…

    Vajinismus nedir?

    Vajinismus tıpkı deprem gibidir. Kişi umutsuz olduğuna yürekten inanır, ‘Ya canım acırsa’ diye cinsellikten korkar ve vajina kasları öyle bir kasılır ki, asla ilişkiye giremez. Bu, en önemli cinsel fobilerden biridir. Vajinismusun en temel belirtisi o an geldiğinde kişinin panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır. Yani kişi eşini iter, kasılır, endişe, korku ve kaygı duyar. O kadar açık bir kaygı duyar ki, bilinci açık olsa bile kontrolünü yitirir. Bundan utanır, suçluluk duyar, kendinden nefret eder, hayal kırıklığına uğrar. Zamanla cinsel isteksizlik ve çocuk sahibi olamama kaygıları buna eklenir. Bu, kadın için de erkek için de zor bir durumdur. Bazı evlilikler buna sadece 5–10 yıl dayanır. Ancak bu korkular 30 yıl bile devam edebilir.

    ANİDEN ORTAYA ÇIKABİLİR!
    Tedavi edildikten sonra vajinismus tekrarlar mı?

    Vajinismusun tipleri vardır. Genelde ilk gece ortaya çıkar ve doğru tedaviden sonra geçer. Bazen cinsel hayatı olan kişilerde birden ortaya çıkar. Doğum yırtıkları, düşükler, kürtaj, kötü ve sert yapılan bir cinsel muayene bile buna neden olabilir. Bu kadınlar fiziksel problemler ortadan kalksa bile cinsel birleşme yaşayamaz. Daha önce tedavi olmuş kişilerde bu hastalık tekrarlayabilir.

    Kolay tedavi edilebilir mi?

    Geçmişte yaşanan bir cinsel travma yoksa ya da muayene edilebiliyorsa, bu basit vajinismustur. Nispeten tedavisi kolaydır. Bazılarında geçmişte yaşanmış cinsel bir travma öyküsü vardır ve derinlerde bastırılmıştır. Bu, ağır vajinismustur. Tedavisi zor ama mümkündür. Bazı kadınlar ise partneri ile olan diğer problemleri nedeniyle istemli olarak ağrı, yanma, acı ve kanama olacağından korkarak cinsel birleşme sırasında kendilerini kasarlar ve cinsel ilişkiye izin vermezler. Buna da durumsal vajinismus denir.

    Vajinismus, anne-baba olmaya engel teşkil eder mi?

    Hayır, vajinismus yalnızca sağlıklı ve mutlu bir cinsel birleşmeye engeldir. Normale göre gebelik şansının az olmasına rağmen, vajenden kayan spermler nedeniyle gebelik oluşabilir. Son yıllarda tüp bebek yöntemiyle anne-baba olan birçok çift var. Sorunlarını çözmek yerine aşılama yöntemi ile anne-baba oluyorlar. Halbuki bu durumda tüp bebek ve aşılama gibi yöntemler sadece zaman ve para kaybıdır. Normal doğumdan sonra bu sorundan kurtulacaklarını düşünenler yanılırlar. Bazı jinekologlar bile doğum sırasında bu konunun kendiliğinden çözülebileceğini düşünür. Ama genellikle sorun devam eder. Zaten bu çiftler genellikle sezaryeni tercih ederler.

    Eşi vajinismus olan erkekler ne yapıyor?

    Bu önemli bir boşanma sebebi mi? Sanılanın aksine vajinismusun yol açtığı boşanma oranları düşüktür. Çünkü cinsel korkular çifti birbirine yakınlaştırır. Devamlı reddedilme ve tatminkar olmayan bir ilişki nedeniyle erkekler pasifize olur. Vajinismuslu kadınlar eğer görücü usulüyle evlendirilmemişlerse, eş veya sevgililerini otoriter ve baskıcı babalarının aksi özellikteki erkeklerden seçerler. Evlilik öncesi başka kadınlarla yaşadıkları cinsel deneyimleri sınırlı olan eşleri, çoğunlukla aşırı nazik, pasif, girişken olmayan ve edilgin erkeklerdir. Tencere ve kapak misali karı-koca birbirlerini kırmaktan aşırı derecede korkar. Vajinismuslu kadınlar nasıl birer ‘iyi kız’ ise, eşleri de aynı şekilde ‘iyi çocuk’lardır.

    Vajinismus deneyimleri için tıklayın !

    ISRAR SORUNU BÜYÜTÜR!
    Vajinismusu olan bir kadına kocasının cinsel ilişki için ısrar etmesi normal midir?

    Eğer erkek kadının korkusunu anlamaya çalışıp ona destek olmak yerine, bir an önce cinsel ilişkiyi gerçekleştirip hem kendisine, hem eşine, hem de ailesine erkekliğini ispatlama gayreti içinde hareket ederse sorun daha da büyür. Maalesef genellikle süreç bu şekilde işler. İlk geceden sonra aile büyüklerine hesap veren çiftler, sorunun büyümesine neden olur. Vajinismuslu kadınların eşleri istenmedikleri, reddedildikleri, yeteri kadar sevilmedikleri korkusuna kapılabilirler. Ne yapacaklarını bilemezler, ki bu çok normaldir. Hayatlarının cinsel ilişkiye girmeden geçeceğini düşünerek, bu sorundan kurtulmak için kendilerini tamamen işlerine adamayı denerler.

  • Nezle mi oldunuz alerji mi?

    Nezle mi oldunuz alerji mi?

    Bu aralar çok sık nezle olmaya başladıysanız, ateşiniz olmadığı halde boğazınız ağrıyorsa, özellikle sabahları yorgun kalkıyor, burnunuz sürekli kaşınıyor ve üst üste hapşırıyorsanız bahar alerjiniz başlamış olabilir

    İlkbaharla birlikte sıklıkla görülmeye başlayan bahar alerjilerini Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan anlattı.
    lkbaharda en sık görülen hastalıklardan birinin bahar alerjisi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Seyhan Alkan “Dünya nüfusunun yaklaşık %30-40’ını etkileyen alerjik hastalıkların zirve yaptığı dönemlerden biri ilkbahardır. Bitki örtüsünün polen yoluyla yenilendiği bu dönemde soluduğumuz havadaki alerjen miktarı çok artar. Mart ayı ile başlayan ağaç polenleri, Haziran ayıyla birlikte çimen polenleri dönemi ile devam eder.

    Sıklıkla düzelmeyen soğuk algınlığı, nezle, grip benzeri şikayetler oluşturur. Alerjik üst solunum yolu hastalıklarının teşhisinde önce kişinin şüphelenerek hekime başvurması çok önemlidir. Ateş olmadan boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, geniz akıntısı, halsizlik, yorgunluk, özellikle sabahları üst üste hapşırma, ses kalitesinde değişiklikler gibi üst solunum yoluna ait bulgular ortaya çıkıyorsa ve bu durum birkaç hafta aynı seyirde devam ediyorsa mutlaka alerjik hastalıkları akla getirmek ve bir hekime başvurmak gerekir.

    Allerji ve Bağışıklık Hastalıkları için tıklayın !

    Şikayetlerinizi net olarak ifade etmezseniz boğaz enfeksiyonu (farenjit), sinüzit, kulak enfeksiyonu, gırtlak enfeksiyonu (larenjit) şeklinde yanlış tedaviler alabilir; dolayısıyla hastalıklarınızın süresi uzayabilir. Kulak burun boğaz endoskopik (kameralı) muayenesi ile teşhis son derece kolaydır, ayrıca alerji testleri kandan ve deriden yapılabilir. Alerjik hastalıkları teşhis edilen hastalar antigribal, antibiyotik, ağrı kesici, öksürük şurubu gibi gereksiz ilaç kullanımından kurtulmuş olur. Teşhis ve tedavisi geciken hastalar ise orta kulak, sinüsler, boğaz ve gırtlak bölgesinin kronikleşen hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kalabilirler. Üst solunum yolu alerjisi tedavi edilmeyen hastalarda alerjik astım hastalığı riski de belirgin olarak artar” açıklamasında bulundu.

  • Beyinismus

    Beyinismus

    Vajinismus ülkemizde diğer Avrupa ülkelerine oranla çok daha yaygın bir şekilde görülmekte. Ülkemizde 10 kadından birinde görülen bir sorun olan ve çiftlerin cinsel hayatlarını kâbusa çeviren vajinismus, yıllardan beri “cinsel birleşme sırasında vajina kaslarının kasılması ve cinsel ilişkiyi engellemesi” olarak tanımlanmakta. Aslında vajina kaslarının kasılmasına neden olan beyindir, bu nedenle de bu hastalığa vajinismus yerine “beyinismus” denmesi daha doğru olur. Peki, vajina kasları kendiliğinden mi kasılmakta?

    Vajinismus aslında kadının kendini korumasıdır, savunmasıdır
    Ülkemizde çiftlerin cinsel terapiye başvurma nedenlerinde vajinismus ilk sıralarda yer alır. Diğer ülkelerde bizdeki kadar yaygın olmayan vajinismus ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her 10 kadından birinde görülmektedir. Bunun temel nedeni de kadına çocukluğundan itibaren aşılanan cinsellikle ve özellikle kızlık zarıyla ilgili olumsuz telkinlerdir. “İlk gecenin çok acılı, ağrılı olacağı, oluk oluk kanlar akacağı, canının çok yanacağı ama dişini sıkması gerektiği, içinde bombalar patlayacağı, cinsel ilişkinin tıpkı iğnenin deliğinden limonu geçirmeye benzediği, deliğin küçük ve dar olduğu, kızlık zarının yırtılacağı, delineceği, patlayacağı, çok kanama olursa hastaneye kaldırılabileceği, ilk gece kadın ve erkeğin birbirine kilitli kalabilecekleri” gibi olumsuz telkinler çocukluktan itibaren kadının kafasına yerleşir ve cinsel ilişkiyi gözünde fazlaca büyütmesine neden olabilir. Bunları duyarak büyüyen bir genç kızın ileride cinsel hayatında sorun yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü vajinismus aslında kadının kendini korumasıdır, savunmasıdır. Yani vajinismus bir savunma mekanizmasıdır.

    Beyinismus nedir?
    Vajinismus yıllardan beri vajinanın ilk 1/3’lük kısmındaki kasların cinsel birleşmeyi engelleyecek şekilde istem dışı kasılması olarak tanımlanıyor. Vajinismus dendiğinde sadece vajina kaslarının kasılması akla gelse de aslında cinsel birleşme sırasında her kadında farklı tepkiler olabilir. Sadece vajina kasları değil, kadının tüm vücudu kasılabilir, bacaklarını kapatabilir, eşini elleriyle itebilir, hatta panik atak benzeri bir durum yaşanabilir. Peki, başta vajina kasları olmak üzere vücuttaki kasların istem dışı kasılması neden olur? Vajina durup dururken kendi kendine kasılmaz, vajinanın kasılmasına neden olan beyindeki cinselliğe dair olumsuz duygu ve düşüncelerdir. Aslında vajinismusa neden olan genellikle vajina değildir, beyindir. Bu nedenle de vajinismus yerine beyinismus demek daha doğru olacaktır.

    Vajinismus deneyimlerimizle Vajinismusu yenelim tıklayın !

    Penis ve vajina figürandır, başrol oyuncusu beyindir
    Cinsellik tamamen beyinle ilgili bir süreçtir. Cinsel organlar denildiğinde akla penis ve vajina gelir ve toplumda cinselliğin penis-vajina birleşmesinden ibaret olduğuna dair yaygın bir yanlış inanış vardır. Oysaki en büyük cinsel organımız beyindir, çünkü cinsellikten alınan haz tamamen duygularımız ve düşüncelerimizle bağlantılıdır. Eğer kişinin cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşünceleri varsa, cinsel ilişkiden haz alması da zordur. Sağlıklı ve mutlu bir cinsellik için kişinin konsantre olması ve kafasının başka şeylerle meşgul olmaması gerekir. Penis ve vajina figürandır, başrol oyuncusu beyindir.

    Cinsel işlev bozukluklarının temelinde cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşünceler yatar
    Sadece vajinismusun değil neredeyse tüm cinsel işlev bozukluklarının temelinde kişinin kendisiyle, kendi bedeniyle, partneriyle ya da cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşünceleri yer alabilir. Genellikle vajinismusta neden cinsel birleşme ile ilgili çocukluktan itibaren duyulan yanlış bilgilerken, erken boşalmada her ilişkiye başlarken erkeğin kafasında var olan “ya erken boşalırsam” düşüncesidir. Şimdiye kadar toplum tarafından erkeğin kafasına yerleştirilmiş erkeklik ve cinsel güçle ilgili “penisin her zaman sert olması gerektiği, penisin sertliğinin erkekliğin simgesi olduğu, erkeğin her zaman cinsel ilişkiye hazır olması gerektiği” gibi olumsuz telkinler sertleşme sorununa neden olurken, yine kadının kendisi ve kendi bedeniyle ilgili olumsuz düşünceleri ve ilişki sırasında kendini rahat bırakamaması de orgazm olamamaya yol açabilir. Görüldüğü gibi aslında çoğu cinsel sorunun nedeni de yine beyindeki olumsuz düşüncelerdir.

    Cinsel mitler olumsuz etkiliyor
    Cinsel mitlerin yani toplumda yüzyıllardan beri var olan cinsellikle ilgili yanlış, abartılı ve gerçekdışı inanışların cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında büyük etkisi vardır. Cinsel mitler sadece ülkemizde değil, tm dünyada mevcuttur ve bu yanlış bilgilere inanıldığında çiftlerin cinsel hayatları da olumsuz etkilenmektedir. Ülkemizde cinsel eğitim olmaması büyük bir eksikliktir. Cinsel bilgi edinilecek doğru ve güvenilir kaynaklar az olduğu için, kişiler bilgisizlikten dolayı cinsel sorunlar yaşamaktadırlar. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) doğru bilgi edinmek için güvenilir bir adrestir. Unutmayın cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır…

  • Cilt Lekelerine çözüm yolları

    Cilt Lekelerine çözüm yolları

    Cilt lekelerinin çoğunluğu güneş ışınlarına fazla maruz kalmaktan ve kalitesiz makyaj malzemesi kullanımı sonucunda ortay çıkıyor.

    Cilt lekelerine çözüm planını uygulamaya geçmeden önce, neden olan dış etkenleri belirlemelisiniz. Cildiniz en değerli ve hassas giysiniz. Ciltte oluşan lekelerinin çoğunluğu güneş zararlı ışınlarına maruz kalmaktan ve kalitesiz makyaj malzemesi kullanımından kaynaklanıyor.

    Güzelliğinize gölge düşüren cilt lekeleriyle vedalaşmak, sağlıklı ve pürüzsüz görünen bir cilde sahip olmak isteyenlere güzellik uzmanları şunları öneriyor:

    Güneşten ve kalitesiz makyaj malzemelerinde uzak durun
    Güneşin zararlı ışınları; güneş koruma kremi ya da cilt koruması yapılmadığı durumlarda, leke oluşumuna sebep oluyor. Cildinizde yeni leke oluşumunu önlemek için yılın her mevsiminde, özellikle yaz mevsimi ve deniz tatillerinde cildinizi, güneşin zararlı ışınlarından koruyan yüksek koruma faktörlü ürünler kullanmalısınız.

    Güzelliğinize güzellik katan makyajı yaparken kullanılan malzemelerin kalitesine önem verilmesi gerekiyor. Aksi takdirde cildin yapısını bozabiliyor ve lekeler ortaya çıkabiliyor. Özellikle makyajın alt yapısını oluşturan pudra, fondöten gibi makyaj malzemelerinin kaliteli ve içeriğinin güvenli olmasına dikkat etmek gerekiyor.

    Lekelere özel cilt temizliği yapın
    Cildinizdeki lekeleri gidermede en etkili yöntemlerden biri sabah ve akşam, lekelere özel üretilmiş sabun, jel ve köpüklerle cilt temizliği yapmak. Cilt yüzeyindeki ölü hücreleri temizleyici ve yeni hücrelerin oluşmasını sağlayan temizlik ürünleri; cilt lekelerinin yok olmasına ve cildinizin tazelenmesine katkıda bulunuyor.

    Cilt lekeleri için temizlik ve bakım ürünleri seçerken, tanecikli yapıda olmasına ve içeriğinde deniz yosunu, E ve C vitaminleri, antioksidan maddelerin bulunmasına dikkat edilmesi gerekiyor.

    Lekelere özel bakım kremleri ve bakım serumları kullanın
    C vitamini, cilt hücrelerinin yenileyerek, yeniden oluşmasını ve tazelenmesini sağlıyor. İçeriğinde C vitamini bulunan cilt lekelerine özel bakım kremleri ve serumlar, cildin pürüzsüz, sağlıklı ve parlak görünmesine yardımcı oluyor.

    Cilt lekeleri için kremleri sabah ve akşam düzenli kullandığınızda lekelerin yoğunluğu azalıp, gözle görülür iyileşme gerçekleşiyor. Böylelikle hayalinizdeki cilde kolaylıkla kavuşabiliyorsunuz.

    Cilt lekeleri için kapatıcı ürünler kurtarıcı olabilir
    Cildinizdeki lekeleri yok etmek için bakım yaparken günlük hayatınıza, harika bir ciltle devam etmek için son teknoloji kozmetik ürünlerden yardım alabilirsiniz. Kadınların kurtarıcısı leke kapatıcı, cildi zararlı güneş ışınlarına karşı koruyucu ve nemlendirici özelliklere sahip BB kremlerle tek adımda, cildiniz için harika sonuçlar alabilirsiniz.