Etiket: sağlıklı doğum

  • Sağlıklı doğumun püf noktaları

    Sağlıklı doğumun püf noktaları

    Birçok anne adayı hamile kalmak için onca hayal kurduktan ve çaba sarf ettikten sonra bu sürecin pamuklara sarılı, masum bir dönem olmadığını yaşadığı olumsuzluklarla anlayabilir. Mutlu sonun gerçek anlamı sağlıklı doğum ve sağlıklı bebeğin kucağa alınmasıdır. Sağlıklı doğumun püf noktalarını Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aytun Aktan açıkladı.

    Gebelikte vücut, dengesini yeni baştan kurar ve adaptasyon sürecinde daha fazla miktarda kan taşımaya damarlarını gevşeterek, nabız sayısını artırarak cevap verir. Dolayısıyla anne adayı gebeliğin ilk dönemlerinde, önceki tansiyon değerlerinin bile altındaki seviyelerde hiç rahatsızlık hissetmeden yaşantısına devam eder. Kalp, böbrek, karaciğer yeni gelecek hayata yardım edebilmek için daha fazla çalışmayı göze alıp, kendi aralarında iş bölümü yaparlar. Ahenkli bir ekip çalışması ile anne adayının vücudu dokuz ay süresince misafirine en iyi ev sahipliğini yapar.

    Hamilelik hakkında herşey için tıklayınız!

    Yüksek tansiyona dikkat!

    Anne ve bebeği için büyük sorunlar yaşatan, hayatı tehdit eden yüksek tansiyon sorunu gebelikte yaşanan adaptasyon sorunlarıyla ortaya çıkar. Tüm gebeliklerin % 6-20’sinde rastlanır. Hiç azımsanmayacak bu oran coğrafyalar arası farklılıklar gösterebilir. Hele de anne adayı gebe kalmadan önce bazı hastalıklara sahipse, süregelen böbrek hastalığı, şeker hastalığı, damarsal bozukluklar, lupus hastalığı gibi gebelikte yüksek tansiyon görülme olasılığını yukarılara çıkarmaktadır. Yıllarca gebelikteki hipertansiyona gebelik zehirlenmesi denmişse de, zehir olabilecek bir madde kanda saptanmamıştır. Kan basıncı değerinin dinlenmiş halde, tekrarlanan ölçümlerde 140/90 mmHg değeri ve üstünde olması ya da gebelik öncesinde bilinen kan basıncı değerinden büyük (sistolik) 30 mmHg, küçük (diastolik) 15mmHg daha fazla olması yüksek tansiyon olarak tanımlanır. Bu tek başına yüksek tansiyon durumu olabilir ya da beraberinde başka sıkıntılarla birliktelik gösterir.

    Gebelik haftasının ilk 20 haftasında saptanan yüksek tansiyon genellikle kronik hipertansiyon olarak adlandırılır. İlerleyen gebelik haftalarında ise yani ilk beş ayın tamamlanmasından sonra ortaya çıkan ve beraberinde idrarda protein atılması, el ve yüzde şişme (ödem), nöbetler (konvulzüyon) görülmesi gibi durumlarda, yüksek tansiyon, preeklampsi/ eklampsi adını alır. Bu durumu yaşayan anne adayını, bebeğini ve doktorunu zor günler bekliyor demektir. Bu hastalığın zamanında tanınması, gerekli önlemlerin alınması ve tedavisinin yapılması hayat kurtarıcıdır.

    Kimler risk altında?

    *İlk gebelikler,

    *Ailesel öyküde yüksek tansiyonun varlığı,

    *Şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, lupus eritematosis, diğer damarsal hipertansif hastalıklar,

    *Çoğul gebelik,

    *Bebeğin fazla amnion sıvısı içinde olması (polihidramnios),

    *Bazı genetik hastalıklı bebeklerin varlığı (Trisomi 13),

    *Anne yaşının 20’nin altı ya da 35’in üstünde olması,

    *Beslenme bozuklukları, kansızlık, obezite, ,

    *Üzüm gebeliği (molar gebelik),

    *Daha önceki gebeliklerde preeklampsi – eklampsi yaşanmış olması preeklampsi gelişme olasılığının daha fazla olduğu gebelerdir.

    Hastalığın tespitinde kan basıncı ölçümü dışında anne adayının bir gün boyunca biriktirdiği idrarda protein ölçümü yapılır. Kan testlerinde pıhtılaşma faktörlerinin durumu, karaciğer ve böbreğin sağlıklı çalışıp çalışmadıkları, hastalıktan ne derece etkilendikleri tespit edilmeye çalışılır. Çünkü ciddi düzeylerde yaşanan yüksek tansiyon durumlarında anne adayında çok sayıda hayati organ geçici ya da kalıcı hasar görebilir. Bu hedef organlar, karaciğer, böbrek, beyin, akciğer, kalp ve gözdür.

    Anne karnındaki bebek sıkı takip edilmeli!

    Bebek için ise ana sorun plasentada yaşandığından bebekte gelişme geriliği, suyunda azalma, erken doğum, plasentanın ayrılması (dekolman) ya da en kötüsü anne karnında bebeğin kaybedilmesidir. Gebelikte tansiyon yükseklikleri çok ciddiye alınmalıdır.
    Takiplerin deneyimli doktorlar tarafından yapılması gerekmektedir. Çünkü bazı hastalarda preeklampsi yaşanabileceği erken dönemde yapılan (20-24.haftalarda) doppler ultrasonografilerde ön görülebilmektedir.

    Risk grubu olan hastalara erken dönemde başlanılan ilaçlarla ve yakın takiplerle bu sorunun şiddetti azaltılabilmektedir. Preklamsinin gebeliğin hangi haftasında ortaya çıktığı ve şiddetine bağlı olarak bırakacağı hasarlar ve tedaviler değişmektedir. Tanıda ya da tedavisinde geç kalındığında ya da yetersiz tıbbı koşullar altında anne adayının ve bebeğin hayatını kaybetmesine kadar giden bir süreçtir. Annede kalıcı böbrek, karaciğer yetmezliği, körlük, yaygın damar içi kanama bozuklukları, akciğer ve kalpte hasarlar yaratabileceğinden takip doktorunun da bıçak sırtı kararlar alması gerekmektedir.

  • Normal doğum mu sezeryan mı ?

    Normal doğum mu sezeryan mı ?

    Riskli gebeliklerin ve normal doğum sırasında ve sonrasında oluşan problemlerin olması nedeniyle zorunluluktan doğmuş olan Sezeryan doğum rutin olarak kullanılmadan önce doğum şekli olarak bir başlık açılmıyordu, ancak bazı tıbbi gereklilikler dışında sezeryan doğumun aşırı yaygınlaşması beraberinde komplikasyonları ve beklenmedik sıkıntıları da getirdi..

    Öncelikle pratik anlamda doğum şekilleri 2 ana başlığa ayrılır ;

    1- Vaginal Doğum ( Ağrısız normal doğum – Naturel normal doğum )2- Abdominal Doğum ( Sezeryan )Gelişmiş ülkelerde sezeryan oranının toplam doğumlara oranının yaklaşık olarak % 15 civarında olması, bizim ülkemizde ise bu oaranın %70 lere hatta bazı illerde % 90 lara kadar çıkmış olması beraberinde de her operasyonda olduğu gibi hem annede hem de bebekte bu kadar sıklıkta görmeyi beklemediğimiz sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır..BunlarHocamın da hep söylediği gibi ‘’içinde NORMAL sözü geçen yöntem iyidir, çünkü doğaldır‘’ yani her ne sebeple yaparsanız yapın Sezeryan ile doğal olmayan bir durum oluşturuyoruz.

    1- Normal doğum yapmış bir annenin Sezeryan olmuş bir anneye göre ‘’ANNE SÜTÜ‘’ daha erken ve bol miktarda gelmektedir.Bu durumun nedeni bebeğin doğum yolunda ilerlerken annede prolaktin ve oksitonin denilen hormonların salınımıyla ilgili olmasıdır.

    2- Sezeryanın cerrahi bir müdahele olması nedeniyle oluşabilecek ‘’KOMPLİKASYONLAR‘’ ; Kanama miktarında fazlalık , yara yeri ve karın içi enfeksiyonlar , karın içi yapışıklıklar (adezyonlar), süt için alması gereken gıdaların alımında gecikme vb. ‘’HASTANEDE KALIŞ SÜRESİ ‘’ de önemli farkalar gösterir, Normal doğum yapmış bir anne 8 saat sonra taburcu olabilirken ,Sezeryan olmuş bir anne en kısa 24 saat kadar hastane de gözetim altında tutulmalıdır.

    3- Anne doğum yaptıktan sonra yeni ‘’YÜKLENİLECEK SORUMLULUKLAR ‘’ a da hazır olmalıdır (emzirme,bebeğiyle ilgilenme, vb ) Normal doğumda herhangi bir ameliyat yeri olmadığı için kolaylıkla ve hemen anne emzirebilir,bebeğinin altını alabilir ..Sezeryan da ise operasyona bağlı ağrı,belli süre beslenememe ,gaz çıkarma problemi , kesi yeri sağlığı için hareketsizlik oluşması gibi durumlardan ötürü bebekle ilgilenme ve emzirme süreci negatif etkilenebilmektedir..

    4- Yapılan araştırmalara göre Normal doğum yapan anne bebeklerinde ‘’YENİDOĞAN SARILIĞI ‘’ nın da daha az görüldüğü tıbbi makalelerde yazılmaktadır.

    5- Normal doğum yapan anne bebeklerinde ‘’SOLUNUM SIKINTISI (Respiratuar Distress ) çok daha nadir görülmektedir.Bu durumun sebebinin doğum kanalı içinde bebek ilerlerken salgıladığı steroidler olduğu bilinmektedir.

    6- Normal Doğumun tam bir ‘’TÖREN OLMA NİTELİĞİ ‘’. İlk çağlardan beri doğum anne adayının ve o ailenin geçmişindeki en önemli törenlerden biri olmuştur, bu özelliği anne adayının ‘’BAŞARISI , CESARETİ ve FEDAKARLIĞI ‘’ temasının bir örneği olarak görülmektedir. Normal doğum yapmış anneler doğuma aktif katıldıkları için bu duyguları hiç yaşamadıkları kadar derinden yaşamaktadırlar

    7- ‘’ANNE BEBEK İLETİŞİMİ ‘’ yönünden de Normal Doğum yapmış anneler avantajlı durumdadırlar, Kişisel olarak Dr. ÖZGÜR ATLI olarak ben doğumunu yaptırdığım bebeği göbek kordonu kesilir kesilmez anne karnına yatırmak suretiyle ilk anne – bebek iletişimini başlatırım, bu durumu yaşamış annenin Plasentası ( bebeği besleyen organ ) daha erken ayrılır ve anne sütü çok daha erken gelir. Sezeryan doğumda böyle bir iletişim bu seviyede gerçekleşmez..

    ‘’EN SON ÖZET OLARAK‘’ : Sezeryan gerekli hallerde hem anne hem de bebeğin hayatını kurtarabilecek bir operasyondur, bir çok nedenle ( fetal distress , iri bebekler , bebek geliş anomalileri vb.) yapıldığında bir çok sıkıntıdan korur, ancak artık günümüzde her anne adayına bir bahaneyle veya korkutularak uygulanan rutin bir uygulama olmuştur.. Hastalarım bilir Ben bunu ‘’apandisit ameliyatına ‘’benzetiyorum, yani apandisit operasyonu da çok hayat kurtarmıştır ancak her karşımıza çıkan sağlıklı kişiyi de apandisit ameliyatı mı yapalım ?

    Şu bir gerçek ki her anne istediği yöntemle doğum yapmalıdır, ancak yöntemlerin artıları ve eksilerini anlatma görevini biz hekimlerin layıkıyla yerine getirmesi gerektiğini düşünmekteyim….

    AĞRISIZ NORMAL DOĞUM ( EPİDURAL DOĞUM )

    Hastalarımla doğum öncesi konuşmalarımızda Normal doğumdan korkulan ve Sezeryanı tercih ettiren en büyük unsurun Normal Doğum sırasında çekilen ağrı olduğunu saptadım, hastalarımız doğal olarak aile büyüklerinden ya da teşekküllü olmayan yerlerde yaptıkları doğumlardan dolayı çok ağrı çekmiş olan yakınlarından doğumu sormakta , öğrenmekte ve bu ağrıyı çekmemek için Normal Doğum istememektedirler. Ancak uzun zamandan beri aktif ve başarıyla uygulanan ‘’EPİDURAL ANESTEZİ ‘’ ile doğumun korkulan ağrısı % 95 oranında engellenebilmekte ve kolaylıkla dayanılabilir bir seviyeye inmektedir.

    Sorulan diğer bir soru bu anestezi şeklinde felç olma riski olduğudur, bu TAMAMİYLE bir şehir efsanesidir, ehil ellerde ( anestezi uzmanı doktor ) böyle bir risk yoktur , diğer bir soru ise kalıcı Baş ağrısı ve Bel ağrısı oluşturma ihtimalidir, Burada ki önemli nüans Sezeryan da yapılan belden anestezi ( SPİNAL ) ile Normal Doğumda belden anestezinin ( EPİDURAL ) farklarıdır.. Spinal anestezide alt vücüt bölümü tamamiyle hareketsiz olurken Epidural anestezide hasta yürüyebilir , rahatça tuvalete gidebilir sadece ağrı hissi duymaz ve baş ağrısı ile bel ağrısı riski Epidural anestezide çok düşük oranlardadır ( % 1 den az ).

  • Gebelikte Nişan Gelmesi

    Gebelikte Nişan Gelmesi

    Nişan, nişan gelmesi, su gelmesi nedir? Nişan gelmesi, su gelmesi durumunda ve doğum sancılarında ne yapmak gerekir? Bu soru, özellikle ilk gebelikte anne adayının en çok sorduğu soruların başında gelir. Doğumun başladığının en önemli belirtileri sancı, nişan ve suyun gelmesidir. Nişan, kasılmalarla birlikte olan sancı ve/veya suyun gelmesi bize doğum eyleminin başladığını gösterir. Bu üç belirti sıra ile değildir. Her kadında ve bir kadının her doğumda farklı sıralarla bu belirtiler gerçekleşebilir.

    Gebelikte Nişan Gelmesi

    Gebeliğin erken dönemlerinden itibaren rahim ağzından olan salgılar burada birikmeye başlar ve bu rahim ağzının içindeki kanalı tıkar. Sümüğümsü bir yapı olan bu birikmiş salgılar mukus tıkç olarak adlandırılır. Mukus tıkaçın işlevi rahim içinde gelişmekte olan bebeği dış etkenlere karşı korumaktır. Bir başka deyişle mukus tıkaç enfeksiyon etkenlerine karşı bariyer görevi görür

    Hamileliğin sonlarına doğru doğum zamanı yaklaştıkça rahim ağzında bir takım değişimler başlar. Servikal olgunlaşma adı verilen bu değişimler sırasında serviks yumuşar, öne doğru döner ve hafifçe açılmaya başlar. Bu açılma sırasında kanalın içinde bulunan mukus yani sümüğümsü yapı düşer. Nişan gelmesi olarak adlandırılan durum mukus tıkaçın düşmesidir. Kişi bunu çamaşırında bulabilir ya da tuvalete gittiğinde fark edebilir. Çoğu zaman nişan ile birlikte koyu kahverengiden açık kırmızıya ve pembeye kadar değişen renkte bir miktar akıntı da görülür.

    Doğum ne zaman başlar?

    Nişan gelmesi yaklaşan doğumun belirtlerinden biri olmakla birlikte doğumun ne zaman başlayacağı konusunda net bir bilgi vermez.Bazı kadınlarda 36. hafta civarında gelebileceği gibi son ana kadar görülmeyebilir. Hatta bazı kadınlarda olay çok yavaş ve uzun sürede gerçekleştiğinden anne adayın olayın farkında bile olmayabilir. Mukus tıkaç hamilelik sırasında sıkça görülen akıntıların içinde fark edilmeyebilir.

    36 haftadan küçük gebeliklerde böyle kanlı sümüğümsü bir yapı geldiğinde mutlaka doktorunuza haber vermelisiniz. Eğer hamileliğiniz 36 haftadan büyük ise endişe etmenize gerek yoktur. Nişan gelmesi doğumun ilk belirtilerinden biri olmakla birlikte bazen sancıların başlaması günler hatta haftalar alabilir. Böyle bir durumda olayı doğal seyrine bırakmak en uygun yaklaşımdır.

    Öte yandan akıntı aniden açık kırmızı renge dönerse ve miktarı artarsa zaman kaybetmeden doktorunuzu aramanız gereklidir.