Etiket: sperm

  • Tedaviyle her 2 çiftten 1’i tüp bebek sahibi oluyor!

    Tedaviyle her 2 çiftten 1’i tüp bebek sahibi oluyor!

    Dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon 600 bin tüp bebek uygulaması yapılıyor ve bu uygulamalarla 400 binden fazla bebeğin dünyaya gelmesi sağlanıyor.

    Günümüzde tüp bebek ve mikroenjeksiyon yöntemiyle doğmuş 5 milyondan fazla bebek bulunuyor. Yakın çevre ve eşlerin birbirine verdiği stresin gebe kalmayı zorlaştırdığı belirtiliyor.

    Ülkemizde tüp bebek başarı oranları dünya ülkeleriyle yarışır düzeyde. Tüp bebek tedavisi; tüpleri tıkalı kadınlar, açıklanamayan infertilite, endometriozis ve diğer nedenlerle çocuk sahibi olamayan çiftlere uygulanıyor. “Mikroenjeksiyon” yöntemi de erkeklerin çocuk sahibi olmasına yardımcı olarak kullanılıyor. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, “Tedavi gören çiftlerin yüzde 50 oranında gebelik şansı vardır” diye konuşuyor. Tedavi ve laboratuar tekniklerindeki gelişmeler ışığında kadınlardaki tüp ve erkeklerdeki spermle ilgili sorunlar büyük ölçüde çözülüyor.

    Yumurtası olmayan tüp bebek yapamaz
    “Döllenme” sperm ile yumurtanın, rahim ve yumurtalıklar arasında yer alan tüplerde birleşmesi olarak tanımlanıyor. Tüp bebek uygulamasında kadından toplanan yumurtalar ile erkekten elde edilen spermlerin, laboratuar ortamında bir araya getirilerek vücut dışında döllenmesi sağlanıyor. Tüp bebek uygulamasının yapılabilmesi için sağlıklı ve kaliteli bir yumurta gerekiyor. Prof. Dr. Buyru, “Yumurtaları tükenmiş bir kadın, tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olamaz” diyor.

    Normal yollardan gebe kalmak için milyonlarca sperm gerekirken, “mikroenjeksiyon” sayesinde birkaç sperm gebelik için yeterli oluyor. Tüp bebek yönteminde döllenme vücut dışında gerçekleştirildiği için kadının tüplerine ihtiyaç duyulmuyor. Gebeliğin yerleşerek bebeğin gelişmesi için sağlıklı bir rahim iç ortamının bulunması gerekiyor.

    Tek embriyon ile çoğul gebelik önleniyor
    Son yıllarda çoğul gebeliklerden kaçınmak için tek embriyon transferinin yapılması tercih ediliyor. Bu sayede üçüz gebelik oranının yüzde 3.7’den yüzde 0.7’ye düşürüldüğü belirtiliyor. Türkiye’de düşük ve erken doğum riski yüksek olan 35 yaş altı kadınlardaki çoğul gebelikleri önlemek adına tek embriyon transferi yapılabiliyor. Kalan embriyonların dondurularak daha sonra tekrar kullanılması da gerçekleştirilebiliyor. 2 seferden fazla başarısız deneme yaşamış olanlar ile 35 yaş üzerindeki kadınlara ise birden fazla embriyon transfer ediliyor.

    Türkiye’de demikroenjeksiyon yaygın
    Dünyadaki uygulamaların üçte ikisi klasik tüp bebek, üçte biri mikroenjeksiyon ile yapılırken, Türkiye’de daha çok mikroenjeksiyon yöntemi tercih ediliyor. İki yöntemde de kadına uygulanan tedavi aynıyken aradaki fark laboratuar işleminde oluyor. Klasik tüp bebek yönteminde laboratuvar ortamında her yumurtanın etrafına bırakılan 150-200 bin spermden birinin yumurtayı döllemesi beklenirken; mikroenjeksiyon yoluyla yumurta, embriyolog tarafından seçilen tek bir sperm ile dölleniyor. Mikroenjeksiyon yöntemi esas olarak erkek kısırlığının çözümü için geliştirilmesine rağmen, diğer infertilite nedenlerinde de sıklıkla kullanılıyor.

    Tüp bebek yönteminin dünü bugünü
    İlk tüp bebek uygulamalarında doğal olarak gelişen tek yumurta kullanılırken, daha sonra başarı şansını artırmak için yumurtalıkları uyarıcı ilaçların tedaviye eklenmesi gerçekleştiriliyor.
    Önceleri çok yumurta geliştirmek amacıyla yüksek doz ilaç verilirken, bugün yeterli yumurta sayısına ulaşmak için daha düşük dozda ilaç kullanımı tercih ediliyor. Bu sayede hem tedavinin yan etkileri azaltılıyor hem de maliyet düşürülüyor. Ayrıca kısa süreli ve düşük doz ilaç tedavisiyle hastanın konforu da artırılıyor.
    İlk tüp bebek uygulamalarında yumurtalar “laparoskopi” ameliyatıyla toplanıyorken, günümüzde “ultrasonografi’ kullanılıyor.
    Yumurta toplandıktan 2-5 gün sonra, embriyonların gelişimi izlenerek bunların rahim içine yerleştirilmesi anestezi olmadan ağrısız şekilde yapılıyor.
    İlk yıllarla karşılaştırıldığında ilaç ve tedavi maliyetlerinin önemli ölçüde azaldığı görülüyor.

    Doğru embriyonu seçerken
    Transfer edilecek embriyon hücre sayısı
    Hücrelerin birbirine eşit büyüklükte olması
    Embriyondaki artıkların tespiti
    Embriyonların 6 saat arayla fotoğrafını çekerek erken bölünen, uygun ve gebelik şansı yüksek embriyolnarı değerlendiren “embriyoskop” yöntemi
    Doğru spermin seçimine yarayan özel mikroskoplar önem taşıyor.

    Tedavinin detayları yakın çevreyle paylaşılmamalı
    Çocuk sahibi olmak için tedaviye karar veren çiftlerin birden fazla merkez veya doktorun görüşünü alarak tedaviye başlaması öneriliyor. Prof. Dr. Buyru, “Tedavi yerinin seçiminde; merkezin başarı oranı ile deneyimi, çiftlerin doktorlarıyla kurdukları iletişim ve işlemin maliyeti göz önüne alınmalıdır” diyor. Ayrıca çiftlerin tedavi ayrıntılarını çevreleriyle fazlaca paylaşmaları doğru bir hareket olarak görülmüyor. Buyru, “En deneyimli ve en başarılı merkezlerde bile gebelik oranlarının yüzde 50 oranında olduğu ve tedavi yapılan 2 çift arasından ancak 1’inin gebeliğe ulaşacağı unutulmamalıdır” diyor.

    Kadının yaşı ile embriyon-yumurta kalitesi tedavi başarısını doğrudan etkileyen faktörler olsa da çok iyi embriyonların transfer edilmesine karşın gebe kalamayan çiftlerin de bulunduğu belirtiliyor.

    Çevre baskısı gebe kalmayı zorlaştırıyor
    Yıllarca gebe kalamadıktan sonra tedaviyle çocuk sahibi olmalarının ardından birkaç ay sonra tekrar doğal olarak gebe kalan birçok çift bulunuyor. Ayrıca defalarca başarısız tüp bebek denemesinden sonra tedaviyi bırakarak kendi kendine gebe kalan çiftlere de sıkça rastlanıyor. Prof. Buyru, “Bu, ‘Açıklanamayan infertilite’ olgularında görülen bir durumdur” diyor. Çevre baskısı veya eşlerin birbirleri üzerinde kurduğu stres, gebe kalmayı zorlaştırabiliyor. Böyle çiftlerin psikolojik destek alması öneriliyor.

    Embriyon dondurmada yaş çok önemli
    Yumurtalıkları aşırı uyarılan kadınlarda, karında sıvı birikmesi ve böbrek yetersizliği gibi risklerden kaçınmak için embriyon dondurma işlemi gerçekleştirilebiliyor. Dondurulmuş ve çözünmüş embriyon transferlerindeki başarı oranının yüzde 30 civarında olduğu belirtiliyor.

    Prof. Dr. Buyru, “Dondurulmuş embriyonların çözülerek tekrar transferi yapıldığında taze embriyonlar kadar yüksek gebelik şansı vardır” diyor. Yapılan son çalışmalar, yumurtalıkları aşırı uyarılmış ve hormon düzeyleri beklenenden çok yükselmiş kadınlarda, embriyonların dondurulduktan sonraki aylarda çözülerek transfer edilmesi ile daha iyi gebelik oranlarına ulaşıldığını gösteriyor. Prof. Dr. Buyru, “Bu yöntemin başarılı olabilmesi için yeterli sayı ve kalitede yumurtaya gereksinim vardır. Bu, kadının yaşıyla doğrudan ilişkilidir” diyor.

    Her isteyen yumurtasını donduramıyor
    Ülkemizde yumurta dondurulmasına belirli koşullarda izin veriliyor. Kanser gibi bazı hastalıklar nedeniyle uygulanacak tedaviler sonucu zarar görebilecek kadınlara yumurta dondurma işlemi yapılabiliyor. Kişinin daha sonra çocuk sahibi olma düşüncesiyle yumurtalarını dondurmasına yasal olarak izin verilmiyor. Dondurulan yumurta ve embriyonların yasal olarak 5 yıllık bekleme süresi olsa da tıbbi açıdan bir son kullanma tarihi yok.

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

  • Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile sperm üretme sayesinde kanser tedavisi gören veya zayıf sperme sahip olan erkekleri baba olma hayallerine kavuşturacak

    Testislerden alınan doku örneklerini laboratuvar ortamında geliştiren uzmanlar, döllenmeye imkan veren sperm üretmeyi başardı.

    Dünya ‘kök hücre’ araştırmalarını büyük bir heyecanla takip ediyor. Henüz deney aşamasındaki çalışmaları yürüten araştırma merkezleri, tedavi amaçlı uygulamalara da imza atıyor. Bunların bazılarında elde edilen başarılı sonuçlar, bilim adamlarını daha da umutlandırıyor. Ancak bu münferit sonuçlara bakarak kök hücre ile kanser, alzheimer, parkinson, felç ve benzeri çaresiz hastalıklar yenilmek üzere” demek için henüz çok erken.

    Erkek kısırlığını yakın gelecekte bitirecek gelişme

    Kök hücre araştırmaları Türkiye’de de yapılıyor. Yağ dokusu kaynaklı yetişkin kök hücre çalışmaları yapılmakta, “Kök hücre çalışmalarının en önemli amacı günümüzde tedavi imkanı olmayan kronik hastalıkları, kanseri, yaşam kalitesini düşüren alzheimer ve parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkları tedavi etmek ve organ yetmezliğinden kaynaklanan problemleri gidermektir. Hedeflenen amaç bugün tam anlamıyla gerçekleşmemiş olmasına karşın elde edilen gelişmeler bu ölümcül hastalıkların yakın gelecekte kök hücreler kullanılarak tedavi edilebileceğini göstermektedir

    Kök hücre çalışmalarının tek amacı uygun şartlarda uygun kişilere hücre nakli yaparak hastalıkların tedavi edilmesi değil. Tedavi edici ilaçların geliştirilmesi ve hastalıkların daha iyi tanınması da hedefler arasında.

    -Kök hücre çalışmalarında neler hedefleniyor ?

    Kök hücreyi yapabilmeyi yardımcı üreme teknikleri sağlıyor. Kaynak embriyo ya da embriyo dışı dokular. Embriyodan elde edilen kök hücrelere inanarak bu işe başladık. Bilimde ileriyi hayal edebilmek ve görebilmek önemlidir. Ama hayal bilgiler doğrultusunda oluşmalıdır.

    Hedef, bugün için tedavisi imkansız hastalıkların tedavisini sağlamak. En önemlisi, kısırlıktan önce, hayatı tehdit eden ve bugün için net bir tedavisi olmayan hastalıkları tedavi etmek. Çevremizde çok fazla kanserli var. Önemli bir kısmı yemek borusu kanseri. Tedavisi yok. Acaba kanser tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem olabilir mi ?

    Ayrıca ilerleyici romatizmal hastalıklar, alzheimer ve parkinson gibi ilerleyici beyin hastalıkları var. Bunlar kanserden daha ağır. Kanserde en azından, kişi belli süre acı çekip sonra kaybediliyor. Ama ilerleyici beyin hastalıkları, bütün yaşam boyunca devam ediyor. Stefan Hawkinks, inanılmaz bir beyin ama ALS hastası. Suna Kıraç da öyle. ALS’li çok hasta var Türkiye’de. Bunların yanında çocuklarda sık görülen lösemi gibi kanser tipleri. Acaba hücre ve doku nakli kanser tedevisi için bir alternatif olabilir mi ?

    Bugün için şeker hastalığı çok önemli. İnsanı kısa sürede öldürmüyor, ama yaşam kalitesini çok azaltıyor. Yaşam kalitesini azaltan başka hastalıklarda da aynı şekilde kullanılabilecek mi diye düşünerek yola çıktık.

    Bugünkü ileri teknolojiye rağmen tedavi edilemeyen iki grup hasta var. Biri hiç sperm üretimi olmayan erkekler. Testislerden biyopsi alınsa dahi, hiç sperm gelişimi olmayan erkekler var. Bunlarda büyük ihtimalle genetik faktörler, spermi oluşurken belli bir noktada durduruyor. Bloke ediyor. Bu blokajın ötesine geçirebilir miyiz? Daha ileri hücreler elde edebilir miyiz ? Bugün için cevap hayır. Bir sürü şey denendi ama hiçbiri bu tür erkeklerin tedavisine imkan vermiyor.

    Sperm üretimi olmayan erkeklerde, kök hücreden sperm hücrelerini elde edebilmeyi hedefleniyor. Bu birden hareket eden sperm hücrelerini elde etmek anlamında değil. Dölleyebilecek özellikte olan, daha ilkel de olsa sperme giden o ara hücreleri elde edebilmek ve bunları kullanarak döllenmeyi sağlamak.

    Kadınlarda da, yaşlanmış, yumurta sayısı azalmış ya da bitmiş olanları tedavi edilememektedir. Acaba bu kadınlarda da olgun bir yumurtayı değil ama, olgun yumurtanın önceki hücrelerini kök hücreden elde edip sonra bunları olgunlaştırarak kullanabilir miyiz diye düşünülmektedir. Fakat bu uzak bir hedeftir.

    -Hükümetin bu çalışmalara bakışı ?

    Çok gelişmiş olduğunu iddia eden birçok ülkede uygulanmayan ama insanlığın faydası için olan uygulamalar bugün Türkiye’de uygulanabiliyor. Türkiye’de başkasına ait sperm ve yumurta kullanılmıyor. Bu, birçok yönüyle tartışılabilir. Ama Türkiye’de embriyoda genetik tanı yapmaya müsade ediliyor. Bu çok önemli. Bu tıbba aydın bir bakış açısıyla yaklaşıldığını gösteriyor. Şu anda Sağlık Bakanlığı’nın insan klonlamasına karşı tamamen negatif baktığı kesin. Cinsiyet tayinini yasakladığı kesin. Ama bunun dışında şarlatanca olmayan ama insanlığın hayrına olabilecek çalışmaları kesinlikle destekleyeceğini düşünülmektedir. Burada embriyolardan elde edilen kök hücreler ne kadar etiktir diye bir tartışma konusu olabilir. Bakanlığımızın ve diğer ilgili mercilerin, araştırma ve insan sağlığını tedavi etme amaçlı ise buna sıcak bakacağını biliyorum. Kullanılamaz diye bir karar çıkmaz.

    KÖK HÜCRE NEDİR ?

    Kök hücreler, ‘yetişkin’ ve ‘embriyonik’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yardımcı üreme tekniklerinde arta kalan ya da kullanılamayacak durumda olan embriyolar, çiftlerden izin alınarak kök hücre çalışmalarında değerlendirilebiliyor.

    Hücre, bir canlının en küçük hayati parçası. Canlının sağlığı, hücrelerin yeterince kendini yenilemesine, özelliklerini kaybetmemesine ve hastalık yapıcı her türlü unsura karşı dirençli olabilmesine bağlı. Kök hücreyi insan sağlığı için son derece önemli kılan sebep, sınırsız çoğalma özelliğine sahip olması. Uygun ortamı bulduğunda organ ve dokuyu oluşturan hücre tiplerine dönüşebiliyor. Kök hücre, gereken organlarda hücre yenilenmesine ve bazı hasarlı dokuların iyileşmesine imkan tanıyor. Kök hücreyle ilgili çalışmalar aslında 50 yıl öncesine dayanıyor. Kemik iliğindeki yetişkin hematopoetik kök hücrelerin kan hücrelerine dönüştüğünün keşfi, kan kanserinde dönem noktası oluyor. Günümüzde kemik iliğindeki kök hücrelerin kan haricinde kas, kemik ve damar hücrelerine dönüşebildiği görüldü. Ayrıca yetişkin tip kök hücrelerin, sadece kemik iliğinde değil; sinir, kas, karaciğer, göz ve deri gibi organ ve dokularda bulunduğu da artık biliniyor. Arayışlar sonucunda 1998’de insan embriyosundan kök hücre elde edildi. Bu bir çığırdı. Çünkü, embriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerdeki sınırlılığın aksine, insan vücudundaki tüm hücre türlerine dönüşebilme özelliğine sahipti. Emriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerden daha elverişli olmasına rağmen, kanser oluşma riski, doku uyumu problemi ve etik kaygılarla kliniklerde test amaçlı kullanılmaya başlanmadı. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda yağ dokusunda da yetişkin tip kök hücreler olduğu belirlendi.

    Testis dokusu alındı
    Nature Dergisi’nde yayınlanan araştırmaya göre, Takehiko Ogawa başkanlığındaki ekip, testisten alınan dokulara gerekli protein ve diğer besinleri vererek sperm oluşmasını sağladı. Buluşun özellikte kanser tedavisi gören erkeklere yeniden çocuk sahibi olma imkanı vereceği söyledi. Ayrıca dokudan elde edilen spermin, dünya çapındaki milyonlarca kısırlık tedavisi gören erkek için de umut ışığı olduğu belirtildi.
    Buna göre tamamen kısır veya döllenmeyi sağlayamayan zayıf sperme sahip olan erkeklerin spermleri laboratuvar ortamında geliştirilecek. Böylece erkeklerin kısırlığı tamamen tarih olacak ve başka birisinden sperm almalarına gerek kalmayacak. Tekniğin ayrıca donmuş testisler üzerinde bile işe yaradığı belirtildi. Ogawa, “Bir sonraki hedefimiz kadın için laboratuvar ortamında yumurta üretmek” diye konuştu.

    Henüz çok az hastada denenen ve bir kısmında olumlu neticeler alınan uygulamaların hala araştırma aşamasında ve gelişmeler umut verici. Ergenliğe girmeden önce kanser tedavisi geçirmek zorunda olan erkek çocukları için ileride çocuk sahibi olabilmeleri amacıyla, ‘Kök hücreden sperm hücrelerinin üretilmesi yolunun açıldığına’ dikkati çeken aratırmacılar, “Bu yöntemle, kanser tedavisi öncesi testis dokusu dondurularak, tedavi sonrasında sperm hücresi üretebilen kök hücreleri geri nakletmek mümkün oldu” diye konuştu.

    Kök hücreden sperm üreten hücre!

    İnsan embriyonik kök hücresinden, sperm ve yumurta hücresinin üretimini sağlayan germ hücreleri elde edildi.

    Bu buluş sayesinde, erkek sperm ve dişi yumurta hücrelerinin üretimi ile başlayan insan gelişiminin, şimdiye kadar sır olarak kalmış bir çok noktası aydınlatılabilecek. Bu sayede genetik hastalıkların çocuğa geçiş süreci daha iyi anlaşılabilecek ve önleminin alınmasının farklı yolları bulunabilecek.

    Yumurta ve sperm hücrelerinin üretilimin sağlayan germ hücrelerinin bunu nasıl yaptıklarının, bunun yapılması sırasında hangi genlerin ve yolların kullanıldığının bilinmediğini, genetik yapıların farklı olmasından ötürü, bu gelişimi hayvan germ hücrelerinden anlamanın da mümkün olmadığı bir gerçektir.

  • Embriyoscope hangi vakalara önerilir?

    Embriyoscope hangi vakalara önerilir?

    Embriyoscope Hangi Vakalara Önerilir?

    Kısa bir süre önce bebek sahibi olmaya çalışan çiftlerin hayatına giren Embriyoscope acaba hangi vakalarda önerilmelidir? Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Süleyman Tosun, “Bu teknoloji ile sağlıklı olan embriyoları seçerek bebek sahibi olma şansını artırırken birçok aile için umut oldu” dedi.

    Embriyo İzleme Sistemi embriyolarının anında ve sürekli olarak tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan, istenilen anda değerlendirilmesine imkanı sağlıyor. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun, Embriyoscope’un hangi vakalarda kullanılabileceği konusunda bilgi verdi:

    “Günümüzde on milyona yakın çift infertilite sorunu yaşıyor. Embriyo seçimini iyileştirme-değerlendirme programlarını geliştirmek amacıyla kullanılan EmbryoScope adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’ile sağlıklı olan embriyoları seçerek başarı oranını artırdı. Bu sistem ileri yaşlarda yumurta sayısı az olan veya sperm problemi olan aileler için gebelik şansını artırmada umut oldu. Ayrıca teknoloji daha önceden tüp bebek denemesi olup embriyo kalitesi düşük olduğu için gebe kalamayan 35 yaş üstü kadınlara, yumurta rezervi azalmış anne adaylarına, sperm parametresi (sayısı, şekli, hareketliliği,vb) problemi yaşayan çiftlere önerilir. Embriyo İzleme Sistemi aynı zaman da embriyolarının anında ve sürekli olarak tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan, istenilen anda değerlendirilmesine imkanı sağlıyor.

    Embriyoscope  çünkü;

    *Embriyoyu dış ortamdan soyutladığı için gelebilecek zararları (toz, havadaki yabancı cisimler, ışık, vb.)  ortadan kaldırıyor.

    *Embriyo saniye saniye izlendiği için tam bölünme saatleri tespit edilip, en kaliteli zamanda bölünmüş embriyoları seçme şansı yakalanır.

    *Günde bir kez kullanılan yöntemlerde embriyo çıkarılıp bölünmesi takip edilebilirken Embriyoscope teknolojisinde embriyonun saniye saniye gözleme şansı vardır. Dolayısıyla içlerinden en kaliteli embriyo seçilip anne adayının rahmine yerleştirildiği için gebelik şansı artırılabilir.

    *Embriyo transferi çok önemlidir. Embriyo transferi kanunla sınırlandırıldığı için bu yöntemle en iyi embriyoyu seçip çiftin evlat sahibi olma şansı artırılır.

    *Daha ideal şartlarda embriyo gelişimi takip edildiği için geriye kalan embriyoların dondurma şansı artar.

     

     

     

     

     

  • Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlerin büyük bir kısmı en kısa sürede tedavi olup bebeklerine kavuşmak isterler. Hatta bazıları neden çocuk sahibi olamadıklarını öğrenmeden hemen tüp bebek yaptırmaya çalışırlar. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenleri açıkladı.

    Maalesef toplumdaki genel kanı; tüp bebek tedavisinin %100 başarılı olduğu yönündedir. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenleri ve başarı oranlarını açıkladı…

    Defalarca tüp bebek tedavisi deneyip kendiliğinden gebe kalan birçok kişiye tanık olunur. En son teknolojik gelişmeleri kullanılsa bile tüp bebek kesin bir yöntem değildir.

    Amerikan Üremeye Yardımcı Tedavi Edenler Derneği’ne göre tüp bebek de başarı oranı %40 ancak ulaşmaktadır.

    Tüp Bebek Tedavisinden Önce

    Tüp bebek tedavisine başlamadan veya karar vermeden önce daha basit yöntemler ile gebe kalınıp kalınmayacağı araştırılmalıdır. Ciddi erkeğe bağlı sperm problemi yoksa yumurtlama fonksiyonları normal olan genç çiftlerde denemeye gerek yoktur. Yumurtlamayı artırıcı yöntemler veya aşılama tedavisi ile daha basit daha hesaplı bir şekilde netice alınabilir.

    Yumurtlamayı artırıcı tedavi kadınlarda normalde 1 tane gelişen yumurta sayısını daha fazlalaştırmaktır. Bunun için hap benzer bazen de iğne benzeri ilaçlar kullanılır ve daha fazla sayıda yumurta büyümesi sağlanır.

    Doktorunuzun belirleyeceği bir zamanda da eşinizle beraber olarak doğal yollardan hamile kalma şansı artırılmış olur. Aşılama dediğimiz ‘İntrauterin inseminasyon‘da ise eşden alınan spermler laboratuar koşullarında daha yoğun ve daha hareketli hale getirilerek kadının rahminin içine enjekte edilir. Burada hem zamanlama hem de rahmin içersine daha fazla sayıda sperm bırakıldığı için gebelik şansı artmaktadır. Aynı zamanda yumurtlamayı artırıcı tedavi de uygulandığı için başarı şansı daha fazlada artmaktadır. Tüp bebek tedavilerine göre daha zahmetsiz ve basit tedaviler olduğu için öncelik tanımak gerekir. Sayılara yani başarı oranlarına gelecek olursak yumurtlama tedavisinde her bir seferinde % 6 iken aşılamada bu oran%18’dir. Bu oranlara bakarak biraz umutsuzluğa kapılabilir ancak basit yöntemler olduğu için ve her koşulda rahatlıkla uygulanabildiğini düşündüğümüzde tedavi algoritmasında ilk planda olmaları gerekir. Yukarıdaki bahsettiğim yöntemlerde başarının en önemli kuralı sabırlı olmaktır. Unutulmaması gereken nokta; bazı hastalarda tüp bebek tedavisine gerek kalmadan birçok çiftin bu yöntemlerle bebek sahibi olduğudur.

  • Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Vitamin veya Gıda Desteği İnfertiliteyi Artırır mı?

    Çocuk sahibi olmakta zorlanan kişiler geçmişten günümüze şifayı doğada aramış, aramaya devam etmektedir. Kullanılan vitaminlerin özellikle antioksidan olarak kabul edilen A-C-E vitaminlerinin fertiliteyi artırıcı etkisi konusunda araştırmalar yapıldı. Peki sonuç ne çıktı?

    Doç.Dr. Ulun Uluğ

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    Bazı gıdalarda vitamin oranlarının fazla olması kişide genel bir iyilik hali yaratır. Bu da kişinin hem öz güveninin artmasına hem de bazı durumlarda çocuk sahibi olmanın tamamıyla zamana bağlı olması nedeniyle başarılı gibi görünür.

    Cinsel Performans ile Çocuk Sahibi Olmak Doğru Orantılı mı?

    Özellikle erkeklerdeki bu tip gıda takviyeleri cinsel fonksiyonlar üzerinde artış yapmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki cinsel performans ile çocuk sahibi olmak arasında %100 oran yoktur. İnsanlarda cinsel dürtülere yol açan endokrin sistem ile sperm veya yumurta üretmesine yol açan endokrin yani hormonal sistem devamlı kesişmez.

    Menisinde canlı hücre olmayıp normal cinsel hayatını devam ettiren birçok erkek olduğu gibi, sperm sayısında standartlarda olup cinsel hayatında problem yaşayan birçok erkek de bulunmaktadır. Bu yüzden vitamin veya gıda desteği alırken problemin kaynağını da düşünmek gerekir.

    Üreme Hücreleri Nelere Karşı Hassastır?

    Vücudumuzda üreme hücreleri dış ortam değişikliklerine karşı çok hassastır. Örneğin kronik bir rahatsızlık olması, devamlı ilaç kullanma gerektiren rahatsızlıklar sperm veya yumurta hücrelerine negatif yönde etkiler. Vücudumuzda zararlı maddelerin metabolizması sırasında açığa ‘Oksidatif Radikaller’ adı verilen maddeler çıkar. Bu maddelerin yoğunlaşması hassas yumurta ve sperm hücrelerini etkileyebilir. Bu olumsuz etkileşme hem fonksiyon hem de kalite açısından üreme mekanizmasını ilgilendirir. Bunlar laboratuar koşullarında görülür. Örneğin; sigara içimi vücutta oksidatif radikallerin yükselmesine ve sperm kalitesi üzerinde özellikle DNA denilen genetik yapı üzerinde kırıklara yol açar.

    Vitaminler Fertiliteyi Artırır mı?

    Kullanılan vitaminlerin fertiliteyi artırıcı etkisi olduğunu düşünebiliriz. Özellikle antioksidan olarak kabul edilen A-C-E vitaminleri bu gruba girmektedir. Günümüze değin vitamin desteğinin kısırlık ‘infertilite’ üzerine etkileri konusunda binlerce araştırma yapılmış. Sonuçlara bakıldığında kimileri yararlı bulurken kimileri de fark etmediği görülmüştür.

    Folik Asit Desteği Şart!

    Kanıta dayalı tıp açısından baktığımızda ‘Folik asit’ dışında herhangi bir vitamin desteğinin özellikle infertilite tedavisi görenlerde bir yararı olduğu gösterilmemiştir. Sağlıklı beslenen ve düzgün spor yapan kişilerde vitamin eksikliği kolay kolay olmaz. Gebelik öncesi kullanılan folik asidin bebeklerde sinir sisteminin gelişimi üzerine etkisi bilinmektedir.

    Son yıllarda besin katkısı veya vitamin üreten endüstri çok büyümüş ve gerekli gereksiz birçok reklam yapılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken konu; infertilite tedavisi gören çiftlerin düzenli ve yeterli beslenme alışkanlığıdır. Aksi takdirde zayıf veya aşırı kilolu, dengesiz beslenen çiftlerde vitamin eksikliği olacağı bilimelidir. Sağlıklı bir vücudun gebeliğe hazır olacağını unutmamak gerekir.

  • İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Günümüzde 100 çiften 15’i istedikleri zaman anne-baba olma yetisine sahip değildir. Bunu fark ettiklerinde, fark edip bu yola çıktıklarında ise aşmaları gereken psikolojik bir sürecine girerler. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu, “Kimi zaman bu süreç ayrılıklarla noktalanır kimi zaman ise çiftler daha fazla birbirine kenetlenir.” dedi…

    İnfertilite çiftler için gittikçe yaygınlaşan bir sorun haline geldi. Kadının kariyer merakı çiftlerde ileri yaş infertilite sorunun yaşanmasındaki sebebi artırırken, erkek de modern yaşamın getirdiği olumsuzluklara bağlı olarak sperm kalitesi sorunu gündeme gelmeye başladı. Çiftlerin evlat sahibi olamama sorunu fark etmesi ise karşılarına aşmaları gereken bir süreci getirdi. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu.

    İnfertilite Tedavi Süreci Eşlerde Farklı Duygu ve Tepkiler Yaşatır!

    Kadın ve erkek evlat sahibi olamama sürecini farklı duygularda ve farklı tepkilerde yaşar. Genellikle teşhis konulduktan sonra çocuk sahibi olamamayı; suçluluk duygusu, red etmek, öfke nöbetleri ‘neden ben’ ‘niçin ben’ ‘herkes gebe kalıyor, ben niye kalamıyorum?’ ‘Allahım nerede yanlış yaptım?’ gibi duygularla yaşayabilir ‘doktor yanlış teşhis koydu’, ‘tahlil sonuçları yanlış çıktı’ gibi söylemlerle de inkar yoluna gidebilirler. Bunu izleyen süreçte aşırı alkol-sigara tüketimi, dikkat güçlüğü, ağlama krizleri, yeme bozuklukları, asosyallik, nedeni belli olmayan ağrılar ortaya çıkabilir. Tekrar başka doktora gidilir, tekrar testler yaptırılır… İnkar aşaması hastadan hastaya göre de değişir. Bazıları bir problem yokmuş gibi davranıp bir yıl hiçbir şey yapmazken, bazıları da süreci hemen tamamlayıp tedaviye başlayabilir. Teşhis ve tedavi süreci eşlerin evlilik yaşamlarında aşmaları gereken en önemli barajı oluşturur.

    İnfertilite Kişilik Değil, Tıbbı Bir Sorundur!

    Doğurganlık yetisinin olmaması çoğu kişide başarısızlık olarak da algılanabilir. Halbuki bu tıbbi bir sorundur. Burada kabullenilmesi ve çiftlere söylenmesi gereken nokta şudur; doğurganlık yani infertilite sorunu bir kişilik sorunu değildir.

    Tedaviyi etkileyen diğer önemli etken; strestir. En yoğun stresi yaşayan vakalar arasında ABD’de yapılan bir araştırmada kanser vakalarının ardından ikinci sırada infertil çiftler yer alıyor. Bu araştırma şu gerçeği ortaya koyuyor; infertil olmak önemli bir stres kaynağıdır, infertilite tedavisi de ayrı bir stres kaynağıdır… Süreç bir kısır döngü içerisinde yaşanır. Stres infertiliteyi artırır, infertilite de stresi… Tüm bu süreç başta yumurta ve sperm kalitesi olmak üzere tedaviyi olumsuz etkiler.

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Kadının doğal içgüdüsüdür, anne olmak. Bu nedenle problem kim de olursa olsun çözüm arayan, moral veren, tedaviye zorlayan, mücadele eden, sabır gösteren, doktoru bulan, gerektiğinde kolundaki bileziği bozduran kadındır. Doğurganlık kadınla başladığı için tedavi aşamasında da kadın fiziksel olarak yorulur.

    Erkekte yaşanan sorunlar ise tamamen farklıdır. Erkek bu konuları konuşmamayı, içinde yaşamayı tercih eder. Çevresel ve ailevi faktörlerden daha az etkilenir. Kadın ise çevresel ve ailevi faktörlerden daha çok etkilenir. Anne, kayınvalide, sıradan bir arkadaş toplantısında bile kendisine çocuk veya tedavi süreci ile ilgili sorular yönlendirilir. Kadının psikolojik yükü daha ağırdır öyle ki erkeğin infertil olması iktidarsızlık olarak algılandığı için kadın çoğunlukla problemi kendisinden kaynaklıyormuş gibi göstermeye bile çalışır. İnfertil olduğunu öğrenen erkek iç dünyasına sığınır, sigara veya alkol kullanımını artırır, evden uzaklaşma dahi yaşayabilir. Kadının her söylediğini suçlayıcı bir yorum olarak algılar, öfke kusar, kendisini kusurlu ve özürlü olarak algılar. Ve tüm bunları kendi iç dünyasında yaşar. Oysa kadının yükü daha ağır olmasına rağmen kadın çoğu zaman yaşadıklarını olduğu gibi kabul etmeye eğilimlidir. Erkek infertilitesinde yaşanan inkar sürecinde erkeğin eşini boşayıp, ikinci eşiyle tedaviye başladığı vakalar bile olabilir. Çünkü birçok vakada erkek infertilitesinde çözüm bulmak daha kolaydır. Fakat bu sırada kadının yaşı ilerlediği için tedavide başarısızlık gündeme gelir. Bu durumda erkek eşinden boşanıp daha genç bir kadınla evlenip, çocuk sahibi olmayı deneyebilir. Sonuç olarak; evliliklerde erkek kaynaklı infertilite olduğunda boşanma olayı daha az yaşanırken, kadın infertil olduğunda daha az boşanma yaşandığı gözlemlenmektedir.

    Uzmandan Psikolojik Destek Almaya Şart mı?

    Çiftlerden biri ya da ikisinde tedavi başlamadan veya tedavi başladıktan sonra baş-mide gibi ağrılar, dikkat toplamada güçlükler, ağlama krizleri, gerginlik, yeme bozukluğu, iştahsızlık, sigara veya alkol kullanımında artış, öfke nöbetleri yaşanıyorsa psikolojik destek alınmasını önerilir. İnfertilite tedavisi sırasında stresten uzak durmanın hem tedavi hem de birey üzerinde olumlu etkileri vardır. Kişinin yaşadığı stres tedavinin başarısı kadar önemlidir. Tedavinin olumlu yönde ilerlemesi için stresi kontrol altında tutmak gerekir. Bu süreçte eşler birbirine destek olmalıdır. Çiftlere hayatlarının en sakin döneminde tedaviye başlamalarını, iş, eş ve aile problemlerinin minimumda olduğu dönemde tedaviye başlamalarını önerilir. Çünkü tüp bebek tedavileri zaten doğal bir stres kaynağıdır. Özetle; infertil olmak bir stres, infertilite tedavisi ayrı bir strestir. Sonu belli olmayan sonucu belli olmayan bir infetilite tedavisi olmak, sonucu bilinmeyen bir şey için emek ve para harcamak, umut etmek yeterince stres kaynağı oluşturur.

  • Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Tüp Bebek Tedavisinde Mikroenjeksiyon Yöntemi

    Mikroenjeksiyon tüp bebek tedavisinden farklı bir yöntem midir? Çocuk sahibi olmak isteyen çok sayıda hasta uzmana başvurduğunda ‘Doktor biz tüp bebek değil mikroenjeksiyon tedavisi olmak istiyoruz’ demektedir. Acaba kaç çift mikroenjeksiyon yöntemini ne olduğunu ve ne zaman uygulanması gerektiği sorusunu yanıtlayabilir. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ konu hakkında bilgi verdi.

    Tüp bebek tedavi yöntemi (In-vitro fertilizasyon- IVF) 35 yıl önce pratik uygulamaya giren ve çocuk sahibi olamayan milyonlarca çifte şans getirmiş bir tedavi çeşididir. Her geçen gün gelişen teknoloji çiftlere farklı yöntemler sunarken son günlerde gündeme getirilen soru kafaları karıştırıyor: Mikroenjeksiyon tüp bebek tedavisinden farklı bir yöntem midir? Bu soruyu Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.Dr. Ulun Uluğ cevapladı.

    “Tüp bebek tedavisi; özellikle tüpleri tıkalı veya hasarlı olan kadınlarda anne karnında döllenme olmayacağı için yumurtanın anneden alınıp, laboratuar koşullarında halkın ‘tüp dediği’ tıp dünyasında ise ‘dish’ olarak adlandırdığı ufak bir tabak içersinde babanın spermlerinin etrafına bırakılmasıyla döllenmenin sağlanmasıdır.

    Spermler Yarışı…

    Bilimsel olarak yumurtanın döllenebilmesi için çevre zarında yaklaşık 100 bin adet sperm olması gerekmekte ve bunlardan sadece bir tanesi ancak yumurtayı delip dölleme işlemini yapabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında birçok sperm arasında bir yarış olmakta ve sadece bir tanesi kazanıp yumurtanın içersine girmektedir. Bu yöntem teknik açıdan kolay, çok fazla laboratuar yükü ve ekipmanı gerektirmemektedir. Klasik tüp bebek denilen bu yöntemde spermin normal olduğunu varsayıldığında yaklaşık %75 döllenme olmaktadır. Sayılarla konuşulduğunda sperm sayısının az veya şekillerinin bozuk olduğu olgularda, yumurta sayısının az olduğu kadınlarda klasik tüp bebek yöntemi çok fazla başarılı olamamaktadır.

    Mikroenjeksiyon Yöntemi Nedir?

    Mikroenjesiyon (Intra sitoplazmik sperm enjeksiyonu-ICSI) denilen yöntem ise 1990’lı yıllardan itibaren uygulanan, tek bir spermin özel bir mikroskop ve robotik ufak kolların kullanılmasıyla yumurtanın içersine enjekte edilmesidir. Bu durumda döllenme daha fazla olmakta ve özellikle sperm sayısı son derece az olan erkeklerde başarılı olunmaktadır. Unutmamak gerekir ki spermin yumurta içersine girmesi muhakkak döllenme işlevini başlatmamaktadır. Bazıları bilinen bazıları ise hala çözülemeyen birçok ardışık biyolojik mekanizma döllenmeyi sağlar. Mikroenjeksiyonda spermler arasında bir yarış veya doğal seçim olmaz. Hareketi ve şekli iyi olan spermler mikroenjeksiyon için seçilir. İster klasik tüp bebek ister mikroenjeksiyon olsun hastalar tedavileri boyunca aynı süreçten geçerler başka bir değişle yumurtaların uyarılması yumurtaların toplanması ve embriyo transferi yapılması standarttır. Bu yüzden pratiklik olsun diye tedavilere tüp bebek denmektedir. Dikkat edilecek olursa sadece mutfak kısmında yani laboratuarda farklılık olmaktadır.

    Mikroenjeksiyon yöntemi daha yaygınlaştı…

    Günümüzde ülkemizde nerdeyse tüm tüp bebek yöntemlerinde laboratuarda mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Bu artışın önemli nedenleri erkeklere bağlı infertilite problemiyle daha fazla karşılaşılması ve daha çok sayıda ileri anne yaşı olan kadının tedaviye başlamasıdır.

    Laboratuar koşullarında seçilen sperm ile doğal seçilen sperm sonucu gelişen gebeliklerde problem yaşanıp yaşanmayacağı uzun yıllar bilimsel çevrelerde tartışma konusu olmuştur. Son yapılan araştırmalar mikroenjeksiyon tarafında önemsenmeyecek kadar bir artışın olduğunu dikkat çekmektedir

  • Cep Telefonu Spermin Düşmanı mı?

    Cep Telefonu Spermin Düşmanı mı?

    Cep Telefonu Spermin Düşmanı mı?

    Uzun süreli cep telefonu kullanımı sperm sayısı, hareketliliği, canlılığı, morfolojisini bozar mı? Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Bora Cengiz  “Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri özellikle cep telefonlarının spermin taşıdığı DNA üzerine olumsuz etki göstererek erkek kısırlığını tetiklediği yönünde.” dedi.

    Yapılan çalışmalar son 50 yıl içinde muhtemel çevresel faktörlere bağlı olarak sperm sayı ve kalitesinde belirgin azalma olduğunu göstermektedir. Buradan anlaşılan şudur ki; kısa bir süre sonra erkek kısırlığı çok daha yaygın bir hale gelecektir. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Bora Cengiz ‘cep telefonu spermin düşmanı mı?’ sorusunu cevaplandırdı. “Sperm sayısındaki azalma ülke, bölge ve ırklara göre farklıdır. Bu değişikliklerin başlıca nedenleri arasında su, süt ve et kökenli östrojen (kadınlık hormonu) gelmektedir. Erkek çocuk bekleyen anne adayının gebelikte kırmızı et tüketmesi de çocuk üreme çağına geldiğinde sperm sayısında azalma ile ilişkilidir. Organik tarımla uğraşan çiftçilerin sperm sayılarının basım, elektrik veya metal sektöründe çalışanlara göre daha yüksek olması da sperm üretiminde çevresel faktörlerin muhtemel etkisini göstermektedir.

    Spermin Kalitesini Etkileyen Çevresel Faktörler…

    *Fitalatlar (phthalate): Özellikle plastik malzemelerde esneklik, şeffaflık ve raf ömrünü uzatmak için kullanılmaktadır

    *Hava kirliliği

    *İçme suyu kirliliği

    *Böcek ve kontrolsüz tarım ilacı kullanımı

    *Sigara

    *Yüksek frekanslı elektromanyetik radyasyon (cep telefonu kaynaklı)

    ‘Cep Telefonu Spermin Düşmanı Mı?’

    Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada 4.8 milyar cep telefonu kullanıcısı var. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı cep telefonlarınca üretilen elektromanyetik dalgaları insanlarda muhtemel karsinojen olarak sınıflandırmaktadır. Cep telefonu kullanımının uzun süreli potansiyel etkileri ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.

    Elektromanyetik Dalgalar Korunun!

    Elektromanyetik dalgaların insan sağlığına olumsuz etkide bulunmasının mekanizması henüz bilinmiyor. Cep telefonu üreticileri tarafından kullanıcılara ürünlerinin güvenilir olduğuna dair güvence verilse de cep telefonlarını biyolojik sistemler üzerine olumsuz etkisi olduğunu gösteren insan ve hayvan deneyleri bulunmaktadır.

    Cep Telefonun Olumsuz Etkileri

    Aşırı cep telefonu kullanımı yorgunluk, baş ağrısı, konsantrasyon güçlüğü, lokal iritasyon ve yanma hissine sebep olur. Hipertansiyon, nabız artışı, bilişsel fonksiyonlarda değişiklik, uyku bozuklukları, bazı beyin tümörlerinin oluşumunda etkisi olduğu da bilinmektedir.

    Erkek İnfertilitesi ve Cep Telefonu Kullanımı

    Sperm üretiminin daha sağlıklı olabilmesi için testisler (erkek yumurtalıkları)  vücudun dışında ve yaklaşık vücut ısısından 2 derece daha düşük bir ısıdalar. Yüksek yoğunluklu radyofrekans dalgaları lokal ısı artışına yol açarak sperm üretimini olumsuz etkiliyor olabilir. Ancak mevcut cep telefonlarının böyle termal bir etkiye yol açmadığı bilinmekte. Bu nedenle elektromanyetik dalgaların farklı “metabolik” yollarla olumsuz etkiye yol açtığı ileri sürülmektedir. Sperm hareketliliği için gereken enerji üretiminden sorumlu süreçlerin engellenmesi düşünülen mekanizmalardan biridir. Yine cep telefonları spermin taşıdığı DNA üzerine olumsuz etki göstererek erkek kısırlığına yol açabilir. Ancak bu mekanizmaları destekleyen ya da karşısında olan birçok çalışma var. Mekanizmalar net olarak bilinmemekle birlikte cep telefonu kullanımının sperm parametreleri üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir.

    Normal sperm sayımı olan erkelerin günde 6 saat cep telefonu kullanımı ile ileri hareketli (hızlı) sperm sayılarının düştüğü, özellikle cep telefonlarını pantolonlarının arka cebinde veya kemerlerinde taşıyan erkeklerde sperm hareketliliğinin, bu şekilde taşımayanlara göre düşük olduğu bilinmektedir.

    Cep telefonlarının meni örneği üzerine etkileri benzer sonuçları göstermektedir. Sperm sayısı değişmemekle birlikte; EMF sperm hareketliliğini ve canlılığını azaltmaktadır.

    Uzun süreli cep telefonu kullanımı sperm sayısı, hareketliliği, canlılığı ve morfolojisini de olumsuz olarak etkilemektedir.

    Sonuç olarak cep telefonu kullanımının insan sağlığı üzerine bazı olumsuz etkileri olabileceği düşünülmektedir. Yapılan çalışmalar halen elektromanyetik dalgaların insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisini ispatlayacak güçte değildir. Ancak bu durum, cep telefonlarının insan sağlığı ve üreme sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri olabileceği gerçeğini değiştirmemektedir. Konu üzerinde yapılan uzun soluklu çalışmaların sonuçları ve bu sonuçlar üzerine Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi raporunu merakla bekliyor olacağız.

  • Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    Azospermi Nedir? Micro Tese Ameliyatı Nedir?

    [youtube id=”3t9ez3KbzF4″ width=”600″ height=”350″]

    Semen analizinin yapılaması için örnek nasıl verilmelidir?

    Genel olarak semen örneğini toplamak için masturbasyon yoluyla geniş ağızlı ve steril bir kap içerisinde meninin toplanması gerekir. Mastürbasyon yoluyla örnek veremeyen kişilerin özel bir prezervatif ile eşi ile ilişkiye girerek meni örneği alınabilir. Genellikle örneklerin hastane içerisinde özel olarak ayrılmış odalarda verilmesi ve hemen laboratuara ulaştırılması gerekir. Ancak hastane ortamında örnek veremeyen kişilerin vucut sıcaklığında örnekleri muhafaza ederek yaklaşık 30 dakikada laboratuara ulaştırması istenir. Mastürbasyon sırasında kayganlaştırıcı madde veya sabun vb., kullanılan prezervatifler de sperm öldürücü madde olmaması gerekir.

    Meni örneği toplamadan önce kaçgünlük cinsel pehriz önerilir?

    Semen Analizi için örnek vermeden önce 2-4 günlük ilişkiye girmemiş veya boşalmamış olmak gereklidir.

    Hastane ortamında örnek verme güçlüğü olan hastalarda neler uygulanıyor?

    Mastürbasyon yoluyla örnek veremeyen veya hastane ortamında aşırı stress ve utangaçlığa bağlı olarak ereksiyon kaybı ve boşalamama gibi durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumla karşılaşmış olanlar yumurta toplama günü gibi önemli bir zamanda sıkıntı yaşamamak için mutlaka problemi önceden doktoruna bildirilmeli veya doktoru tarafından sorgulanmalıdır. Polikliniğimize başvuran tüm infertilite şikayeti olan hastalarımızdan semen analizinin laboratuarımızda değerlendirilmesi için örnek vermelerini istiyoruz. Böylece hem semen analizinin kendi laboratuarımız da görülmesini ve hemde sperm verme güçlüğü olan kişileri önceden tespit etme olanağını elde etmiş oluyoruz. Ereksiyon problemi yaşayan hastalara örnek vermeye gitmeden önce uygun dozda ilaç tedavisi veya ilaç tedavisinin yetersiz olduğu durumlarda testisten sperm elde etme yöntemleri (MESA/TESA) ile sperm elde edilebilir.

    Normal sperm parametreleri nelerdir?

    Miktar (volüm) 2.0 ml ve üzeri

    ph 7.2 ve üzeri

    ml de sperm sayısı (konsantrasyon) 15 milyon/ml ve üzeri

    Total sperm sayısı 30 milyon/ml ve üzeri

    Hareketlilik (motilite) %50 ve üzeri A+B derecesinde hareket veya A derecesinde %25 ve üzeri Derecelendirme (Grade)

    +4 veya A: Hızlı ileri hareket

    +3 veya B: yavaş ileri hareket

    +2 veya C: yerinde hareket

    +1 veya D: hareketsiz

    Şekil (morfoloji) %4 ve üzeri (Kruger’e göre)

    Canlılık (viability) %75 ve üzeri

    Lökosit (iltihap hücresi) 1 milyon/ml nin altında

    Bu parametrelerin tek başına değerlendirilmeleri çoğu zaman yalnış değerlendirmelere yol açar. Genel olarak ml de sayı, hareketlilik, morfoloji kriterleri beraber değerlendirilerek infertilite durumu hakkında bilgi edinilir.

    Azoospermik erkeklerde mutlaka konsatrasyon (santrifüj) sonrasına bakarak oluşan çökeltide sperm olup olmadığı incelenmelidir.

    Bir kez spermiogram yaptırmakla ile sağlıklı sonuç elde edilir mi?

    Hayır. İnfertilite şikayeti ile başvuran bir erkekte en az iki spermiogram 2-3 hafta ara ile yapılmasında kesinlikle fayda vardır. Erkekte sperm yapımı 64-72 gün süren bir süreçtir ve sürekli aynı özellikler taşıması beklenemez. Sperm yapımı etkileyen çeşitli faktörlerle sperm yapımı bozulabilir. Ortalama fikir sahibi olmak için birden fazla spermiogram yaptırmak önemlidir. Özellikle azoospermik erkeklerde mutlaka ikiden fazla sperm analizi özellikle santrifüj sonrasındaki çökeltide sperm olup olmadığının incelenmesi gerekir.

    Santrifüj sonrası sperm görülen kişilerde neler yapılmalıdır?

    Polikliniğimize azoospermia teşhisi ile başvuran erkeklerin yaklaşık %25-30 unda çok az miktarlarda da olsa sperm tespit etmekteyiz. Yaptığımız bir çalışmada santrifüj sonrası laboratuarımızda sperm görülmüş hastaların %50 sinde daha önce başvurdukları merkezlerdeki spermiogramlarında sperm görülmemesi üzerine testis biopsisi uygulandığını tespit ettik. Menide sınırlı sayıda sperm (cryptozoospermia) olan bu hastaların zaman zaman sperm çıkışı olup zaman zaman hiç sperm görülmeyebilir. Bu nedenle ilk spermiogramda hiç sperm görülmemesi başka zamanlarda da sperm görülmeyeceği anlamını taşımaz. Cryptozoospermik erkeklerde aralıklı olarak sperm analizi yapılarak ve çıkan spermlerin dondurulması yoluyla mikroenjeksiyon günü muhtemel azoospermia durumunda yedekleme yapılmış olur ve hatta dondurulmuş spermler çözülerek hareketli sperm bulunursa kişi bir TESE operasyonundan korunmuş olur.

    Sperm morfoloji (şekil) bozukluklarının önemi nedir?

    Kruger sınıflamasına göre spermlerin baş, orta bölüm ve kuyruk yapısındaki bozukluklara göre değerlendirilmesi yapılmaktadır. Özellikle baş yapısındaki bazı formların baskın oluşu (makrosefal, çift baş, globozoospermia) bu erkeklerin spermlerinin ICSI (mikro enjeksiyon) uygulamalarında başarısızlık olasılığının yüksek olabileceğinin bir göstergesidir. Çünkü bu anormal baş yapısında spermlerin içerisindeki DNA yapısında da anormallikler tespit edilmiştir. Dolayısı ile bu spermlerin menide yüksek oranda bulunan kişilerde dölleme ve embriyo kalitesinde düşüklük ve neticede gebe kalamama açısından risk yüksektir. Sperm kuyruk yapısındaki bir takım bozukluklarda (kısa kuyruk) spermin hareket kabiliyetini bozarak infertiliteye neden olur. Morfolojide kısa kuyruk anomalisi (tail stump) yoğun olarak görülen erkeklerde yine mikroenjeksiyon sonrası başarı şansı düşük olmaktadır.

    Eğer erkeğin sperm analizi, laboratuar sonuçları ve genital muayenesi normal ise hangi test uygulanabilir?

    Post koital test yani ilişki sorası rahim ağzından alınan örnekte sperm hareketliliğini bozan, spermlerin rahime (uterus) geçişini engelleyen bir problem olup olmadığı araştırılabilir.

    Semen analizinde sıvı miktarı düşük ve çıkan sıvıda az miktarda sperm görülmüş, sorun ne olabilir?

    Kısmi bir tıkanıklık veya retrograt ejakulasyon (mesaneye doğru meninin kaçması) olabilir. Geri kaçış genellikle şeker hastalığı olan, geçmişte mesane boynu operasyonu geçirmiş erkeklerde görülür. Boşaldıktan sonra orta idrar akımında sperm araştırılması ile teşhis konulur.

    Kısmi tıkanıklıkta prostat bölgesindeki sperm kanallarında enfeksiyon, kist veya taşlara bağlı tıkanıklık olabilir.

    Op. Dr. M. Emre Bakırcıoğlu

    Kaynak : www.umuttupbebek.com

  • Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık tedavisi sürecinin başlangıcında iyi iletişim kurmak işin püf noktalarından biridir.

    Çünkü üreme tıbbında (yumurtlama tedavisi.aşılama,tüpbebek,mikroenjeksiyon vs.)mucize çözümler yok.Gelecekte de olmayacaktır. Üreme tıbbı doğal seleksiyona karşı verilen bir mücadeledir. İnsan doğası sürekli üremeye yönelik dizayn edilmemiştir.

    Çiftler tedavi sürecinin başlangıcında önce bu gerçeği anlamalı ve anlamanında ötesinde içlerine sindirebilmelidir.Tedavi sürecini yönetecek ekip ise öncelikle çifti bu konuda detaylı olarak bilgilendirmelidir.

    Çiftlerin eğitim düzeyi ne olursa olsun tedavi sürecinin başlangıcında kendi durumları anlayabilecek şekilde kendilerine izah edilmelidir.Sorunlarının ne olduğu,planlanan tedavi ile neyin amaçlandığını,şanslarının ne olabileceği,tedavi sürecinin daha sonraki basamaklarının neler olabileceği iyice izah edilmelidir.

    Bundan sonrasını yönetmek ve kavramak çok daha kolay olacaktır.
    Bugün ki koşullarda şansı en yüksek olan çift %50-60 oranında ilk denemede gebelik şansına sahiptir.
    Bu aslında şansı en yüksek çift bile, ilk denemede en az %40-50 olasılıkla gebe kalamayacak demektir.(özellikle ,ileri yaş ve embriyo kalitesindeki düşüş bu şansı daha da aşağıya çekmektedir.)

    Gebelik olursa da yaklaşık % 15 civarında erken dönem gebelik kaybı olabilir.
    Önce bu gerçek iyi anlaşılmalıdır.Bu gerçekle başlangıçta yüzleşmek olası olumsuz sonuçlar durumunda daha az hayal kırıklığı olacak ve gereksiz bir umutsuzluk duygusunu ortadan kaldıracaktır.

    Tedaviye başlamadan önce mutlaka doktorunuzla ve sizinle ilgilenen ekiple detaylı konuşmaktan çekinmeyin.

    Saygılarımla,

    Op.Dr.  Gökhan  Çıragil 
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    gokhanciragil.com
    Ankada Tüp Bebek Merkezi Facebook

    İlgili yazıları ;
    Tüp bebek’de Başarıyı Arttırabilecek Yeni Yaklaşımlar

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi
    Ankada Tüp bebek Merkezi
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi