Etiket: seks aşk

  • Aşk ve seks ilişkisi

    Aşk ve seks ilişkisi

    Seksin aşkla ne ilgisi var, aşkın seksle ne ilgisi var? Bu soruların cevabını ararken, Cindy M. Meston ve David M. Buss’ın yazdıkları “Kadınlar Neden Seks Yapar?” adlı kitabın referans verdiği araştırmalar zihnimizi aydınlattı.

    Toplumda sıkça söylenen “Kadınlar aşk olmazsa seks yapmaz”, “Erkekler için asıl olan aşk değil, sekstir” söylemleri acaba gerçeği yansıtıyor mu? Araştırma sonuçları farklı bakış açıları sunuyor mu? İşte, bu konuya dair “Kadınlar Neden Seks Yapar?” kitabından alıntıladığımız bilgiler…

    Kadınlar neden seks yapıyor?

    Bir araştırmaya göre, kadınlar seks yapmalarına gerekçe olarak, “O kişiye sevgimi ifade etmek istedim” ve “Aşık olduğumun farkına vardım”ı, ilk on nedenlerinden ikisi olarak sıralıyorlar. Aşka ulaşmanın bir yolu olarak seksi nasıl kullandıklarını açıklıyorlar.

    Kimi zaman seks, umulduğu gibi aşk ve bağlılık getiriyor. Kimi zaman da seks, asıl istenen sevgi yerine geçici bir sevildiğini hissetme yanılsaması yaratıyor. Kimi zamansa ne aşk ne de aşk yanılsaması…
    Araştırmaya katılan kadınların pek çoğu kendi başına aşk için değil, başka birine olan aşklarını ifade etmek için seks yapıyor.

    Dört bin yıl önce aşk ve seks ilişkisi

    Aşkla seksin birbirine bağlı olduğu yeni bir düşünce değil. Hatta insanın yazıyı ilk kez icat edişinden beri bu bağa işaret ediliyor. 1880’lerin sonlarında, günümüzde Irak’ta bulunan bir bölgede küçük bir tablet ortaya çıkartıldı. Dört bin yıllık bu tabletin üzerine, tarihçilerin en eski aşk şiiri olduğuna inandıkları bir şiir kazınmıştı. Şiirde bir rahibe, krala yalnızca aşkını değil, duyduğu şehveti de itiraf ediyordu:

    “Kalbimin sevgilisi, damat
    Parlaktır güzelliğin, baldan tatlı
    Esir ettin beni, titreyerek durayım önünde
    Damat, yatağa götürülmek isterim”

    Rahibenin bir başka şiiri:

    “Damat benden zevkini aldın
    Söyle anneme, nefis şeyler yedirsin sana
    Babam da armağanlar versin”

    Aşksız sekse açık kadınlar hangileri?

    Birçok kadın için aşkla seks birbirinden ayrılmaz olsa da hepsi için öyle değil tabii. Araştırmalar, hangi kadınların seksten önce aşk ya da duygusal ilgi istemeye daha az eğilimli olduğuna dair bir şeyler de öğretti. Aşksız sekse en açık kadınlar genellikle dışa dönük bir kişiliğe sahip ve yeni, egzotik yiyecekleri denemek ya da seyahat edip başka kültürler görmekten hoşlanmak dahil, her türlü yeni deneyime daha açık oluyorlar.

    Sekse bakışta kadın erkek farkı

    Birçok kadın seks için aşka ihtiyaç duymasa ya da aşk peşinde koşmasa da kadınlar aşkın sekse eşlik etmesi gerektiğine erkeklerden daha fazla inanıyorlar.

    Meston Cinsel Psikofizyoloji Laboratuvarı’nda 700’den fazla üniversite öğrencisine, “Aşksız sekste bir sorun yoktur” yorumuna katılıp katılmadıkları soruldu. Öğrencilerin yaklaşık yarısı Avrupa, yarısıysa Güneydoğu Asya kökenli ailelerden geliyorlardı. Her iki kültürel grupta da aşksız seksin kabul edilebilir olduğunu düşünme olasılığının erkeklerde kadınlara kıyasla çok daha yüksek olduğu görüldü.

    Psikolog David Schmitt ve çalışma arkadaşları, 56 ülkeyi içeren kapsamlı bir araştırmada benzer bulgulara ulaştılar.

    Seksin ön koşulu aşk mı?

    Buss Evrim Psikolojisi Laboratuvarı’nda yürütülen bir çalışmada elde edilen sonuçlar da aşk-seks ilintisinde bir cinsiyet farklılığı olduğunu gösteriyor. Kadınların yalnızca yüzde 8’i, “seks yapma”yı bir aşk edimi olarak gösterirken, erkeklerin yüzde 32’si cinsel aşk edimlerinden bahsetti.

    Bu bulgu erkekler için seksle aşkın en azından bir açıdan yakından bağlantılı olduğunu gösteriyor. Anlaşılan seks, erkeklerin aklında aşkın bariz bir özelliği olarak kadınlara kıyasla daha fazla öne çıkıyor. Dolayısıyla kadınlar aşkı seksin bir önkoşulu olarak görmeye daha yatkınlar.

  • Aşk varsa seks harika

    Aşk varsa seks harika

    Prof. Dr. Mehmet Sungur, romantik bir aşkın cinsel arzuları da artırdığını söylüyor.

    Aşkın cinsellikten haz almanın garantisi olduğunu belirten Sungur, ekliyor: “Aşkla yapılan seks ziyafet gibidir. Aşksız olanı ise sıradan bir yemektir.”

    Bugünlerde çok satanlar listelerinde hızla yükselen ‘Sen, Ben ve Aramızdaki Her Şey, Şeytan Üçgeni: Aşk-Evlilik, Sadakatsizlik’ adlı kitabıyla adından sıkça söz ettiren Psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Sungur, aşkı sıradanlığa bir başkaldırış olarak nitelendiriyor.

    Aşık olan kişi için yaşamın monotonluğunun kaybolduğunu ve sıradan olayların bile olumlu anlamlar kazandığını belirten Prof. Dr. Sungur, ekliyor: “Aşık olduğunuzda daha anlayışlı, daha sabırlı, daha cömert ve daha sevecen olduğumuzu fark ederiz. Bu haliyle aşk, çoğu insanın derinde kendisine sakladığı iyi ve sevecen yönlerini ortaya çıkaran özellikler taşır. Aşkı böylesine arzulanır kılan bir başka neden de sayısız sahteliklerin yaşandığı dünyada eşsiz bir içtenliği simgeliyor olmasıdır.”

    Şehvetle başlar
    Birbirinden çok etkilenen iki insan arasında kıvılcımlanan duygularla ilgili bir sıralama yapıldığında önce şehvetin, sonra aşkın, en son sırada ise sevginin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Sungur, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Her şehvet aşka, her aşk da sevgiye dönüşmeyebiliyor. Şehvet cinsel doyum sağlamaya yönelik doğal bir aşerme halidir. Aşk ise, şehvetin belirli bir zaman diliminde idealize edilen bir partnere odaklanmasıdır. Şehvetin özel bir kişiye odaklanabilmesi için cinsel dürtülerin de o kişiye yönelik olarak artmış olması beklenir. Bu bağlamda, aşkın cinsel arzuyu artırması şaşılacak bir durum değildir.”

    Bir ziyafet gibi
    Biyokimyasal açıdan ise, aşık olma sürecinde artan dopaminin, testosteronu da artırdığını belirten Sungur, şöyle devam ediyor: “Testosteron, cinsel arzunun belirleyicisidir. Romantik aşkta salgılanan dopaminin testosteronu artırması, romantik aşkın cinsel arzuyu da artırabildiğine kanıt olarak düşünülebilir. Bu nedenle aşk, cinselliğin haz garantisidir. Aşk içeren cinsellikle, içermeyen cinsellik arasındaki fark; sıradan bir yemekle, ziyafet sofrası arasındaki gibidir.”

    Engeller ve zorluklar aşıklarda ‘Romeo-Juliet’ etkisi yaratır
    Aşkın önündeki engellerin duyguları yoğunlaştırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Sungur, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aşık olunan kişinin evli olması, okyanusun diğer tarafında yaşaması, farklı bir dil konuşması, farklı etnik gruplardan gelmesi ya da farklı dini inanışlara sahip olması romantik duyguları azaltmaz. Aşk, ayrılık ve güçlüklerle karşılaşınca daha çok beslenir. Belki de bu yüzden, anne ve babalar çocuklarının aşık olduğu kişiyi benimsemediklerinde ve engellemeye kalkıştıklarında, onları istemeden de olsa uygun görmedikleri kişilere daha da yaklaştırmış olur. Buna; ‘Romeo-Juliet etkisi’ de diyebiliriz. Bu; olumsuz koşulların duyguları kamçılaması halidir.”

    Mutlu evliliğin sırrı aşk değil
    Prof. Dr. Sungur, mutlu evliliğin sırrının kesinlikle aşk olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Mutlu bir evlilik için aşk asla yetmez. Evliliğin sağlıklı bir biçimde devam edebilmesi, çiftlerin evliliği romantik bir rüyanın devamı olarak algılamalarını değiştirmeleri ile mümkündür. Evlilik, birbirlerinden farklı geçmişleri, beklentileri, ihtiyaçları, tepkileri ve duyarlılıkları olan iki ayrı bireyin, rutin seyreden bir ilişki içinde uyumla yaşayabilmeleri sanatıdır. Aşk bir görme kusuru, evlilik ise görme kusurunun istem dışı tedavisidir. Aşk ‘ben’leri yok etmek pahasına ‘biz’ olmak, sınırları iyi çizilmiş bir evlilik ise ‘ben’leri koruyarak ‘biz’ olmaktır. Sadakatsizlik ise; ‘biz’i yok etme riskini göze almak demektir.”

    Aşk bir görme kusurudur
    Aşkın bir görme kusuru olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Sungur, ekliyor: “Çeşitli düzeylerde görme kusuru içeren aşkı yaşayan kişiler, aşık olunanda ihtiyaç duyulan her şeyin var olduğuna inanır. Aşıklar bu yüzden birbirlerine, ‘Birbirimiz için yaratılmışız’ veya ‘Sen benim ruh ikizimsin’ gibi sözler söyler. Sanki elmanın iki yarısı uzun zamandır birbirlerini aramış ve nihayet bir araya gelerek bir bütün oluşturmuştur. Hatta öyle bir beraberlikleri vardır ki; bu beraberlikte dış dünyaya duyulan ihtiyaç giderek azalır. Ne var ki ihtiyaçlardan kaynaklanan görme kusuru nedeniyle idealize edilen bu kaynaşma hali, uzun sürmez. Zamanla görme kusuru düzelmeye başlar ve her şeyi olmasını istediğimiz gibi görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeye başlarız. Aşk, hayal edilenle gerçek arasındaki değişiklik fark edilinceye kadar geçen zaman dilimidir.”