Etiket: sosyal güvenlik kurumu

  • Tüp Bebek İşlemlerinde SGK Devlet Katkısı 2020

    Tüp Bebek İşlemlerinde SGK Devlet Katkısı 2020

    2020 SGK tüp bebek tedavisinin ne kadarını karşılar? Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar katılım payından muaf değildir. Devlet Desteği ilaçları karşılıyor mu?

    SGK Tüp Bebek Şartları 2019-2020

    2019-2020 SGK tüp bebek şartları üç deneme ile sınırlı olmak üzere uygulanan IVF tedavi giderlerinin devlet desteği ile karşılanması için gerekli olan şartlar şunlardır;

    Sağlık kurulu raporu düzenlenmiş olmalıdır. Düzenlenen sağlık kurulu raporunun içeriğinde yapılan tıbbı tedaviler sonrasında ebeveynin normal yöntemlerle çocuk sahibi olamayacağının belirtilmesi gerekir. Rapor içeriğinde ayrıca yardımcı üreme yöntemlerinin gerekliliği bulunmalıdır.

    Devlet desteğinden faydalanmak için 43 yaşından gün almamış ve 23 yaşını doldurmuş olmak gerekir.
    3 yıllık evli olma şartı bulunur ve üç yıl evlilikleri olan çiftlerin en az iki kez aşılama yapmaları zorunluluğu vardır.
    İstisna durumlarda 3 yıllık evlilik şartı aranmamaktadır. Bu istisnalar ise; sperm sayısı 5 milyondan az olanlar, tüpleri kapalı olanlar ve yumurta rezervleri düşük olanlar şeklindedir.

    Tüp bebek uygulaması yapılacak olan merkezin SGK ile sözleşmesi bulunması gerekir.

    Son üç yıl içerisinde tedavi yöntemlerini deneyerek sonuç alamamış olmak gerekir. Bu durumun sağlık hizmeti veren kurum tarafından belgelenmesi zorunludur.

    En az beş yıllık süreyi kapsayan sağlık sigortası prim gün sayısının tamamlanmış olması ve eşlerden herhangi birisinin bu koşulu yerine getirmesi gerekir.

    Tüp Bebek İşlemlerinde SGK Devlet Katkısı 2020 | 1

    Tüp Bebek Devlet Desteği 2020

    Tüp bebek tedavi desteği almak için belirtilen şartlar hakkında bilgi sahibi olan kişiler şartları tam olması durumunda rapor alarak ilaç desteklerini de kurum tarafından sağlamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunu 3 denemeye kadar destek sağladığı tedavi yönteminde kişinin daha önce evliliğinden çocuk sahibi olması kurum desteğini etkilememektedir.

    Doğal yollarla çocuk sahibi olamayan çiftler devlet desteği ile 3 deneme hakkına sahip olarak tüp bebek yönteminden ücretsiz olarak faydalanmaktadır. Devlet desteğine engel olmayan diğer bir durum ise evlat edinmektir. Daha önce çocuk evlat edinmiş olan çiftleri için bu durum kurum desteği almalarına engel teşkil etmemektedir.

    Tüp bebek devlet desteği almak isteyen çiftler şartları taşımaları durumunda sadece katkı payı ödemesi yaparak tüp bebek desteğinden faydalanma şansına sahip olmaktadır.

    Tedavilerde Yaş Sınırı

    Tedaviye başlamış olan kadının yaşı 40 yaşın üzerinde ise tedavi bedelleri kurum tarafından karşılanmamaktadır. SGK tarafından tedavi giderlerinin karşılanması için tedaviye başlayan kadının 40 yaşından gün aldığı tarih öncesinde düzenlenmiş olan sağlık raporuna ihtiyaç bulunur. Rapor tarihi itibarı ile 30 gün içerisinde embriyo transferi gerçekleşmiş olursa tedaviye ilişkin giderler kurum tarafından karşılanmaktadır.

    Tüp Bebek Tedavisi SGK Raporu Nedir?

    Tüp bebek tedavi raporu alınarak devlet desteğinden yararlanmak mümkün olmaktadır. Tüp bebek raporu nedir ve almak için yapılması gerekenler şunlardır;

    Tüp bebek raporu almak için tüp bebek ünitesinin bulunduğu üniversite hastanelerine ya da devlet hastanelerine başvurmak gerekir.

    Tüp bebek tedavi raporunda istenen tahliller FSH, AMH değerleri, rahim filmi ve en az üç farklı zamanda verilmesi gereken sperm tahlilleri olmaktadır.

    İlaç ve tedavi raporu adı ilaç ve tedavi raporları olarak 2 ayrı şekilde çıkmaktadır. İlaç raporlarını süresi 1 ay geçerdir. Tedavi rapor süresi 6 ay geçerli olacak şekilde düzenlenmektedir.

    Her uygulamada yeni rapor çıkarılması gerekir.

    Düzenlenen raporların SGK şartlarına uygun olması gerekir.

    Rapor çıkarma süreleri başvuruda bulunulan hastaneye göre değişmektedir.

  • Avuç içi okutma sistemi için kritik uyarı

    Avuç içi okutma sistemi için kritik uyarı

    “Biyometrik Kimlik Doğrulama” sistemi olarak adlandırılan “avuç içi okutma sistemi” özel hastanelerde uygulanmaya başladı. Bu uygulamayla hastaların kişisel bilgilerin korunamayacağı konusunda büyük endişeleri bulunduğunu belirten Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) “Kimse bu bilgileri vermek zorunda değil. Hastaneler de bilgileri vermeyeni muayene etmem, SGK da parasını ödemem kesinlikle diyemez” açıklaması geldi.

    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), özel hastanelerden hizmet alımında yaşandığı tahmin edilen yaklaşık 700 milyon TL’lik suiistimali önlemek amacıyla uygulamaya koyduğu ve bugünden itibaren başlayan “Biyometrik Kimlik Doğrulama” sistemine göre gidilen SGK anlaşmalı her özel hastanede ve klinikte hastaların kimlik bilgilerinin yükleneceği “damar izi” özel bir cihazla tarama yaptırılarak kaydettirilecek. Hastane avuç içi ve bunun yanında parmak izini de okutturabilecek. Sağlık Bakanlığı’nın getirdiği bu uygulama ile kimlik tespiti vatandaşların elinden yapılacak ve artık kimlik numaraları dahi kullanmadan muayene olunacak.

    Ancak bu uygulamanın avantajları kadar dezavantajları olduğuna dikkat çekilirken, konu ile ilgili olarak OGÜNhaber’e konuşan TTB Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, bu uygulamayla hastaların kişisel bilgilerin korunamayacağı konusunda büyük endişeleri bulunduğunu belirtirken, “Kimse bu bilgileri vermek zorunda değil. Hastaneler de bilgileri vermeyeni muayene etmem, SGK da parasını ödemem kesinlikle diyemez” diye konuştu.

    Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın yaptığı değerlendirmeler şöyle:

    “UYGULAMADAN ENDİŞELİYİZ”

    “Bu tür biometrik veriler doğrudan hasta verilerinin gizliliğine girer. Bilindiği gibi daha önce Sağlık Bakanlığı’nın hasta bilgilerinin hepsinin kendisine gönderilmesine dair kararı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Şimdi aynı isteğin evirip çevirip tekrar geri getirildiği görülüyor. Ayrıca daha önce insan hakları kurullarının verdiği kararlar vardı. Daha önce İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu bu hastanelerde parmak izi ile kimlik kontrolünün uygun olmadığını, yasaklanması gerektiğini açıklamıştı. Burada zaten esas problem, alınan bilgilerin gizli tutulamayacağı, daha sonra gerektiği zaman kötü amaçlar için kullanılabileceği endişesi. Burada da aynı şey geçerli. Önemli olan verilmesi istenmeyen kişisel bilgilerin gizliliği. Alınan bu sağlık verilerinin ileride hangi amaçla, nasıl kullanılabileceğinin bir garantisi yok.

    “KİMSE BİLGİLERİNİ VERMEK ZORUNDA DEĞİL”

    Bu yüzden şunu çok net ifade etmek gerekiyor; kişisel bilgiler gizlidir. Hastalar bu bilgileri kesinlikle vermek zorunda değiller. Yani eğer ‘Ben örnek vermiyorum’ derse kimse bunu zorla alamaz. Vermezsen muayene olamazsın gibi tehdit de asla geçerli değildir. Yani hastaneler avuç içi izi vermediği için muayene etmiyorum, SGK’da parasını ben ödemiyorum diyemez.

    Amaç olarak söylenen suiistimali önlemek meselesi ise, örneğin başkasının ismiyle tedavi olanları ya da ilaç alanları kontrol etmek aslında çok kolaydır. Hiç böyle yöntemlere ve kişisel sağlık bilgilerin alınmasına gerek kalmadan basit bir kimlik kontrolü işlemi ile kolayca halledilebilir.”

  • Avuç izi olmayan kişiler tedavi olamayacak!

    Avuç izi olmayan kişiler tedavi olamayacak!

    Avuç izi olmayan kişiler özel hastanelerde tedavi olamayacak. Bunun için de son 5 gün kaldı. Biyometrik kimlik doğrulama sistemine dahil olmanız gerekli.

    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun başlattığı Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi için son 5 gün kaldı.

    1 Aralık 2013 tarihinden itibaren özel hastanelerde avuç izi olmayan SGK’lıların tedavileri yapılmayacak. Bu sebeple bu ay sonuna kadar avuç izi tanımlamasına geçmiş olmanız gerekiyor.

    12 Nisan 2013 tarihinden bugüne yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi biyometrik kimlik ile kayıt altına alındı. Yine bu yöntemle yaklaşık 4 milyon 400 bin başvuru doğrulandı. Kurumun bu sistem sayesinde tedavi harcamalarında önemli oranlarda tasarrufa geçmeye başladığı öğrenildi.

    1 ARALIK SON GÜN

    Özel sağlık tesislerinde 01.12.2013 tarihi itibariyle biyometrik kimlik doğrulaması yapılmadan muayene provizyonu verilmeyecek. Bu da demek oluyor ki avuç izini tanımlatmayan hastalar özel hastanelerde sıkıntı yaşayacak.

    Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü, 12.04.2013 tarihindeki duyurusu sonrasındaki ilk başta 20 pilot ilde uygulanan biyometrik doğrulama sistemi, 01.09.2013 tarihinden itibaren ise özel sağlık tesislerinde olmak üzere tüm Türkiye’de geçildi. Biyometrik kimlik doğrulama sistemine üniversitelere bağlı hastanelerde de 01.09.2014 tarihine kadar geçilmiş olacak. 01.12.2013 tarihi itibariyle yine 2. Basamak özel sağlık tesislerinde biyometrik kimlik doğrulaması yapılmadan muayene provizyonu verilmeyecek.

    BİYOMETRİK KİMLİK NASIL ALINACAK?

    Biyometrik kimlik almak için neler gerekli?

    *TC kimlik numarası olan nüfus cüzdanı veya sürücü belgesi, pasaport gerekli.

    NEREDEN ALINIR?

    BİYOMETRİK kimliğinizi hastane bankolarına kurulan Biyometrik Kimlik Doğrulama Ünitesinde (BKDÜ) oluşturabiliyorsunuz. BKDÜ’de her iki ele ait biyometrik avuç içi verisi SGK kayıt sistemine geçiriliyor.

    BU UYGULAMA NİYE VAR?

    SGK, T.C. Kimlik numarasıyla yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama sistemlerini kullanma yoluna gitti. SGK, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulanması ile sağlık hizmetinin sunulması sırasında vatandaşın gerçekten hastanede olup olmadığından emin oluyor.

    DÜNYADA BİR İLK

    Her insana özgü olarak var olan, kopyalanması kesinlikle mümkün olmayan ve sadece canlı olarak hastanın bizatihi kendisinin sağlık hizmet sunucusunda olması ile alınabilen biyometrik damar izi, dünyada da ilk olarak ve bu kadar büyük bir çapta SGK tarafından hayata geçirildi. Kurum yetkilileri, bu projenin dünya çapında bir başarı öyküsü olduğunun altını çizerek, gerek ülke ekonomisi, gerekse dünya ülkeleri ekonomileri açısından kayıp kaçakla mücadelede stratejik bir araç olarak çok önemli katkılar sağlayacağına dikkat çekti.

  • Burun estetiği ameliyatları hakkında yanlış bilinenler

    Burun estetiği ameliyatları hakkında yanlış bilinenler

    Burun estetiği ameliyatları hakkında yanlış bilinenler

    Burun estetiği ameliyatları hakkında yanlış bilinenler | 2Her yıl Dünya’da yarım milyon insan burun estetiği ameliyatı yaptırıyor. Ülkemizde de son derece rağbet gören burun estetiği ameliyatı ile ilgili en çok merak edilenler ve yanlış bilinenleri Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Emre İlhan’a sorduk.

    Burun ameliyatından sonra burunda düşme oluyormuş, doğru mu?

    Hastalarımın görüşme esnasında bana en sık sorduğu sorulardan biri ‘burnum ameliyattan sonra düşecek mi?’ oluyor. Burada düşmekten kasıt burun sırtında çökme olması. Burnu taşıyan septum kıkırdağından aşırı miktarda çıkarılmazsa ve burun sırtını taşıyan kısımlar çıkarılmazsa, burunda ameliyattan 20 yıl sonra bile düşme olmaz. Günümüzün ‘yapısal rinoplasti’ yöntemi ile yapılan burun ameliyatlarından sonra bu tarz komplikasyonlar gözlenmemektedir. Bu yöntemi hastalarıma anlatırken şu örneği veriyorum : Nasıl ki bir binayı yaparken, binayı taşıyacak kolon ve kirişler, mühendislik ve fizik hesapları ile belirli bir güçte yapılıyorsa, biz de burnu yaparken burnu taşıyan mevcut yapıları koruyoruz ve bu yapıları güçlendiriyoruz. Böylece üstüne kurduğumuz çatıyı taşıyacak güçte bir yapı oluşturuyoruz.

    Günümüz estetik burun ameliyatı konseptinde amacımız; güçlü,doğal ve dengeli bir burun oluştururken ; fonksiyonları korumak, bunun yanıda uzun dönemde burunda çökmeler ve eğrilikler oluşmamasını sağlamaktır.

     Estetik burun ameliyatı sonrası nefes problemi  yaşar mıyım?

    Daha önce de bahsettiğimiz gibi ‘sağlıklı bir nefesin ilk şartı sağlıklı bir burundur’. Çevrenizde mutlaka ‘estetik burun ameliyatı oldum ama hala nefes alamıyorum burun tıkanıklığım arttı’ diyen insanlar vardır. Bu hastalara ben ve meslektaşlarım sık olarak rastlıyoruz. Bu hastaların çok büyük çoğunluğunda daha önceden burun içinde olan burun tıkanıklığı yaratan neden atlanarak burnun sadece dış görünümünü değiştirmek için bir ameliyat yapılmışken; bir kısmındaysa daha önceden burun tıkanıklığı yokken, yapılan ameliyatta burun kıkırdaklarının aşırı çıkarılması sonucu, burun yan duvarlarında güçsüzlük ve nefes alırken burun yan duvarlarında içe çökme meydana gelmiş oluyor. Bu hastalarda genellikle bu sorunu çözmek için ikinci bir ameliyat gerekmektedir. Ancak bu durum genellenmemelidir. Günümüzde uygulanan ‘yapısal rinoplasti’ konsepti ile nefes alma açısından hem burun içi hem de burun dışı bozukluklar beraber değerlendirilmektedir. Böylece burun içindeki kemik, kıkırdak eğrilikleri ile burun dışında burun tıkanıklığı yaratan eğrilikler, çökmeler, burun ucu düşüklükleri, burun orta çatı ve yan duvar zayıflıkları gibi şekil bozukluklarını aynı ameliyatta düzeltiyoruz. Burun tıkanıklığı şikayeti ile bana başvuran burun dış yapısında da bozukluk olan hastalarıma sağlıklı nefes alabilmesi için estetik burun ameliyatı öneriyorum.  Böylece burnun hem içi hem de dışını tek bir ameliyatla düzeltebiliyoruz. Böylece hasta hem daha iyi nefes alıp verdiği bir burna kavuşarak sağlığını geliştiriyor hem de estetik olarak yüzü ile uyumlu, dengeli bir burna kavuşarak görünümünü geliştiriyor.

    – SAĞLIKLI NEFES İÇİN SADECE BURNUN İÇİ DEĞİL DIŞI DA DÜZELTİLMELİDİR –

     Burun estetiğinden sonra çok ağrı oluyor mu?

    Halk arasında estetik burun ameliyatlarının çok ağrılı olduğu kanısı hakim olsa da bu ameliyat ağrılı bir ameliyat değil. Ameliyat sonrasında hastaların çok büyük çoğunluğu hiç ağrı tariflemiyor. Çok nadir olarak sızlama tarzında olan ağrılar genelde çok hafif oluyor ve ağrı kesicilere çok iyi yanıt veriyor.

    Burun ameliyatı sonrası gözler ve yüzde uzun süre şişlik ve morarma olur mu?

    Estetik burun ameliyatında burun tabanını daraltmak için burunun yüzle birleştiği yerden çok keskin aletlerle kemiği kesiyoruz. Bu sırada doku arasına sızan kandan dolayı göz çevresinde morarma ve şişlik olabiliyor. Bu durum hastadan hastaya değişmekle beraber genellikle 3. günden sonra azalıyor. Bu durum cerrahın travmatik çalışması ve anestezinin hastaya özel düşük tansiyonlu olması ile en aza indiriliyor. Bende ameliyatlarım sırasında anestezi den düşük tansiyonlu anestezi istiyorum ve hastalarımda çok yoğun şişme, morarma ile genellikle karşılaşmıyorum.

    Burun ameliyatlarında kullanılan tamponlar çıkarılırken hastaların çok canı yanıyormuş, doğru mu?

    İşte burun ameliyatlarının en korkulan kısm: Tampon!… Hastaların ‘beynimi çektiler doktor bey’ , ‘çek çek bitmedi’ dedikleri gazlı bez tamponları artık kullanılmıyor. Bu tamponlar çok eskilerde kaldı ve gerçekten rahatsız edici idi. Artık iki tip tampon kullanıyoruz; bunlardan ilki merocell denen ve süngerimsi bir madde, ikincisi ve benim genellikle tercih ettiğim; silikondan yapılmış hava yollu, splint denilen yaprak tarzı tamponlar. Bu tamponların burundan çıkarılması çok kolay ve hasta hiç ağrı duymuyor. Bu tamponlar ayrıca ameliyat sonrası burun içi yapışıklık oluşmasını da engelliyor.

     Estetik Burun Ameliyatından sonra burun çok kalkar, burun delikleri önden görünür mü?

     Gün içinde yolda, cafede, alışveriş merkezinde aşırı kalkık, sırtı çok oyulmuş, çok küçültülmüş burunları benim gibi sizler de görüyorsunuzdur. Bu durumda ‘benim burnum da bu şekilde mi olacak’ diye endişelenmeniz çok doğal. Ancak şunu bilmelisiniz ki;  bu burunlar eski moda 1960 -70 arasında moda olan burunlar. O zamanlardaki moda dergileriyle şimdikileri karşılaştırdığınızda anlatmak istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Günümüzde çok aşırı kalkık sırtı kayık gibi oyulmuş,küçük burunlar yani ‘ameliyatlı’ görünümü olan burunlar ne hastalar ne de doktorlar tarafından tercih edilmiyor. Günümüzde burun sırtı çok oyulmamış, aşırı kalkık olmayan hem yüzün diğer unsurları ile uyumlu hem de kendi içinde dengeli ‘dogal’ görünümlü burunlar tercih ediliyor. Ameliyat felsefesi de kıkırdak ve kemikleri çıkarıp atmaktansa, iyiyi koruyup gereken yerlere ek yapmak,burun içi kıkırdaklarının yerlerini değiştirmek üzerine kuruluyor.

    Yazın burun ameliyatı olunmaz diye yaygın bir kanı var. Bu konuda ne söyleceksiniz?

    Eski yıllarda hekimler yaz aylarında ameliyat yapmazlarmış. Bunun nedeni sıcakta kanamanın daha fazla olması ve sıcakta ince işler yapmanın daha da zor hale gelmesiymiş. Ancak günümüzde hem ameliyathaneler hem de hasta odalarında klima sistemleri mevcuttur ve yazın ameliyat olmaya herhangi bir mani yoktur.

    Erkeklere estetik burun ameliyatı yapıldığında bayan burnu gibi oluyor… Burun estetiği yaptıracak erkeklere ne tavsiye edersiniz?

    Günümüzün estetik yüz konseptlerine göre bayan ve erkeğin ideal yüz özellikleri farklılıklar gösterir. bayan burnu erkek burnuna göre 5-15 derece daha kalkıktır. Ayrıca bayan burnunun sırtının yaklaşık 1-2 mm kavisli iken erkek burnu kökünden ucuna kadar dümdüz iner. Estetik burun ameliyatlarınının neredeyse %50 sini erkekler oluşturmaktadır. Eğer ameliyat sırasında yukarıda bahsettiğim erkek burnu özelliklerine uygun bir burun yapılırsa , bayan burnu gibi gözükmesinin aksine sizi daha erkeksi gösterecektir.

    Sinüzit ömür boyu geçmiyormuş diyorlar. Sinüzitin tedavisi mümkün mü?

    Özellikle kronik sinüzit uzun süren bir hastalık olmasına rağmen iyi planlanmış en az 2 aylık bir ilaç tedavisine yanıt verebilir. Eğer vermezse hastanın paranazal sinüslerinin tomografisi incelenerek, patolojinin yeri ve yayılımı belirlenir ve yapılacak ameliyat planlanır. Endoskopik sinüs cerrahisi kronik sinüzit tedavisinde çok başarılı ve minimal invaziv bir yöntemdir. Yani kısacası sinüzit kalp hastalığı,şeker hastalığı gibi ömür boyu süren bir hastalık değildir.

     

    İlgili Konular ;
    Güzelliğin şifresi güzel burun
    Başarılı bir burun estetiği nasıl olmalıdır?
    Burun estetiği yaptıracaklar dikkat!
    Güzel burun nasıl olmalı?
    Burun estetiği ile ilgili en çok merak edilenler
     

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Klinik saptamalara göre gebeliklerin %10-15’i düşükle sonuçlanıyor. Erken gebelik kayıplarının tahmini sıklığı saat başı 114 vaka, tekrarlayan gebelik kaybı oranı ise %3-5 oranında. Peki erken gebelik kayıpları neden yaşanır, önlemek mümkün, kan testi ne derece bilgi verir? Tüm bu soruları Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga çocuk sahibi olma çalışan çiftler için cevaplandırdı.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan milyonlarca çift için müjdeli haber –hamilesiniz-den sonra alınan kötü haber –bebeğiniz düştü-açıklamasıdır. Çiftleri daha da derinden üzen, umutlarını kıran ise tekrarlayan düşük olayıdır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga 20. gebelik haftasından önce ve 500 gr. ağırlığın altında 3 veya daha fazla gebelik kaybının “Tekrarlayan Gebelik Kaybı” olarak tanımlanabileceğini belirterek şunları söyledi: “ Maalesef günümüzde tekrarlayan gebelik oranlarında bir artış yaşanıyor. Buna etken birçok faktör olabilir ama ilk sırada geç yaşta anne-baba olmak sayılabilir. Çiftlerde kadınların 35 yaş ve üstü, erkeklerin 40 yaş ve üstü olduklarında düşük riski artıyor. Burada en önemli risk genetik bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez gebelik kaybı yaşayan kadının 2. kez düşük yapma oranı %15, 2 kez düşük yapanın 3. kez düşük yapma oranı %25, 3 kez düşük yapanın 4. kez düşük yapma oranı ise %30-45’e çıkmaktadır. Dolayısıyla peş peşe yaşanan her gebelik kaybı bir sonraki gebeliğin kaybedilme oranını da artırmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları genetik, bağışıklık sistemi, endokrinolojik, hematolojik, enfeksiyonlar, çevresel faktörler ile rahim yapısı bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.”

    Kan Testi ‘Rehber’ midir?

    Tekrarlayan gebelik kayıpların nedeninin bulunması için; hasta öyküsünün detaylı bir şekilde bilinmesi ve iyi bir muayene gerekir. Kan testinin de rehber olabileceğini belirten Doç. Dr. Ümit Gökdalga “Burada nedene ulaşmak için bütüncül bir tedavi süreci gerekir. Yani hormon tahlilleri, şeker, pıhtılaşma testleri, enfeksiyon nedenini araştırmaya yönelik testler, anne ve babanın kromozom tetkiki, bağışıklık sistemine yönelik immünolojik testlerin sonuçları derlenip toparlandıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Sadece kan tahlili ile nedenin belirlenme oranı ancak %10 olabilir. Rahim yapısı bozukluğu ve çevresel faktörler tekrarlayan gebelik kayıplarında önemli faktörlerdir. Tedavi ve bir sonraki gebeliğin takip planı elde edilen bulgular göre yapılmaktadır.” dedi.

    Tedavi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında düzeltilebilecek nedenlere yönelik güncel tıbbi uygulamalar, uygun tedavi şekliyle çiftleri mutlu sona ulaştırabilir. Doç. Dr. Ümit Gökdalga çiftlere şu önerilerde bulunuyor: “ Tedaviye tekrar başlamadan önce çiftlerin çok iyi araştırma yapması gerekir. Deneyim, donanım ve teknik açıdan dünyadaki gelişmeleri takip eden, uygulayan merkezler tercih edilmelidir. Tekrarlayan gebelik kayıplarında takiple başarılı gebelik ve canlı doğum yapma oranı % 60-70 arasında değişebilir. Ayrıca stres, kafein ve sigaradan uzak bir yaşam, sağlıklı beslenme şarttır. Obezite varsa diyetle kilonun uygun seviyeye gelmesi sağlanmalıdır.”

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Başvurulur ?

    Doç. Dr. Ümit Gökdalga tüp bebek tedavisine başvurulması gereken durumları şöyle özetledi: “Düşük materyalinden ya da anne ve babadan yapılan genetik araştırmalarda ailesel geçişli ya da tekrarlayıcı özellikte bir genetik problem tespit edilirse, sağlam embriyoları seçmek (PGD- Preimplantasyon Genetik Tanı) ve onları transfer etmek amacıyla tüp bebek tedavisi uygulanabilir.”

    Tüp Bebek ile İlgili Sık Sorulanlar
    – Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    – Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    – Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    – Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    – Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    – Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?