Etiket: Sigara

  • Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır

    Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır

    Sigara içen ve oruç tutan kişiler için Ramazan ayı bulunmaz bir fırsat değerinde. Çünkü Ramazan ayında yaklaşık 17 saat tutulan oruç, aynı zamanda sigara içmeyi de önlemektedir. Bu uzun sürede sigara içmemeye sabretmek, hiç şüphesiz irade işi olup, sigarayı bırakmak isteyenler için de önemli bir sınavdır.

    Çünkü sigara ile ilişkilendirilecek birçok davranış da değişikliğe uğradığından, oruç tutarken sigarayı bırakmak kolaylaşır. Oruçluyken çevredekiler de sigara içmeyeceği için, kişiler sigara içme uyarısı almazlar ve kendilerini psikolojik açıdan daha iyi hissederler.

    İftardan sonra sigara isteğini bastırmak için öneriler
    Yavaş yavaş su içilmelidir. İftar ile sahur arasında 2 – 2,5 litre sıvı (su, ayran, komposto) tüketilmelidir.
    Sigarayı hatırlatabileceği için kahve ve çaydan uzak durmalı; onun yerine ıhlamur, bitki ve meyve çayları içilmelidir.
    Sigara içilmeyen ortamlarda bulunulmalıdır.
    Aile ve çevreden sigarayı bırakma konusunda destek alınmalıdır.
    Yürüyüş yapılmalıdır.
    Sigara içme konusunda yoğun istek duyanlar salatalık, elma, havuç gibi kalorisi düşük yiyecekler tüketmelidir.
    Kişiler, sigara içmeme konusunda kendi kendilerine telkinlerde bulunmalıdır.
    Dikkat dağıtacak bir uğraş edinilmelidir.
    Her şeye rağmen halen yoğun sigara içme isteği varsa, nikotin pastili ya da sakızı, nikotin bandı kullanılabilir.

    Oruçtan sonra ilk içilen sigara damarları daraltıyor
    Orucu takiben içilecek ilk sigara, damarlarda daralma ve sertleşmeye, tansiyon yükselmesine ve kalp atışlarının hızlanması gibi olumsuz durumlara neden olur. Neticede kalp krizi, inme meydana gelebilir.

    Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır
    Oruç tutmak, sigarayı bırakma konusunda bir avantajdır. Oruçla birlikte sigara, çakmak, ağızlık, kül tablası sizden uzak olacak ve size sigarayı hatırlatmayacaktır. Bu dönemde kendinize telkinde bulunarak, sizi hasta edecek şeylerden uzak kalmaya çalışmalısınız. İlk günler zor olsa da rahatlığı hissettikçe, sigaraya karşı daha dik duracaksınız. Ramazanda sigarayı kesin olarak bırakmak isteyenler, bir uzman kontrolünde Nikotin Replasman tedavisi olabilirler.

    Oruç tutarken sigara isteğini bastırmak isteyenler için birkaç öneri
    Kısa bir yürüyüş yapmak, ortam değiştirmek, bahçede çalışmak,
    Kitap, gazete okumak gibi sakinleştirici bir aktiviteyle meşgul olmak,
    Stresten uzak durmaya çalışmak,
    Deniz kenarında zaman geçirerek zihnen rahatlamak,
    Derin derin nefes alarak, yavaş yavaş 10 kez nefes alıp vermek (burundan alıp ağızdan vermek şartıyla),
    Önce 200’e, ardından 250’ye kadar saymak.

    Oruç tutarken sigaranın etkilerini gidermede beslenme önemli rol oynuyor
    Sigara içenler orucu sigara ile açarsa, sigaradaki nikotinle damarlara “daral” komutunu vererek, ölüme davetiye çıkarmış olurlar. Sigara asla aç karnına içilmemelidir. Oruç bir çorbayla açılmalı, takiben biraz dinlenmeli, sonrasında yemeğe devam edilerek masadan hafif ve az yemek yiyerek kalkılmalıdır. Mide asla çok doldurulmamalıdır. Mümkünse hiç sigara içilmemelidir. İçilecekse yemekten bir süre sonra içilmeli, ancak üst üste içmekten kaçınılmalıdır.

  • Oruç detoks etkisi yapıyor

    Oruç detoks etkisi yapıyor

    Oruçluyken organların dinlendiğini belirten uzmanlar, iftar ve sahurda tüketilen gıdaya dikkat edilmesi halinde orucun vücutta detoks etkisi yarattığına dikkati çekiyor

    Uzmanlar oruç tutarken istenmeyen kilolardan ve vücutta biriken atıklardan kurtulmak isteyenlere iftar öncesinde hafif ter atılmasını sağlayacak yürüyüş yapmalarını öneriyor. Çağın hastalığı olarak nitelendirilen obezite ile mücadele için Ramazanın iyi değerlendirilmesi gerektiğine dikkati çeken uzmanlar, orucun sigarayı bırakmak isteyenler için de iyi bir fırsat olduğunu belirtiyorlar.

    Dicle Üniversitesi (DÜ) İç Hastalıkları ve Nefroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Kemal Kadiroğlu, on bir ayın sultanı Ramazan’ı karşılamanın sevinci ve heyecanı yaşanırken vatandaşlardan beklentilerinin usulüne uygun şekilde oruç tutmaları olduğunu belirtti.

    Prof. Dr. Kadiroğlu, vücuda fazla enerji alındığında beslenme şekline bağlı olarak bu besinlerin vücutta kiloya yani çağın hastalığı obeziteye dönüştüğünü ifade ederek, bunun da hipertansiyon, diyabet ve dolayısıyla böbrek rahatsızlıklarına zemin hazırladığını söyledi.

    BİLİNÇLİ ŞEKİLDE TUTULMALI 

    Ramazan ayının fazla kiloların kontrol altına alınması için önemli bir fırsat olduğuna dikkati çeken Kadiroğlu, “Bilinçli şekilde oruç tutarsak Ramazan vücut sağlığı açısından çok önemli bir fırsattır. Obezite ve buna bağlı gelişen hastalıklardan korunma, sağlığı koruma, zinde bir vücuda ve akla kavuşabilmenin fırsatıdır mübarek Ramazan” dedi.

    “Oruçluyken geçirilen sürede vücutta metabolizma sonucu oluşan atıkların uzaklaştırılması nedeniyle orucun detoks etkisi söz konusu” diyen Kadiroğlu, bu etkiden faydalanmak için iftar ve sahur arasında yenilecek gıdalara dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.

    VÜCUDUN EN BÜYÜK LABORATUVARI

    Kadiroğlu, “vücudun en büyük laboratuvarı” olarak nitelendirdikleri karaciğerin ve böbreklerin Ramazan’da dinlendiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

    “Araştırmalar göstermiştir ki; Ramazan’da oruç tutan kişilerin vücutlarında kardiyovasküler hastalıklara zemin hazırlayan kötü yağlar azalmakta, iyi yağlar da artmaktadır. Oruç, kardiyovasküler rahatsızlıkların önlenmesi için de çok yararlıdır. İftara yaklaşık bir saat kala oruç tutan kişilerin hafif terleyecek şekilde yürüyüş yapmaları vücutta biriken zehirlerin ve atıkların ter yolu ile atılması için yararlı olacaktır. İftarda alınacak sıvı ile vücuttan zehir terleme yolu ile atılacağından hem istenmeyen kilolardan uzaklaşılacak hem de daha sağlıklı ve dinç bir hale gelinecek.”

    İFTARDA NE TERCİH EDİLMELİ?

    Prof. Dr. Kadiroğlu, iftarda tıka basa yemek yenilmesi halinde oruçtan normal şartlarda elde edilebilecek faydalardan mahrum kalınacağını kaydederek, iftarda karbonhidrattan zengin hamur işlerinden ziyade sulu gıdalara ve zeytinyağlı yemeklere ağırlık verilmesini tavsiye etti.

    Yemekten hemen sonra tatlı ve meyve tercih edilmemesi gerektiğini vurgulayan Kadiroğlu, ana yemekten en az iki saat sonra bu gıdaların tüketilmesine dikkat edilmesini önerdi.

    “Çok yemek yersem ertesi gün oruç tutarken acıkmam” anlayışının doğru olmadığına işaret eden Kadiroğlu, “Çok yemek aç kalınmayacağı anlamına gelmez. Kişi ihtiyacı kadar yemek yemeli, yemekten sonra mutlaka kısa bir yürüyüş yapmalıdır. Yemeğin ardından uyumak kilo almaya sebebiyet verir. Sahur yemeğinin ardından sindirimin biraz gerçekleşmesi için en az 45 dakika beklendikten sonra uyunması gerekir” diye konuştu.

    -Kronik rahatsızlığı olanlar

    Zaman zaman kronik rahatsızlığı olan hastalarının oruç tutmakta ısrarlarına tanık olduklarını vurgulayan Kadiroğlu, şöyle dedi:

    “Yıllarca orucunu tutmuş ancak daha sonra kalp yetmezliği, kanser, tansiyon, diyabet veya bağışıklık sistemi zayıflatan kronik bir rahatsızlığı oluşan hastalarımız maalesef oruç tutmaya devam etmek istiyor. Bu gibi bazı hastaların oruç tutmaları halinde çok daha kötü bir vaziyette acil servislere geldiğini görüyoruz. Bu gibi kronik rahatsızlığı bulunanlara sağlıklarını tehlikeye düşürecek bir durumdan uzak kalmalarını tavsiye ediyorum. Dinimizin de bu konuya ilişkin cevazı vardır. ’Hastayım’ diyen bir kişinin oruç tutarak kendini zorlaması sağlığını tehlikeye sokacaktır.”

    Prof. Dr. Kadiroğlu, birçok hastalığa yol açan sigaradan oruç tutulan dönemde kısmen de olsa uzaklaşıldığını anlatarak, Ramazan’ın biraz da destek ile sigaranın bırakılmasına vesile olabileceğini belirtti.

    ORUÇ ORGANLARI DİNLENDİRİR

    Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zuhal Arıtürk Atılgan, oruçluyken geçirilen 8-12 saatlik sürede aç ve susuz kalmanın, iş yükünün azalması nedeniyle kalbin dinlenmesini sağladığını söyledi.

    “Oruç tutmak kesinlikle faydalı” diyen Atılgan, 11 ay boyunca çalışan bir sistemin bu tempoya bir ay süresince ara vermesi gerektiğini belirtti. Atılgan, mide, bağırsaklar, karaciğer ve pankreas gibi organlara kan pompalayan organın kalp olduğuna dikkati çekerek, “Oruç organları dinlendirir. Organlar dinlendiği zaman kalbin bunlara çok fazla kan pompalamasına gerek kalmaz. Aç ve susuz kalmak kalbin iş yükünü hafiflettiğinden Ramazan’da kalp de birçok organ gibi istirahate çekilir. Herhangi bir rahatsızlığı bulunmayanlar için oruç tutmak çok faydalı” dedi.

    -En az 2 litre su tüketimi

    Doç. Dr. Atılgan, iftarın kahvaltı ile açılmasını, bir iki saat sonra ana yemeğe geçilmesini önererek, aniden aşırı yemek tüketiminin tansiyon, çarpıntı ve kalp yetersizliği şikayeti bulunanlarda birtakım istenmeyen sonuçlara yol açabildiğini kaydetti.

    İftarda hamurlu ve aşırı yağlı gıda tüketilmemesi gerektiğini vurgulayan Atılgan, şöyle konuştu:

    “İftarda aşırı yemek yemekten kaçının. İftar sofralarında sebze ve zeytinyağlı yemeklere ağırlık verilmelidir. Meyve ile desteklenen bir öğün de ön plana alınabilir. Ramazan’da iftar ile sahur arasında alınması gereken su miktarı en az 2 litredir. Suyun yanı sıra ayran, taze sıkılmış meyve suyu, ada çayı ve kefir de tüketilebilir. Ramazan’da egzersizi iftardan hemen sonra önermiyoruz. Oruç tutan bir kişinin yemekten sonra 2 saat dinlenip mide biraz rahatladıktan sonra serinlikte yürümesi faydalıdır. Çünkü tüm gün sıcak ve açlıktan dolayı hareketsiz kalınması da istenmeyen sonuçlara neden oluyor. Sahur için de kahvaltı yapılması uygundur. Sahur yemeğinin ardından hemen uyunmamasını yaklaşık bir saat vakit geçirilmesini tavsiye ediyoruz.”

    SİGARA KULLANANLARA UYARI 

    Doç. Dr. Atılgan, kalp hastalarının oruç tutarken doktora danışmaları gerektiğini ifade ederek, Ramazan yaz ayına denk geldiğinden susuzluğa ve sıcağa maruz kalınan sürenin uzaması nedeniyle oruç tutmanın bazı hastalarda risk oluşturabileceğini belirtti.

    İftardan sonra aşırı sigara tüketiminin de son derece yanlış olduğuna dikkati çeken Atılgan, “Gün içinde aşırı derecede susuz kalındığı için damarların pıhtılaşmaya meyli çok fazladır. İftardan sonra pıhtılaşmayı artıran bir unsur olan sigara sıkça kullanıldığında kalp krizi geçirme riski çok yükselir” uyarısında bulundu.

  • Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Gastroösofagiyal reflü (GÖR) mide içinde bulunan yemek ve asitin yemek borusuna (Ösefagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak bilinir. Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülüyor. Endüstriyel, rafine gıdalar ile beslenenlerin en az %20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın %50’leri geçtiği söyleniyor.

    Asit azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçla arasında birinci ya da ikinci sırada. Her ne kadar aksini iddia edenler varsa da bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok. Tıpta müthiş ilerlemeler olmasına, bir yığın modern mide ilaçlarının keşfine rağmen reflü şikayetlerin görüldüğü insanların sayısı azalmak bir tarafa roket hızı ile yükselmekte!!

    Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yazdığı bu yazıda tedavisinde asit azaltan ilaçların kullanıldığı göğüs yanması (reflü) ve mide ekşimesi gibi şikayetlerin ilaçsız, sadece diyet ile nasıl düzelebildiğini öğreneceksiniz.

    Tıpta müthiş ilerlemeler oluyor. Bir yığın modern mide ilacı keşfediliyor. Bunlara rağmen reflü giderek artıyor? Neden?

    Gastroözofagiyal reflü (GÖR) ya da kısacası reflü mide içinde bulunan yemek ve asidin yemek borusuna (Özofagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak da biliniyor.

    Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülmekte. Endüstriyel ülkelerde insanların en azından yüzde 20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın yüzde 50’leri geçtiği söylenmekte. Zaten ilaç satışları da bunu gösteriyor. Mide asidini azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada. Bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok, sadece günü kurtarıyorlar. Zaten tedavi edici olsa idi bu kadar satılmazlardı.

    Reflünün oluşum mekanizmasından biraz bahseder misiniz?

    yemek borusunun (özofagus) alt ucunun mide ile birleştiği yerde alt özofagus büzgeçi (sfinkter) denilen, kastan oluşmuş kapak benzeri bir yapı bulunuyor. Bu büzgeç yutma sırasında yemek mideye inerken gevşeyip açılıyor, diğer zamanlar büzüşüp kapanıyor. Normalde yemek borusu yolu ile mideye inen yiyecek nadiren mideden tekrar yukarıya, yemek borusuna çıkıyor. Olsa da bu çok kısa sürüyor.

    Reflüde yemek borusu (özofagus) alt büzgeçi kapalı olması gerektiği zaman gevşer ve mide içeriği yemek borusuna geri kaçar. Mide şişkinliği mevcut durumu azdırıyor. Geri kaçış nadiren bu büzgeçin tonusunun (belirli kasılma hali) yetersizliğine, yani gevşekliğine bağlı.

    Mide yüzeyini döşeyen hücreler midenin salgıladığı güçlü aside karşı dayanıklı. Halbuki yemek borusunun döşemesinin bu güçlü asitten korunacak bir özelliği yok. Uzun süre mide asidine maruz kalırsa burada mikropsuz bir iltihap gelişiyor; buna tıp dilinde ösofajit deniyor. Ösofajit uzun erimde yemek borusu kanserine yol açabiliyor.

    Ne gibi belirtileri ve yan etkileri var reflünün?

    Hastalar reflüyü genellikle göğüs kemiğinin altında bir “yanma” ve ”baskı” olarak hisseder, bazen de bu yanma hissi boğaza doğru yansır. Yanma ve baskı tarzında olan bu yakınmalar yemekten sonra artar ve bazen saatlerce sürebilir. Bazen ağza ekşi su da gelebilir. Astım, larenjit (ses kısıklığı), yutma güçlüğü görülebilir.

    Reflü tedavi edilmez ise yemek borusunda darlık ve kanamalara yol açabiliyor. Astımlı hastaların en az üçte birinin altında sebep olarak reflü vardır. Uzun süre reflüsü olan bir kişide yemek borusu kanseri de gelişebiliyor.

    mide

    Reflü teşhisi nasıl konuyor? Tedavisi nasıl?

    Hastanın şikayetleri iyi değerlendirilirse reflü teşhisi hiçbir laboratuar yöntemine başvurmadan genellikle rahat konuluyor. Başka şüpheli bir durum yoksa radyolojik incelemelere ve endoskopiye nadiren gerek duyuluyor.

    Klasik reflü tedavisinde üç grup ilaç kullanılıyor; anti asitler, H2 reseptör kırıcıları ve proton pompa inhibitörleri. Antiasitler mide asidini nötralize eden bikarbonat gibi alkali maddeler. Diğerleri ise mide asidini azaltan ilaçlar. Bu ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada.

    Her ne kadar akut devrede bu ilaçlar yemek borusundaki yanmayı azaltsa da hastalığı tedavi edici bir özellikleri yok. Uzun süre kullanılmaları halinde bir yığın ciddi yan etkileri de oluyor.

    Sanılanın aksine reflülü hastalarda midenin asit üretiminde bir fazlalık yok. Hatta birçok reflülü hastada (özellikle yaşlılarda) mide asit salgısı düşük (1). Mide asidinin çok sayıda görevi var. Bunun ilaçlarla azaltılması bir yığın yan etkilere neden oluyor.

    Biraz o yan etkilerden bahsetseniz. Çünkü o kadar çok insan bu ilaçları kullanıyor ki…

    Evet, çok haklısınız. Üstelik hekimlerin büyük çoğunluğu bu yan etkileri hastalarına açık açık anlatmıyor. Mesela o hasta belki mide ilacı yüzünden zatüre oluyor ama kendisi bunu bilmiyor. Hatta muhtemelen hekimi de.

    Mide ilacı yüzünden akciğer hastalığı geçiriyoruz yani…

    Mesela ABD’de sağlık merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre asit azaltan ilaçları kullananlarda kullanmayanlara göre 4 kat fazla zatüre (akciğer iltihabı, pnömoni) olduğu saptanmış (2).

    Çünkü mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimizle aldığımız mikropları öldürmek. Yani mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biri. Mesela ülser hastalığına sebep olan helikopter bakterileri (helikobakterler) düşük asitli ortamlarda yaşama şansına sahip oluyorlar. Birçok mikrobik ishalin altında yatan neden de aynı.

    Mide asidinin azalmasının başka bir zararı da B12 vitamini yetersizliğine yol açması. B12 vitamini yetersizliği çok önemli çünkü kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına, algılama bozukluklarına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermekte. Yüzde 20’lere 30’lara varan oranlar bildiriliyor. Bunun temel nedenleri hekimlerin hastalarına kırmızı et yeme yasağı koymaları ve reçetelerine yazdıkları mide ilaçları!(3)

    Mide asidinin B12 vitamini emilimine 2 temel faydası var. Mide asidi, diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını sağlıyor. Aksi halde vitaminin bağırsaktan emilerek kana geçmesi çok zorlaşıyor. Yine B12 vitamininin emilebilmesi için midede intrinsik faktör denilen bir yapıyla birleşmesi gerekiyor ki, bu faktörün salgılanması da asit azlığında azalıyor.

    Mide ilaçlarının bir zararı da protein sindirimini bozması. Yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, psikiyatrik (otizm, depresyon, hiperaktivite) enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Haşimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım, vb.) gelişebiliyor.

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltıyor. Mide asidini azaltan ilaçlar bu kadar çok kullanıldığına göre yemek borusu kanserlerinin de azalması gerekiyordu. Ne gezer? Tam tersine son 15-20 yemek borusu kanserleri 3-4 kat arttı .

    Beslenme alışkanlıklarımızın reflü ile bir ilişkisi var mı?

    Şişman kişilerin çoğunda reflü var. Bu nedenle fazla yağlı yiyeceklerin reflüye neden olduğu ileri sürülmüş. Fakat reflünün diyetteki yağ miktarı ile değil, şişmanlıkla ilgisi olduğu gösterilmiş (5).

    Buna karşılık rafine (hızlı kana karışan) şekerlerin diyetteki fazlalığı ise reflüye neden olmakta. Yapılan bir araştırmada reflüsü olan hastaların diyetindeki glisemik endeksi yüksek gıdalar çıkartıldığında hastalık belirtilerinin bir hafta içerisinde düzeldiği gösterilmiş (6). Hatta bu çalışmaya katılan hastalar alkol, sigara ve kahve gibi kötü alışkanlıklarına devam etmelerine rağmen reflü şikayetleri düzelmiş. Bahsi geçen hastalar mide ilaçlarının tümünü kesmişler. Maalesef bu konuda yapılan tek araştırma bu.

    Bizim gözlemlerimiz de aynı şekildedir. Düşük şekerli bir diyet olan “Taş Devri diyeti”ni uygulayan kişilerin çok büyük bir bölümünde (neredeyse hepsinde) reflü birkaç gün içinde kendiliğinden kayboluyor. Düşük şekerli diyetin reflüyü nasıl azalttığının mekanizması iyi bilinmemekte.

    Bu aşamada Dr. Batmanghelidj’in açıklamaları önemli. Daha önce de su konusunda anlattığım gibi birçoğumuzda bulanan gizli susuzluk nedeni ile (yani eğer yeterli sıvı almıyorsak) vücudunuz histamin salgısını artırıyor (zaten asit ranitidin, simetidin gibi mide ilaçları da histamin salgısını azaltıyorlar). Histamin akciğer damarlarını ve uzuvlarımızdaki damarları büzerek sıvı kaybını önlüyor. Böylece beyne daha fazla kan gitmesini sağlıyor. Fakat bunun karşılığında histamin mide asit salgısını da artırıyor.

    Midede proteinli gıdayı sindirecek olan asit, mide döşemesindeki hücrelere zarar vermiyor. Hâlbuki onikiparmak bağırsağının hücreleri aside mide hücreleri gibi dirençli değil. Normalde mide asiti arttığında sekretin denilen hormon da artarak pankreastan bikarbonat salgısını artırıyor.

    Ancak midedeki asiti nötralize edecek kadar bikarbonat salgılandığında mide kapısı (pilor) açılarak mide asiti ve yiyecekler onikiparmak bağırsağına geçebiliyor. Eğer geçerse onikiparmak bağırsağına geçen asit buradaki döşemeyi (mukoza) tahrip ederek ülser yapıyor.

    Neyse ki çoğu kez pilor spazma uğrayarak bu duruma izin vermiyor. Ama bu sefer mide içi basıncı artıyor. Sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor. İşte reflü dediğimiz şey bu. Bu arada midenin kronik olarak şişkin olmasmide üst kapısının diyafram yarığına (hiatus) fıtıklaşmasına neden oluyor (hiatus fıtığı).

    Aslında başka bir sorun da mide asit salgısının azalması. Ülser şikayeti olan kişilerin çoğunun mide asit salgısı sanılanın aksine düşük oluyor. Midedeki proteinler asitle yeterince parçalanamayınca mide kapısı açılmıyor ve sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor

    Bence hipoglisemide de benzer şeyler oluyor. Hipoglisemi sırasında vücudumuz kan şekerini yükseltmek için adrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarını artırıyor. Biliyorsunuz kortizol mide asit salgısını artıran bir hormon. Pankreas kortizolün fazladan salgıladığı bu asiti nötralize edecek kadar bikarbonatı kısa zamanda salgılayamadığı için az önce anlattığım gibi pilor sıkı sıkıya kapanıyor. Mide içi basıncı artıyor, yiyecekler bağırsağa geçemiyor ve artan basınç nedeni ile yemekborusu alt büzgeçi açılıyor. Sonuçta mide içindeki yiyecekler ve kortizol yüzünden artan mide asidi yemek borusuna geri tepiyor.

    Suyun da reflü ve ülser tedavisinde çok önemli olduğu söyleniyor. Bu nasıl oluyor?

    Birçoğumuzun yeteri kadar su içmediği açık. Bu nedenle vücudumuz tam anlamı ile görevlerini yerine getirmiyor ve çeşitli kronik hastalıklar ortaya çıkıyor. İran asıllı ABD’de yaşayan Dr. Fereydoon Batmanghelidj (Feridun Batmangeliç) Su: Hasta Değil, Susuzsunuz kitabında tüm hastalıkların en önemli nedenin, vücudun susuz kalması olduğunu söylüyor . Bu bilim adamına göre yeterli su tüketimi nerdeyse bütün hastalıkların korunmasına yardımcı olabiliyor. Yeterli suyun en faydalı olduğu hastalık ise reflü ve ülserler.
    Dr. Fereydoon Batmanghelidj’in hikayesi çok ilginç. Batmanghelidj İran İslam Devrimi sırasında 1979 yılında idamla yargılanmak üzere hapiste yatıyor. Hapishanedeki ilk günlerinde şiddetli kıvrandırıcı ülser ağrısı olan bir mahkûma hapishanenin revirinde hiç ilaç olmadığı için iki bardak su veriyor. Ağrı 8 dakika içinde geçiyor. Daha sonra hastası 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2 büyük su bardağı) su içmeye devam ediyor. Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyor. Hasta yıllarca mide ağrısı çekmiyor.

    Batmanghelidj ilk hastadan sonra hapisten çıktığı 1982 yılına kadar 3000’den fazla ülserli mahkûmu sadece suyla tedavi ediyor. Hapse girdiğinden bir yıl sonra ilk duruşmaya çıktığında hâkime insan sağlığı için çok önemli bir buluş yaptığını, yaptığı bu buluşun İran ve Batı tıp dergilerinde yayınlanması için bir makale yazdığını söylüyor. İdam edilmeden önce bu yazıyı kendisine teslim etmek istiyor. Hâkim duygulanıyor ve cezasını 3 yıla indiriyor. Daha sonraki aylarda ise erken tahliye kararı veriyor. Fakat Batmanghelidj araştırmalarını tamamlamak için erken tahliye teklifini kabul etmiyor, izin alarak fazladan birkaç ay daha hapishanede kalıyor (toplam 2 yıl 7 ay) ve çalışmalarını tamamlıyor (7).

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Reflü ve ülseri benzer şekillerde tedavi ediyorum. İkisini birlikte anlatayım. Acil tedavinin ilk adımı hastaya 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2.5 büyük su bardağı) su vermek (günde toplam en az 4 litre). Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyorum. Daha önce de anlattığımız gibi Dr. Batmanghelidj bu şekilde binlerce hasta tedavi etmiş.

    İkinci önemli adım rafine şekerlerin, un ve şekerden mamul gıdaların, belirgin bir şekilde azaltılması. Taş Devri diyeti bu amaca çok uygun.

    Zatürree-mide ilaçları

    ABD’de yapılan bir araştırmaya göre primer bakım merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış (6). Bu hastaların 5,551’inde primer pnömoni (zatürree) saptanmış. En az bir yıl asit salgısı azaltan ilaç kullanan kişilerde pnömoni sıklığı %2.45 iken, bu tip ilaçları kullanmayanlarda oran %0.6 olarak bulunmuş; yani dört kez daha az pnömoni olmuş.

    Mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimiz ile aldığımız mikropları öldürmektir.

    Yanı mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biridir. Yukarıdaki sözü edilen çalışmada zatürreenin mide asidi azaltan ilaçları kullananlarda 4 kat fazla görülmesi bu konunun önemini daha da iyi vurgulamaktadır.

    B12 vitamini-mide ilaçları

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını engeller. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermektedir. Bunun temel nedenleri kırmızı et yeme yasağı ve mide ilaçlarıdır . B12 vitamini eksikliği kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir.
    B12 yetersizliğinden korunmak için asit azaltan ilaçlar kesilmeli ve C vitamini ya da diğer doğal asitli yiyeceklerden zengin bir diyet ile beslenilmelidir.

    Mide ilaçları ve hazımsızlık

    Mide ilaçları asit salgısını azalttığından ya da var olanı etkisizliştirdiğinden protein sindirimi büyük ölçüde bozulur. Bu durum sonucunda yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Hoshimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım vb) gelişebilir.

    Mide ilaçları ve minerallerin emilimi

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltır. Örneğin antiasitler fazla kalsiyum içermesine rağmen mide asitliğini azalttığı için iyi bir kalsiyum kaynağı değillerdir.

    Kanser ve reflü ilaçları

    Mide asidini azaltan ilaçların Barett ösefagusunu azaltması lazım geldiği varsayıldığına göre, son 15-20 yıldır yemek borusu kanserlerininin de azalmasını beklerdik. Halbuki bu dönem içinde ösefagus kanserleri 3-4 kat artmıştır !!

  • Ne kadar bağımlısınız?

    Ne kadar bağımlısınız?

    Sabah kalkar kalkmaz sigara paketine mi sarılıyorsunuz? Hastayken bile sigara içmeden yapamıyor musunuz? Sigaraya ne kadar bağımlı olduğunuzu öğrenmek ister misiniz?

    Ülkemizde 15 yaş ve üzerindeki yetişkinlerin %31,2’si yani yaklaşık 16 milyon kişi sigara içiyor. Sigara kullanımının cinsiyetler arasındaki oranı ise erkeklerde %50,6. Bu oran, kadınlara göre %16,6 daha fazla. Halen sigara içenlerin yarısından fazlası sigarayı bırakmak istediğini, ancak bu kişilerin sadece %10,0’ı gelecek bir ay içinde sigarayı bırakmayı planladığını ifade ediyor. İlk sigara deneyimlerine erken yaşta başlayan gençlerin düzenli sigara kullanıcısı olma ihtimalleri daha yüksekken, sigarayı bırakma ihtimalleri de daha düşük oluyor. 21 yaşına kadar sigara içmemiş olanların daha sonra başlama olasılığı da dana düşük.

    Araştırmalara göre sigarayı bırakmanın 5 temel adımı şöyle:
    1. Bırakmaya hazır olmak ve bırakma günü belirlemek.2. Doktor ve eczacınıza danışmak, destek almak.
    3. Yeni davranışlar geliştirmek (Rutinlerinizi değiştirmek ve sigara içme isteğini unutturacak yöntem bulmak).
    4. Tedavinize doktorunuzun önerdiği süre boyunca devam etmek.
    5. Yeniden sigarayı yakmanıza neden olacak zorluklara karşı hazırlıklı olmak.

    Sigara bağımlılık testi için tıklayın !

  • Evdeki sigara kokusundan nasıl kurtulunur?

    Evdeki sigara kokusundan nasıl kurtulunur?

    Her evin kendine has bir kokusu vardır. Ancak söz konusu koku sigara kokusu olduğunda bu pek de hoş bir durum sayılmaz. Dışarı çıktığınızda üzerinize sinen sigara kokusundan eve geldiğinizde arınmanız gayet kolay ancak bu koku evinize sindiği zaman biraz daha fazla efor sarf etmeniz gerekebilir. Biz de sizin için, evinize sinen sigara kokusundan kurtulmanızı sağlayacak en etkili ve kolay yolları araştırdık! Hazır mısınız?

     

    Birinci öneri

    Sabahları uyanabilmek için kullandığınız kahve, sigara kokusundan kurtulmanız konusunda da size yardımcı olabilir. Tülden birkaç tane ufak kese yapın, içlerini kahveyle doldurun ve evinizin muhtelif yerlerine, özellikle sigara içilen alana asın. Kahve evinize sinen sigara kokusunu absorbe edecek ve yerine hoş, aromatik bir koku bırakacaktır.

    İkinci öneri

    Mümkünse evinizde sigara içilmesine izin vermeyin, kül tablalarını dolu tutmayın. Eğer bu durumu eneglleyebilirsanız, sigara dumanının dağılmasını engelleyen kül tablalarından kullanın ve sigara içilirken camları açın. Perdeleri de açarsanız, hava sirkülasyonunun daha iyi olmasını sağlayabilirsiniz.

    Üçüncü öneri

    Sigara içilen alanda mutlaka kokulu mum yakın. Ayrıca bu konuda oda kokularından da yardım alabilirsiniz. Kuru çiçeklerden hazırlanmış bir potpuriyi sehpanın ortasına yerleştirin. Bu aynı zamanda oldukça dekoratif bir çözüm olacaktır.

    Dördüncü öneri

    Eğer evinize sigara kokusu sindiyse, başvurabileceğiniz en kolay yöntemlerden biri de birkaç tane limon ve portakal dilimleyip, sigara içilen alana yerleştirmek. Ancak dilimleri bir, en fazla iki gün sonra dağıttığınız yerlerden toplamayı ihmal etmeyin.

    Beşinci öneri

    Eğer bir gece evvel arkadaşlarınızla evinizde toplandıysanız ve fazlasıyla sigara tüketildiyse, ertesi gün evinizin yakınından geçmek istemeyebilirsiniz. Bunun için size önereceğimiz çözüm oldukça basit. Sigara içilen alana geceden birkaç kase sirke koyun ve kapıyı kapatın. Bir gün kadar sirkeli kaseler içeride kalsın ve sonra kaseleri odadan çıkarın.

  • Sağlıksız bir cilde bakım önerileri

    Sağlıksız bir cilde bakım önerileri

    Sigara kullanımı, fazla alkol tüketimi, cilt tipine uymayan ürünler, steril olmayan makyaj malzemeleri, cildi kurutmak veya aşırı nemlendirmek, cilde fazla “peeling” uygulamak, düzensiz uyku, aşırı güneş ışığı, stres, kötü beslenme sağlıksız bir cilde neden oluyor.

    Yüz ve boyun dış etkenlerden çok fazla etkilenir. Yüzümüzün cilt yapısı elimizin cilt yapısına benzer. Fakat yüzümüzün cildinin elimizin cildine göre başka sorunları da vardır. Siyah noktalar, sivilceler, yağlanmalar veya kurumalar, kırışıklık gibi. Bunlar cildin gerçek ve en büyük düşmanıdır. Bu yüzden cilt bakımına genç yaşta başlayıp cildin türüne uygun cilt bakımı yapılmalıdır.

    Herkes normal bir cilde sahip olmak ister. Fakat cilt ister normal, ister yağlı, ister kuru olsun asıl önemli olan cilt bakımını bilmek ve cildimizi korumaktır. Cilt bakımı için aşağıdaki doğal ve bitkisel karışımları uygulayabilirsiniz. Bitkisel cilt bakımı hem sağlıklı hem de doğal olduğu için bayanların kozmetik ürünlere alternatif olarak her zaman tercih ettiği bir bakım yöntemi olmuştur.

    Sabah Bakımı

    İlk olarak sabah kalktığınızda su ve sabunla cildinizi iyice yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın. Bir süre sonra yani cilt kuruduktan sonra tonikle temizleyin. Yüzünüzü temizlediğiniz pamuğa baktığınızda çok şaşıracaksınız.

    Az önce cildinizi sabunla temizlememiş gibi pamuk kirlenir. Çünkü sabun toniğin ulaşabildiği kadar cildin derinine ulaşıp oradaki kirleri temizleyemez. Cildinizi temizledikten sonra mutlaka cildinize uygun bir nemlendirici krem sürün fakat cildiniz kuru dahi olsa kreminiz çok yağlı olmasın. Sabah yaptığınız bu basit cilt bakımı cildinizi ve boynunuzu gün boyu dış etkenlerden korur ve cildinize güzellik kazandırır.

    Akşam Bakımı

    Akşam bakımı da sabah bakımına benzer. Özellikle makyajlıysanız yüzünüzü ve boynunuzu önce sabunla yıkayın, daha sonra tonik veya losyon, bunlar yoksa süt ile iyice silerek temizleyin. Yüzünüzde fondöten veya pudra artığı bırakmayın. Daha sonra cildinize sabah kullandığınızdan biraz daha yağlı bir nemlendirici krem sürün. Kreminizi cildinizin yapısına göre seçmeye özen gösterin. Evet, hepsi bu. Basit, ekonomik ve gerçekten faydalı.

    Kadife Gibi Bir Cilt İçin

    Cildinize uyguladığınız sabah ve akşam bakımının yanında haftada bir kez uygulayabileceğiniz bitkisel cilt bakımı maskelerini çeşitli kaynaklardan ve internetten sizin için derledik.

    1 adet yumurtanın beyazını iyice çırparak kabartın.
    İçine bir komposto kaşığı bal ile birkaç damla bademyağı ilave edin. Bu karışımı krema haline gelinceye kadar çırpın (eğer cildiniz kuru ise badem yağını birkaç damla daha fazla katabilirsiniz). Hazırladığınız kremi sabahları yüzünüze sürüp 1-2 saat bekleyin ve daha sonra yüzünüzü ılık suyla silin (haftada bir kez uygulayabilirsiniz).
    1 tane muzu soyup iyice ezin ve bunu yüzünüze sürüp 15 dakika bekletin. Daha sonra yüzünüzü su ile yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın ve nemlendirici krem sürün
    (haftada bir kez uygulayabilirsiniz).
    Cilde Parlaklık Vermek İçin

    1 kaşık bal ile 1 yumurtanın akını iyice çırpıp yüzünüze sürün. 15 dakika bekledikten sonra avuç içlerinizi 4-5 kere yüzünüze bastırıp çekin. Daha sonra yüzünüzü soğuk su ile yıkayın.
    Aynı miktarlarda avokado yağı, buğday yağı, saf zeytinyağı ve 2 yemek kaşığı balı iyice karıştırıp cildinize sürün. 10-15 dakika bekledikten sonra cildinizi ılık su ile yıkayın.
    Cildinizdeki Gözenekleri Sıkılaştırmak İçin

    2-3 yemek kaşığı killi toprak ile 2 tane havucun suyunu karıştırıp yüzünüze sürün. 1 saat bekledikten sonra yüzünüzü soğuk su ile yıkayın.
    1 litre maden suyuna 1 tutam lavanta çiçeği, 1 tutam ısırgan yaprağı, 1 tutam kırlangıç otu atıp 2 gün bekletin. Sonra bu su ile yüzünüzü silin. 30 dakika bekledikten sonra ılık su ile yüzünüzü yıkayın.

    Güzellik Sütleri

    Eğer biraz vaktiniz varsa, güzellik sütlerini kendiniz hazırlayabilirsiniz. Fakat birkaç gün önceden eczacınızdan karışımlarınız için gerekli olan bazı maddeleri hazırlamasını isteyiniz, çünkü bazıları hemen temin edilemez, ısmarlanmaları gereklidir. Kuru Ciltler İçin Güzellik Sütü: 60gr. Tatlı badem, 15gr. Acı badem. Bunları kaynatın, kabuklarını soyun. Daha sonra kurutun ve bir havanda ezerek toz haline getirin. Ardından 2gr. Sodyum borat, 25gr. Saf gliserin, 300gr. Gülsuyu ilave edin ve 8 gün boyunca dinlenmeye bırakın. Daha sonra bir tülbentten süzün.

    Kremlerin Görevleri:

    Dikkat! Hiçbir krem cildi derinlemesine nemlendiremez. Kremler saydam tabakanın sadece yüzeydeki kısımlarında etkin bir rol oynayabilirler. Cildin korunması iki aşamada gerçekleşir;

    Hafif terlemelerin yaratacağı su kayıplarının engellenmesi gerekir. Bu üst deriyi dış etkenlere karşı tecrit eden korumayı önleyen kremlerin görevidir. Söz konusu kremler hava saldırılarına karşı bir engel oluşturur ve terlemenin yarattığı su kaybını yavaşlatır. Günümüzde higroskopik element olarak sütten elde edilen amino asitler cildin nemliliğinde önemli rol oynayan tabakanın asitlik oranını dengeleme gücüne sahiptir.

    Aynı zamanda deriye nemlendirici elementler sağlamak gerekir. Bu da higroskopik element esaslı nemlendirici kremlerin görevidir.

    Killi Maskeler

    Kil, birçok özelliği sayesinde deri için çok yararlı bir maddedir. Güzellik maskelerinin birçoğunda kullanılır. Sebum fazlalığını emerek, yağlı ciltleri temizler. Çıbanları kurutur ve bunların yayılmalarını engeller.

    Evde Yapabileceğiniz Maskeler;

    Kil Maskesi:

    Toz kili alın, yarım ölçü su, yarım ölçü domates, salatalık veya üzüm suyu ile hamur yapın. (Bütün yüze ve boyuna ince bir tabaka halinde sürün, yalnız gözlerinizin çevresine sürmemeye dikkat edin). 15-30 dakika bekletin, yani hamur nemliliğini kaybedene kadar bekletin. Ilık su ile çıkarın. Bu maskeyi haftada bir kez tekrarlayın. Bu maske ergenlikler, sivilceler, derideki döküntü ve kırışıklıklar için çok etkilidir. Temizleyici ve canlandırıcıdır.

    Şeftali Maskesi:

    Çok olgun bir şeftali alın ve bunu iyice ezin. Gazlı bezi iki kat yapın ve arasına ezdiğiniz şeftaliyi yayın. Bütün yüze ve boyuna sürün, 20 dakika koyunca yatarak bekletin. Gül suyu ile yıkayarak temizleyin. Bu maske tenin tazeliği, canlılığı için çok yararlıdır.

    Havuç Maskesi:

    Havuç ve maydanozu püre haline gelene kadar mikserden geçirin. Yüze ve boyuna kalın bir tabaka halinde sürün. 20 dakika kadar bekletin ve daha sonra ilik suyla temizleyin. Bu maske deriyi zehirlerinden arındırarak temizler, cilde eski inceliğini ve elastikiyetini ve esnekliğini kazandırır.

    Salatalık Maskesi:

    Eşit miktarlarda salatalık, helvacı kabağı ve kavun çekirdeği alın. Bunları bir mikserden ayrı ayrı geçirerek iyice toz haline getirin. Bir miktar süte her tozdan birer kaşık olmak üzere krem koyuluğuna gelene kadar koyun. Bu karışımı yüzünüze sürün ve yaklaşık 30 dakika kadar bekletin. Ilık gül suyu ile çıkarın. Bu maske geniş gözenekli ciltlere çok faydalıdır.

    Tere Maskesi:

    Bir ölçü bala üç ölçü tere özü katin. İkisini birden iyice karıştırın. Böylece bir maskeden çok losyon elde etmiş olursunuz. Pamuktan yapacağınız bir tampona bu losyondan bolca koyarak sabah-aksam yüzünüze sürün. Kurumaya bırakın. Ilık suyla çıkarın. Bu losyon derideki kızarıklıklara da iyi gelir.

    Doğal Ürünler;

    Kayısı: Deriyi temizler, besler ve canlandırır. Normal ciltlere gerginlik, esneklik verir. Bir parça kayısıyı yüzünüzde ezin. Deriye islemesi için kurumaya bırakın.
    Akdiken: Dinlendirici ve kan hücumunu önleyici bir etkisi vardır; bir güzellik kremine katıldığı takdirde kızarıklıkları ve sivilceleri iyileştirir.
    Patlıcan: Teni hafifletir, beyazlatır ve birçok deri hastalıklarını önler.
    Avokado: Tropikal bölgelerde yetişen ve yurdumuzda bulunan bir meyvedir. Yağının canlandırıcı ve vitaminlendirici bir özelliği vardır.
    Papatya: Dinlendiricidir, kan hücumunu önler ve kani temizler.
    Havuç: Deri ve dokular için gençleştirici bir gücü vardır. Deri hastalıklarında tavsiye edilir.
    Limon: Yağ sızması ve gözeneklerin gevşemesiyle savaşır. Kırışıklıları giderir, teni beyazlaştırır, yüz ve eller için hazırlanan birçok karşımın muhteviyatında yer alır.
    Salatalık: Ferahlatıcı, yumuşatıcı ve sıkılaştırıcı özellikleri vardır. Kozmetikte çokça kullanılır.
    Tere: Tere özü, dişleri kuvvetlendirici harika bir maddedir.
    Çilek: sıkılaştırıcı, canlandırıcı ve cildi gerici özellikleri vardır. Yağlı ve donuk ciltlere iyi gelir.
    Marul: Madensel tuzlar bakımından çok zengindir ve güneş yanıklarını iyileştirir. Deriyi beyazlaştırır ve parlaklık verir.
    Portakal: Çok besleyici ve güç arttırıcı etkisi vardır. Birçok kremin karışımına katılır.
    Mürver: Ferahlatıcı ve güç arttırıcı etkisi vardır; deriyi temizler. Mürver suyu tahriş olmuş ve pürtüklü ciltlere özellikle tavsiye edilir.
    Çay: Kan hücumunu önleyici ve hafifletici etkisi vardır. Kompres seklinde kızarmış ve yorgun gözlere losyon seklinde ise, güneş yanıklarına oldukça iyi gelir.

    Yağlı Ciltler:

    Eğer cildiniz yağlıysa bu, ne kötü ne de yararlı bir durumdur. Yalnızca cildinizi tanımanız gerekir. Eğer aşırı bir yağ sızmasına uğramışsa, bunu bir dram yapmaya da hiç gerek yoktur. Yağlı bir cilt, genellikle, yağ bezlerinin kötü çalışmasının sonucudur. Genetik bir olaydır. Eğer derinizi, büyük bir özen ve dikkatli bir bakımla tedavi ederseniz, bu durumu düzeltebilirsiniz.

    Yapılmaması Gerekenler:

    Çok kuvvetli temizleyici kimyasallar kullanmak.
    Deriyi sabunla çokça ovalayarak bozmak. Çünkü bu yüzden deri tümüyle kuru bir hal alır.
    Yapılması Gerekenler:

    Kuru bir cilt kadar aşırı hassas olduğundan onun gibi özenle tedavi edilmelidir. Fazla yağların aşırı derecede alınması yağ bezelerini harekete geçirir ki, bu da enfeksiyonlara sebep olur. Onu güneşten ve soğuktan korumak gerekir. Yağlı bir cilt sanıldığı kadar dirençli ve dayanıklı değildir.

    En yüzeydeki tabakayı kuruttuğu için soğuktan çok rahatsız olur, ayni zamanda kötü ve yetersiz beslenmeye karşı da çok hassastır. Ayni şekilde güneşten de çok zarar görür, cildinizi güneşe karşı da korumanız gerekir. Doğal olarak, sebum yönünden aşırı zengindir. Oysa güneşe karşı son derece korumasızdır.

    Hele güneş için bir madde kullanmıyorsanız, güneşin zararlı etkilerine karşı iyice korumasız kalırsınız. Güneş diğer ciltler için olduğu gibi yağlı ciltler içinde iyidir. Çünkü bakteriler üzerinde etkilidir ve kan dolaşımını harekete geçirir. Ama güneş banyolarınızın dozunu iyi ayarlamanız şarttır. Ergenlikler söz konusu olduğunca güneşe hiç güvenilmez. Ayrıca beslenmenizin mutlaka iyi düzenlenmiş olması gerekir.

    Kuru Ciltler:

    Kuru bir cilt su ve sebum yönünden yoksuldur, yani nemsizdir, kurudur. Çok hassastır, bu nedenle de zamansız oluşan kırışıklıklara, tahrişlere ve sivilcelere çok elverişlidir. Azulenli bir süt ve”kuru ciltler için özel” yumuşak bir kremle tam ve derin bir temizlik yapılır. Süt veya Krem azulenli bir losyonla çıkarılır. İltihap önleyici bir losyon ilik olarak püskürtülür veya 10 dakika süresince ozon buharı altında durulur. Bu sonuncusu yüzü kan hücumuna uğratmamak için belli bir uzaktan yapılmalıdır. Bu işlemler kusurlarını ortaya çıkarmak için, üst deriyi bir sınava tabi tutar.

    Günlük Cilt Bakımı:

    Güzellik konusunda da, diğer birçok şeyde olduğu gibi, iyileştirmekten çok, önceden önlem almak daha iyidir. Normal ciltler için günlük, genel bakımı gereksiz görmüyoruz. Bunu başınızdan atmak için hiçbir özür göstermeyin, zaman yokluğu, yorgunluk, moral bozukluğu vs sebepleri bahane edip kendinizi bırakmayın.

    Akşam: Boynunuzu ve yüzünüzü özenle ve su maddelerle temizleyin;

    Kuru Ciltler İçin: Yağlı bir makyaj çıkarıcı ve yumuşak bir süt.
    Yağlı Ciltlere: Temizleyici bir krem veya yağlı ciltler için özel bir makyaj temizleyici ile daha sonra hafif sıkılaştırıcı bir tonik losyonla tamponlayın. Yüzünüze ve boynunuza besleyici bir krem sürün, fazlalığı emici bir kâğıtla alın.
    Sabah: Yüzünüzü ve boynunuzu derinize uygun bir temizleyici ile temizleyin. Uygun bir losyonla ya da tonikle tamponlayın Dolaşımı hızlandırmak için deriyi hafifçe sıkın. İlk temel maddeyi sürün, ardından makyajınıza başlayın.

    Öneriler: Sabah-aksam gözlerinizi kan hücumunu önleyici bir losyonla yıkayın. Bütün bu bakımlar için size önerilen hareketleri yapın. Ayni zamanda da kaşlarınızı da esnetin. Cildi iyi halde, güzel, sağlıklı tutmak için her gün bir kaç dakika zaman kaybı değildir.

    Güzel Bir Tene Sahip Olmak İçin 8 Altın Kuralı Unutmayın!

    1. Derinlemesine Temizlenin:

    İnsan yorgun olduğu zaman makyajı temizlemek istemez.”Yarın bakarım” der. Bu büyük bir hatadır! Büyük bir gün boyunca yüzünüzde duran bir makyaj, gözenekleri tıkar ve belli bir süre sonra deri inceliğini yitirir.

    Makyaj temizleme sağlıklı bir güzelliğin temelidir. Temizleyicileri ve losyonları, pamuk ve makyaj temizleyici kâğıtlar tümüyle temiz çıkana kadar kullanın. Her zaman yüzünüze dokunmadan önce ellerinizin temiz olmasına özen gösterin.

    2. Hafif Bir Fondöten Kullanın:

    Kalın bir tabaka fondöten”tabaka” yapar, çirkin durur. Kırışıklıları özellikle belirtir. Onları burun çevresinde, alında, çenede, dudakların üzerinde daha belirgin yapar. Genişlemiş olan gözenekleri de ortaya çıkarır.

    3. Yüzünüzü Hırpalamayın:

    Fondöteninizi yalnızca hafif darbelerle, aşağıdan yukarıya doğru ve önceki tavsiyelerimizi hatırlayarak sürün.

    4. Yüzünüzü Koruyun:

    Düzenli olarak nemlendirici, bir cilt üstü kremi veya bir besleyici kullanın. Açık havada yaşayanlar bir güneş kremi kullanmayı unutmayın!

    5. Mümkün olduğunca Fazla Oksijen Alın:

    Her defasında soluyabildiğiniz kadar soluyun. Güzel havalarda pencereniz açık uyuyun. Unutmayın ki, deri, vücudun genel oksijen alımında önemli rol oynar ve iyi oksijen almış deri sağlıklı bir deridir. Hafta sonu tatillerinizi açık havada, ormanlık sayfiyelerde geçirmeye çalışın.

    6. Uyku Saatleriniz Düzenli Olmalı:

    Uyku güzellik için çok önemli bir etkendir. Eğer düzensiz bir uyku saatiniz varsa, sigara ve içki de içiyorsanız bütün bunlar teniniz ve sağlığınız için oldukça kötüdür.

    7. Sağlıklı Bir Beslenme Diyeti Uygulayın:

    Beslenmenin cildiniz üzerinde oldukça büyük bir etkisinin olduğu hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir. Düzensiz ve sağlıksız beslenmenin cildinizi ve sağlığınızı bozacağını aklınızdan hiçbir zaman çıkarmayın.

    8. Fazla İlaç Kullanmayın:

    Biliyorsunuz ki, deri, organizmanın özümlediklerini dışarı atar. Böylelikle de bu atıklar cildinizi bozar.

    Evde Epilasyon Yapılışı

    Dudak Üstü Tüyler:

    Dudakların üzerindeki, hiçte hoş olmayan tüyler kadar estetik bozucu bir şey yoktur. Bunlar bazen de yanaklarda veya kulak memelerinde de oluşabilir. Bazı kadınlar bu tüyleri çok değişik yollarla yok ederler. Bu tüyler fonksiyonel bozukluklardan, daha çok iç saldı bezlerindeki bozukluklardan oluşur.

    Eğer esmerseniz ve sert tüyleriniz varsa muhakkak güzellik salonunda epilasyon yaptırmanız gerekir. Eğer tüyleriniz çok inceyse ve yalnızca hafif bir gölge oluşturuyorsa kendiniz bunların rengini açabilirsiniz.

    Oksijenli Su İle Renk Açma

    Bazıları oksijenli suyun tüyleri çoğalttığını, beslediğini söyler. Bu yanlıştır. Tüy sararır, incelir, kurur ve sonunda kırılır. Uygulaması oldukça basittir; İyi temizlenmiş, pisliklerden arınmış bir cilde her zamanki toniğinizden sürün. Daha sonra oksijenli suya batırılmış bir pamukla tamponlayın ve 20 dakika kadar beklettikten sonra sadece suyla temizleyin.

    Tüy Dökücü İlaçlar:

    Eczanelerde, koltuk altlarınız veya bacaklarınız için ve hatta yüzünüz için de kullanabileceğiniz kil dökücü krem ve pomatlar bulabilirsiniz.

    Cımbız:

    İlk önce tüyleri alacağınız bölgeyi özenle temizlemeli ve alkollü bir losyonla dezenfekte etmelisiniz. Daha sonra deriyi yumuşatmak için su kompresleri uygulayın. Ardından koruyucu bir krem sürün. Simdi sol elin parmaklarıyla deriyi gererek, tüyü bir defada ve çıktığı doğrultuda çekerek çıkarın. İşlem bittikten sonra, iyi bir sıcak su kompresi ve arkasından kolonya kompresi uygulayın ve nişastalı bir pudra ile pudralayın.

    Vitaminler ve Güzellik;

    Vücudun, işlevini tam olarak yapabilmesi için günlük belli oranlarda elemana ihtiyacı vardır; kaloriler, vitaminler, madensel tuzlar. Su halde, bu elemanların neye yaradıklarını eksiklerinin nelere yol açacağını bilmemiz gerekmektedir.

    A vitamini:

    Gözlerin sağlıklı olmalarında çok önemlidir.
    Eksikliği görme bozuklukları oluşturabilir ki bu bozuklukların başlıcalar şunlardır;

    1. Saydam tabakanın donuklaşması ve sertleşmesi
    2. Keskin görüşteki azalma.
    3. Yanma hissi.
    4. Kızarıklıklar.

    Tenin parlaklığı ve tazeliği için kaçınılmazdır. Yokluğunda derinin metabolizmasında bir değişim olabilir. deri kurur. Meyvelerin ve sebzelerin büyük bir bölümünde, karaciğer ve böbrek gibi sakatatlarda, balıklarda ve sütlü maddelerde yer alır.

    C Vitamini:

    Yokluğu dış eti hastalıkları, ağız yangıları ve dış dökülmelerine yol açar.
    Nefesin pis kokmasına sebep olabilir.
    Sedef hastalığı veya ergenlikler halinde tavsiye edilir.
    Eksikliği derinin kurumasına yol açar. Özellikle taze sebze ve meyvelerde bulunur.
    E Vitamini:

    Bu gençlik ve üreme vitaminidir. Üreme fonksiyonları üzerinde çok önemli bir rolü vardır ve iç salgı bezleri sisteminin güzellik üzerindeki önemi bilindiği zaman ihmal edilmemesi gerektiği kolaylıkla anlaşılır. Gözler için çok önemlidir ve miyop ( uzağı iyi görememe) hastalığında tavsiye edilir.

    Egzama hastalığının tedavisinde etkendir. Söz konusu vitamini her zaman elinizin altında, ekmek ve peynirde bulabilirsiniz.

    Karma Ciltler:

    Karma cilt, kuru, nemsiz ciltlerin ve yağlı hassas ciltlerin tüm belirtilerini taşır. Yüzdeki yağ bezelerinin düzensiz çalışmaları etkendir.
    Genelde, alın, burun ve çene yağlı özellikler, yanaklar bölgesi ise nemsiz bir eğilim gösterir. Su halde kolayca anlaşılacağı üzere bakımlar iki defada ve bölgelere göre iki şekilde yapılır.

    Karma Ciltlerin Bakımı:

    Akşam;

    Yüzü ve boynu sıvı bir makyaj temizleyici veya derinlemesine isleyen hafif yağlı bir sütle temizleyin.
    Temizleyici bir kâğıtla silin.
    Bütün pislikler temizleninceye kadar işlemi tekrarlayın.
    Canlılık verici bir losyon tonik uygulayın.
    İki günde bir sıkılaştırıcı ve yağlanmayı önleyici bir losyon kullanın.
    Daha sonra yüzün kuru bölgelerine besleyici, yumuşatıcı ve nemlendirici bir krem sürün: bunu hafif sıyırmalarla ve daima yukarı doğru uygulayın.
    Haftada iki kez yağlı bölgeleri alın burun ve çeneyi temizleyici bir kremle temizleyin.
    Sabah;

    Yüzünüzü ve boynunuzu makyaj temizleyici sıvı veya sütle temizleyin.
    Aşırı yağ sızmasını azaltmak için canlandırıcı ve hafif sıkılaştırıcı bir losyonla yağlı bölgeleri gerginleştirin. Hafif darbelerle uygulanan bu losyon kaşları sağlamlaştırır.
    Maden suyunu koruyucu olarak kullanın.
    Deriyi canlandırmak için hafifçe sıkın, bu, maddenin daha iyi islemesini sağlayacaktır.
    Özellikle kuru bölgeler üzerinde durarak kapayıcı ve yeniden nemlendirici iyi bir krem uygulayın.

  • Ebedi Güzelliğin Sırları

    Ebedi Güzelliğin Sırları

    Hayat Kaynağı Su

    Başınız ağrıyor, deriniz kuruyor ve kabızlık sorunu yaşıyorsanız, anlayın ki vücudunuz susuz kalmış. Bu gibi durumlarda yalnız suyla değil, bitki çaylarıyla da vücudunuza sıvı takviye etmeniz gerekiyor. Hiç kimse bir besini bir kilodan fazla tüketemese de, günlük su tüketimi ortalama 2.5 kiloyu buluyor.

    Kadınların yüzde 55’i, erkeklerin de yüzde 60’ını oluşturan su yaşamın esas kaynağı. Kötü huylu hücrelerin yapısı daha asitli oluyor. Bu nedenle vücudumuzun asit düzeyini azaltıp, alkaliye çevirerek bedenimiz için doğru bir şey yapabiliriz. Bunun için içeceklerimizi alkaliye çevirmek iyi bir başlangıç olabilir. İçtiğimiz suya limon sıkarak alkali olmasını sağlayabiliriz.

    Kadınlar için adaçayı, erkekler için yeşil çay ya da bunları tüketemiyorsanız, yalnızca sıcak su içmek bile alkali dengesi sağlamaya yeterli oluyor. Midenin alkali dengesini sağlamak içinse, büyük ana öğünlerde sıvı almamak gerekiyor. Bu sayede midenin aşırı şişip asit üretmesi de engelleniyor.

    Kan şekerinizi dengeleyin

    Beslenmede glisemik indeksin ne kadar önemli olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Basitçe ele almak gerekirse, bir dilim beyaz ekmek, birkaç kaşık müsli ya da bir parça çikolatanın her biri 50 kalori olsa da, bunların vücuttaki kan şekerini yükseltme hızları farklı oluyor. Şeker vücudumuzda bağırsaktan emilerek, kana geçiyor; kontrolünü de insülin hormonu yapıyor.

    İnsülin seviyeniz düzenli çalışıyor olsa bile, yüksek şeker girişini tam anlamıyla kontrol edemeyebiliyor. Bu nedenle çok işlenmiş, rafine, katkılı gıdalar (beyaz un, beyaz şeker gibi) yerine, işlem görmemiş tam tahıl ve buğday ürünleri ile keçi sütü ve keçi yoğurdu gibi ürünler ya da suda bekletilip, bir miktar filizlenme ve oksidasyonu sağlanmış baklagillerin tüketilmesi gerekiyor. O zaman şekerin vücuda emilimi o kadar yavaş oluyor ki, hem insülin düzenli çalışıyor hem de hücreler hırpalanmıyor.

    Unutmayın, iki saatte bir beslendiğinizde metabolizmanız daha kolay çalışıyor. Bu sayede insülin hep ayakta kalacağı için ortalama seviyesi bozulmuyor, şeker de daha rahat kontrol ediliyor. Şekerin dünya üzerinde en çok yaşlandıran etkenlerden biri olduğunu bilmek, yatmaya yakın aldığınız şeker türevlerini kesmenize yardımcı olabilir. Ama ‘Benim şekere ihtiyacım var’ diyorsanız, tercihinizi sütlü tatlılardan yana kullanmayı unutmayın!

    Sigara ve alkolden uzak durun

    Dünya üzerinde serotonin, melatonin ve endorfin salgılanan dört temel işlev var: Cinsel aktivite, yemek, egzersiz yapmak ve kimyasal uyarıcılar. Söz gelimi, yeme isteği geldiği zaman, eğer önceki öğününüzün üzerinden iki saat geçmediyse yaklaşık 10 dakika yürüyün. Bu, beyindeki mekanizmanın mutlulukla yemek arasındaki bağlantıyı kopararak, yürümeyle bağdaştırması için iyi bir yol olabilir. Egzersizsiz bir hayat düşünmeyin!

    Dünya Sağlık Örgütü, herkesin ortalama bir saat açık havada egzersiz yapmasını öneriyor. Mümkünse her gün üç kilometre yürümek iyi bir egzersiz olabilir. Ancak çok kilolu kişilerin hafif ağırlıklarla, örneğin yarım litrelik su şişeleriyle kuvvet egzersizi yapması da yeterli oluyor. Egzersiz sayesinde vücudun oksijenlenmesi de sağlanıyor.

    Güneşten doğru yararlanın

    Geçmişte UV A ve B’den daha çok söz edilirken, şimdi UV C de konuşuluyor. Bu nedenle güneşin zararlı etkilerinden korunmak için mutlaka bir güneş koruyucu kullanmak ve dört saatte bir bunu yenilemek gerekiyor. Vücudunuzun güneşin olumlu etkilerini alması, D vitamini ile kemiklerinizin güçlenmesi için, özellikle sabah güneşini almaya çalışın.

    Güneşin yıpratıcı bir etkisi olduğunu biliyoruz. Hatta, sarışınların esmerlere göre daha hızlı yaşlandığı söyleniyor. Oysa Avrupa’daki güneşlenme süresi bizim ülkemizdekinden daha az; buna rağmen bizim daha yavaş yaşlanmamızın en önemli nedeni, bacak kaslarımızın IGF 1 (insüline benzeyen gençlik faktörü) uyaranı salgılayabilecek şekilde tasarlanmış olması.

    Güneş ışınları hormonları daha hızlı çalıştırdığı için kilo vermede de etkili oluyor. Düşünün bir kere; kışın kilo vermeye çalıştığınızda zorlanıyorken yazın bunu nasıl da kolayca başarabiliyorsunuz. Doğru doktor, doğru antioksidan Antioksidanlara hayatınızda her zaman yer açın. Ancak bunu bir doktora danışarak, hayat tarzınıza uygun antioksidan seçmesini isteyerek yapın. Çünkü ailesel bir damar hastalığı yatkınlığınız ya da mide rahatsızlığınız olabilir. Bu da antioksidan kullanmamanızı gerektirir.

  • Aktif Bir Cinsel Hayat İçin 8 Öneri

    Aktif Bir Cinsel Hayat İçin 8 Öneri

    Seks uykunun kalitesini arttırır, vücut direncini yükseltir ve ilişkileri güçlendirir. Ancak günün yorgunluğundan sonra bunun için…

    Seks uykunun kalitesini arttırır, vücut direncini yükseltir ve ilişkileri güçlendirir. Ancak günün yorgunluğundan sonra bunun için enerjinizi kalmayabilir. Peki aktif bir cinsel hayat için neler yapmak gerekir. İşte ipuçları…

    Baharatların Sekse Etkisi Var!
    Acı kırmızı biberde bulunan kapsaisin maddesi sinir uçlarını uyarıyor ve sarımsakta bulunan alisin genital bölgedeki kan akışını hızlandırıyor.

    Ön Sevişme Önemli
    Ön sevişme erkeğin daha güçlü bir ereksiyon yaşamasını sağlıyor. Kadının ise daha çabuk tahrik olmasını. Beraber duş almak ve erotik masaj yapmak sekse yönelmede motive edebilir.

    Çay, Kahve İçin
    Çay, kahve kan akışınızı etkileyerek depomin hormonunu harekete geçirir. Yani heyecan hormonunu harekete geçirip seksi daha uzun süreli yaşamanızı sağlar.

    Alkol ve Sigaradan Kaçının
    Alkol erkeklerin ereksiyon süresini kısaltıyor. Sigara da tahrik edici hormonu öldürüyor.

    Bol Bol Su İçin
    Su içmek kilo verdirmenin yanınada seks hayatınızada faydaları var. Su ihtiyacını karşılamış olan vücut seks sırasında daha aktif oluyor.

    Egzersiz Yapın
    Egzersiz yapmak testesteron hormonunun harekete geçiriyor. Bu da orgazma ulaşmanızı kolaylaştıran bir etki yaratıyor.

    Libidonuzu Arttıran Yiyecekler
    Libidonuzu arttıran çikolata ve muz gibi yiyeceklerden bol bol tüketin.

    haberler.com

  • Stres astıma neden olabiliyor

    Stres astıma neden olabiliyor

    Araştırmalara göre; erkeklerde astım oranı yüzde 5 iken bu oran kadınlarda yüzde 10’lara kadar çıkıyor. Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınlarda astım oranının erkeklere göre daha yüksek olma sebebinin stres olduğunu söylüyor.

    KADINLAR ÇÖZÜMÜ ÇİKALOTADA BULUYOR

    Kadınların stresle mücadelede, endorfin hormonu salgılatması nedeniyle çikolataya yöneldiklerini söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, stres ve psikolojik sorunların psikosomatik denilen, diğer bir deyişle, beynin istemeden vücuda zarar verdiği hastalıklardan kabul edilen reflüye yol açtığını belirterek, “Astımlı kadınlarda yüzde 80 var olan reflü kakaonun içeriğindeki kafein ile artıyor. Astım reflüyü, reflü ise astımı kötüleştiriyor.

    Çikolatanın stresle mücadele de kişinin kendini mutlu etme yöntemi olarak kullanılmasının, astımı daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği bilgisi hastalara mutlaka verilmelidir. Benzer şekilde kahve, kola ve alkolün reflüyü arttırıcı etkisi olduğu, özellikle iş yeri gibi stresli alanlarda bu gıdalardan uzak durulması gerektiği de bilinmesi gereken önemli noktalar arasındadır” diyor.

    BU YİYECEKLERDEN UZAK DURUN

    Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınların özellikle kahve, alkol ve kola gibi reflüyü arttırdığı bilinen gıdalardan uzak durması gerektiğini ifade ediyor. Tabak, kilo aldırmadığı ve daha az zararı dokunacağı düşünülen bitter çikolataların ise daha fazla kakao içermesi nedeniyle öncelikli vazgeçilmesi gereken gıdalardan olduğuna dikkat çekiyor. Bunlar yerine taze meyve ve sebzeye yönelmenin sağlık için doğru bir davranış olacağını belirtiyor.

    DHA

  • Sigara diyeti ve kilo

    Sigara diyeti ve kilo

    Sigaraya bağlı olarak gelişen ve günden güne sigara tiryakileri için olduğu kadar, pasif içicileri de tehdit eden hastalıklar, sağlıklı yaşamın önünde ciddi birer engel olarak karşımıza çıkıyor. Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Berna Ertuğ, sigaranın sağlığa zararlarını en aza indirmek için beslenme düzeninde dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.

    Nikotin sindirimi yavaşlatıyor
    Türkiye’de her iki erkekten birinin sigara içtiğini, kadınlarda ise bu oranın daha az olduğunu ifade eden Dyt. Ertuğ, “Kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarının, akciğer ve solunum yolları hastalıklarının oluşumunda en temel etken tütün kullanımı ya da sigara dumanına maruz kalmaktır. Sigaranın içinde bulunan nikotin sindirimi yavaşlatırken, kalp atışlarını hızlandırır. Kan basıncının artması, pıhtılaşma riskini de artırırken; organlara yeterli kan dolaşımı da engellenmiş olur. Sigara içen kişinin kanında oksijen taşıma kapasitesinin de azalmasıyla hücreler düzenli olarak çalışamaz hale gelir. Yetersiz sindirilen besinler etkin şekilde kullanılamadığında ise beslenme olumsuz etkilenmektedir” dedi.

    Bol portakal ve kivi tüketin

    Dyt. Ertuğ, sigara kullanımının beslenme alışkanlığı ve fiziksel aktivite üzerinde de olumsuz etkilerinin olduğunu söyledi ve ekledi “İştahın azalması, öğünlerin atlanması, sigara eşliğinde kafeinli ürünlerin tüketiminin artması sigara içenlerin sağlığını etkileyen ortak unsurlardır. Sigaranın gösterdiği zararlı etkilere karşı; portakal, kivi, limon, mandalina, domates, kuşburnu, havuç, kayısı ve yeşil yapraklı sebze ve meyve tüketerek önlem alınabilir”

    Sigarayı bırakınca iştahınızın açılmasından korkmayın
    Sigarayı bırakma isteğine karşın, kilo alma endişesinin kimi zaman ağır bastığına değinen Dyt. Ertuğ, “Sigara kullanımında tütünün tat alma duyusunu azaltması, kişideki iştahı da etkiler. Sigarayı bırakmakla daha iyi hissedilen tatlar, kişiyi yemeğe yöneltir. Özellikle yüksek kalorili besinlerin tüketildiği bu geçiş döneminde, nikotin eksikliğinden dolayı metabolik hızın da düşmesiyle kilo alımı başlar. Hayatı tehdit eden hastalıkların temelinde yer alan sigarayı bırakmak için kişinin iradesi ve çevrenin desteği çok önemlidir. Uzman hekim ve diyetisyenlerin kontrolünde, eksilen nikotinin yerine alınabilecek ilaçlar ve besinlerle de bu süreç daha rahat bir şekilde başarıyla sonuçlanabilir. Sağlıklı kiloyu korumak adına alınacak önlemler konusunda mutlaka bir beslenme ve diyet uzmanına başvurulmalı, sigarayı bırakma dönemi ve sonrası takip edilecek bir beslenme programı için destek alınmalıdır” dedi.

    Sigarayı bırakınca kilo almamak için ne yapmalı?

    Sigarayı bırakında iştah açılır, metabolizma yavaşlar mı? Sigarayı bırakan ve kilo almak istemeyen biri nasıl beslenmeli? Dilara Koçak anlatıyor.

    Sigarayı bırakmak isteyen ama birçok nedenle bırakamayan daha doğrusu bırakamayacağına inananların sayısı çok fazla. Ancak, sigara içmeye devam eden bu kişilerin önemli bir kısmı da, sigarayı iştah kesici, metabolizma hızlandırıcı olarak görüyor. Özellikle de hanımlar. Peki, bunlar doğru mu?

    Ağustos ayında yapılan yeni bir çalışmaya göre sigara içen ve kilo vermeye çalışan insanlar, kilo alırım endişesiyle sigarayı bırakmaya çekiniyor. Özellikle kilo sorunu olan kadınların bu duygusu erkeklere göre daha dikkat çekici seviyede bulunuyor. Birçok insan kilo kontrol mekanizması olarak sigara içiyor ve kilo alma korkusundan dolayı sigarayı bırakmaya karşı. Kilo sorunu olan ve sigara içen kadınlar, kilo sorunu yaşamayan kadınlara oranla sigarayı bırakmayı pek düşünmüyor. Bir yıl süren bu araştırmaya göre sigarayı bırakmak için bir kadının motivasyonu, sigarayı bıraktıktan sonra kilosunu kontrol edebilme güvencesiyle doğru orantılıdır. Yani sigarayı bıraktıktan sonra kilo almayacağını garantiliyor ise bu konuda kendine güveniyor ve sigara bırakma programına daha kolay katılıp daha çabuk uyum sağlıyor.

    Beslenme eğitimi alan kendine güveniyor
    Sigara bırakmadan önce beslenme eğitimi alan kişi sigarayı bırakmaya daha istekli oluyor. Bu istek başarıyı getiriyor.
    Kadınlar sigara ile kilo kontrolü yapabileceğini düşünüyor.

    Bu araştırmaya katılan kadın içicilerin yaklaşık yüzde 50’si ve erkeklerin yüzde 25’i sigara içmenin kendi vücut ağırlıklarını kontrol etmede yardımcı olduğunu düşünüyor. Kilo alma konusunda sıkıntılar, sigarayı bırakmaya engel olabiliyor, bu düşünce biçimini değiştirmek için beslenme davranışı ve egzersiz yönlendirmesi öncelikli olmalı.

    NEDEN KİLO ALINIR?

    Sigarayı bırakanların kilo almalarının tek nedeni, metabolizmanın yavaşlaması değildir. Bazı davranışlar kilo almanın daha önemli sebepleridir.
    Sigara birçoğu için ‘yemek bitiş sinyali’dir. Özellikle kalabalık masalarda kişiler farkında olmadan ihtiyaçlarından fazla yemek yiyebilir. Kişi karnı doyduğu anda bir sigara yakar ve yemekten uzaklaşır. Sigarayı bırakınca bu alışkanlık ve beyne komut verme, bir süre sonra fazla yemekle sonuçlanır.
    Sigara bırakılınca nikotinin vücuttan atılması sürecinde bazı kan şekeri düzensizlikleri oluşabilir. Bu da sürekli yeme ihtiyacı doğurur.
    Boşluk hissi, genelde yemekle doldurulmaya çalışılır. En büyük tehlike, avuç avuç kuruyemiş, çekirdek gibi yağlı gıdalar yemektir. Oysa salatalık, kereviz sapı, domates ve meyve, yağ içermediği ve düşük kalorili olduğu için, daha sağlıklı atıştırmalıklardır.

    SİZİN DİYET LİSTENİZ HANGİSİ?
    Bundan böyle her pazar günü örnek bir diyet listesini sizinle paylaşacağım. Bunun için bana hikayenizi gönderebilirsiniz. Bu hafta sigarayı yeni bırakan ve kilo almak istemeyen 40 yaşında, haftada üç gün yürüyüş yapan ve kolesterolü yüksek olan Esra Hanım’ın örnek mönüsünü sizinle paylaşacağım. Haftaya pazar, hipolglisemi diyeti var.

    sigara_diyet

     

    sigara_diyet_kilo

    diyet_sigara

    Dilara Koçak, Milliyet Cadde