Etiket: şiddet

  • Evlilikte Yaşanan Sorunlar

    Evlilikte Yaşanan Sorunlar

    Evlilik iki kişinin aynı hayatı paylaşmak için attıkları en önemli adımdır.  Her ilişkide olduğu üzere evlilikte bir takım sorunlar yaşanabilir. Önemli olan bu sorunlara yapıcı bir şekilde yaklaşmak. Büyük sorunlar olmadığı sürece dalgalanan deniz her zaman için durulur ve huzurlu evlilikler batmadan yoluna devam eder.

    Yaşanan sorunlardan biri evlendikten sonra eşlere köle gibi davranmak. Bu durum daha çok erkeklerin kadınlara uyguladığı kötü bir muamele. Eşim beni ailemle görüştürmüyor diyen kadınlar kendilerinden ödün verdikleri için bu sorunu yaşamakta. Yapılması gereken basittir. Birey olarak aile görüşmek ya da çarşıya çıkmak, arkadaşlar ile buluşmak sadece sizin karar algınız çerçevesinde şekillenebilir. Eşiniz bile olsa bu durumda size izin verme gibi bir yetkisi bulunmaz. 

    Bir derdim var Diyorsanız Tıklayın !

    Evlilikte Yaşanan Sorunlar | 1

    En çok şikayet edilen durumlardan biri ise şiddet. Eşim bana şiddet uyguluyor ne yapmalıyım konusunda düşünmenize bile gerek yok. Kadın cinayetleri bu gibi sorunlar ile başlıyor. Kadınlar bu durumda asla sessiz kalmamalı. Yapılacak şey basittir; kendi hayatınızın önemli olduğunu asla unutmayın. Bu kişiye dava açın ya da yetkili mercilere başvurun. Eşim aşırı kıskanç ne yapmalıyım diyenler ise düzgün bir şekilde yüz yüze konuşma yoluna gitmeli. Kıskançlık herkesin hoşuna gider. Ancak aşırı kıskanmak her iki tarafa da zarar verecektir.

    Eşim beni aldatıyor ama boşanmak istemiyorum ise tamamen bir tercih konusudur. Bir kere aldatan kişi bunu her zaman tekrar eder. Karar vermek size kalmış bir süreç olsa da uzatmanın çok da faydası olmayacaktır.

    En Sık Rastlanan Evlilik Sorunları Nelerdir? Tıklayın !

    Kocam Beni Aldatıyor mu? Tıklayın !

    İlişkilerin Zehri Aşırı Kıskançlık Tıklayın !

    Şiddet gören kadınların yapması gerekenler Tıklayın !

    Evlilik Problemleri Nasıl Aşılır? Tıklayın !

    Sağlıklı bir evlilik nasıl olmalıdır? Tıklayın !

  • İnsan neden şiddet uygular?

    İnsan neden şiddet uygular?

    Bunun sebebi ; ya biyolojik ya psikolojik ya da sosyal nedenlerdir. Bir insanda biyolojik olarak herhangi bir ruhsal bozukluk var ise şiddet uyguluyor olabilir.

    Bunun dışında, psikolojik olarak şiddet uygulayan insanlar ise,genelde ilişkilerinin ya da evliliklerinin ilk aşamalarinda böyle bir eğlim göstermezler. Ne zaman ki ilişkilerinde derin ruhsal bağlar yaşamaya başlarlar, o zamandan itibaren şiddet kendisini göstermeye başlar. Bu tarz şiddet gören eşler için ilk uygulanan şiddet genelde sürprizdir. Ve bu uygulanan ilk şiddet, şiddet gören eş tarafından genelde şiddet olarak yorumlanmaz. Eşlerinin bunu istemeden yaptığını ve tekrarlamayacağını, pişmanlık duyduğunu, aslında kendisine zarar vermek istemediğini düşünerek, gizleme ve gözardı etmeyi tercih ederler. Fakat genelde bu uygulanan şiddet tekrarlanır. Zamanla eş, ilk baştaki eşinin bunu istemeden yaptığı düşüncesinden sıyrılır, bu düşüncenin yerini korku alır.

    Burada şiddet uygulayan eş, genelde bastırılmış duygularını, hayal kırıklıklarını, hayat içersinde hissetmiş olduğu eziklik, yetersizlik,özgüvensizlik duygularını, komplekslerini eşine güç kullanarak, şiddet uygulayarak psikolojik olarak gidermek için yapar. Bu bir nevi ego tatminidir. Çünkü, bu tatmini yaşayabileceği en yakın ve zayıf insan, eşidir. Bu tarz şiddet uygulayan insanlar yüksek oranda sosyo ekonomik ve sosyal statü olarak, toplum içinde bir yere gelememiş, hayat içersinde kendisini bir çok anlamda ifade edememiş, yetersizlik duygusu ve özgüven sorunu yaşayan insanlardır.

    Şiddet gören eş, gerek ekonomik nedenlerle, gerek sığınabileceği bir yer olmamasından ötürü, gerekse ayrılma durumunda yaşayabileceği şiddet olasılığından korktuğundan genelde bu durumun içinden çıkamaz.

    Elbette ki, yasal olarak tatmin edici cezaların uygulandığı, şiddet gören kadınlara sahip çıkıldığı, koruma altına alındığı bir ortamda, yaşanan şiddetlerde büyük oranda azalmalar olacaktır. Çünkü, şiddet uygulayan eş, hem ceza alma korkusundan hem de eşini kaybetme korkusundan şiddete aynı oranda devam edemeyecek, şiddet gören eş ise, sığınabileceği korunabileceği bir yer olduğunun güvenciyle, bu şiddeti kabullenme ve yaşama zorunluluğundan çıkacaktır.

    Sosyal nedenlerin başında ise, şiddet uygulayan kişinin kendi ailesinde gördükleri ve edindikleri gelir. Genel olarak, kendi ailesinde şiddet görmüş ya da şiddete şahit olmuş bir çocuğun, sağlıklı bir ailede yetişmiş cocuğa nazaran şiddet uygulama eğilimi daha yüksektir.

    Sebep ne olursa olsun, şiddet gösteren bir kişinin tedavi olması gerekmektedir.

    Psk.Berna İncekara

  • Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Kadınlara yönelik şiddet fiziksel, ekonomik ve sözel olarak, farklı şekillerde kadınların hayatına girebiliyor. Genel olarak fiziksel şiddet kadar üzerinde durulmayan ve maruz kalan kadınların çeşitli korkularla başkalarına söylemekten çekinerek yardım alamamalarıyla sonuçlanan sözlü şiddet, kadınların durumun düzeleceğine olan inançları nedeniyle üzeri kapalı bir kutu gibi çözümsüz kalabiliyor. Eğitimli ve hatta ünlü, kariyerinde istediği noktaya gelmiş kadınların da maruz kaldığına sıkça şahit olduğumuz sözel şiddet; yaş, dil, din, ırk, sosyoekonomik statü tanımıyor. Aile içi iletişimin yanı sıra, kadınların psikolojilerini de derinden sarsan bu durum, zaman içerisinde müdahale edilmediği takdirde, yerini fiziksel şiddete de bırakabiliyor.

    Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor

    Yüksek sesle bağırmak ve aşağılayıcı sözler sarf etmek gibi davranış biçimleriyle öne çıkan sözel şiddet, özgüvensiz erkeklerin kendini ifade etmekte zorlandığı durumlarda sıklıkla görülüyor. Kendini sözlü olarak ve doğru şekilde ifade edemeyen erkekler, bu durumun neden olduğu öfkeyle, ajitasyon denilen ve saldırganlık içeren davranışlara yönelerek, öfke kontrolünü elden bırakabiliyorlar.

    İlk zamanlarda küçük ama sürekli sözlü tartışmalarla ilk sinyallerini veren sözel şiddet, zaman içerisinde kadının sessiz kalması ve durumu kendinin bile kabullenememesinin doğal bir sonucu olarak, daha şiddetli bir hale gelmektedir.

    Ailesinin dağılmasından veya başına daha kötü işler geleceğinden korkan kadınlar, mevcut durumun üzerini örterek, olayları kendi haline bırakabilmektedirler. Bu durum, genellikle işlerin daha da çıkmaza girmesiyle ve hatta şiddetin sözelden fiziksele geçişiyle sonuçlanabilmektedir.

    Özgüvenden yoksun, kendini sözlü olarak istediği şekilde ifade edemeyen erkekler, sözel saldırılarla istediklerini yaptırmaya, karşısındaki kadını küçük düşürmeye ve bu yolla sinirlerini yatıştırmaya çalışmaktalar. Bu gibi durumlarda, kadınların mutlaka uzman bir hekimden psikolojik destek almaları gerekmektedir. Çünkü bu sorunlar, zamanla azalmak yerine şiddetini arttırarak ilerleyecek, bu zaman zarfında kadınların psikolojileri daha da yıpranacaktır.

    Sözel şiddet gören kadınları bekleyen başka sorunlar; kronik mutsuzluk ve depresyon

    Eşlerinden veya karşı cinsten herhangi biri tarafından sözel şiddet gören kadınlar, psikolojik açıdan çoğunlukla kendi içlerinde yaşadıkları büyük bir çıkmazın içine giriyorlar. Korku, sessizlik, çekingenlik, özgüvensizlik, umutsuzluk, mutsuzluk gibi psikolojik belirtilerin yanı sıra; çarpıntı, unutkanlık, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de gösteren kadınlar, kendilerini kronik mutsuzluk ve depresyon gibi ciddi psikolojik etkenlerin de ortasında buluyorlar.

    Hayattan zevk alamaz hale gelen bu kadınlar, güçten düşen psikolojileri nedeniyle şiddet uygulayan kişiden uzak durmayı, ayrılmayı göze alamıyor ve konuyla ilgili profesyonel yardım alacak ve bu süreci tamamlayacak gücü kendilerinde bulamıyorlar.

    Uzmanlar bu gibi durumlarda kişilerin mutlaka profesyonel anlamda bir uzmandan destek almalarını ve çabalarını, durumun üzerinin örtülmesi için değil, bu duruma bir son verilmesi için kullanmalarını öneriyor.

  • Evliliğin 10 Düşmanı

    Evliliğin 10 Düşmanı

    Herkesin hayalinde mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak vardır fakat pek çok kişi birlikteliklerde zaman zaman sorunlar yaşar, yaşadığı sorunların sebeplerini bulamaz ve çıkmaza girebilir. Bu durum hem çifti umutsuzluğa düşürür hem de ilişkilerini sekteye uğratır. Çiftler yorulur ve farkında olmadan birbirlerine ve ilişkilerine gereksiz yere zarar verebilir. Hal böyle olunca, her ilişkide yaşanabilen fakat kaçınılması gereken, evliliğin 10 düşmanını tartışmaya açtım, işte çarpıcı başlıklar:

    1-KAYINVALİDE SENDROMUNA DİKKAT!

    Evliliği olumsuz yönde etkileyen nedenlerin başında gelin-kaynana sorunu geliyor ve bu sorun çiftin evlilik hayatını zannettiklerinden çok daha fazla etkiliyor. Bunun en büyük nedeni ön yargılı olunması. Ülkemizde depresyona girip terapiste giden kadınların %70’i kayınvalide-gelin çatışmasından dolayı şikâyetçi oluyor. Bu konuda kadınların yaptığı en büyük yanlışların başında kayınvalide ile sözlü münakaşaya girmek, düşman olmak, irtibatı azaltmak ve eşe bu konuda baskı yapmakgeliyor. Fakat bunların hiç biri çözüm olmuyor, aksine, kayınvalideyi tanıyıp doğru adımlar atmak, çiftin sağlığından olmaması, birbirlerinden nefret etmemesi ve evliliklerini bitme noktasına kadar getirmemesi için yapılması gereken en doğru davranış gibi görünüyor.

    2-YATAĞINIZI AYIRMAYIN, SEKSİNİZİ CEZALANDIRMAYA KURBAN ETMEYİN…

    Haz ve mutluluk kaynağı olan seksin cezalandırmaya kurban edilmemesi gerekiyor. Duygusal, fiziksel ya da cinsel anlamda kırılan kadınların öçlerini almak için eşlerine uyguladıkları bir numaralı cezalardan biri olan yatakta soğuk davranma, evliliği bitiren nedenlerin arasında ikinci sırada yer alıyor. Birçok kadın bu kısıtlamayı yatağını ayırmadan yaparken birçoğu da dozajı artırarak ayrı odalarda yatma cezası verebiliyor. Kadın bu kısıtlamayı getirirken, kendini de cezalandırdığını unutuyor. Doğası gereği her insan kızgınlıktan kaynaklanan aksamalar yaşandığı zaman, partnerinin artık kendisini istemediğini düşünebilir.Bu da olası tartışmaların habercisidir. Çünkü cezalandırmak için bir kereye mahsus yapılan cinsel kısıtlama eylemi, zamanla alışkanlık haline gelebiliyor. Bu nedenle çiftin cinsel kısıtlamanın evliliklerin kaçınılmaz sona gelmesi için ortam hazırladığını unutmaması gerekiyor. Ayrıca erkeklerin içlerindeki sevgiyle ve kadınsı yönle bağlantıya geçme ve bunu partnerlerine ifade etme yollarından biri sekstir. Kadınların bundan yakınmak yerine, bu farkı algılayıp erkeklerin kalplerinin kilidini seksle açmalarında fayda var. Çünkü ‘sevmek’ belki bir şeydir ama ‘sevildiğini bilmek ve hissetmek’ çok şeydir, büyük bir zenginliktir.

    3-HEYECANIN BİTMESİNE MÜSAADE ETMEYİN…

    Çiftlerin evlilik ilişkisinde heyecanın bitmemesi için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Çok büyük aşk yaşanarak başlayan ilişkinin monotonlaşması ve cinsel arzunun yerini cinsel isteksizliğin alması evliliğin bitmesine yol açan nedenlerden üçüncüsü olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda çiftlerin yaptığı en büyük yanlış durumu kabullenmek oluyor. Bunun yerine çiftin ilişkideki huzuru kaybetmemek için çaba sarf etmesi, küçük sürprizlerle evliliğe hareket getirmesi ve birbirlerine daha çok zaman ayırması için ortak sosyal faaliyetlerde bulunması gerekiyor. Şaşırtmak ise bu süreçte yapılması gereken en önemli davranış gibi görünüyor. Ayrıca sevginin bir ateş olduğunu, ateşin sönmemesi için sürekli beslenmesi yani ilgilenilmesi gerektiğini, aksi takdirde ateşin külleneceğini ve küllenen ateşin alevlenmesinin çok zor olduğunu hiç unutmamak gerekiyor.

    4-ŞİDDET OLDUĞUNDA TERAPİ ALMAK ŞART…

    Şiddet sözün bitti yerdir ve insan hakları ihlalidir. Kadının kendisine ve kişiliğine karşı yapılan saldırı boşanma nedenleri arasında dördüncü sırada yer alıyor. Direk boşanma sebebi olan şiddetti önleyebilmek için çiftin bir evlilik terapistine giderek yardım alması tavsiye edilmektedir.

    5-AYRILMA VE BOŞANMA KELİMELERİNİ AĞIZA SAKIZ YAPMAMAK GEREKİYOR…

    Ayrılma ve boşanma kelimelerinin ağza sakız yapılmaması gerekiyor. Evliliklerin sonlandırılmasının bir diğer nedeni de ‘Bitti!’, ‘Ayrılalım!’, ‘Boşanalım!’ gibi kelimelerinin ağızdan hiç düşürülmemesidir. Nasıl ki bir şeyin 40 defa söylenince gerçekleşeceğine inanılıyorsa, devamlı ayrılık laflarını kullanmak da ayrılık getirebiliyor. Her tartışmanın sonuna ayrılık cümlelerini eklemek, çiftin bilinçdışında yer ederek kendilerini ayrılığa odaklamalarına yol açabilir. Bu nedenle çiftin enerjisini ilişkiyi bitirmek yerine sorunun üstesinden gelebilmek adına kullanmalarında fayda var.

    6-İLETİŞİM SANATI ZAMANLA ÖĞRENİLEBİLİYOR…

    İletişim bir sanattır ve bu sanat zamanla öğrenilebiliyor. Hemen hemen her çift konuşamamaktan yakınır ve evliliği bitiren sebeplerin başında iletişim sorunları gelir. Oysa iletişim hayatı devam ettirebilmek için su içme kadar gerekli olan bir eylemdir. Çünkü iletişim ilişkinin sağlam temellerini oluşturmaya yarayan en büyük etmendir. Evliliklerde yaşanan iletişim sorunları çiftin birbirini ve ilişkisini çevresindekilerle kıyaslaması, birbirinin sözünü kesmesi ya da yüksek sesle partnerini bastırmaya çalışması ve genelleme yapmasıdır. Son zamanların en çok kullanılan cümlelerinden biri olan ‘Konuşacak bir şey bulamıyorum!’ cümlesi bu açıdan çok manidardır. Çift aklına gelebilecek her şeyi birbiriyle paylaşmalıdır, böylece aralarındaki bağ güçlenecektir. Unutmayın ki, paylaşmak güzeldir!

    7-SORUMLULUKTAN KAÇMAK YERİNE SORUMLULUK ALMAK GEREKİYOR…

    Evlilik ilişkisinde sorumluluktan kaçmak yerine sorumluluk almak gerekiyor. Özellikle çalışan çiftlerin karşılaştıkları zorluklardan biri de evlilik yükünün tek tarafa yüklenmesidir. Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş ya da fatura ödemelerinin tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokuyor ve öfkelendiriyor. Bu da evliliğe yansıyor ve evlilik bağının kopmasına neden olabiliyor. Burada yapılması gereken, kadın erkek ayrımı yapmaksızın yapılacak işleri ortaklaşa yapmak olmalıdır.

    8-İNATLAŞMA KONUSUNDA İNAT OLMAMAK GEREKİYOR…

    İnatlaşma konusunda inat olmamak gerekiyor. Kişinin kendi hâkimiyetini kabul ettirebilmek için inatlaşma adı altında karşı tarafa baskı kurması sık karşılaşılan bir durumdur. Bu da çiftin birbirinden soğumasına neden olan ve ilgisizliğin ortaya çıkmasına yol açan bir harekettir. Bu durum evin içerisinde savaş çıkmasına neden olacağı gibi evliliğin sekizinci önemli düşmanıdır. Oysaki evliliklerde zaman zaman kadının zaman zaman ise erkeğin sözü geçmelidir.

    9-KISKANÇLIK BAHARAT GİBİDİR, AZI KARAR, ÇOĞU ZARARDIR…

    Kıskançlık baharat gibidir, azı karar, çoğu zarardır. Sahip olduğunu kaybetme korkusuyla açığa çıkan kıskançlık duygusu patolojik olabiliyor, evlilikleri ve çiftin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Kıskançlık kişinin içinde barındırdığı bir duyguyla ortaya çıkabildiği gibi, eşin düşüncesizce yaptığı eylem sonucu da gelişebiliyor. Patolojik kıskançlık nedeniyle kişi, kuşkucu davranarak eşini evden ve kendisinden soğutabiliyor, savunmaya geçen eşle ciddi tartışmalara girebiliyor ve evliliğini bitme noktasına getirebiliyor. Bu durumda yapılması gereken şey sakin, sabırlı, açık ve net olmak gibi görünüyor. Oysa kıskançlık bir baharat gibidir, nasıl ki baharatın azı yemeğe tat verir, fazlası yemeği yenemez hale getirirse, kıskançlıkta dozunda ilişkiyi sıcak tutar, dozu aşılınca soğutur.

    10-ALDATMA BİR YOL KAZASIDIR…

    Bir yol kazası olan aldatma evliliği bitiren sebeplerin başında geliyor. Aldatma meydana geldiğinde misilleme yapmak, duyguları bastırmak, yüze vurmak ve ayrıntılara dalmak yerine ‘Aldatılmak bana neyi öğretti?’ diye sorabilmek ve bir evlilik terapistinden yardım almak en bilgece yaklaşım olacaktır.

  • İstek ve Arzularını İfade Eden Herkes Sapık veya Kötü Kadın Değildir!

    İstek ve Arzularını İfade Eden Herkes Sapık veya Kötü Kadın Değildir!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “MUTSUZ ÇİFTLERİN SAYISI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR!”

    Çiftlerin cinsel ilişki sırasında belli etmedikleri ama akıllarında olan pek çok endişesi oluyor. Kusursuz bir cinsel birleşmeyi hayal eden çiftler sevişme sırasında, kendilerinden kaynaklanabilecek herhangi bir sebepten dolayı işlerin ters gitmesi endişesinin yanında, cinsel istek ve arzularını ifade ettiklerinde, duygularını gösterme biçimleri yanlış anlaşıldığında “sapık” veya “kötü kadın” gibi algılanmaktan korkuyorlar. Bu nedenle isteklerini ve arzularını bastırıyorlar ve zamanla birbirlerinden soğuyorlar. Bu durum aldatmalara, kavgalara, aile içi şiddete ve boşanmalara yol açabiliyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri bastırılan ve ifade edilmeyen cinsel istek ve arzuların nelere yol açtığını ve bu durumun üstesinden gelebilmenin yollarını anlattı. İşte çarpıcı başlıklar:

    MUTSUZ ÇİFTLERİN SAYISI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR…

    Toplum kurallarının, kültürün, ahlaki değerlerin ve sosyal çevrenin, bireylerin ve çiftlerin cinsel yaşamları üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söyleyen CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Bu nedenle, hem erkeklerin hem de kadınların cinselliğe olan ilgileri değişkenlik gösteriyor. Milenyum çağında olmamıza rağmen, çocukluk dönemi baskı altında geçen, cinselliğin ya da cinsel istek ve arzuların ifade edilmesini ayıp veya günah olduğunu düşünen kadın ya da erkeklerin sayısı her geçen gün artıyor. Çünkü cinsel arzu ve isteklerin açığa çıkarılması erkekler için sapık, kadınlar için ise ahlaksız veya kötü kadın gibi algılanma korkusu nedeniyle mümkün olmuyor. Oysaki cinsel istekler, arzular ve fanteziler, çiftin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için var ve mutlu birlikteliklerin yaşanması, çiftin birbirinden uzaklaşmaması, aldatmaların yaşanmaması, beden ve ruh bütünlüğünün korunabilmesi için oldukça önemli. Bu nedenle zihinde şekillenen cinsel isteklerin ve arzuların davranışlarla ifade edilmesinin yanında, açık bir iletişimle paylaşılması da gerekiyor.” dedi.

    SUSMAYI TERCİH EDİYORLAR…

    Cinsellikle ilgili yanlış beklentiler ve inançların kadınların cinselliğe karşı tutumunu ve cinsel davranışlarını olumsuz bir şekilde etkilediğini söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Kadının cinsel arzularını ve partnerinden istediklerini ifade etmesinin ahlaksızlık olduğuna inananların oranı yüzde 61‘dir. Yani toplumun önemli bir kısmı hala kadınların cinsel isteklerinin olamayacağına, cinsel yaşama aktif olarak katılım gerçekleştiremeyeceklerine, haz alan, haz veren ve paylaşan taraf olmaması gerektiğine inanıyor . Bu nedenle, kadınlar cinsel istek ve arzularını ifade ederlerse ahlaksız kadın veya kötü kadın olacaklarını ya da reddedileceklerini düşünüyorlar ve bu yüzden susmayı tercih ediyorlarEşinden uzun bir ön sevişme veya oral seks talep eden, banyoda sevişmek veya değişik pozisyonlarda seks yapmak isteyen kadınlar ahlaksız veya kötü değildir Ahlaksız veya kötü kadınlar; ahlak sahibi olmayan, dürüst davranmayan, kötü huylu, evrensel ahlak kabullenmesine karşı gelen kişilerdir. Sonuç olarak, kadınlar cinsel istek ve arzularını partneriyle paylaşamıyorlar, partnerinden isteklerini talep edemiyorlar. Bu durum çiftin cinsel yaşam alanlarının daralmasına, alınabilecek hazların yitirilmesine, kadının kendi idealini yaşayamamasına yol açıyor. Böylece çift zamanla birbirinden soğuyor, tartışmalar artıyor, aile içi şiddet yaşanıyor ve en önemlisi de aldatma oranları yükseliyor.” dedi.

    ERKEK CİNSEL İSTEK VE ARZULARINI İFADE EDERSE “SAPIK” OLMAZ!

    Her ne kadar görünüşte erkeklerin cinsel duygularını, isteklerini ve hislerini açıkça ifade edebildiğine inanılsa da, durum hiç de göründüğü gibi olmadığına değinen CİSED Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasemin Yıldız; “Yapılan araştırmalara göre, erkeklerin akıllarından geçenlerle eyleme döktükleri arasında uyuşmazlık var. Türkiye’de, cinsel arzu beklentilerini dile getiremeyen, getirdiği takdirde “sapık” olarak algılanacağına inanan erkek sayısı yüzde 43oranında. Bu düşüncenin altında yüzyıllık iyi ve kötü ayrımı yatmaktadır. Özellikle kadınlar tarafından da benimsenen bu düşünce erkeklerin cinsel arzularını ifade etmesiyle sapıklık eyleminin aynı derecede tutulmasından kaynaklanıyor.Eşinden erotik masaj yapmasını isteyen, oral seks talep eden, değişik pozisyonlarda seks yapmak isteyen erkekler sapık değildirCinsel sapıklar; çocuklarla, hayvanlarla veya ölülerle seks yapma gibi cinsellik açısından aykırı eğilimleri olan kimselerdir, tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal kişilerdir. Yanlış inanışlar ve kadınların olumsuz tutumları nedeniyle cinsel isteklerini bastırmaya yönelen erkekler, bu tabuya aykırı bir kadın figür gördüklerinde evlilik dışı ilişkilere daha kolay yönelebiliyorlar. Mutsuz oldukları için daha kolay kavga çıkartabiliyorlar ve şiddet uygulayabiliyorlar.Bu nedenle çiftler arasında çıkan tartışmaların, cinsel soğukluğun ve aldatmaların sır gibi saklanan gerçeklerinden biri açık iletişimin olmamasıdır.” dedi.

    PARTNERİNİZE KARŞI AÇIK OLUN!

    Sağlıklı cinsel yaşamın partner ilişkisinin en önemli parçalarından birisi olduğunu söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Doğası gereği birbirinden farklı olan kadın ve erkeğin cinsel yakınlık ihtiyaçları da birbirinden farklı olabiliyor. Cinsel duygu, düşünce, istek, arzu ve talepler partnerle paylaşılması gereken en önemli bilgilerdir. Çünkü cinsellik; hayatın bir gerçeği, beden ve ruh sağlığının en temel olgularından biridir. Bu nedenle,rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olan cinselliğitadabilmek için çiftin her konuda olduğu gibi cinsellikte de birbirine dürüst olması, cinsel arzu ve isteklerini paylaşması gerekiyor.” dedi.

    TEKRAR FLÖRT HAVASINI YAKALAYIN!

    İlişkinin ilk çeyreğinde duyulan romantik kalp atışlarını devam ettirmenin çiftin elinde olduğunu söyleyen CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Gülüm Bacanak; “Cinsel yaşamın monotonlaşmasının önüne geçebilmek için aşk oyunlarına yer vermek gerekiyor. Aşk yaşamı hareketlendirebilmek için; birlikte duş almak, yatmadan önce seks yapmak, öpüşmek, dokunmak, fantezileri paylaşmak, birlikte aynı anda yatmak, küçük ama baştan çıkarıcı jestler yapmak (erotik masaj, seksi iç çamaşırlarıyla dans etmek, vb.), iletişimi canlı tutmak, baş başa vakit geçirmek, konuşurken sevgi sözcüklerine daha fazla yer vermek çoğunlukla yeterli olacaktır.” dedi.

    İSTEK VE ARZULARINIZI PAYLAŞIN!

    Cinsel istek ve arzuların dile getirilmesiyle ulaşılan cinsel mutluluğun kişinin yaşam kalitesinin en önemli belirleyicilerinden birisi olduğunu söyleyen CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan ; “Aşk ve cinsel yakınlık için güçlü bir cinsel özgüven gerekiyor. Özgüvenin sağlanabilmesi için çiftin isteklerini ve problemlerini ertelememesi, tabuların üzerine gitmesi, güçlü ve saydam bir bağ oluşturması, arzu ve isteklerini ya da sorunlarını karşılıklı olarak açık bir şekilde konuşmaktan çekinmemesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, mutlu cinsellik ancak kadın ve erkeğin karşılıklı tatminiyle mümkün oluyor. Ancak her konuda olduğu gibi cinsellikte de problemler çıkabiliyor. Önemli olan bu problemleri dile getirerek çözebilmektir. Bu nedenle, her birey, partnerine mutlubir cinsellikten beklentisinin ne olduğunu açıkça anlatmalı. Bu konuda dikkat edilmesi ve özen gösterilmesi gereken en önemli noktalar; reddedilmeyi göze alarak istek ve arzuları talep etmektalep edilen ve yerine getirilen arzu ve istekleri bir armağan gibi görmek, dünyanın en güzel armağanını almış gibi mutlu olmak ve bunu partnere göstermektir. Ayrıca yerine getirilmeyen istek ve arzular karşısında küsüp, tavır almamak ve karşı tarafı olduğu gibi kabullenebilmek de gerekiyor. Çünkü cinselliğin koşulsuz sevgi ve kabulle yaşananı makbuldür.” dedi.

  • Kadınlar ayaklanıyor!

    Kadınlar ayaklanıyor!

    Dünyada ve Türkiye’de çok ciddi bir sorun olan kadına karşı şiddet 14 Şubat Perşembe günü çok farklı bir etkinlikle protesto edilecek. Dünyanın farklı metropol kentlerinde toplam 1 milyar kişinin katılması hedeflenen etkinlikte, kadına şiddete karşı olan kadınlar ve erkekler protestolarını dans ederek ortaya koyacaklar.

    “One Billion Rising” (Bir Milyar Ayaklanıyor) adlı etkinlik İstanbul’da da Beşiktaş Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi’nin desteği ile Beşiktaş’ta yapılacak. 14 Şubat Perşembe günü saat 13.00’da tüm dünyayla aynı anda Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda gerçekleşecek etkinliğe çok sayıda ünlünün de katılması bekleniyor. Katılımcılara her gün ücretsiz dans dersleri Beşiktaş Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi; Girne Amerikan Üniversitesi Dans Akademisi işbirliğiyle Beşiktaş ve İstanbul‘daki gönüllüleri etkinliğe hazırlamaya başladı.

    Girne Amerikan Üniversitesi Dans Akademisi dans eğitmenleri tarafından ücretsiz olarak verilen derslere kadın veya erkek demeden, kadına şiddete hayır diyen herkesi katılmaya davet eden Beşiktaş Belediyesi bunun için Belediye Hizmet Binasının kapılarını açtı.

    Dans eğitimleri hafta içi her gün 12.00-14.00 arası, hafta sonları ise 15.00 ile 18.00 saatleri arasında gerçekleşiyor. Bir milyar insan dans edecek! “One Billion Rising” etkinliği, kadına karşı şiddete dikkat çekmeyi hedefliyor. Dünyada her üç kadından biri taciz ediliyor, tecavüze uğruyor veya öldürülüyor.

    Etkinlik , kadına şiddetin en az açlık kadar üzerinde durulması gereken bir sorun olduğunu hatırlatmayı amaçlıyor. Genel olarak kadınlardan oluşan harekete, katılmak isteyen erkekler de kabul ediliyor. Katılmak isteyenlerin sayısı şimdiden milyonlara ulaşan etkinlik için dünyanın birçok kentinde katılımcılara ücretsiz dans dersleri veriliyor.

    Video tanıtım için tıklayın : Dünya kadınları ayaklanıyor. Kadına Şiddete HAYIR !!!

  • Adını koyamadığınız o şey ŞİDDET olabilir

    Adını koyamadığınız o şey ŞİDDET olabilir

    Bugünlerde herkes “Kadına şiddete hayır!” diyor. Bu iyi bir şey ama az sonra görüşlerini okuyacağınız Psikolog Feride Güneri’nin dediği gibi biraz da moda… Yani bir süre sonra belki de kadına karşı şiddeti kınayan ünlü isimlerin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının sesi daha az çıkmaya başlayacak. Geriye sadece biz kalacağız; şiddete daima dur demesi gereken biz kadınlar. Şiddete dur diyebilmek için ise önce onun ne olduğunu çok iyi kavramamız gerekiyor. Bahsettiğimiz şiddet türü sadece bir erkeğin bir kadına vurmasından ibaret değil, belki aklınıza gelmeyen ya da getirmek istemediğiniz birçok davranış da şiddet kapsamına giriyor. 1990 yılından beri kadına yönelik şiddet üzerinde çalışan, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Psikolog Feride Güneri’ye sorduk; şiddet nedir?

    Kadınların şiddet görmesi ile eğitim seviyesi arasında ters bir orantı olduğunu düşünmek yanlış mı olur?
    Bir kadının eğitim seviyesinin yüksek olması onun şiddetten muaf olduğu anlamına gelmiyor. Sizin okurlarınız arasında da her dört kadından biri fiziksel, her iki kadından biri ise duygusal şiddete maruz kalıyor. İstatistikler şiddetin kültür ya da eğitim seviyesi farkı gözetmediğini gösteriyor. Bugün burada tarif edeceğimiz şiddet türlerini okuyan kadınların birçoğu bunların kendi yaşadıklarıyla birebir örtüştüğünü görecek.

    Şiddetin bitebilmesi için yeni gelen kuşaklar şiddetten uzak yetiştirilmeli ve toplum da şiddeti desteklemeyecek şekilde yeniden yapılandırılmalı. Şiddete sıfır toleransa yürekten inanmak, sadece belli tür kadınlar şiddete uğramasın ama diğer kadınlar zaten hak ediyor gibi ayrımlara girmemek ve kadını ailenin dışında da bir birey olarak kabul etmek gerekiyor.
    Gördüğümüz şiddeti kabullenmek bizim için neden bu kadar zor?
    Birçok kadın şiddete uğradığını biliyor. Bazen de söz konusu duygusal şiddet ise yaşadığının şiddet olduğunu adlandırmakta zorlanıyor. Bir şeylerin ters gittiğini biliyor ancak onu şiddet olarak tanımlayamıyor. Eğitim seviyesi ve ekonomik durumu daha yüksek olan kadınların şiddete uğradıklarını açıklaması, itibarı, iş bağlantılarını, sosyal statüyü kaybetmek korkusuyla bazen daha da zor oluyor. Ne yazık ki bahsettiğimiz kadınlar bu endişelerinde haklı oluyor. Şiddete uğradığını açıklayan tüm kadınlar için bu durumu değiştirmeye çalışıyoruz. Şiddetin kadınların suçu olmadığını ve bu görüşün değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Ancak bu çabalarımız tam da amacına ulaşmadığı için tabii ki şiddeti yaşayan kadın, hala şiddeti uygulayan erkekten çok daha fazla yargılanıyor.

    Şiddetin çeşitleri nelerdir? En çok hangi türüne şahit oluyorsunuz?
    Şiddeti tanımlarken önce amacına bakmalıyız. Şiddeti şöyle tanımlıyoruz; öfke göstermek, güç göstermek, cezalandırmak ve kontrol etmek amacıyla bir erkekten bir kadına sistematik olarak yöneltilen her türlü şiddet. Genellikle ilk akla gelen fiziksel şiddet oluyor çünkü bu ölçülebilen bir şiddet türü. En yaygın türleri ise fiziksel ve psikolojik şiddet…. Fiziksel şiddetin olduğu her ilişkide psikolojik şiddet vardır ama psikolojik şiddetin olduğu her yerde fiziksel şiddet olmayabiliyor.

    Psikolojik şiddeti tanımlar mısınız?

    Bu şiddet türünü anlamak için anahtar olarak “amaç”ı kullanmak gerekiyor. Psikolojik şiddette de amaç güç göstermek, öfke boşaltmak ve cezalandırmak, ancak burada kullanılan araç duygular… Herkesin güvende hissetmek, ait hissetmek, sevilmek, şefkat görmek ve desteklenmek gibi ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçlarımızın karşımızdaki erkek tarafından kendi çıkarlarına hizmet etmek üzere, bazen karşılanması bazen karşılanmaması, farkına varıldığı halde karşılanmaması ya da “Benim istediğimi yaparsan yaparım” gibi yaklaşımlar psikolojik şiddete giriyor. Konuşmayı reddetmek, küsmek, çok uzun süre sessiz kalmak, sık sık aldatmak, kadının güvenini kırıcı davranışta bulunmak veya sözler söylemek de psikolojik şiddetin içinde yer alıyor. “Çirkinsin”, “Aptalsın”, “Eğitimsizsin”, “Benden başka kim sana bakar” gibi sözler, toplum içinde aşağılamak, “Kötü kokuyorsun”, “Kötü görünüyorsun” gibi kadının güvenini kırmaya yönelik sözler, “İstediğimi yapmazsan başkalarına giderim” gibi tehditlerde bulunmak ve aşırı kıskançlık da psikolojik şiddetin kapsamında yer alıyor.

    EKONOMİK ŞİDDET
    Ekonomik şiddette de amaç aynı ancak araç olarak para kullanılıyor ve çeşitli şekillerde görülebiliyor. Örneğin kadın istediği halde çalışmasına izin vermemek ekonomik şiddetin bir türü… Özellikle eğitimli kadınlar bu tür şiddete “Sen bir çiçeksin, sen yorulma, ben ikimiz için de yorulurum, sen çocuklarımıza bak” gibi bahanelerle maruz kalıyor. Kadın çalışıyor ise mesaiye kalmasına ve iş seyahatlerine gitmesine izin vermemek, iş yeriyle ilgili çeşitli paranoyalar geliştirmek söz konusu olabiliyor. “Senin patronunla ilişkin var” ya da “Sen orada başkasını buldun, beni aldatıyorsun” gibi paranoyalar geliştiren erkek, kadına bu şekilde aslında şiddet uyguluyor. Kadının erkekten daha fazla para kazanmasını desteklememek de ekonomik şiddetin bir parçası… Bunların yanı sıra bir erkeğin kadının tüm parasına el koyup ona bir miktar harçlık vermesi, kadının birikimlerini elinden alması, kadına ihtiyacının çok altında harçlık bırakmak da ekonomik şiddetin örnekleri. Bu şiddet türü erkeğin cebindeki paranın miktarından bağımsız olarak gelişiyor. Yani cebinde 10 lira olan bir erkeğin bunun yarısını eşiyle paylaşması ekonomik şiddete girmiyor.

    CİNSEL ŞİDDET
    Cinsel şiddette de amaçlar tamamen aynı ve araç olarak cinsellik kullanılıyor. Bu şiddet türü aile içinden ya da dışından gelebiliyor. Hem kız hem de erkek çocuklar cinsel şiddete maruz kalabiliyor. Sık sık aldatmak, kadını porno izlemeye zorlamak, porno izleyerek kadını kötü hissettirmek, pornoyla kadını aldatmak hem duygusal hem cinsel şiddetin içine giriyor. “Kötü kokuyorsun”, “Şişmansın”, “Başka kadınlar gibi değilsin, beni baştan çıkartamıyorsun” gibi sözlerle kadını kötü hissettirmek de cinsel şiddet tanımının içine giriyor. Yeni cinsel şiddet tanımları içinde kadını uzun süre doyumsuz bırakmak da yer alıyor.
    Birçok kadına yabancı olmayan bir kavram ise evlilik içi tecavüz… Bir erkekle evli olmak o erkeğin kadına tecavüz etmeyeceği anlamına gelmiyor. Yeni Medeni Kanun’da da kabul edilen bu kavram, cinsel birlikteliğin karşılıklı onaya dayanması gerektiği anlamına geliyor.

    İlişki içinde şiddet şekil değiştirebiliyor. Mesela ilişkinin başında fiziksel şiddet yaşanırken aile büyüklerinin müdahale etmesiyle fiziksel şiddet durabilir. Bu defa da uygulanan şiddet psikolojik ve cinsel olarak devam edebilir.

    Bir kadının psikolojik şiddeti tanımlaması daha mı zor?
    Psikolojik şiddet şöyle tehlikelidir; ortada hiçbir şekilde görünen bir şey yok ama o ilişkide hoş olmayan bir şeyler var. İlişki bazen güzel, bazen kötü… Kadın psikolojik şiddeti uygulayan erkek tarafından sürekli suçlanıyor; senin yüzünden, sen böylesin, sen beni böyle yapıyorsun, sen delisin, sen hastasın, senin psikoloğa gitmen lazım… Hatta bir süre sonra kadın da kendi gerçekliğinden şüpheye düşebiliyor ve kendini suçlamaya başlayabiliyor. Şiddete uğrayan her kadın bizimle yaptığı birinci görüşmenin sonunda istisnasız “Sizce ben deli miyim?” diye soruyor. Çünkü onlara hep bu söylenmiş.

    Psikolojik şiddete maruz kalan kadının delil göstermesi çok zor… Bu kadın ne yapmalı?
    Önce yaşadıklarının şiddet olduğunun farkına varmalı. Başvurabileceği Mor Çatı gibi pek çok kuruluş var. Bu durumdaki kadınlar işe bu konuları bilenlerle konuşarak başlayabilir. Kadının tanık ve delil toplaması önemli. Kadınların şiddetin çekilmesi gereken bir durum olmadığını, birçok seçenekleri olduğunu unutmaması gerekiyor. Her türlü şiddete uğrayan kadın polise başvurduğunda beyanı esas kabul edilerek sığınağa yerleştirilmek zorundadır. Ya da şiddeti uygulayan kişiyi evden uzaklaştırma hakkı vardır. Şiddete uğrayan kadının öncelikle haklarını bilmesi ve bir hazırlık planı yapması gerekiyor.

    Kadınlar şiddete neden bu kadar uzun dayanıyor?
    Kadınlar çoğunlukla ilişkilerinin sürmesini ancak şiddetin bitmesini istiyor. O ilişkinin de artısı, eksisi, kökleri, dalları, geçmişi, geleceği, ümitleri var. Kadınlar ilişkiyi sürdürmek istiyorlar ama şiddeti durdurmak için de çok uğraşıyorlar. Kadın, sebep görülen her şey için önce uğraşıyor. Kilo alıyor veya veriyor, saçının rengini ve modelini değiştiriyor, işini bırakıyor ya da işe giriyor, okulunu bırakıyor ya da okula geri dönüyor, mutfak alışkanlıklarını değiştiriyor, seksi iç çamaşırları giyiyor ya da giymiyor, makyaj yapıyor ya da yapmıyor. Yani ona sunulan bahaneleri değiştirmek için uğraşıyor. Hatta kendi yaptıkları yetmiyor, aile büyüklerinden destek almak istiyor, o yetmiyor evi terk ediyor, boşanma davası açıyor, geri çekiyor, hiçbiri olmazsa intihar ediyor. Ancak sorun kendinde olmadığı için kadın ne yaparsa yapsın sonuç değişmiyor.

    DİJİTAL ŞİDDET
    Dijital teknolojinin hayatımıza iyice girmesi ile son 10 yılda artan bir şiddet türü de dijital şiddet… Dijital cihazların gelişimiyle birlikte kadınların artık 7 gün 24 saat kesintisiz şiddete uğrama ihtimalleri bulunuyor. En basitinden cep telefonlarında bulunan programlar ile nerede olduğunuzun belirlenmesi, sürekli olarak telefonla veya mesajla rahatsız edilmek ya da sosyal medya üzerinden iftiralara, tacizlere, hakaretlere maruz kalmak, dijital bilgilerin çalınması, cinsel ilişki görüntülerinin gizlice kaydedilmesi veya edilmiş gibi yapılıp şantaj yapılması bu başlık altında değerlendiriliyor.

    ŞİDDETİN DÖNGÜSÜ
    Birinci aşama
    Şiddet uygulayan kişi, gerilim yaratır, kıskançlık gösterir, kadının davranışlarını kontrol eder, tehdit eder.
    İkinci aşama
    Gitgide kadının tüm yaşamını kontrol etmeye çalışır. Küçük şeylerden kavga çıkarır. Duygusal ve psikolojik şiddet uygular.
    Üçüncü aşama
    Fiziksel şiddet başlar. Şiddetin boyutu değişebilir. Hemen sonrasında şiddeti uygulayan kişi yaptıklarına bahane bulur.
    Dördüncü aşama
    Şiddet uygulayan erkek gönül almaya çalışır. Gerilim azalır. Şiddet uygulayan durumun normale dönmesi için genellikle yapıcı bir tavır sergiler. Ta ki tekrar gerilim artma aşamasına ve en başa dönene kadar.
    Mor Çatı Derneği’nin web sayfasından alınmıştır.

    Bir kadının şiddeti tek başına durdurması mümkün mü?
    Şiddeti ancak şiddeti uygulayan durdurabilir. Şiddetten kurtulmaya karar veren kadın için genellikle bir son nokta oluyor. Birçok kadın, “Ne zaman ki çocuklarımın zarar göreceğini anladım, o noktada dur dedim” diyor. İşte bu son noktaya geldiği anda ise kadını hiçbir şey durduramıyor, ölümü bile göze alıyor.

    Bir kadın şiddet uygulayan eşini uzmana nasıl götürebilir?
    22 yıldır Mor Çatı’da çalışıyorum, özel hastalarım da var ve bugüne kadar tek bir erkeğin dahi “Eşime şiddet uyguluyorum, terapiye gidip değişmek istiyorum” dediğini görmedim. Sadece şiddet döngüsündeki balayı döneminde “Ben tedavi olacağım yeter ki geri dön” diyorlar ama samimi olmuyorlar. Birkaç seanstan sonra devam etmiyorlar. Ya da “Senin bir şeyin yok, eşin hasta” cümlesini duymak için terapiste gitmeyi kabul ediyorlar.

    Şiddete başvuran bu erkekleri de kadınların yetiştirdiği söylenir hep…
    Anneler erkekleri yetiştirmez, onlara bakar. Yetiştiriyorlarsa da bunu tek başlarına yapmazlar. En basitinden kaç anne çocuğuna istediği ismi koyma hakkına sahip, kaç anne oğlunu kendi başına karar verip baleye gönderebilir, kaç anne kendi başına oğluna pembe renkli giysi giydirebilir, kaç anne eşine sormadan oğluna evcilik köşesi kurabilir? Çocuğun yetiştirilmesinde annenin yanı sıra baba, aile büyükleri, içinde yaşanılan toplumun üyeleri, okul, eğitim sistemi ve televizyon da yer alıyor. Tabii ki anne-baba ortak bir kararla çocuğunu eşitlikçi yetiştirirse çocuk bunu hayatına uygular ama sizin verdiğiniz her teze karşılık bir antitez de mutlaka gelir toplumdan… Şu anda da biz şiddet odaklı, öfkeli bir toplumuz.

    FLÖRT ŞİDDETİ
    Şiddet, flört döneminde “Geliyorum” diyor
    Dijital şiddet ile birlikte kabul edilen bir şiddet türü de flört şiddeti… Kızlar ile erkeklerin birbirlerini yeni yeni tanımaya başladığı, kendilerini yeni yeni bir çift olarak tanımladığı 13-23 yaş döneminde yaşanan şiddete işaret ediyor. Ancak bu yaşlarda flört zaten kendi başına gizli bir konu olduğu için şiddeti konuşmak pek mümkün olmuyor. Flört bu yaş grubunun dışında ele alındığında, yani resmi bir ilişki kurulmadan önceki dönemden bahsedildiğinde evlilik içinde yaşanabilecek şiddete dair ipuçları ortaya çıkıyor. Ancak burada önemli olan bunları görebilmek oluyor. Bunları fark eden kadınların birçoğu evlendikten sonra erkeğin değişebileceğine dair umut taşıyor. Erkek de davranışlarını genellikle askerlik, iş stresi, işsizlik, kötü patron gibi nedenlere bağlıyor.
    Psikolog Feride Gürsoy, flört dönemindeki ipuçlarını şöyle sıralıyor;
    ● Küçüklü büyüklü öfke patlamaları… (Size çok iyi davransa da diğer insanlara karşı olabilir)
    ● Erkeğin sizi çok yüceltmesi… Özellikle diğer kadınlarla kıyaslarken onları aşağılayıp sizi övmesi. “Bugüne kadar hiçbir kadın beni senin anladığın gibi anlamadı”, “Diğerlerinin hepsi şöyleydi, sen böylesin” gibi kalıplarla konuşuyorsa bilin ki sizden beklentileri yüksek ve gerçek dışı olduğu için bir süre sonra sizi birden bulutlardan aşağı bırakacaktır.
    ● Geçmiş ilişkilerinde şiddet uygulamışsa ya da uyguladığına dair söylentiler varsa bunları mutlaka ciddiye alın ve araştırın.
    ● Birkaç ay içinde hemen evlenmeye zorluyorsa kesinlikle kırmızı alarm! Gerçek yüzü ortaya çıkmadan sizi kendisine bağlamaya çalışıyordur.
    ● Olayların sorumluluğunu üstlenmeyen erkekler yine şiddet uygulayan erkeklerdir. Hayatında ters giden şeylerden hep ailesini, arkadaşlarını, patronunu, hayatı veya kaderi sorumlu tutuyorsa dikkat edin.
    ● Aşırı kıskançlık, sık sık iş değiştirmek, fazla arkadaşının olmaması ya da hep çok yeni arkadaşlarının olması da ipuçları arasında yer alıyor.
    ● Bu ipuçlarından birkaçı bir arada görüldüğü zaman kafanızda mutlaka soru işareti oluşmalı.

    Formsanté Dergisi

    Tepki Sizsiniz ! Kadına Yönelik Şiddet !

  • Seviyorum o halde acı çektirmeliyim

    Seviyorum o halde acı çektirmeliyim

    Cinsellik aslında herkese göre değişen bir kavram. Cinsellikte kimi duygusallıktan haz alırken kimi de şiddetten hoşlanıyor. Kimi cinselliği odak noktası yaparken kimi ikinci plana atıyor. Ama ne olursa olsun cinselliğin bir ilişkinin olmazsa olmazı olduğu gerçeği hiç değişmiyor.

    Cinsellik duygularla yapılan bir eylem olmasına rağmen sevgi, duyarlılık gibi romantik hislere bazen öfke ve şiddet de eklenebiliyor. Cinsellikte şiddet bir fantezi olarak görülse de sınırları bilmek gerekiyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Cinsel Terapist Dr. Cem Keçe, “Şiddeti, bir kişiye onun isteği dışında yapılan uygulamalar olarak nitelendirebiliriz. Bu fiziksel ya da duygusal olabilir ama şiddet olabilmesi için rızanın olmaması şart. Cinsellikte böyle bir şiddet olabilir ama buna çiftin birlikte karar vermesi gerekiyor. Eğer iki taraf da bu tür oyunlardan, sertliklerden hoşlanıyorsa, bunu birbirlerinden talep ediyorsa ve rahatsızlık duymuyorsa o çift için bu durum ‘normaldir’ ve adı fantezidir. Zaten cinsel fantezilerin geneline baktığınızda ufak aşk oyunlarıyla birlikte fiziksel ve duygusal bazı şiddet unsurlarının bunun içinde olduğunu görürüz. Duygusal şiddette erkek kadını aşağılayabilir ya da kadın erkeği… Örneğin ‘Kölemsin, ben ne dersem onu yapacaksın’ derken bağırabilir, saçını çekebilir. Bu tip durumlar her iki tarafın da rızası olduğu takdirde fantezi olarak nitelendirilir, çiftler tarafından cinselliğe bir tat kattığı düşünülebilir” diyor.
    Ne zaman aşırıya kaçar?
    Karşı tarafa zarar verdiğinde aşırıya kaçılmış oluyor. Çoğu cinsel fantezide, bu tür zararlar var. Zaten o zararı hissetmek haz veriyor. Kadınların erkeklerin vücudunda tırnaklarıyla açtığı çizikler, erkeğin şaplak atarken kadında yarattığı acı bu fantezinin bir parçası. Buradaki kriter, zarardan ziyade rızanın olmaması ve hayata kastedecek niteliklere ulaşmaması. Dr. Cem Keçe, “Rızanın olmadığı ve hayata kasteden durumları biz anormal olarak görüyoruz ve şiddet olarak adlandırıyoruz. Bu, cinselliğin sado-mazo yönünü oluşturuyor. Çünkü hepimizin içinde sadist ve mazoşist bir çekirdek var, bu doğaya gelişimizle ilgili bir konu. Çünkü annemizden doğduğumuzda ciğerlerimize havayı ilk çekişimizde canımız çok acır, ilk acıyı o an hissederiz” diyor.

    İlk deneyim çok önemli!
    Şiddet uygulanması zevk verir hale gelmişse ve partnerler bundan zevk alıyorsa, partnerlerin ikisinde de çocukluk travması olabiliyor. Her ikisinin de ebeveynleri arasında duygusal ve fiziksel şiddet görülebiliyor. Ayrıca anne babasından şiddet görmüş kişiler olabiliyor. Yani şiddet seven kişiler, ebeveynleri arasındaki şiddete hem tanık hem de muhatap olmuş olabiliyor. Ebeveynleri ile herhangi bir sorun yaşamamış, sorunsuz bir çocuk olsa da fiziksel taciz ya da şiddete maruz kalmış olabiliyor. Dr. Cem Keçe, “İşin ilginç tarafı, ilk erotik hazlanma adını verdiğimiz bir durum var, yani herkes ilk erotik hazzı nasıl aldıysa onların türevlerini yaşamaya çalışıyor. Eğer ilk erotik hazlanma acıyla birlikte gelmişse bunun türevleri de cinselliğin içindeki bu tür acılardır. Acıyla zevkin birbirine karışımıdır. Mesela ilk cinsel erotik hazlanmasını bir taciz anında, şiddet alarak almış bir kadın ileride bunu partneriyle denemek isteyecek ve talep edecektir. Çünkü ilk haz daima kendini tekrar etme potansiyeli taşır” diyor.

    Partnerlerden biri istemiyorsa
    Partnerlerden biri yatakta şiddeti seviyor fakat diğeri bundan hoşlanmıyorsa bu çiftin arasında büyük bir problem var demektir. Bir tarafın rızası yoksa bunun adı tacizdir, tecavüzdür ya da cinsel şiddettir.

    Nasıl bir tedavi uygulanıyor?
    Dr. Cem Keçe, “Terapistler cinsel işlev bozukluklarını tedaviye yönelik bir çalışma yap›yorlar ama bunu yaparken, çiftin ilişkisini de gözetiyorlar. İlk olarak çiftin ilişkisine bakıyor, ilişkiyi yapılandırıyorlar. Daha sonra eğer aşk oyunları adı altında ev ödevlerini uygulayabilecek durumdaysa çifte önce aşk oyunlarını anlatıp seansta izlettiriyorlar. Ardından zihinlerinde canlandırmalarını ve olası sorunlardan söz etmelerini istiyorlar. Seansta zihinsel canlandırmayla yapılan bu oyunları daha sonra evlerinde yapmalarını istiyorlar. Çift bunları evde uyguladıktan sonra geri bildirim veriyor ve ardından cinsel terapist gerekli yerlerde müdahale ediyor. Bu tedavinin en son aşaması oluyor ama öncesinde cinsel bilgilendirmeler yapılıyor. İkinci aşamada ise cinsellikle ilgili problem neyse o konuyla ilgili sorunların seansta ele alınması sağlanıyor, daha sonra davranışsal ev ödevleri adı altında aşk oyunları veriliyor. Ama böyle bir süreç başlamadan önce çift ayrı ayrı değerlendiriliyor. Ardından terapist bir formülasyon yapıyor, buna göre de az önce anlattığım basamakları uyguluyor” diyor.

    Cinsel şiddet
    Cinsel şiddet ise bir zorlama, hukuksal bir problem. Birinin rızası olmadan ona zorla, duygusal ve fiziksel olarak şiddet uygulamak, canını acıtmak, zarar vermek hukuksal olarak suç sayılıyor ve bunun adı cinsellik olmuyor. Maalesef kadınların çoğu eşleri tarafından cinsel şiddete maruz kalıyor. Dr. Cem Keçe, “Eşi tarafından tecavüze uğrayan kadınlarda güven problemi oluyor. O an ya da daha sonraki tüm partnerlerine karşı güvensizlik besliyor. Ciddi bir özgüven problemi yaşıyor, kendisini aşağılıyor, değersiz, önemsiz biri olduğunu düşünmeye başlıyor. Genellikle de depresif bir ruh haline bürünüyor. Hayattan tat alamıyor, içine kapanıyor, en ufak bir uyarandan korkuyor, ürküyor… Yani hayatı yaşayamayacak, işini sürdüremeyecek bir hale geliyor ve herkesin ona kötülük yapacağı paranoyasına kapılıyor. Takdir edersiniz ki, bu durum o kişiyi insanlıktan çıkarıyor” diyor. Cinsel şiddet gösteren erkeklerin büyük çoğunluğu hem duygusal hem de fiziksel şiddete maruz kalmış oluyor. Bu kişilerde öncelikle sertleşme, erken boşalma problemi olabiliyor. Normal cinsel ilişkiye karşı soğukluk yaşayabiliyorlar. İlk başta partner uyum göstermiyorsa, ona karşı soğukluk yaşayabiliyorlar. Partner biraz sertleşip, kişiyi aşağılamaya başladığında haz alabiliyorlar. Fakat normal bir partner duygusal yaklaşırsa, ereksiyon gerçekleşemiyor. Çünkü bu erkeklerin hazlanması sertlikle ilgili. Bu nedenle benzer isteklere sahip kişiler birbirlerini buluyorlar.

    Bir tarafın cinsel şiddet istemesine karşılık diğerinin istememesi, şiddet isteğinin dışarıda giderilmesine yol açar mı?
    Aldatmalar, dışarıda arayışlar, hayat kadınlarıyla bu tür tecrübeler yaşanması olabiliyor. Bunlar da Türk aile yapısını tehdit ediyor.

    Şiddet seven erkeklerin ortak özellikleri neler?
    Daha agresif ve saldırgan oluyorlar, konuşmaları maçoluk ve küfür içeriyor. Trafikte araç kullanırken sert davranıyorlar. Bazıları da dışarıda mülayimken, yatakta vahşileşebiliyor.

  • Tepki Sizsiniz ! Kadına Yönelik Şiddet !

    Tepki Sizsiniz ! Kadına Yönelik Şiddet !

    Şiddet

    -Türkiye’de son 7 yılda öldürülen kadın sayısı yüzde 1400 arttı.
    -2002 yılında kayıtlara geçen ölüm sayısı 66 iken bu sayı 2007 yılında 1077 oldu.
    -Çalışan kadınların %40.7’si, çalışmayanların %46.9’u eşinden fiziksel şiddet görüyor.
    -kadınların %67.4’ü eşi tarafından sözlü şiddete maruz kalıyor.
    -Sadece 2012 Ağustos ayında 16 kadın öldürüldü, 18’i tecavüze uğradı, 11’i cinsel istismara uğradı.
    -İçişleri Bakanlığının verilerine göre 2011’de yaşanan 95 bin 743 vakada 98 kadın öldü.
    -Her 10 kadından 1’i gebeliğinde sürekli dayak yiyor.
    -Her dört kadından biri fiziksel şiddet görüyor.

    Adı kağıtlara geçmeyen, geçtiği halde sokaklarda kendisini deliler gibi seven(!) adam tarafından öldürülen, şikayetçi olamayan kadınları unutmamak gerek.

    Cinsel Saldırı/ Taciz

    -Tecavüz ve tacizde son beş yılda %30 artış var.
    -2006 yılında 582, 2007’de 473, 2008’de 557, 2009’da 624 cinsel taciz kayıtlara geçmiştir.
    -2005-2010 yılları arasında 100 binin üstünde kadın cinsel saldırıya uğramıştır. Bu kadınların %40’ı hiç şikayetçi olmamıştır.
    -Yapılan araştırmalara göre son bir yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 7000’in üzerinde. %85’i kız, %15’i erkek. 8-11 yaşındaki çocuklar daha fazla tacize uğruyor. Şimdi kanınızı donduracak rakamlar geliyor. Tacizcilerin %57’si ne yazık ki çocukların babaları, %4’ü ağabey, %13’ü yakın akraba, %26’sı ikinci dereceden akraba.
    – 24 bin cinsel saldırının %70’i çocuklara yönelik.
    2009’da 13 bin 812
    1010’da 17 bin 241
    2011’de 18 bin 334 olay kayıtlara geçmiştir.
    – 7 bin 610 sanık 15 yaşın altındaki çocuğa tecavüz, 4 bin 903 sanık çocuğa cinsel istismar, 1759 sanık reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan yargılanıyor.
    -Geçen yıl 18 bini aşkın cinsel saldırı davası açıldı. Aileler genellikle olayı örtmek istiyor.
    -Son on yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin.

    Z.K, B.Ç, N.Ç, Ö,C… bu kısaltmaların açılımı; yıkılan hayaller, acıyan bedenler, utanan aileler, bedenlerden büyük bedeller…

    Kadın bu ülkede tecavüzün hem suçlusu hem mağdurudur.
    “O saatte orada işi neymiş?”
    “O eve neden gitmiş?”
    “O eteği giymeseymiş.”
    “Sesli gülmeseymiş.”
    “Topuklu ayakkabı giyilir mi hiç?”
    “Kesin kaşınmıştır, zaten hafif bir kadın.”
    “Başına geleceği bilmeliydi.”
    .
    .
    .
    .
    Bunları sizi bunaltacak kadar çoğaltabilirim. Unutmayalım ki tecavüz ve taciz için tahrik unsuruna ihtiyaç yoktur. Daha dün bir ördeğe tecavüz edildi bu ülkede. “O da yürürken poposunu sallamasaymış.” mı diyelim? Ördekler, köpekler, bebekler, çocuklar, kadınlar… Sapıklığa kılıf bulanların, tecavüzü adi suç olarak görenlerin, onlara kucak açıp yüreklendirenlerin önümüze sürdüğü bahaneler asla kabul edilemez.

    Kadına Yönelik Şiddete Hayır’ konulu ‘Sheddeath’ başlıklı sergiye 50’ye yakın ünlü kadın destek verdi.

     

    Tepki Sizsiniz!

  • İlişkinizin check-up zamanı geldi mi?

    İlişkinizin check-up zamanı geldi mi?

    Hasta olduktan sonra ilaca sarılmak yerine önceden önlem alıp hastalıktan korunmanın daha sağlıklı olduğu gerçeği, ilişkiniz için de geçerli… Bu yazıdaki başlıkları değerlendirerek ilişkinizi sağlık kontrolünden geçirebilir, böylece önlemlerinizi erken alabilirsiniz.

    Kalan ömrünüzü daha sağlıklı geçirebilmek için check-up programlarına katılıyorsunuz; kan sayımınız yapılıyor, organ fonksiyonlarınız test ediliyor, kolesterolünüz ölçülüyor, idrar analizinin yanı sıra çeşitli görüntüleme cihazlarına giriyorsunuz. Peki ya ilişkiniz yol almaya başladıkça ona ne kadar önem veriyorsunuz? Özellikle evlendikten sonra ilişkinize ihtiyacı olan gıdaları verdiniz mi? Ters giden bir şeyler var mı, belirtiler neyi gösteriyor, hangi durumda nasıl bir tedaviye ihtiyacınız var? Bu soruların yanıtını bulmak için ilişkinizi de check-up’tan geçirmenizi öneriyoruz. İlişki check-up’ı için odaklanmanız gereken yapı taşlarını Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy’a sorduk. Şimdi tahlil ve teşhis zamanı…
    SEVGİ DEPONUZ DOLU MU?
    Duyan herkeste güzel hisler uyandıran bir kelime sevgi… Ancak anlamı herkes için farklı olan sevgiyi göstermenin yolları da kişiden kişiye değişiyor. Bu gerçeğe bağlı olarak kişilerin karşı taraftan beklentileri de farklı oluyor ve bu farklılık bazen sıkıntılar doğuruyor. “Beni sevseydin şunu yapmazdın” diye kurulan cümleler size de çok yabancı gelmiyor olsa gerek… Eğer ilişkinizde çatışmalı bir durum varsa taraflar kendi sevgi tanımlarına sığınıp karşı tarafın beklentilerine karşı direnç de geliştirebiliyor, “Ben böyleyim, beni böyle kabul et” tarzı cümleler sarf edilebiliyor. Sevgiye dair beklentiler karşılanmadığında yaşanan kızgınlık, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygular bazen yanlış ifadeler kullanılarak aktarılıyor. Ve en önemlisi eğer ilişkide bazı sorunlar çözülemiyorsa varsa sevgiden kullanılıyor ve zamanla sevgi depoları boşalmaya başlıyor.
    ● Eğer ilişkinizde sevginin tanımına ve ifade şekline dair farklılıklar yaşıyorsanız ve bu fark tartışmalara neden oluyorsa çözüm ilişkinin bir diğer önemli yapı taşı olan iletişimde yatıyor.

    SAYGI SEVİYENİZ KAÇ?
    İlişkide saygı, kişinin karşı tarafın sınırını kabul etmesi anlamına geliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, şöyle diyor; “Biz olmak önemli ama biz olalım derken benliklerin birbirine değdiği alanlarda karşının farklı bir birey olduğunu, farklı düşünebileceğini, farklı istekleri olabileceğini kabul etmek de gerekiyor. Sağlıklı bir ilişkide iki kişinin de kişilik ihtiyaçların›n karşılanması önem taşıyor.”
    ● Eğer ilişkide her zaman bir tarafın istekleri yerine geliyorsa, diğer kişinin engellenme yaşadığı ve mutsuz olduğu söylenebiliyor. Oysa insanoğlu, ihtiyaçlarını anlayan ve karşılayan kişilere sevgiyle bağlanıyor. İlişkinizde bu anlamda bir s›k›nt› olduğunun farkındaysanız saygıdan da öte sevgi bağında bir sorun olduğunu düşünebilirsiniz.

    ÇOCUK YETİŞTİRMEK
    Evliliklerde çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili konular sıkıntılara neden olabiliyor. Çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili kararlarda eşlerin ortak değerleri devreye giriyor. Bu konudaki farklılıkların önce eşler arasında doğru iletişim yolları kullanılarak çözülmesi ve fikir birliğine varılması gerekiyor. Aksi taktirde bu farklılıklar nedeniyle doğan çatışmalar çocuğa zarar verebiliyor. Eşlerden birinin çocukla evli gibi olması ise aile içi ilişkilerin dinamiğinde bir sorun olduğunu gösteriyor.

    İLETİŞİM DEĞERLERİNİZ NASIL?
    İki taraf da kendi duygularını tanıyıp doğru şekilde ifade edebildiği zaman sağlıklı bir iletişimden bahsetmek mümkün olabiliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, ilişkilerde çözümsüz sorun olmadığının altını çiziyor ve ekliyor: “İlişkide her konuda uzlaşma olacak diye bir şey yok. Bazı sorunlar çözülmeyebilir ancak önemli olan onları konuşabiliyor olmak, hangi konularda anlaşılamadığı konusunda bir uzlaşmaya varmaktır” diyor. İletişimde ‘ben dili’nin kullanılması, kişinin kendi benliğinin sınırlarını bilmesi ve karşı tarafı kendisinden ayrı özellikleri ile kabul etmesi gerekiyor. Kurulan diyaloğun dayatmacı değil, uzlaşmacı olması önem taşıyor.
    ● İlişkide taraflar sağlıklı iletişim kuramadığında ya aynı konular tekrar tekrar gündeme gelip tartışma nedeni oluyor ya da konuların üstü örtülüyor ve eşler birbirinden uzaklaşıyor, ilişki gittikçe zayıflıyor. Bu nedenle anlaşmazlıklar konusunda bu iki durumun ortasını bulabilmek ve olmuyorsa bir uzmandan destek almak gerekiyor. Çünkü huzursuz bir evlilik ortamı eşlerin değil, o evde yaşayan çocukların da fiziksel ve ruhsal sağlığını bozuyor.

    ŞİDDET KABUL EDİLEMEZ
    Şiddetin sadece dayak anlamına gelmediğini artık biliyoruz. Kişinin kendini baskı ve güç altında hissetmesi, engellenmeler yaşaması, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması da şiddetin kapsamına giriyor. İstatistikler kadınların fiziksel şiddete daha fazla maruz kaldığını gösterse de kendini baskı altında hisseden kadınlar çocuklarına şiddet uygulayabiliyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, bir evlilikte şiddet varsa bunu aşmak ve sağlıklı olarak sürdürmek için tüm yolların denenmesi gerektiğini belirtiyor ancak ‘evlilik her koşulda sürdürülmeli’ düşüncesinin de yanlış olduğunu vurguluyor. Şiddet sorununu aşmanın yollarından biri de terapi almak ancak bazen eşlerden biri buna direnebiliyor. Böyle bir durumda sadece istekli olan eşin terapiye gitmesinin de fayda getirebileceğini belirten Demirsoy, “Bireysel olarak terapiye katılırsanız o ilişkide kendi rolünüzü görürsünüz, kendinizi geliştirirsiniz, sınır çizmeyi, hayır demeyi öğrenirsiniz. Bunlar önemli, çünkü şiddet içeren bir ilişkide bir süre sonra benlik duygunuzu, problem çözme becerilerinizi kaybediyorsunuz. Böyle bir ilişki, o evde yaşayan çocukların kişilik gelişimi ve cinsel yönelimlerini de etkiliyor” diyor.

    GÜVEN&SADAKAT ÖNEMLİ
    Aldatmanın anlamı kişiden kişiye ve ilişkiden ilişkiye farklılık gösterebiliyor. Kimisi için karşı cinsten biri ile internetten yazışmak aldatma sayılırken bazıları ise ‘açık evlilik’ diye adlandırılan ve tarafların özgür ilişkiler yaşadıkları evlilikleri sürdürmeyi tercih ediyor. Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Önemli olan ilişkideki bağda bir kopukluk algılanmamasıdır” diyor ve ekliyor: “Eşler birbirinden ayrı zaman geçirebilir ancak bu süreçte bilirler ki ilişkide bir eksiklik yok ve birbirlerinin kabul edemeyeceği şeyler yaşanmıyor. Ayrı geçirilen zamanlarda da sevgi ve saygı ile güven bağından emin olunması gerekiyor.” Bazı durumlarda eşlerin aldatmanın sınırları konusunda çatışma yaşayabildiğini belirten Demirsoy, “Bir taraf eski flörtü ile telefonda konuşmayı aldatma olarak kabul etmezken, diğeri buna tepki gösterebiliyor. Önemli olan gizlilik olmamasıdır. Eğer karşı tarafın kabul etmediği bir davranış ve gizlilik söz konusu ise aldatmadan söz edilebilir” diyor.
    ● Eğer ilişkinizde güvenle ilgili bir sorun varsa bu iletişim konusunda da sorunlar olduğunu gösteriyor. Eşlerin ilişkide nelerin kabul edilebilir olduğu konusunda uzlaşma sağlaması gerekiyor.

    CİNSELLİK EVLİLİĞİ ETKİLİYOR
    Cinsel hayatın doyurucu olması için, bu özel alanda nelerin yaşanacağı, nelerin itici, nelerin kabul edilebilir olduğu konusunda eşler arasında bir uzlaşma sağlanması gerekiyor. Eğer eşler arasında sevgi, saygı ve güven bağı güçlüyse cinsellikten doğan sıkıntıların aşılması da daha kolay olabiliyor, eşler zamanla birbirini tanıyıp uyum sağlayabiliyor. “Erkekler cinselliğe her zaman hazırdır. Kadın duygularını ifade etmeye daha çok önem verir, cinselliği arka plana atar” gibi doğruluk payı olmayan toplumsal mitler kişiliklerin ve tercihlerin şekillenmesinde rol oynuyor. “Kadınlar da erkekler de cinsel hayat için gerekli olan biyolojik donanıma sahip ancak kadınlar toplum tarafından yüklenen sosyal roller nedeniyle duygularını ifade etmeye ve duygusal ilişki kurmaya şartlanıyorlar” diyen Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Cinsel alandaki sorunlar evliliğin diğer alanlarını, günlük ilişkideki çatışmalar da cinsellik alanını olumsuz etkiliyor” diyor.
    ● İlişkinizde cinselliğin sağlıklı olup olmadığını anlamak için cinsel birliktelik sayısına değil, her iki tarafın da tercih ettiği, haz aldığı davranışların sergilenmesine ve ilişkinin iki taraf için de doyurucu olup olmadığına dikkat etmeniz öneriliyor. Öte yandan doyurucu cinsel hayat için iletişim kurmak ve kendi sınırlarınızı belirtmeniz gerekiyor.

    AFFETMEK ÖZGÜRLEŞTİRİYOR
    İlişkilerde zaman zaman yaşanan çatışmalar kırgınlıklara neden olabiliyor. Ancak bir kırgınlığı yıllarca taşımak kişiye hem fiziksel hem de ruhsal açıdan zarar veriyor, affetmek ise özgürleştiriyor. Psikolog Çiğdem Demirsoy, geçmişin geçmişte bırakılması, bugüne ve geleceğe odaklanılması gerektiğini belirterek, “Eğer o ilişkiyi sürdürmek istiyorsanız sürekli geçmişte yaşananların diyetini istemek hatalı bir yaklaşım üstelik karşı taraftan çok kendinize zarar veriyorsunuz. Oysa sağlıklı bir ilişki için iki sağlıklı insan gerekiyor” diyor.

    PAYLAŞIMLARINIZ NE ORANDA?
    Evliliklerde özellikle çocuk sahibi olan eşler, anne-baba rollerine bağlanıp diğer rollerinde eksik kalabiliyor. Oysa eşlerin arasında sevgi, sıcaklık ve duygusallık olmadığında bu ilişki çocuklara da mutluluk vermiyor. Çocuk sahibi olan eşler tabii ki ilk birkaç yıl çocuğun fiziksel bakımı nedeniyle eve bağlı kalabiliyor, birbirlerine vakit ayıramıyor, yorgunluklar yaşanıyor. Bazı anneler ise çocukla göbek bağını bir türlü koparamayabiliyor. Oysa anne-babanın ilişkisi, çocuğun ilerideki yıllarda kuracağı ilişkiler ve yapacağı evlilik için örnek teşkil ediyor.
    ● İlişkinizi mercek altına aldığınızda paylaşımlarınızın azaldığını fark ediyorsanız bu konuda çaba harcamaya hemen başlayabilirsiniz. Çünkü karı-koca olarak ilişkinize yapacağınız yatırım, evinizde sevginin yaşandığı sıcak bir ortam sağlanmasını ve çocuklarınızın da özgüvenli, mutlu yetişmesini sağlıyor.

    ORTAK DEĞERLERİ ARTIRIN
    Her insanın hayata bakış açısı, düşünceleri, olaylara ve kelimelere yüklediği anlamlar farklı olabiliyor. İki eş arasında bu farklılık çok fazla ise ve bu farklılıkların varlığı kabul edilmiyorsa ilişkide sıkıntılar yaşanabiliyor. Ortak zevklerin olması, benzer şeylerden hoşlanmak, ortak bir arkadaş ve aile çevresi gibi faktörler ise ilişkinin kalitesini artırıyor.
    ● Farklılıkların çok fazla olduğu bir ilişki yaşıyorsanız çatışmalardan kurtulmak için önce bu farklılıkları kabul etmekle işe başlamak, ikinci aşamada ise birlikte keyif alınarak geçirilecek zamanların artırılmasına çalışmak gerekiyor.

    KRİZ YÖNETİMİ GÜCÜNÜZ NE KADAR?
    İnsanlar aynı anda aynı istek ve ihtiyaçta olmadığı için her ilişkide çatışmalar yaşanabiliyor. Hiç tartışma yaşanmaması, bir ilişkinin sağlıklı olduğunu değil, aksine iletişimsizlik yaşandığını gösterebiliyor. Hayatın içinde yaşanan kayıplar, iflaslar, aldatmalar gibi birçok olay çatışmaların artmasına neden olabiliyor. Önemli olan ise bu kriz anlarını doğru yönetmek… Bu aşamada iletişim kurma ve çatışma çözme becerileri devreye giriyor. Farlılıklardan hep çatışmalar doğduğu düşünülse de kriz durumlarında bu farklar avantaja dönüşebiliyor. Bir tarafın göremediğini diğeri görüyor ya da biri düştüğünde diğeri onu kaldırabiliyor.
    ● Hayatın içinde herkesin başına gelebilecek kriz anlarında önemli olan ‘biz’ olabilmek… Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Böyle durumlarda danışanlarıma hep şunu söylüyorum; siz aynı yolda beraber yürüyen iki kişisiniz. Önünüze bir engel çıktı, bu engeli beraber nasıl aşarız diye düşünmelisiniz. Soruna, birbirinizi dışlamadan, beraberce konuya kuş bakışı bakabilmelisiniz” diyor.
    Formsante