Etiket: sindirim sistemi

  • Kaka Rengim Ne Anlama Geliyor? 7 Tip Şekli ve Kıvamı Ne Diyor?

    Kaka Rengim Ne Anlama Geliyor? 7 Tip Şekli ve Kıvamı Ne Diyor?

    Kaka rengi ve kıvamı, sindirim sisteminizin genel sağlığının bir aynasıdır. Dikkatlice gözlemlemek, olası sindirim problemlerini veya tıbbi durumları erken teşhis etmenize yardımcı olabilir. Bu yazıda, 7 farklı kaka şekli ve kıvamını inceleyeceğiz ve her birinin neyi gösterebileceğini açıklayacağız. Sağlığınızı takip etmenin doğal ve basit bir yolu olan kaka rengini anlamak için okumaya devam edin!

    Bağırsak hareketleri, sindirim sürecinin sonucudur ve vücudunuzun sindirim sağlığını yansıtan önemli göstergelerdir. Dışkının rengi, bağırsaklarınızda olan bitenler hakkında değerli ipuçları sağlayabilir.

    Kaka Rengim Ne Anlama Geliyor?

    kaka rengi ve anlamı
    kaka rengi ve anlamı

    1. Açık ila Koyu Kahverengi Kaka Normalde kahverengi olan dışkı, sindirimi işaret eder. Hemoglobin proteininin parçalanmasıyla oluşan bilirubin, sağlıklı bir sindirim sürecinde bağırsaklarda kakanın tipik kahverengi rengini almasını sağlar.

    2. Yeşil Kaka Yeşil dışkı, sindirim sürecinin hızlanması veya safra içeriğinin artmasından kaynaklanabilir. Bunun yanı sıra demir takviyeleri, bazı yiyeceklerin aşırı tüketimi veya gastrointestinal bozukluklar da yeşil kakanın sebepleri arasındadır.

    3. Siyah Kaka Kurumuş kanın dışkıda görünmesi, üst gastrointestinal sistemde kanamanın olduğunu gösterebilir. Bunun dışında demir takviyeleri veya bazı gıdaların aşırı tüketimi siyah kakanın sebepleri arasında yer alır.

    4. Sarı Kaka Yağın emilmemesi durumunda sarı kaka oluşabilir. Pankreas problemleri veya doğuştan gelen hastalıklar, sarı dışkının altında yatan nedenler arasındadır.

    5. Soluk Beyaz Kaka Soluk kaka, karaciğer veya safra kanalı sorunlarına işaret edebilir. Bu durum ciddi bir sorunun belirtisi olabilir ve doktora başvurulması gerekir.

    6. Kırmızı Kaka Parlak kırmızı kaka genellikle alt bağırsakta kanama belirtisidir ve ciddi bir sindirim problemine işaret edebilir.

    Kaka Şekli ve Kıvamı Ne Diyor?

    1. Sert Kaka – Tip 1 ve Tip 2 Kabızlık durumunda sert kaka oluşabilir. Bu tip dışkı, kolonda uzun süre kaldığı için sertleşir ve bağırsaklarda yeterince su ve besin maddesi bulunmaz.

    2. Çatlak Kaka – Tip 3 Yetersiz beslenme veya oturma alışkanlıkları sonucunda oluşan bu tip dışkı, organik kabızlıkla ilişkilidir.

    3. Sağlıklı Kaka – Tip 4 Sağlıklı bağırsaklar, sosis şeklinde, muz büyüklüğünde ve düzgün bir şekilde geçen dışkıyla tanımlanır.

    4. Yumuşak Kabarcık Kaka – Tip 5 Gevşek dışkı, genellikle sık bağırsak hareketlerinin bir sonucudur ve çoğunlukla ana öğünlerden sonra görülür.

    5. Yumuşak Kaka – Tip 6 Puding kıvamında olan bu dışkı, ishalin erken bir aşamasını temsil eder.

    6. Sıvı Kaka – Tip 7 İshalin ileri aşaması olan sıvı dışkı, sindirim sisteminde ciddi bir sorun olduğunu gösterebilir.

    Bağırsak hareketlerinizdeki değişikliklerinizi ciddiye alın ve doktorunuza danışın. Sağlığınızla ilgili endişelerinizi göz ardı etmeyin.

    Bebeklerde Kaka Renkleri ve Anlamları: 2. Aydan 2 Yaşa Kadar Detaylı Rehber

  • Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide ağrısı mı çekiyorsun? İlaçlara başvurmadan önce mide ağrısı için bu 10 doğal yöntemi dene! Hazımsızlık, gaz ve şişkinlik için evde çözümler!

    Hızlı yaşamın ve düzensiz beslenmenin gölgesinde, mide problemleri her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Hazımsızlık, şişkinlik ve mide rahatsızlıkları kabusa dönüşüyorsa, bu yazıda size bir rehber hazırladık. Mide sağlığınızı korumanın ve rahat bir mideye kavuşmanın ipuçlarını keşfedin!

    Mide, sindirim sisteminin başlangıcı ve yaşamın temelidir. Sindirim sisteminin orkestra şefi gibi görev yapan mide, besinleri işleme ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri emme görevini üstlenir. Peki, bu orkestra şefinin armoni içinde çalışmasını ve bize keyifli bir sindirim deneyimi yaşatmasını nasıl sağlayabiliriz? Bu yazıda, mide ağrısı için yapabileceğiniz basit ama etkili yöntemleri keşfedeceksiniz. Hazımsızlığa veda edip, rahat bir mideye kavuşmak için okumaya devam edin!

    Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide sağlığı son dönemde giderek önem kazanan bir konu. Özellikle hızlı yaşam temposu ve düzensiz beslenme alışkanlıkları, çok sayıda insanda hazımsızlık ve mide rahatsızlıklarına yol açıyor.

    Peki mide sağlığımızı korumak için nelere dikkat etmeliyiz? İlk olarak, gaz yapan yiyeceklerden uzak durmalıyız. Baklagiller, bazı sebzeler ve meyveler midede şişkinliğe neden olabiliyor. Aynı şekilde, yiyecekleri çok hızlı bir şekilde yutmak, sakız çiğnemek gibi alışkanlıklar da gaz sıkışmasına yol açabilir.

    Bunun yanı sıra, kilo vermek için uygulanan şok diyetler de mideye oldukça zararlıdır. Sağlıklı bir şekilde kilo vermenin yolu, düzenli ve dengeli beslenmeden geçiyor.

    Mide Ağrısı İçin öneriler
    Mide Ağrısı İçin öneriler

    Mide dostu besinlere öncelik vermek de son derece önemli. Lahana, elma sirkesi, ıspanak, zeytinyağı ve muz mideyi rahatlatan yiyeceklerin başında geliyor. Aynı şekilde meyankökü gibi bitki çayları da fayda sağlıyor.

    Son olarak, yemeğe ayırdığımız zamanı artırmak, iyice çiğnemek, gece geç saatlerde ağır yemek yememek gibi basit önlemler bile mide sağlığı için büyük önem taşıyor.

    Umarım bu konuda farkındalık yaratan bu yazı, siz değerli okuyucularımız için faydalı olmuştur. Sağlıklı günler dilerim!

    Üst Mide Ağrısı: 11 Olası Neden ve Çözümleri

  • Enteral ve Parenteral Beslenme Nedir? Arasındaki Farklar

    Enteral ve Parenteral Beslenme Nedir? Arasındaki Farklar

    Enteral ve parenteral beslenme yöntemleri, sindirim sistemine alternatif sağlık çözümleri sunar. Sağlıklı yaşamı desteklemek için modern beslenme stratejilerini keşfedin.

    Sağlığın korunması ve iyileştirilmesi sürecinde, bazen geleneksel beslenme yöntemleri yetersiz kalabilir. Bu noktada, enteral ve parenteral beslenme gibi özel yöntemler devreye girer. Bu blog yazısında, enteral beslenmenin ne olduğundan parenteral beslenmenin avantajlarına kadar geniş bir yelpazede bilgi bulacaksınız.

    Sağlık durumu nedeniyle ağız yoluyla beslenme güçlüğü çekenler, sindirim sistemi problemleri yaşayanlar veya özel durumları gereği geleneksel beslenmeye uygun olmayan bireyler için bu yöntemler hayati önem taşıyor. Detayları keşfedin ve sağlıklı yaşamın anahtarlarına bir adım daha yaklaşın.

    Enteral Beslenme Nedir?

    Enteral beslenme, sindirim sisteminin bir bölümünden besin alımını ifade eden bir terimdir. Bu yöntem genellikle nazogastrik veya gastrostomi tüpleri aracılığıyla gerçekleştirilir. Enteral beslenme, bireyin ağızdan beslenme yeteneğini sürdüremediği durumlarda kullanılır.

    Kimler Enteral Yoldan Beslenir?

    • Yutma güçlüğü yaşayan hastalar
    • Koma, bilinç kaybı veya uzun süreli entübasyon gereken hastalar
    • Çene cerrahisi geçirenler
    • Sindirim sistemi problemleri olan bireyler

    Kimler Enteral Beslenme Yapamaz?

    • Sindirim sisteminin kullanılamayacak kadar hasar gördüğü durumlar
    • İlerlemiş bağırsak tıkanıklığı
    • Şiddetli mide-bağırsak kanaması
    • Peritonit (karın zarının iltihabı)

    Enteral Beslenme Tüpü Çeşitleri Nelerdir?

    • Nazogastrik tüp: Burun yoluyla mideye ulaşan bir tüp.
    • Gastrostomi tüpü: Karın cildinden doğrudan mideye uzanan bir tüp.
    • Jejunostomi tüpü: Jejunuma ulaşan bir tüp.

    Enteral Beslenme Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?

    Avantajlar:

    • Sindirim sistemini korur.
    • Enfeksiyon riski düşüktür.
    • Psikolojik olarak olumlu etki yapabilir.

    Dezavantajlar:

    • Yutma refleksini kaybetmiş hastalarda kullanılamaz.
    • Bazı hastalarda tüp yerleştirme zor olabilir.
    • Mide boşalma sorunları yaşanabilir.

    Enteral Beslenme Sırasında Gelişebilecek Yan Etkiler Nelerdir?

    • Mide bulantısı ve kusma
    • İshal
    • Tüp yerinden çıkabilir
    • Mide şişkinliği
    • Besin intoleransı

    Enteral Beslenmede Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar Nelerdir?

    • Tüp yerleştirme sırasında hijyen kurallarına dikkat edilmelidir.
    • Tüp yerinden çıkmaması için düzenli kontrol yapılmalıdır.
    • Beslenme çözeltisinin uygunluğu sürekli kontrol edilmelidir.

    Parenteral Beslenme Nedir?

    Parenteral beslenme, sindirim sisteminden geçmeden doğrudan kana besin maddelerinin verildiği bir beslenme yöntemidir. Bu genellikle damar içi yollarla gerçekleştirilir.

    Kimler Parenteral Beslenmeye İhtiyaç Duyar?

    • Ciddi barsak tıkanıklıkları
    • İnflamatuar bağırsak hastalıkları
    • Ciddi yanıklar
    • Ağız veya yutma yoluyla beslenmeyi engelleyen durumlar

    Parenteral Beslenme Çeşitleri Nelerdir?

    • Total Parenteral Beslenme (TPN): Tüm besin ihtiyacının damar içinden karşılandığı yöntem.
    • Partial Parenteral Beslenme (PPN): Sadece belirli besin maddelerinin damar içinden verildiği yöntem.

    Parenteral Beslenmenin Faydaları Nelerdir?

    • Beslenme ihtiyacı hızlı bir şekilde karşılanabilir.
    • Sindirim sistemine yüklenmeden beslenme sağlanabilir.

    Parenteral Beslenmenin Riskleri ve Yan Etkileri Var mı?

    • Enfeksiyon riski: İğne veya kateter yerinden enfeksiyon oluşabilir.
    • Elektrolit dengesizlikleri: Yanlış hesaplamalar veya uygulamalar sonucu olabilir.
    • Şeker metabolizması bozuklukları: Özellikle TPN kullanımında.

    Enteral ve Parenteral Beslenme Arasındaki Farklar Nelerdir?

    Enteral ve Parenteral Beslenme
    Enteral ve Parenteral Beslenme
    • Enteral: Sindirim sistemi kullanılır, daha doğal bir süreçtir.
    • Parenteral: Sindirim sistemi kullanılmadan doğrudan kana besin maddeleri verilir.

    Evde Enteral ve Parenteral Beslenme Yapılabilir mi?

    • Evde enteral beslenme, uygun ekipman ve eğitimle mümkündür.
    • Evde parenteral beslenme genellikle sağlık profesyonelleri tarafından sağlanır.

    Enteral Beslenme Yan Etkileri Önlenebilir mi?

    • Doğru tüp seçimi ve yerleştirme teknikleri kullanılarak risk azaltılabilir.
    • Düzenli kontrol ve bakım ile komplikasyonlar önlenebilir.

    Kimler Parenteral Beslenmeye Uygun Değildir?

    • İleri derecede karaciğer veya böbrek yetmezliği olanlar.
    • İleri derecede şeker hastalığı olanlar.
    • Besin maddelerine karşı ciddi alerjisi olanlar.

    Bu bilgiler ışığında, enteral ve parenteral beslenme konularında daha fazla bilgi almak veya spesifik durumlar için profesyonel bir sağlık uzmanına başvurmak her zaman önemlidir. Bu yazı, genel bilgilendirme amacı taşımaktadır ve bireyin durumuna özgü sağlık uzmanı önerileri dikkate alınmalıdır.

  • Sağlıklı Kurban Bayramı için pratik önlemler

    Sağlıklı Kurban Bayramı için pratik önlemler

    Kurban Bayramı’nda yapılan yanlış alışkanlıkların başında kurban etlerinin kesildikten hemen sonra hatta sabah kahvaltısında tüketilmesi gelmektedir. Hayvanlardaki mikroorganizmalar kesimden sonra 24 saat içinde ölür ve hayvan ilk kesildiğinde ölüm sertliği olarak adlandırdığımız sertlikte olur. Özellikle mide ve barsak problemi olan kişilerin dikkat etmesi gereken bir konu da bu dur. Etler soğuk ortamda birkaç gün bekletildikten sonra tüketilmelidir. Etlerin tüketilecek kadarı buzdolabının orta raflarında çözdürülmeli, çözdürülen etler tekrar dondurulmamalıdır.

    1. Doğru besin seçimi
    2. Kurban kesimi, gıda güvenliği, etleri saklanması
    3. Yemek çeşitleri, hazırlama ve pişirme yöntemleri

    NASIL PİŞİRMELİ?

    Sofralara sunacağımız etin lezzeti bizim elimizde. Eti pişirme yöntemimiz etin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Etin lezzeti, kıvamı, kokusu, vitamin – mineral içeriği tamamen pişirme yöntemimizle ilgilidir.

    En doğru pişirme şekli ise ızgara, haşlama, fırında veya sebzelerle birlikte tencerede pişirme şeklidir. Etlerin çok uzun süre yüksek ısıyla temas etmesi (kızartma , kavurma veya mangal-barbekü şeklinde pişirme ) çeşitli kanserojen maddelerin oluşumuna neden olmaktadır, ayrıca mangalda pişirme sırasında etin dış kısmı hızlı şekilde pişmekte proteinler katılaşmakta ve etin iç kısmı çiğ kalmaktadır. Etlerin az pişmiş veya çiğ tüketilmesi etin kalitesini düşüreceği gibi, besin zehirlenmelerine de neden olabilir.

    Et ile yapılan yemeklere ise ayrıca yağ eklenmemelidir. Kırmızı et doymuş yağ içeriği yüksek bir besin olması nedeniyle yemekler zaten lezzetli olacaktır, ilave yağ eklenmesi vücudu ek yük getirecek diyetle alınan yağ miktarının artmasına neden olacak, Sağlığımızı olumsuz etkileyecektir. Özellikle kuyruk yağı iç yağı tereyağı gibi yağların kullanımından kaçınılmalıdır.

    Etler ızgarada pişirilecekse vitamin kaybını önlemek ve kanserojen madde oluşumunu engellemek için etler ateşten 15 cm uzakta olmalıdır ve kömürler kor halini aldıktan sonra etler pişirilmelidir.

    “YILDA BİR DEFA TÜKETİYORUZ BİR ŞEY OLMAZ! HEM DE EN İYİ PROTEİN KAYNAĞI “

    Kurban Bayramı’nda özellikle şişmanlık, kalp-damar hastalığı, diyabet ( şeker hastalığı ), hipertansiyon, mide-barsak rahatsızlığı olan bireyler ve yaşlılar beslenmelerine dikkat etmek zorundadırlar. Özellikle kronik hastalığı olan ( diyabet, böbrek hastalığı, sindirim problemleri, yüksek tansiyon, kalp-damar rahatsızlığı ) ve beslenme tedavisi alan bireyler kurban bayramında öğünlerde tüketmeleri gereken miktarları aşmamalıdır.

    Eti görünür yağlarını mutlaka temizleyin. Fazla et tüketimi kolon , mide, prostat kanseri riskini arttırabilmektedir. Bu nedenle haftada 2 kez doğru pişirme yöntemleri ile hazırlanmış kırmızı et tükletimi sağlıklı birey olmada önemli bir adımdır.

    Kırmızı et Özellikle Demir mineralinin en iyi kaynağıdır. Demirin en iyi dostu olan C vitaminini ise içermez. Dolayısıyla demir emilimini, biyoyararlılığını arttırmak için mutlaka sebzeler ile birlikte tüketilmelidir. Kurban etini özellikle sebzeler ile haşlayıp tüketmek sağlıklı beslenme açısından oldukça önemlidir.

    Kurban Bayramı’nda aynı zamanda tatlı tüketimimiz de oldukça artmaktadır.

    Sağlıklı Kurban Bayramı için pratik önlemler;
    1. İlk öğününüz 2 bardak su ardından hafif bir kahvaltı olsun
    2. Az ve sık aralıklarla doğru besinleri seçerek beslenmeye özen gösterin
    3. Drajeler, çikolatalar, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlıları veya meyve tatlılarını ( elma , armut, ayva tatlısı ) tercih edin
    4. Tabağınızın ¼ ünü kırmızı et kalan kısmını ise sebze yemekleri ve salatadan oluşturun, bunun yanında tam buğday ekmeğinizi tüketmeyi unutmayın.
    5. Yanlış seçilen ve fazla tüketilen her lokma vücuda zarar unutmayın
    6. İkramlarla ve fazla yemeyle bozulan barsak hareketlerinizi düzene koymak adına ara öğünlerde meyve tüketimine önem verini, elma, armut, ayva gibi meyvelerinizi iyi yıkadıktan sonra kabuklu tüketmeye özen gösterin.
    7. Barsaklarda su tutulumuna neden olan fazla Çay kahvenin tüketiminin yerini bitki çaylarına bırakın. Bozulmuş barsak hareketlerinizi düzenlemek için vücudunuza yardımcı olun.
    8. Öğün aralarında su tüketmeyi unutmayın.
    9. Bayram ziyaretine gitmeden önce evinizde yemeğinizi veya ara öğününüzü mutlaka tüketin.
    10. Yine de “ eyvah fazla yedim, kaçırdım “ diyorsanız , fiziksel aktivitenizi mutlaka arttırın.
    11. Bayramı fırsat olarak görüp seyahate çıkan bireyler açık büfelerde dikkatli olun sağlıklı beslenme kurallarını unutmayın…

    BAYRAMDA SİNDİRİM SİSTEMİNİZİ HAREKETLENDİRİN:

    750 ml – 1 lt sıcak suda 10-12 dk demleyin ( porselen demlikte ) 2-3 fincan ana yemeklerden sonra içilmeli

    MALZEMELER;
    • 1 poşetyeşil çay + 1 poşet ıhlamur çayı
    • 1 tatlı kaşığı tane karabiber+
    • 2-3 ince dilim taze zencefil +
    • 5 yaprak taze nane+
    • 4 adet defne yaprağı +
    • ½ kabuk tarçın +
    • 3 dilim TRAŞ LİMON / kabuğu +
    • 4-5 adet tane karanfil

    Habertürk

  • Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Gastroösofagiyal reflü (GÖR) mide içinde bulunan yemek ve asitin yemek borusuna (Ösefagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak bilinir. Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülüyor. Endüstriyel, rafine gıdalar ile beslenenlerin en az %20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın %50’leri geçtiği söyleniyor.

    Asit azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçla arasında birinci ya da ikinci sırada. Her ne kadar aksini iddia edenler varsa da bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok. Tıpta müthiş ilerlemeler olmasına, bir yığın modern mide ilaçlarının keşfine rağmen reflü şikayetlerin görüldüğü insanların sayısı azalmak bir tarafa roket hızı ile yükselmekte!!

    Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yazdığı bu yazıda tedavisinde asit azaltan ilaçların kullanıldığı göğüs yanması (reflü) ve mide ekşimesi gibi şikayetlerin ilaçsız, sadece diyet ile nasıl düzelebildiğini öğreneceksiniz.

    Tıpta müthiş ilerlemeler oluyor. Bir yığın modern mide ilacı keşfediliyor. Bunlara rağmen reflü giderek artıyor? Neden?

    Gastroözofagiyal reflü (GÖR) ya da kısacası reflü mide içinde bulunan yemek ve asidin yemek borusuna (Özofagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak da biliniyor.

    Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülmekte. Endüstriyel ülkelerde insanların en azından yüzde 20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın yüzde 50’leri geçtiği söylenmekte. Zaten ilaç satışları da bunu gösteriyor. Mide asidini azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada. Bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok, sadece günü kurtarıyorlar. Zaten tedavi edici olsa idi bu kadar satılmazlardı.

    Reflünün oluşum mekanizmasından biraz bahseder misiniz?

    yemek borusunun (özofagus) alt ucunun mide ile birleştiği yerde alt özofagus büzgeçi (sfinkter) denilen, kastan oluşmuş kapak benzeri bir yapı bulunuyor. Bu büzgeç yutma sırasında yemek mideye inerken gevşeyip açılıyor, diğer zamanlar büzüşüp kapanıyor. Normalde yemek borusu yolu ile mideye inen yiyecek nadiren mideden tekrar yukarıya, yemek borusuna çıkıyor. Olsa da bu çok kısa sürüyor.

    Reflüde yemek borusu (özofagus) alt büzgeçi kapalı olması gerektiği zaman gevşer ve mide içeriği yemek borusuna geri kaçar. Mide şişkinliği mevcut durumu azdırıyor. Geri kaçış nadiren bu büzgeçin tonusunun (belirli kasılma hali) yetersizliğine, yani gevşekliğine bağlı.

    Mide yüzeyini döşeyen hücreler midenin salgıladığı güçlü aside karşı dayanıklı. Halbuki yemek borusunun döşemesinin bu güçlü asitten korunacak bir özelliği yok. Uzun süre mide asidine maruz kalırsa burada mikropsuz bir iltihap gelişiyor; buna tıp dilinde ösofajit deniyor. Ösofajit uzun erimde yemek borusu kanserine yol açabiliyor.

    Ne gibi belirtileri ve yan etkileri var reflünün?

    Hastalar reflüyü genellikle göğüs kemiğinin altında bir “yanma” ve ”baskı” olarak hisseder, bazen de bu yanma hissi boğaza doğru yansır. Yanma ve baskı tarzında olan bu yakınmalar yemekten sonra artar ve bazen saatlerce sürebilir. Bazen ağza ekşi su da gelebilir. Astım, larenjit (ses kısıklığı), yutma güçlüğü görülebilir.

    Reflü tedavi edilmez ise yemek borusunda darlık ve kanamalara yol açabiliyor. Astımlı hastaların en az üçte birinin altında sebep olarak reflü vardır. Uzun süre reflüsü olan bir kişide yemek borusu kanseri de gelişebiliyor.

    mide

    Reflü teşhisi nasıl konuyor? Tedavisi nasıl?

    Hastanın şikayetleri iyi değerlendirilirse reflü teşhisi hiçbir laboratuar yöntemine başvurmadan genellikle rahat konuluyor. Başka şüpheli bir durum yoksa radyolojik incelemelere ve endoskopiye nadiren gerek duyuluyor.

    Klasik reflü tedavisinde üç grup ilaç kullanılıyor; anti asitler, H2 reseptör kırıcıları ve proton pompa inhibitörleri. Antiasitler mide asidini nötralize eden bikarbonat gibi alkali maddeler. Diğerleri ise mide asidini azaltan ilaçlar. Bu ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada.

    Her ne kadar akut devrede bu ilaçlar yemek borusundaki yanmayı azaltsa da hastalığı tedavi edici bir özellikleri yok. Uzun süre kullanılmaları halinde bir yığın ciddi yan etkileri de oluyor.

    Sanılanın aksine reflülü hastalarda midenin asit üretiminde bir fazlalık yok. Hatta birçok reflülü hastada (özellikle yaşlılarda) mide asit salgısı düşük (1). Mide asidinin çok sayıda görevi var. Bunun ilaçlarla azaltılması bir yığın yan etkilere neden oluyor.

    Biraz o yan etkilerden bahsetseniz. Çünkü o kadar çok insan bu ilaçları kullanıyor ki…

    Evet, çok haklısınız. Üstelik hekimlerin büyük çoğunluğu bu yan etkileri hastalarına açık açık anlatmıyor. Mesela o hasta belki mide ilacı yüzünden zatüre oluyor ama kendisi bunu bilmiyor. Hatta muhtemelen hekimi de.

    Mide ilacı yüzünden akciğer hastalığı geçiriyoruz yani…

    Mesela ABD’de sağlık merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre asit azaltan ilaçları kullananlarda kullanmayanlara göre 4 kat fazla zatüre (akciğer iltihabı, pnömoni) olduğu saptanmış (2).

    Çünkü mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimizle aldığımız mikropları öldürmek. Yani mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biri. Mesela ülser hastalığına sebep olan helikopter bakterileri (helikobakterler) düşük asitli ortamlarda yaşama şansına sahip oluyorlar. Birçok mikrobik ishalin altında yatan neden de aynı.

    Mide asidinin azalmasının başka bir zararı da B12 vitamini yetersizliğine yol açması. B12 vitamini yetersizliği çok önemli çünkü kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına, algılama bozukluklarına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermekte. Yüzde 20’lere 30’lara varan oranlar bildiriliyor. Bunun temel nedenleri hekimlerin hastalarına kırmızı et yeme yasağı koymaları ve reçetelerine yazdıkları mide ilaçları!(3)

    Mide asidinin B12 vitamini emilimine 2 temel faydası var. Mide asidi, diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını sağlıyor. Aksi halde vitaminin bağırsaktan emilerek kana geçmesi çok zorlaşıyor. Yine B12 vitamininin emilebilmesi için midede intrinsik faktör denilen bir yapıyla birleşmesi gerekiyor ki, bu faktörün salgılanması da asit azlığında azalıyor.

    Mide ilaçlarının bir zararı da protein sindirimini bozması. Yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, psikiyatrik (otizm, depresyon, hiperaktivite) enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Haşimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım, vb.) gelişebiliyor.

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltıyor. Mide asidini azaltan ilaçlar bu kadar çok kullanıldığına göre yemek borusu kanserlerinin de azalması gerekiyordu. Ne gezer? Tam tersine son 15-20 yemek borusu kanserleri 3-4 kat arttı .

    Beslenme alışkanlıklarımızın reflü ile bir ilişkisi var mı?

    Şişman kişilerin çoğunda reflü var. Bu nedenle fazla yağlı yiyeceklerin reflüye neden olduğu ileri sürülmüş. Fakat reflünün diyetteki yağ miktarı ile değil, şişmanlıkla ilgisi olduğu gösterilmiş (5).

    Buna karşılık rafine (hızlı kana karışan) şekerlerin diyetteki fazlalığı ise reflüye neden olmakta. Yapılan bir araştırmada reflüsü olan hastaların diyetindeki glisemik endeksi yüksek gıdalar çıkartıldığında hastalık belirtilerinin bir hafta içerisinde düzeldiği gösterilmiş (6). Hatta bu çalışmaya katılan hastalar alkol, sigara ve kahve gibi kötü alışkanlıklarına devam etmelerine rağmen reflü şikayetleri düzelmiş. Bahsi geçen hastalar mide ilaçlarının tümünü kesmişler. Maalesef bu konuda yapılan tek araştırma bu.

    Bizim gözlemlerimiz de aynı şekildedir. Düşük şekerli bir diyet olan “Taş Devri diyeti”ni uygulayan kişilerin çok büyük bir bölümünde (neredeyse hepsinde) reflü birkaç gün içinde kendiliğinden kayboluyor. Düşük şekerli diyetin reflüyü nasıl azalttığının mekanizması iyi bilinmemekte.

    Bu aşamada Dr. Batmanghelidj’in açıklamaları önemli. Daha önce de su konusunda anlattığım gibi birçoğumuzda bulanan gizli susuzluk nedeni ile (yani eğer yeterli sıvı almıyorsak) vücudunuz histamin salgısını artırıyor (zaten asit ranitidin, simetidin gibi mide ilaçları da histamin salgısını azaltıyorlar). Histamin akciğer damarlarını ve uzuvlarımızdaki damarları büzerek sıvı kaybını önlüyor. Böylece beyne daha fazla kan gitmesini sağlıyor. Fakat bunun karşılığında histamin mide asit salgısını da artırıyor.

    Midede proteinli gıdayı sindirecek olan asit, mide döşemesindeki hücrelere zarar vermiyor. Hâlbuki onikiparmak bağırsağının hücreleri aside mide hücreleri gibi dirençli değil. Normalde mide asiti arttığında sekretin denilen hormon da artarak pankreastan bikarbonat salgısını artırıyor.

    Ancak midedeki asiti nötralize edecek kadar bikarbonat salgılandığında mide kapısı (pilor) açılarak mide asiti ve yiyecekler onikiparmak bağırsağına geçebiliyor. Eğer geçerse onikiparmak bağırsağına geçen asit buradaki döşemeyi (mukoza) tahrip ederek ülser yapıyor.

    Neyse ki çoğu kez pilor spazma uğrayarak bu duruma izin vermiyor. Ama bu sefer mide içi basıncı artıyor. Sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor. İşte reflü dediğimiz şey bu. Bu arada midenin kronik olarak şişkin olmasmide üst kapısının diyafram yarığına (hiatus) fıtıklaşmasına neden oluyor (hiatus fıtığı).

    Aslında başka bir sorun da mide asit salgısının azalması. Ülser şikayeti olan kişilerin çoğunun mide asit salgısı sanılanın aksine düşük oluyor. Midedeki proteinler asitle yeterince parçalanamayınca mide kapısı açılmıyor ve sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor

    Bence hipoglisemide de benzer şeyler oluyor. Hipoglisemi sırasında vücudumuz kan şekerini yükseltmek için adrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarını artırıyor. Biliyorsunuz kortizol mide asit salgısını artıran bir hormon. Pankreas kortizolün fazladan salgıladığı bu asiti nötralize edecek kadar bikarbonatı kısa zamanda salgılayamadığı için az önce anlattığım gibi pilor sıkı sıkıya kapanıyor. Mide içi basıncı artıyor, yiyecekler bağırsağa geçemiyor ve artan basınç nedeni ile yemekborusu alt büzgeçi açılıyor. Sonuçta mide içindeki yiyecekler ve kortizol yüzünden artan mide asidi yemek borusuna geri tepiyor.

    Suyun da reflü ve ülser tedavisinde çok önemli olduğu söyleniyor. Bu nasıl oluyor?

    Birçoğumuzun yeteri kadar su içmediği açık. Bu nedenle vücudumuz tam anlamı ile görevlerini yerine getirmiyor ve çeşitli kronik hastalıklar ortaya çıkıyor. İran asıllı ABD’de yaşayan Dr. Fereydoon Batmanghelidj (Feridun Batmangeliç) Su: Hasta Değil, Susuzsunuz kitabında tüm hastalıkların en önemli nedenin, vücudun susuz kalması olduğunu söylüyor . Bu bilim adamına göre yeterli su tüketimi nerdeyse bütün hastalıkların korunmasına yardımcı olabiliyor. Yeterli suyun en faydalı olduğu hastalık ise reflü ve ülserler.
    Dr. Fereydoon Batmanghelidj’in hikayesi çok ilginç. Batmanghelidj İran İslam Devrimi sırasında 1979 yılında idamla yargılanmak üzere hapiste yatıyor. Hapishanedeki ilk günlerinde şiddetli kıvrandırıcı ülser ağrısı olan bir mahkûma hapishanenin revirinde hiç ilaç olmadığı için iki bardak su veriyor. Ağrı 8 dakika içinde geçiyor. Daha sonra hastası 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2 büyük su bardağı) su içmeye devam ediyor. Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyor. Hasta yıllarca mide ağrısı çekmiyor.

    Batmanghelidj ilk hastadan sonra hapisten çıktığı 1982 yılına kadar 3000’den fazla ülserli mahkûmu sadece suyla tedavi ediyor. Hapse girdiğinden bir yıl sonra ilk duruşmaya çıktığında hâkime insan sağlığı için çok önemli bir buluş yaptığını, yaptığı bu buluşun İran ve Batı tıp dergilerinde yayınlanması için bir makale yazdığını söylüyor. İdam edilmeden önce bu yazıyı kendisine teslim etmek istiyor. Hâkim duygulanıyor ve cezasını 3 yıla indiriyor. Daha sonraki aylarda ise erken tahliye kararı veriyor. Fakat Batmanghelidj araştırmalarını tamamlamak için erken tahliye teklifini kabul etmiyor, izin alarak fazladan birkaç ay daha hapishanede kalıyor (toplam 2 yıl 7 ay) ve çalışmalarını tamamlıyor (7).

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Reflü ve ülseri benzer şekillerde tedavi ediyorum. İkisini birlikte anlatayım. Acil tedavinin ilk adımı hastaya 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2.5 büyük su bardağı) su vermek (günde toplam en az 4 litre). Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyorum. Daha önce de anlattığımız gibi Dr. Batmanghelidj bu şekilde binlerce hasta tedavi etmiş.

    İkinci önemli adım rafine şekerlerin, un ve şekerden mamul gıdaların, belirgin bir şekilde azaltılması. Taş Devri diyeti bu amaca çok uygun.

    Zatürree-mide ilaçları

    ABD’de yapılan bir araştırmaya göre primer bakım merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış (6). Bu hastaların 5,551’inde primer pnömoni (zatürree) saptanmış. En az bir yıl asit salgısı azaltan ilaç kullanan kişilerde pnömoni sıklığı %2.45 iken, bu tip ilaçları kullanmayanlarda oran %0.6 olarak bulunmuş; yani dört kez daha az pnömoni olmuş.

    Mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimiz ile aldığımız mikropları öldürmektir.

    Yanı mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biridir. Yukarıdaki sözü edilen çalışmada zatürreenin mide asidi azaltan ilaçları kullananlarda 4 kat fazla görülmesi bu konunun önemini daha da iyi vurgulamaktadır.

    B12 vitamini-mide ilaçları

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını engeller. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermektedir. Bunun temel nedenleri kırmızı et yeme yasağı ve mide ilaçlarıdır . B12 vitamini eksikliği kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir.
    B12 yetersizliğinden korunmak için asit azaltan ilaçlar kesilmeli ve C vitamini ya da diğer doğal asitli yiyeceklerden zengin bir diyet ile beslenilmelidir.

    Mide ilaçları ve hazımsızlık

    Mide ilaçları asit salgısını azalttığından ya da var olanı etkisizliştirdiğinden protein sindirimi büyük ölçüde bozulur. Bu durum sonucunda yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Hoshimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım vb) gelişebilir.

    Mide ilaçları ve minerallerin emilimi

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltır. Örneğin antiasitler fazla kalsiyum içermesine rağmen mide asitliğini azalttığı için iyi bir kalsiyum kaynağı değillerdir.

    Kanser ve reflü ilaçları

    Mide asidini azaltan ilaçların Barett ösefagusunu azaltması lazım geldiği varsayıldığına göre, son 15-20 yıldır yemek borusu kanserlerininin de azalmasını beklerdik. Halbuki bu dönem içinde ösefagus kanserleri 3-4 kat artmıştır !!

  • Reflü hakkında bilmeniz gereken herşey

    Reflü hakkında bilmeniz gereken herşey

    Reflü kelime anlamı olarak geriye kaçış demektir. Gastroözofageal reflü (GÖR); asitli mide içeriğinin mideden (Gastro) yemek borusuna (Özofagus) geri kaçışıdır.

    REFLÜ NEDİR? (GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ)

    Yediğimiz besinler yemek borusundan mideye gelir. Yani mide, yukarında yemek borusuyla bağlantılıdır. Çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına reflü denir. Bu durum uzun süre devam ederse, asitli olan mide içeriği yemek borusunu tahriş eder. Yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelir.

    Reflülü kişilerde, genelde yemekten sonra ağza acı su ve besin gelebilir. Reflünün oluşmasında bir diğer faktör mideyle yemek borusu arasındaki kapağın görevini yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Bu kapak, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engellemektedir.

    Tüm dünyada sık görülen bir hastalık olan reflü, ülkemizde de bir hayli fazla görülmektedir. Yapılan araştırmaya göre her 5 yetişkinden birinde reflü vardır. A.B.D’ de bu oran yüzde 0.5′tir.

    REFLÜNÜN BELİRTİLERİ NELERDİR?

    Reflü görülen kişilerde şu belirtilerden bazıları vardır:

    Mide yanması en çok şikayet edilen rahatsızlıktır.
    Mide içeriğinin yukarı çıktığını hissetmek,
    Göğüs bölgesinde yanma,
    Ağza acı suyun gelmesi,
    Kalp çarpıntısı,
    Rahatsız edici mide şişkinliği, öksürme,
    Bazı durumlarda boğazda bir kaç belirti ile kendini gösterebilir;

    Boğazda bir şey varmış gibi hissetme ve boğazı temizleme hissi,
    Yutkunurken zorlanma,
    Öksürük,
    Boğaz ağrısı,

    Stres reflüyü arttırmaz. Fakat reflünün şikayetlerinin hissedilmesine neden olur. Zaten stres, gastrit ve ülser gibi mide hastalıklarına yol açacağından ve mide asidini arttıracağından şikayetlerin artmasına yol açar.

    Reflü, ağız kokusuna yol açabilir. Fakat sadece reflü değil, dişlerde meydana gelen bir enfeksiyon, bademcik iltihabı, sinüzit, salyanın azalması da ağız kokusuna yol açar. Bunları reflüden ayırmak gerekir. Bazı durumlarda hasta ağzının kötü koktuğunu söyler; fakat bu diğer kişiler tarafından farkedilmeyebilir. Bu, psikolojik bir problemdir ve tedavi edilir.

    REFLÜ TANISI

    Reflünün tanısında çok kullanılan yöntemlerden biri endoskopidir. Her hastaya uygulanır. Bu yöntemle mide kapağının durumu, yemek borusunun hasarı ve diğer mide yüzeyindeki rahatsızlıklar saptanır.

    Tanıda kullanılan bir diğer yöntemde, ilaçlı bir filmle yemek borusundan, ilacın geçişi izlenir ve herhangi bir problem varsa tedavi edilir. Diğer yöntemlerle de yemek borusundaki reflü, ph metriyle, yemek borusunun besini itme gücü ise manometri ile ölçülür.

    REFLÜ TEDAVİSİ

    Hastaların alacağı bazı önlemler, beslenme konusuna dikkat etmek ve ilaç tedavisi hastalığın kontrol altına alınmasını sağlar. Reflü tedavisinde bir kaç seçenek vardır. Hastalığın ne kadar ilerlediği belirlendikten sonra buna en uygun tedavi doktorunuz tarafından belirlenir.

    Tedavi seçeneklerinden birisi ilaç tedavisidir. Bunun için mide asidini kontrol altına alacak ya da salgısını azaltacak ilaçlar kullanılır. Böylece yemek borusuna kaçan asit miktarı azaltılır. Bir çok reflü hastasında olumlu sonuçlar alınır. Fakat ilacın bırakılmasıyla belirtiler, şikayetler tekrar ortaya çıkmaya başlar. Çünkü bu ilaç tedavisiyle mide kapağındaki sorun ortadan kaldırılamaz. Bu tedaviyle yemek borusunun tahrişi en aza indirilir fakat safra sıvısı asidik olmadığından yemek borusuna yine kaçar ve zarar verir.

    Diğer bir tedavi şekli ise cerrahi tedavidir. Alınan önlemler ve ilaçlarla hastalık kontrol altına alınamıyorsa anti-reflü cerrahisi uygulanmaktadır. Ameliyatla büyük oranda başarı sağlanır ve reflü şikayeti tamamen ortadan kaldırılır. Bu ameliyatta, mide kapağındaki bozukluk düzeltildiği için mide sıvısının, yemek borusuna geçmesi engellenmiş olur. Tercih edilmesi daha doğru bir tedavi şeklidir. İlaç kullanımına gerek yoktur. Hayat boyunca ilaç kullanmak istemiyorsanız, hastalıktan tamamen kurtulmak için ameliyat yeterlidir.

    REFLÜNÜN NEDEN OLDUĞU DİĞER PROBLEMLER NELERDİR?

    Çok sık karşılaşılan bir durum olmasa da, uzun süreli reflü hastalığı ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. Normalde yemek borusu mekanik dalga hareketleriyle alınan besinin mideye iletilmesini sağlar. Yani yemek borusu, hiçbir hareket yapılmadan yemeğin geçtiği bir boru değildir. Bu yüzden de yutma işlemi aktif bir olaydır. Bu sayede, uzanırken bile bir şeyler yediğimizde bunlar mideye iletilir. Reflü, uzun sürdüğünde yemek borusunun sürekli tahrişi sonucu hareketliliğinde azalma meydana gelir. Hatta bu tahriş sonucu yemek borusu kısalabilir ve alt ucu daralabilir. Böylece katı besinlerin yutulması güçleşir. Günümüzde uygulanan antireflü ameliyatları bunun gibi geç kalınmış durumlarda uygulanamaz.

    REFLÜ HASTALARININ YAPMASI GEREKENLER

    Asitli içeceklerden, alkol, kahve, baharatlı yiyecekler, çikolata, soğan, sarımsak gibi besinlerden uzak durmak gerekir. Bunlar mide asidini arttırıcı yiyecek ve içeceklerdir.
    Aspirin ya da ağrı kesici ilaçların mümkün olduğunca az kullanılması gerekir.
    Yemek yedikten hemen sonra yatmayın. Çünkü mide asit miktarı yatarken çoktur. Yattığınızda ise baş-boyun bölgenizi yukarıya koyun.
    Sigara ve alkol asit dengesini bozacağından mutlaka bırakmalısınız.
    Az ama sık yemek yemek, her öğün çok fazla yemekten daha iyidir.
    İdeal kilonuzda olmanız gereklidir. Bunun için doktor kontrolünde zayıflamanızda fayda vardır.
    Kemeri çok fazla sıkmayın, dar giysilerden kaçının.
    Çok fazla güç gerektirecek işlerden uzak durun.

    Bacak reflüsü duydunuz ‘mu ?

    İSTANBUL – Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Semih Barlas, özellikle hareketsiz, sürekli oturarak ya da uzun sürekli ayakta çalışmayı gerektiren çalışma koşullarının, çalışan kadınların büyük bir bölümünü venöz reflü hastalığı açısından riskli gruba soktuğunu dile getirerek, hastalığın en belirgin belirtilerinin de bacaklarda yorgunluk, ağrı ve şişme olduğunu ifade etti.

    Bacaklarda çok sayıda ven (toplardamar) bulunduğunu ve sağlıklı bacak venlerinin içinde tek yönlü çalışan kapakçıkların açılıp kapanarak, kirli kanın ayaklardan kalbe geri taşınmasını sağladığını anlatan Barlas, ven kapakçıkları bozulduklarında, aşağıdan-yukarıya doğru olması gereken bu yolculuğun yön değiştirdiğini ve yukardan-aşağıya, ayaklara doğru bir geri-kaçırma başladığını, buna venöz reflü denildiğini belirtti.

    ”60 yaşına gelen kadınların yüzde 75’inde, erkeklerin yüzde 45’inde venöz reflü görülüyor” diyen Barlas, venöz reflünün ilk belirtisinin diz altında ve bileklerde görülen ve gün içinde artan ödem (şişlik) olduğunu kaydetti.

    Hastalık ilerledikçe bacaklarda damarların görülmeye başladığını, önce 1-3 milimetre çapında, örümcek ayağı veya ağaç kökü manzarasında mavi, yeşil, kırmızı kılcal damarların belirdiğini anlatan Barlas, tedavi edilmeden geçen sürenin, bu kılcal damarların çaplarını ve sayılarını artırırken, renklerini koyulaştırdığını ifade etti.

    Cilt altında büyük ”venöz pake” denilen ve spagetti makarnaya benzeyen damarların da zaman içinde ortaya çıktığını kaydeden Barlas, ”Hastalığın son aşamalarında ciltte renk değişiklikleri ve bilek düzeyinde gelişip aylarca iyileşmeyen yaralar belirir” ifadesine yer verdi.

    Hastalarda, sabahtan akşama doğru artan karakterde, ayak tabanından dize doğru, adeta bir çizme tarzında, yanma, yorgunluk ve ağrı hissi, diz altında, bacağın iç yanında, kaşıntı, hareketsiz kalındığında ayaklarda veya parmaklarda kramplar, akşamları uykuya dalınmadan önce geçen sürede, ayakları yorgandan dışarı uzatıp serinletme veya germe ya da altına yastık koyma arzusunun var olduğunu da kaydeden Barlas, şunları kaydetti:

    AKCİĞER DAMARLARINDA TIKANIKLIĞA NEDEN OLABİLİR
    ”Venöz reflü gelişirken, bacaklardaki toplar damarların içindeki kapakçıkların geriye kaçırması yüzünden artan basınç, bu damarları kıvrıntılı bir yapıya dönüştürür. Kıvrımlı bir damarda, kanın akışkanlığı da yavaşlar. Uzun yolculuklar, bacağa gelen darbeler, vücudun susuz kalması gibi durumlarda, toplardamar içindeki zaten yavaş olan kan akımı tamamen durur ve pıhtı oluşur. Bu pıhtı, tedavi edilmediğinde akciğer içindeki bir damarın tıkanmasına yol açabilir.”

    Hastalığın tanısının kalp damar cerrahı tarafından muayene ile konulacağını da dile getiren Barlas, 1-5 milimetre çapında gözle görünen kılcal damarların tedavisinde, çok ince iğnelerle bu damarların içine, karbondioksit ve oksijenle karıştırılıp köpüklü bir hale getirilen ilaç enjekte edildiğini, bu yöntemle damarın büzüştürülerek vücut tarafından tamamen emilip yok edilmesinin sağlandığını anlattı.

    5 milimetreden büyük olarak görünen damarların tedavisinin de lokal anestezi altında, damarın görüldüğü hat boyunca, belli aralıklarla 1 milimetre çapında yapılan minik kesiler içinden uzatılan bir alet ile venöz pake denen damarların vücuttan uzaklaştırıldığını belirten Barlas, bacağın derinlerinde yer alan ve gözle görünmeyen toplardamarların reflüsüne ilişkin tedavilerin de var olduğunu vurguladı.

    Barlas, ”Kadınların en büyük sorularından biri olan venöz reflü, tedavi edilmezse ciddi rahatsızlıklara yol açabiliyor. Venöz reflü ve bunun sonucunda ortaya çıkan varis, kozmetik değil, bir dolaşım hastalığıdır. Bu nedenle de tedavi, kalp damar cerrahisi uzmanlık alanına giriyor” ifadesini kullandı.

    [youtube id=”0-seSNwiKZw” width=”600″ height=”350″]

  • Limonun Faydaları ve Limon Suyu Mucizesi

    Limonun Faydaları ve Limon Suyu Mucizesi

    Limon, hepimizin hayatında sıklıkla kullandığı meyvelerden. Bazılarımızda alerjik etkisi olsa da aslında limonun faydalarının ne denli çok olduğunu bilmeyenimiz de yoktur. Limonun faydalarını biliyoruz da limonun faydaları arasında bir de bilmediğimiz faydaları yer alıyor. Limonun faydaları hakkında kısaca bilgi sahibi olmak isterseniz, bakın limon ve limon hakkında, limonun faydaları ile ilgili bilmediğiniz ne çok şey var:

    Limon içerisinde bol miktarda asit bulunmaktadır. Bu asit, limonun faydalarının da bazılarını sağlayıcı etki göstermektedir. Örneğin, limonun faydaları arasında, içeriğinde bulunan asit sayesinde enfeksiyonlarla savaşmasının sayılması gerekmektedir.
    Limon, güçlü bir antioksidan görevi görmektedir. Bununla birlikte, limonun faydaları arasında, kanser, kalp krizi; ve kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu etkisinden de söz etmek gerekmektedir.
    Limonun faydaları arasında, tansiyonu düşürmesinden ve iyi kolesterolü arttırmasından da söz etmek gerekmektedir.
    Hücrelerde var olan metabolizma sorunlarını gideren limon, anti kanserojen etkisi ile de bilinmektedir. Göğüs, kolon, ve prostat kanserleri başta olmak üzere, kanser türlerini geriletme gibi bir özelliği bulunmaktadır.
    Limonun faydalarından yararlanırken limon suyunun yararlarından da istifade etmek gerekmektedir. Limon suyunun, clde parlaklık veren bir özelliği bulunmaktadır.
    Limon suyundan bir kaç damla alarak eklediğiniz sıcak suda, limon suyu ile birleşen sıcak suyun, sindirim sisteminizi rahatlattığını farkedersiniz. Bu karışım aynı zamanda, karaciğerin temizlenmesinde de önemli rol oynamaktadır.
    Limon kabuğu güneş altında kurutulur; ve sonrasında da kurutulan bu limon kabuğu öğütülürse, öğütülen limon kabuğu da saç diplerine uygulanırsa, hem baş ağrısının giderilmesine yardımcı olur; hem de vücudu serinletici bir etkisi bulunmaktadır.
    Limonun faydaları arasında yer alan bir diğer özellik ise, limonun sivilceler üzerindeki etkisidir. Sivilcelere uygulanan limon, aknelerin giderilmesinde yardımcı olmaktadır.
    Limon suyu ile ilgili olarak bilinen, saçların rengini açtığı söylentileri doğrudur. Bununla birlikte limon suyu, cilt renginin açılmasına yardımcı bir özelliğe de sahiptir.
    Dil üzerinde yer alan iltihaplı yaralara da iyi gelen limon suyunun bu faydasının da unutulmaması gerekmektedir.
    Limonun faydaları arasında, içeriğindeki yoğun C vitamini sebebi ile, soğuk algınlığına iyi gelmesi özelliğinin de herkes tarafından bilindiği görülmektedir.
    Limonun faydaları arasında, idrar yollarında ortaya çıkmış olan enfeksiyonların çözümlenmesinden de söz etmek doğru olacaktır.
    Limonun faydaları arasında, bazı zamanlar panzehir özelliğinden de söz etmek gerekir. Şöyle ki: bazı böcek ve sinek türlerinin soktuğu yerlere uygulanan limon, hem o bölgedeki zehiri almakta; hem de ağrıyı gidermektedir.
    Limonun faydaları arasında, mide rahatsızlıklarından olan kolit ağrılarına ve gastrit problemine karşı iyi geldiğinden de söz etmek gerekmektedir.
    Limon suyunun içerisine eklenen az miktarda gliserin, kuru ciltler için faydalı olacaktır.
    Deniz canlılarının ve etin üzerine sıkılan limon suyu, bu besinler üzerindeki bakterilerin öldürülmesini sağlamaktadır. Bu durum da, bakteriler nedeniyle ortaya çıkan sindirim sorunlarına karşı bir önlem olarak görülmektedir.
    Limonun faydaları arasında, zayıflatma etkisinden de söz etmek gerekmektedir. Şöyle ki: her sabah, limon suyuna tuz eklenerek tuzlu limon suyunun içilmesi, hem kolesterolü düşürücü etki göstermektedir; hem de zayıflatmaktadır.
    Limon suyunun, susuzluk ve ishale karşı iyi geldiği de bilinmektedir.
    Limon suyu, ağız sağlığı için de kullanılmaktadır. Diş etlerin güçlendiren, dişleri beyazlatan; ve plakları yok eden bir etki göstermektedir limon suyu ile yapılacak olan gargara
    Limon suyunun her gün bir yemek kaşığı içilmesi, astıma karşı oldukça etkili bir özellik taşımaktadır.
    Limonun faydaları arasında, cilt kaşıntılarına iyi gelmesinden de söz etmek gerekmektedir.
    Limon suyu ile yapılan gargara, yukarıda belirttiğimiz ağız sağlığına etkilerinin yanında, boğaz enfeksiyonlarına karşı iyi gelmesi ve diftri sorununu çözmesi ile de bilinmektedir.
    Yağlı saç tipine sahip olanlar ve saçında kepek problemi yaşayanlar, sorunlarına, limon suyu ile mucizevi çözüm yaratabilirler.
    Limon suyu yüzde uygulandığında, kırışıklıkların gerginleştirilmesini sağlarken, cildi canlandırıcı etki de göstermektedir.
    Limon suyu son olarak, limonun faydaları arasında da yer alan kemik erimesini de önlemektedir.

  • Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Her ne kadar sindirim güçlüğünüzün nedeni gebeliğiniz öncesi sindirim güçlüğü nedeni ile aynı olsa da gebelikte eklenen bazı etmenler rahatsızlığı etkileyebilir.

    Gebeliğin erken dönemlerinde vücudunuz fazla miktarda östrojen ve progesteron salgılar. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içine alan birçok yerdeki düz kasları gevşetmektedir. Sonuç olarak yiyecekler şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak biçiminde yavaş hareket ederler. Sizin için rahatsız edici olabilir. Ancak bu yavaş emilim bebeğiniz için besinlerin daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçmesini, plasentaya ve oradan da doğrudan bebeğin sistemine geçmesini sağlar. Siz mide-bağırsak sisteminizle ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hissetmeyecektir. En azından bu rahatsızlık doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.

    Mide ile yemek borusu arasındaki kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçmesini önler. Bu kas halkasının gevşemesi nedeniyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunduğu hizada yanma hissedilir. Bu nedenle bu yanmaya “yürek yanması” da denir ama kalple hiçbir ilgisi yoktur. Son altı ayda sorun rahim büyüyüp mideye baskı yapması ile artabilir.

    Hamsızlığın olmadığı bir 9 ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin hoş olmayan yanlarından biridir. Önlemenin ya da azaltmanın bazı yöntemleri vardır.

    – Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırır.
    -Bel ve karın bölgenizi sıkan giysiler giymeyin.
    -Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
    -Yavaş, küçük lokmalar halinde ve çok çiğneyerek yiyin.
    -Midenizi rahatsız edecek yiyeceklerden uzak durun. Bunlar arasında acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (salam, sosis, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
    -Sigara içmeyin
    -Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
    -Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.

    Eğer bütün bunlar başarısız olursa hekiminize başvurun. Size düşük sodyum içeren antiasidler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum ya da sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durun.

  • Kıl Kurdu Hastalığının Nedenleri ve Tedavisi

    Kıl Kurdu Hastalığının Nedenleri ve Tedavisi

    Kıl Kurdu Hastalığının Nedenleri ve Kıl Kurdu Hastalığının Tedavisi

    Kıl kurdu hastalığı, özellikle çocuklarda rastlanan bir parazit türüdür. Dişileri 10, erkekleri 3 mm boyunda olan ve Enterobius vermicularis adı verilen bağırsak parazitlerinin nematotlar sınıfından olan parazit, insanda kör bağırsak, apandisit ve diğer kalın bağırsak kısımlarının içyüzüne başlarıyla tutunarak yaşar…

    Hamile dişiler geceleri makat civarına doğru hareket edip, bu bölgedeki deriye ortalama 10.000 yumurta bırakır ve ölürler. Her yumurta bir embriyon ihtiva eder ve birkaç saat içinde larva haline geçer.

    Yumurtaların makattan alınıp ağza götürülmesiyle bağırsaklara tekrar yüzlerce yumurta gelir ve bunlardan hemen larvalar çıkar ve birkaç ay geçmeden bu yeni larvalar da yumurtlayacak hale gelirler ve aşağıya hareket edip makat derisi civarına yumurtalarını bırakırlar.

    Kıl kurdu hastalığı bulaşıcıdır

    Çamaşır ve yataklara da dökülen yumurtalar dış ortamda da canlılıklarını koruduklarından ailenin bir üyesinde kıl kurdu bulunması bütün fertlerde de bulunduğu manasını taşır. Bu yüzden tedavi bütün aileye yapılır.

    Kıl kurdu hastalığının belirtileri

    Kıl kurdu hastalığının belirtileri arasında en dikkat çekici olanı özellikle geceleri olan makat kaşınmasıdır. Bunun sebebi yumurtalarını bırakmak için olgun dişi parazitlerin aşağılara doğru hareket etmeleridir.

    Huzursuzluk, uykusuzluk, yatağını ıslatma diğer şikâyetlerdir. Kaşınma neticesinde makat bölgesinde egzama ve iltihabi yaralar teşekkül edebilir. Sabahları ağızdan su akıp yastığı ıslatır.

    Kıl kurdunun tedavisi

    Tedavisi için bütün aile bireyleri ele alınmalıdır. Yemeklerden önce ve tuvaletten çıkınca elleri sabunla iyice yıkamalıdır.

    Çocukların makatlarını kaşıyıp, ellerini ağızlarına götürmeleri engellenmeli, tırnakları iyice kesilmelidir.

    Kıl kurdu hastalığının tedavisi

    İlaç olarak pyrantel pamoat, kilo başına 11 miligram şeklinde tek doz olarak verilir. On beş gün sonra tekrar edilir. Mebendazol (Vermox, Vermazol, Versid), pyrivinium pamoate (Pirok, piramon), piperazine citrate (Siropar, Hemicid, Pipor) müessir olan diğer ilaçlardır.

  • Doğal böbrek taşı düşürme

    Doğal böbrek taşı düşürme

    Doğal böbrek taşı düşürmek için öneriler…
    Böbrek düşürmek için bitkisel kürler…
    Doğal yollarla böbrek taşı düşürme…
    Doğal yollarla böbrek taşı nasıl düşürülür

    Böbreklerde oluşan taşların büyük bir kısmı hiç bir şey yapılmasa bile kendiliğinden düşme eğilimindedirler. Ancak azınlıkta da olsa özellikle yarım santimetre den daha büyük çaptaki taşların düşmesi için böbrek taşı düşürme yöntemleri adı verilen bir takım yöntemlerin denenmesi gerekebilmektedir. Şimdi bu yazımızda cerrahi olan ve olmayan böbrek taşı yöntemleri nelerdir kısaca bilgi verecek, daha sonra da bitkisel çözümler ile böbrek taşı düşürmek için ne yapılmalı bunu cevaplayacağız.

    Böbrek taşını düşürmek için rahatsızlığın başlangıç aşamasında mı yoksa kronik bir hal mi aldığı sorusunun cevabı önem arz etmektedir. Akut durumda olan böbrek taşı düşürme vakalarında taşın kendiliğinden düşmesi veya bitkisel çözümler ile böbrek taşı düşürme denemeleri daha olumlu sonuç verirken, uzun süreden beri devam eden kronik böbrek taşı ağrıları için ultrasonla böbrek taşı düşürme, endoskopi ile böbrek taşlarının tedavisi, ilaç tedavileri ile böbrek taşlarının düşürülmesi veya ameliyatla böbrek taşını çıkarıp alma gibi yöntemler kullanılmaktadır. Şimdi böbrek taşını düşürmek için ne yapmalı sorusuna bitkisel yöntemler ve doğal çözümler ile cevap arayalım.

    Böbrek Taşı Düşürmede kullanılan şifalı bitki türleri şunlardır: Mısır Püskülü, Çoban kesesi, Sedef otu, Bayır turpu, Hatmi, Hazenbel, Pekmez, Limon suyu, Limonata kürü

    Mısır Püskülü ile Böbrek Taşı Düşürme Yöntemi

    Nasıl Yapılır ve Hazırlanır: 100 gram kadar mısır püskülü öncelikle 1 litre suda kaynatılır ve kaynar su böbrek taşının tedavisinde kullanılmak amacıyla bir süzge vasıtasıyla süzülür. Elde ettiğimiz mısır püskülü suyu günde 1 su bardağı olacak şekilde aç karnına günd 2 kez içilir. Mısır püskülü ile böbrek taşı düşürme kürü sabah ve akşam günde 2 kez uygulanacaktır.

    Çoban Kesesi ile Böbrek Taşı Düşürme Kürü

    * Çoban kesesi de böbrek taşı söktürücü etkisi olan on derece faydalı bir bitkidir. Bu şifalı bitki ile birlikte bir başka bitkisel böbrek taşı düşürme etkisi olan sedef otu bir arada kaynatılarak demlenir. Bunun ardından elde edilen bitki çayı içerisine dilerseniz bir çay kaşığı bal ilave edilerek sabah ve akşam bir fincan kadar tüketilerek böbrek taşlarını düşürmek ve böbrek taşı sancısını kesmek için kullanabileceksiniz.

    Bayır turpu ile Böbrek Taşı Düşürme Kürü

    * Bayır turpu da böbrekleri çalıştıran ve böbrek kumu da denilen küçük çaptaki böbrek taşlarını düşüren bir şifalı bitkidir. Bayır turpu küçük bir tencere içerisine dilimlenir ve üzerine yeteri kadar su ilave edilir. Elde edilen bu su kaynatıldıktan sonra bayır turpunun içerisindeki taş düşürücü bitkisel besinler ile daha da zenginleşecektir. Daha sonra bu suyun içerisine tatlandırıcı herhangi bir şey katmadan günde 1 kez aç karnına bir su bardağı içeceksiniz.

    Hazenbel kökü ile Böbrek Taşı Nasıl Düşürülür

    * Hazenbel kökü suda haşlandıktan sonra bir süzgeç yardımıyla süzülür. Elde edilen sıvı şerbet kıvamına gelinceye kadar pekmez ilave edilerek karıştırılır. Hazırlanan şerbetten günde iki bardak içilir.

    İbrahim Saraçoğlu Böbrek Taşı Düşürmek İçin Bitkisel Çay-Böbrek Taşına Bitkisel Çözüm ve Doğal Tedavi:

    Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu geçenlerde katıldığı bir televizyon programında böbrek taşı düşürücü bitkisel çay tarifi vermişti. Bu çay ile özellikle sık böbrek taşı ağrısı şikayeti olanlar için gerçekten etkili ve alternatif bir bitkisel çözüm kürü geliştirilebiliyor. İbrahim Saraçoğlu böbrek taşı düşürten bitki çayı nasıl yapılıyor şimdi kısaca buna bakalım:

    200 ml yani 1 tam su bardağı gelecek klorsuz suyu kaynatıp 3-4 dk kaynattıktan sonra içerisine 1 tatlı kaşığı kurutulmuş avokado yaprağı atıyoruz ve bu şekilde yaklaşık 10 dk kadar hafif ateşte kaynamaya bırakıyoruz. 10 dk nın ardından elde ettiğimiz avakado yaprağı çayını aşırı bir biçimde soğumasına mahal vermeden çay ısısı kıvamında tüketiyoruz. Böbrek taşlarını düşürücü avokado çayı tok karnına ve akşamları 2 su bardağı kadar tüketilecek. Yemeklerden yarım saat sonra tüketilmesi uygun olacaktır.

    Btkisel böbrek taşı döktürücü kür 5 tam gün uygulanmalı ve 5. günün bitmesinin ardından 3 tam gün ara verilmelidir. Bu ara süresince böbrek taşlarının düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Avokado çayı ile böbrek taşı düşürme kürü en fazla 3 kez tekrarlananilir ve her tekrarın arasında 3 günlük dinlenme süresinin olması zorunludur. Aksi takdirde böbrekleri aşırı bir biçimde yorabilirsiniz. 3 tekrarın ardından tekrar avokado çayı ile böbrek taşı düşürme bitkisel kürü yapmak isterseniz 3 hafta ara vermeniz gerekmektedir.

    Böbrek Taşları Ve Tedavisi İçin Doğal Kür Tarifi için Tıklayınız!