Etiket: süt ürünleri

  • Gaz Yapan Belli Başlı Yiyecekler Nelerdir?

    Gaz Yapan Belli Başlı Yiyecekler Nelerdir?

    Mide sorunu kadın olsun erkek olsun insanlarda oldukça yaygın bir durumdur. Gaz yapan belli başlı yiyecekler nelerdir? makalemizde gaz sancı ve mide şişkinliğine yol açan gıdalara yer verdik. Yalnız şunu bilmeli ki bazı yiyecek bazı kişilerde gaz yaparken diğerlerinde yapmayabilir yani herkesin bedeni kendine hastır ve size dokunan yiyecekleri tecrübe ederek de tespit edebilirsiniz.

    gaz_yapan_yiyecekler (1)
    Fasulye, mantar, brokoli, kepekli tahıllar, kuşkonmaz, armut, şeftali,
    az şekerli yiyecekler ve elma insan vücudunda kolayca sindirilemez ve gaza neden olurlar.

    Mide Gazı Olanlar Ne Yemeli? Karın Şişkinliğinde Nasıl Beslenmeli? Tıklayınız

     

    gaz_yapan_yiyecekler (3)
    Süt ve süt ürünleri de mide sorunlarına, gaza neden olduğu bilinen yiyeceklerdir.
    Peynir, süt, yumurta ve yoğurt asit salgılatan gıdalardandır.
    Süt ürünleri tüketip, sizde mide şişkinliğine yol açıp açmadığını tecrübe ile de belirleyebilirsiniz.

    Simit, ekmek, patates, mısır, makarna ve buğday ürünleri gibi nişastalı yiyecekler de
    bağırsaklarda şişkinliğine neden olan besinlerdendir.

    gaz_yapan_yiyecekler (4)
    Hepsi olmasa da bazı lif zengini gıdalar mide gazına neden olurlar.Bunlar çözülebilen liflerden oluşan yiyeceklerdir.
    Yulaf kepeği, fasulye, buğday kepeği, lahana ve meyve mide asidine neden olan besinlerdir.

    gaz_yapan_yiyecekler (5)
    Yağlı gıdalar da sindirim güçlüğü yaşatan, şişkinlik yapan besinlerdendir.

    gaz_yapan_yiyecekler (6)
    Yapay tatlandırıcılar da gaz yapan yiyecekler arasında yer alıyor.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Yoğurt zayıflatır mı?

    Yoğurt zayıflatır mı?

    Evet zayıflatır! Sadece zayıflatmakla da kalmaz, tok tutar, tatlı krizine iyi gelir, kemikleri güçlendirir, kas kitlesini korur, yağ yakımında etkilidir ve bağışıklık sisteminde büyük rolü vardır.

    Günde 2 kez yoğurt
    Görüştüğüm herkese mutlaka sorarım. Günde kaç kez yoğurt yersiniz? Cevap %80 aynıdır. “Yemeğin yanına yakışırsa, yani dolma yiyorsam mutlaka yoğurt yerim. Ya da masada yoğurtlu bir salata var ise Bir de mantı üzerinde tabii”. Yemeğin yanına yakışmasını beklemeyin. Siz sofranıza 1 kase yoğurt hep koyun.

    Zayıflatıyor mu?
    Hiçbir besin tek başına zayıflatmaz diyoruz ya.Yoğurt için de aynı şey geçerli, sadece yogurt yiyerek zayıflamaya çalışırsanız yukarıda saydığım faydaları göremezsiniz. Tek bir besin size zarar verir. Tüm ihtiyaçlarınızı karşılayan bir beslenme düzeniniz olacak ve bu programın içinde mutlaka 1 bardak süt +1-2 kase de yoğurt olacak. İşte o zaman bu faydaları görebilirsiniz.

    Hayat İçin ! Güçlü olmak için !
    Yoğurdun içinde bulunan ve bağışıklık sistemine çok iyi gelen bakterilere probiyotikler diyoruz.Probiyotik ; ‘for life’ ‘Hayat İçin’ anlamına geliyor. Bizi ayakta tutan, hastalıklara karşı koruyan bu bakteriler bağırsaklarımızda yaşıyor. Hergün yogurt yerseniz bu gerekli bakterileri sürekli vücudunuza sağlarsınız ve vücudunuz mikroplara karşı daha güçlü savunma sistemi kurabilir. Kısacasıyoğurt size güçlü yapar.

    Kilo verirken destek oluyor
    Bir insan mutlu olmak için ne ister? Önce sağlık… Besinler bunu sağlayabilir mi? Kesinlikle evet.. tabiiki hayatınızda yolunda gitmeyen bir şeyi yogurt devreye girip değiştiremez.. ama yogurt içindeki vitaminler ile emin olun sizin sağlığınız için elinden geleni yapar. Yoğurt suyunda bolca bulunan riboflavin enerji oluşumunu sağlar, cildinizi korur. Ve en çok merak ettiğiniz de zayıflamadaki rolü!Yoğurt deyince ilk akla gelen ‘Kalsiyum’ yağ yakımını sağlar ve bu da daha kolay zayıflamanız anlamına gelir. Tam da istediğimiz gibi.. zayıflayalım ve hepsi de yağdan gitsin istemiyor muyduk? O zaman yoğurtlar sofraya!

    Meyveli yoğurt yiyelim mi?
    Bu alışkanlık aslında bizim mutfağa uygun değil. Meyveyi ayrı yemeyi seviyor ve yoğurdu da yemeğin yanında yiyoruz. Ara öğün olarak 1 kase yogurt yemek bile garip geliyor bazen. Ama bir yandan da sürekli aynı şeyi yemekten sıkılanlar için, tatlı tadı sevenler veya meyveyi tek başına yemeyi çok sevmeyenler için bir seçenek meyveli yoğurtlar. Diyet yapanlara uygun, şekersiz meyveli yoğurtlardan da ara öğün olarak kullanabilirsiniz, fakat bunları yediğinizde sadece yogurt yediğinizi düşünün. Yani günlük meyve ihtiyacınızı almış olmuyorsunuz. Bunun içine ilave kuru veya taze meyve eklemek daha doğru olur. Tam da burada özlelikle kabızlık şikayeti olanlara küçük bir tarif ;
    1 kase yogurt + 1 çay kaşığı keten tohumu + 1 şeftali + 1 kuru kayısı + toz tarçın
    Her gün değil ama haftada 2-3 gün bunu kahvatıdan once yemek bağırsak düzeninize iyi gelebilir.

    Ayran light mı normal mı?
    Ayranın light’ı mı olurmuş… Olur , olmalı da. Özellikle dışarıda sık yemek yiyen biri iseniz ve bir de tansiyon probleminiz var ise piyasada bulunan tuzu ve yağ oranı azaltılmış ayranlar tam size göre. Aslında restoranlarda hala light yada tuzsuz ayran isteseniz bulamayabilirsiniz. Ama marketlerde artık daha sık görüyorum. Ayrıca tansiyon problemi olmasa da, hamileler, ödem problemi yaşayanlar, kilo problemi yaşayanlar da tuz ve yağı azaltılmış ayranlardan tüketebilirler. Şu sıcak yaz gününde buz gibi ir ayrandan daha iyi bir seçenek düşünemiyorum.

    Kefir de bir seçenek
    Daha önce bhsettiğim bu probiyotikler kefirde biraz daha fazla. Hatta bağışıklık sistemi güçlensin diye kefir içenleri duymuşsunuzdur. Kefir de çok sık aklınıza gelmiyor ama gün içindeki yoğurtlardan birinin yerine 1 bardak kefir eklenebilir. Kefirin de yağ oranı azaltılmış (light) olanları var.

    Dondurma da olabilir mi?
    Ben süt ürünleri her gün olmalı deyince nedense sizin aklınıza ilk önce dondurma gelebiliyor. eee.. dondurma mı , süt mü desem çoğunuz tatlıyı tercih eder. Sütlü dondurma aynı süt gibi her gün 1 top mutlaka demem, ama arada bir 1 bardak süt yerine 2 top sütlü dondurma olabilir. Diyabet sorunu olanlar, insülin direnci ve hipoglisemi problemi olanlar, şekersiz olanları tercih ederseniz , diyetinizi de bozmamış olacaksınız.

    Turuncu Gerçek :
    Çok düşük kalorili diyetler hızlı zayıflatır ve sonrasında bu kilolar aynı hızla geri gelir.

    Diyet İtirafı :
    Eşimden gizli gizli diyetisyene gidiyorum. Ona söylemiyorum çünkü söylersem bana hiç yemek vermez.

  • Bazı yiyecekler göğüsleri büyütüyor

    Bazı yiyecekler göğüsleri büyütüyor

    Göğüslerinizden memnun değilseniz; çevrenizde yeterli ve düzgün görünümlü göğüslere sahip olan kadınlar hemen dikkatinizi çekiyorsa daha dolgun göğüslere kavuşmak için harekete geçme zamanınız gelmiş olabilir.
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hakan Özdemir ile daha dolgun göğüslere nasıl sahip olunabileceğini konuştuk.

    Gelişmemiş, yeterli büyüklüğe ulaşmamış meme dokusunun, çeşitli hormonal düzensizliklerle ‘içi boşalmış’, sarkmış meme görünümü ya da asimetrilerin kadınlarda şikayete neden olarak özgüven kaybı yarattığını belirten Op. Dr. Özdemir; ‘Bu problemleri olan kadınlar çeşitli yiyeceklerle kendilerine terapi uygulayarak, egzersiz ve masaj ile göğüs dokularını büyüterek güzelleştirebilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenler meme büyümesine yardımcı olurlar.

    Ergenlik çağında ve hamilelik sırasında olan meme büyümesi ve gelişiminin önemli bir kısmı bu hormonlar sayesinde gerçekleşir. Bu nedenle östrojen hormonlarının vücutta artmasını sağlayan yiyecekler, meme büyümesinde de ekili olur. Bitkilerde bulunan fitoöstrojen adı verilen maddeler vücudumuzdaki doğal östrojen benzeri moleküllerdir. Teorik olarak bunları içeren yiyeceklerin tüketilmesi meme gelişmesine katkıda bulunur.’ diye konuştu.

    BÜYÜK GÖĞÜSLER İSTİYORSANIZ BU BESİNLERİ TÜKETİN!
    Günümüzdeki bilim ve teknolojinin sağladığı imkanlar doğrultusunda en kesin ve kalıcı meme büyütme yöntemi estetik cerrahidir.

    Özellikle meme dokusu vücuduyla orantısız şekilde çok küçük, hamilelik ve doğum sonrası ‘memelerin içinin boşalması’ ve sarkma şikayeti olanlarda silikon meme protezleriyle meme büyütme ameliyatı kaçınılmaz cerrahi seçenek olarak önümüze çıkar.

    Meme dokusunun şekli ve büyüklüğü genetik olarak ve çeşitli hormonların etkisiyle belirlenir. Bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış, sadece meme dokusuna etkisi olan ve meme büyümesi ile şekil güzelliği sağlayan bir yiyecek bulunmasa da bazı yiyecekler kilo aldırması sayesinde meme dokusunun da yağlanmasını sağlar. Sağlıklı bir yaşam için her besini içeren dengeli beslenme şarttır.

    Süt ürünleri ve soya daha büyük göğüsler için etkilidir. Bir gün soya sütü, diğer gün soya peyniri kullanın.

    Tavuk bageti tüketilmesi meme büyümesini artırır.

    Keten tohumu, akdarı ve arpa meme büyümesini; ayçiçeği, kabak ve anason tohumları memelerdeki gelişmeyi uyarır.

    Barbunya, karnabahar, brokoli, pancar, salatalık, havuç, domates, mantar, Brüksel lahanası, mercimek, kereviz, yeşil fasulye, soğan, börülce, nohut, bezelye tüketimi vücut kıvrımlarının gelişmesi için etkilidir.

    Daha dolgun göğüsler için elma, kiraz, şeftali, üzüm, kavun, armut gibi meyveler tüketin.

    Tam buğday, kahverengi pirinç, buğday tohumu, fasulye filizi, zeytin, kuru erik, yulaf ezmesi meme sağlığı için yararlıdır.

    Çemen otu, rezene, çavdar, karanfil, zencefil, hintsafranı karışımının az miktarlarda kullanılması meme boyutunu artırmaya yardımcı olur.

    HT

    Doğal Göğüs Büyütme Yöntemleri

  • Yazın altın içeceği

    Yazın altın içeceği

    Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı, Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, yaz sıcaklarında en yararlı içeceğin ayran olduğunu, bunu yüzde yüzlük meyve suları ile karpuz ve kavun gibi su oranı yüksek olan meyvelerin izlediğini söyledi.

    Erciyes Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Neriman İnanç, günlük sıvı ihtiyacı yaklaşık 3 litre olmakla birlikte bireylerin yaşı, fiziksel aktivitesi, cinsiyeti ve ortamın ısısından etkilendiğini söyledi. Yaşa göre değişmekle birlikte yaklaşık yüzde 60-70’i sıvı olan insan vücudunun bir günde ortalama solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkı ile 2.5 litre sıvı kaybettiğine dikkati çeken Prof.Dr. İnanç, şöyle dedi:

    “Kaybedilen sıvı günlük tükettiğimiz su, karpuz kavun gibi su oranı yüksek olan meyve gibi besinler ve süt, ayran, çay, meyve suyu gibi diğer içeceklerle sağlanmaktadır. Günümüzde giderek artan sağlıklı beslenme bilinci ile birlikte besinlerin sağlık üzerine fonksiyonel özellikleri ve hastalıklardan koruyucu etkileri ön plana çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, her yaş grubunda sağlığın korunması için ‘bir günde 5 programı’ çerçevesinde sağlıklı bir diyetin elzem bileşenleri olan sebze ve meyvelerin tüketimini arttırılmasını önermektedir.”

    “YAŞAM İÇİN AYRAN VE YOĞURT”

    Ayran’ın yaz aylarında en mükemmel ve yararlı içecek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. İnanç, “Sıvı ihtiyacımızı karşılayacağımız diğer bir içecek ise geleneksel besinlerimizde biri olan yoğurttan yapılan ayrandır. Yoğurt ve ayran probiyotik içeren ürünlerdir. Probiyotik kelimesi Yunanca bir terim olup ’yaşam için’ anlamına gelmektedir. Yoğurt yapımında kullanılan bakteri bağırsaklarımızdaki florayı değiştirerek sağlığımız için yararlı etkileri oluşturur. Bu etkiler bağışıklık sisteminin güçlenmesi, K, biyotin, B12, niasin vb vitaminler, zararlı maddelerin (toksinler) kan dolaşımına geçmesinin engellenmesi, besin alerjilerinin, ishalin ve kabızlığın tedavisi ve bazı kanser türlerinin önlemesidir. Bu nedenle yaz aylarında, sağlığa yararlı etkileri nedeniyle de ayranın, sıcakla terle kaybettiğimiz potasyum gibi bazı mineralleri yerine koymak için meyve suları yeterli ve dengeli beslenme profili içinde uygun miktarlarda tüketilmelidir” uyarasında bulundu.

  • Hangisi daha kötü : Şeker mi ? Yapay tadlandırıcılar mı ?

    tatlandiricilarBiz diyetisyenler, danışanlarımızdan kilo verme sürecinde harcadıkları enerjiden daha düşük enerji almalarını sağlamaktayız. Bu bağlamda diyetteki yağ ve şeker alımını biraz kısıtlarız. Genel olarak danışanlar, yağlı yiyeceklerin ve kızartılmış ürünlerin tüketimini sınırlandırabilse de; şekerin eksikliğini hissetmekte, doğal karbonhidrat kaynağı olan (tahıllar, kurubaklagiller, peynir dışındaki süt ürünleri, sebze ve meyve gibi) besinlerden aldıkları şeker ile yetinememekte. Zaten çocukluk çağındaki ödüllendirici beslenme alışkanlığında sürekli tatlı verilmesi, kişide yetişkinlik döneminde tatlı yenildiğinde pişmanlık hissinin oluşmamasına, hatta “iyi bir şey yapmış” gibi tatlıyı yerken mutluluk duymasına sebebiyet vermektedir.

    Vücudumuzun Gerçekten Şekere İhtiyacı Var mıdır ?

    Beyin, sinir sistemi ve alyuvarlar normal koşullarda enerji ihtiyaçlarını mutlak surette karbonhidratlardan karşılamak durumundadır. Bazı karbonhidratlar besinlerde doğal olarak bulunurlar (meyvelerde fruktoz, sütte laktoz, tahıllarda nişasta gibi). Bazıları ise sonradan ilave edilirler (sofra şekeri ve şeker içeren besinler). Kaynağı ne olursa olsun, vücut gerçekte bu farkı anlamaz. Karbonhidratlar büyük oranda bitkisel kaynaklı besinlerden alınmaktadır. Bu karbonhidratlar vücudumuzda yapıtaşı olan glikoza dönüşür ve kan şekerinin esas kaynağını oluştururlar. O nedenle Dünya Sağlık Örgütü günlük enerjimizin %55-60’ının karbonhidratlardan karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır.

    Fazla Karbonhidrat Tüketiminin Zararları Nelerdir ?

    42-15666011Vücut, kan şekerinin tümünü aynı anda enerjiye çevirememektedir. Kan şekeri düzeyi normalin üzerine çıktığında; pankreastan salınan insülin hormonu fazla şekerin depolanması için karaciğer, kas ve diğer hücreleri uyarır. Glikozun bir kısmı, kas ve karaciğerde glikojen şeklinde depolanır. İhtiyacından fazla enerji tüketimi durumunda vücut, bir kısım glikozu vücut yağına çevirir. Dolayısıyla obezite ve beraberindeki 40’ı aşkın hastalık için davetiye çıkartılmış olmaktadır. Bu nedenle karbonhidratları azı karar çoğu zarar mantığı ile değerlendirmekte yarar vardır. Son zamanlarda şeker kullanımının hızla artmasıyla birlikte kalp – damar hastalıkları, diyabet, kanser, sindirim sistemi hastalıkları ve romatizmal hastalıkların görülme sıklıklarında artışlar olmaktadır.

    Hiç Şeker Tüketmemek Vücutta Bir Eksiklik Yaratmaz mı ?

    Rafine edilmiş haliyle şeker 200 – 300 yıllık kısa bir geçmişe sahiptir. Peki şekerin keşfinden önce insanlar bu ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu, acaba vücutlarında bir eksiklik olmuyor muydu? Nasıl ki arabanın hareket edebilmesi için deposunda benzin olması gerekiyorsa, vücudumuz için de temel enerji kaynağı glikozun bulunması gerekir. Ancak bu glikoz, çayın içerisine atılan ve tatlıların yapımında kullanılan rafine haliyle sofra şekeri olarak görülmemelidir. Yukarıda da belirtildiği gibi doğal besinlerden de bu şekerin elde edilmesi söz konusu olmaktadır. Eğer ki sofra şekerinin eksikliği durumunda metabolizmamız sıkıntı oluştursaydı; sağlık personeli diyabeti olan bireylere de her gün tatlı yemelerini önerirdi. Yoğun olarak 1900’lü yılların başından itibaren beslenmemizde yer alan şeker, daha öncesinde saraylarda kullanılan lüks bir besin maddesi olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde şekerin girmediği bir yer yok gibi. O nedenle bebeklikten itibaren şekerli besinlere alıştırılan bir insana sağlık problemlerinden ötürü “artık şekeri hayatınızdan çıkarmalısınız” demek çok zor.

    Şeker Vücutta Nasıl Bir Sıkıntı Yaratmaktadır ?

    Hızla ve hemen kana karışan, saflaştırılmış ve rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olurlar. Çok kısa sürede yükselen kan şekeri yaklaşık yarım saat sonra aynı hızda düşmeye başlar. Her çıkışın bir inişi vardır. İşin kötü tarafı; tatlı yenildikten bir süre sonra artan ve azalmaya başlayan kan şekeri seviyesi eski seviyesinin de altına düşmektedir. Dolayısıyla kan şekerinde aniden bir pik yaşanması tekrardan tatlı yeme isteği doğurmaktadır. Bu nedenle kimse bir parça tatlı yiyerek “dur” diyememektedir.

    Peki Şekerin Yerini Nasıl Doldurabiliriz ?

    42-18468401Her zaman için besinlerin doğalını tercih etmekte yarar vardır. Ama bu demek değildir ki: Hiç tatlı yenilmemelidir. Elbette tatlı yenilmemesini gerektiren şeker hastalığı gibi bir durum söz konusu değilse bazen tatlı yenilebilir. Ancak tatlıların tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, ayrıca lokma, tulumba gibi şerbetli tatlılar yerine; sütlaç, muhallebi, puding, komposto, hoşaf, kabak tatlısı gibi hafif tatlıları tercih etmek gerekir. İşte bu tatlıların yapımında – enerji alımını azaltmak adına – toz tatlandırıcılardan yararlanılabilir.

    Diyabetliler başta olmak üzere, şeker tadından vazgeçemeyen, iştahını baskılamakta güçlük çeken, formuna önem veren bireyler ve aileleri için çok iyi bir alternatif olarak yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılması daha uygun görülmektedir. Gerek içeceklerde tablet olarak, gerekse tatlıların yapımı esnasında toz formları ile güvenle kullanılabilen bu tatlandırıcıların enerji değeri yok veya göz ardı edilecek kadar düşüktür. Kan şekeri üzerinde de olumsuz etki yaratmamaları nedeniyle saflaştırılmış ve rafine şeker yerine tercih edilmeleri daha sağlıklı olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; bazı yapay tatlandırıcıların ocağı kapattıktan (besin pişirildikten) sonra ilave edilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde topaklanma ve metalik bir tat oluşturabilmektedir.

    Yapay Tatlandırıcılara Geçiş

    Yapay tatlandırıcılar ilk olarak 1900’lü yılların başında ortaya çıkmış, 1940’lardan beri tüm dünyada hem şeker hastaları hem de sağlığına özen gösterenler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadırlar. Günümüzde en fazla kullanılan yapay tatlandırıcılardan biri olan aspartam üzerinde 200’ü aşkın bilimsel çalışma yapılmış, yüksek dozlarda kullanımında dahi zararlı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Aspartam kullanımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanmıştır.

    Yapay Tatlandırıcılar Kanser Yapar mı ?

    1939 yılında yapılan küçük çapta bir araştırmada sakarin içeren yapay tatlandırıcıların sıçanlarda mesane kanserine yol açtığı saptanmıştır. Ancak bunu izleyen çalışmaların hiçbirinde benzer bir etkiye rastlanmamıştır. Zaten bilim dünyasında “hayvan modelinde karşılaşılan bir durum insanlarda da aynen gerçekleşir” diye bir durum söz konusu değildir. Yaklaşık 70 yıldır yapılan çalışmalarda çok daha yüksek dozlarda insanlara verilen bu yapay tatlandırıcılarda benzer bir yan etkinin görülmemesi üzerine, bugün bizler danışanlarımıza Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği bu yapay tatlandırıcıları önermekte ve kullanımlarında bir sakınca görmemekteyiz. Bu şekilde bir kanının oluşmasında 20. yüzyılın sonlarına doğru bulunan aspartamın rolü büyüktür. Aspartam piyasada sakarinin önüne geçmiştir. Sonraları sakarinin aspartama “çamur at izi kalsın” mantığı ile misilleme olarak unutkanlık yaptığına dair demeçlerin verilmesi sonucu her 2 grup yapay tatlandırıcı da “kötü” olarak hafızalara kazınmıştır. Ancak tüm tatlandırıcılar gerek diyabetliler gerekse formuna dikkat edenler ve aileleri tarafından rahatlıkla kullanılabilirler. Formda kalmak, şekerin zararlı etkilerine maruz kalmamak ve ağız tadından vazgeçmemek için yapay tatlandırıcılar güvenle kullanılabilir. Özetle; yapay tatlandırıcılar iyi, rafine şeker kötü olarak tanımlanabilir.

    Uzman Diyetisyen
    M. Turgay KÖSE

    1977 İstanbul doğumlu Köse, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 2001 yılında derece ile mezun oldu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yedek subay Diyetisyen olarak askerlik görevini tamamladı. Sonrasında Florence Nightingale Hastanesi Diyabet, Obezite ve Metabolizma Hastalıkları Merkezi bünyesinde Diyetisyen olarak çalıştı. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak “Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı” aldı.

    Türkiye Diyetisyenler Derneği, Obezite Derneği ile Diyabet, Obezite ve Beslenme Derneği ve Yeni Çınar Lions Kulübü’ne üye olan Köse, hem bireysel hem de kurumsal anlamda beslenme danışmanlığı ve eğitimi çalışmalarını 2004’ten beri kurucusu olduğu Etik Diyet Danışmanlık’ta sürdürmektedir. Uzman Diyetisyen Turgay Köse fuar, kongre, seminer, internet TV, radyo ve televizyon programlarında konuşmacı; çeşitli gazete, dergi ve web sayfalarında köşe yazarı olarak yer almaktadır. Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse’nin beslenme alanındaki ilk kitabı “Beslenme ve Diyetetik” Ekim – 2007’de piyasaya çıkmıştır.