Etiket: tansiyon

  • Çikolata aşıklarına iyi haber

    Çikolata aşıklarına iyi haber

    Çikolata, formu korumaya yardımcı oluyor. Düzenli olarak ve çok çikolata yiyenlerin vücudundaki yağ oranının az yiyenlere göre daha düşük olduğu ortaya çıktı.

    İspanya’daki Granada Üniversitesi’nden bilimadamlarının yaptığı araştırma, “çikolata aşıklarının” formunu koruduğunu gösterdi.

    Toplam 9 Avrupa ülkesinde 12-17 yaş aralığındaki 1500 gencin beslenme alışkanlığını inceleyen bilim adamları, fazlaca çikolata tüketenlerin özellikle karın çevresindeki yağ oranının daha dengeli olduğunu belirtti.

    Araştırmacılar, bu durumun, çikolata diğer birçok besinden daha fazla kalori içerse de metabolizmanın daha fazla çalışmasını ve yağın dengeli dağılmasını sağlamasından kaynaklandığını söyledi.

    Daha önce yapılan bir araştırma da rejim sırasında çikolata, bisküvi gibi besinleri yemekten kaçınanların diğer yiyeceklerle “açığı kapatmaya çalışırken” daha fazla kilo almaya eğilimli olduğunu göstermişti.

    Birçok araştırma, çikolatanın dolaşım sistemine, tansiyona ve kalbe iyi geldiğini ortaya koymuştu,

  • Vajinal kuruluk neden meydana gelir?

    Vajinal kuruluk neden meydana gelir?

    Kadınların korkulu rüyalarından biri olan vajinal kuruluğun aslında pek çok sebebi var.

    Vajinal kuruluk, menopoz evresinde kadınlarda sık görülen bir durumdur. Genellikle kaşıntı, akıntı, yanma, cinsel ilişkide ağrı gibi rahatsızlıklar vajinal kuruluğun belirtileridir. Ancak bazı kadınlarda bu ön belirtilerden herhangi biri görülmeden de vajinal kuruluk başgösterebilir.

    Bu sorunu kulaktan duyma yöntemlerle gidermeye çalışmak yerine uzman bir hekime görünmenizde fayda var.

    Menopoz sonrasında, bebek sahibi olan özellikle emziren kadınlarda ve kemoterapi veya kanser hastalığı nedeniyle radyasyon tedavisi gören kişilerde görülen vajinal kuruluğun başlıca nedenleri şunlar:

    Menopozun yaklaşması,

    Sigara,

    Cinsel yolla bulaşan hastalıklar,

    Alerji, tansiyon, ülser, antideprasan ilaçlarının fazlaca kullanımı.

  • Sıcak havalarda tansiyon

    Sıcak havalarda tansiyon

    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, sıcak havanın damarlar üzerinde gevşetici etki yaptığını belirterek, bunun damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden olduğunu söylüyor

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, kan basıncının (tansiyon) belirlenmesinde damarların elastikiyetinin (damarın gevşemesi ve büzülmesi) son derece önemli olduğunu söyledi.
    Damar duvarında düz kaslar bulunduğuna dikkati çeken Oğuzhan, bu kasların damar kasıldığı zaman daralmasına, gevşediği zaman genişlemesine yol açtığını kaydetti.

    DAMAR BÜZÜLDÜĞÜNDE TANSİYON YÜKSELİYOR
    Oğuzhan, damarın genişlemesi sırasında tansiyonun düştüğünü, büzülmesi sırasında da yükseldiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
    “Tabi buradaki büzülme atar damarlardan ziyade, arteriol dediğimizin daha küçük damarlarla alakalı. Dolayısıyla sıcak hava damarlar üzerinde gevşetici etki yapıyor. Bu da damarların genişlemesine ve tansiyonun düşmesine neden oluyor. Bu sağlıklı insanlar için de yüksek tansiyon hastaları için de geçerli.
    Yüksek tansiyon hastaları ilaç da kullanıyorlarsa, tansiyonlarında beklenmedik düşmeler olabilir. Bu da son derece tehlikeli. Bir de tansiyon hastaları idrar söktürücü adını verdiğimiz, diüretik ilaçları kullanıyorlarsa bu da yaz aylarında sorun olabilir. Çünkü terlemeyle zaten su kaybediyorsunuz. Üzerine bu ilaçları da kullanırsanız tansiyonunuz daha çok düşebilir.”
    Tansiyon düşüklüğünde yorgunluk, halsizlik, oturduğu yerden aniden ayağa kalkıldığında baş dönmesi gibi belirtiler ortaya çıkabileceğini vurgulayan Oğuzhan, hastanın böyle bir durumda ilacı kesmeden kendisini takip eden doktora başvurarak kullandığı ilaçların dozlarını yeniden ayarlatması gerektiğini anlattı.

    TUZ VÜCUTTA SUYU TUTUP TANSİYONU YÜKSELTİYOR
    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, tansiyon hastalarının da özellikle terliyorlarsa bol miktarda sıvı tüketmeleri gerektiğine işaret ederek, şeker içeriği yüksek olan meyve suları ya da gazlı içecekler yerine taze sıkıLmış meyve suyu, ayran, az demli çay ve meyve tüketilmesini önerdi.
    Mineraller bakımından zengin olan maden suyunun da tercih edilebileceğini ancak sodyum içeriği nedeniyle ölçülü tüketilmesi gerektiğine dikkati çeken Oğuzhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Sodyum yani tuz diyeti, özellikle yaşlı yüksek tansiyon hastalarında, şeker hastalarında, böbrek problemi ile tansiyon problemi olanlarda çok daha önemli. Tuz fazla alındığında vücutta suyu tutuyor ve tansiyonun yükselmesine neden oluyor. Günlük toplam 6 gram tuz tüketmemiz gerekiyor. Bu da bir çay kaşığına denk geliyor.”

    SERİNLERKEN TANSİYONUNUZU YÜKSELTMEYİN
    Maden sularının içinde de kaynağına göre çeşitli oranlarda sodyum bulunduğunu vurgulayan Oğuzhan, şunları anlattı
    “Dolayısıyla tansiyon hastaları serinleyeyim diye fazla miktarda maden suyu tüketecek olursa tansiyonları yükselebilir. Bu nedenle tansiyon hastalarının maden suyunu daha ölçülü tüketmelerinde fayda var ama tansiyon problemi olmayanlarda çok fazla sorun olacağını düşünmüyorum. Zaten maden suyu şişelerinin üzerinde sodyum miktarı yazıyor.”

    HAZIR GIDALAR TUZ DEPOSU
    Oğuzhan, tuzun hazır gıdalarda koruyucu olarak da kullanıldığını ifade ederek, “Kişi ne kadar fazla hazır gıda tüketiyorsa o kadar çok tuz alıyor demektir. Tuz tüketimi sadece tansiyonla alakalı değil kalp damar sağlığını da ilgilendiren bir konu. Hiç tuz tüketmeyin demiyoruz ama kullanım miktarını indirebildiğimiz kadar aşağı indirmeliyiz” dedi.
    Kalp yetmezliği bulunan hastalarda da tuzun azaltılmasının son derece önemli olduğunu dile getiren Oğuzhan, şu ifadeleri kullandı:
    “Bu hastaların kalpleri güçsüz olduğu için devridaim yapamıyor, su birikmesi oluyor. Tuz da suyu tuttuğu için vücut daha fazla şişiyor. Bu nedenle özellikle tuzsuz yemeğe dikkat etmesi gereken bir grup da kalp yetmezliği olan hastalar. Tuzsuz diyet önemli ama bu hastalara da tamamen tuzu kesmelerini önermiyoruz. Çünkü, tamamen tuzu kestiğinizde vücut karşı reaksiyon geliştiriyor.”
    AA

  • Kadında Cinsel İsteksizlik

    Kadında Cinsel İsteksizlik

    * Anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik sorunlar cinsel isteksizlik yaratıyor ve bu rahatsızlıklar en çok kadınları pençesine alıyor.

    * Türkiye’de cinsel isteksizlik yaşayan kadınların yaş ortalaması 30-40 civarında seyrediyor.

    * Duygusal sorunların dışında, diyabet , MS, tansiyon, kalp ve damar hastalıkları da cinsel performansı etkiliyor.

    * Hormonal dengesizlikler ise cinsel isteksizlikte başrolü oynuyor.

    * Sevişmek istemeyen kadınların çoğunun eşlerinde, ya erken boşalma ya da ereksiyon sorunu olduğu ortaya çıkıyor.

    Türk insanının cinsellikle ilgili sorunları, beklentileri, konuya genel olarak yaklaşımı son yıllarda artan bir şekilde araştırmalara konu oluyor. Yapılan araştırmaların sonuçları gösteriyor ki, Türk insanının cinselliğe yaklaşımı Avrupa ülkelerinden çok ama çok geride. Türkiye’de cinsel mitler hala insanların yaşamlarını karartıyor.

    Özellikle Avrupalı kadınlarla Türk kadınlarının cinselliğe bakışlarının çok farklı olduğu bu araştırmaların sonuçlarından çıkan en önemli göstergelerden biri.

    Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi Psikiyatrı Cem İncesu’nun yaptığı açıklamaya göre; Türk kadını tüm yaşamı ve genç kızlığı boyunca öylesine baskı altında tutuluyor ve cinsel ilişkiden öylesine uzaklaştırılıyor ki, evlilik yaşamı içinde de cinselliği sadece eşinin beklentileri doğrultusunda yaşayıp bir süre sonra da hiç önemsemiyor. Çünkü cinsellik onun kendisi için yaşamadığı bir eylem olarak hayatından çıkıyor ve dolayısıyla cinsel isteksizlik problemleri ile sıkça karşılaşıyor.

    Bakırköy Prof. Dr. Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitimi ve Araştırma Hastanesi Psikiyatrlarından Dr. Armağan Samancı ise uzun zamandır evlilik terapisi yapıyor ve bu terapilerden çıkan sonuçların yorumunu yaparken şunları söylüyor. “Evlilik yaşamı ev hayatında sorunları olan kadınların cinsel istek azlığı yaşadıkları bir gerçek. Ve en önemlisi eşlerinden yeteri kadar ilgi göremeyen kadınlar da sıklıkla bu sorunu yaşıyor.

    Benim kadın hastalarımdan gözlemlediğim kadarıyla, Türk kadını, sevgiliyken cinselliği yaşayabiliyor ve isteksiz değil ancak elendikten sonra hızla anne, arkadaş, iş kadını, ev kadını gibi rolleri üstleniyor. Evlilik bunları beraberinde getiriyor ve bu roller Türkiye’de daha çok kadını eziyor. Evlenen kadının toplumsal rollerinin ağırlığı arttığı için sevgili rolü daha gerilere kayıyor. Aslında herhangi bir insan bunun testini kolaylıkla kendine uygulayabilir.

    Mesela, eve ayrılan zaman, işe ayrılan zaman, akrabalara ayrılan zaman, bir de ilişkisine ayrılan zaman değerlendirilirse ve ilişkisine diğerlerine göre çok küçük zaman ayırıyorsa sorunlar çıkıyor. Yani sevgililik rolüne verilen zaman azalıyor ve cinsellik sürekli geriye düşüyor. Türk kadınının cinselliğinden ve cinsel sorunlarından bahsedilince en çok rastlanan problem bu ve oranı yüzde 40’larda seyrediyor”

    Gelenekler ve cinsellik

    Cinsellik araştırmaları yapan, psikiyatrlar, ürologlar, sosyologlar Türkiye’de diğer toplumlara göre farklı bir tabloyla karşılaşmalarını toplumun gelenek ve göreneklere bağlı oluşuyla açıklıyorlar.

    Daha çok kırsal kesimde karşılaşılan geleneklerin baskısı aslında kimi zaman da kentlerde yaşayan kadınları baskısı altına alabiliyor. Ancak en vahim durum kırsal kesimde yaşanıyor çünkü bu baskılar nedeniyle, bastırılmış bir cinsellik ve cinselliğe hiç yaklaşımı olmayan insanlar görülüyor sıklıkla.

    Bunların yanı sıra yine araştırmalar ve sorunlarıyla doktorlara gidenlerin anlatımları gösteriyor ki, Türk erkeği kadının duygusallığını iyi tanımıyor ve kadının cinselliği ise duygusallığından geçiyor.

    İyi bir duygusal ortam yaratıldığında cinsel olarak uyarılabilir olan kadın bu durumda uyarılamıyor ve Türk erkeği bunu bilmediği için artı üzerine baskılar da eklenince ciddi problemler yaşanıyor. Kadın, karşısında monoton, heyecan vermeyen erkek modeli görünce bu cinselliği yaşamak için çok tetikleyici olmuyor. Kadının cinsel isteksizliğinde bu çok önemli bir unsur olarak kabul ediliyor.

    Psikiyatrlara göre, cinsel isteksizlik probleminin çözümü gerçekten zor çünkü sorun ilişkinin temelinden kaynaklanabiliyor. İlişkideki problemler çözülmeden onun çözülmesi de pek mümkün olmuyor. Ve kadınlar genel olarak etraflarındaki problemlerden etkileniyorlar. Eğer sorun hormonlardan kaynaklanıyorsa, ilaç tedavisi problemi çözebiliyor. Yani hormonal tedaviler ve bazı anti depresanlar önemli derecede sorunu gideriyor. Ancak bununla birlikte özellikle antidepresanların bilinçsizce alınmaması gerekli çünkü bunlar yardımcı tedaviler ve bazıları cinsel isteksizlik yaratıyor.

    Sadece sevişmek için yakınlaşmak istemiyorlar

    Hattat Hastanesi Psikoloğu Meliha Karayay ise cinsel isteksizlik problemi yaşayan kadınların belirli bir yaş ve eğitim skalası içinde değerlendirilemeyeceğini ve her yaştan kadının bu problemlerle karşılaştığına dikkat çekiyor.

    Karayay, “İş kadını, ev kadını olmaları fark etmiyor. Ancak cinsel isteksizlik sorunuyla gelen kadınların ortak özellikleri; evlilikleri ve özel yaşamlarıyla ilgili sorunlarının olması. Bu bayanlar, yoğun cinsel isteksizlik problemi ile bize geliyorlar ama partnerlerini de seviyorlar. Yani eşinden soğuma gibi bir problemleri yok.

    Sadece sevişmeyi istemiyorlar. Eşini seven ama onunla sevişmek istemeyen kadınların çoğunun eşlerinde ya erken boşalma ya da ereksiyon sorunu olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu gerçek sorunlar kadınlarda ciddi oranda cinsel isteksizlik yaratıyor.

    Bir de eşinin sadece sevişmek isteği zaman kendisine yaklaştığını düşünen kadınlarda da cinsel istek problemi meydana geliyor. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, cinsel isteksizlik sorunu yaşana bir kadın bana şunları anlattı. “Sadece cinsel ilişki kurmak istediği zaman bana yaklaşıyor.

    Ben de bu nedenle uzak duruyorum, çünkü bu bir oyun gibi, hep belirli şeyleri yapıp sonra benimle sevişmek istiyor. Benden ne istediğini biliyorum ve bunu istemiyorum.” Ancak bu ve bu tür sorunları anlatarak bize gelen bayanlar cinsel anlamda daha canlı, uyanık olmak, cinsel istek duymak istiyorlar ve kendilerinde bu yönde bir eksiklik varsa bunun tedavisini isteyerek geliyorlar.

    Dolayısıyla erkekte oluşan şikayetin, kadında isteksizlik yaratması durumu da var. Kadının olayı nasıl ele aldığı da önemli. Kişisel faktörler, kişinin olayı ele alış biçimi sonucu değiştiriyor tabii ki” diyor.

    Depresyon da cinsel isteksizlik yaratır

    Karayay’a göre, cinsel isteksizlik tedavilerine bakınca; kadının ailevi sorunları, kişilik problemleri yoksa, ona cinsel tedavi yapmanın uygundur. Mesela kişi bir depresyon yaşıyorsa, ona cinsel tedavi yapmak zordur ki, cinsel isteksizlikle gelenlerin büyük bölümünde depresyon oluyor. Bu arada kadın ya da erkek iki cinste de testesteron hormonu, cinsel isteği etkileyen bir hormon.

    Bu nedenle testler yapılıyor ve cinsel yaşam kalitesi ölçülüyor. Kadında, süt oluşturan hormon, prolaktin de cinsel istek üzerinde etkili oluyor. Yani yüksekse isteksizlik yaratıyor. Testeron seviyesi düşükse kadın cinsel istek azlığı yaşayabiliyor.

    Bunun için hormon tedavisi yapılıyor. Eksik olan androjenin takviyesini mutlaka yapmak gerekiyor fakat yapılan çalışmalar androjen takviyesinin geriye dönüşümü olmayan negatif şeylere yol açtığını gösteriyor. Kıllanma gibi. Bunlar görülmesin diye testeronun düzenlenmesine yardımcı olarak hormon düzenleyici ilaç veriliyor.

  • Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Hipertansiyon erişkinlerin en sık karşılaştığı kronik hastalıkların başında geliyor.
    Dünyada yaklaşık olarak 1,5 milyar kişi bu rahatsızlıkla baş ederken, ülkemizde ise hipertansiyonu olan hasta sayısı neredeyse 15 milyonu buluyor. Aslında hipertansiyon tedavi edilebilir, hatta önlenebilir bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü bu konuya dikkat çekmek amacı ile bu yıl Dünya Sağlık Günü olan 7 Nisan’ı “hipertansiyon” konusuna ayırdı. 7 Nisan’ın ana teması “KAN BASINCINIZI KONTROL EDİN!”olarak seçildi. Liv Hospital Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat yüksek tansiyonla mücadelenin yollarını ve tansiyon ölçerken dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

    Kan basıncını kontrol etmek için 2 konu çok önemlidir:

    Kan basıncını ölçtürmek ve doğru ölçmek: Hipertansiyon erken dönemde belirti vermediği için kan basıncını ölçtürmeden tanı koymak mümkün değildir. Ülkemizde kan basıncı yüksek 2 kişiden biri hastalığının farkında değildir. Doğru tanı koymak için kan basıncı doğru ölçülmelidir.

    Yüksek kan basıncını düşürmek: Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması yani egzersiz, sigaranın bırakılması ve aşırı alkolün önlenmesi gibi yaşam düzeni değişiklikleri kan basıncını düşürür. Bunların yetersiz olduğu durumlarda ilaç kullanılır. Yaşam düzeni değişiklikleri ile hastaların bir kısmının ilaç kullanmasına gerek kalmayabilir.

    Kan Basıncı Ölçülürken Yapılması Gerekenler

    – Oturun.

    – Dinlenin.

    – Konuşmayın.

    – Sırtınızı arkaya dayayın.

    – Kolunuzu destekleyin.

    – Ayaklarınızı yere düz basın.

    – Kol ve kalp aynı hizada olmalı.

    Hipertansiyonla Gelen Hastalıklara Dikkat

    Hastaların yüzde 5-10’unda ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır. Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın hipertansiyona yol açan hastalıklar açısından değerlendirilmesini zorunlu kılar.

    İş Yaşantısı ve Tansiyon

    Uzun çalışma saatleri, masa başı çalışma düzeni ve düzensiz beslenme tansiyonu olumsuz etkiler. Bunlara ilaveten çalışma hayatının stresi de göz önüne alındığında çalışanlar hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı sorunlar için risk altındadırlar. Zamanın kısıtlı olması kişileri daha az hareket etmesine olanak tanır. İş yemekleri ve uzun süren toplantılar beslenme düzenini daha da bozar. Kişinin kendisine zaman ayıramaması tedavinin de aksamasına neden olabilir. Hipertansiyon tedavisi üç aşamadan oluşuyor; hipertansiyona yol açan hastalığın tedavi edilmesi, ilaç uygulaması, yaşam düzeninde değişikliğe gitmek. Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması, sigara ve alkolün belli düzeyde tutulması başlıca yaşam düzeni değişiklikleridir.

    Kan basıncını düşürmek ne yapmak gerekiyor?

    – Tuzun azaltın.

    – Düzenli egzersiz yapın.

    – Fazla kiloların verin.

    – Sigarayı bırakın.

    – Alkolün sınırlandırın.

    – Gerekirse ilaç kullanın.

  • İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant yaptırmadan önce ve yaptırdıktan sonra bu noktalara dikkat etmelisiniz.
    Görevini yerine getiremeyen dişlerin ya da eksik dişlerin yerine, bu dişlerin fonksiyonlarını yerine getirmek üzere yapılan ve çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökü implant yaygınlaşan bir tedavi yöntemi oldu. Orijinal dişe en yakın tedavi yöntemi olmasından dolayı hastalar tarafından tercih edilen implant öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gereken önemli hususlar bulunuyor.

    İmplant İşlemi Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Herhangi bir kronik rahatsızlığı ya da herhangi bir ilaca alerjisi bulunan (tansiyon, şeker, kalp hastalığı v.s) hastalarda tedavi öncesi tetkiklerin yapılması önem taşıyor. Mevcut kronik hastalığı bulunan kişilerin uzun süreli kullandığı ilaçlar ile ilgili mutlaka diş hekimini uyarması gerekiyor. İmplant tedavisi öncesi verilen ilaçların düzenli kullanımı da yapılan tedavinin kalıcı olmasını sağlıyor. İmplant öncesi pıhtılaşmayı geciktiren antikoagülan ilaçların (aspirin türü) diş hekiminin belirttiği süre içerisinde kullanılmaması gerekiyor. Yapılan tedavi öncesinde de sonrasından da ağız ve diş sağlığının önemini vurgulayan uzmanlar, dişlerin düzenli temizlenmesi konusuna önem gösterilmesi gerektiğini belirtiyor.

    İmplant İşlemi Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler

    İmplant tedavisinde öncesi kadar sonrasında da sürecin önemli olduğunu belirten uzmanlar,
    İmplant sonrasında sızıntı seklinde kanamalar olabileceğini, ilk 24 saat boyunca işlem yapılan bölgede herhangi bir çiğneme yapılmaması gerektiğini dile getiriyor. İmplanttan sonra uyuşukluk geçinceye kadar yiyecek ve içecek tüketilmemesi gerektiğini söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dentaydın Diş Hastanesi öğretim üyeleri, farkında olmadan uyuşuk bölgelerin ısırılarak yara oluşumuna zemin sağlanabileceğini belirtiyor. İmplant uygulaması sonucunda ağrı yaşandığında kan sulandırıcı(Asprin gibi) ilaçların tüketilmemesi gerektiğini, diş hekiminin uygun gördüğü ağrı kesicilerin kullanılması gerektiğini belirtiyorlar. 24 saat süreyle sigara içilmemesi ve alkollü içkilerden kaçınılması gerektiğini söyleyen uzmanlar, sigara ve alkolün çekim veya implant yapılan bölgede kanamayı arttırabileceğini vurguluyorlar.

    İmplant işlemini takiben 24 saat normal ağız bakımı uygulamalarına devam edilebileceğini, ılık tuzlu su, karbonatlı su veya ağız gargaralarından yararlanılabileceğini söyleyen uzmanlar, bu işlemler yara ortamını temizleyerek, iyileşmeyi hızlandıracağını, işlem sonrası ağız kokusunu azaltarak, mikrop birikimini engelleyeceğini belirtiyorlar.

  • Zayıflatan Ürünler Bağımlılık Yapıyor

    Zayıflatan Ürünler Bağımlılık Yapıyor

    Dikkat! Zayıflattığı gerekçesiyle piyasaya sürülen bazı bitkisel ürünler, bağımlılığa yol açabiliyor.

    Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Gül Eryılmaz “Bu ürünlerin bazılarında uyuşturucu ve keyif verici özelliğe sahip maddelerin bulunabildiği” uyarısında bulunuyor ve ekliyor; “Bu ürünler, zamanla doz artırımına sürükleyerek ürüne bağımlı hale getirebiliyor. İlaçlar alınmadığında ise kişide terleme, sıkıntı, telaşlı hal, hareketlilik ve epileptik nöbet geçirimi durumları görülebiliyor.”

    Bitkisel ürünlerin kullanılarak hastalığı tedavi yaklaşımı günümüzde alternatif tıp ya da destekleyici tedavi seçenekleri arasında tanımlanırken bilimsellik ışığında bu tedavilerin etkinlikleri ve yan etkileri ise tartışılmaya devam ediyor.

    Kişilerin bu tür ürünlerin bitkisel olmasından kaynaklanan yan etkisi olmayacağı inancında olduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Gül Eryılmaz, Alman Federal İlaç ve Tıbbi Planlar Enstitüsü ve Amerikan Gıda ve İlaç Yönetimi’nden (FDA) gelen son uyarılarda, karaciğer nakline giden ve ölümle sonuçlanan bir olguda kava bitkisi ve karaciğer hasarı arasında ilişkinin söz konusu olduğunun ortaya çıktığını söyledi. Özellikle obezite gibi uzun soluklu tedavileri olan hastalıklarda bu gibi bitkisel ürünlerin cazip sunulduğunu belirten Eryılmaz, ürünlerin çok rahatlıkla internetten elde edilebildiğini kaydetti.

    Yrd. Doç. Dr. Eryılmaz, zayıflama ürünü olarak satılan bu ürünlerin içerdiği maddeler konusunda da eksik bilgilendirmelerin yapıldığını söyledi. Eryılmaz;

    “Bu ürünlerin içerdiği maddeler konusunda ne yazık ki kamuoyuna eksik bilgilendirme yapılıyor. Yapılan çalışmalarda bu bitkilerin içerdiği kimyasal maddelerin santral sinir sistemini etkilediği ve bu sebeple, iştah azaltıcı etkilerin yanında epilepsi nöbetleri ve uyuşturucu etkisi nedeniyle de bağımlılık yaptığı, ilaç alınmadığında ise yoksunluk belirtilerine neden olduğu gözlemlenmiştir. Bazıları ciddi yan etkilerinden dolayı kullanımdan kalkmıştır.”dedi. Bu ürünlerin santral sinir sistemi dışında da ciddi yan etkilerinin bulunduğunun altını çizen Eryılmaz, Bu tarz ilaçlarda kullanılan Aristolochia fangchi bitkisinin karaciğer, böbrek gibi hayati organlara zararı dışında ani ölümlere de neden olduğunu belirtti.

    ABD’de satılan 72 bitkisel zayıflama ürününde, beyan dışı olarak, sibutramin, bumetanid, fenitoin, rimonabant ve fenolftalein bulunduğunun tespit edildiğini de kaydeden Dr. Gül Eryılmaz, tüketicileri ciddi sağlık problemleriyle karşılaşabilecekleri konusunda uyarıyor.

    “Bu maddeler bağımlılık yapıcı özellikleri nedeniyle kişiyi fiziksel ve ruhsal yoksunluk ile esir alıyor. Aynı zamanda içerdikleri kimyasal özellikler sebebiyle de fiziksel ve ruhsal hastalıklara neden oluyor.”

    Ergenliğin, fiziksel, ruhsal, duygusal ve sosyal gelişmelerin olması nedeniyle madde ile tanışma ve kullanmaya başlama açısından oldukça kritik bir dönem olduğunu ifade eden Gül Eryılmaz, bu döneminde özellikle beden imajı ile ilgili kaygılarla ergenlerin zayıflama ilacı kullanımına gittiği için bağımlılık risklerinin yüksek olduğunu söyledi.

    Ergenlik çağındaki kişilerin gerek kilosu nedeniyle yaşadığı kendini beğenmeme gerek ise karşı cinse kendini beğendirme kaygısıyla bu ürünlere yönelme ve bağımlı olma riskinin yüksek olduğunu hatırlatan Eryılmaz, uyuşturucu ve keyif verici özelliğiyle bu ürünlerin kişiyi zamanla doz artırımına sürüklediğini kaydetti.

    Kişilerin bu şekilde bağımlılığa gittiğini belirten Eryılmaz, ürünü kullanılmaması halinde kişide terleme, sıkıntı, telaşlı hal, hareketlilik ve epileptik nöbetlerin söz konusu olabileceğini ifade etti. Yrd. Doç. Dr. Gül Eryılmaz bu ürün ya da benzeri ürünlerin bu özelliklerinin ülkemiz ve dünya sağlık örgütü tarafından ele alınmasının şart olduğunu vurguladı.

  • Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Cinsel isteksizliğin de nedeni kalp krizi

    Her 100 kişiden 5’inde görülen uyku apnesi tedavi edilmezse kalp krizinden inmeye, diyabetten cinsel soğukluğa birçok hastalığı tetikleyebilir.

    İSTANBUL – Uyku Apne Sendromu; geceleri uyku sırasında üst hava yollarının daralması ya da tam tıkanması nedeniyle, nefes alıp vermenin bozulması sonucunda akciğerlere yeterince hava girememesine bağlı olarak dokulara yeterli oksijen iletilememesiyle karakterize bir hastalık. Uyku sırasında apne denilen nefes durmaları kanda oksijen miktarını düşürüyor, hem sistemik, hem de pulmoner hipertansiyona neden olacak sempatik deşarja neden oluyor. Ayrıca oksidatif stres denilen, vücuttaki tüm damarlarda damar sertliği yapacak bir dizi olayın başlamasına neden oluyor.Sendrom gündüz ve gece aşırı uyku eğilimi yaparak kişinin direksiyon başında veya işyerinde uyuklamasına ve dikkat dağınıklığına yol açarak sık trafik ile iş kazaları olmasına neden oluyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit eden pek çok hastalığı da tetiklediğine dikkat çekerek, “Bu sendrom kalp krizinden inmeye, diyabetten obeziteye kadar birçok hastalığa davetiye çıkarabiliyor. Bu nedenle hastalığın tedavi edilmesi yaşamsal öneme sahip” diyor.

    ÜÇ TEMEL BELİRTİSİ VAR

    Şiddetli horlama, nefes durması, gündüz aşırı uyku hali… Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun en temel belirtisinin şiddetli horlama olduğuna dikkat çekiyor. Horlama daralmış hava yollarında vücudun aşırı çaba harcayarak nefes almaya çalışmasından kaynaklanıyor. Uykudan boğularak uyanma ve uykuda nefesin zaman zaman kesilmesi de diğer önemli belirtilerinden. Apneler gece boyunca onlarca kez tekrarlayabiliyor. Bu şekilde her gece birçok kez uyanan hastalar sık uyku bölünmeleri nedeniyle dinlendirici derin uyku evrelerine geçemiyor. Bunun sonucunda gündüz uyuklama hali ve çok çabuk uykuya dalma sorunundan da şikayet ediyor. Bunların yanı sıra sabahları gergin uyanma ve baş ağrıları, çabuk sinirlenme, unutkanlık, anksiyete, konsantrasyon bozukluğu ve cinsel yaşama karşı isteksiz görülebiliyor. Belirtilerden özellikle nefesin durması, horlama ve gündüz aşırı uyku hali varsa, bu durum hastada yüzde 90 olasılıkla Uyku Apnesi Sendromu olduğuna işaret ediyor. Kesin tanı ‘polisomnografi’ adı verilen uyku testi ile konuyor.

    UYKU APNESİ’NİN TETİKLEDİĞİ 7 HASTALIK

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apne Sendromu’nun tedavi edilmediğinde uzun dönemde hangi hastalıklara yol açabileceğini şöyle sıralıyor:

    1. İnme: Oksidatif stres vücuttaki tüm damarlarda sertliğin gelişmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da beyinde yaşamı tehdit eden dolaşım bozuklukları gelişiyor. Kişi ya yaşamını yitiriyor ya da hayatına felçli olarak devam ediyor.

    2. Kalp krizi: Yapılan araştırmalar kalp krizi geçiren hastaların yüzde 35-65’inde Uyku Apne Sendromu olduğunu tespit etti. Özellikle genç yaşta hayatını kaybeden ve ‘hiçbir yaşta hastalığı yoktu’ denilen hastaların çoğunun ölüm nedeni aslında Uyku Apne Sendromu oluyor.

    3. Yüksek tansiyon: Yapılan çalışmalar Uyku Apne Sendromu olan hastaların yarısından çoğunda hipertansiyon olduğunu ortaya koydu. Hastaların kan basıncı uykuda apnelere bağlı gelişen sempatik aktivitenin artışına, kan oksijen değerinin düşmesine bağlanıyor. Bu hastaların gece ve gün boyu tansiyonları yüksek olabiliyor. Bazı hastalar ise düzenli ilaç tedavisi almalarına rağmen yüksek tansiyonlarının kontrol altına alınamadığından şikayet ediyor. Bu hastaların kontrolünün Uyku Apne Sendromu tedavisinden sonra kolaylaştığı biliniyor.

    4. Pulmoner Hipertansiyon: Akciğer damarlarında sempatik aktivite artışı ve oksidatif stres nedeniyle damar cidarında yapı bozukluğu oluşup, tansiyonunun yükselmesi durumudur. Uyku Apne Sendromu tedavisi ile düzeliyor. Ancak tedavi olmayan hastalarda, tedavisi çok zor olan nefes darlığıyla kendisini gösteriyor.

    5. Diyabet: Apne sonrası gelişen uyku parçalanmaları ve oksidatif stres bir süre sonra insulin direnci gelişmesine neden olarak diyabet gelişimini kolaylaştırıyor. Bu durum tedavi edilmezse glikoz kontrolü ve insülin direncini kötü etkiliyor ve kan şekeri düzensizliğinin daha da artarak hastalığın ağırlaşmasına neden oluyor.6. Obezite: İştahı ve doyma isteğini düzenleyen hormonların mekanizmasının bozulmasına yol açarak obeziteye neden oluyor. Bu hormonların oranları değiştiğinde kişide önlenemez bir iştah artışı ortaya çıkıyor. Ayrıca gece uyku bölünmesi de kilo artışını kolaylaştıran bir başka önemli faktörü oluşturuyor.

    7. Erkeklerde empotans, kadınlarda cinsel isteksizlik: Libido kaybına neden olarak aynı zamanda cinsel yaşamı da olumsuz etkiliyor. Örneğin erkeklerde empotansa (iktidarsızlık) neden olurken, kadınlarda ise cinsel isteksizlik ve orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Uyku apnesinin cinsel ilişkide sorun yaratmasının diğer bir önemli nedeni, hastaların uykuya eğilimleri nedeniyle cinsel ilişkiyi sürdürememeleri.

    “TEDAVİDE BASINÇLI HAVA AVANTAJLI”

    Doç. Dr. Sadık Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu’nda hangi tedavi yönteminin uygulanacağına hastalığa yol açan nedenler ve sorunun şiddeti göz önüne alınarak karar verildiğini söylüyor. Ardıç, Uyku Apnesi Sendromu için günümüzde birçok tedavi seçeneği olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor:

    “Tedavi, tıkanıklığa yol açan nedenin ortadan kaldırılmasıyla sağlanıyor. Örneğin hasta eğer kiloluysa uzman eşliğinde diyet yaparak ideal kiloya ulaşması isteniyor. Ameliyat dışı yöntemler arasında en etkili tedavi ise burundan basınçla hava üfleyen ve hastanın yatarken yüzüne taktığı maske aracılığıyla etkili olan CPAP-BiPAP (devamlı pozitif basınçlı hava) cihazıdır. CPAP daralan hava yollarında basınçlı hava girmesini sağlayarak, kullanıldığı süre boyunca uyku Apne Sendromu’nu tedavi edebiliyor. Üst solunum yollarında tıkanıklığa neden olan daralmalar varsa, bunlar da operasyonla düzeltilebiliyor. Örneğin ileri derecede burun tıkanıklığı yapan burun etleri, radyofrekans yöntemiyle küçültülerek burundaki tıkanıklık ortadan kaldırılabiliyor.

  • Gençleşmek için 12 formül

    Gençleşmek için 12 formül

    Prof. Dr. Mehmet Öz, garanti ömür sürenizi uzatma kılavuzu hazırladı. Tüm dünyada tanınan Öz, ‘Siz: Genç Kalın’ adlı kitabında daha uzun yaşamak isteyenlere, uzun ömrün formülünü veriyor. Öz ayrıca size, 14 günlük ‘Siz: Uzatılmış Garanti Planı’yla; hayatınıza yeni baştan yön vermenin yollarını açıklıyor. Mehmet Öz, Amerika’da en popülerler listesine giren kitabını sizler için anlattı.

    Prof. Dr. Mehmet Öz’e göre sürekli genç olmanın 12 formülü…

    1. Vitaminlerinizi alın
    Düzenli olarak B6, C, D, E vitamini, kalsiyum ve folat alın.
    2. Sigarayı bırakın
    Sigara sizi 8 yaş, yaşlı gösterir.
    3. Tansiyonunuzu öğrenin
    Düşük kan basıncına sahip bir kişi, yüksek kan basıncına sahip bir kişiden 25 yaş kadar daha sağlıklıdır.
    4. Stresi azaltın
    Sağlam sosyal ilişkiler kurarak ve stres azaltma stratejilerinden yararlanarak, stresten mümkün olduğunca uzaklaşın.
    5. Diş ipi kullanın
    Diş ipi kullanmak ve dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak son derece önemlidir. Unutmayın ki; sağlık ağızdan başlar.
    6. Egzersiz yapın
    Biraz egzersiz mesela günde 2 kez 20 dakikalık yürüyüş, sağlığınızı olumlu etkiler.
    7. Emniyet kemeri kullanın
    Emniyet kemeri kullanma alışkanlığı edinin ve her zaman hız sınırının 10 km/saat altında araç kullanın.
    8. Lifli gıda tüketin
    Erkeklerin günde 25 gramdan daha fazla lif tüketmeleri gerekir.

    9. Sağlığınızı takip edin
    Sağlığı ile ilgili gelişmeleri titizlikle izleyen, tedavi ve bakım konusunda standartlarını her zaman yüksek tutan kişiler; daha genç kalabilirler.
    10. Sağlıklı gençleşme planı yapın
    Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda, yaşamınızın bundan sonraki her gününü daha genç ve en uzun sürede yaşamanız için yüksek enerjili olun.
    11. Bol bol gülün
    Kahkaha stresi azaltır ve bağışıklık sistemini destekler.
    12. Hep öğrenci kalın
    Yaşamınız boyunca entelektüel faaliyetlerden uzak kalmayın.

    Daha geç yaşlanmak için neler yapılmasını önerirsiniz?

    Özellikle gençler, aşırı seviyede alkol ve sigara tüketmekten kaçınmalıdır. Çünkü yaşlanma süreci tam olarak 20 yaşında başlar. Ağırlık kaldırma gibi etkinliklerle kemiklerinizi güçlü tutabilir, uzun bir ömür elde edebilirsiniz. Fakat bu; sağlıklı kemiklere sahip olmak için tek yol değildir. Sağlıklı kemiklere sahip olmak istiyorsanız; mümkün olduğu kadar D vitamini almalısınız.

    Winfrey’nin önerdiği iksir

    Prof. Mehmet Öz’ün hazırladığı ‘yeşil içecek’, Amerika’da çok popüler. Mehmet Öz formülü kendisine ait olan ve ‘gençlik iksiri’ adını verdiği bu içeceği ilk kez ünlü talkshow sunucusu Oprah Winfrey’nin televizyon programında tanıtmıştı. Bu içecek, Winfrey beğenip önerdikten sonra bir anda Amerika’nın en popüler içecekleri arasına girdi. Öz, evde de kolayca hazırlanabilen bu içecekten günde 3-4 bardak içilmesini öneriyor.

    Yeşil içecek; doping etkisi yapıyor, kilo aldırmıyor ve uzun bir yaşam sürmeyi sağlayan bir anti-aging ilacı olarak görülüyor. Birçok farklı sebzeyle hazırlanan karışım; bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. İçindeki antioksidanlar uzun bir hayat sürmeyi sağlıyor. Karışım; diyet yapanlara da yardım ediyor, beslenme ihtiyaçlarını gideriyor.

    İşte mucize tarif

    Bütün bir ıspanak demetini blendera atın. Buna maydanoz, zencefil, salatalık, kereviz ve biraz limon ekleyin. Bu karışımın içine biraz tatlandırmak için bir elma ekleyin. Hepsini karıştırın ve için.

  • Aşırı sıcak beyin kanaması nedeni

    Aşırı sıcak beyin kanaması nedeni

    Uzmanlar, aşırı sıcaklarla gelen beyin kanaması riskini en aza indirmenin, güneş altında kalmamak, sabah ve akşam saatlerinde spor yapmak, alışık olmayan efor sarf etmekten kaçınmak ve bol su içmekle mümkün olacağını ifade ediyor.

    Sıcakta beyin kanamasından koruyan 5 önlem

    Tüm yurtta sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi başta tansiyon hastaları, aşırı kilolular ve çocuklar olmak bütün vatandaşları olumsuz etkiliyor. Uzmanlar sıcaklıktan kaynaklanan tehlikelere karşı vatandaşları uyarıyor. Acıbadem Bodrum Hastanesi’nden Nöroşirürji Uzmanı Dr. Ali Genç, beyin kanamasının önlenebilir bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, “Özellikle sıcaklığının 32 dereceyi ve nem oranının yüzde 67’yi geçtiği havalarda daha dikkatli olunmalı. Güneş ışınlarının yer yüzüne dik olarak geldiği 10.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalı. Bu mümkün değilse yanımızdan su şişesini eksik etmememiz lazım.” diyor.

    EN ÖNEMLİ NEDEN VÜCUDUN SUSUZ KALMASI

    Beyin kanamasına yol açan en önemli faktörün vücudun susuz kalması ve ısı dengesinin bozulması olduğuna dikkat çeken Ali Genç, “Güneş altında, özellikle yüksek nemli ortamda kalındığında vücut ısısı artıyor, ciltten terleme ve doğrudan buharlaşma yoluyla su atılıyor. Vücut susuz kalınca da kan basıncında büyük oynamalarla beraber kan pıhtılaşmasında bozulma ve beyindeki kan dolaşımını belirli bir dengede tutan mekanizmalarda bozulma oluyor. Bu da beyinde pıhtılara bağlı inme veya hipertansiyona bağlı beyin kanaması gelişmesine yol açıyor.” ifadelerine kullanıyor.

    ÖZELLİKLE AŞIRI KİLOLULAR VE YÜKSEK TANSİYON HASTALARI RİSK ALTINDA

    Yaz mevsiminde ortaya çıkan beyin kanamasının en sık obez ve yüksek tansiyon hastalarında görüldüğüne vurgu yapan Genç, Aşırı sıcaklar nedeniyle oluşan terleme sonucu su kaybı, bir süre sonra vücutta biriken hararetin ter yoluyla atılmasına engel oluyor. Bu da kan basıncında ani düşme ve yükselmelere yol açıyor. Tansiyondaki oynamalar sırasında da sıvı kaybına bağlı olarak damarlar içinde yer alan kan koyulaşıyor, bunun sonucunda emboli denen damar tıkanıklığı sorunu ve beynin kanlanmasında sorunlar ortaya çıkıyor. Çok hızlı gelişen bu olaylar felç, hatta ölümle bile sonuçlanabilen beyin kanamasına kadar gidiyor.” uyarısında bulunuyor.

    BEYİN KANAMASINI ÖNLEMENİN 5 YOLU

    * Yüksek nemli ve güneş ışınlarının yeryüzüne en dik ulaştığı 10.00 – 16.00 saatleri arasında sokağa çıkmayın.
    *Sporunuzu sabah veya akşam serinliğinde yapmaya özen gösterin.
    * Aşırı sıcaklarda sokağa çıkmanız şartsa vücudunuzdaki aşırı su kaybını önlemek için fiziksel aktivitelerinizi sabah serinliğinde ya da öğleden sonra yapın.
    * Bünyenizin alışkın olmadığı efordan kaçının. Örneğin daha önce düzenli koşmuyorsanız, yaz sıcaklarında birden koşmaya başlarsanız sıcak çarpması daha kolay olur, inme ve beyin kanaması riskiniz yükselir.
    * Aşırı sıcaklarda dışarıdaysanız susamayı beklemeden yudum yudum su için…