Etiket: tedavi

  • Şeker hastalığının tedavisinde yeni umut neu1

    Şeker hastalığının tedavisinde yeni umut neu1

    Tip 2 diyabette rastlanan insülin direncinin bir protein eksikliğiyle bağlantılı olabileceği belirlendi

    Kanada’daki Sainte-Justine Üniversitesi Hastanesi Araştırma Merkezinden Alexey Pshezhetsky ve ekibi, insülin direncinin, daha önce şeker hastalığıyla ilişkilendirilmeyen bir proteinin eksikliğiyle kısmen bağlantılı olabileceğini keşfetti.

    Pshezhetsky, fareler üzerinde yapılan araştırmalarda, “Neu 1” adı verilen proteinin, hücre yüzeyindeki siyalik asit miktarını belirleyerek, hücrelerde şeker alımını “açıp, kapattığının” anlaşıldığını bildirdi.

    Bilim adamı, şeker hastalarının katılımıyla yapılan yeni araştırmalarda Neu 1 seviyesinin eski haline getirilmesinin yolunu aradıklarını belirterek, siyalik asit kalıntılarının hücre yüzeyinden temizlenmesi halinde, insülin alıcılarının işlevini doğru şekilde yerine getirebileceğine ve böylece insülin tedavisine daha az başvurulabileceğine dikkati çekti.

    Araştırma, “Diabetes” dergisinde yayımlandı.
    AA

  • Fazla kilom var, Depresyondayım !

    Fazla kilom var, Depresyondayım !

    Kilo fazlalığı ve obezite sorunu, toplumsal çalışmalara, uyarılara, önlemlere rağmen giderek büyüyor. Fazla kilolar konusunda yanlış beslenme, insülin direnci, hareketsizlik birincil sebepler olarak ortaya çıkarken basit psikolojik travmaların dahi beslenme alışkanlıklarını değiştirebildiği de biliniyor. Depresyon ile fazla kilo arasındaki ilişki pek çok çalışma var. Özellikle 65 yaş altı, eğitimli ve yüksek gelirli insan grubunda daha fazla öne çıkan depresyon-fazla kilo ilişkisine ergenlik döneminde de sıklıkla rastlanıyor. Hamilelik döneminde fazla kilo almış annelerin depresif belirtiler geliştirdiği de gözlemlenen bir durum. Fazla kilo mu depresyona yol açıyor yoksa depresyon mu beslenme alışkanlıklarını değiştirerek fazla kilo almaya yol açıyor? Yönü tam tam olarak belirlenememiş olsa da her iki sorun arasındaki ilişkinin varlığı ve birbirlerine etkileri kabul edilen bir gerçek.

    Son yıllarda dünyada pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de fazla kilo sorununun çözümünde bir tamamlayıcı tıp yöntemi olarak Mora Terapi tercih ediliyor. Sonuçları bilimsel olarak araştırılan, yan etkisi son derece az, elektromanyetik rezonans tıbbı olarak da bilinen Sağlık Bakanlığı onaylı Mora Terapi, zararlı bağımlılıklardan kurtulmada geleneksel tedavi yöntemlerine göre daha kısa sürede ve kalıcı sonuçlar ortaya koyması sebebiyle en çok başvurulan tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biridir. Dr. Sema Karadağ Mora Terapi ile fazla kilolardan kurtulmak konusundaki görüşlerini ve süreci şöyle açıklıyor: “Kişiye Mora Terapi ile karbonhidrat bağımlılığının giderildiğini anlatmak gerekiyor. Terapi alanlar %91 oranında memnuniyetlerini ve karbonhidrat düşkünlüklerinin azaldığını belirtiyorlar. Memnuniyet açısından baktığımızda erkek ve kadın ayrımı olmamakla birlikte erkeklerin kas oranının fazla olması dolayısıyla daha kolay kilo verdiklerini gözlemliyoruz. İlk seans sonrasında bağırsaklar boşalıyor, ödem çözülüyor, bu durumun etkisiyle daha fazla kilo kaybı görülebiliyor. Özellikle genç yaşta olanlar ya da metabolizma yaşı genç olanların daha kolay kilo verdiği görüyoruz. Zor kilo veren kişilerdeki en büyük eksiklik su içmemek ve az hareket etmek. Mora Terapi ile kilo verirken dikkat edilmesi gereken hususlar, su içmek, haftada 3 gün hareket, ara öğünleri atlamamak, gece geç saatlerde yemek yememek ve en önemlisi düzenli kontrole gelmek.

    Mora Terapi

    Depresyonun belirtileri olan iştah artışı, azalan fiziksel aktivite, depresyon için geliştirilmiş pek çok ilacın yan etkileri fazla kilo alımına sebep olurken diğer yandan fazla kilolu biri olmak da başlı başına bir depresyon sebebi olarak karşımıza çıkmakta. Fazla kilolar olumsuz, acı verici yorumların gelmesine, kendini değersiz hissetmeye, sosyal ilişkilerin bozulmasına, sıkılganlık, yalnızlık ve daha sayabileceğimiz pek çok duruma yol açan sosyal bir damgaya dönüştüğünde bu durumla ve olumsuz duygularla baş edebilmek için daha çok yemek yemeğe yönelmek bir seçim olarak kişinin karşısına çıkıyor. Hayata karşı derin iç motivasyon kaybı, duygusal açlık tıkınırcasına yemek refleksi geliştirebildiği gibi tedavi aşamasını da engelleyici faktörler arasında ilk sırada.

    Mora Terapi ile kilolarından kurtulmak isteyen kişilere aynı zamanda duygu durumlarını güçlendirecek tedaviler de uygulanabiliyor. Özellikle Bach Çiçekleri Terapisi ve Süper Tunning tedavileriyle kişilerin psikolojilerinin dengelenmesine özen gösteriliyor. Kilolarından kurtulmak için Mora Terapi’yi tercih edenlerinde dikkat etmesi gereken önemli noktalar var. Kişilerin Mora terapistleriyle işbirliği içinde hareket etmesi, önerilere uyması, yaşam şeklinde ve beslenme alışkanlıklarında değişiklik yapmaya istekli olması, kontrolleri aksatmaması tedavinin başarıya ulaşması açısından önem taşıyor. Motivasyon kaybı yaşan kişilere özellikle duygu durumlarını dengelemek için kendilerine zaman ayırmaları tavsiye ediliyor. Mora Terapi ile zayıflamak için başvuran kişiler arasında ek hastalıkları olanlara, menopoz dönemindeki kadınlara, yaşlılara da daha detaylı değerlendirmeler yapılarak ek tedaviler tavsiye edilebiliyor.

    Bugüne kadar Türkiye’de binlerce hastanın Mora Terapi gördüğü ve başarı oranlarının yüzde 80’ler civarında olduğu Mora tedavi uzmanları tarafından belirtilmektedir. Amerika ve Avrupa’da yaygın bir şekilde kullanılan Mora Terapi, Türkiye genelinde 20 farklı ilde ve KKTC Lefkoşa’da bulunan 50 Mora Terapi Merkezi üzerinden hizmet vermektedir.

  • Evlenmeden önce cinsellik

    Evlenmeden önce cinsellik

    Niçin evleniriz; Temelde hepimiz başka insanlarla iletişim kurmayı arzu ederiz. Olgunlaştıkça da bu his bizi yakından ve derinden sevecek bir kişiyi özleyip, aramaya iter. Almakta vermekte sevginin olmazsa olmaz bölümleridir. Biri olmadan öteki pek uzun ömürlü olmaz. Evlenmenin temel nedenlerinden bir tanesi beraberlik,birine sahip olmak ve birine ait olmak duygusu, bundan doğan yakınlık, can yoldaşlığı, istenmek, anlaşılmak, çocuk sahibi olmak, kendi düzenini kurmaktır. Bunlar vazgeçilmez duygusal öğelerdir. Yine bunlar cinselliği yalnızca fiziksel yönden değil, ruhsal yönden de tamamlar.

    Özellikle kadınlar yıllar yılı evlenmeyi ve cinsel ilişkide bulunmayı dört gözle beklerler. Daha çocukluklarından beri her türlü yaşam sorununun evlenince çözümleneceğine inanırlar, ama beraberlik güzel duyguların yanı sıra birçok sorumluluğu ve sıkıntıyı da beraberinde getirir. Evlilik kişilerin bundan sonraki yaşamlarında beraberce kullanacakları sınırlı bir kredidir. Bunu ilk günden tüketebilir ve ya mantık, saygı ve sevgi doğrultusunda bir ömür boyu mutlu olarak kullanabilirsiniz. Cinsellikte bu beraberliğin vazgeçilmez bir parçası ve tamamlayıcısıdır.

    Beraberlikte ilk cinsel ilişkinin kusursuz geçmesi gerektiğine inanmışızdır. Oysa bu inancın tam tersine ilk gece gerginlik ve korku içinde geçer. Yeni beraber olan çiftlerin ilk gecelerini birtakım olumsuz duygular içinde olduklarını ve korkularını gizlemek istemeleri de gerginlik ve baskıları daha da arttırır.

    Yetersiz cinsel eğitim, daha önceden bilinmeyen ama evlilik süresinde ortaya çıkan çeşitli sağlık sorunları zaten var olan ekonomik sorunlara, toplumsal baskılara ve olumsuzluklara eklenirse cinselliği yok etmeye başlar. Bu yüzden evlilik öncesi bazı hazırlıkları yapmak kişilerin bu olabilecek negatifliklerden uzaklaştırır.

    Bunlar nelerdir ; En önemlisi her iki tarafın evlilik öncesi muayeneye gitmeleridir Erkeğin ve kadının cinsel bir anormalliği yani sağlıklı bir cinsel yaşantıyı engelliyecek problemleri var mı, varsa ve mümkünse bunun düzeltilmesi.

    Herhangi bir bulaşıcı hastalık var mı ( sarılık, cinsel yolla geçen bir hastalık, aids ve bu gibi ) varsa gerekli önlemleri alınıp, tedavi edilmesi .

    İleride sorun olabilecek herhangi bir sağlık problemi var mı. ( Gizli şeker, kalp hastalığı, hormonal bozukluk gibi )

    Bebek sahibi olmayı engelliyecek bir sebep var mı ? Erkeklerde evlenmeden önce sperm sayımı yaptırılması, kadında yumurtalıkların ve hormonal düzenin kontrol edilmesi.

    Gebelik esnasında sorun yaratabilecek kan uyuşmazlığı, kadında toksoplasma( çiğ etten geçip kırsal alanlarda yaygın bir enfeksiyondur ) gibi gebeliğin ileri ki aylarında bebeğin ölümüne sebep verebilecek bir enfeksiyonun var olup olmadığının araştırılması gerekir.

    Kan uyuşmazlığı kan grubu ile değil kanınızda ki Rh faktörü ile ilgilidir. Yalnızca kadının Rh negatif, erkeğin ise Rh pozitif olduğu durumlarda oluşabilir.

    Kadın Rh pozitif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
    Kadın Rh negatif, erkek Rh negatif uyuşmazlık yok
    Kadın Rh pozitif , erkek Rh pozitif uyuşmazlık yok

    Kan uyuşmazlığının varlığının bilinmesi gebelik öncesinde veya gebeliğin başlangıcında gerekli tedbirlerin alınarak ortaya çıkabilecek rahatsız edici durumları engeller.

    Çiftlerin ailelerinde ve ya kendilerinde kalıtsal ( doğumla geçen ) bir hastalık ve ya anormallik var mı varsa bunların derecelerinin araştırılması , değerlendirilmesi eğer riziko payı varsa oluşacak gebeliklerin titizlikle takip edilmesi gerekir.

    Özellikle akraba evliliklerinde genetik danışmanın alınması ( bunu hekiminizin tavsiye ettiği bir yerde ve ya hastanelerin genetik bölümlerinde yaptırabilirsiniz )

    Akraba evliliklerinde sakat çocuk olmasının nedeni basit olarak şöyle izah edilebilir ;

    Her insanın yapısında var olan ama bulunduğu şekli ile kişide ciddi rahatsızlıklar yaratmayan birtakım anormallikler vardır ( teknik olarak herkesin genetik şifresinde ki bazı yerlerde zararsız bozukluklar vardır ) aynı sülaleden gelen kişilerde bu bozuklukların aynı yerlerde olma olasılığı fazladır. Doğacak bebeğin yapısını oluşturacak formülün yarısını anneden yarısını da babadan alacağı için aynı kökenden gelen kişilerin her ikisinin de vereceği formülde aynı yerde bozukluk olma olasılığı yüksektir. Ve böyle bir bozukluk olursa verilen şifrede aynı yerde bozukluk olacağı için ciddi sakatlıklar görülecektir.

    Teknik olarak her iki taraftan gelecek genetik şifre bozukluklarının aynı yerde ise çocukta o basamaktaki gen tamamen bozuk olacaktır.

    Evlilik öncesi cinsel eğitim ve danışma almak oluşabilecek korku ve yanlışlıkları ve bunların getirebileceği cinsel isteksizlikleri ve problemleri ortadan kaldıracaktır.
    Unutmayınız ki yaşanan her şey iz bırakır.

    Evli çiftlere bir önerimizde birbirlerini iyice tanıyana kadar çocuk sahibi olmamaları. Bunun içinde bir hekime danışarak en uygun doğum kontrol yöntemini cinsel hayatlarına başlamadan önce uygulamalarıdır. Gebe kalma korkusu altında kadın rahat bir cinsellik yaşayamaz.

    Sonuç olarak yukarıda saydığımız olumsuzlukların var olması birbirini seven iki insanın bir araya gelmesi için engel teşkil etmeyebilir. Bunların önceden bilinmesi eğer mümkünse gerekli tedavilerin yapılması ve tedbirlerin alınması faydalıdır.

    Bilinmeden evlilik sırasında ortaya çıkması ve ya getirebileceği tamiri mümkün olmayan
    sonuçlar büyük hayal kırıklıkları, olumsuzluklara hatta ilişkinin bitmesine neden olur.
    Bu gibi rahatsız edici olaylarla karşılaşmamak için önerilerimize uymanızı ve hekim kontrolünde sağlıklı bir cinselliğe adım atmanızı öneririz.

  • Haşimato‬ hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Haşimato‬ hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Tiroid hücrelerine karşı vücudumuzun ürettiği antikorlar sonucu oluşan tiroid iltihabına Haşimato hastalığı denir.

    Haşimato hastalığı nedir?

    Haşimato hastalığı, kronik tiroidittir.

    Kronik tiroidit nedir?

    Tiroid bezinin kronik iltihabı demektir. Kronik tiroidit, en sık virüsler nedeniyle olur.

    Bulguları nelerdir?

    Tiroid bezinin akut iltihabı hastalıkları genelde gürültülü seyrederken Haşimato hastalığı daha sessiz ve derindir. Bu nedenle çok kez tesadüfen saptanır. Hemen her sistemik hastalığı tetikler, depresyondan panik atağa kadar pek çok ruhsal bozukluklara yol açar. Guatra neden olabilir.

    Haşimato hastalığı olanların paylaşım alanı için tıklayın !

    Guatr nedir?

    Guatr, tiroid bezinin büyümesi demektir. Haşimato hastalığında guatr gelişmesi şart değildir.

    En sık kimlerde görülür?

    Haşimato hastalığı, iyot eksikliği olan yörelerde yaşayanlarda daha sık görülür. Kadınlarda, erkeklerden daha çok rastlanır.

    Haşimato hastalığı neye yol açar?

    Haşimato hastalığı en sık hipotiroidiye yol açar.

    Hipotiroidi ne demektir?

    Hipotiroidi, tiroid bezinin yeterli miktarda hormon sentez edememesi demektir. Tiroid hormonları T3 ve T4 olarak bilinir.

    Ne tür yakınmalara neden olur?

    Tiroid hormon yetersizliği, B12 vitamini eksikliği ve anemiye neden olur. Bu durum; üşüme, çabuk yorulma ve halsizliğe yol açar. Saçlar ve deri kurudur, deride pul pul dökülmeler oluşur.

    Haşimato hastalığında yorgunluk tipiktir. Rahat ve uzun bir uyku uyunsa da sabah yorgunluğu dile getirilir. Gün içinde uyuklamalar ve sık sık esnemeler olur. ‘Bıraksanız tam gün uyurum’ diyeni az değildir.

    Sürekli şişkinlikten ve kilo artışından söz edilir. Gerçek bir kilo artışı vardır. Kilo artışı ve ilerlemiş ödem, kalp yetmezliğine yol açabilir.

    Şişmanlık neden olur?

    Şişmanlık, kas ve yağ kitlesi artışı ile birlikte yaygın ödemden ötürüdür. Diyet ve egzersize rağmen bir türlü kilo verilemez. Bu nedenle zayıflama rejimine başlamadan önce tiroid hormon düzeyleri mutlaka ölçülmelidir.

    Ruhsal etkisi nedir?

    Uykusuzluk ve yorgunluk, sinir sistemini doğrudan etkiler. İçe kapanma, sosyal faaliyetleri askıya alma, karamsarlık sıktır. Tüm bu ruh halleri depresyona kapı aralar.

    Mide-bağırsak etkisi nedir?

    Karında şişkinlik, hazımsızlık ve inatçı bir kabızlık söz konusudur. İlaçlara son derece dirençli bir kabızlıktır. Kabızlığın devamı hemoroid, fistül ve fissürlere neden olur.

    Kalp-damar etkisi nedir?

    Dakikadaki kalp atım sayısı düşer. Nabız düşüklüğü, çarpıntı ve aritmilere yol açar. Kontrol edilmezse kolesterol yüksekliği ile birlikte koroner arter hastalığı gelişebilir.

    Kandaki kolesterol ve trigliserid seviyeleri yükselir. Kolesterol ve trigliserid düşüren ilaçların etkisi azalır. İlaçlar ancak hipotiroidi düzelirse etkili olur.

    Nasıl teşhis edilir?

    Haşimato hastalığı; tiroid ultrasonografisi, tiroid hormonları ve antikorlarının ölçümü ile teşhis edilir.

    Haşimato hastalığı seyrinde oluşan tiroid nodüllerinin çoğu yalancıdır. Bu nedenle müdahale gereksizdir. Çapı iki santimetreyi aşan nodüller yakından izlenir.

    Nasıl tedavi edilir?

    Klinik ve laboratuvar olarak ciddi sorunlar yoksa periyodik takipler yeterlidir. İlaç kullanmaya da gerek yoktur.

    Hipotiroidi varsa uygun dozlarda tiroid tabletleri ile takviye edilir.

    Tiroit tabletleri nasıl kullanılır?

    Tiroid tabletleri aç karnına alınmalıdır. Antiasit, demir ve kalsiyumla birlikte kullanılmamalıdır, aksi takdirde emilmezler.

  • Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Kadınlarda çeşitli nedenlere bağlı alarak adet gecikmesi yaşanabiliyor. Uzmanlar yılda bir iki kez adet gecikmesinin normal karşılanabileceğini ancak düzensizliğin iki üç ay devam etmesi durumunda hekime başvurulması gerektiğini belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ebru Füsun Işık, adet gecikmesinin ne zaman ciddiye alınması gerektiğini anlattı.

    Adet gecikmesinin birçok nedeni olabilir. Hormonal faktörler, üreme organları ile ilgili hastalıklar, stres gibi yaşam koşulları, ağır egzersiz veya aşırı kilo alıp verme adet gecikmesine neden olabilir. Op. Dr. Işık, adet gecikmesinin nedenleri arasında en sık görülenin yumurtanın geliştiği folikülün çatlamaması olduğu söyleyerek şu bilgileri verdi:

    “Aslında kadınların birçoğu yılda bir siklüs yumurtanın çatlamaması gibi sorunlar yaşayabilirler. Fizyolojik olan bu durum pek çok kez birkaç günlük adet gecikmesine yol açtığı için kadınlar tarafından fark edilmez. Adet gecikmesinde ilk olarak akla gelmesi gereken şey ise gebeliktir. Adet gecikmesi fizyolojik olan bu durumlar dışında yumurtalıklarda gelişebilecek endometriozis kistleri, yumurtalıkların iyi ve kötü huylu tümörleri gibi patolojik kistik oluşumlarda da görülebilir. Bazı hormonal denge bozukluklarında da ilk belirti adet gecikmesi şeklinde olabilir. Bu grup hastalıklar çok çeşitlidir ve karmaşık bir yapı içerisinde olabilirler. Bunlar içerisinde en sık rastlananları ise polikistik over sendromu, tiroit bezi fonksiyon bozuklukları ve süt hormonu olarak bilinen prolaktin hormonu salgı bozukluklarıdır. Bu hormon bozuklukları arasında adet düzensizliklerine en sık yol açan durumu ise polikistik over sendromu oluşturuyor.”

    Tanı ve tedavi önemli
    Op. Dr. Işık, tedavi yöntemleri ve tedavi edilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek riskler konusunda da şunları söyledi:
    “Tedavi şekli, bulunan patolojiye göre değişir. Tiroit hormonu yetersizliğine bağlı durumlarda tiroit hormonu verilir. Prolaktin hormonunun yüksek düzeyde salgılandığı durumlarda, salgılamayı kesici ilaçlar verilir. Polikistik over sendromunda ise sadece kilo vermeyle bile adetler düzene girebilir. Ayrıca progesteron hormonu veya doğum kontrol haplarıyla da tedavi mümkün olabiliyor. Sürekli östrojen hormonu etkisi altında kalan rahim içini döşeyen endometrium tabakası her ay düzenli dökülüp adet kanaması şeklinde atılmadığı için sürekli kalınlaşır. Uzun yıllar içersinde bu durum rahim kanseri oluşumu riskini artırır. Ayrıca adet gecikmeleri tedavi edilmezse gebelik oluşumu gecikir veya gerçekleşmez. Adet gecikmesine neden olan yumurtalıkta kistik bir durum söz konusu ise tedavisi gecikmiş olur.”

  • İdrar yolu enfeksiyonları

    İdrar yolu enfeksiyonları

    Tersine bilinçsizce kullanılan hijyenik maddeler ve antiseptikler genital organlarda mikrop florasını bozarak zararlı mikropların artışına, dolayısıyla enfeksiyon riskine yol açabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Yalçın İlker konuyla ilgili olarak antiseptiklerin, vajinada mevcut olan mikrop florasını bozarak zararlı mikropların artışına, dolayısıyla enfeksiyon riskine yol açabileceğinin altını çiziyor ve ekliyor “Tuvaletten sonra temizlik alışkanlığı da, idrar yolları enfeksiyonlarının önlenmesinde önemli rol üstleniyor. Temizliğin önden arkaya doğru olması gerekiyor. Aksi halde anal yoldaki mikroplar idrar yoluna taşınabiliyor.”

    İdrar yolları enfeksiyonları, erişkinlerde en sık antibiyotik kullanılan rahatsızlıkların başında geliyor. Genellikle sağlıklı kişilerde ortaya çıkan bu rahatsızlık ayakta tedavi ediliyor. Ancak, tedavi ihmal edildiğinde hastalık ağır tablolara neden olabiliyor. Özellikle genital organların temizlenmesinde antiseptiklerin kullanılması önerilmiyor.

    Prof. Dr. Yalçın İlker, “Bu enfeksiyonların tedavi edilmemesi böbrek iltihabına, böbrek kaybına ve hatta ölüme kadar gidebiliyor. Tüm idrar yolu enfeksiyonlarının %75’ine koli basili bakterisi neden oluyor. Kadınlarda erkeklere oranla 25 kat daha fazla görülmesinin nedeni ise, idrar kesesinden sonraki idrar yolunun kadınlarda çok daha kısa olması. Erkeklerde de prostat bezi enfeksiyonları önemli sağlık sorunlarına yol açıyor ve tedavi süreci daha zorlu geçiyor. Çünkü prostat bezine yerleşen bakterilerin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmuyor.” diyor ve ekliyor “Bakteriler, idrar olunca esas olarak idrar yaptığımız delikten içeri giriyorlar. Vücut direnci genellikle, bu esnada idrar yollarına ilerlemeye çalışan bakterileri öldürüyor. Ama öldürülmediğinde ya da çok sayıda bakteri girdiğinde enfeksiyona neden oluyor. Kadınlarda görülmesinin en büyük nedeni ise cinsel ilişki sırasında giren bakteriler. Bundan korunmak için de, cinsel ilişkiden sonra idrara çıkmak gerekiyor. Çünkü ilişkiden sonra idrar kesesini boşaltmak koruyucu etki yapıyor.”

    İdrar Yollarında En Çok Görülen Enfeksiyonlar ve Belirtileri
    En sık görülen idrar yolu enfeksiyonu, idrar kesesi kaynaklı oluyor. “Sistit” olarak adlandırılan bu enfeksiyonun ilk belirtisi de, çok sık idrara çıkmak oluyor. Sıklığı 1.5 saatte bir den, 15 dakikada bire kadar değişiyor. Bu duruma, idrar yaparken hissedilen yanma da eşlik ediyor. İdrarda kanama ve hafif ateş de nadiren görülen belirtiler arasında yer alıyor.

    Tanı ve Tedavi Yöntemleri
    Prof. Dr. Yalçın İlker idrar yolu enfeksiyonlarında tanı koyma ve tedavi yöntemlerinin önemine dikkat çekiyor. İlker, “Kişiyi hekime getiren bu şikayetlerin ardından, fizik muayene yapılıyor. İdrar kesesinin olduğu bölgede hassaslık saptanıyor. İdrar tahlili ve idrar kültürü yaptırılıyor. Bu tahlillerde enfeksiyon bulguları ortaya çıkarsa, enfeksiyonun türüne göre antibiyotik belirlenerek tedaviye başlanıyor. Genellikle 3-5 gün süren tedavi süreci, enfeksiyonun ortadan kaldırılması için yeterli oluyor.” diyor.
    Prof. Dr. Yalçın İlker, Sistit’in gebelikte çok rastlanan bir durum olduğunu, ancak hamilelikte her antibiyotik kullanılmadığı için kadınların mutlaka hekime başvurup, uygun ilacı alması gerektiğini belirtiyor. İlker, “Cinsel aktivitenin aniden arttığı durumlarda da Sistit sık görülüyor. Bu nedenle, özellikle balayına çıkan çiftlerde ortaya çıkan idrar yolu enfeksiyonları “balayı sistiti” olarak adlandırılıyor.” diyor.

    İdrar Yolu Enfeksiyonlarında Mikrobiyolojik Örnek Almanın Önemi
    Kadınlarda daha sık görülmekle beraber, erkek hastalarda da azımsanmayacak derece yaygın olan idrar yolu enfeksiyonları, doğru antibiyotikle tedavi edilmeyen hastalarda ağır tablolara neden olabiliyor. Bu konuya dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Elif Hakko, bu denli sık görülen ve ciddi sonuçlar yaratabilen enfeksiyonların tedavisinde kullanılacak olan antibiyotiklerin mikrobiyolojik veriler ışığında seçilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Dr. Hakko konuyla ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “İdrar yolu enfeksiyonlarına genel olarak barsakta bulunan bakteriler neden oluyor. İdrar yolu enfeksiyonuna en sık yol açan, toplumda koli basili olarak bilinen ‘Escherichia coli’ oluyor. Bu ve bunun benzeri diğer bakteriler antibiyotiklerle karşılaştıkça direnç geliştiriyor ve antibiyotikleri etkisiz hale getiriyor. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce (tek bir doz dahi antibiyotik almadan) hastadan mikrobiyolojik kültür alınarak, hangi antibiyotiklere karşı duyarlı olduğunun saptanması gerekiyor. Bu sayede doğru antibiyotikle etkili tedavi yapılması ve bakterinin direnç geliştirmesi önleniyor.”

    Uzun dönemli tedavi gerektiren prostat enfeksiyonları; ağır seyreden, damardan antibiyotik tedavisi gerektiren böbrek enfeksiyonları ve sık tekrarlayan enfeksiyonlarda Antibiyogram yapılmasının şart olduğunu söyleyen Dr. Hakko, kültürde üremeyen mikoplazma, klamidya ve üreoplazma gibi bazı bakterilerin tanısında kullanılan başka yöntemler de olduğunu belirtiyor. İdrar ve kan örneklerinde çalışılabilen bu testler, doğrudan bakterinin saptanması ve hedefe yönelik tedaviyle etkin tedavinin uygulanmasına yardımcı oluyor. Dr. Hakko, idrar kültüründe üreme olmaması, verilen antibiyotiğe yanıt vermeme ve tekrarlayan enfeksiyonlarda da bu testlerin yapılmasının yararlı olacağını vurguluyor.

  • Cinsel isteksizlik

    Cinsel isteksizlik

    Kadınların sık sık yaşadığı cinsel işlev bozukluklarının başında cinsel ilgi ve istek duyumlarının azalması gelmektedir. Cinsel istek kişiden kişiye ve zamandan zamana değişiklik gösterebileceği için cinsel istek “normal” düzeyi henüz tanımlanamamıştır.

    Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu, DSM-IV’e göre, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanmaktadır. Değerlendirme cinsel ilgi ve istek sorunu olan kişinin yaşı, yaşam koşulları, genel sağlığı ve sorun oluşmadan önceki cinsel isteği gibi etkenler de göz önüne alınarak yapılmalıdır.

    Cinsel istek bozukluğu kadınlarda puberte döneminden başlayarak devam eden primer bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi yaşamın herhangi bir döneminde cinsel partnerle yaşanan genel ilişkideki sorunlar, depresyon gibi psikolojik bozukluklar, gebelik, doğum, psikolojik travma ya da ilaca bağlı belirgin bir neden veya durum sonucu sekonder bir sorun olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, kadının sosyal çevredeki sorunu, evlilik dışı bir ilişki yaşaması, görücü usulü evlilik yapması, çözülmemiş çatışmalar yaşaması ve en önemlisi de mutsuz bir evlilik sürdürmesi cinsel isteğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun dışında, sorunu yaşayan kadının cinsel içerikli hayal ve düşüncelerinin, karşı cinse olan ilgisinin, mastürbasyon yapma sıklığının ve partneriyle yaşadığı ilişki sıklığının da cinsel isteksizlikte önemli bir payı vardır.

    Bazen kadınlar cinsel aktiviteye cinsel istekleri olduğu halde katılmayabiliyor ya da cinsel istekleri olmadığı halde katılabiliyor. Buradaki en temel neden, cinsel yaşamı olumsuz olarak etkileyen bir takım yanlış inançların varlığıdır. Özellikle “Sevişmeyi başlatan kadın azgın ve istenen bir kadın değildir!” cinsel mitine olan inancın, kadınların cinsel aktiviteye başlamalarına engel olduğu bir gerçektir. Ancak bu kadınlar eşleri tarafından başlatılan aktivitelerde yer alabilmekte, herhangi bir uyarılma veya orgazm sorunu yaşamamaktadır. Diğer taraftan, toplumumuzda halâ kadının kocasına karşı görevlerinden birinin, onunla cinsel ilişkiye sadece kocası istediği için girmesi gerektiğine olan inançtır. Bu durum da, özünde keyifli bir aktivitenin bir iş ve hatta bir işkence olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünce ve inanışlar doğuştan var olan cinsel dürtülerin, zaman içinde geliştirdiğimiz cinsellikle ilgili bilgi, tutum ve deneyimlerimizle nasıl biçimlendiğini göstermektedir.

    Cinsel istek azlığından şikayet eden kişinin yaşı dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden biridir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte meydana gelen biyolojik değişim, cinsel istek azlığı yaratmaktadır. Özellikle, menopoz ve öncesi-sonrası oluşan hormonal değişim, vulvada ve vajende atrofi, vajinanın salgılarında azalma ve sonuçta vajinada kuruluğa ve hatta ilişki sırasında ağrıya neden olmaktadır. Bir kadının düzenli adet görmesinin birçok kültürde doğurganlığın ve dişiliğin tanımı olarak algılanması, menopozun da “kadınlığın kaybedilmesi” gibi düşünülmesine ve hatta buna bağlı olarak “bu yaştan sonra” cinselliğin yaşanmasının da hoş olmayacağı gibi olumsuz inançlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, cinsel istek azlığı söz konusu olsa bile bu dönemde sorun olarak algılanmamakta ve bu amaçla tedaviye başvurulmamaktadır.

    Cinsel istek azlığına sebep olan etkenlerden diğerleri de kullanılan ilaçlar (psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, tansiyon ilaçları), bazı bedensel hastalıklar (diabet, yüksek tansiyon gibi), alkol kullanımı, kanser tedavileri ve erken yaşam deneyimleri içinde herhangi bir cinsel taciz ve tecavüz öyküsünün varlığıdır. Cinsel içerikli travma öyküsü olan kadının daha sonraki her cinsel yaşantısını geçmişte yaşadığı tecavüz sahneleri ile bağdaştırması cinsel aktivitelerden ve yakınlaşmalardan uzak durmasına neden olmaktadır.

  • Yüz bölgesinde sarkmanın sebepleri neler?

    Yüz bölgesinde sarkmanın sebepleri neler?

    Yüz bölgesinde sarkmanın sebepleri neler?
    Yaş ilerledikçe ve yer çekiminin etkisiyle ciltte gevşeme ve elastikiyetini kaybetme ile birlikte sarkma başlar. Zaman yüz ve boyun bölgesinde olumsuz ve yorgun bir görünüm yaratır. Yüz bölgesi yanaklardan aşağı sarkmaya başlayınca yüzde yorgun bir görünüm oluşur.

    Bütün yüz tipleri için sarkma zamanı aynı mı?
    Elmacık kemikleri çıkık ve kemikli yüze sahip olanlar, çene yapısı geniş olanlar sarkmaya daha dirençli olabiliyor. Onlar daha geç yaşlanıyor veya sarkmaları daha ileriki yaşlarda yaşanıyor. Yüz ve yanak bölgeleri toplu ve etli olanlar, küçük çeneye sahip olanlar ise daha kısa sürede sarkmaya başlayabiliyorlar.

    Yüz bölgesindeki sarkmayı ve gevşemeyi arttıran çevresel faktörler neler?
    Sigara içmek, vitamin eksikliği, kilo alıp vermek, bozuk ve dengesiz diş yapısı, solaryum ve güneş ışığına maruz kalmak gibi sebepler sarkma ve gevşemeyi arttırırlar.

    İlk belirtileri neler?
    Yüz bölgesi sarkması ve gevşekliği genellikle göz kapağı sarkmaları ve göz etrafı gevşemesi ile birlikte görülür. Bu sarkmalara çoğu zaman kaş bölgesi düşüklüğü de eşlik eder. Orta yüz bölgesinde de çukurlaşma ve volüm kaybı oluşur.

    Sonra hangi sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor?
    Yanaklar dudak kenarlarına ve aşağıya doğru yığılır ve katlanmaya başlar. Üzgün görünüm veren çizgiler ve katlantılar oluşur. Gözlerin ve kaşların kavisi de aşağıya doğru yönelir.

    Ortalama bir sarkma yaşı var mı?
    Yüz yaşlanmasının en hızlı ilerleyen ve göze çarpan deformiteleri genellikle 40 yaş ve üzerinde görülür.

    Peki, nasıl önlemler almak gerekiyor?
    Aslında en önemlisi bu kırışıklık ve yaşlanma belirtilerinin başında önlem almak ve ona göre tedavilere başlamaktır. Çizgiler hafifken dolgu, botoks gibi kırışıklık önleyiciler kullanmaya başlanabilir. Ayrıca cilt altına anti-aging vitamin ve mineral uygulamaları ve lazer işlemleri yapılabilir. Bunlar düzenli yapılır ve kırışıklıklar derinleşmeden önlem alınırsa basit şekilde mücadele mümkün olabilir.

    Yüz sarkmaları için en uygun tedavi yöntemleri neler?
    Sarkmalar için en uygunu derin lazer ve ultrason. Cilt altına uygulanan derin ultrason ve lazerde radyo dalgalarıyla iz bırakmadan ve kolayca cilt toparlanmasına destek olunabiliyor.

    Bu tedavinin başarı göstermesi için ne kadar zaman geçmesi gerekiyor?
    Cilt altının sıkılaşması 2-6 ay kadar bir zaman alıyor. Bu esnada yeni bağ dokusu oluşumu sağlanıyor. Kolajen liflerinin üçlü sarmal yapıları ısıdan etkileniyor ve radyo dalgalarıyla çözülme sağlanıyor. Bunun ardından da iyileşme süreci başlıyor ve fibroblastlar harekete geçiyor. Cilt altı tabakasının yeniden kolajen lifleriyle yapılanması da sıkılaşmanın önünü açıyor.

    Peki, kaç seans uygulama yapılıyor?
    Bu uygulamalar bölgeye ve cilt yapısına göre farklılık gösterebiliyor. Genellikle birkaç seans şeklinde uygulamak gerekebilir.

    İlerlemiş sarkmalarda da bu yöntem sonuç veriyor mu?
    İlerlemiş sarkmalar için yüz bölgesini telle asma ve çiftini, yani yüz ve boyun germesi yapılabilir. Yüz lifting’inde artık eskisi gibi büyük izler oluşturmadan operasyon gerçekleştiriliyor. İzler kulak içinde kalacak şekilde çalışılıyor ve görünmemesi için boyun germe yapılması durumunda boyun germe izleri de kulak arkasına bırakılarak operasyon gerçekleştiriliyor. Yani yüz bölgesini üste ve yanlara doğru çekiliyor ki kişinin daha genç görünümü elde edilebilsin.

    İyileşme ne kadar zaman alıyor?
    Özel bir korse ile ilk hafta yüz ve boyun bölgesinin desteklenmesi gerekiyor. Bir hafta sonra dikişler alınıyor ve korse çıkartılıyor. Hastaya bir süre güneşten ve solaryumdan uzak durmasını tavsiye ediyoruz.

  • Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlerin büyük bir kısmı en kısa sürede tedavi olup bebeklerine kavuşmak isterler. Hatta bazıları neden çocuk sahibi olamadıklarını öğrenmeden hemen tüp bebek yaptırmaya çalışırlar. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenleri açıkladı.

    Maalesef toplumdaki genel kanı; tüp bebek tedavisinin %100 başarılı olduğu yönündedir. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenleri ve başarı oranlarını açıkladı…

    Defalarca tüp bebek tedavisi deneyip kendiliğinden gebe kalan birçok kişiye tanık olunur. En son teknolojik gelişmeleri kullanılsa bile tüp bebek kesin bir yöntem değildir.

    Amerikan Üremeye Yardımcı Tedavi Edenler Derneği’ne göre tüp bebek de başarı oranı %40 ancak ulaşmaktadır.

    Tüp Bebek Tedavisinden Önce

    Tüp bebek tedavisine başlamadan veya karar vermeden önce daha basit yöntemler ile gebe kalınıp kalınmayacağı araştırılmalıdır. Ciddi erkeğe bağlı sperm problemi yoksa yumurtlama fonksiyonları normal olan genç çiftlerde denemeye gerek yoktur. Yumurtlamayı artırıcı yöntemler veya aşılama tedavisi ile daha basit daha hesaplı bir şekilde netice alınabilir.

    Yumurtlamayı artırıcı tedavi kadınlarda normalde 1 tane gelişen yumurta sayısını daha fazlalaştırmaktır. Bunun için hap benzer bazen de iğne benzeri ilaçlar kullanılır ve daha fazla sayıda yumurta büyümesi sağlanır.

    Doktorunuzun belirleyeceği bir zamanda da eşinizle beraber olarak doğal yollardan hamile kalma şansı artırılmış olur. Aşılama dediğimiz ‘İntrauterin inseminasyon‘da ise eşden alınan spermler laboratuar koşullarında daha yoğun ve daha hareketli hale getirilerek kadının rahminin içine enjekte edilir. Burada hem zamanlama hem de rahmin içersine daha fazla sayıda sperm bırakıldığı için gebelik şansı artmaktadır. Aynı zamanda yumurtlamayı artırıcı tedavi de uygulandığı için başarı şansı daha fazlada artmaktadır. Tüp bebek tedavilerine göre daha zahmetsiz ve basit tedaviler olduğu için öncelik tanımak gerekir. Sayılara yani başarı oranlarına gelecek olursak yumurtlama tedavisinde her bir seferinde % 6 iken aşılamada bu oran%18’dir. Bu oranlara bakarak biraz umutsuzluğa kapılabilir ancak basit yöntemler olduğu için ve her koşulda rahatlıkla uygulanabildiğini düşündüğümüzde tedavi algoritmasında ilk planda olmaları gerekir. Yukarıdaki bahsettiğim yöntemlerde başarının en önemli kuralı sabırlı olmaktır. Unutulmaması gereken nokta; bazı hastalarda tüp bebek tedavisine gerek kalmadan birçok çiftin bu yöntemlerle bebek sahibi olduğudur.

  • Libidonuz düşükse nedeni kansızlık olabilir!

    Libidonuz düşükse nedeni kansızlık olabilir!

    Kansızlık kadınlarda cinsel isteksizlik nedeni. Her yüz kadından 70’ı kansızlık (anemi) sorunuyla baş etmeye çalışıyor. Halsizlikten, depresyona saç dökülmesinden görme kaybına kadar ciddi sorunları da beraberinde getiren kansızlığın kadınlarda libidoyu düşürdüğünü biliyor muydunuz?

    Vücutta düşen hemoglobinin hücrelere ve beyne yeteri kadar oksijen taşıyamamasının kişide arzu ve isteklerin körelterek cinsel isteksizliğe neden olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe hastane Kompleksi’nden Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Cafer Adıgüzel kadınların baş belası kansızlıkla ilgili merak edilenleri anlattı: oksijen kanda hemoglobin adı verilen bir proteine bağlanarak taşınır.

    Alyuvarlarda bulunan hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengi veren maddedir. Hemoglobinin normalden düşük olması ise kansızlık olarak isimlendirilir. Hemoglobinin düşmesi dokulara ve beyine yeteri kadar oksijen gitmesini engeller.

    Yetersiz oksijen ise fiziksel pek çok soruna yol açacağı gibi psikolojik olarak da kişiyi etkiler. Kişi kendini bitkin, depresif hisseder, arzu ve istekleri körelir. Bu durum cinsel hayatını da olumsuz etkiler. Kadınlarda cinsel isteksizliğin nedeni kansızlık olabilir.

    İşitme ve görme kaybına neden olur. Kansızlık en sık kadınlarda görülür. Regl dönemlerinin uzaması, hemoroid, kanamalı ülser, mide ve bağırsak hastalıkları, folik asit eksikliği, demir ve b12 vitamini eksikliği kansızlığın başlıca nedenlerindendir.

    Kansızlık tedavi edilmediğinde hayat kalitesini ciddi şekilde düşürür.
    Halsizlik, yorgunluk, soluk bir cilt, asabiyet, uykusuzluk, konsantrasyon eksikliği, saç dökülmesi, tırnaklarda incelme ve kırılma görülebilir. Kansızlık ileri derecelerde elde ve ayakta karıncalanma, depresyon, çarpıntı, kulak çınlaması, görme ve işitme kaybı gibi sorunları da beraberinde getirir.

    Anne karnında bebeğin gelişimini engeller.
    Kadınlarda özellikle hamilelik döneminde en sık karşılaşılan anemi türü demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliği anemisinin en sık karşılaşılan nedeni yetersiz demir alımıdır. Demir hayvansal gıdalarda, iyi pişmiş kuru baklagillerde, kurutulmuş meyvelerde (kayısı, üzüm v.s.), pekmezde, fındık, fıstık, tahin gibi gıdalarda, yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur. Folik asit ve b 12 vitamini eksikliği de gıdalarla ilgili olan anemiye neden olur. Basur, mide, barsak sisteminde olan kanamalar ya da benzeri patolojiler nedeni ile kronik kan kaybı gelişmekte olan bebeğin annesinin depolarını tüketmesi de diğer bir nedendir. Hamilelik döneminde kansızlık sorunu ciddiye alınmadığında ve derinleştiğinde bebeğin gelişimini engelleyebilir.

    Aneminin nedeni iyi tespit edilmeli.
    Anemi tedavisinde birinci koşul, anemiyi yapan nedenin çok net ortaya konulmasıdır. Eğer kansızlığın nedeni demir eksikliğiyse hastada demir tedavisine başlanırken diğer taraftan demir eksikliğinin nasıl ortaya çıktığının bulunması büyük önem taşıyor.

    Mide bağırsakta kayıp söz konusuysa bu durumun nereden kaynaklandığı tespit edilip ortadan kaldırılması gerekir. Jinekolojik kayıpsa, bir jinekoloji uzmanıyla birlikte problemin çözülebilir. Kansızlık bir sonuçtur. Bu sonucu oluşturan sebep mutlaka aydınlatılmalı ve tedavi edilmelidir.

    Bu besinler kan yapıyor. Demir yetersizliğine bağlı anemi tedavisinde doğru bir beslenme düzeni oluşturmak büyük önem taşıyor. İşte kansızlığa iyi gelen besinler; karaciğer, kırmızı et, tavuk ve balıketi, yumurta, üzüm ve pekmez, kuru baklagiller, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru dut gibi kuru meyveler, yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı ), fındık, fıstık ve susam demir eksikliği ileri boyutta olan kişiler; süt, yoğurt ve ayran gibi kalsiyum içeren gıdaları yemeklerin yanına değil, ara öğünlerde tüketmelidir. Çünkü kalsiyumun demirin emilimini yavaşlatma özelliği vardır.

    Yemeklerle çay ve kahve tüketilmemelidir. C vitamini demir emilimini arttırır.