Etiket: tedavi yöntemleri

  • Saç mezoterapisi nedir? 4 Adımda Nasıl yapılır? Saç Çıkar Mı?

    Saç mezoterapisi nedir? 4 Adımda Nasıl yapılır? Saç Çıkar Mı?

    Saç mezoterapisi, saç dökülmesini azaltan ve saç sağlığını iyileştiren bir tedavi yöntemidir. Nasıl yapıldığını ve etkilerini öğrenin.

    Günümüzde saç dökülmesi, birçok insanın karşılaştığı yaygın bir sorundur. Hem erkekler hem de kadınlar için rahatsız edici bir durum olabilir ve özgüveni etkileyebilir. Saç dökülmesini önlemek veya tedavi etmek için birçok farklı yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden biri de saç mezoterapisidir. Bu makalede, saç mezoterapisinin nedir, nasıl yapılır ve saç çıkmasına nasıl katkı sağladığı hakkında ayrıntılı bilgileri bulacaksınız.

    Saç mezoterapisi nedir? Nasıl yapılır? Saç Çıkar Mı?

    Saç sağlığı, genel sağlığımızın önemli bir yansımasıdır ve birçok kişi için özgüvenin bir simgesidir. Ancak, saç dökülmesi, erkekler ve kadınlar arasında yaygın bir sorundur ve bu durum hem fiziksel hem de duygusal olarak rahatsızlık yaratabilir. Saç dökülmesi ile başa çıkmak ve saç sağlığını iyileştirmek için birçok farklı yöntem bulunmaktadır. Bu makalede, anahtar kelimelerimiz “saç mezoterapisi” üzerine odaklanarak, bu etkili tedavi yöntemini ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Saç mezoterapisi nedir, nasıl yapılır ve saç çıkmasına nasıl katkı sağlar, tüm bu soruları cevaplayarak saç sağlığıyla ilgilenen herkes için önemli bilgiler sunacağız.

    Saç mezoterapisi nedir? 4 Adımda Nasıl yapılır? Saç Çıkar Mı?
    Saç mezoterapisi nedir? 4 Adımda Nasıl yapılır? Saç Çıkar Mı?

    Saç Mezoterapisi Nedir?

    Saç mezoterapisi, saç köklerini güçlendirmek ve saç dökülmesini azaltmak amacıyla kullanılan invaziv olmayan bir tedavi yöntemidir. Bu işlem sırasında, vitaminler, mineraller, amino asitler ve diğer besin maddeleri ince iğnelerle saç derisine enjekte edilir. Mezoterapi, saçın büyümesini teşvik eder ve saç köklerini canlandırır.

    Mezoterapinin etkisi kişiden kişiye değişebilir ve tedavinin türüne, saç dökülmesinin nedenine ve tedaviyi uygulayan uzmanın deneyimine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Ancak genel olarak şu bilgiler verilebilir:

    1. Mezoterapinin Etki Süresi: Mezoterapi tedavisinin etkisi kişinin saç dökülmesi durumuna bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bazı kişiler tedavinin hemen ardından iyileşmeler gözlemleyebilirken, diğerleri için sonuçlar daha uzun sürebilir. İlk sonuçları genellikle ilk birkaç ay içinde görmeye başlarsınız.
    2. Etkinin Sürdürülmesi: Mezoterapi sonuçlarını sürdürmek için genellikle bir dizi seans gereklidir. Seanslar arasındaki süreler, tedavinin türüne ve kişinin saç dökülmesinin ciddiyetine bağlı olarak değişebilir. Mezoterapi sonrası saç dökülmesinin yeniden başlamaması için düzenli bakım seansları yapılması tavsiye edilir.
    3. Kalıcı Etki: Mezoterapi, saç dökülmesini geçici olarak durdurabilir ve saç sağlığını iyileştirebilir, ancak tedavi sonuçları kalıcı değildir. Kalıcı bir sonuç elde etmek için düzenli bakım seansları ve saç sağlığını korumaya yönelik tedbirler almak önemlidir.

    Mezoterapinin etkisi kişiden kişiye ve uygulanan tedavi planına bağlı olarak değişir. Mezoterapinin başlangıç sonuçları genellikle ilk birkaç ay içinde görülmeye başlarken, uzun vadeli etkiyi sürdürmek için düzenli bakım ve takip gerekebilir. Mezoterapi sonuçlarını ve tedavi sürecini daha iyi anlamak için bir uzmanla görüşmek önemlidir.

    Saç Mezoterapisi Nasıl Yapılır?

    Saç mezoterapisi birkaç adımda gerçekleştirilir:

    1. Hastanın Değerlendirilmesi: İlk olarak, hastanın saç dökülmesinin nedeni ve derecesi değerlendirilir. Saç dökülmesinin altında yatan sebep belirlendikten sonra, uygun bir mezoterapi tedavi planı oluşturulur.
    2. İğnelerle Enjeksiyon: Tedavi sırasında, saç mezoterapisi uzmanı, özel olarak tasarlanmış ince iğneler kullanarak saç derisine vitamin, mineral ve diğer besin maddelerini enjekte eder. Bu maddeler, saç köklerini beslemek ve büyümeyi teşvik etmek için kullanılır.
    3. Tedavi Oturumu Sayısı: Genellikle saç mezoterapisi tedavisi bir dizi oturum halinde yapılır. Oturumlar arasındaki süreler, hastanın durumuna ve tedaviye yanıtına bağlı olarak değişebilir. Genellikle, ilk dört ila altı hafta boyunca haftada bir oturum yapılır, ardından tedavi seansları aylık olarak devam edebilir.
    4. Sonuçların İzlenmesi: Tedavi sonrası saç büyüme süreci gözlemlenir. Saç mezoterapisi, saçın kalitesini ve yoğunluğunu artırabilir. Ancak sonuçlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir.

    Saç Mezoterapisi Sonuçları: Saç Çıkar Mı?

    Saç mezoterapisi, saç dökülmesini azaltma ve saç kalitesini artırma konusunda olumlu sonuçlar sağlayabilir. Ancak bu sonuçlar kişiden kişiye değişebilir. Kimi kişiler için saç mezoterapisi sonucunda saç dökülmesi durabilirken, bazılarında saç büyümesi gözlemlenebilir.

    Mezoterapinin etkili olup olmadığı, kişinin saç dökülmesinin nedenine, yaşına, genetik faktörlere ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, saç mezoterapisi öncesi mutlaka bir uzmanla görüşmek önemlidir. Mezoterapi, diğer saç tedavi yöntemleri ile kombine edilebilir ve daha etkili sonuçlar elde etmek için kullanılabilir.

    Sonuç olarak, saç mezoterapisi saç dökülmesini tedavi etmek veya önlemek isteyen kişiler için bir seçenek olabilir. Ancak herkes için aynı sonuçları garanti etmez. Bu nedenle, saç sorunlarıyla karşılaşan bireylerin bir uzmana danışarak kişiselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturmaları önemlidir. Saç mezoterapisi, saç sağlığını iyileştirmek için kullanılabilecek etkili bir yöntem olabilir.

    Sıkça Sorulan Sorular

    1. Saç Mezoterapisi ne işe yarar? Saç mezoterapisi, saç dökülmesini azaltma, saç köklerini güçlendirme ve saç sağlığını iyileştirme amacıyla kullanılan bir tedavi yöntemidir.
    2. PRP ve Saç Mezoterapisi saç çıkarır mı? Evet, hem PRP (Platelet-Rich Plasma) tedavisi hem de saç mezoterapisi, saç çıkmasını teşvik edebilir ve saç sağlığını iyileştirebilir.
    3. Mezoterapi 1 seans yeterli mi? Genellikle mezoterapi tedavisi bir dizi seans halinde yapılır. İlk seans sonuçlarını görmek için birkaç seansa ihtiyaç vardır.
    4. Saç Mezoterapisi kaç ayda sonuç verir? Sonuçlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle tedavinin başlamasından sonra birkaç ay içinde belirgin iyileşmeler görülmeye başlanır.
    5. Saç için mezoterapi mi PRP mi? Tedavi seçimi kişisel ihtiyaçlara ve saç sorunlarının türüne bağlıdır. Bir uzmanla danışarak hangi tedavinin daha uygun olduğunu belirlemek önemlidir.
    6. Saç Mezoterapisi en az kaç seans olmalı? Mezoterapi tedavisinin etkili olabilmesi için genellikle bir dizi seans gereklidir. Seans sayısı kişinin saç sorununun ciddiyetine bağlı olarak değişebilir.
    7. Saç Mezoterapisi kimlere uygulanmaz? Saç mezoterapisi, belirli sağlık koşulları veya alerjileri olan kişilere uygulanmamalıdır. Tedavi öncesi bir uzmanla görüşmek önemlidir. Ayrıca, hamilelik ve emzirme döneminde de dikkatli olunmalıdır.

    Umarım bu makale, saç mezoterapisi hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olmuştur. Unutmayın ki sağlığınızla ilgili herhangi bir tedaviyi düşünüyorsanız, bir uzmana danışmanız her zaman en iyi seçenektir.

    İlgili konular;

    Saç Mezoterapisi Yaptıranlar Tıklayın !

    Saç Dökülmesine 10 Doğal Çare Tıklayın !

    Saç dökülmeleri prp uygulanması Tıklayın !

  • İlginç tedavi yöntemleri

    İlginç tedavi yöntemleri

    Eski çağlardan beri süregelen tedavi yöntemlerini merak ediyormusunuz?Oldukça ilginç olan bu tedavi yöntemlerinden bazıları;

    TIBBİ SÜLÜKLER
    Ortaçağ’da kullanılan bir diğer tıbbi yöntem sülüklerdi. Kan almaya benzer olarak, sülükler zamane doktorlarının birçok hastalığa neden olduğunu düşündükleri kirli kanı çekmek için kullanılıyordu.
    Modern tıpta, sülüklere rekonstraktif cerrahide kan akışını hızlandırmak için başvuruluyor. Bu yöntem, örneğin geri dikilen bir parmakta kan akışını artırmakta kullanılıyor.
    KURTÇUK DEBRİDMAN TERAPİSİ
    Bir gün bu böceğe sizi daha büyük bir tanesinden kurtarması için ihtiyaç duyabilirsiniz. Kurtçuk debridman terapisi, açık yaralara mikropsuz kurtçuk – sinek larvası – yerleştirmekle uygulanıyor.
    Kurtçuklar yara çevresindeli çürüyen dokuyu kemirirken, geride sağlıklı doku kalıyor.Kurtçuklar ayrıca zararlı bakterileri öldürerek yarayı dezenfekte ediyor. 1930′lu ve 1940’lı yıllarda sıkça kullanılan yöntem penisilin iğnesinin yaygınlaşması ile etkinliğini yitirdi. Ancak antibiyotiklere dirençli bakterilerin ortaya çıkması ile kurtçuklar tekrar kullanılmaya başlandı.
    İNSAN SÜTÜ
    Kemoterapi tedavinizin bir bardak sütle yapılmasını ister miydiniz? İnsan sütünün kanserle mücadele edebilme gücü 2009 yılında kızının sütünü içen bir babanın başından geçenler sayesinde fark edildi. Sıradışı bir seçenek olarak kabul edilen süt tedavisinin, İsveç’in Lund ve Göteburg Üniversiteleri bilim insanlarının çalışması sonucu kanser hücrelerini öldürebileceği ortaya çıktı.
    Araştırmacılar, anne sütünde bulunan ve HAMLET adı verilen maddenin kanser hücrelerinin ölümüne yol açtığını keşfetse de, bu maddenin kanserli hücreler üzerinde nasıl etki gösterdiği tam olarak anlaşılamadı.
    ÜROTERAPİ
    Uzayda kısıtlı kaynaklarla görev yapan astronotlar geri dönüştürülmüş idrarlarını içebiliyor. Ancak bazıları katıksız idrarı homeopatik tedavinin bir parçası olarak içmek zorunda. Bu alternatif tedavi yöntemini önerenler, idrarın insan vücudunu kanserden AIDS’e kadar birçok hastalıktan koruyacak antikorlar içerdiğini öne sürüyor.
    Ancak konu üzerinde titiz bir bilimsel çalışma olmadığı için, Amerikan Kanser Derneği gibi kurumlar yönteme ciddi bir şekilde yaklaşmaktan çekiniyor.
    İNCİ TOZU
    İnci bir takılarak bir de sürülerek kullanılıyor. Geleneksel Çin tıbbında parçalanan inciler toz veya krem haline getirilip, cilt bakım ürünü olarak kullanılıyor. Doktorlar ise tedavinin sadece sivilceleri geçirmediğini, yaşlılığın önüne geçtiğini ve ömrü uzattığını öne sürüyor.
    ARI TEDAVİSİ
    Bu tedavi gerçekten belki de en garip yöntemlerden biri; ama, Çin’de birçok doktor tarafından uygulanıyor.
    Arı iğnesinde bulunan zehrin romatizma gibi hastalıklara iyi geldiği düşünülüyor. Ve sorunlu bölgeye arı iğnesi ile uygulanıyor.
    DOKUNARAK AMELİYAT
    Ameliyat demek her zaman bir yerlerinizin kesilip biçilmesi anlamına gelmeyebilir. Brezilya ve Filipinler gibi ülkelerde, dokunarak tedavi yöntemi uygulanıyor. Vücudunuzun hastalık olan bölgesine enerji verilmesi ile kendinizi iyi hissetmeye başlıyorsunuz.
    YUNUS TEDAVİSİ
    Psikolojik tedavi için psikologlara milyonlar harcamanız gerekmez. Yunusları izlemek de en az bir psikolog kadar işe yarayabilir. İşte bu tedavi yönteminde sadece yunusları izleyip dalga seslerini dinleyerek rahatlıyorsunuz.
    HO’OPONOPONO
    Ağır kavgalar eden çılgın tartışmalar yaşayan biriyseniz, bu tedavi yöntemi tam size göre. Ho’oponopono, Hawaii’de uygulanıyor ve temelde öfke ve suçluluk gibi negatif duyguları atmayı hedefliyor.
    Tedavinin kilit noktası ise “özür dilerim” ve “hadi barışalım” gibi sözleri kullanmaya başlamak. İşte bu sözcükleri kullanan hastalar, kötülüklerden tamamen arınıyor.
    YILAN MASAJI
    Evet yanlış duymadınız! Bu terapi yönteminde bir yığın zehirsiz yılan vücudunuzda gezinerek masaj yapıyor ve vücudunuzu rahatlatıyor.
    BİRA BANYOSU
    Dünyanın bazı yerlerinde bu ilginç terapi uygulanıyor. Bira dolu bir küvete hatta fıçıya girip biralarınızı yudumlayarak tüm stresinizi atabiliyorsunuz.
    ŞIRINGALAR
    Bu yöntem bir sıvıyı bir silindir ya da tüpün içine koyarak uygulanıyor ve bağırsaklarda şişkinliğe yol açıyor, çünkü toksinlerin vücuttan dışarı atılmasını sağlıyor. Bu yöntem ilacın kana karışmasını hızlandırıyor ve çabuk bir rahatlama sağlıyor.
    KAN ALMA
    Eski zamanlarda, vücuttan bir miktar kanın alınmasının hastalıkları önleyici ve tedavi edici bir yöntem olduğuna inanılıyordu. Mesala, birinin yüksek tansiyonu varsa, bu yöntemle tedavi ediliyordu. Ateş, baş ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar da kan alınarak tedavi ediliyordu. Ve ilginç bir şekilde bu yöntem oldukça etkiliydi.
    BÜYÜ
    Antik çağlarda pagan inancına sahip insanların hastalıkları tedavi edecek güçleri olduğuna inanılıyordu. Hastalar pagan inancına sahip insanlara götürülüyor ve bir kayanın üstüne yatırılarak vücudunda yaşayan hastalık bu büyücü tarafından yok ediliyordu.
    Ayrıca tedavi sırasında hastaların günah çıkarmaları isteniyor böylece tedavi sürecinin hızlanacağına inanılıyordu.
    İKSİRLER
    İksirler, eski zamanlarda kullanılan bir tür narkoz yöntemiydi. Ameliyatlar sırasında bunları içen hasta uyuyor böylece acı çekmesi önleniyordu. Ama bu iksirler mükemmel oranda karıştırılmazsa ve uygun dozda verilmezse, hastaların ölümüne yol açabiliyordu.
    PATATES KABUKLARI
    Patates kabukları yanıkları tedavi etmekte kullanılıyordu. Klasik bandajlar yerine yeni yanmış bölgeye patates kabuğu konulursa yaranın daha hızlı bir şekilde iyileştiği bulundu. Bu yöntemin avantajı ucuz ve acısız olmasıydı. Ayrıca yaralı bölgeyi sürekli nemli tuttuğu için de rahatça çıkarılabiliyordu.
    SİRKE
    Isırgan otuyla sirkeyi aynı şişeye koyup beklettikten sonra bunu yılan ya da akrep ısırığı olan bölgeye sürmek, zehrin kana karışımını engelliyor. Aynı zamanda bu karışım acı hissini azaltıyor
    SU TEDAVİSİ
    Bu yönteme göre, bütün ağrı ve sızılardan kurtulmak için sıcak bir banyo yapmak yeterli. Eski zamanlarda, yağlarla ve çiçeklerle zanginleştirilmiş sıcak suda ya da bahar yağmurunda yıkanmanın bütün hastalıkları geçirebileceğine inanılıyordu.
    Bazı doktorlar bu tedaviyi aşırı noktalara taşıyarak hastalarını günlerce banyoda tutmak, bütün vücudunu ıslak havlularla sarmak gibi yöntemler kullandılar.
    FELÇLİ BÖLGEYİ KİMYASAL OLARAK UYARMA
    Bu yöntemi ilk olarak Macar bir doktor uygulamıştı. Macar doktor, bazı hastaların felç olduktan sonra şizofrenik belirtiler gösterdiğini ve felç olmaktan mutlu olduklarını gözlemledi. Bir şizofren hastayı tedavi etmenin diğer hastaların da iyileşmesinde etkili olacağını düşündü.
    Birçok kimyasal yöntem kullanarak onları tedavi etmeyi denedi ve sonunda ‘metrazol’ isimli bir ilaçta karar kıldı. Bunu beyne enjekte ederek bir çok başarılı sonuç elde etti ama bu yöntemin bazı hastalarda birçok yan etkisi oldu.
    LOBOTOMİ
    Hastanın beyninin bir kısmını kesip çıkarmayı içeren bu ilginç yöntem, yıllarca şizofreni, klinik depresyon gibi birçok sinir hastalığını tedavi etmekte kullanıldı. Antipsikotik ilaçlar bulunduktan sonra bu yöntem bırakıldı ve bu yöntem tıp tarihindeki en yanlış tedavi yöntemlerinden biri olarak literatürde yerini aldı.
    TREPANASYON
    Beyinde delikler açarak burada oluşan hastalıklardan kurtulmayı hedefleyen bu yöntemin sara, migren ve ruh hastalıklarını iyileştirdiğine inanılıyordu. Bu yöntem günümüzde beyni etkileyen kafa yaralanmalarını tedavi etmekte hala kullanılıyor!

  • Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Günlük yaşamın koşuşturması içinde önemsenmeyip, tedavisi geciktirilen unutkanlık, bunama hastalığına ya da depresyona işaret ediyor olabilir.

    Psikoloji Uzmanı Psikolog Sevda Sevimli Yurtseven, unutkanlık nedenleri, tedavi yöntemleri ve nöropsikolojik testler hakkında bilgi verdi.

    DEPRESYONLA BİRLİKTE UNUTKANLIK ORTAYA ÇIKABİLİR

    Depresyon, derin bir üzüntü hali içinde olup, sıkıntı, ağlamalar, uyku bozukluğu, fiziksel durgunluk, hiçbir şeyden zevk alamama, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerden oluşan bir tablodur. Depresyondaki kişi; kendi hayatı, gelecek, diğer kişiler ve olaylar ile ilgili olumsuz kavramları zihninde geliştirmeye yatkındır. Bir olaydan genelleme yaparak her şeyin olumsuz ve kötü gittiğine dair çıkarımlarda bulunabilir.

    Depresyonla beraber; iş performansında düşme, algılama sorunları, eşyaların yerini unutma, yeni bilgileri daha önceki performansından düşük şekilde öğrenebilme ve odaklanamama gibi sorunlar sıklıkla görülmektedir.

    BUNAMA İLERİ YAŞLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

    Yaşlı bir kişinin unutkanlıkla ilgili şikayetleri varsa, çevre tarafından oldukça normal karşılanabilir. Normal yaşlılık unutkanlığında kişi, günlük yaşamında tümüyle bağımsızdır. Kendi işlerini halledip, planlama yapabilmektedir. Ancak çağımızın hastalığı olan bunama(demans), yaşam süresinin uzamasıyla beraber insanı tehdit eder duruma gelmiştir.

    Özellikle “Alzehimer Tipi Demans” yaşlılık öncesi ve yaşlılıkta en çok görülen bunama nedenidir. Bu hastalığın başlangıç döneminde tanı koymak oldukça güç olduğundan, gerçek sıklığı saptamak çok mümkün görünmemektedir.

    Alzheimer’a karşı Havuç kürü için tıklayın !

    Genel olarak 65 yaşın üstündeki nüfusta yüzde 2-4 arasında görülür ve 75 yaş üstü sıklık artmaktadır. Hafif demanslı kişilerde işte ve ev dışında bağımsızlık bozulmaya başlamaktadır.

    Orta demanslılarda bağımlılık artar, kişi yaşamı ve kendi bakımında sorunlar yaşar. Ağır demanslı hastalarda ise sürekli bakım gerekir ve kişi tümüyle çevresine bağımlı hale gelmiştir.

    HASTANIN GÜNLÜK YAŞANTISINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

    Hafif evredeki demanslı hasta çalışıyorsa işinde verimliliğini yitirir. Yakın geçmişe ait olayların hatırlanmasında güçlük çekme, aynı soruların tekrarlanması ve kelime bulma güçlükleri hastanın yakınlarının dikkatini çeken başlıca özellikler arasında yer almaktadır. Hasta kendi bildiği mekanları dolaşabilse de, yabancı mekanlarda kaybolabilir. Yeni telefon numaralarını öğrenememe, yemek yaparken malzemeleri unutma ve uyku kalitesinde bozulma görülmektedir. Bu bozukluklarla beraber depresyon da tabloya eşlik edebilir.

    UNUTKANLIĞINIZIN NEDENİ DEPRESYON MU? BUNAMA MI?

    Unutkanlıkla ilgili durumlarda nöropsikolojik değerlendirme, nörolojide yardımcı muayene yöntemlerinden biridir. Bu muayene beyin-davranış ilişkisi temeline oturan nöropsikolojik testlerle gerçekleştirilmektedir. Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde beynin hareket ve duyu sistemleri dışında kalan bölgeler de etkilenmektedir. Beyin bölgelerinin aracılık ettiği mental işlevleri değerlendiren ve bunlardaki bozulmaları gösteren nöropsikolojik testlerdir.

    Klinik olarak özellikle ayırt edilmesi zor olan depresyon ve bunamanın ayırt edici tanısında nöropsikoloji yardımcı olmaktadır. Bu tip testlerle; hastanın basit dikkat, dikkati sürdürme, bellek, soyutlama, planlama, görsel mekansal algı ve yapılandırma özelliklerine bakılıp unutkanlığın neye bağlı olduğuna dair fikir oluşturulabilmektedir.

  • Vajinismuslu çiftler

    Vajinismuslu çiftler

    Bir erteleme ve kaçınma hastalığı olan vajinismus nedeniyle çiftlerin yanlış tedavilere yönelmeleri çözüm sürecini aksatabiliyor. Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), ülkemizde evli ve cinsel hayatı olan her on çiften birinde görülen vajinismus hakkında yeni bir basın açıklaması yaptı. İşte CİSED’in basın açıklamasından çok çarpıcı başlıklar:

    Çiftler çoğu zaman vajinismustan değil çocuk sahibi olamamaktan şikâyetçi

    Evlenirken her çiftin cinsellikle ilgili beklenti ve hayallerinin olduğunu, vajinismus sorunu ortaya çıktığında bunların ilk geceden yıkıldığını ve balaylarının kâbusa dönüşebildiğini ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Vajinismus; kadın bedeninin penis-vajina birlikteliğini içeren cinselliği reddedişidir.Çiftler vajinismus sorunu ile karşılaşınca önce büyük bir üzüntü ve çaresizlik yaşamakta ve bu sorunu en yakın çevrelerinden bile saklamaktadırlar. Başlangıçta sorun genellikle ya görmezden gelinmekte ya da kendiliğinden düzeleceği düşünülerek bir cinsel terapiste başvurma kararı sürekli ertelenmektedir. Cinsel terapiye başvurma kararı verildiğinde ise, sihirli bir değneğin kendilerine dokunmasını ve hayatlarına sorunsuz olarak devam etmeyi arzu etmektedirler. Bu nedenle de hızlı ve mucize tedavilerde umut aramaktadır. Bunlar kızlık zarının ameliyatla aldırılması, anestezi altında cinsellik yaşamak, botoks uygulamaları ya da tek seanslık tedavi yöntemleriolabilmektedir. Bu yöntemler çiftin hem paralarının hem enerjilerinin hem de umutlarının tükenmesine neden olabilmektedir. Çünkü deneyip de başarısızlıkla sonuçlanan her tedavi girişimi çifti dipsiz bir kuyuya doğru sürükleyebilir, umutlarını kırabilir ve daha sonraki tedavi girişimlerini de güçleştirebilir.  Sorunların devam ediyor olması çiftin daha çok yıpranmasına ve cinselliği daha kötü algılanmalarına neden olabilir. Çiftler, bir süre sonra bunun bir kader olduğunu kabul etmeye başlayabilir, cinsellikten uzaklaşabilir veya cinselliğe küsebilirler. Hatta bir evliliği tamamlayamamayı kişisel başarısızlık olarak algılayan çiftler, penis-vajina birlikteliğini içermeyen yalan bir cinsel hayat yaşamaya başlayabilirler. Zamanla cinsel birleşme denemeleri giderek seyrelebilir veya “sürtünme” ile boşalma alışkanlığı geliştirebilirler. Son aşamada iç dünyalarında fırtınalar kopmaya başlayan çiftler; birbirlerinden gün geçtikçe uzaklaşabilirler, çocuk sahibi olmalarına yönelik çevrelerinden gelen baskılarla yanlış üstüne yanlışa sürüklenebilirler. Çocuk sahibi olmak için aşılama ya da tüp bebek yöntemine yönelebilirler. Hattaçiftler çoğu zaman vajinismustan değil çocuk sahibi olamamaktan şikâyetçi olabiliyor.Aslında emek veya çaba harcamaktan kaçınan çiftler kendilerini daha yoğun bir mücadelenin içerisinde bulurlar ve bu süreç, onların tüm güzellikleriyle birbirlerini yaşamalarına engel olur. Artık onlar için amaç evliliğin başında olduğu gibi mutlu olmak değil; utanç, kızgınlık, umutsuzluk duyguları ile kurdukları yalan dünyalarına sığınmak ve gizlenmektir.Ancak bazı çiftler daha baştan boşanmayı tercih edebiliyor yani vajinismus yuvaları yıkabiliyor.” dedi.

    Vajinismus tedavisindeki en önemli faktör güvendir

    Sebebi ne olursa vajinismusun tedavisinin mümkün olduğunu ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Cinsel hayatın penis-vajina birlikteliğini içermemesi, sağlıklı olmaması kişinin ruh sağlığını bozabilir, günlük hayatını ve tüm ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Aldatma, duygusal ve fiziksel şiddet, saygısız davranışlar, duygusal tatminde azalma, herkesin rahatça girdiği cinsel ilişkiye “biz nasıl giremiyoruz veya neden biz?” şeklindeki suçluluk, eksiklik hissi, utanç duyma, kendinden nefret etme, hayal kırıklığı, bunaltı, sıkıntı, umutsuzluk, çaresizlik, gibi durumlar da vajinismustan kaynaklanabilir. Bunalım ve sıkıntıya düşen çift kendilerine ve birbirlerine güvenlerini yitirebilir. Bu nedenle vajinismus tedavisindeki en önemli faktör çiftin kendilerine, cinsel terapistlerine ve uygulanan tedavi yöntemlerine karşı hissettikleri güvendir. Çünkü mutluluğu yakalamak çok zor değildir, mutluluk, tedavi kararının sağlıklı alınmasına ve başvurulacak cinsel terapistin doğru seçimine bağlıdır. Unutulmamalıdır ki, vajinismusun %100 tedavisi vardır ve cinsel terapidirbaşlangıçta zor gibi görünen yol, içine girildiğinde en kolay ve en keyif veren yol olabilmektedir.” dedi.

  • Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz, olamaz…

    Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz, olamaz…

    Tedavi olurken tecavüze uğrayan kadınlar var

    Vajinusmusun Türkiye’de pek çok çiftin hayatını kararttığını ve bu nedenle çok istismar edildiğini ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Vajinismuslu çiftlerde uygulanabilecek doğru bir cinsel terapi; sadece penisin vajene girmesinin başarılması ile değil, çiftin sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşantıya kavuşması ile de ilgilenen bir terapi yaklaşımıdır. Böyle bir cinsel terapi, cinselliğin mekanik bir sürece dönüşmesini sağlıklı bulmaz. Oysa muayenehanede cinsel birlikteliği yaşatmak, çoğu zaman sorumluluğu üzerlerinden atmak düşüncesine sahip kişilerin uygun bulduğu bir yöntem olarak cinselliği mekanik bir eyleme dönüştürür. Uygulanan bu yöntem geçici başarıya odaklıdır. Zaten korku, güven sorunu olan ve cinselliğe yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri olan bir bireyi muayenehane gibi güvensiz bir ortamda cinsel ilişkiye yönlendirmek bu bireyin bilinçdışı süreçlerinde yıpranmalara, daha çok suçluluk ve utanma duygularının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu duygular içerisinde olan bireylere uygulanan bu yöntem bir çeşit tecavüz olarak dahi algılanabilir. Yani tedavi olurken tecavüze uğrayan kadınlar var. Bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, cinsel eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak, gevşeme, güven duyma, konuşma, dokunma, aşk oyunları, kendine güvenme ve kendine yardım tekniği konusunda bilgilendirmek gibi birçok kavramı içinde barındıran cinsel terapi ile muayenehanede gerdek arasında uçurumlar vardır. Kadın ve erkek arasında sevginin ve zevkin bir paylaşımı olan cinsellik, birlikte yaşanacak bir hazzı esas almalı ve ideal bir ortam içerisinde yaşanmalıdır. İdeal ortam, muayenehane gibi hastalığı öne çıkaran ve çiftin sığındığı bir yer ol maktan çok; cinsel aktiviteleri destekleyen ve ego güçlerinin en iyi şekilde kullanımına fırsat tanıyan akılcı bir ortam olmalıdır. Bu ortam cinsel egzersizleri yapmayı sağlayacak tüm kaynakların en ideal şekilde hasta için düzenlenip kullanıldığı bir atmosferi tanımlamalıdır. Bu nedenle çiftler bu uygulamaları evlerinde, kendi rahat, güvenli ve ideal ortamlarında yapmalıdır. Telefonlar kapatılmalı, ışıklar rahatsız etmeyecek bir seviyeye getirilmeli, odanın ısısı dengelenmeli, kapılar kilitlenmeli, yani özel ve rahat bir mekân yaratılmalıdır. Kişiler ruhsal yönden rahat, huzurlu ve mahremiyet duygusu içerisinde olmalıdır. Muayenehaneler, ne kadar uygun yapılandırılmış olurlarsa olsunlar, bireyselliğe, mahremiyete, duygusal güvenliğe saygının ihlal edilebileceği ortamlardır. Bu nedenle CİSED olarak bu tür tek seanslık tedavileri uygun ve etik bulmuyoruz ve halkımıza da tavsiye etmiyoruz.Buradan halkımıza sesleniyoruz: “Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz!” Bunu yapanlara lütfen inanmayınız. Cinsel terapistler, hekimler, psikologlar hastanın mahremiyetine saygı duyulmalı ve hiçbir şekilde cinselliğe bizzat aracılık yapamamalıdır.” dedi.
    Tedavi yöntemleri toplumsal yapımızı dikkate almalıdır
    Uygulanan tedavi yöntemlerinin toplumsal yapımızı dikkate alarak belirlenmesi gerektiğini savunan CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil; “Tek seansta, kadına sakinleştirici, kas gevşetici ve ağrı giderici ilaçlar, kayganlaştırıcı ve lokal uyuşturucu kremler ve pomatlar verildikten sonra, hekim muayenesinde ve onun telkinleri ve gözetimi altında gerdeğe girilmesi Türk örf ve adetlerine ve tıbbi etiğe uygun bir tedavi yöntemi değildir. Bu tür uygulamaları daha önce de kınamıştık. Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerinde ve ABD’de doktorun gözü önünde cinsel ilişkiye girme ve sorunları yerinde tespit ederek çözmeyi hedefleyen cinsel tedavi merkezleri olduğunu biliyoruz. Fakat burası Türkiye; Batı dünyası ile bir kültür ve anlayış farkımız var. Etik açıdan uygun araştırmalar sonucu elde edilmiş olsa bile bilimsel bilginin uygulanmasında bundan yararlanacak insanların sosyal ve kültürel değerlerinin göz önüne alınması gereklidir. Diğer ülkelerdeki uygulamalar, muayenehanede cinsel ilişkiyi haklı gösterecek birer bilimsel kanıt ya da teşvik unsuru olarak asla kullanılmamalıdır. Türk ruh sağlığı profesyonelleri olarak kendi toplumsal yapımıza, örf ve adetlerimize uygun tedavi yöntemlerini tercih etmeliyiz. Çünkü Cinsel Haklar Bildirgesi’ne göre; cinsellik her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan mahremiyet, duygusal ifade gibi temel insan ihtiyaçlarının doyumuna bağlıdır. Cinsel haklar özgürlüğe, onura ve her bir insanoğlunun eşitliğine dayalı evrensel insan haklarıdır. Cinsel haklar tanınmalı, teşvik edilmeli, saygı gösterilmeli ve toplumlar tarafından savunulmalıdır. Cinsel sağlık bilimi bu cinsel hakların tanındığı ve saygı duyulduğu ortamlarda uygulanmalıdır. Niyeti ne olursa olsun her çeşit cinsel zorlama ve istismar cinsel özgürlüğün dışındadır. Cinsel mahremiyet hakkı, başkalarının cinsel haklarına müdahale edilmediği sürece cinsel yakınlaşma konusunda bireysel karar verme ve davranma hakkını içerir. Bundan dolayı cinsel tedavilerin etik ilkelerinin oluşturulması ve istismarın önlenmesi, cinsel sağlık bilimi ile ilgilenenlerin mesleki uygulamaları için cinsel terapistin ve hastanın haklarını korumayı amaçlayıcı standartların getirilmesi gerekir. Ayrıca cinsel eğitim, danışmanlık, cinsel terapi ve cinsellik araştırmaları için etik kuralların olması ve bu etik kurallara her zaman uyulması gerekmektedir. Aksi durumlarda tedaviye muhtaç insanlarımız, bu tedavileri uygulayan profesyoneller ve cinsel sağlık bilimi zarar görebilir.” dedi.
  • Hamilelik Şekeri Hakkında Herşey

    Hamilelik Şekeri Hakkında Herşey

    Hamilelik şekeri, hamilelik döneminde başlayan bir çeşit diabet hastalığıdır. Bunun anlamı vücudunuzun şekeri kullanması gerektiği gibi kullanamamasından dolayı kan şekeri değerlerinizin normalin üstüne çıkmasıdır. Hamilelik şekeri yaklaşık olarak %4 oranında hamileyi etkiler. Genelde hamileliğin beşinci veya altıncı aylarında ortaya çıkar (24-28 haftalar). Genellikle de doğumdan sonra ortadan kaybolur.

    Hamilelik Şekeri Bebeğimi Nasıl Etkiler?
    Yüksek şeker oranları hem sizin hem de bebeğiniz için sağlıksızdır. Eğer yüksek şeker seviyeleri kontrol altına alınmazsa doğumda problem yaşama riski artar. Bebeğin no
    rmalden fazla büyümesi gibi etkilerle doğumu sizin için ve bebeğiniz için zorlaştırabilir. Ayrıca bebeğin ileriki yaşamında şeker hastalığı riski taşımasına sebep olur.

    Hamilelik Şekerim Varsa Ne Yapabilirim?
    Doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerileri doğrultusunda beslenmenizi düzenlemeniz, düzenli egzersiz yapmanız ve kan şekeri seviyelerinizi düzenli olarak kontrol etmeniz gerekir.

    Beslenmemde Ne Gibi Değişiklikler Yapmam Gerekir?
    Doktorunuz bu değişiklileri bir diyetisyen yardımıyla yapmanızı isteyebilir. Bunun yanında bazı gıdaların beslenmenizden çıkarılması istenebilir. Özellikle dondurma, şerbetli tatlılar, kurabiyeler, çikolata gibi şekerden zengin gıdalardan uzak durulması bunlar yerine doğal şeker içeren meyveler tercih edilmesi gerekebilir.

    Öğün aralarında acıktığınızda kuru üzüm, havuç, meyve gibi sizin için sağlıklı olan seçenekleri tercih edebilirsiniz. Beyaz undan yapılan makarna veya beyaz pirinç yerine sizin ve bebeğiniz için daha yararlı olan bulgur, kepekli makarna veya esmer (kepekli-kabuklu) pirinç tercih edebilirsiniz.
    Dengeli ve çeşitli beslenmenizde sizin ve bebeğiniz için çok önemlidir. Hamilelik döneminde ne kadar kilo aldığınıza bağlı olarak öğünlerde daha az yemeniz gerekebilir. Bununla ilgili olarak doktorunuz veya diyetisyeninizle konuşabilirsiniz.

    Neden Egzersiz Önemli?
    Doktorunuz sizin ve bebeğiniz için güvenli olan egzersizi düzenli olarak yapmanızı önerecektir. Egzersiz kan şekeri seviyenizi normal düzeyde tutmanıza ve kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.
    Yürüyüş hamileler için genellikle en kolay egzersiz şeklidir. Yüzme veya diğer egzersiz çeşitleri de güvenli olan seviyelerde yapılabilir. Hangi egzersizlerin sizin için güvenli olduğunu doktorunuza danışabilirsiniz.
    Eğer genelde yürüyüş alışkanlığınız yoksa günlük 5-10 dakikalık yürüyüşlerle başlayabilirsiniz. Güçlendikçe yürüyüş zamanını 30 dakikaya kadar çıkartabilirsiniz. Egzersizi ne kadar sık yaparsanız o kadar kolay kan şekeri seviyenizi kontrol altına alabilirsiniz.
    Egzersiz yaparken dikkatli olmanız da şart. Egzersiz yaparken kendinizi çok zorlamamanız, çok terlememeniz ve nefes nefese kalmamanız gerekir.

    Eğer egzersiz yaparken başınız dönerse, sırt ve bel bölgenizde şiddetli ağrı hissederseniz veya başka bölgelerde ağrı hissederseniz egzersizi hemen bırakıp doktorunuz arayınız.

    Hamilelik Döneminde Hangi Testleri Yaptırmam Gerekir?
    Doktorunuz sizden rutinde yapılan kan tahlillerini isteyecektir. Bunun yanında sizin de düzenli olarak kan şekeri seviyenizi ölçtürmenizi isteyebilir. Bu testler doktorunuza beslenmenizin ve egzersizin kan şekeri seviyesini istenilen seviyede tutup tutmadığı konusunda bilgi verecektir. Eğer değerler istenilen düzeylerde değilse doktorunuz sizden kan şekeri seviyenizi düşürmek için insülin kullanmanızı isteyebilir. Doktorunuz bu konuda sizden bir uzmanla görüşmenizi isteyebilir.

    Bebeğim Doğduktan Sonra Kan Şekeri Değerlerim Düzene Girer mi?
    Bebeğiniz doğduktan sonra hastanede bulunduğunuz zaman içerisinde kan şekeri düzeylerine baktırmanıza gerek yoktur. Hamilelik şekerinin kontrolü loğusalık döneminde, doğumdan 6–8 hafta sonra yapılmalıdır. Hamilelik döneminde gebeliğe bağlı şeker yükselmesi yaşayan anne adaylarının yaşamları boyunca diğer annelere göre şeker hastalığına yakalanma riskinin biraz daha yüksek olduğunu biliyoruz.

    Bu yüzden sağlıklı ve dengeli beslenmeye devam edip, düzenli egzersizlerinizi yapmak ve doktorunuzun önerdiği peryodları da şeker kontrolünüzü yapmanız sizin için çok önemlidir.

     

    Diyabetli hamileler nasıl beslenmeli?

    Gebelik şekerinde de normal diyabetteki gibi en önemli besin öğesi karbonhidratlı (şekerli) besinler. Karbonhidratlı besinler kan şekerini yükseltir diye diyetten çıkartılmaz. Yapılan çalışmalar da göstermiş ki; gebelikte yeterli protein ve yağ alınsa dahi eksik karbonhidrat bebeğin beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkiler oluşturur.

    • Karbonhidratlarda önemli nokta; ne kadar karbonhidrat gerektiğinin iyi hesaplanması ve kişinin ihtiyaç duyduğu karbonhidratı günün hangi saatlerinde, ne kadar ve hangi besinlerle karşılayabileceğini öğrenmesidir. Kan şekerini hızlı yükselten basit şekerler yerine lif miktarı yüksek, kan şekerini daha yavaş yükselten, sağlığı geliştirmede daha etkin kompleks karbonhidratları seçmek faydalı olur.
    • Kompleks karbonhidratlar; tam tahıl taneleri, kepekli pirinç, makarna, bulgur, tam buğday ekmekleri, çavdar, yulaf ve benzerleridir. Basit şekerler ise; çay şekeri, reçel, bal ve marmelat gibi gıdalardır. Diyet programında karbonhidrat kaynaklarını öncelikli olarak ekmek ve ekmek yerine geçenler ile meyve grubu besinler oluşturur. Bu besinler diyette kesinlikle bulundurulmalı. Ancak yenilecek miktar ve zamanlama çok iyi belirlenmeli.
    • Sıkıntı her zaman kan şekerinin yükselmesi olmaz. Kan şekerinin düşmesi de yaşanır ve çok tehlikelidir. Bu nedenle doktorun ve beslenme uzmanının istediği periyotlarda kan şekeri kontrolü yapmak / yaptırmak, besin tüketim kaydı tutmak ve bu kayıtlar eşliğinde beslenme programını yenilemek gerekir. Annenin aldığı kilo, kan şekeri değerleri, yiyebildiği ve yiyemediği besinler göz önüne alınarak diyetisyen kontrolünde beslenme programı yenilenmelidir.
    • Öğün atlamayın. Kan şekerinin düşmesi oldukça sıkıntılı bir durumdur. Bunu önlemenin en güzel yolu sık aralıklarla beslenmektir. Kan şekerlerinin istenilen düzeylerde tutulabilmesi için öğün sayı ve miktarları önemlidir. Ara öğünler, öğünden 2,5 – 3 saat sonra kompleks karbonhidrat içerikli olmalıdır.
    • Kan şekerini düzenlemede yardımcı besinlerin başında posa gelir. Posa, birlikte yenilen karbonhidratın kan şekerine olan etkisini azaltır. Kan şekerinin yükselme hızını yavaşlatır. Bu nedenle de tüm öğünlerinizde kalori değeri çok az olan ama vitamin, mineral ve posadan zengin olan kaynakları, yani sebzeleri mutlaka sofranızda bulundurun. Bununla birlikte diğer karbonhidrat kaynaklarında da posadan zengin olanları tercih etmelisiniz. Yani tam buğday ekmeği, çavdar, bulgur, meyveler gibi.

     

     

    İlgili Konular ;
    Gebelik şekeri çıkanlar varmı?
    Hamilelik şekeri ve diyet
    Gebelik şekeri olanlar

  • Kadınlarda Yaşanan Genital Tümör Sorunu

    Kadınlarda Yaşanan Genital Tümör Sorunu

    Özellikle kadınların cinsel organlarında devamlı olarak bazı değişimler ve hormonal yapılar oluşmakta, zamanla bunlar kaybolmaktadır. Kısacası bu bölge her açıdan sıkıntılı bir bölgedir.

    Kadınların genital bölgelerinde yaşanan bu sorunlar zamanla Genital Tümör adını verdiğimiz sağlık sorununa neden olabilmektedir. Bu sorun diğer hastalıklarda olduğu gibi istenmeyen bir durumdur ve ölümle sonuçlanabilir.

    Kadınların Vajinalarında meydana gelen bu tarz Genital Tümörler iki kademede incelenebilmektedir. Bu kademelerden bir tanesi İyi Huylu Tümörler, diğer ise Kötü Huylu Tümörlerdir.

    İyi huylu tümörler zaman içerisinde kötü huyluya dönüşebilirler. Kütü huylu tümörler ise müdahale edilmezse hastayı ölümle sonuçlanacak bir dönem içerisine sokabilmektedir.

    Günümüzde doktorlar tarafından yapılan araştırmalar, hastalığın ortaya çıkış sebebi, ilerleme durumu ve daha birçok detayla birlikte hastalığın geniş bir tablosu çıkarılmıştır. Ancak buradan sizlere bu bilgileri sunmayacağım. Çünkü aşırı tıbbi bir listedir ve anlaşılması oldukça sıkıntılıdır.

    Ancak şunları bilmenizde fayda var. Genital Tümör aynen Rahim Kanseri gibi erken teşhis edildiğinde daha kolay tedavi edilmektedir. Bu durumda kadınların özellikle belli bir yaştan sonra senede 1-2 kez kontrole girmeleri ve bu kontroller sonucunda gerekeni yapmalarıdır.

    Bu sayede bu tarz hastalıkların önüne daha rahat geçmeniz mümkündür.

  • İdrar Kaçırmaya 15 Dakika’da Son

    İdrar Kaçırmaya 15 Dakika’da Son

    Kadınların sosyal ve psikolojik sorunlar yaşamasına sebep olan idrar kaçırma problemi cerrahi yöntemle 15 dakikada sona eriyor.

    İdrar Kaçırma Niçin Önemlidir?

    Hayati tehlike içeren bir sorun olmamakla birlikte yaşam kalitesini sosyal ve cinsel anlamda bozmaktadır. Sürekli ıslaklığa ve ped taşımaya bağlı olarak vajinada enfeksiyonlara sebebiyet verebilir Cinsel aktif yaştaki kadınların seksüel yaşamlarını da olumsuz yönde etkileyen bu sorunun tedavisi son derece önemlidir.

    Birçok hasta gurubu hala bu sorunu dile getirmekten çekinmektedir. Özellikle doğum yapan ve yaşlı hastalar bunun kadın hayatının kaçınılmaz bir sonu olduğunu düşünmektedir. Oysaki son yıllarda tanı ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemelerle yaşamın hangi döneminde olursa olsun tedavisi mümkün olan bir sağlık sorunudur.

    İdrar Kaçırma Nedenleri Nelerdir?

    Gebelik ve doğum yapmış olmak.Gebelik sırasında görülen idrar kaçırma genellikle doğumdan kısa bir süre sonra düzelir. Vajinal yoldan doğum yapan özellikle iri bebek doğuran ve doğumun 2. evresi dediğimiz çıkım döneminin uzun sürdüğü hastalarda görülme sıklığı fazladır.İdrar kaçırmanın diğer nedenleri; Sigara kullanımı (Risk 2-3 kat artmaktadır. Sigara kullanımı antiöstrojenik etkisiyle kollajen sentezini azaltmakta, kronik obstrüktif akciğer hastalığına yol açıp öksürük sebebi ile idrar kaçırmayı arttırmaktadır.),Diyet (Çay, kahve, kola gibi diüretik( idrar söktürücü) etkisi fazla olan sıvıları çok tüketenlerde artar.),İlaçlar (Sedatifler, bazı kalp ve tansiyon ilaçları ile antidepresanların bir kısmı yan etki olarak idrar kaçırmayı arttırır.),Sistemik ve bazı nörolojik hastalıklar(Diyabet, multipl skleroz, parkinson ve omurilik yaralanmaları idrar kaçırma nedenlerindendir.),Obesite ve Kronik kabızlık (Karın içi basıncını arttıran aşırı kilo ve kabızlıktaki sürekli şiddetli ıkınmalar pelvis ( taban kaslarını) zayıflatır.) ve Menopoz (Menopozlu yıllarda azalan östrojen hormonundan dolayı doku yapısı gevşer.)

    İdrar Kaçırma Tipleri Nelerdir?

    Stres Üriner İnkontinans ( Stres Tipi idrar kaçırma )
    Öksürme, hapşırma, zıplama, ıkınma gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda görülen idrar kaçırmadır. %30-40 oranında görülür. Mesane boynu ve idrar deliğinin (üretra) anatomik destek yapılarının zayıflaması sonucu oluşur. Bu şikayeti olan kadınların büyük bir çoğunluğunda aynı zamanda rahim ve idrar kesesinin taban kısmının da aşağıya, vajene doğru kısmen veya ileri derecede sarkması söz konusudur ve vajinadan dışarı çıkan, ele gelen şişlik ortaya çıkar
    Urge İnkontinans ( Sıkışma Tipi İdrar Kaçırma )
    Acil idrar yapma isteği ile birlikte veya bu hissin hemen sonrasında görülen idrar kaçırmadır. Hastaların büyük çoğunluğunda neden bilinmemektedir. Mesane gelen idrarla dolarken ani ve kontrolsüz kasılmalar olur. Kontrolsüz olan kasılmalar sonucu acil idrar yapma zorunluluğu görülür. Genellikle artmış gündüz idrar yapma sıklığı ve gece de 1 kereden daha fazla idrara kalkma şeklinde görülür. Görülme sıklığı %20-30 oranındadır.
    Mix İnkontinans ( Karma Tip İdrar Kaçırma )
    Yukarıda anlatılan 2 tipin bir arada olması durumudur. %25-35 oranında görülmektedir.
    Taşma İnkontinans ( Taşma Tipi İdrar Kaçırma )
    Mesanenin yetersiz boşalmasına sekonder olarak az miktarda olan idrar kaçırmadır.Diyabetik nöropati, omurilik yaralanması ve multipl skleroz da görülür.

    Tedavileri Nelerdir?

    KONSERVATİF TEDAVİ

    Diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri: Günlük sıvı alımının 1800-2400 ml arasında olması önerilir. Alkollü içecekler, süt ve süt ürünleri, kafeinli içecekler, çay, fazla baharatlı yiyecekler, suni tatlandırıcılar gibi besinlerin azaltılması önerilir. İdeal kiloyu korumak ve sigarayı bırakmak tüm idrar kaçırma tiplerinde etkisi olan yöntemlerdir.

    Mesane eğitimi: Haftalık artan süreler ile sadece belirli zamanlarda idrar yapmanın öğretildiği ve yaklaşık hasta uyumuna göre 6-8 hafta süren bir programdır.

    Pelvik taban kas egzersizleri (Kegel egzersizleri): Vajina ve makat etrafını saran kaslarınızı beraber kasarak idrar ve gaz çıkışını durduracakmış gibi kasmanız hedeflenir. Bu egzersizlerin sayısı ve süresi giderek arttırılır. Hastalara özel egzersiz kartları verilir.

    CERRAHİ TEDAVİ

    Ameliyat ile idrar kesesi ve idrar boynu arasındaki açı düzeltilerek istem dışı idrar kaçırma ortadan kaldırılmalıdır . Sarkmayı ve açı bozukluğunu düzeltmek için farklı ameliyat yöntemleri mevcuttur. İdrar borusunun altına açıyı düzeltmek amacı ile vucut için herhangi bir zararlı etkisi olmayan destekleyici bir bant gevşek olarak yerleştirilir. Bu bant idrar boynunun altını destekleyerek öksürmek veya hapşırmakla karın içi basıncı arttığında ortaya çıkan idrar kaçma durumunu engeller. TVT veya TOT kısaltmaları ile ifade edilen bu tip asıcı ameliyatlar ile idrar kaçırmada % 90’lar civarında başarılı bir düzelme sağlanır. Bu tip bir ameliyat uygulaması sonucunda hastalar sıklıkla aynı gün taburcu edilir.

    Merkezimizde idrar kaçırma ameliyatları sırasında zor doğumlardan kalan perine yırtıkları, vajinal genişlemeler ve deformasyonlarda aynı seansta basarıyla opere edilmektedir. İdrar kaçırma problemi olmayan ama bu tür sarkma şikayeti olan hastalarda yine cerrahi daraltma yöntemiyle tedavi edilmektedir.

    Son olarak uygulanan sling operasyonları için ne dersiniz?

    Bu yöntemi kullanmamızın sebepleri
    • En başarılı yöntem oluşu
    • Müdahale süresinin kısalığı (yaklaşık 10-15 dakika)
    • Hastalara aynı gün, yürüyerek eve dönebilme imkanı sunabilmesidir.

    İlgili Konular ;

    Doğum sonrası idrar kaçırma
    İdrar kaçırma ve tedavisi
    Doğum sonrası idrar kaçırma
    Jinekoloji

  • Çikolata Kisti (Endometriosis) ve Tedavisi Prof.Dr.Recai PABUÇCU

    Çikolata Kisti (Endometriosis) ve Tedavisi Prof.Dr.Recai PABUÇCU

    Endometriosis hastalığının anlaşılabilmesi için endometrium dokusu ve kadınların aylık döngüsündeki değişikliklerinden kısaca bahsetmek gerekir:

    Rahim boşluğunu döşeyen epitel tabakasına endometrium dokusu (dölyatağı) adı verilmektedir. Endometrium dokusu, rahim iç duvarlarını ince bir tabaka halinde döşemektedir. Endometrium hücreleri ve bağdokusu (stroma) hücrelerinden oluşan bu doku hamileliğe hazırlık için her ay siklik değişiklikler geçirmektedir. Adet döneminde endometrium dokusu parçalanarak dökülmekte, adet kanı ile rahim ağzı ve vajina yoluyla dışarı atılmaktadır. Bununla beraber, kadınların önemli bir kısmında adet kanı tüplerin içinden geçerek karın boşluğuna da az miktarda geçmektedir. Adet kanının geri akımıyla (retrograd) karın boşluğuna geçen parçalanmış endometrium dokusu vücudun bağışıklık sistemine ait “makrofaj” hücreleri tarafından ortadan kaldırılmaktadır.

    Endometrium dokusu her ay kendini yenileme ve dökülme fazlarından geçmektedir. Bu değişiklikler beyinden ve yumurtalıklarda salgılanan hormaonların etkisiyle olmaktadır. Endometrium tabakası adet sonrası dönemde ince iken (3-5mm), takip eden günlerde ise hormonal etkilerle giderek kalınlaşarak 9–15 mm’ye kadar kalınlaşmaktadır. Adet bitimiyle endometrium dokusu rejenere olur ve giderek kalınlaşır. Yaklaşık olarak yumurta çatlamasından sonraki 5.-6. günlerde oluşan embriyo rahim boşluğuna ulaşmaktadır. Bu günlerde endometrium hamilelik için hazır hale gelmiş olması gerekmektedir; aksi halde embriyo endometriuma yerleşemez ve hamilelik oluşmaz.

    Endometriosis, rahim iç dokusunu (dölyatağı) oluşturan endometrium hücrelerinin, bu bölge dışındaki yerlerde yerleşmesidir. Endometrium hücrelerinin rahim iç bölgesi dışında yerleştiği alanlara ise ‘endometriosis odağı’ denilmektedir. Endometriosis odakları az sayıda olabileceği gibi ağır formlarında çok yayagın olarak bulunmaktadır.

    Normalde sadece rahim iç tabakasında bulunan endometrium dokusunun nasıl olup da başka alanlara yerleştiği kesin olarak bilinmemektedir. Yukarıda anlatıldığı gibi adet kanının geriye akımı ile karın boşluğuna geçmesinin önemli rol oynadığı bilinmektedir. Ancak, kadınların önemli bir kısmında geriye akım var iken, neden sadece bir kısmında endometriosis hastalığının oluştuğu bilinmemektedir. Karın boşluğuna ulaşan endometrium dokularını parçalayıp yok etmesi gereken bağışıklık sisteminin yetersizliği suçlanmaktadır. Sonuç olarak yok edilemeyen endometrium dokusu rahim dış yüzeyine, yumurtalıklara, tüplere, alt karın boşluğu zarlarına (periton), barsak yüzeylerine tutunarak yerleşmektedir. Retrograd akım endometriosis odaklarının oluşmasındaki en güçlü teori olmakla birlikte başka mekanizmaların da rol oynadığı düşünülmektedir (metaplazi teorisi, hematojen yayılım v.s.)

    Çikolata kisti yani endometriosis hakkında merak edilenler… Kadınlarda kısırlığa da neden olabilen çikolata kisti ihmal edilmemesi ve kısa zamanda tedavisinin yapılması gereken bir rahatsızlık. Çikolata kisti hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak istiyor, kistin kimlerde daha sık görüldüğünü, tedavisi. Çikolata kisti, belirtileri ve tedavisi aşağıdaki yazıda yer almaktadır. Vücudun hangi bölgesinde çıkar ? Cinsel ilişkiyi engeller mi ? İltihap mıdır, fiziksel bir değişim midir ? Rahim nasıl değişime uğrar ? Hangi yaşlarda ortaya çıkar ? Doğum yapmış kadınlarda görülür mü ? Gebe kalamayanlarda çikolata kisti ihtimali daha mı fazladır ? Riski arttıran faktörler nelerdir ? Yanlış beslenme, sigara gibi faktörler etkili midir ? Vücut nasıl kist oluşturur ? Ağrı duyulur mu ? Kanama olur mu ? Cinsel ilişki sırasında nasıl bir rahatsızlık yaşanır ? İlerleyen safhalarda hastaya nasıl bir zarar verebilir ? İlerleyen safhalarda neler yaşanır ? Erken teşhis önemli midir ? Ameliyat mı ilaç tedavisi mi tercih edilir ? Zor bir ameliyat mıdır ? Hangi durumlarda rahim ve yumurtalık alınır ? Kist yeniden tekrarlayabilir mi ? Önlem almak mümkün mü ? Hangi ilaçlar etkili olabilir ? Hangi sıklıkta kontrol edilmelidir ?

     

    Çikolata Kisti (Endometriosis) ve Tedavisi

    – Çikolata kisti nasıl tedavi edilir?
    – Çikolata kistinin belirtileri nelerdir?
    – Çikolata kisti tedavi edilmezse ne olur?
    – Çikolata kisti neden olur?
    – Çikolata kisti nedir?
    – Çikolata kisti kimlerde daha çok görülür?
    – Çikolata kisti tedavisinde başarı kesin midir?

    Görülme sıklığı

    Endometriosis hiç bir şikayeti olmayan, tedavisiz gebe kalabilmiş kadınlarda da bulunabildiğinden bu hastalığın kadınlarda görülme sıklığı kesin olarak bilinmemektedir. Tanısı laparoskopi veya ameliyat ile konulduğundan, bildirilen oranlar değişkenlik göstermektedir. Ancak, doğurganlık çağındaki kadınlarda görülme sıklığı %10 tahmin edilmektedir. Hamile kalma problemi olmayan kadınlara bu oran düşük iken (%1-5), gebe kalamama (infertilite) nedeniyle başvuran kadınlarda bu oran % 20-40’lara çıkmaktadır.

    Endometriosis odakları nerede ve nasıl görülmektedir ?

    Endometriosis karın içinde ve genital organlar üzerinde çok değişik tipte lezyonlara yol açmaktadır. Bu lezyonların yaygınlığına göre Evre I-II-III-IV olarak sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma bizzat laparoskopi sırasında lezyonların yerleşimi ve yaygınlığına göre yapılmaktadır. Laparoskopi yapılmadan endometriosis tanısı ve evresini tahmin etmek mümkün değildir. Minimal-Hafif (Evre I-II) endometriosis’te hastalık daha sınırlı ve başlangıç döneminde iken, Orta-Ağır (Evre III-IV) formlarında endometriosis daha yaygındır. Evre III-IV’de, genellikle karın içersinde ileri derecede yapışıklıklar ve çikolata kistleri bulunmaktadır. Her zaman geçerli olmamakla birlikte genellikle hastanın şikayetleri (kasık ağırısı, şiddetli adet sancısı, ilişkide ağrı, çocuk sahibi olamama v.s) endometriosis evresi ile orantılı olarak artmaktadır. Bununla birlikte, çok ileri endometriosiste şiddetli belirtiler olmayabileceği gibi, çok hafif formlarında şikayetler ciddi ve dayanılmaz olabilir.

    Endometriosis odaklarının yerleşim bölgeleri görülmektedir. En sık yumurtalıklarda görülür, daha sonra sırası ile rahim arkasındaki Douglas çukurunu örten periton zarında, rahmi yerinde tutan bağlarda, tüplerde, ince-kalın barsaklarda, mesanede, rahim ağzı, vajina ve dış genital organlarda görülmektedir. Nadiren göz, akciğer gibi genital organ dışı yerleşimleri de görülmektedir.

    Laparoskopi operasyonu sırasında her iki yumurtalıkta çikolata kisti görülmektedir.

    Endometriosis odakları küçük, koyu kırmızı-mavi-siyah renkli, barut yanığına benzer oluşumlardır. Bu odaklar değişmeden kalabilir veya ilerleyebilir, bulundukları yerlerde reaksiyona neden olup etraflarındaki normal dokuları kendilerine çekerek onlara yapışabilir (örneğin rahim ve barsak sıkı bir şekilde birbirine yapışabilir) veya organlar arasında ince-kalın fibröz bantlar şeklinde yapışıklıklara yol açabilirler. Bu yapışıklıklar herhangi bir şikâyete veya kısırlığa yol açmayabileceği gibi, özellikle tüpler ve yumurtalıklar arasında yoğun yapışıklıklar hamile kalmayı zorlaştırabilir veya tamamen engelleyebilir. Bu yapışıklıklar yumurtanın tüplerin içine alınmasını, tüplerin içindeki yolculuğunu engelleyebileceği gibi dış gebelik rsikini de arttırmaktadır. Ayrıca, normal anatomik bütünlüğün bozulması, organlardaki çekilmeler, yapışıklıklar ve yer değiştirmeler şiddetli ağrılara yol açabilmektedir. Bu ağrılar belli dönemlerde (adet döneminde, ilişki esnasında) kadını rahatsız edebilir veya sürekli olabilir.

    Yumurtalıkların yüzeyinde başlayan endometriozis odakları bazen her adet döneminde yumurtalık dokusu içine kanayarak çikolata kisti (endometrioma) oluşumuna neden olabilir. Her adet döneminde nasıl rahim içerindeki endometrium dokusu hormonal değişiklikler ile kanayarak dökülmekteyse, yumurtalıktaki endometriosis odakları da kanayarak kistin zaman içersinde büyümesine yol açmaktadır. Bazen her iki yumurtalıkta çapları 10 cm büyüklüğüne kadar büyüyebilen çikolata kistleri bulunmaktadır. Ultrason muayenesinde çikolata kistlerinin tipik görünümleri vardır.

    Ultrason incelemesinde sol yumurtalıkta saptanan yaklaşık 10 cm çapında çikolata kisti (endometrioma).

    Endometriosis hastaları hangi şikayetlerle doktora başvurmaktadır ?

    En sık başvuru nedeni şiddetli ağrı ve infertilite (gebe kalamama) olmaktadır. Hastanın ağru şikâyeti periodik veya sürekli olabilir. ?iddetli kasık ve/veya bel ağrısı (kronik pelvik ağrı), adetlerin aşırı sancılı olması (dismenore), cinsel ilişkinin ağrılı olması (disparoni) veya makata vuran ağrı gibi tipik şikâyetleri olabileceği gibi hasta ağrısını atipik şikâyetlerle de dile getirebilir. Düzensiz adet kanaması, kabızlık, barsak tıkanıklıkları gibi şikayetler de yapabilmektedir. Ayrıca, hastanın hiç bir şikayeti olmadan rutin jinekolojik ve ultrason muayenesi sırasında çikolata kisti tespit edilebilir.

    Endometriosis ve Kısırlık ilişkisi

    İnfertilite (gebe kalamama) endometriosis hastalarını etkileyen önemli bir sorundur. Bu hastaların tedavisiz hamile kalmaları mümkün olmakla birlikte, özellikle hastalığın ileri evrelerinde genellikle cerrahi veya infertilite tedavileri ile yardımcı olunmaktadır. Infertilite tedavisi amacıyla ovülasyon indüksiyonu ve aşılama ilk aşamada uygulanmalıdır. Bu tedaviyle sonuç alınamayan hastalara sonraki aşamada tüp bebek uygulanmaktadır. Çikolata kisti veya endometriosis nedeniyle laparoskopi veya ameliyat yapılan hastalara cerrahi sonrası 1 yıl doğal yollarla gebe kalmaları önerilmektedir. Bu süre içinde doğal yollarla gebe kalamayan veya operasyon sırasında hamile kalmalarını engelleyecek ileri problemler saptanan hastalara tüp bebek yöntemi uygulanmaktadır.

    Çikolata Kistleri

    Endometriosis hastalığının infertiliteye yol açmasının başlıca nedenleri şunlardır:

    • Organlar arasında yapışıklıklar oluşması (özellikle, rahim, tüpler, yumurtalıklar ve barsaklar arasında)
    • Tüplerde tıkanıklılara neden olabilir
    • Çikolata kistleri olduğunda yumurtalıklarda sağlam dokuyu azaltmakta veya yumurtalıkların rezervini etkilemektedir.
    • Yumurtlalıklarda folikül gelişimi bozulmakta, hormonal düzensizlikler neden olmaktadır (luteal faz yetmezliği)
    • Embriyonun, sağlıklı gelişimini ve tutunmasını bozmaktadır.
    • Bağışıklık sisteminde değişikliklere yol açmaktadır.

    Endometriosis Tedavisi

    Endometriosis tedavisi genellikle 3 nedenle yapılmaktadır:

    • Ağrı
    • Infertilite (kısırlık)
    • Çikolata kisti

    Hastaların önemli bir kısmında birkaç neden birlikte bulunmaktadır. Kadının bekâr veya evli oluşu, çocuklarının olup olmadığı veya ilerde çocuk isteyip istemediği, yaşı ve şikâyetlerin şiddeti, tedavi seçimi ve izlenecek yol açısından önemlidir. Ayrıca, çocuk isteği varsa eşinin sperm analizi de değerlendirilmelidir.

    Tedavi şekilleri nelerdir ?

    Kişiden kişiye değişebilen tedavi seçenekleri vardır:

    1. Tıbbi tedavi
    2. Cerrahi tedavi
    3. Tıbbi + Cerrahi tedavi
    4. Tüp bebek uygulamaları

    1. Medikal (ilaçla) tedavi

    Özellikle ağrı şikâyetinin giderilmesi için kullanılmaktadır. Doğum kontrol hapları, GnRH analogları, danazol, progestinler gibi hormonal etkili ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar endometriosis odaklarının baskılanması ve ağrının giderilmesi amaçlanmaktadır. Ancak ilaçlarla endometriosis odaklarının tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmadığı gibi hastalar ilaç tedavisinden sınırlı derecede yarar görmektedirler.

    Bunların arasında en etkili olan ilaç türü GnRH analoğu adı verilen iğnelerdir. GnRH analoglarının etkisiyle hipofiz bezi ve dolayısıyla yumurtalıklar baskılanmakta ve “yalancı menopoz” durumu oluşturulmaktadır.

    Endometriosis odakları hormonal etki altında geliştiğinden, yumurtalık hormonlarının baskılanması sonucu bu odaklar gerilemekte ve ağrı azalmaktadır. Bu ilaçlar genellikle ameliyattan önce veya sonra 3-6 aylık dönemlerde kullanılmaktadır. Aylık veya 3 ayda bir yapılan iğneler şeklindedir. Yan etkileri nedeniyle, bu ilaçların 6 aydan daha uzun kullanılması önerilmemektedir. Doğum kontrol hapları veya progestinler daha uzun sürelerle kullanılabilir. Genellikle, ilaçlar kesildikten sonra şikayetler tekrar başlamaktadır.

    Günümüzde ilaç tedavisinin infertilite açısından yararlı olmadığı belirlenmiştir. Bu ilaçlar kadının gebe kalmasına herhangi bir etki yapmadığı gibi zaman kaybına yol açmaktadır.

    2. Cerrahi tedavi

    Endometriosisin yol açtığı ağrı, çikolata kisti ve infertilite varlığında öncellikli tedavi yöntemi cerrahi yaklaşımdır. Cerrahi tedaviye karar verildiğinde mümkün olan her hastada, laparoskopik cerrahi tercih olmalıdır.

    Laparoskopi imkanı yoksa veya cerrahın deneyimi yeterli değilse açık ameliyat ile endometriosis tedavisi yapılabilmektedir. Laparoskopik cerrahinin klasik açık ameliyatlara göre pek çok avantajı vardır. Özellikle ilerde çocuk isteği olan hastalarda laparoskopik operasyonun bu konuda çok deneyimli ekipler tarafından yapılması gerekmektedir.

    Endometriosis hastalığının cerrahi tedavisinde amaç endometriosis odaklarının mümkün olduğunca yakılması veya tahrip edilmesi, oluşmuş yapışıklıkların giderilmesi, yumurtalıklarda çikolata kisti (endometrioma) varsa çıkartılması ve bozulan anatominin tekrar normale getirilmesidir. Endometriosis odaklarını tahrip edilmek için elektrik enerjisi veya lazer kullanılmaktadır. Özellikle yaygın endometriosis varlığında lazerin diğer yöntemlere göre belirgin bir üstünlüğü vardır. Karın içi ve genital organlar arasında oluşmuş yapışıklıkların giderilmesi ve bu yapışıklıkların tekrardan oluşmasını engellemek için gerekli önlemler alınmalıdır.

    Laparoskopik cerrahide çikolata kisti tedavisi için çeşitli cerrahi teknikler uygulanmaktadır. Ancak kistektomi tekniği (kistin tamamen çıkartılması) en etkili tedavi yöntemidir. Laparoskopide kistin sadece aspire edilmesi (içindeki sıvının boşaltılması), kist duvarını çıkartmadan sadece duvarının yakılması şeklindeki uygulamalar, veya kistin eksik çıkartılması gibi durumlarda 6 ay–1 yıl içinde kistin tekrar oluşma riski belirgin olarak artmaktadır. Başarılı cerrahi tedaviden sonra çikolata kistinin tekrarlama ihtimali çok düşüktür. Eğer hastanın bir şikayeti yoksa, 3cm altındaki çıkolata kistlerinin takip edilmesi, büyümesi durumunda cerrahi olarak çıkartılması önerilmektedir. Çikolata kistlerinin ilaçla tedavisi başarısız olmaktadır. Sadece, ameliyat öncesi kistin küçülmesi ve ameliyatın daha kolay yapılması veya ameliyat sonrası dönemde ağrı şikâyetinin giderilmesi için ilaçlar kullanılmaktadır.

    Çikolata kisti çıkartılırken sağlam yumurtalık dokusunun korunması ve zarar verilmemesi son derece önemlidir. Özellikle genç veya ilerde çocuk sahibi olamak isteyen kadınlarda gereksiz ve yanlış olarak kist beraberinde sağlam yumurtalık dokusunun çıkartılması veya kist bulunan yumurtalığın tamamen alınmasından kaçınılmalıdır. Bu durumlarda kadının yumurtalık reservi ve doğurganlık potansiyeli azaldığı gibi erken menopoz da meydana gelebilir. Günümüzde bazı seçilmiş hastalarda cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi ameliyatttan önce çikolata kistlerinin küçültülmesi veya ameliyat sonrası 3-6 aylık sürelerle kullanılmaktadır.

    Kronik pelvik ağrı tanımı ile 6 aydan daha uzun süre devam eden ağrılar anlaşılmaktadır. ?iddetli kasık ve bel ağrısı, şiddetli adet sancısı veya ağrılı ilişki şikayeti olan kadınlarda laparoskopi sırasında ağrısını gidermeye yönelik ek işlemler de yapılmaktadır. Laparoskopik LUNA (laparoscopic uterine nerve ablation) veya presakral sinir ablasyonu ile ağrı duyumu taşıyan sinir uçları tahrip edilmektedir. Bu işlemler sonrası kadının ağrısında belirgin bir iyileşme olmaktadır.

    İnfertilite hastalarında ameliyat sonrası gebe kalma şansının en yüksek olduğu dönem ilk 1 yıldır. Ameliyat sonrası 1 yıl içersinde gebe kalamayan hastalara diğer tedavi opsiyonları sunulmalıdır. Laparoskopi sırasında infertiliteye yol açan tüm nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Lazer kullanılarak endometriosis odaklarının tahrip edilmesi, varsa yapışıklıkların giderilmesi ve tüplerin geçirgen hale getirilmesi, yumurtalıklarda çikolata kisti (endometrioma) varsa çıkartılması ve bozulan anatominin tekrar normale getirilmesi gerekmektedir. Gebe kalmak isteyen kadınlarda, ameliyat sonrası 1 içinde sonuç alınamadığı durumlarda diğer infertilite tedavilerine geçilmelidir. Eğer kadının eşinde sperm problemi varsa o zaman tedavinin seçimi farklı olabilmektedir.

    Genel prensip olarak çikolata kisti ve endometriozis operasyonlarını takip eden 6 ayda gebelik oluşmamışsa, tüpler açıksa, 2–3 kere yumurtlama tedavisi ve aşılamadan sonuç alınmazsa Tüp Bebek tedavisine geçilmelidir.

    Tüplerde problem varsa kadın yaşı 35 in üzerinde ise beklemeden derhal tüp bebek tedavisine geçilmelidir.

  • SNAP-ON SMILE

    SNAP-ON SMILE

    Ağrı yok, anestezi yok, delme yok, yapıştırıcı yok. Tedavi ve estetik diş hekimliğinde nonefraktif, iki taraflı, uygun maliyetli bir yol arayan hastalar Snap-On Smile için mükemmel adaylardır. Snap-On Smile, daha iyi hissetmek, daha iyi görünmek ve daha iyi hizmet isteyen hastalar için kolay, hızlı ve maliyeti düşük bir çözümdür. Çünkü yemek yerken bile Snap-On Smile’ı kullanabilirsiniz. Hatta sert olan gıdaları rahatlıkla yiyebilirsiniz. Snap-On Smile’i kullanan hastalar, kendilerine daha çok güvendiklerini ve daha çok öz saygı hissettiklerini bildirirler.

    Çogu kişi Snap-On Smile’ın doğal görünümünden ve kullanırken verdiği histen etkilenir, yaşam değiştiren sonuçlara yaklaşık iki haftada ulastıklarına çok memnun kalır. Bu devrim yaratan ürün, kısa ve uzun vadeli klinik sorunların genis bir yelpazede çözümü için en ideal üründür. Aynı zamanda nonefraktif tedavi seçenegi yanısıra bir tanı cihazı işlevi görür. Snap-On Smile daha ciddi diş operasyonlarından önce yüz yapısında yükselme, çıkarilabilir bir takma diş ve uzun vadede gülümsemenizi arttırma yoluyla dişlerinizi daha güzel göstermeyi amaçlayan bir üründür.

    Snap-On Smile yillarca kullanılabilir ve buna ragmen fiyati yeterince uygundur. Snap-On Smile, ihtiyaci olup tedavi konusunda kararsız olan hastalar için tedavi için harekete geçirici bir ürün olduğunu da kanıtlamıştır. Araştırmamız, Snap-On Smile ile tedaviye başlayan hastaların yüzde 40’inin daha kapsamlı tedavi edici diş hekimliğine geçiş yaptığını kanıtlamıştır.

     

    SNAP-ON SMILE | 1 SNAP ON SMILE Nedir ?

    Ürünümüz Dr.Marc Leichtung tarafından icat edilen ve 7 senedir kusursuz bir şekilde 46 ülkeye yayılan kişiye özel üretilen Dental Kozmetik bir üründür.Ürün Kristalize edilmiş Asetil Reçine hammaddesinden üretilmektedir.Çok rahat takılıp çıkarılabilen Veneer olarak tanımlanabilecek Non-invaziv bir estetik uygulamadır.

    Ürünümüz eşsiz ve alanında tek patente sahip üründür.

    Snap On Smile ile günlük yaşamınıza aynı şekilde devam edebilir.Yemek yiyebilir ve birşeyler içebilirsiniz.Ceviz kırabilir ve Elma yiyebilirsiniz.Materyalin esenkliği sayesinde dişin ekvator hattına doğru genişleyen Snap On Smile’ın kuron marginleri,ekvator hattından koleye doğru tekrar daralarak undercutlara tutunmaktadır.Bu tutunma çiğneme esnasında protezin ağızda hareket etmemesini sağlayabilecek kadar kuvvetlidir.

    Dişlerin okluzal kısımlarını açık hazırlayarak okluzyonun değişmemesini sağlamak,3 üyeye kadar blok köprügövdesi ile dişsizlikleri gidermek mümkün olan eşsiz bir üründür.

    Snap On Smile sadece 2 kısa diş hekimi ziyareti ile sahip olabileceğiniz,Ağrı,sızı,kaşıntı,yanma,kızarıklık Hassasiyet, alerjik reaksiyon,diş kesimi,delme,yapıştırma,çakma gibi işlemlerin yapılmadan mükemmel ağız görüntüsü sağlayacak tek ve gerçek Dental Kozmetik ve Estetik ürünüdür.Snap on Smile ile artık gülmekten çekinmenize asla gerek kalmamaktadır.

    Snap on Smile özellikle Kozmetik Gülüş Geliştirme,Implant sonrası restorasyon,Dikey yükseltme gibi dental konularda en basit ve en uygun çözümdür.

    Dişlerinize diş hekimi tarafından hiç değilmeden üretilen bir üründür.Tek yapılması gereken düzgün bir ölçü alınması ve RX FORM’un diş hekimi tarafından doldurulması ve Isırık Referansı(Kapanış referansı) alınması ve tarafımıza gönderilmesidir.

    3 hafta sonra ürün hastaya teslim edilmektedir.2012 yılı sonuna kadar hedef üretimin Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yapılmasıdır.Bu üretim ile birlikte hastaya teslim süresi 3-5 günü geçmeyecektir.Snap on Smile gülmekten çekiniyorsanız,diş hekiminden korkuyorsanız,dişleriniz için anestezi gerektiğinde şoka giriyorsanız hayatınızı pozitif yönde değiştirebilecek en etkin üründür.

    [youtube id=”c3GRqBF5FB0″ width=”600″ height=”350″]

    Diş Eti Estetiği

    – Diş eti çekilmelerinde ne tür tedavi yöntemleri uygulanabilir?
    – Diş eti estetiği nasıl yapılır?
    – Diş etlerine estetik yaptırmak pahalı mı?
    – Hangi diş eti hastalıkları estetik müdahaleyi gerektirir?
    – Diş eti estetiği ağrı yapar mı?
    – Diş ve diş eti estetiklerinde nelere dikkat edilir?
    – Kimler diş eti estetiği yaptırabilir?
    – Diş etlerinde sık karşılaşılan estetik sorunlar nelerdir?

    Diş Estetiği Yöntemleri

    – Estetik diş hekimliğinde protez dişler nasıl kullanılır?
    – Lamine diş kaplamalarının avantajları nelerdir?
    – Estetik diş hekimliğinde hangi yöntemler kullanılır?
    – Estetik diş hekimliğinde ne tür estetik dolgular yapılabilir?
    – Diş estetiği uygulamalarında implantlar nasıl kullanılır?
    – Estetik diş tedavileri hangi durumlarda gereklidir?
    – Diş estetiğinde diş etlerinin önemi nedir?