Etiket: sosyal

  • Avuç izi olmayan kişiler tedavi olamayacak!

    Avuç izi olmayan kişiler tedavi olamayacak!

    Avuç izi olmayan kişiler özel hastanelerde tedavi olamayacak. Bunun için de son 5 gün kaldı. Biyometrik kimlik doğrulama sistemine dahil olmanız gerekli.

    Sosyal Güvenlik Kurumu’nun başlattığı Biyometrik Kimlik Doğrulama Sistemi için son 5 gün kaldı.

    1 Aralık 2013 tarihinden itibaren özel hastanelerde avuç izi olmayan SGK’lıların tedavileri yapılmayacak. Bu sebeple bu ay sonuna kadar avuç izi tanımlamasına geçmiş olmanız gerekiyor.

    12 Nisan 2013 tarihinden bugüne yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi biyometrik kimlik ile kayıt altına alındı. Yine bu yöntemle yaklaşık 4 milyon 400 bin başvuru doğrulandı. Kurumun bu sistem sayesinde tedavi harcamalarında önemli oranlarda tasarrufa geçmeye başladığı öğrenildi.

    1 ARALIK SON GÜN

    Özel sağlık tesislerinde 01.12.2013 tarihi itibariyle biyometrik kimlik doğrulaması yapılmadan muayene provizyonu verilmeyecek. Bu da demek oluyor ki avuç izini tanımlatmayan hastalar özel hastanelerde sıkıntı yaşayacak.

    Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü, 12.04.2013 tarihindeki duyurusu sonrasındaki ilk başta 20 pilot ilde uygulanan biyometrik doğrulama sistemi, 01.09.2013 tarihinden itibaren ise özel sağlık tesislerinde olmak üzere tüm Türkiye’de geçildi. Biyometrik kimlik doğrulama sistemine üniversitelere bağlı hastanelerde de 01.09.2014 tarihine kadar geçilmiş olacak. 01.12.2013 tarihi itibariyle yine 2. Basamak özel sağlık tesislerinde biyometrik kimlik doğrulaması yapılmadan muayene provizyonu verilmeyecek.

    BİYOMETRİK KİMLİK NASIL ALINACAK?

    Biyometrik kimlik almak için neler gerekli?

    *TC kimlik numarası olan nüfus cüzdanı veya sürücü belgesi, pasaport gerekli.

    NEREDEN ALINIR?

    BİYOMETRİK kimliğinizi hastane bankolarına kurulan Biyometrik Kimlik Doğrulama Ünitesinde (BKDÜ) oluşturabiliyorsunuz. BKDÜ’de her iki ele ait biyometrik avuç içi verisi SGK kayıt sistemine geçiriliyor.

    BU UYGULAMA NİYE VAR?

    SGK, T.C. Kimlik numarasıyla yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama sistemlerini kullanma yoluna gitti. SGK, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulanması ile sağlık hizmetinin sunulması sırasında vatandaşın gerçekten hastanede olup olmadığından emin oluyor.

    DÜNYADA BİR İLK

    Her insana özgü olarak var olan, kopyalanması kesinlikle mümkün olmayan ve sadece canlı olarak hastanın bizatihi kendisinin sağlık hizmet sunucusunda olması ile alınabilen biyometrik damar izi, dünyada da ilk olarak ve bu kadar büyük bir çapta SGK tarafından hayata geçirildi. Kurum yetkilileri, bu projenin dünya çapında bir başarı öyküsü olduğunun altını çizerek, gerek ülke ekonomisi, gerekse dünya ülkeleri ekonomileri açısından kayıp kaçakla mücadelede stratejik bir araç olarak çok önemli katkılar sağlayacağına dikkat çekti.

  • Elleriniz ruh halinizi ele veriyor

    Elleriniz ruh halinizi ele veriyor

    Hisar Intercontinental Hospital Psikiyatri Bölümü Uzmanı Dr. Bilal Ersoy anlattı. Obsesif Kompulsif Bozukluğun takıntılı düşünce ve bunları bertaraf etmeye yönelik takıntılı davranışların anksiyetenin şekil değiştirmiş biçimleri olarak karşımıza çıktığını dile getiren Uzm. Dr. Ersoy; ‘Kişi bu ısrarlı düşünceleri kendi zihninin ürünü olarak görür, ancak bu düşüncelerin mistik, davranışların törensel bir tarafı vardır. Nadiren farkındalık yoktur, çoğu hasta takıntılı düşüncelerini ve davranışlarını ”abartılı” veya “saçma” bulur.’ diye konuştu.

    Gereğinden Fazla Temizlik Yapıyorsanız Dikkat Edin!

    Takıntılar çok farklı biçimlerde ayrı ayrı veya bir arada bulunabilir. En sık görülen saplantılar bulaşma-kirlilik takıntılarıdır. Eşyaların, ortamın veya insanların kirli olduğu, temasa geçildiğinde bu kir veya mikrobun kendisine ve yakınlarına bulaşabileceği endişesi yaşanır. Bulaşma-kirlilik takıntısında eller anahtar bir rol oynar. Çünkü dış dünyaya ve diğer insanlara en çok ellerimizle temas ederiz. Öte yandan ellerimiz, sürekli gözümüzün önündedir. Bu tür takıntıları olanlar için ellerin hijyeni, tırnakların uzunluğu, başkalarının ellerini ne kadar temiz tuttukları çok önemlidir. Bulaşma ve kirlilik saplantısı olanlar, bunaltı yaratan düşünceleri yatıştırmak için zorunlu bir biçimde temizlik yapar, yıkanır veya bu durumlardan kaçındığını düşünerek umuma açık yerlerde ortak kullanılan eşyalara dokunmaz. Kapılar, koltuklar, kalemler, para, kısaca birçok elin değdiği şeylere dokunmaktan kaçınırlar. Mecburen dokunduklarında, ellerini kolonyalı mendille veya yıkayarak temizlemek isterler.

    Evin dışındaki hayat, kontrol edilemediğinden tekinsizdir, kendilerini en çok evde rahat hissederler. Hem evi hem de aile bireylerini kendi temizlik şartlarına uydurmaya çalışırlar. Bazıları için temizlik takıntısı dayanılmaz hale gelmiştir. Dışarıdan eve gelen herkesin derhal banyoya gidip kıyafetlerini çamaşır makinesine atmasını ister. Evdeki en küçük dağınıklığa veya kırıntıya tahammülleri yoktur. Sıkça temizlik yaparak kendilerini yorarlar. Sıvı sabun, çamaşır, bulaşık deterjanı gibi ”hijyenik” maddeler normalin üzerinde kullanılır. Kıyafetler ve çarşaflar sıkça yıkanır. Sürekli su ve kimyasallarla temasta olduklarından ellerde egzama, çatlama, yıpranma, buruşma gözlenebilir. Kısaca bu hastalığa sahip olanların elleri çabuk yaşlanır. Saplantılar şiddetliyse bazen kişi temizlik dışında başka bir şey yapamayacak hale gelir.

    Tedbirli misiniz? Kontrol delisi mi?

    Kuşku-emin olamama diğer sık görülen obsesyonlardandır. Bunun yarattığı sıkıntıyı yatıştırmak için kapı kilidi, ocak, pencereler defalarca kontrol edilir. Kimi hastalar yaşam alanlarındaki her şeyin simetrik olması veya belirledikleri bir düzen içinde kalması için uğraşır. Bazen istifleme olarak adlandırılan biriktirme davranışı aşırıya kaçabilir.

    Herkesin Saplantısı Vardır; Önemli Olan Bunlara Saplanıp Kalmamaktır!

    Çoğumuzun zihninde, sıklığı ve şiddeti değişen irili ufaklı saplantılar bulunur. Ancak obsesif-kompülsif bozukluğu olanlar bu takıntılarla boğuşur ve yorulurlar. Takıntılarını fazla takarlar. Hastalık ilerlediğinde başka şeylere zaman ayıramadan gün boyu bu düşünce ve davranışlarla uğraşırlar. Çoğu zaman yapılan bir işin şekli, işlevinin önüne geçer. Örneğin kirlilik takıntıları olan biri için elini belli bir sayıda sabunlamak elini temizlemenin önüne geçer. Veya kıldığı namazın şeklen uygun olmadığını düşünen biri için şekil, ibadetin önüne geçer. Bazı takıntılar o kadar farklı ve mahrem olabilir ki kişi bunları anlatmaktan utanabilir veya çekinebilir. Böyle takıntılar nedeniyle kendilerini ahlaki olarak yargılayıp suçlayabilirler. Bazen bu takıntılar hastaları, diğer sorumluluklarına zaman ayıramayacak biçimde yavaşlatır (obsesif yavaşlık). Hasta iş yerinde veya evde çevresi tarafından eleştirilebilir. Hastalar fark etmeden, takıntılarını diğer kişilere de bulaştırma eğilimindedir. Bu yakın ilişkilerde sorunlara neden olur. Obsesif-kompulsif Bozukluğa, depresyon, tik bozuklukları, yeme bozukluğu, kleptomani, hipokondriyazis (Hastalık hastası) eşlik edebilir. Diğer psikiyatrik durumların birçoğunda olduğu gibi, Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olanlar yakınları tarafından eleştirilir ve kınanırlar. Takıntıları kendilerinin yarattığı ve iradeyle bunların üstesinden gelinebileceği kanısı yaygındır.

    Obsesif Bir Kişiliğiniz Var mı?

    Obsesif kişilikler (hastalık boyutunda olmadığında) genellikle mükemmeliyetçi, ayrıntıcı, düzenli, tutumlu ve inatçıdırlar. Prensiplerinden ödün vermezler. Ciddi ve olgun görünürler. Onurlu ve gururludurlar, yaptıkları iş nedeniyle laf işitmek istemezler. Hata yapmaktan korkarlar, eleştiri yapmayı severler. Bu özellikler hem meslek seçiminde hem de kariyerlerinde önemli rol oynar. Ancak hastalık ağırsa sosyal ve mesleki işlevselliği bozar, o zaman tedavi gerektirir. Tedavisi sabır ve zaman isteyen ruhsal bir hastalıktır. İyileşme yavaş olur. Tedavide hedef takıntıların tamamen değil yeterince geçmesi olarak belirlenmelidir. İlaç tedavisine ek olarak bilişsel davranışçı terapi yöntemleri uzun süreli iyileşme için vazgeçilmezdir.

  • Doğum Korkusu Tokofobi

    Doğum Korkusu Tokofobi

    Tokofobi sözcüğünü hiç duydunuz mu? Bu soruya yanıtınız “hayır” olsa bile Türkçe karşılığı olan, “doğum yapma korkusu”na aşina olduğunuzu tahmin ediyoruz…

    Her ne kadar hamilelik ve doğum, insan doğasın bir parçası olsa da kişisel deneyimlere, karaktere ve cinselliği algılayış biçimine göre bazı kadınlar bu durumu doğalarına aykırı bir durummuş gibi algılayabiliyorlar. Dolayısıyla çoğu kadın, özellikle ilk hamileliğinde doğum yapma korkusu (tokofobi) taşıyabiliyor.

    Yapılan araştırmalar kadınların yaklaşık yüzde 20’sinin doğumdan korktuğunu ortaya koyuyor.

    Dr. Harika Bodur Öztürk, tokofobi ile ilgili şu bilgileri veriyor…

    Siz hangi tip tokobofiksiniz?

    Tokofobiyi birincil, ikincil ve depresif hastalık zemininde gelişen doğum korkusu olmak üzere üç kategoride inceleyebiliriz.

    Birincil tokofobiye sahip kadınlar, hamilelik oluşumundan önce bu korkuya sahiptir ve genellikle bu süreç çocuklukla erişkinlik arasındaki dönemde başlar.

    Etyolojide (hastalık etkenlerini inceleyen bilim dalı) sosyal, psikolojik ve psikodinamik etkenler bulunur.

    İkincil olgularda ise tokofobi, travmatik doğum sonrası gelişebildiği gibi ikinci evrenin uzadığı normal doğum, düşük, ölü doğum veya hamilelik sonlandırması sonrası da gelişebilir.

    İkincil tokofobi posttravmatik stres bozukluğuyla da ilişkilendirilir. Gece kabusları nedeniyle ciddi uyku bozuklukları da şikayetler arasındadır.

    Tokofobikler sezaryen sever

    Tokofobi, doğum öncesi depresyonun belirtisi olabildiği gibi, günümüzde tıbbi neden olmaksızın annenin isteğine bağlı sezaryen doğum oranlarını artırdığı da bir gerçek. Buna karşın tıbbi neden olmaksızın yapılan sezaryen doğumların yararlı olduğuna dair veri de mevcut değil.

    Doğum korkusu nasıl geçer?

    Doğum korkusunu azaltmaya yönelik araştırmalar 1920’li yıllardan itibaren yapılıyor. 1950’li yıllarda psikoproflaksi (olağandışı davranış biçimlerini önlemek ve kişinin çevreye uyum sağlaması için psikolojik yöntemler kullanılarak yapılan koruma yöntemi), 1990’lı yıllardaysa hipnozun etkileri, değerlendirilen yöntemler oldu.

    Ancak psikoproflaktik hazırlık kurslarının doğum süreci üzerine olumlu etki göstermediği anlaşılmış.

    Ryding’in yaptığı bir araştırmada doğum korkusu nedeniyle tıbbi gerekçesiz sezaryen doğum isteyen hamilelere, doğum öncesi kısa dönem psikoterapi uygulanmış ve daha sonra bu hamilelerin yüzde 50’sinin normal doğum gerçekleştirebildiği görülmüş. Dolayısıyla doğum korkusu yaşayan anne adaylarına psikoterapi uygulanması, bir tedavi yöntemi olarak düşünülebilir.

  • Sosyal olup olmadığınızı test edin

    Sosyal olup olmadığınızı test edin

    İnsanların iç dünyalarını ve insanlarla ilişkilerini değerlendirmek için bazı sosyallik testleri yapılır. İşte size kendinizi sınamak için bir fırsat…

    Testin sonuç kısmına bakmadan cevaplarınızı verin. Cevapları geçmişinize göre değil de şu an içinde bulunduğunuz durumunuza göre vermeniz sağlıklı sonuçlara ulaşmanıza yardımcı olacaktır.

    1. Sevgiliniz hafta sonu şehir dışına çıkmak zorunda. Siz ne yaparsınız?
    A) Arkadaşlarımla buluşurum.
    B) Evde takılırım.

    2. Yolda tanıdık birini gördünüz ama nerden ve kim olduğunu hatırlamıyorsunuz…
    A) Hemen yanına gidip sorarım
    B) Acaba kimdi diye düşünerek uzaklaşırım.

    3. Yolculuklara çıkarken genelde hangisini tercih edersiniz?
    A) Uçak ya da otobüs
    B) Araba

    4. Yakın bir arkadaşınız sizin hiç tanımadığınız arkadaşlarıyla buluşmaya giderken sizi de davet etti. Cevabınız?
    A) Hemen hazırlanmaya başlarım.
    B) Bir bahane uydurup katılmam.

    5. Tatil için sizce hangisi daha cazip?
    A) Amsterdam ya da İspanya olabilir
    B) Sakin ve tropik bir ada

    6. Komşularınızla aranız nasıl?
    A) Çok şanslıyım kafa dengi komşularım var.
    B) Hiç birini tanımam.

    7. Sevgiliniz eve arkadaşlarını davet ediyor.
    A) Onlarla tanışmak için sabırsızlanıyordum, eminim bana bayılacaklar.
    B) Merhaba der arka odaya geçip onları yalnız bırakırım.

    8. Tanımadığınız insanların olduğu bir ortamda genelde…
    A) İnsanlarla tanışmak için sohbet açmaya çalışırım.
    B) Suskunlaşırım, bana bir şey sorulmasını beklerim.

    9. Eviniz genelde…
    A) Bütün arkadaşlarınızın uğrak noktası, kalabalık ve kahkahaların duyulduğu bir ev.
    B) Sakin, bir sığınak gibi.

    10. Arkadaşlarınız sizi tek kelimeyle ifade edecek olsa ne derlerdi?
    A) Neşeli
    B) Sakin

    Sonuçlarınızı aşağıdaki kriterlere göre değerlendirebilirsiniz:

    A’lar çoğunluktaysa
    Siz her ortamda kendiniz olabiliyorsunuz. Çok sosyalsiniz, neşeli ve eğlenceli bir tarzınız var, çevrenize ışık saçıyorsunuz. İnsanlar sürekli çevrenizde. Özgüveniniz taktir edilmeye değer.

    B’ler çoğunluktaysa
    Sakin ve ciddi birisiniz. Çevrenizde soğuk bir izlenim uyandırıyor olabilirsiniz. İnsanlar size yaklaşmaya çekiniyor. Belki yalnız kalmak istiyorsunuz, belki de içten içe siz de sosyal olmak istiyorsunuz. Biraz kendinize güvenin, herkes iyi kötü insan ve sizden çok da farklı değiller.