Etiket: sağlıklı hamilelik

  • Hamilelikte İlaç Kullanımı

    Hamilelikte İlaç Kullanımı

    Hamilelikte doktorlara danışmadan ilaç kullanımı çok sakıncalı olabilir.

    1) Hamilelikte ilaç kullanımı sakıncalı mıdır?

    Bazı ilaçlar bebeklerde doğuşsal anormalliklere yol açabilir, bazıları erken doğuma sebebiyet verebilir.

    Bunun için gebeliği planlayan kadınlar dahi yumurtladıktan sonra adet oluncaya kadar geçen iki haftaya kadarki sürede muhtemelen gebe olduklarını düşünerek doktorlarına danışmadan ilaç kullanmamalıdırlar. Gebelikte ise kadın-doğum uzmanını her ilaç kullanımında aramalıdırlar. İlaç kullanımı sadece gebeliğin ilk üç ayında değil daha önceki haftalar ve aylarda da bebeklere zarar verebilir ve erken doğuma da yol açabilir.

    2) Hamilelikte ilaç kullanımı nasıl olmalıdır?

    Hamile, doktoruna danıştığı sürece gebelik boyunca pek çok ilacı kullanabilir. Gebeliğin her gününde, her ayında ve hemen her hastalıkta kullanılacak ilaç mevcuttur. Gebelikte ilaç kullanılamaz ön yargısı yanlıştır. 9 aylık bir süre insan hayatında uzun bir dönemdir ve bu dönemde gebeler elbette ki değişik hastalıklara yakalanacaklar, grip olacaklar, dengelerini kaybedip düşecekler, kollarını bacaklarını zedeleyecekler, değişik iltihaplar kapacaklar, mideleri bozulacak, idrar iltihabı geçirebilecekler, kabız olabilecekler ve ishal olabileceklerdir. Dolayısıyla bir gebenin 9 ay boyunca ilaçsız yaşaması olası değildir. Yeter ki hekimlere danışarak en doğru ilacı kullansınlar.

    3) Hamilelik sırasında kullanılan ilaçların doğacak bebeğe geçişi söz konusu mudur?

    Gebelikte kullanılan ilaçların önemli bir kısmı bebeğe geçer. Ancak çok büyük molekülü olan ilaçlar plasentadan geçmez ve dolayısıyla bebeğe de etkisi olmaz ama ilaçların çoğunluğu plansetayı geçecek, bebeğe de gidecektir. Bu demek değildir ki plasentayı geçip, bebeğe gidebilen hiçbir ilaç kullanılmamalıdır. Çünkü bu durumda daha önce de belirttiğimiz gibi pek çok hastalığın gebelikte tedavisinin yapılmaması gibi bir durum doğurucaktır ki, bu da hem anneye hem de bebeğe daha çok zarar verir.

    4) Bebeğin anne karnında ilaçların yan etkilerine en hassas olduğu dönem sadece hamileliğin ilk üç ayı mıdır?

    Gebeliğin ilk üç ayında bebeğin organları gelişmekte olduğu için verilen bazı ilaçlar bu gelişimi durdurur ve bebeklerde bazı anormalliklere yol açabilir. Ama bebek devamlı gelişen bir organizma olduğu için üçüncü aydan sonra hiçbir zararı yoktur denemez, çünkü gelişim devam etmektedir ve bazı ilaçlar belirli gebelik haftalarında bebeğe yine zarar verebilirler, örneğin bazı hormon ilaçları ve kortizon gibi ama belli dozlarda kalındığı, doktor tarafından verildiği sürece gebeliğin hemen her haftasında ilaç kullanılabilir.

    5) İlaç prospektüslerinin hemen hepsinde hamilelikte kullanılması uygun değildir, ibareleri mevcuttur, gerçekten birçoğu hamilelikte kullanılmaz mı?

    Bütün ilaçların prospektüslerinde bu tür ibarelerin yazılması gebeleri uyarmak içindir. Pek çok ilacın prospektüsünde kullanılmaz yazmaktadır. Bu, gebelikte kontrolsüz ilaç kullanımını önlemek için yapılan bir uyarıdır.

    6) Doz alımı gebelik sürecine göre değişir mi?

    Evet. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında ve doğuma çok yakın zamanlarda bazı ilaçları kullanmamak veya dozu azaltmak gereklidir. Bebeğin doğuma çok yakın bir zamanda uzun etkili olan ve vücuttan atılamayan bazı ilaçlar bebeğe geçtiklerinden doğumdan sonra bebek üzerinde etkilerini gösterir ki, bu tarz bazı ilaçlar bebekte nefes alamama, dolaşımı bozma gibi şikâyetlere yol açar. Dolayısıyla bu ilaçları doğumdan bir süre önce kesmek gereklidir.

    7) Hamilelikte antibiyotik kullanımı bebek için sakıncalı mıdır?

    Bazı antibiyotikler gebelikte kullanılmaz. Çünkü bunlar bazen bebeğin kemik gelişimini olumsuz etkiler veya dişlerini sarı yapar vs. Ama pek çok antibiyotik de gebelikte emniyetle kullanılabilir ve kullanılmaktadır.

    8) Doktor gözetimi almadan ilaç kullanımı bebekte ne gibi sağlık sorunlarına yol açar?

    Özellikle bebeğin organ gelişimi süresinde yani ilk üç ayda alınan bazı ilaçlarda bebekte kemik gelişiminin olmadığı, bazı kalp anomalileri olduğu, cinsel organlarının gelişiminde bir takım duraklamalar ve bozukluklar olduğu gözlemlenmiştir. Yine alınan bazı ilaçlar bebekte işitme kaybına, böbrek anomalilerine, hatta kol ve bacak eksikliklerine neden olabilir. Bazı ilaçlar ise bebekte zekâ gelişimine engel olabilir, bebeğin kilo almasını engeller ve rahim içi gelişme geriliği dediğimiz sorunları yaratırlar.

    Bazı ilaçlar bebekte kanamalara yol açabilir ve gerek rahim içinde gerekse doğumdan hemen sonra beyinde kanamalara yol açarak, bebeğin ölümüne neden olabilir.

    9) Bitkisel ilaç kullanmak zararlı mıdır?

    Doktor denetiminde olmak, ilacın temiz koşullarda hazırlandığından emin olmak ve içindeki maddeleri iyi bilmek şartıyla bazı bitkisel ilaçlar gebelikte kullanılabilir. Örneğin kabızlık ilaçları gibi.

    10) Aspirin gebelik sürecinde kullanılmaması gereken bir ilaç mıdır?

    Aspirinin normal 500 mg.lık tabletlerini gebelikte kullanılmasını önermiyoruz. Bu tabletler hem bebekte bazı damar hastalıkları anomalilerine yol açabilmekte hem de her gün kullanıldığı takdirde kanamalara sebebiyet vermektedir.

    Ama düşük doz aspirin gebelikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Kılcal damarlardaki pıhtılaşmayı engelleyerek bazı düşük vakalarında, gelişme geriliği olan bebeklerde gelişmeyi hızlandırmak için kullanılmasını önerenler vardır. Özellikle tüp bebek hastalarında bebek aspirini kullanmak yaygın bir gelenektir.

    11) Aşı hamile bir bayana uygulanabilir mi? Aşı çeşitlerine göre farklılık gösterir mi?

    Gebelikte bazı aşılar uygulanabilir. Ancak canlı aşı dediğimiz canlı virüsün vücuda verilerek bağışıklık yaratıldığı aşılarda virüs bebeğe de geçerek onda da hastalıklara yol açabildiği için kullanılmaz.

    Gebelikte sadece ölü aşılar veya mikrobun ancak protein kısmına karşı geliştirilen aşılar rahatlıkla kullanılabilir. Örneğin gebelikte grip aşısı kullanılabilir, ama kızamıkçık aşısı kullanılmaz çünkü bebeğe kızamık geçebilir ve çok ağır anomalilere yol açabilir.

    Yine gebelikte tetanos aşısı ölü aşısı ölü aşı olduğu için kullanılabilir. Biz bütün gebelerin gribe karşı daha hassas olduğunu düşünerek grip aşısının gebelik sırasında vurulmasını özellikle öneriyoruz. Yine son yıllarda çıkan ve salgın halini alan HPV (insan siğil virüsü) gebelikte de bulaşabilir ve rahim ağzı kanserine yol açabilir. Bu yüzden HPV aşısı gebelik öncesi yapılmalı ve bitirilmelidir. Bu aşının gebelik sırasında kullanılmasının şu ana kadar sakıncası olmadığı düşünülse de tavsiye edilmemektedir.

    Gebelik hakkında merak ettikleriniz için tıklayın !

     

  • Tekrarlayan Düşükler ve Yeniden Hamile Kalmak

    Tekrarlayan Düşükler ve Yeniden Hamile Kalmak

    Kadınların 21’inci gebelik haftasından önce bebeklerini kaybetmesinin düşük olarak tanımlandığını ifade eden uzmanlar, ‘tekrarlayan düşük’ olarak isimlendirilen birden fazla kaybın olduğu durumlarda infertilite (kısıklık) tedavisi gerekebileceğini belirtiyor…

    Düşükten sonra hamile kalmak için acele etmeyin…

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Sema Demirsoy, bir kez düşük yapıldıktan sonra ikinci gebelik için anne adayının yaklaşık 6 ay beklemesi gerektiğini belirterek bunun nedenini şöyle açıklıyor:

    “Düşük gebelik haftasına bağlı olarak değişmekle birlikte acil bir tablo olarak karşımıza çıkar. Şiddetli kanama ve ağrıyla başlar, bazen kanamayı durdurma şansımız olmayabilir. İçeride bebeğe ve kesesine, zarlarına ait dokular kalır, rahim bunları tamamen temizleyince kadar kanama devam eder. Bazen anneler, kan kaybına bağlı olarak bazı sorunlar yapabilirler.

    Düşük yapan annenin düşük sonrası mutlaka kan sayımı, kan tablosu, folik asit depolarının ne durumda olduğunu değerlendirmek gerekiyor. Annenin eksiklerin tamamlanıp kadının yeni bir gebeliğe hazır hale gelmesi yaklaşık 6 ay sürer. O nedenle de düşükten sonra yeni bir hamilelik için 6 ay beklenmesinde yarar var”.

    Tekrarlanan düşükler de tedavi edilebiliyor

    Tekrarlayan düşüklerin toplumda görülme sıklığı yüzde 2-3 arasında değişiyor.

    Günümüzde arka arkaya 8-10 düşük yapan ve çocuk sahibi olamayan birçok insan olduğunu belirten Dr. Sema Demirsoy, “Bir kez düşük yapan her anne, ikinci gebeliğinde tedirgin oluyor. Bu yanlıştır, bir kez düşük yapmış olmak tekrar yapmayı gerektirmez. Kadın iki ve üzerinde düşük yapıyorsa araştırma yapmak önemlidir. Günümüzde tekrarlayan düşüklere yönelik tedaviler mevcut” diyor.

    Daha çok 35 yaş üzerinde görülüyor

    Düşükler daha çok 35 yaş üzeri gebeliklerde kromozom anomalilerine bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bebekteki kromozom hastalıkları düşüklerin temel nedenlerinden biri. Bebekte bazı ciddi hastalıklar, erken kayıplara neden oluyor. 35 yaşında bu hastalıklar arttığından, 35 yaş üzeri annelerde düşük daha fazla görülüyor. Düşük 20 yaş altındaki annelerde de ortaya çıkabiliyor. Bu yaş grubunda kadının vücudu henüz hamileliğe hazır değil. Bu nedenle bebeği taşımayabiliyor. Araştırmalar gebelik için en uygun yaş aralığını 23-25 olarak gösteriyor.

    Düşük neden oluyor?

    Düşüğün ortaya çıkmasında hem anneye ve hem bebeğe bağlı nedenler olabiliyor. Anneye bağlı nedenleri anlatan Dr. Sema Demirsoy, bunları şöyle sıralıyor:

    – Annenin gebeliği taşımakta yetersiz olması sonucunda düşük oluşabilir. Rahimdeki şekil anomalileri, rahimdeki bölmeler, rahim içini kaplayan miyom, polip gibi oluşumlar da düşüğe neden olabiliyor.

    Rahim ağzı yetmezlikleri görülebiliyor.

    – Anneye bağlı progesteron adını verdiğimiz yumurtalıktan salgılanan hormon gebeliğin devamını sağlıyor. Eğer bu hormon ile ilgili bir sorun olursa düşük ortaya çıkabiliyor.

    Açıklanamayan düşükler de var

    Anneye bağlı nedenlerin dışında anne veya babadaki kromozom hastalıklarının da düşüğe yol açabileceğini ifade eden Dr. Sema Demirsoy, şu bilgileri veriyor:

    “Bizim aydınlatmaya çalıştığımız ve büyük bir grup olan oto immün (bağışıklık sistemi) hastalıkları dediğimiz gruptakiler, açıklanamayan gebelik kayıplarının büyük bir kısmını oluşturuyor. Uyguladığımız tedavilerle arka arkaya tekrarlayan kayıpları olan annelerin gebeliklerinin, sağlıklı bir şekilde devamını sağlayabiliyoruz.

    İnsanın bağışıklık sistemi bazen kendi vücuduna yabancı olmayan dokuları da yabancı gibi algılayıp savunma hücreleri geliştiriyor. Hücre yapısında bulunan bir protein vardır, hücre zarındadır. Bazı kişiler buna karşı bir antikor üretir, gebelikte özellikle plasentadan bebeğe giden akımın bozulmasına ve bebeğin kaybına neden oluyor. Bu grup hastalara biz aspirin veya heparin gibi kanı sulandırıcı ilaçlar veriyoruz. Günde bir kez yapılan iğnelerle ve düşük doz aspirinle müdahale edebiliyoruz.”

    Tekrarlayan gebeliklerin daha önceki tedavi edilebilirlik oranları düşükken bağışıklık sistemini baskılayan kortizonun kullanılmasıyla gebeliğin devamını sağlayabildiklerini anlatan Dr. Sema Demirsoy, “Tüm bunların dışında, uygulanan birçok tedaviye rağmen, yanıt alınamayan bir hasta grubu var yine de. Yapısal anomalilerde bir kısmı cerrahi olarak düzeltilebiliyor, ancak bir kısmında; rahim içindeki boşluk gebeliğin büyümesine izin verecek hale getirilemiyor. Tekrarlayan gebelik kaybının tedavisinde; kromozom hastalığı olan, genetik olarak bazı hastalıkları taşıyanlarda başarılı olunamayabiliyor” diyor.

  • Tüp Bebek Başarısı Nasıl Artar?

    Tüp Bebek Başarısı Nasıl Artar?

    Tüp bebek normal şartlar altında bebek sahibi olmayan çiftlerin başvurmuş olduğu, uzun soluklu ve sabır isteyen, bazı zaman başarıya ulaşılan bazı zamanda başarısızlıkla sonuçlanan bir metottur. Hem kadının hem de erkeğin bir takım hususlar neticesinde tüp bebek tedavisi ile anne ve baba olma isteğinin gerçekleşmesinde tüp bebek yönteminin başarılı geçmesi oldukça mühimdir. Peki hem kadın hem de erkek tüp bebek başarısını arttırmak için nelere dikkat etmeli, hangi hususlar tüp bebek başarısını arttırmaya yararlıdır, buyurun yazımızdan öğrenelim…

    Tüp bebek başarısının artmasında ki en önemli husus, kadının yaşıdır. Kadının yaşı ne kadar genç olursa tüp bebek tedavisinin başarılı geçme olasılığı da o kadar yüksek olur. Yaş hususunun yanı sıra kadının yumurta sayısı, erkeğin sperm kalitesi ve miktarı da tüp bebek şansını arttırmada rol oynar.

    Tüp bebek tedavisinin başarısının artmasında tedavi boyunca uygulanan bir takım tekniklerinde rolü bulunur. Seçilen tüp bebek merkezinin labarotuvarının yeterli donanımda olması ve yeterli tekniklerin kullanılması başarıoranını arttırır. Burada en önemli faktör ise, kişiye özel tedavi seçeneğinin uygulanmasına dikkat edilmesidir. Bu sebeple tercih ettiğiniz tüp bebek merkezlerinin tam teşekkürlü olmasına dikkat edin.

    Tüp bebek tedavisinin başarısını arttırmak istiyorsanız tedavi boyunca hem anne hem de baba kesinlikle alkol ve sigara kullanmamalı, sağlıklı ve düzenli beslenmeye dikkat etmeli, hekimlerinin önerilerine kulak vererek üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmelidirler.

  • İleri yaşlarda hamilelik

    İleri yaşlarda hamilelik

    40’lı yaşlarla birlikte gebe kalma olasılığı %50 oranında azalmaya başlar…

    Kadınların çalışma ve sosyal hayat içerisinde daha fazla yer almaları, eğitim süreçlerini daha uzun tutmaları ve gelişen hayat şartları son 20 yıl içinde ortalama gebelik yaşını oldukça yukarılara çekti. İleri yaşta bebek doğuran, özellikle ilk bebek için 30’lu yaşlarını bekleyen pekçok kadın mevcut. Tıptaki gelişmelere paralel olarak gebelik takibindeki gelişmeler de ileri yaş gebeliklerini teşvik eder bir hal aldı. Uzun yıllar boyunca infertilite nedeni ile tedavi görüp de çocuk sahibi olamayan pekçok çiftin kısırlık tedavilerinde sağlanan baş döndürücü başarılardan faydalanmak istemeleri de bu artışda önemli rol üstlendi. ABD’de 63 yaşında anne olan bir kişinin yazılı ve görsel basında yer alması yaşı ileri olup da bebek sahibi omaktan korkan kadınları yüreklendirdi.

    İleri anne yaşı dendiğinde 35 yaş ve üzerinde olan anne adayları anlaşılmaktadır. Yaş ile birlikte kadının gebe kalma potansiyelinde azalma başlar. 40’lı yaşlarda gebe kalma olasılığı %50 civarında azalır. Doğal yöntemlerle gebe kalma şansının azalmasına rağmen infertilite tedavisi ile bu şans %10 kadar arttırılabilir. Bu tedavide önemli olan yumurtalıkların rezervidir. 40’lı yaşlarda gebelik planlanırken kişinin genel sağlık durumu da büyük öneme sahiptir. İleri yaşta gebe kalan pekçok kadın sağlıklı bebekler dünyaya getirmesine rağmen komplikasyonlar açısından risk, genç anne adaylarına göre oldukça yüksektir.

    Riskin hangi yaştan sonra arttığı konusunda spekulasyonlar vardır. Yaygın olarak kullanılan 35 yaş kriteri aslında tam olarak doğru değildir. Kadının gebe kalma potansiyeli ve komplikasyon yaşama riski yaşla birlikte değişiklk gösterir ancak bu riskler belirli bir yaşta aniden artmaz.

    İleri yaş gebeliklerinde en çokkorkulan komplikasyon kromozom anomalisi gösteren bebek doğurmaktır.Bunlardan en sık görüleni zeka geriliği ile birlikte bazı kalp ve organ anomalileri içeren Down Sendromudur. Ancak gebnelik esnasında yapılan prenatal testler, özellikle amniyosentez ve korion villus biopsisi ile bu bebekler tanınabilir. Son günlerde yararlılığı tartışmalı olsa da üçlü test’de Down Sendromu taramasında yardımcıdır.

    İleri yaştaki anne adaylarını ilgilendiren tıbbi durumlar

    Tüm insanlarda yaşla birlikte bazı hastalıkların görülme sıklığında da artış olur. Bu hastalıklar arasında en önemlileri ve en sık görülenleri şeker hastallığı ve hipertansiyondur.

    Diabet: Genelde yaş ile birlikte diabet görülme sıklığı artar. Özellikle tip 2 diabet adı verilen ve halk arasında yaşa bağlı şeker olarak bilinen durum gebelikte bazı istenmeyen durumları bereberinde getirebilir. Diabetik anne adayları preeklempsi açısından diabetik olmayanlara göre daha yüksek risk altındadırlar.Yine bu anne adaylarında düşükler, erken doğum, plaseta problemleri, ve ölü doğumlar ormalden daha fazla görülür.Diabetik annelerden doğan bebeklerde yenidoğan döneminde daha fazla probleme rastlanır.

    Gebelik öncesi şeker hastalığı olmayan ileri yaşta anne adayları ise Gestasyonel Diabet adı verilen gebeliğe bağlı şeker hastalığı açısından dikkatli olmalıdırlar. Gebelik takibi esnasında kan şekeri daha sık aralıklarla kontrol edilmeli ve tarama testleri mutlaka yapılmalıdır. Gestasyonel diabet tespit edildiğinde çok yüksek bir oranda diet ile kontrol altına alınabilir. %15 vakada ise insülin tedavisi gerekli olur. Gebeliğin sonlanması ile birlikte diabet sorunu da ortadan kalkar. Nadiren gebelik sonrası diabet kalıcı hal alabilir.

    Yüksek Tansiyon: Yaşla birlikte artan sıklıkta görülen bir diğer durumda yüksek tansiyondur.Gebelik öncesi var olan ya da gebelikte ortaya çıkan yüksek tansiyon ani bebek ölümü, plasentanın erken ayrılması gibi anne ve bebek hayatını tehlikeye atan sonuçlar doğurabilir. Yine eklempsi görülme sıklığı ve dolayısı ile kalıcı hasar bırakan sinir sitemi bozuklukları olabilir.

    Yaşla birlikte kanser de dahil olmak üzere pekçok sistemik hastalığın görülme sıklığı artar. Bu hastalıklar gebeliği olumsuz yönde etkileyebilir ya da tam tersi bu hastalıklar gebelikten olumsuz etkilenebilir. İleri yaştaki gebelerin takibi bu nedenle çok daha dikkatli yapılmalıdır.

    Gebelik ile ilgili durumlar

    Çoğul Gebelik: Anne yaşının artması ile birlikte çoğul gebelik şansında da artış olur.

    Düşük: Düşüklerin en önemli nedeni kromozomal anomaliler olduğu ve yaşla birlikte bu anomalilerin görülme sıklığı arttığı için ileri yaş anne adaylarında düşüğe yaklaşık 4 misli daha fazla rastlanır.

    Anomali: Yaş ile birlikte özellikle down sendromu başta olmak üzere kromozomal anomali riski artar.Ancak genetik geçiş göstermeyen yarık damak yarık dudak gibi şekil anomalilerinin görülme sıklığında artış olmaz.

    Dış Gebelik: Yaş ilerledikçe fark edilmiş ya da edilmemiş pelvik enfeksiyon geçirmiş olma olasılığı artar. Her enfeksyon tüplerde belirli bir miktar hasar bıraktığından ve yine yaşla birlikte tüplerin hareket etme potansiyeli azaldığından bu tür anne adaylarında dış gebelilk daha fazla görülür.
    Plasenta: Yaşdaki artış ile birlikte plasenta previa sıklığıda artar. Dolayısı ile kanama daha fazla görülür

    Gelişme Geriliği: İleri yaşlarda dolaşım sistemini bozan tansiyon ve şeker hastalıkları daha sık görüldüğünden bu annelerin bebeklerinde rahim içi gelişme geriliğine daha sık rastlanır.
    Erken Doğum: Gelişme geriliğine neden olan etkenler erken doğuma da yol açabilir.
    Sezaryen: İleri yaş annelerinde komplikasyonlar daha sık görüldüğünden anne ve bebek hayatını kurtarmak için yapılan sezaryen operasyonlarına 2-3 misli daha fazla gereksinim olur.

    İleri yaşta gebelik planlanırken

    Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi genel sağlık problemlerinin kontrol altına alınması gerekir
    Kilo fazlası var ise bu verilmelidir. Şişman kişilerin gebeliklerinde problem yaşama şansları daha fazladır

    Özellikle folik asit içeren vitamin haplarının alınması bebekte gelişmesi muhtemel sinir sitemi anomalilerinin görülme sıklığını azaltır

    İleri yaşta anne olma isteği pek çok sağlık riskini beraberinde getirsede daha olgun olan kadının 20’li yaşlarındaki gebelere göre çok daha gerçekçi ve bebeğine daha fazla bağlı olma durumu da söz konusudur. Annelik her yaşta güzeldir.

  • Hamilelik Nezlesi Nedir?

    Hamilelik Nezlesi Nedir?

    Hamilelik nezlesi genellikle hamileliğin son 6 haftasında veya 2. ayında ortaya çıkar ve başlangıcından iki hafta kadar sonra belirtiler tamamen ortadan kaybolur. Ancak bazı hamilelerde burun tıkanıklığı, tüm gebelik dönemi boyunca olabilir ve hatta doğum sonrası da bir süre devam edebilir.

    Genellikle hamileliğin son haftalarında beliren ve hamilelik nezlesi olarak adlandırılan nezle türü geçmek bilmiyor. Peki, hamilelik nezlesinden korunmak için ne yapmalı?

    Hamileliğin bazı dönemlerinde burun tıkanıklığı oldukça sıkıntı verici olabilir. Hamilelerin yaklaşık üçte birinde alerji veya bilinen nezle-grip gibi hastalıklar olmadığı halde, burun tıkanıklığı görülebilir. Bu duruma “hamilelik nezlesi” veya “hamilelik riniti” adı verilir.

    Memorial Etiler Tıp Merkezi KBB Bölümü’nden Op Dr. Atilla Şengör, hamilelerin önemli şikayetlerinden biri olan “Hamilelik nezlesi” hakkında merak edilenleri yanıtladı.

    Hamilelik nezlesinde burun tıkanıklığı ile birlikte genellikle burun akıntısı da olur. Burun tıkanıklığı nedeniyle gece ağız solunumu yapıldığından boğazda kuruluk oluşur. Ayrıca beraberinde gece nefes alınamıyormuş hissi, öksürük ve uykusuzluğa yol açabilir. Mukoza şişmesi ve sonuçta sinüs boşluklarının havalanmasında azalmaya bağlı olarak baş ağrısı da gelişebilir.

    Nezleyi annelik hormonu tetikliyor

    Hamilelik döneminde artış gösteren ve bir annelik hormonu olan östrojen, burun içerisini döşeyen dokuların şişmesine neden olur ve burunda salgı artışını tetikler. Bunun dışında annelik döneminde vücuttaki kan dolaşımının hacminin artması da kan damarlarının genişlemesine ve burun mukozasının şişmesine neden olur. Bu olayda diğer annelik hormonlarının da rolü olabilir. Bunların sonucunda gelişen burun tıkanıklığı hamilelik nezlesinin temelini oluşturur.

    Sinüzit ile karıştırmayın

    Hamilelik nezlesi sinüzitle veya diğer hastalıklarla karıştırılmamalıdır. Sinüzit veya gripte burun tıkanıklığı dışında iltihabi burun akıntısı, halsizlik, ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi belirtiler birlikte görülür. Alerjik nezlenin belirtileri arasında ise gözler, burun ve boğazda kaşıntılar ve hapşırmalar bulunur. Hastanın daha önceden şikayetlerine neden olan toz veya polen gibi alerjenlere hassasiyeti hamilelikte artabilir.

    Önlem almak önemli

    Hamilelik nezlesi bayanları, özellikle yatar pozisyondayken rahatsız edebilir. Bu nedenle başın yükseltilmesi burundaki dolgunluğu (konjesyonu) azaltabilir. Bol sıvı alımı boğaz belirtilerinin rahatlamasını sağlar; boğaz-burun salgılarının yoğunlaşmasını-kurumasını önler. Sıcak banyo ve buhar solunması burun tıkanıklığını rahatlatabilir. Yürüyüş ve bazı hafif egzersizler iyi gelir. Tuzlu su spreylerinin tekrarlanan kullanımları, burun mukozasını büzüştürebilmeleri nedeniyle ve burnun mekanik olarak temizlenmesine yardımcı olduklarından oldukça faydalıdırlar.

    Burun kanadını genişleten bantlar, buruna hava girişini arttırdıklarından yararlı olabilir. Ayrıca nemlendirme cihazları da kullanılabilirler; ancak bunların mikrop barındırabilen sıvı haznelerinin ve filtrelerinin temizliğine gereken özen gösterilmelidir. Sigara dumanı, tozlu ortamlar, hava kirliliği ve ani ısı değişimleri burun işleyişini olumsuz etkilediklerinden, tıkanıklığın artmasına neden olurlar. Bu tip ortamlardan uzak durulmalı ve engelleyici önlemler alınmalıdır.

    Mutlaka bir uzmandan destek alın

    Hamileliğin ilk üç aylık dönemi bebeğin oluşum evresi olduğundan bu dönemde burun yıkama solüsyonları dışında herhangi bir ilaç kullanılması tercih edilmez. Bu dönemden sonra, alınan önlemlere karşın burun tıkanıklığının devam ettiği ve sıkıntı veren durumlarda, burun açıcı veya ödem giderici spreyler doktor kontrolünde sınırlı olarak uygulanabilir.

    Zorunlu kalındığında bazı akıntı kesici ve antialerjik ilaçlar kadın doğum uzmanının da görüşü alınarak uygulanabilir. Bazı burun-sinüs yıkama solüsyonlarının tekrarlayan uygulamaları, hamilelik nezlesinin yönetiminde oldukça etkili ve güvenlidir.

    Ancak her şeye rağmen burun tıkanıklığı devam ediyorsa ve geçmiyorsa, belirtilerin nedeninin başka hastalıklar olabileceği akla gelmelidir. Kemik eğriliği veya burun eğriliği olarak bilinen septum deviasyonu dışında, konka şişmesi ve sinüs hastalıkları da anatomik daralmalara neden olarak burun tıkanıklığı yapabilirler. Bu sorunların varlığına hamilelik nezlesi de eklendiğinde durum daha fazla rahatsız edici olabilir. Hamilelik sonrası dönemde bu sorunların tedavisine gidilmesi gerekebilir.

  • Hamilelikte kullanılan ilaçlar ve vitaminler

    Hamilelikte kullanılan ilaçlar ve vitaminler

    Gebelik sırasında anne adayının hiçbir şikayeti olmasa bile rutin olarak kullanması gereken bazı ilaçlar ve vitaminler vardır. Ayrıca gebelik sırasında meydana gelen şikayetler ve bazı hastalıklar karşısında gerektiğinde kullanılan bazı ilaçlar vardır. Normal insanlarda kullanılan her ilaç gebelikte rahatlıkla kullanılamaz çünkü ilaçların da çoğu plasentadan bebeğe geçerek bebeğe zarar verebilirler, bazı ilaçlar ise bebeğe geçmez veya geçse bile zarar vermez hatta faydalı olabilir. Bu nedenle gebelikte vitaminler dahil en basit ilaç bile doktora danışmadan asla kullanılmamalıdır. Bu konu ayrı bir başlık altında anlatılmıştır buradan ulaşabilirsiniz.

    Gebelikte kullanılan vitaminler:
    Gebelikte mutlaka kullanılması gereken vitamin FOLİK ASİTtir. Hatta en doğru ve faydalı olanı folik asiti gebelik başladıktan sonra değil gebe kalmadan önce kullanmaya başlamaktır. Gebe kalmadan en az 3 ay önce folik asit kullanılması ve gebelik oluştuktan sonrada 3. ay bitene kadar devam edilmesi önerilir. Bu nedenle gebelik planlayan kişinin henüz gebe kalmadan folik asit almaya başlaması gerekir. Folik asit bebekte nöral tüp defekti denilen anomalinin önlenmesi içindir. Normalde günde 0.4 mg (400 mcg) folik asit yeterli iken daha önce nöral tüp defektli bebek doğuran ve risk grubunda olan kişiler için (epilepsi ilacı kullananlar, insülin kullanan diabetikler) bu doz 4 mg (4000 mcg) olmalıdır. Folik asit kullanılmasının arada 1-2 gün unutulması durumda bir sakınca olmaz yine de düzenli hergün alınması önerilir.

    Folik asit dışındaki vitaminler ve MULTİVİTAMİN preperatları gebelikte kullanılması şart olmayan ilaçlardır. Bu ilaçlar piyasada yaygın olarak bulunur ve gebelikte kullanılmaları açısından yaygın tatıtımları yapılır. Ancak bu multivitamin ilaçlarının annede ciddi beslenme bozukluğu olmadıkça kullanılmaları şart değildir ve faydaları gösterilmemiştir. Kullanılmalarında bir sakınca da yoktur. Yalnız bu vitaminlerin günde birden fazla alınması sakıncalı olabilir o yüzden doktorunuzun önerdiğinden fazla almamalısınız çünkü bazı vitaminlerin fazlası da bebeğe zarar verebilmektedir. Örneğin A vitamini. Bu nedenle gebeler için üretilen vitamin ilaçlarında A vitamini gibi vitaminler düşük dozlarda bulunur. Bu vitamin ilaçları zaman zaman mide rahatsızlığına neden olabilmektedirler.

    Diğer ilaçlar:
    DEMİR (KAN) İLAÇLARININ gebelik boyunca kansızlık olmasa dahi mutlaka doğuma kadar kullanılmaları kesin olarak önerilmektedir. Gebelik kansızlığa yatkınlık yaratan bir durumdur ve ayrıca doğum sırasında da kan kaybı yaşanmaktadır. Demir preperatları bu kansızlığı önler.

    Bunlar dışında gebelikte sık kullanılan ilaçlardan bir grup da MAGNEZYUM ve KALSİYUM (detaylı bilgi için tıklayın) preperatlarıdır. Bu ilaçların gebelik sırasında kullanılması şart değildir ancak kullanılmasında bir sakınca da yoktur. Her gebede rutin olarak kullanılması önerilen ilaçlardan değillerdir. Genellikle hafif kasılmalar ve kramplar olduğunda tercih edilirler.

    Gebelikte sık kullanılan ilaçlardan PROGESTERON hormonu içeren ilaçlar da her gebede rutin olarak kullanılması önerilen ilaçlar değillerdir. Ancak kanama, düşük tehlikesi gibi doktorun uygun gördüğü durumlarda kullanılır. Düşükleri önleme konusunda bile etkisi net kanıtlanmış ilaçlar değillerdir.

    Gebelikte AĞRI KESİCİLER rahatlıkla kullanılabilen bir ilaç grubu değildir. Genellikle ve zorunlu kalmadıkça parasetamol türevleri dışında ağrı kesiciler gebelikte kullanılmaz. Fetus üzerinde çoğunluğunun potansiyel zararlı etkileri vardır. Bu nedenle gebelikte doktorunuza danışmadan hiçbir ağrı kesici ilaç kullanmayınız.

    Bunların dışında gebelikte bulantı, kusma şikayetleri sık görüldüğü için bunlara yönelik ilaçlar gerekirse doktor tarafından reçete edilir. Gebelikte sık görülen bir durum olan idrar yolu enfeksiyonu da bazen ilaç gerektirebilmektedir. Annenin guatr, hipertansiyon, diabet, astım, migren gibi hastalıkları varsa bunlara yönelik ilaçlar konunun uzmanı doktorlar tarafından önerilerek kullanılır. Bu ilaçlar gebeliğe zararı olmayan veya en az zararı olabilecek ilaçlardan seçilir.

    Balık yağı (omega 3) tabletlerinin gebelikte kullanılması ayrı bir konuda anlatılmıştır…

    İlgili konular ;
    Hamilelik öncesi ve hamilelikte folik asidin önemi
    Hamileler A vitamini almayı ihmal etmeyin!
    Hamilelikte ağrı kesici kullanmak?

  • Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ?

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 1Polikistik Over Sendromu (PCOS); merkezi sinir sistemi, hipofiz bezi, yumurtalıklar, böbreküstü bezleri ve diğer dokular arasındaki etkileşimşerin bozulmasına bağlı olarak üretkenlik döneminin herhangi bir bölümünde ortaya çıkabilen karmaşık bir hastalıktır. Hastalar genellikle adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme ve kısırlık gibi şikayetlerle doktora başvururlar. Hastalığın oluşmasında genetik faktörlerin yanında beslenme ve egzersiz gibi çevresel faktörlerin de rolü olduğu düşünülmektedir. Özetle Polikistik Over Sendromu tanısı alan kişilerde adet düzensizliği ve buna bağlı yumurtlama bozuklukları, aşırı tüylenme ve sivilcelenme gibi kozmetik sorunlar, kısırlık problemi ile artmış rahim ve meme kanseri, diyabet ve kalp- damar hastalığı riski bulunmaktadır.

    PCOS olan kadının ailesinde de aynı risklere sahip olduğu ve bazı genlerin sorumlu olduğu sanılmaktadır. Polikistik over sendromunun kadının hayatının hangi döneminde başladığı bilinmemektedir. Bazı araştırmalarda anne karnında bazı araştırmalarda ergenlik döneminde başladığı savunulmuştur.

    Normalde adet döngüsünün ilk gününden itibaren olgunlaşmaya başlayan yumurta hücresinin gelişiminin yarıda kalması, yeterli büyüklüğe erişip çatlayamayarak her defasında yumurtalıklardan birinde milimetrik boyutlarda bir kistin oluşmasıyla sonuçlanmaktadır. Yumurtanın çatlayamaması adet görmek için gerekli hormon seviyesinin tamamlanamayarak adetin gecikmesine ve bir dizi hormonal bozukluğun oluşmasına neden olmaktadır. Hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olan esas olay kadınlarda hakim olması gereken östrojen hormonu yerine erkeklere özgü karakterlerin gelişmesini sağlayan androjen hormonunun fazla salgılanmasıdır.

    Polikistik Over Sendromu Nedir ? | 2

    Polikistik Over Sendromlu hastaların %90’ında aşırı kilo, adet düzensizliği(adet gecikmesi, az adet görme veya hiç adet görememe), aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemler vardır. %10 hasta ise zayıf olup yumurtalıkarı ilaçla tedavi edildiğinde aşırı uyarılmaya bağlı ‘aşırı uyarılmış yumurtalık sendromu’, çoğul gebelik veya düşük riski ile karşılaşmaktadır.

    Polikistik Over Sendromlu hastalara yaklaşırken hastalar aşağıda belirtilen 4 gruba ayrılarak incelenirler:

    1.GRUP: Adolesan (ergenlik döneminde olan) Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar çocukluktan veya ergenlik döneminden itibaren kilo almaya başlayan, adet düzensizliği, aşırı tüylenme, sivilcelenme gibi problemleri olan hastalardır. Bu hastalar tanısı konulduktan sonra uygun bir egzersiz ve diyet programına alınır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır. Ayrıca hormon bozukluğu ve adet düzensizliği varsa uygun hormon tedavileri başlanabilir.

    2.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup bekar veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu hastalarda ilk önce hasta aşırı kilolu ise Beden Kitle indexi (BKİ= Kilo/(Boy²)) 25 kg/m² değerine ulaşılması hedeflenerek uygun bir egzersiz ve diyet programına alınmalıdır. Tüylenme, saç dökülmesi, ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme gibi kozmetik problemler için gerekli tıbbı tedavinin yanında lazer gibi kozmetik yöntemler birlikte uygulanmalıdır.
    Bu gruptaki zayıf hastalarda ise tanı aşamasında belirtilerin karışması riski olduğu için erkeklik hormonu (androjen) salgılayan tümörler ve Cushing Sendromu ve Konjenital adrenal hiperplazi gibi hastalıklar dışlanmalıdır.

    3.GRUP: Cinsel olgunluk döneminde olup çocuk sahibi olamayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalar hekimleri tedavi konusunda en çok zorlayan hastalardır. 1yıllık korunmasız ilişkiye rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda öncelikle erkek faktörü değerlendirilip gerekli tedaviler yapılır. Daha sonra tüplerin açık olup olmadığını anlamak için rahim filmi çektirilir. Soruna yönelik tedavi planlanır. Eğer çiftlerde sperm testi normal, rahim filminde de tüpler açıksa birinci basamak tedavi hastanın mevcut kilosunun en az %5’inin verdirilmesidir. Bu şekilde hastaların %30-40’ı gebe kalmaktadır.

    Bu gruptaki zayıf ya da kilo verip de gebe kalamayan aşırı kilolu hastalarda ikinci basamak tedaviye geçilerek Klomifen Sitrat ya da Aromataz İnhibitörleri denilen ilaçlarla yumurtlama tedavisi yapılır. Bu yöntemlerle hastaların %60-70’inde yumurtlama oluşurken %20-30’unda tedaviye direnç gelişmektedir.

    Yumurtlama olmuşsa %40-50 gebelik gerçekleşmektedir. İşte tedaviye dirençli bu hastalara ya iğne ile yumurtlama tedavisi yapılmakta ( çoğunlukla aşılama tedavisi ile desteklenerek) ya da laparaskopik (kapalı) yöntemle yumurtalara 4-5 adet pencere açılmasıyla yapılan Laparaskopik Ovaryan Drilling yöntemi uygulanmaktadır. Burada tedaviyi belirleyen ana noktalar hastanın kilosu, erkeklik hormon düzeyleri ve kullanılan ilacın miktarıdır.

    Günümüzde bu grup hastalarda AMH (Antimüllerian Hormon) isimli hormon tedaviyi belirlemede oldukça etkin bir rol oynamaktadır. AMH hormonu 3.8 değerinin üzerinde ise bu hastalara Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu yapılmalıdır. Eğer AMH 3.8’in altında ise aşılama ve tüp bebek yöntemleri bu hastalarda daha etkili olabilir.

    Bir kez daha altını çizelim ki iğneyle yapılan tedaviler aşılama ile birleştirilmezse tedaviye yanıt azalır.

    İğne ile yapılan tedavilerde düşük, çoğul gebelik ve yumurtalıkların aşırı uyarılması beklenen riskler olup, çok deneyimli endokrin bilgi ve becerisine sahip jinekologlar tarafından yapılmalıdır.

    Ayrıca klomifen sitrat tedavisine 6 aydan uzun süre devam edilirse yumurtalık kanserine başlangıç olan gelişmelerin artacağı konusunda da kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır.

    3 defa aşılama tedavisine yanıt vermeyen çocuksuz hastalarda bundan sonraki basamak tüp bebek tedavisi olmalıdır. Tüp bebek tedavisinde yumurtalar uyarılırken çok dikkatli bir tedavi rejimi uygulanmalı, tedavi sonucu yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromundan kaçınılmalıdır.

    Polikistik over sendromlu hastalarda tüp bebek tedavisi uygulanması gereken durumlar aşağıda sıralanmıştır:

    – Gebelik elde edilemeyen ilaç( klomifen sitrat) veya iğne(FSH) tedavileri
    – Tüplerin yapışık veya tıkalı olduğu durumlar
    – Evre 3-4 endometriozsis(Çikolata kisti)
    – Genetik tanı yapmayı gerektiren hastalık geçirme öyküsü
    – Erkek kaynaklı kısırlık
    – İleri anne yaşı

    Bu aşamada Laparaskopik Ovaryan Drilling operasyonu ve İn vitro-matürasyon (IVM) denilen ilaçsız tüp bebek tedavileri de diğer seçenekler olarak göz önünde bulundurulmalıdır. IVM, yumurta toplama işleminden sonra olgunlaşmamış yumurtaların laboratuvar ortamında olgunlaştırılarak mikroenjeksiyon uygulamasının yapılmasıdır. Olgunlaşmamış oositlerin laboratuar ortamında olgunlaştırılması işlemine in vitro matürasyon (IVM) adı verilmektedir. Bu yöntem ile hormon preparatlarının kullanımına bağlı kilo alma, karında şişlik, göğüslerde gerginlik, sinirlilik, bulantı, kusma gibi istenmeyen yan etkiler görülmemektedir. Ayrıca maliyeti çok yüksek olan hormon preparatları kullanılmadığından tedavi daha ucuza mal olmaktadır. Laparoskop ile yumurtalıklara 4-5 adet pencere açılması daha önce aşırı yumurtalık uyarılması, olgun olmayan yumurta elde edilmesi, AMH’nın 4’ün üzerinde olması durumlarında düşünülmesi gereken bir tedavi yöntemidir.

    4.GRUP: İleri yaştaki çocuk sahibi olmuş veya çocuk problemi olmayan Polikistik Over Sendromlu hastalar

    Bu gruptaki hastalarda karşılaşılan sorunlar aşağıdaki başlıklarda toplanmıştır:

    1. Şeker hastalığına yatkınlık (İnsülin direnci)

    Polikistik Over Sendromlu kadınlar şeker hastalığı(diyabet) gelişimi yönünden artmış risk altındadır. Yaş, beden kitle indeksi, artmış bel çevresi, bel/kalça oranı ve birinci dereceden yakınlarında diyabet öyküsü PCOS’ta diyabet risk faktörleri arasındadır. Polikistik over sendromunda insülin direnci temel rol oynamaktadır. İnsülin direnci yumurtlama fonksiyonunun bozulmasına neden olarak polikistik over sendromlu hastaların çocuk sahibi olmalarını zorlaştırmaktadır.

    İnsülin direncini hesaplamak için geliştirilmiş pek çok formül bulunmaktadır. En basit hesaplama yolu açlık kan şekerinin açlık insülinine bölünmesidir. Bu değer 4.5’in altında ise hastada insülin direnci mevcut demektir, derhal insülin duyarlılığını artıran metformin gibi ilaçlara başlanmalıdır.

    2.Yüksek tansiyon ve kalp krizi riski

    Polikistik over sendromlu kadınlarda görülen obezite, şeker hastalığı,yüksek tansiyon ve yüksek kan yağlarının olması kalp krizi riskini arttırmaktadır.

    Bunlar arasında obezite en önemli risk faktörlerinden biridir. Obezite, kalbin yapısında ve fonksiyonunda çeşitli değişikliklere yol açabilir. Obezite ve hipertansiyonun birlikte bulunması kalbin yapısı ve fonksiyonu üzerine olan etkinin çok daha şiddetli olmasına neden olur. Beden ağırlığı olması gerekenin %20 üzerinde olanlarda hipertansiyon sıklığı normal ağırlıktakilerin 2 katıdır. Özellikle bel/kalça oranı artmış hastalarda kan basıncı yüksekliği ile yakından ilişkilidir.

    PCOS’lu kadınlarda artmış insülin direnci kan yağlarının yükselmesine sebep olmaktadır. Kanda kötü kolesterolde(LDL) iyi kolesterole (HDL) oranla artış olması polikistik over sendromlu kadınlarda damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riskini ortaya çıkarır. Bu durumda kadınlarda felç ve kalp krizi riski oluşmaktadır. Özellikle insülin direnci mekanizması genel olarak kanda pıhtılaşma eğilimi yaratmakta ve damar tıkanıklığı oluşma riskini artırmaktadır.

    3.Rahim kanseri riski

    Polikistik over sendromlu kadınlar rahim kanseri riski taşımaktadırlar. Endometrium (Rahim iç tabakası ) kanseri kadınlarda görülen kanserler arasında ikinci sıradadır. Obezite, düzenli olarak rahim iç tabakasının adet kanaması ile dökülememesi ve çocuk doğurmamak kanser riskini arttırmaktadır.

    PCOS’de rahim iç tabakasının yüksek östrojen düzeyine maruz kalınması ve yumurtlama olmadığı için progesteron hormonunun koruyucu etkisinin ortadan kalkması nedeni ile kanser riski artmaktadır. Polikistik over sendromu olan kadınların adet kanaması olması için ilaç kullanmaları bu riski azaltmaktadır. Hormon tedavisi almak istemeyen kadınlarda belirli aralıklarla endometrial kalınlık değerlendirmesi için ultrason yapılmalıdır. Endometrial kalınlığın adet sonrası azalmaması durumunda endometrial biyopsi (rahim iç zarından parça alınması) yapılmalıdır.

    SONUÇ:

    PCOS hastaları asla hastalıklı bir insan psikolojisine kapılarak hayatı kendilerine yaşanmaz hale getirmemelidirler. Görme sorunu olan bir insan gözlük takarak yaşama nasıl uyum sağlıyor ise PCOS hastaları da diyet ve egzersizle kilo kontrolü yaparak, zamanında doktora başvurup problemine çözüm üreterek istediği sayıda çocuk sahibi olup tamamen normal bir yaşam standardı yakalayabilirler

    Prof.Dr.Recai PABUÇCU