Etiket: Sigara

  • Hamilelikte Yapılmaması Gereken 13 Şey

    Hamilelikte Yapılmaması Gereken 13 Şey

    Hamilelere “büyülü bahçe” denir. Hamilelik her kadının yaşaması gereken, canınızdan cana kavuşacağınız bir hissi gün ve gün an ve an yaşatan muhteşem bir duygudur.
    Kadınlar kulübü editörleri olarak hamilelik konusunu araştırdık ve  jinekologlar tarafından bildirilen hamilelikte yapılmaması gereken 13 şey konusunu sizler için hazırladık.

    Hamile iseniz, hamilelikte yapılmaması gereken 13 şeyi bilmek sizin yararınıza olacaktır.
    Hamile olmak ve evlat sahibi olmak, 9 ay boyunca evladınızı içinizde taşımak, onu dünyaya getirmek kadınlara verilmiş olan en büyük lütuflardandır.
    Fakat hamilelik sırasında yapılırsa size ve çocuğunuza zarar verebilecek şeyler vardır. Bunları bilip, hamilelikte bunlardan sakınmak en sağlıklısıdır.

    Hamilelikte Yapılmaması Gereken 13 Şey

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (1)
    Alkol ve Sigara YASAK!
    Çoğu insan hamilelik sırasında alkol ve sigaradan özenle kaçmak gerektiğini bilir,
    fakat bu konu o kadar mühimdir ki, biz bir daha hatırlatmak istedik.
    Alkol ve sigara erken doğumdan, ölü doğuma, sağlıksız çocuktan sakat çocuk sahibi olmaya kadar pek çok korkunç durumun başrol oyuncularıdır.
    Hamileyken alkol ve sigaradan kaçmanız gerektiği gibi, sigara dumanı olan yerlerde bulunmamanızı da şiddetle öneririz.

    Sağlıklı Beslenin
    Hamilelikte çoğu kadının iştahı o kadar açılır ki, önüne ne gelirse yemek isterler.
    Abur cubur, tatlı, şekerleme, cips, meyvesi, sebzesi, yararlı yararsız ne varsa insanın canı çeker.
    Bu gibi durumlarda, açlığınızı hemen size ve bebeğinize faydalı besinlerle bastırın.
    Canını kolamı çekiyor, hemen gidip süt veya ayran için, yaş pastamı çekti, meyve yiyin,
    bunları kendinizden önce evladınızı düşünerek, onun sağlığı için yapın. Zaten size faydasız bir şey yerine, sağlıklı bir gıda alternatifi tükettiğinizde, nefsiniz kırılmış olacağını, faydasız diğer gıdayı istemediğinizi farkedeceksiniz. Hamilelikte beslenme çok önemlidir, mümkünse bir diyetisyene gidin ve bebeğinize bu dönemde neler yararlı olur, öğrenip ona göre beslenin. Bu evladınıza verebileceğiniz en büyük hediye olacaktır.

     

    Topuklu Giyinmeyin
    Uzmanlar hamileyken yüksek topuklu ayakkabı giymemeyi tavsiye ediyor.
    Hamileyken dengeli yürümek önemlidir, yüksek topuklu giymek ise her zaman düşme ihtimalini baştan kabul etmek demektir.
    Bunun dışında hamileyken vücud ödem topladığından, topuklu ayakkabular ayaklarda ayak bilekleri şişmelere, sırt ve kalça
    ağrılarına neden olur. Size önerimiz boyunuz kısa da olsa, bunu bu dönemde önemsemeyin:), evladınızın sağlığı için bu dönemi babetlerle geçirin.

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (4)

    Vücud Isınızı Kontrol Altına Alın
    Hamileyken, vücut ısısını kontrol altında tutmak önemlidir.
    Bedeninizin sıcaklığı artığında bundan bebeğinizde rahatsız olur, çünkü o şuan sizden bir parçadır.
    Bu nedenle sıcak hamamlardan, güneşte çok gezmekten, solayumdan, çok sıcak suyla banyo yapmak gibi vücut ısısını yükselten durumlardan kaçının.
    Mümkünse en iyisi, yazın sıcak günlerini, ayaklarınızı uzatıp keyfinize bakarak, evde geçirmeye bakın.

    Stresten Uzak Durun
    Hamileyken stresten tamamen kaçınmak imkansızdır, çünkü çocuğunuza kavuşma
    arzusunun heyecanı vardır, herşeyin yolunda gitmesi konusunda kaygılıyızdır vs vs…
    Fakat bu stres durumunu minimumuma indirmeliyiz. Stresli olmamızdan bebeğimiz hemen etkilenir. Bu nedenle stresle başetmenin yollarını aramalıyız.
    Çevrenize iyi enerji saçan insanlarla bulunun, gezin, zarar vermeyecek şekilde spor yapın,kitap okuyun, sevdiklerinizde beraber olun,
    tüm bunlar stresinizi düşüren etkenlerdir.

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (6)

    İlaç Kullanmadan Doktorunuza Danışın
    Bebeğinizin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi, hamileyken yedikleriniz,içtikleriniz hatta yaptıklarınızla çok ilgilidir.
    Jinekoloğunuzu izni ve haberi olmadan kesinlikle ilaç kullanmayın.
    Şayet hastaysanız doktorunuz size hamileyken kullanılmasında sakınca olmayan ilaçlardan verecektir.

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (7)

    Hamileyken Kafein Tüketimi
    Kafein kahve , bazı çaylar, kola ve çikolatada bulunur. Hamilelikte aşırı kafeinin sakıncalı olabileceği bazı araştırmalarla tespit edilmiştir.
    Hayvanlarda yapılan çalışmalarda yüksek kafein alımının düşük riskini arttırabildiği, erken doğuma sebep olabildiği, doğumsal anomalileri arttırabildiği gibi bulgulara neden olduğu saptanmıştır.

     

    Yorucu Aktivitelerden Uzak Durun!
    Hamileyken egzersiz güzeldir fakat doktorunuzun önerdiği egzersizler.
    Aşırıya kaçmadan, kendini çok zorlamadan, jinekoloğunuzun tavsiye ettiği
    egzersizleri yapmak sizin yararınıza olacaktır. Sörf, binicilik, kayak, dağ tırmanışı
    gibi yüksek performans gerektiren yorucu sporlar asla yapılmamalıdır.
    Hamileliğinizde tehlikeli bir durum yoksa, ve doktorunuz müsade ettiyse, bisiklet sürmek, yürümek, yüzmek güzel alternatiftir.

     

    Tehlikeli Maddeler..
    Hamileyken sakınmanız gereken pekçok zehirli madde içeren şey vardır.
    Saç spreyi, oje, temizlik ürünleri gibi tüm kimyasal ürünlerden mümkün mertebe uzak durun.
    Ayrıca çamaşır suyu, deterjan, boya gibi kimyasal maddelerle temastan kaçınmak sizin yararınıza olacaktır.

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (10)

    Sakatatlarla Beslenmeyin
    Sakatatlar düşüğe neden olan listeria baktesi taşıması ile bilinir. Hamileliğiniz boyunca sosis, salam, sucuk aklınıza ne kadar sakatat geliyorsa onlardan kaçının,
    bunların yerine et ihtiyacınızı, dana eti, kümes hayvanlarının etleri ile karşılayabilirsiniz.
    Ne kadar canınız çekse de bu gıdalardan beslenmemiz sizin ve bebeğiniz sağlığınız için en doğru karardır.

     

    İşlenmiş Gıdalar Yasak!
    Pastörize süt ve süt ürünlerinden, işlenmiş gıdalardan bu dönemde uzak durun.
    Mümkün mertebe taze sebze meyve, ve sağlıklı besinlerle günlük gıda alımınızı sağlayın

     

    Temizlik Şart
    Sebze ve meyvelerin güzelce yıkayıp tüketin. Doğal gıdaların üzerindeki
    kimyasal zehir kalıntıları, düşüğe, erken doğuma, doğum kusurları gibi pekçok soruna yol açabilmektedir.
    Özellikle hamileliğin ilk aylarında bu hususta titiz olmaya daha da özen göstermelidir.

    hamilelikte_yapilmamasi_gereken_13_sey (13)

    Ağırlık Kaldırmayın
    Hamileyken ağır birşey taşımamalı, bu basit fakat önemli bir bilgidir.
    Günlük rutin işlerinizde yardımcı olmalarınızı eşinizden veya yakınlarınızdan isteyebilir,
    ağır bir şey kaldırmanız gerektiğinde bunu onlardan rica edebilirsiniz.
    Hamileyken yapılan ağırlık kaldırımı düşüğe, erken doğuma ve ölü doğuma neden olabilir.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Erken doğumları azalttı

    Erken doğumları azalttı

    Amerika ve Avrupa’da yapılan araştırmalara göre, kamuya açık alanlardaki sigara yasağı erken doğumların azalmasında etkili oldu.

    Bilim insanları, ciğerleri ve bağışıklık sistemi açısından pasif içicilikten en çok çocukların etkilendiğine dikkati çekerek, birçok ülkede kamuya açık alanlarda sigara yasağının getirilmesiyle, erken doğumlarda ve astım hastası çocukların sayısında yüzde 10 azalma olduğunu vurguladı.

    Kuzey Amerika ve Avrupa’da yapılan 2008-2013 yıllarını kapsayan 11 araştırmanın sonuçlarını değerlendiren bilim insanlarının çalışması, sigara yasağının yürürlüğe girdiği yılı takiben azalmanın görüldüğünü ortaya koydu.

    2012’de yayımlanan bir araştırma yasağın kalp-damar hastalıklarında yüzde 15, solunum yolu rahatsızlıkları nedeniyle hastaneye kaldırılanların sayısında yüzde 24 azalmayı sağladığını göstermişti.

    California Üniversitesi’nden uzmanlar Sara Kalkhoran ve Stanton Glantz, yüzde 10’luk azalmanın her yıl 7 milyar dolarlık tasarruf sağladığını belirterek, yasağın sağlığın bu kadar kolay iyileştirilmesi, tıbbi masrafların bu kadar çabuk ve büyük oranda azaltılmasına yardımcı olduğunu vurguladı.

    Araştırmanın sonuçları ”The Lancet” dergisinde yayımlandı.

    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sı sigara yasağının olduğu ülkelerde yaşıyor.

  • Sigara tüp bebek tedavisini olumsuz etkiliyor!

    Sigara tüp bebek tedavisini olumsuz etkiliyor!

    Sigara kullanan kadınlarda tüp bebek tedavisi sürecinde daha yüksek doz hormon tedavisine gerek duyuluyor; çünkü sigara kullanan kadınların kan ve östrojen seviyesi diğer kadınlara göre daha düşük olduğu için daha az miktarda yumurta gözleniyor

    Çocuk özlemi çeken ve başka yardımcı üreme tedavilerinden sonuç alınamayan çiftlere uygulanan bir üreme yöntemi olan tüp bebek tedavisi sonucu oluşan gebeliğin normal gebelik ile hiçbir farkı yoktur. Yalnızca döllenme işlemi vücut harici bir ortamda teknolojik imkanların kullanılması ile sağlanır. Tüp bebek tedavisinde başarılı sonuçlar alabilmek için bazı kurallara uyulması gerekir.
    Tedavinin seyrini değiştirebilecek en önemli etkenlerden birinin sigara kullanmak olduğunu söyleyen Liv Hospital Tüp Bebek Uzmanı Dr. Serkan Oral “Sigara kullanan kadınlarda tüp bebek tedavisi sürecinde daha yüksek doz hormon tedavisine gerek duyulur. Çünkü sigara kullanan kadınların kan ve östrojen seviyesi diğer kadınlara göre daha düşük olur. Bu nedenle de daha az miktarda yumurta gözlenir. Ayrıca sigara nedeni ile tedavinin erken sonlandırılması bile söz konusu olabilir” diyor.
    Tüp bebek tedavisi, kısırlık sorunu yaşayan çiftlere gebelik sağlayabilmek için uygulanan bir yöntemdir. Tüp bebek yaptırmaya karar veren çiftlerin tedaviden başarılı sonuç alabilmek için tedaviyi olumsuz etkileyecek bazı davranış ve alışkanlıklardan uzak durması gerekir. Tüp bebek tedavisi başından sonuna kadar oldukça hassas bir dönemi içerir. Bu dönemde anne adayının birçok şeye dikkat etmesi gerekir. Özellikle anne adayı sigara kullanıyorsa tedaviye başlamadan en az 3 ay önce sigara alışkanlığından vazgeçmelidir. Çünkü sigara tedavi sürecini zorlaştıracağı gibi bebeğin gelişimini de olumsuz etkileyen bir faktördür.
    – Sigara üreme sistemini nasıl etkiliyor?
    Sigara normalde de östrojen hormonunun üretimini olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle tüp bebek tedavisinde tedavi başarılı bir şekilde yol alırken üreme sistemini olumsuz yönde etkileyerek tedavinin seyrini değiştirebilir. Sigara bebeğin gelişeceği alanlara zarar vererek oluşan gebeliğin anne rahmine tutunmasını zorlaştırır. Anne yaşı 35’in üzerinde ise tüp bebek tedavisi ile gebe kalma oranı sadece yüzde 20-30 kadardır. Bir de anne sigara kullanıyorsa, tedaviden başarılı sonuç alma olasılığı daha da düşer. Sigara üreme sisteminde ve fonksiyonlarında ciddi sorunlara yol açarken erken menopoza neden olabilir. Günümüzde erken menopozun tam olarak nedeni açıklanamasa da bu konuda sigaranın payı büyüktür. Fazlaca sigara kullanan kadınların erken menopoza girme olasılığı diğer kadınlara nazaran daha yüksektir.
    – Sigara gebelik üzerinde hangi sorunlara neden olabilir?
    Sigaranın içeriğinde barındırdığı kimyasal maddeler kromozom bozukluklarına ve anne karnındaki bebekte birtakım anomalilere yol açabilir. Anne adayının yaşı her ne olursa olsun sigara kullanımı nedeni ile kusurlu bebek oluşumu, gebeliğin düşük ile sonlanması ve ölü bebek gibi riskler açığa çıkabilir. Tüp bebek tedavisi uygulanan ve sigara kullanmaya devam eden anne adaylarında gebelik sağlansa bile gebeliğin düşük ile sonuçlanma olasılığı oldukça yüksek değerlerdedir. Sigara kullanan adayların sigaradan vazgeçmeden tüp bebek tedavisine dahil olmasının hiçbir anlamı yoktur. Çünkü sigaranın tüp bebek tedavisini olumsuz etkilediği gerçeği kesindir.
    – Erkekler üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir?
    Sigara kullanımı tıpkı kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de üreme fonksiyonlarında olumsuz etki yaratır. Sperm sayısı, hareketliliği, kalitesi ve şekli sigara kullanmayan erkeklere oranla daha düşük olur. Dolayısı ile tüp bebek tedavisi için negatif sonuçlara yol açar. Tüp bebek tedavisi oldukça meşakkatli, masraflı ve özellikle anne adayı için zor bir süreçtir. Bu zorlu süreçten başarılı bir sonuç alabilmek ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilmek için çiftlerin sigarayı mutlaka tedavi sürecine başlamadan terk etmesi gerekir.

    Tüp Bebek Özel Bölüm için tıklayın!

  • Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Trabzon Özel Yıldızlıgüven Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Akbaş, huzursuz barsak sendromuyla yaşamanın zorluğuna dikkat çekti.

    Barsak sendromunun toplumda görülme sıklığının erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabileceğini kaydeden Dr. Akbaş, “Barsak sendromu, bilinen bir organik sebebi olmayan, stres veya emosyonel (duygusal) gerilimin yüksek olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya artan, başta karın ağrısı olmak üzere ishal ve kabızlık gibi defekasyon (dişkılama) alışkanlıklarında değişiklik ile seyreden ve bunların yanında daha birçok değişik semptomlarla seyreden fonksiyonel bir barsak hastalığıdır.

    Hassas barsak sendromu toplumda görülme sıklığı erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabilmektedir ve barsak hastalıkları içerisinde doktora en sık müracaat etmeye sebep olan rahatsızlıkların başında gelir. Gerçek anlamda bir hastalık değildir. Daha sonra ciddi rahatsızlıklara dönüşme riski olmamakla beraber hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkilemektedir. Çok sık görülen bir hastalık olmasına rağmen, bu şikayetleri normal yaşam biçimi olarak kabul eden ve doktora başvurmayan hastaların sayısı fazladır. Bu hastalar, şikayetleri ve huzursuzlukları nedeni ile iş ya da okula gidememe, sosyal planlamalara ara verme, erteleme gibi şikayetleri oldukca sık yaşar. Yapılan bır araştırmaya göre, soğuk algınlığından sora iş-okula gidememe nedenleri arasında ikinci sırada huzursuz barsak sendromu gelmektedir” dedi.

    Yedikleriniz çok önemli

    Sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyeceklerin önemli olduğunu anlatan Dr. Akbaş, “Yapılan çalışmalara rağmen hastalığın nedeni tam belirlenememiştir. Hastalarda yapılan tetkikler sonucunda organik olarak normal olması, psikolojik, fizyolojik ve beslenme şeklinden kaynaklanan nedenlere bağlı olabileceğini düşündürmektedir. Kişiden kişiye şikayetlerin artma nedenleri farklılık göstersede, sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyecekler büyük önem taşır. Bununla beraber en sık görülen tetikleyıcıler; liften yetersiz beslenme, belirli yiyeceklere karşi hassasiyet (kişiden kişiye göre farklılık gösterebilir), kahve ve kafein içeren maddeler, çikolata, aşırı baharatlı yiyecekler, gazlı içecekler, sütlü besinler, stres, psikolojik sorunlar, sigara, alkol, adet dönemi, öğün atlama ve birden çok yemek yeme, enfeksiyonlar, antibiyotik kullanımı, mevsimsel değişiklikler ve soğuk hava sayılabilir” diye konuştu.

    Belirtileri nelerdir?

    Hastalığın tüm sindirim sistemini ilgilendirebileceğini ifade eden Dr. Akbaş, şunları söyledi:

    “Irrıtab l(huzursuz) barsak sendromunun belirtileri sadece barsaklar ile sınırlı değildir. Hastalık tüm sındırım sıstemını ilgilendirebilir.Karın ağrısı en sık görülen şikayettir. Künt bir karın ağrısı şeklinde veya kramplar şeklinde olur. Ağrılar dalgalar halinde gelir gider.Lokalızasyonu, sıklığı,şiddeti ve süresi hastadan hastaya göre değişiklikler gösterebilir. Emosyonel stres, soğuk, bazı yiyecekler,bazı ilaçlar,ağrıyı artırır. Dışkılama ve gaz çıkarma ile hasta rahatlar.

    Gece uykuda ıken hasta oldukca rahattır. Dışkılama düzenındeki değişiklikler ikinci en sık görülen şikayettir. Çoğu kez kabız ve ishal dönemleri birbirini izler. Kabızlık dönemlerinde sert, tane tane,zeytın veya keçi pisliği şeklinde görünümü gaita varken, ishal döneminde yumuşak pelte kıvamında kötü kokusu olmayan bir özelliktedir. Hastalar yemeklerden sonra defekasyon ihtiyacı hisseder. Dişkılama sonrasında karın ağrısının kısmen azalması gözlenir. Hastalartda bazan sık dişkılama isteği ve tam boşalamama (tenesmus) hissi mevcuttur. İster kabız, ister ishal dönemlerınde olsun barsağın mukus sekresyonu artmıştır. Bazen gaitanın kalem gibi inceldiği ve kabizlığın giderek arttığı gözlenir, laksatif ile lavmanlara bile cevap vermez hale geldiği.Dispeptik yakınmalar hastaların çoğunda vardır. Bilhassa yemeklerden sonra karın gerginliği, karın rahatsızlığı,şişkinlik, gaz, hazımsızlık, geğirme, bulantı, iştahsızlık gözlenir. Sindirim sistemi dişindaki belirtiler ise bayanlarda adet bozuklukları, ağrılı adet dönemleri, sık idrara çıkma ve acıl idrar yapma isteği, sinirlilik hali, anksiyete, saldırganlık, nefret, suçluluk hissi, depresyon, yorgunluk ve halsizlik sayılabilir.”

    “Sık ve az yemeli”

    Huzursuz barsak sendromunu tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavi olmadığını kaydeden Dr. Akbaş, “Ancak tedavi belirtilerin şiddetini azaltmaya ve tekrarlanmasını önlemeye yönelik olarak başarılı olmaktadır. Amaç hastaların günlük yaşamlarını sürdürmeleri, ve yaşam kalıtelerinin bozulmamasının sağlanmasıdır. Özellikle dikkat edilmesi gereken konular; rahatsızlığın artırdığında düşündüğünüz yiyeceklerden uzak durulması., Sık sık ama azar azar yemelerını, sofradan tıka basa doyarak kalkmamalarını (buna en güzel örnek anadolu-islam kültüründe yemeklerde midenın ücte birini su ile , üçte birin yemek ile, üçte birini de hava ile doldurmak önemli yer tutar), düzenli yemek yemelerini, yemek saatlerinin düzenlenmesini tavsiye ederiz. Öğün atlamadan beslenmek barsakların düzenli çalişmasını sağlar, özellikle sabah kahvaltısı barsaklarımızı çalişmak üzere uyaran en önemli öğündür. Bol su içilmesi, gaz yapan yiyeceklerin az tüketilmesi, daha çok egzersiz yapılması, sigaranın bırakılması, alkol alımının bırakılması, ve stresten uzak durulmasını önermekteyiz” ifadelerini kullandı.

  • Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    19. yüzyıl ve sonrasında toplumlardaki sosyal dokunun değişimi, çalışma şartlarının, kişiselrollerin farklılaşması ve ağırlaşması sonucu yorgunluk çok sık duyulan bir şikayetolmaya başlamıştır. Son yıllarda ülkemizde yapılan taramalarda 100 kişiden 55’içok yorgun olduğunu dile getirmektedir.

    Yorgunluk nedir?
    Yorgunluk için genel anlamda bir tanımlama yapmak zordur. Kişinin günlük aktivitelerinebaşlamak için kendinde yeterli gücü, enerjiyi bulamaması ya da rutin aktivitelerinin bitiminde tükenmişlik hissinin gelişmesi durumudur. Yorgunluk, subjektif, kişinin algılaması ile ilgili bir yakınmadır, bu sebeple kişisel farklılıklar gösterir.

    Halsizlik, isteksizlik, güçsüzlük, yıpranmışlık, sıkıntı gibi tanımlamalar benzer durumutanımlamak için sıklıkla kullanılır. Ancak, bazı hastalar egzersiz esnasındakinefes darlığını veya bacaklardaki ağrıyı yorgunluk olarak dile getirebilir. Bu durumda tarif edilen yorgunluk bizim sıklıkla kullandığımız tanımın dışında kalp – damar sisteminin hastalığının şikayet bulgusu olabilir. Bu sebeple güçsüzlük,
    yorgunluk gibi yakınmaların arkasında gerçekte anlatılmak istenenin ne olduğu netleştirilmelidir.

    Yorgunluk nedenlerinelerdir?
    Fizyolojik Yorgunluk
    Sağlık durumu normal olan kişilerde stres, yetersiz dinlenme, yetersiz uyku, diyetdeğişiklikleri veya aşırı aktivite durumunda görülür. Yaşlı hastalarda bu tipyorgunluk daha sıktır.

    Organik Yorgunluk
    Bu tip yorgunluk bazı hastalıklarla birlikte görülür. Orta ve ileri yaş hastalarda en sık karşılaşılan durumdur. Aile hikayesi, tam bir fizik muayene ve yapılan kan ve görüntüleme ile ilgili tetkikler sonrası nedeninin belirlenip, ilgili hastalığın tedavisi ile yorgunluk ortadan kaldırılabilir.

    Psikojenik Yorgunluk
    Genel olarak tüm yorgunlukların %50’sini oluşturur. En sık depresyonla birliktedir. Herhangi bir yaş gurubunda oluşabilir. Çoğunlukla gün içinde azalır. Duygu, düşünce ve stres durumuna paralel olarak şiddeti değişebilir.

    Kronik Yorgunluk Sendromu
    19. yüzyılda “Kronik Nervöz Tükenme” olarak tanımlanmıştır. Kronik yorgunluk sendromu büyük ihtimalle yüzyılımızın yaygın hastalığı olacaktır. Yaşlılarda nadirdir. Yorgunluğu olan hastaların %30’unda organik veya psikolojik sebep bulunmaz. Tanı koyulana dek idiyopatik kronik yorgunluk olarak değerlendirilir. Bu olgularda motivasyon azlığı konsantrasyon yetersizliği, güçsüzlük, irritabilite vardır. Sıklıkla psikomotor yavaşlama vardır.

    Yorgunluk bir hastalık mı, yoksa bir hastalık işareti midir?
    Yorgunluk çoğunlukla bir hastalık bulgusu olmakla birlikte kronik yorgunluk sendromu adıaltında hastalığın kendisi de olabilir. Yorgunluk her türlü bakteriyel, viral ya da parazitik enfeksiyonun, kansızlık ve benzeri kan hastalığının, karaciğer ya da böbrek hastalığının, kandaki vitamin ve mineral eksikliklerinin, hormonal hastalıkların, beslenme ve uyku bozuklukları sonucunda oluşabilir. Özellikle tiroit hormon yetmezliği, böbrek üstü bezi yetmezliği, büyüme hormonu yetmezliği ve hipoglisemi gibi hormonal sebepler erken dönemde gözden kaçabilir.

    Kronik yorgunluk sendromunun tanısı içinse; tam bir klinik değerlendirme sonrası tanımlanamayan devamlı ve tekrarlayan yorgunluğun yeni ve bilinen bir zamanda başlaması, devamlılığı, sosyal ve iş hayatındaki aktivitelerde yavaşlamaya yol açması gerekir. 6 ay üzerinde devam eden durumlarda bu sendrom düşünülmelidir.

    Yorgunluk hangi durumlarda masum bir halin ötesine geçerek tehlike işareti olabilir?
    Yorgunluk yakınması; daha önce yaşanılmayan ölçüde yoğunsa, günlük aktiviteleri sınırlıyorsa, beraberinde başka yakınmalar
    mevcutsa, takipte olduğunuz kronik bir hastalığınız mevcutsa ya da aile hikayesi veya vücut yapısı nedeniyle bazı organik hastalıklar açısından risk grubunda bulunuyorsanız ve kendi çabalarınızla geçmiyorsa zaman kaybetmeden bir hekimle görüşmelisiniz. Yakınmanın tehlikeye işaret edip etmediği bazı tıbbi araştırmalar sonucunda netleşecek bir durumdur. Pek çok sinsi seyirli kanserin ilk bulgusu yorgunluk olabilmektedir. Ve bu durumda kilo kaybı, beslenme bozukluğu ve hastalığın tutulma bölgesi ile ilgili pek çok ek yakınma sonradan tabloya eklenebilmektedir.

    Yorgunlukla kronik yorgunluk arasındaki farklılıklar nelerdir?
    KRONİK YORGUNLUK sendromu sürekli ve tekrarlayıcı seyreden, birçok sistemi etkileyen bir hastalığı tanımlamak için kullanılır. Tek bir sebebi yoktur. Bu hastalığın viral bir enfeksiyon tarafından çalışma dengesi bozulan beyin kaynaklı olduğu veya stres ve savunma sisteminde oluşan bozulmanın ve hedef sapmasının içinde olduğu bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Kronik yorgunluğun en ayırt edici özelliği yatak istirahati ile geçmemesidir. Bu sürecin sonucu bitkinliktir.

    Kronik yorgunluk sendromunu gösteren belirtiler hangileridir?
    Fiziksel Tükenmişlik Bulguları
    _ Başka bir nedene bağlı olmayan, istirahatle geçmeyen, 6 aydan uzun süren, ortalama günlük aktiviteyi en azından %50 azaltacak derecede, sürekli ve tekrarlayıcı fiziksel ve mental bitkinlik hissi.
    _Güçsüzlük, daha önce tolore edilebilen egzersizden sonra oluşan ve 24 saat ya da üzerinde devam eden bir durumdur.
    _Enerji kaybı
    _Yıpranma
    _Hastalıklara karşı daha hassas olma
    _Baş ağrıları
    _Bulantı
    _Kas krampları ve miyalji
    _Bel ağrıları
    _Denge kaybı
    _Sindirim sorunları
    _Uyku bozuklukları
    _Çabuk yorulma
    _Hafif ateş, üşüme
    _Boğaz ağrısı
    _Boyunda ağrılı lenf bezleri
    _Açıklanamayan genelleşmiş kas zayıflığı
    _Kaslarda katılaşma
    _Geçici eklem ağrıları
    _Farenjit
    _Bazı hastalarda gribal enfeksiyon benzeri durumlar

    Duygusal Tükenmişlik Bulguları
    _Işıktanrahatsızlık
    _Düşünmedezorluk
    _Gözönünde beneklerin uçuştuğu hissi
    _Depresyon
    _Umutsuzluk,unutkanlık
    _Evde,işte gerginlik- tartışma artışı
    _Kızgınlık
    _Netgörememe
    _Huzursuzluk,sabırsızlık
    _Nezaket, saygı gibi pozitif bulgularda azalma

    Zihinsel Tükenmişlik Bulguları
    _Doyumsuzluk
    _İşi
    bırakma
    _Kendine ve işine karşı negatif yaklaşım
    _Hafıza problemleri
    _İşi savsaklama

    Kronik yorgunluk daha çok kimlerde görülür?
    Kronik yorgunluk sendromu A tipi agresif dediğimiz hırslı, titiz, mükemmeliyetçi, çabuk sinirlenen, tez canlı kişilik yapılarında daha çok görülür. Kentsel yaşam ve çalışma yoğunluğunun sonucu olarak bu toplumun bireylerinde daha sıktır. Doktorlar ve diğer yardımcı sağlık çalışanlarında, yönetici kadrosunda çalışanlarda, ekonomi alanında çalışanlarda daha yoğun görülür. Kadın cinsiyet erkeklerden daha fazla risk altındadır.

    Kronik yorgunluğun giderilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
    Kronik Yorgunluk Sendromunun tanı amaçlı kan testleri yoktur.

    Tedavi planı:

    -Tatil
    -Egzersiz (kas gevşemesine yardımcı, hafif egzersizler)
    -Günlük istirahat sürelerini uzatma
    -İlaç
    -Vitaminler (günlük ihtiyaca göre)
    -Psikoterapi (hayat tarzı değişikliği)

    Yorgunluğa neden olan sağlık sorunları neler olabilir?
    1- Kan hastalıkları: kansızlık çeşitleri, kan kanserleri
    2- Kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları: koroner kalp hastalığı, kalp yetmezlikleri, kalp ritim bozuklukları, kapak hastalıkları, periferik atar ve toplardamar problemleri
    3- Solunum sistemi bozuklukları: uyku –apne sendromu, astım, KOAH gibi hastalıklar, akciğer kanserleri
    4- Sindirim sistemi hastalıkları: mide-bağırsak kanamaları, iltihabi bağırsak hastalıkları, karaciğer yetmezliği(siroz), hepatitler, kanserler
    5- Böbrek yetmezlikleri ve idrar yollarının böbreğin iltihabi ve kötü huylu hastalıkları
    6- Hormonal hastalıklar: tiroit hormonu yetmezliği, böbreküstü bezi yetmezliği, şeker dengesizliği (tip2 diyabet, hipoglisemi), büyüme hormonu yetmezliği, östrojen- testesteron hormonlarında dengesizlik
    7- Nörolojik hastalıklar
    8- Vitamin – mineral yetersizlikleri: B12, D vitamini yetersizliği gibi
    9- Enfeksiyon hastalıkları

    Kişinin yorgunluğunun kaynağını anlamaya yarayan tahliller hangileridir?
    Yorgunluğu olan hastada yapılacak tetkikler:

    1- Kan sayımı, sedimentasyon
    2- Karaciğer fonksiyon testleri
    3- Böbrek fonksiyon testleri
    4- Kan şekeri, tiroit hormonları
    5- Kandaki vitamin, mineral ve elektrolit düzeyleri
    6- Ek yakınmalarla ve muayene bulguları ile karar verilecek görüntüleme yöntemleri

    Alkol ve sigaranın yorgunluk üzerinde ne gibi etkileri vardır?
    İzin verilen dozların üzerinde alkol alımı karaciğeri yoracağından, sinir sistemini olumsuz etkileyeceğinden, bazı vitaminlerin (folik asit gibi) kan düzeyini düşüreceğinden ve şeker dengesini olumsuz etkileyeceğinden yorgunluğa yol açabilir. Sigara kullanımı yarattığı hava yolu kasılması ve yıpranmasından dolayı, solunumla alınan oksijen miktarını azaltır. Böylelikle dokuların yeterli oksijenlenmesi
    bozulur. Ortaya çıkan serbest radikaller ve benzeri maddeler doku yaşlanmasına ve yorgunluğa neden olur.

    Her iki madde de uzun vadede kalp damar hastalığı sebebi olduğundan diğer önemli bir yorgunluk nedeni de bu durumdur.

    Beslenme şekli yorgunluk nedeni olabilir mi? Kendini yorgun hissedenler nasıl beslenmelidir?
    Beslenme şekli yorgunluk sebebi olabilir. Et ve kuru baklagilden fakir bir beslenme demir ve vitamin B12 eksikliği nedeni ile kansızlığa dolayısıyla yorgunluğa neden olabilir. Yoğun yağlı ve karbonhidratlı beslenme şekli hipoglisemiye, diyabete eğilim yaratacağından ve kilo fazlası oluşturacağından yorgunluk yaratabilir. Meyve ve sebzeden fakir beslenme folik asit, c vitamini, potasyum gibi pek çok mineral, vitamin eksiğine neden olabilir.

    Sıvı alımımızın yeterli ve dengeli olması oldukça önemlidir. Kafein ve çay tüketimine dikkat edilmelidir. Bu içeceklerin her birinin günde 2 – 3 fincandan fazla tüketimi yorgunluk nedeni olabilir. Her gıda grubunun dengeli alımı beslenmeden kaynaklanacak yorgunluğun önüne geçecektir. Dengesiz beslenme ile sıkı diyetler oldukça önemli bir yorgunluk nedenidir.

    Kendini yorgun hisseden kişiler gün içinde neler yapmalıdır?
    Yorgunluğu olan insanlar:

    – Dengeli beslenmeli, fazla kilolarından kurtulmalı
    – Yaşamlarını tekdüzelikten çıkaracak uğraşlar edinmeli
    – Her sabah 10 – 15 dakika kas gevşetici egzersizler yapmalı
    – Uyku ritmine dikkat etmeli, günlük tempolarını düşürmeli
    – Tatil fırsatlarını değerlendirmeli
    – İş yerinde iş yükünü paylaşmaya yönelik çalışmalar yapmalı
    – Organik nedenler olabileceği ihtimaline yönelik hekim desteği alınmalıdır.

  • Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi, sigarayı bırakmak isteyenler arasında son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara konusunda araştırma başlattı.

    Elektronik sigaranın yararlarını ve zararlarını ortaya koymak için bir araya gelen Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Köseoğlu ve Biyofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bilgen ile Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Uğur klinik ve deneysel araştırmalara başladı.

    Doç. Dr. Fatih Uğur, yaptığı açıklamada, elektronik sigarada tütünün yanmasıyla oluşan, kanın oksijen taşıma kapasitesini bozan karbonmonoksit ve kanserojen olan tarın bulunmadığını söyledi.

    Bugüne kadar yapılan anket çalışmalarında elektronik sigaranın yüzde 30 ile yüzde 80 arasında normal sigarayı bırakmaya, yüzde 70 ile yüzde 90 arasında da sigarayı azatmaya yardımcı olduğunun bildirildiğini ifade eden Uğur, elektronik sigaraya bağımlılığın ise normal sigaraya göre yüzde 25 ile 60 arasında olduğunu kaydetti.

    Uğur, elektronik sigara kullanırken en sık boğazda rahatsızlık ve ağızda kuruluk gibi şikayetler ortaya çıktığını belirterek, bunları kullanıcıların en fazla dörtte birinin söylediğini, ayrıca her kullanımda oluşmadığının ve şiddetli düzeyde olmadığının ifade edildiğini anlattı.

    Prof. Dr. Emel Köseoğlu ise 2003 yılında patent almış yeni bir ürün olan elektronik sigara üzerinde yapılmış bilimsel araştırma sayısının az olduğunu belirtti.

    Mevcut çalışmaların da az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Köseeoğlu, şöyle devam etti:
    “Çalışmalarda içimde görülen rahatsızlıkların zaman içerisinde azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca elektronik sigara içimiyle vücuda alınan nikotinin normal sigaradakine göre oldukça az miktarda olduğu bulunmuştur. Sigara içmemekle oluşan endişe, depresyon, açlık, düşük konsantrasyon gibi yoksunluk belirtilerini normal sigara kadar olmasa da giderdiği belirlenmiştir. Bu şekilde normal sigara içme isteğini azalttığı ortaya konmuştur.”

    “Toksik madde daha az”

    Köseoğlu, normal sigarada 4 binin üzerinde kimyasal bulunduğuna dikkati çekerek, bunların 43’ünün kanserojen ve 400’ünün ise toksik olduğunu anlattı:

    Elektronik sigaranın kartuş sıvısında ise toksik madde olmadığını ya da eser miktarda bulunduğunu belirten Köseoğlu, şöyle konuştu:

    “Fakat kartuş sıvısının ısınması ile oluşan buharda eser veya az miktarda toksik madde varlığı saptanmıştır. Bu toksik maddeler normal sigaraya göre 9 ile 450 kez daha az olarak bulunmuştur. Yine elektronik sigara buharında çok ince partiküller saptanmıştır. Bunların sağlık üzerine etkileri net değildir. Ayrıca ısıtıcı ünite ile kartuşun birlikte imal edildiği kartomizer denilen bir bölüm içeren elektronik sigaraların, sıvısında ve oluşan buharında az oranda, çok küçük partiküller şeklinde metal parçacıkları gözlenmiştir. Bu metal parçacıklarının solunum sistemi hastalıklarına yol açma riski vardır.

    Yapılan çalışmalarda ek olarak, kullanılan elektronik sigaranın tipi ve markası ile birlikte toksik ajanların miktarında değişiklik olabileceği gözlenmiştir. Ayrıca, elektronik sigara içilmesi ile normal sigara içiminde olduğu gibi kısa dönemde solunum yolu direncinde artma olduğu saptanmıştır. Pasif içicilik yönünden yapılan çalışmalarda ise normal sigara içiciliğinde ciddi oranda pasif içicilik varken e- sigara ile bunun eser oranda olduğu saptanmıştır. Ayrıca e-sigara içilmesi ile vücuda alınan nikotin miktarı normal sigaraya göre çok azdır. Bununla bağlantılı olarak e-sigarada görülen bağımlılık normal sigaradakinden daha azdır.”

    “Deneysel çalışma yapılmamış”

    Konu yeni olmasından dolayı bilgi eksikliği olduğunu ve bu nedenle de objektif olarak irdelenmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Köseoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    Elektronik sigara ile ilgili literatürde yapılan çalışmalar kısa dönemde etkileri değerlendiren çalışmalar. Ayrıca az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirilmişler. Uzun süreli çalışmalarla uzun dönemdeki etkiler değerlendirilebilir. Yine daha fazla kişi ile çalışmalar yapılabilir. Solunum sistemi, kalp ve damarlar ile kan hücreleri üzerine etkileri daha ayrıntılı incelenebilir. Bu konularda deneysel çalışmalar gerçekleştirilebilir. İçilen buhardaki partiküller ve sağlık üzerine etkileri konusunda çalışılabilir. Pasif içicilikle ilgili çalışmalar yapılabilir. Kişilerin hafıza ve dikkat gibi beyin aktiviteleri üzerine ve psikiyatrik durumları üzerine yaptığı etkiler incelenebilir. Bağımlılık ile ilgili çalışmalar yapılabilir. Diğer normal sigarayı bırakma yöntemleri ile karşılaştırılabilir. E-sigaranın normal sigaraya olan bağımlılığı azaltmak için kullanabileceği yollar, teknikler belirlenip geliştirilebilir. Daha sağlıklı ve normal sigarayı bırakmada daha etkili olabilmesi için değerlendirmeler ve çalışmalar yapılabilir.”

    Prof. Dr. Mehmet Bilgen de elektronik sigara hakkında deneysel çalışma yapılmadığına dikkati çekerek, “Erciyes Üniversitesinde elektronik sigara üzerinde birtakım klinik ve deneysel çalışmalar başlattık. Bu konuda bilgi almak isteyenler, ilgili araştırmacılar ve çalışmalarımıza iştirak etmek isteyen kişilerle temasa geçmekten memnuniyet duyarız” diye konuştu.

    Peki Sistem Nasıl Çalışıyor?

    Cihazı kullanmaya başlayım içine hava çektiğiniz zaman hava sensörü hemen aktif olarak çalışır ve entegre devreyi bildirim gönderir.Entegre devre akım sistemini açarak  bulaştırıcı kısmana akım vererek buharlaştırma olayının başmasını tetikler Bu kısımda bulunan tugsten – wolfram teli derhal ısınır ve temas halindeki alkaloit sıvısını buharlaştırır. Oluşan soğuk buhar, çekilmekte olan hava ile birleşir.

    Hem kullanıcılar tarafından yapılan anketler sonucu olumlu etilerinin çok fazla olması ve güvenilir olmasıyla elektronik sigara bir çok insanın sigarayı bırakmasında en önemli etkilerden birini sağlamıştır.
    Bir sigara 4 binden fazla kimyasal madde içermektedir ve bu maddelerin arasında en yoğun kanserojen  üreten maddeler bulunmaktadır.Kullanıcılar arasında yapılan anketlere göre elektronik sigara en yüksek derecede sigara tiriyakilerinde bile ürettiği buhara dönüştürdüğü sıvıya dilerseniz az bir miktarda nikotin ekleyebiliyorsunuz.Böylece hem sigarayı bırakmış oluyor hemde sigara aradığınız duyguyu bulabiliyorsunuz.

    Elektronik sigara fiyatları 

    39.00TL dan başlayıp 699.00TL fiyat aralığında satılmaktadır!

    Bileşenleri

    Sıvı, sıvı buharlaşan bir “atomizer”, ve bir pil için bir ağızlık ve bir rezervuar görevi gören bir plastik kartuş: Elektronik sigara üç temel bileşenleri içerir.

  • Dişleri doğru fırçalama yöntemleri neler?

    Dişleri doğru fırçalama yöntemleri neler?

    Diş fırçalama, diş ve diş etlerinin sağlığını korumak açısından büyük önem taşıyor. Dişlerini temizlemek isterken, yanlış fırçalama tekniği yüzünden pek çok kişi istemeden diş ve diş etlerine zarar verebiliyor. Nazik hareketlerle, dişlerin mümkün olan her yerine ulaşarak yapılması gereken diş fırçalama işlemi, sert ve yanlış müdahalelerle diş sağlığını tehdit edebiliyor. Doğru diş fırçalama tekniğinin de en az diş fırçalamanın kendisi kadar önemli olduğunu belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

    Doğru diş fırçalama ile ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmayı garantileyin

    Doğru bir diş temizliği için öncelikle diş fırçasının kullanımdan önce ıslatılmaması gerektiğini bilmek ve yaklaşık nohut büyüklüğünde diş macunu kullanmak gerekiyor. Dişlerin bulunduğu tüm yüzeylerin diş fırçasıyla fırçalanması da, doğru diş fırçalamanın olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

    Diş fırçalama işlemine en az 2 dakika ayırmak gerektiğini ve dolgu, protez gibi işlem görmüş dişlere ekstradan özen göstermenin önemli olduğunu belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, dişlerin düzenli olarak günde 2 kez, sabah ve akşam yemeklerden sonra fırçalanması gerektiğini sözlerine ekliyor. Çağdaş Kışlaoğlu, konuyla ilgili görüşlerini şu sözlerle sürdürüyor:”Tek yönlü, ileri geri ve sert hareketlerle yapılan diş fırçalama işlemi, dişin doğal yapısına ve diş etlerine zarar verebilmektedir. Diş fırçası, diş etinden dişlere doğru kullanılmalı, alt ve üst çene ayrı ayrı özenle fırçalanmalıdır. Ağız içindeki tüm dişlerin, tüm yüzeyleri dairesel hareketlerle fırçalanmalı, iç yüzeyler de dış yüzeyler kadar önemsenmelidir. Diş fırçalamada öne çıkan bir diğer konu ise, diş fırçalama işlemi sırasında dilin de fırçalanması gerektiğidir. Dilin üst düzeyi, dişlerde çürümeye ve ağızda kötü kokuya neden olması muhtemel pek çok bakteriye ev sahipliği yapmaktadır. Bu nedenle, uçtan geriye doğru dilin üst düzeyi de temizlenmelidir.”

    Doğru diş temizliği için diş fırçanızı 3 ayda bir yenileyin

    Doğru diş temizliğinde, diş fırçalarının niteliği ve kullanım süreleri de büyük önem taşıyor. Ağız içi hijyenini korumak için, diş fırçalarının 3 ayda bir mutlaka yenisi ile değiştirilmesi gerekiyor. Genellikle kullanımından sonra yerine ıslak olarak bırakılan diş fırçalarında bakterilerin üremesi ve diş fırçasıyla ağız içine yerleşmesi daha kolay oluyor. Diş fırçalarının, diş hekiminin kişiye özel olarak önereceği şekilde, diş yapısına uygun sertlik ve nitelikte olması da diş temizliğinde önemli bir diğer konu olarak öne çıkıyor. Doğru diş fırçalama tekniğiyle dişleri temizlemenin yanı sıra, bu hususları da dikkate almak gerekiyor.

  • Kırışıklıkları artıran hareketler…

    Kırışıklıkları artıran hareketler…

    Kırışıklıkları artıran davranış ve alışkanlıklara göz atın, önleminizi alın.
    1. Güneş etkisi: Hızlı yaşlanmanın en başta gelen nedeni güneşin yaydığı ultraviyole ışınları… Yanık bir tenin cazibesini reddedemiyor olabilirsiniz ama güneşe çıktığınızda renginizle birlikte cildinizin de değiştiğini unutmayın.2. Solaryum: Solaryumda kullanılan ışık bizzat güneş ışığının bir parçası olan ultraviyole A. Üstelik ultraviyole A, cildin daha derin tabakalarına ulaşabildiği için kırışıklık oluşumuna ve cilt yaşlanmasına etki ediyor.
    3. Mimik izleri: Mimiklerinizi cömertçe sergilemek zamanla kırışıklıklara yol açar. Mimik kırışıklıkları daha çok göz çevresi, ağız kenarları ve alında oluşur. Bunu biraz olsun engellemek için yüz egzersizlerini deneyebilirsiniz.
    4. Uyku pozisyonu: “Yüz üstü yatıp, ellerimi yastığın altına sokmadan uyuyamıyorum” diyorsanız, size kötü bir haberimiz var. Yüzükoyun yatarak uyumak, özellikle 30′lu yaşlar sonrasında derinin katlanmasına yol açarak kırışıklıklara neden oluyor.
    5. Sigara bağımlılığı: Sigara paketlerinin üzerinde yazan uyarılar hala size vız geliyorsa, bir kez de cildinize bakmayı deneyin. Sigara içen kişilerin cildi daha erken yaşlanıyor, ayrıca ciltleri daha sağlıksız ve mat bir görünüme bürünüyor.
    6. Beslenme alışkanlıkları: A, C, E, selenyum, demir, bakır, çinko içeren antioksidanlar, deriyi güçelendirerek kırışıklıklardan koruyor.
    7. Hatalı kozmetikler: Bakım ürünleri seçerken cildi nemlendiren, kolajen onarımını artıran ürünler olmasına dikkat edin. Makyaj ürünlerinde ise mümkün olabildiğince katkı maddesi az, mineral bazlı ve hipoalerjenik ürünleri tercih edin.
    8. Hızlı kilo alıp vermeyin: Özellikle 30 yaş sonrasında kısa sürede çok kilo alıp vermek deride gevşeme ve sarkmalara yol açabiliyor.
    9. Cilt bakımı yaptırın: Uygun bir peeling ya da anti-aging bir ürün içeren bakımların düzenli yaptırılması yaşlanmayı geciktirmek açısından faydalı olabilir.
    10. Stresten kaçının: Stresli ve öfkeli olduğumuzda kaslarımız daha çok kasılıyor. Kasılma en çok boyunda, omuzlarda ve yüzde meydana geliyor. Kasılma tekrarlandıkça da, çizgilere zemin hazırlıyor.

  • Labneli cevizli incirli sigara böreği tarifi

    Labneli cevizli incirli sigara böreği tarifi

    Labneli cevizli incirli sigara böreği nasıl yapılır ? Labneli cevizli incirli sigara böreği malzemeleri malzemeleri nelerdir ? Labneli cevizli incirli sigara böreği tarifi…

    Malzemeler

    200 g Labne
    1 su bardağı Süt
    1 yemek kaşığı Tereyağı
    3 adet yufka
    1/2 su bardağı dövülmüş ceviz
    2 yemek kaşığı pudra şekeri
    5 adet kuru incir
    1 yemek kaşığı un
    1 çay kaşığı vanilya

    Labneli Cevizli İncirli Sigara Böreği Yapılışı
    Tavada tereyağını eritin ve unu ilave edin. Kısık ateşte 1-2 dk kavurun. Sonra sıcak süt, vanilya, 2 yemek kaşığı pudra şekerini ilave edin. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Kuru incirleri küçük küp şeklinde doğrayın. Muhallebiyi ateşten alıp Pınar Labne, incir ve cevizi ilave edin. Karıştırarak ılınmaya bırakın. Yufkaları sekize bölün. Yufka dilimleri içerisine 1 tatlı kaşığı iç malzemesinden koyun. Sigara böreği şeklinde sarın. Üzerlerini fırça ile hafifçe yağlayın ve önceden ısıtılmış fırında 200ºC’de pişirin. Üzerlerine pudra şekeri dökerek servis edin.

  • Parlak saçlar için öneriler

    Parlak saçlar için öneriler

    Özellikle yaz aylarında saçlar güneş, tuzlu su ve klorun da etkisiyle kuruyup, yıpranıyor. Zamanınızın çoğunu saç bakımına da harcasanız, ne yazık ki yeterli olmayabiliyor. Gel gelelim, saçlarınızı soğuk suyla yıkamak gibi, birkaç basit yöntemle parlak ve sağlıklı saçlara çok rahat kavuşabilirsiniz. İşte, bunun gibi birkaç öneri!

    Parlak Saçlar için Öneriler

    Soğuk Su!
    Saçlar soğuk suyla yıkandığında üst deri kapanır ve parlak bir yüzey elde edilir! Saçları kuruttuktan sonra soğuk hava verirseniz de buna benzer bir etki olur ayrıca elektriklenmeyi de önlemiş olursunuz.

    Sık yıkamayın!
    Saçları sık sık yıkamak da parlaklığı azaltan etkenlerden. Her gün yıkandığında saçlar kurur. Bu nedenle saçlarınızı 2 günde bir yıkamaya çalışın. Bırakın saçlarınız biraz yağlanabilsin!

    Kestirin!
    Uzun saç kadınların vazgeçilmezi ama maalesef daha sağlıklı ve parlak saçlara sahip olabilmenin yegane kuralı kestirmek! Kuaförler bu konuda biraz anlayışsız olabiliyorlar maalesef ama, birkaç ayda bir sadece uçlarından aldırırsanız, saçlarınızın daha sağlıklı uzayıp daha parlak kalacağını temin edebiliriz!

    Alkolü ve Sigarayı Azaltın!
    Her ne kadar oradan bakıldığında kamu spotu gibi dursa da, alkolün ve hava kirliliğinin saçları yıprattığı bir gerçek. Ayrıca saç köpükleri de içeriğindeki alkolle saçların parlaklığını kaybettirir. Köpük yerine saç kremi kullanabilirsiniz.

    İyonlu aletleri tercih edin!
    Saç kurutucuları maşalar ve düzleştiriciler son zamanlarda hepimizin gözdesi oldu! Her ne kadar saçları yıprattıkları düşünülse de iyonlu ve seramik aletler saçların güçlenmesini ve parlaklığının artmasını sağlar. Bu nedenle tercihinizi iyonlu ürünlerden yana kullanın!

    Plastik Fırçaları Atın!
    Plastik fırçalar yerine doğal kıllardan yapılmış bir fırçayı tercih etmelisiniz. Doğal kıllardan yapılan fırça saçlarınızdaki yağı eşit olarak dağıtır ve parlak görünmesini sağlar!

    Föne Ara!
    Sürekli fön çektirmeye biraz ara verin! Fön, saçın parlaklığını alır. Özellikle kıvırcık saçlı olanlar düz fönden kesinlikle uzaklaşmalı! Onun yerine, maşa ile buklelerinizi belirginleştirerek, saçlarınızın daha parlak ve sağlıklı görünmesini sağlayabilirsiniz.