Etiket: sağlıklı beslenme

  • Hamur işi yiyerek zayıflamak

    Hamur işi yiyerek zayıflamak

    “Ekmek ve hamur işinden vazgeçemediğim için zayıflayamam!” gibi bir inancınız varsa bunun yanlış olduğunu bilin.

    Sözünü ettiğimiz tek yönlü beslenme değil, kişinin beslenme alışkanlıklarını da göz önüne alarak doğru ve sağlıklı beslenmesi.

    Çağımız hem formda hem de sağlıklı olma çağı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Murat Gökçen, her diyetin kişiye özel hazırlanması gerektiğini söylüyor. Vejetaryen birine et ağırlıklı bir beslenme programı verilmesi veya sebzeden nefret eden birine sebze bombardımanı yapılması hazin sonuçlara neden olabiliyor.

    Unlu gıdalar
    B Vitamini deposu
    Unlu gıdalarda bol miktarda B vitamini bulunuyor. B kompleksi vitaminler genelde merkezi sinir sistemini olumlu yönde etkiledikleri için kişinin sinirli oluşunu engelliyor. Ayrıca unlu gıdaların tüketilmesi mutluluk hormonu “serotonin”in yükselmesini sağlayarak bu tezi daha da güçlendiriyor.

    Ekmek yerine
    Ceviz olur mu?
    Ekmek ve ceviz gibi kabuklu yemişlerin B vitaminleri açısından zengin olduğu belirtiliyor. 100 gram ekmekte 250 kalori varken, aynı miktar cevizde 650 kalori bulunuyor.

    Hangi ekmek?
    Tam buğday, çavdar ve yulaf ekmeği en değerli ekmekler olarak sıralanıyor. Kepek ekmeği daha az kaliteli ekmek sınıfına giriyor. En değersiz ekmeğin ise toplumda en sık tüketilen beyaz ekmek oluşu dikkat çekiyor.

    Hamura koyduğunuz
    Yağa dikkat!
    Murat Gökçen, “1 çay bardağı yağda 900 kalori vardır ve bu çok yüksek bir değerdir” diyor. Hamur işlerine 3-4 çay bardağı yağ konulduğu düşünülürse ortaya çıkan kalorinin yüksekliği kolaylıkla fark ediliyor.

    Hamur işi sevenlere özel zayıflama önerileri

    Kahvaltı
    Peynirli poğaça, muz

    Öğle yemeği
    Çeyrek sandviç (tavuklu veya diyet ton balıklı ve söğüş salata katkılı), ayran

    Akşam yemeği
    Kıymalı makarna, çoban salata

    Not
    Bu menünün yaklaşık kalori değeri 1500 kaloridir. 160 cm boyunda, 70 kilogram ağırlığında bir kadının, kilosunu korumak için günde ortalama 2000 kalori alması gerekiyor

    Tatlıyı aç karnına tüketmeyin
    Yağda kızartılmış şerbetli tatlıların çok ağır ve çok kalorili olduğu belirtiliyor. Sütlü tatlılar ise daha hafif tatlılar olarak sınıflandırılıyor. Dondurma ise tatlılar içinde en masum olanı olarak değerlendiriliyor. Murat Gökçen, “Eğer tatlı yenecekse tok karnına yenmesi uygundur. Aç karna yenen tatlılar kan şekerini hızla yükseltip süratle düşürdükleri için metabolizmayı allak bullak ederler” diyor.

    HT Hayat

  • Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Çağımızın hastalığı reflü ile başa çıkmanın ilk adımı doğru beslenmeden geçiyor…

    Beslenme alışkanlıklarında reflünün tedavisinde önemli rol oynadığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Keservuran, şu bilgileri verdi:

    Düşük şekerli diyet reflüyü azaltıyor

    “Endüstriyel, rafine gıdalarla beslenenlerin en az yüzde 20 sinde reflü şikayetlerine rastlanmakta, hatta bu rakamın yüzde 50`leri geçtiği söylenmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada toplumun yüzde 20 sinde reflü hastalığı saptanmıştır. Olguların çoğunluğunu yaşlılar, şişmanlar, hamileler oluşturmaktadır. Düşük karbonhidrat içerikli besinlerle beslenen, sofra şekerini az tüketen kişilerin çok büyük bir bölümünde reflü şikayetleri nispeten azalabilmektedir. Un ve şekerden zengin gıdalar ile beslenen bireylerde insulin direnci ve buna bağlı reaktif hipoglisemiler (tepkisel kan şekeri düşüklüğü) olmaktadır. Hipoglisemiyi düzeltmek için vücutta sempatik sistem uyarılmaktadır. Yemek borusunun alt ucunun daralması parasempatik sinir sisteminin kontrolündedir. Hipoglisemi sonucu sempatik sinir sistemi aşırı uyarılınca yemek borusunun alt ucu yutma olmamasına rağmen genişler ve mide içindekiler geriye kaçar.
    Ne yapmalıyız?
    Yağ oranı yüksek yiyecekler mide boşalmasını geciktirir. Özellikle fast food türü yiyeceklerde yağ miktarı yüksektir. Yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi de uzundur, bu nedenle yağlı yiyeceklerin sindirilmesi için daha fazla sindirim enzimi salgılanmaktadır.
    Protein ağırlıklı diyetler yapılarak, yağ ve yağlı besinler, koyu çay, kahve, çikolata nane soğan gibi besinlerin tüketimi azaltılmalıdır.
    Mide asidinin uyarılmasını önlemek için; acı baharatlar, karbonatlı içecekler (kola, soda, gazoz vb.) domates, turunçgiller, kahve , alkol, çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
    Öğünler sık aralıklı olmalı (en az 2 saat) bir öğünde fazla yemek yenilmemeli, fazla yemek mide basıncını arttırır ve reflü olasılığı artar.
    Yemek yerken sıvı alımı azaltılmalı, sıvılar öğün aralarında içilmelidir.
    Alkollü İçeceklerden kaçınılmalıdır.
    Kabızlık ıkınma sonucu karın içi basıncında artmaya ve dolayısıyla reflüde artışa yol açar.
    Her lokmadan sonra çatalı bırakmak ve her lokmayı en az 10 kez çiğnemek.
    Sakız çiğnemekten sakının. Çünkü yutulan hava miktarı artar, bu da gaz ve reflüye yol açar.
    Yemek yerken ve yemeklerden sonraki 45 dakika dik pozisyonda durulmalı.
    Uykudan birkaç saat önce yemek yemekten kaçının. ( 3-4 saat ).
    Akşam porsiyon miktarlarını kısıtlayın.
    Özellikle öğünlerden sonra sıkı dar giysiler giymeyin, kemer, korse vb. kullanmayın.
    Hangi gıdalardan kaçınmalıyız?

    Turunçgiller; portakal, mandalina, greyfurt, limon
    Üzüm, karpuz, kavun
    Yaban mersini, çilek, kızılcık, çekirdekli kara üzüm antioksidan açısından oldukça zengin olmalarına rağmen reflü de dikkatli tüketilmeli
    Kuru fasulye, nohut, mısır gibi gaz yapıcı gıdalar
    Patates, püresi, kızarmış
    Margarin, tereyağı, kuyrukyağı
    Sosis salam sucuk
    Yağda yumurta, kaşar peyniri, tulum peyniri
    Çok sıcak çok soğuk yiyecekler.
    Sakatatlar (karaciğer, beyin, böbrek, vb.)
    Kahve, koyu çay
    Yağda kızartılmış her türlü yiyecek
    Soğan, sarımsak, salçalar ve baharatlı yiyecekler
    Yağlı şekerler, helvalar, lokumlar, hamur tatlıları, kuruyemişler
    Mayonez, ağır soslar, sirke, turşu ve konserveler
    Katı yiyecekler cips, krik-krak, kabuklu yiyecekler midenin perforasyonuna ( delinmesine ) sebep olabilir. bu besinlerin ara öğünlerinizden kaldırıp yerine; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin.
    Nelere dikkat etmeliyiz?

    Mutfağınızda kullanacağınız yağınızı doğru tercih edin,
    Koyu çay kahve yerine bitki ve meyve çaylarına yer verin,
    Mutfağınızda ızgara-haslama-fırın pişirme şekillerini tercih edin,
    Ara öğünlerinizde ; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin,
    Etiket dedektifi olun
    Kendinizi dinleyin, vücudunuzun sesine kulak verin.

  • Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Gastroösofagiyal reflü (GÖR) mide içinde bulunan yemek ve asitin yemek borusuna (Ösefagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak bilinir. Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülüyor. Endüstriyel, rafine gıdalar ile beslenenlerin en az %20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın %50’leri geçtiği söyleniyor.

    Asit azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçla arasında birinci ya da ikinci sırada. Her ne kadar aksini iddia edenler varsa da bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok. Tıpta müthiş ilerlemeler olmasına, bir yığın modern mide ilaçlarının keşfine rağmen reflü şikayetlerin görüldüğü insanların sayısı azalmak bir tarafa roket hızı ile yükselmekte!!

    Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yazdığı bu yazıda tedavisinde asit azaltan ilaçların kullanıldığı göğüs yanması (reflü) ve mide ekşimesi gibi şikayetlerin ilaçsız, sadece diyet ile nasıl düzelebildiğini öğreneceksiniz.

    Tıpta müthiş ilerlemeler oluyor. Bir yığın modern mide ilacı keşfediliyor. Bunlara rağmen reflü giderek artıyor? Neden?

    Gastroözofagiyal reflü (GÖR) ya da kısacası reflü mide içinde bulunan yemek ve asidin yemek borusuna (Özofagus) geri tepmesine verilen isim. Göğüste yanma yaptığı için halk arasında “göğüs yanması” olarak da biliniyor.

    Reflü ülkemizde ve tüm dünyada çok sık görülmekte. Endüstriyel ülkelerde insanların en azından yüzde 20’sinde reflü olduğu, hatta bu rakamın yüzde 50’leri geçtiği söylenmekte. Zaten ilaç satışları da bunu gösteriyor. Mide asidini azaltan ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada. Bu ilaçların hastalığı tedavi edici bir niteliği yok, sadece günü kurtarıyorlar. Zaten tedavi edici olsa idi bu kadar satılmazlardı.

    Reflünün oluşum mekanizmasından biraz bahseder misiniz?

    yemek borusunun (özofagus) alt ucunun mide ile birleştiği yerde alt özofagus büzgeçi (sfinkter) denilen, kastan oluşmuş kapak benzeri bir yapı bulunuyor. Bu büzgeç yutma sırasında yemek mideye inerken gevşeyip açılıyor, diğer zamanlar büzüşüp kapanıyor. Normalde yemek borusu yolu ile mideye inen yiyecek nadiren mideden tekrar yukarıya, yemek borusuna çıkıyor. Olsa da bu çok kısa sürüyor.

    Reflüde yemek borusu (özofagus) alt büzgeçi kapalı olması gerektiği zaman gevşer ve mide içeriği yemek borusuna geri kaçar. Mide şişkinliği mevcut durumu azdırıyor. Geri kaçış nadiren bu büzgeçin tonusunun (belirli kasılma hali) yetersizliğine, yani gevşekliğine bağlı.

    Mide yüzeyini döşeyen hücreler midenin salgıladığı güçlü aside karşı dayanıklı. Halbuki yemek borusunun döşemesinin bu güçlü asitten korunacak bir özelliği yok. Uzun süre mide asidine maruz kalırsa burada mikropsuz bir iltihap gelişiyor; buna tıp dilinde ösofajit deniyor. Ösofajit uzun erimde yemek borusu kanserine yol açabiliyor.

    Ne gibi belirtileri ve yan etkileri var reflünün?

    Hastalar reflüyü genellikle göğüs kemiğinin altında bir “yanma” ve ”baskı” olarak hisseder, bazen de bu yanma hissi boğaza doğru yansır. Yanma ve baskı tarzında olan bu yakınmalar yemekten sonra artar ve bazen saatlerce sürebilir. Bazen ağza ekşi su da gelebilir. Astım, larenjit (ses kısıklığı), yutma güçlüğü görülebilir.

    Reflü tedavi edilmez ise yemek borusunda darlık ve kanamalara yol açabiliyor. Astımlı hastaların en az üçte birinin altında sebep olarak reflü vardır. Uzun süre reflüsü olan bir kişide yemek borusu kanseri de gelişebiliyor.

    mide

    Reflü teşhisi nasıl konuyor? Tedavisi nasıl?

    Hastanın şikayetleri iyi değerlendirilirse reflü teşhisi hiçbir laboratuar yöntemine başvurmadan genellikle rahat konuluyor. Başka şüpheli bir durum yoksa radyolojik incelemelere ve endoskopiye nadiren gerek duyuluyor.

    Klasik reflü tedavisinde üç grup ilaç kullanılıyor; anti asitler, H2 reseptör kırıcıları ve proton pompa inhibitörleri. Antiasitler mide asidini nötralize eden bikarbonat gibi alkali maddeler. Diğerleri ise mide asidini azaltan ilaçlar. Bu ilaçlar grup olarak birçok ülkede en çok satan ilaçlar arasında birinci ya da ikinci sırada.

    Her ne kadar akut devrede bu ilaçlar yemek borusundaki yanmayı azaltsa da hastalığı tedavi edici bir özellikleri yok. Uzun süre kullanılmaları halinde bir yığın ciddi yan etkileri de oluyor.

    Sanılanın aksine reflülü hastalarda midenin asit üretiminde bir fazlalık yok. Hatta birçok reflülü hastada (özellikle yaşlılarda) mide asit salgısı düşük (1). Mide asidinin çok sayıda görevi var. Bunun ilaçlarla azaltılması bir yığın yan etkilere neden oluyor.

    Biraz o yan etkilerden bahsetseniz. Çünkü o kadar çok insan bu ilaçları kullanıyor ki…

    Evet, çok haklısınız. Üstelik hekimlerin büyük çoğunluğu bu yan etkileri hastalarına açık açık anlatmıyor. Mesela o hasta belki mide ilacı yüzünden zatüre oluyor ama kendisi bunu bilmiyor. Hatta muhtemelen hekimi de.

    Mide ilacı yüzünden akciğer hastalığı geçiriyoruz yani…

    Mesela ABD’de sağlık merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre asit azaltan ilaçları kullananlarda kullanmayanlara göre 4 kat fazla zatüre (akciğer iltihabı, pnömoni) olduğu saptanmış (2).

    Çünkü mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimizle aldığımız mikropları öldürmek. Yani mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biri. Mesela ülser hastalığına sebep olan helikopter bakterileri (helikobakterler) düşük asitli ortamlarda yaşama şansına sahip oluyorlar. Birçok mikrobik ishalin altında yatan neden de aynı.

    Mide asidinin azalmasının başka bir zararı da B12 vitamini yetersizliğine yol açması. B12 vitamini yetersizliği çok önemli çünkü kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına, algılama bozukluklarına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermekte. Yüzde 20’lere 30’lara varan oranlar bildiriliyor. Bunun temel nedenleri hekimlerin hastalarına kırmızı et yeme yasağı koymaları ve reçetelerine yazdıkları mide ilaçları!(3)

    Mide asidinin B12 vitamini emilimine 2 temel faydası var. Mide asidi, diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını sağlıyor. Aksi halde vitaminin bağırsaktan emilerek kana geçmesi çok zorlaşıyor. Yine B12 vitamininin emilebilmesi için midede intrinsik faktör denilen bir yapıyla birleşmesi gerekiyor ki, bu faktörün salgılanması da asit azlığında azalıyor.

    Mide ilaçlarının bir zararı da protein sindirimini bozması. Yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, psikiyatrik (otizm, depresyon, hiperaktivite) enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Haşimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım, vb.) gelişebiliyor.

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltıyor. Mide asidini azaltan ilaçlar bu kadar çok kullanıldığına göre yemek borusu kanserlerinin de azalması gerekiyordu. Ne gezer? Tam tersine son 15-20 yemek borusu kanserleri 3-4 kat arttı .

    Beslenme alışkanlıklarımızın reflü ile bir ilişkisi var mı?

    Şişman kişilerin çoğunda reflü var. Bu nedenle fazla yağlı yiyeceklerin reflüye neden olduğu ileri sürülmüş. Fakat reflünün diyetteki yağ miktarı ile değil, şişmanlıkla ilgisi olduğu gösterilmiş (5).

    Buna karşılık rafine (hızlı kana karışan) şekerlerin diyetteki fazlalığı ise reflüye neden olmakta. Yapılan bir araştırmada reflüsü olan hastaların diyetindeki glisemik endeksi yüksek gıdalar çıkartıldığında hastalık belirtilerinin bir hafta içerisinde düzeldiği gösterilmiş (6). Hatta bu çalışmaya katılan hastalar alkol, sigara ve kahve gibi kötü alışkanlıklarına devam etmelerine rağmen reflü şikayetleri düzelmiş. Bahsi geçen hastalar mide ilaçlarının tümünü kesmişler. Maalesef bu konuda yapılan tek araştırma bu.

    Bizim gözlemlerimiz de aynı şekildedir. Düşük şekerli bir diyet olan “Taş Devri diyeti”ni uygulayan kişilerin çok büyük bir bölümünde (neredeyse hepsinde) reflü birkaç gün içinde kendiliğinden kayboluyor. Düşük şekerli diyetin reflüyü nasıl azalttığının mekanizması iyi bilinmemekte.

    Bu aşamada Dr. Batmanghelidj’in açıklamaları önemli. Daha önce de su konusunda anlattığım gibi birçoğumuzda bulanan gizli susuzluk nedeni ile (yani eğer yeterli sıvı almıyorsak) vücudunuz histamin salgısını artırıyor (zaten asit ranitidin, simetidin gibi mide ilaçları da histamin salgısını azaltıyorlar). Histamin akciğer damarlarını ve uzuvlarımızdaki damarları büzerek sıvı kaybını önlüyor. Böylece beyne daha fazla kan gitmesini sağlıyor. Fakat bunun karşılığında histamin mide asit salgısını da artırıyor.

    Midede proteinli gıdayı sindirecek olan asit, mide döşemesindeki hücrelere zarar vermiyor. Hâlbuki onikiparmak bağırsağının hücreleri aside mide hücreleri gibi dirençli değil. Normalde mide asiti arttığında sekretin denilen hormon da artarak pankreastan bikarbonat salgısını artırıyor.

    Ancak midedeki asiti nötralize edecek kadar bikarbonat salgılandığında mide kapısı (pilor) açılarak mide asiti ve yiyecekler onikiparmak bağırsağına geçebiliyor. Eğer geçerse onikiparmak bağırsağına geçen asit buradaki döşemeyi (mukoza) tahrip ederek ülser yapıyor.

    Neyse ki çoğu kez pilor spazma uğrayarak bu duruma izin vermiyor. Ama bu sefer mide içi basıncı artıyor. Sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor. İşte reflü dediğimiz şey bu. Bu arada midenin kronik olarak şişkin olmasmide üst kapısının diyafram yarığına (hiatus) fıtıklaşmasına neden oluyor (hiatus fıtığı).

    Aslında başka bir sorun da mide asit salgısının azalması. Ülser şikayeti olan kişilerin çoğunun mide asit salgısı sanılanın aksine düşük oluyor. Midedeki proteinler asitle yeterince parçalanamayınca mide kapısı açılmıyor ve sonuçta mide içeriği yemek borusuna kadar geri tepiyor

    Bence hipoglisemide de benzer şeyler oluyor. Hipoglisemi sırasında vücudumuz kan şekerini yükseltmek için adrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarını artırıyor. Biliyorsunuz kortizol mide asit salgısını artıran bir hormon. Pankreas kortizolün fazladan salgıladığı bu asiti nötralize edecek kadar bikarbonatı kısa zamanda salgılayamadığı için az önce anlattığım gibi pilor sıkı sıkıya kapanıyor. Mide içi basıncı artıyor, yiyecekler bağırsağa geçemiyor ve artan basınç nedeni ile yemekborusu alt büzgeçi açılıyor. Sonuçta mide içindeki yiyecekler ve kortizol yüzünden artan mide asidi yemek borusuna geri tepiyor.

    Suyun da reflü ve ülser tedavisinde çok önemli olduğu söyleniyor. Bu nasıl oluyor?

    Birçoğumuzun yeteri kadar su içmediği açık. Bu nedenle vücudumuz tam anlamı ile görevlerini yerine getirmiyor ve çeşitli kronik hastalıklar ortaya çıkıyor. İran asıllı ABD’de yaşayan Dr. Fereydoon Batmanghelidj (Feridun Batmangeliç) Su: Hasta Değil, Susuzsunuz kitabında tüm hastalıkların en önemli nedenin, vücudun susuz kalması olduğunu söylüyor . Bu bilim adamına göre yeterli su tüketimi nerdeyse bütün hastalıkların korunmasına yardımcı olabiliyor. Yeterli suyun en faydalı olduğu hastalık ise reflü ve ülserler.
    Dr. Fereydoon Batmanghelidj’in hikayesi çok ilginç. Batmanghelidj İran İslam Devrimi sırasında 1979 yılında idamla yargılanmak üzere hapiste yatıyor. Hapishanedeki ilk günlerinde şiddetli kıvrandırıcı ülser ağrısı olan bir mahkûma hapishanenin revirinde hiç ilaç olmadığı için iki bardak su veriyor. Ağrı 8 dakika içinde geçiyor. Daha sonra hastası 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2 büyük su bardağı) su içmeye devam ediyor. Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyor. Hasta yıllarca mide ağrısı çekmiyor.

    Batmanghelidj ilk hastadan sonra hapisten çıktığı 1982 yılına kadar 3000’den fazla ülserli mahkûmu sadece suyla tedavi ediyor. Hapse girdiğinden bir yıl sonra ilk duruşmaya çıktığında hâkime insan sağlığı için çok önemli bir buluş yaptığını, yaptığı bu buluşun İran ve Batı tıp dergilerinde yayınlanması için bir makale yazdığını söylüyor. İdam edilmeden önce bu yazıyı kendisine teslim etmek istiyor. Hâkim duygulanıyor ve cezasını 3 yıla indiriyor. Daha sonraki aylarda ise erken tahliye kararı veriyor. Fakat Batmanghelidj araştırmalarını tamamlamak için erken tahliye teklifini kabul etmiyor, izin alarak fazladan birkaç ay daha hapishanede kalıyor (toplam 2 yıl 7 ay) ve çalışmalarını tamamlıyor (7).

    Siz reflüyü nasıl tedavi ediyorsunuz?

    Reflü ve ülseri benzer şekillerde tedavi ediyorum. İkisini birlikte anlatayım. Acil tedavinin ilk adımı hastaya 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2.5 büyük su bardağı) su vermek (günde toplam en az 4 litre). Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyorum. Daha önce de anlattığımız gibi Dr. Batmanghelidj bu şekilde binlerce hasta tedavi etmiş.

    İkinci önemli adım rafine şekerlerin, un ve şekerden mamul gıdaların, belirgin bir şekilde azaltılması. Taş Devri diyeti bu amaca çok uygun.

    Zatürree-mide ilaçları

    ABD’de yapılan bir araştırmaya göre primer bakım merkezlerine başvuran 364,683 hastanın üzerinde yapılmış (6). Bu hastaların 5,551’inde primer pnömoni (zatürree) saptanmış. En az bir yıl asit salgısı azaltan ilaç kullanan kişilerde pnömoni sıklığı %2.45 iken, bu tip ilaçları kullanmayanlarda oran %0.6 olarak bulunmuş; yani dört kez daha az pnömoni olmuş.

    Mide asidinin önemli işlevlerinden biri de yiyeceklerimiz ile aldığımız mikropları öldürmektir.

    Yanı mide asidi bağışıklık sistemimizin en önemli üyelerinden biridir. Yukarıdaki sözü edilen çalışmada zatürreenin mide asidi azaltan ilaçları kullananlarda 4 kat fazla görülmesi bu konunun önemini daha da iyi vurgulamaktadır.

    B12 vitamini-mide ilaçları

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan B12 vitamininin diyetsel proteinlerden ayrılmasını engeller. B12 vitamini eksikliği son yıllarda müthiş bir artış göstermektedir. Bunun temel nedenleri kırmızı et yeme yasağı ve mide ilaçlarıdır . B12 vitamini eksikliği kansızlığa, halsizliğe, konsantrasyon zaafına ve hatta bunamaya kadar varan ağır bulgulara yol açabilir.
    B12 yetersizliğinden korunmak için asit azaltan ilaçlar kesilmeli ve C vitamini ya da diğer doğal asitli yiyeceklerden zengin bir diyet ile beslenilmelidir.

    Mide ilaçları ve hazımsızlık

    Mide ilaçları asit salgısını azalttığından ya da var olanı etkisizliştirdiğinden protein sindirimi büyük ölçüde bozulur. Bu durum sonucunda yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıkları kana geçer. Sonuçta bir yığın alerjik, enflamatuvar ya da otoimmün hastalık (Hoshimoto tiroidit, mültipl skleroz, romatoid artrit, lupus, ülseröz kolit, astım vb) gelişebilir.

    Mide ilaçları ve minerallerin emilimi

    Mide asidinin azalması diyet ile alınan kalsiyum ve demir gibi minerallerin emilimini de azaltır. Örneğin antiasitler fazla kalsiyum içermesine rağmen mide asitliğini azalttığı için iyi bir kalsiyum kaynağı değillerdir.

    Kanser ve reflü ilaçları

    Mide asidini azaltan ilaçların Barett ösefagusunu azaltması lazım geldiği varsayıldığına göre, son 15-20 yıldır yemek borusu kanserlerininin de azalmasını beklerdik. Halbuki bu dönem içinde ösefagus kanserleri 3-4 kat artmıştır !!

  • Tereyağı Kilo Yapmaz!

    Tereyağı Kilo Yapmaz!

    Hastalıkların tedavisi için geliştirdiği bitkisel destek çalışmalarıyla tanınan Fitoterapi uzmanı Dr. Mustafa Eraslan, İstanbul Güngören’de Özel Başarılı Koleji öğrencileriyle bir araya geldi.

    Başarılı Koleji öğrencileriyle bir araya geldi. Öğrencilere süt, yumurta, tereyağ, et ve tandır ekmeği öneren Eraslan, fast-food’dan da kaçınmalarını önerdi.

    Öğrencilerden mutlaka sabah kahvaltısı yapmalarını isteyen Dr. Eraslan süt konusuna dikkat çekti ve şöyle konuştu: “Süt içeceksiniz. Diyeceksiniz ki biz kocaman çocuklarız. Süt işte sizin gibi kocaman çocukların her şeyinin gelişmesinde önemli. Diyeceksiniz ki sütü nereden alacağız. Buradan size bir doktor fetvası veriyorum. Kesinlikle hazır, paketli sütleri annenize aldırmayacaksınız. Sokakta süt satanlar vardı biliyor musunuz? Bazıları süte su katar. O su katılmış sütler bile dışarıdan alacağınız paket sütlerden sizin için çok daha faydalı.”

    Köy yumurtası tercih edin
    Sağlıklı beslenme listesindeki ikinci unsurun yumurta olduğunu belirten Dr. Eraslan, “Ben 5 sene önce yumurtanın faydalarından bahsettim, herkes hop oturup hop kalktı” diyen Eraslan “dediler ki kolesterol yapar şunu yapar bunu yapar. Şimdi doktorlar ikiye bölündü kolesterol sevenler ve sevmeyenler diye. İşte o tartışmayı zamanında biz başlatmıştık. Günde 1 tane, 2 tane, 3 tane yumurta yiyebilirsiniz. Bulabilirseniz eşelenen tavuklar vardır, köy tavukları onların yumurtasından yiyebilirsiniz” ifadelerini kullandı.

    Kamuoyunda terayağ kilo ve kolesterol yapar şeklinde yanlış bir bilgi olduğunu ifade eden Mustafa Eraslan, “Diyeceksiniz ki tereyağ kilo yapar. Terayağ hiç bir zaman kilo yapmaz. Terayağ kesinlikle damarları da tıkamaz. Bakın damarları tıkayan yağ nedir biliyor musunuz? Bizim margarin dediğimiz yağlar. Bir elinize tereyağ alın bir elinize de margarin, biraz sonra terayağ eriyecektir. Çünkü vücut ısında eridiği için sağlıklı yağdır” dedi.

    Etin yağı kilo yapmaz
    Dr. Eraslan’ın bir tavsiyesi de kırmızı etle ilgili oldu. Eraslan, “İnsan fıtratı için özellikle de sizin gibi gelişme çağında olan çocuklar için en önemli şey ettir. Eti hiç ihmal etmeyeceğiz. Eti de mümkünse yağlı yiyin. Yağ sizin enerjinizdir. Etin yağı kilo yapmaz” dedi.

    Fast Food yemeyin
    Dr. Mustafa Eraslan’ın gençlere yönelik bir başka uyarısı da fast food kültürüyle ilgiliydi. Mustafa Eraslan, “Fast Food yiyen insanlar, çocuklar hasta olur bir, iki kanser olur. Bakın etrafımızda çok sayıda kanser görüyoruz değil mi ve kolay kolay tedavi edilmiyor. Bunun ana nedenlerinden biri sağlıksız ve dengesiz beslenmedir. Fast food tarzı sağlıksız beslenmek kanser başta olmak üzere bir çok hastalığa davetiye çıkarmak demektir” ifadelerini kullandı.

    milliyet

  • Polikistik over sendromu diyeti

    Polikistik over sendromu diyeti

    Yumurtalıklarda kistler oluşmasına neden olan Polikistik Over Sendromu (POCS) hamile kalmayı ve kilo vermeyi zorlaştıran bir sağlık problemidir. Ancak bu hastalarda kilo verme hormonal tabloyu düzeltebildiği için gebelik şansını da artabilir.

    Fulya Tüp Bebek Merkezi IVF ve Sağlıklı Yaşam Danışmanı Dr. Hasan Ali Nogay hamile kalmayı zorlaştıran bu problemin çok yaygın olduğunu ve diyetinizde yapacağınız değişikliklerin sorunu olumlu yönde etkileyebileceğini söylüyor.

    Polikistik Over Sendromu nedir?
    “Halk arasında yumurtalıklarda birçok kist oluşması olarak tanımlanan Polikistik Over Sendromu (PCOS) genç kadınlarda %10 oranında, çocuk sahibi olmak isteyen kadınların da %25-45’de görülen bir hastalıktır. Bu rahatsızlıktan muzdarip kadınların kilo vermesi de son derece zordur.”

    Hastalar kilo vermek için nelere dikkat etmeli?
    “Öncelikle bu hastalar için iyi bir şişmanlık tedavi programı oluşmak gerekir. Önemli olan bu programa uyum sağlayabilmek ve istikrarlı olarak sürdürmektir. Bunun için de öncelikle akupunktur ve nöral terapiden faydalanıyoruz. Böylece, modern hayatın getirdiği günlük stresi azaltırken, akupunktur ile doyma merkezinin yeterli ve dengeli uyarılması sayesinde anne adayımız, diyet programına uyum sağlayarak daha kolay doymaktadır. Yapılan araştırmalar sonuçları yüzde 5-10’luk kilo kaybı bile dramatik bir şekilde yumurtlama ve gebelik şansını artığını ortaya koymaktadır.”

    Dr. Hasan Ali Nogay PCOS Diyetinin püf noktalarını anlatıyor:
    Yağlar çok önemlidir “Günümüzde, neredeyse tüm diyet uzmanları artık yağları, eti yasaklıyor; hatta balık yenmemesini bile önerenler var. Halbuki yağlar, beslenmede çok önemlidir. Özellikle A,D,E,K vitaminleri, besinlerde yağ olmadığında bağırsaklar tarafından emilemez. Ancak, zeytinyağı dışındaki sıvı yağlar ve margarin kullanmamaya özen gösterilmeli. Kızartma yerine ızgara ve doymuş yağlar (tereyağı) tercih edilmelidir.”

    Haftada bir kez kırmızı et tüketilmeli “Amerika’da, kırmızı etlerde bulunan Dioxin isimli toksin yüzünden kırmızı et yenmesini yasaklayan bir diyet anlayışı giderek yaygınlaşıyor. Fakat kırmızı et, vücudun ihtiyacı olan önemli bir besindir. Sadece yediğiniz etin menşeini öğrenmeye çalışın ve haftada en az bir defa özgür dolaşan hayvanlardan elde edilen kırmızı et tüketmeye çalışın.”

    B 12 eksikliğine dikkat “Ülkemizde son yıllarda B12 vitamini yetersizliği yaygın görülmekte ve hiçbir bitkisel besin B12 içermemektedir. Bitkisel kaynaklı-vejetaryen- beslenmede en önemli bir eksiklik ise bu diyetin esansiyel amino asitler açısından fakirliğidir.

    Çiğ sebze tüketin “Bu beslenme modelinde unlu ve şekerli gıdalar tüketilmemeli ve toplam diyetin en az yarısı çiğ yiyeceklerden oluşmalıdır. Özellikle pestisit denilen toksik tarım ilaçlarını az tutan karnabahar, brokoli, Brüksel Lahanası, muz, ananas, avokado, taze soğan, soğan, üzüm, erik, karpuz daha çok tercih edilmelidir.”

    Probiyotiklere ağırlık verin “Kefir, yoğurt, turşu, nar eşlisi ve boza gibi “Probiyotiklerden” (Faydalı Mikroplar) zengin gıdalar alınmalıdır.”

    Fabrikasyon gıdalardan uzak durun “Marketlerde satılan paketlenmiş, fabrikasyon gıdaları mümkünse hiç tüketmemeye özen gösterin.”

    Dikkat dikkat “Ekmek yerine ceviz, kavrulmamış fındık, badem yemelisiniz.

    Ayrıca çok fazla katkı maddesi içeren salam, sosis gibi sanayi tipi etlerden kesinlikle uzak durmak gerekiyor.”

    Değerli Omega 6 “Omega-3 açısından zengin olan ve sonbahar, kış aylarında İstanbul’da kolaylıkla bulunabilen olta balıklarını tüketmeye çalışın. Çiftlik balıklarından mümkün olduğunca uzak durun. Midye, istiridye gibi sindirim organları ile birlikte pişirilen deniz gıdaları kesinlikle tüketilmemelidir. Çünkü bunlar ağır metal zehirlenmesi açısından çok risklidir.

    D vitamini kaynağı güneş “Yeteri kadar güneşlenmeli ya da kan düzeyini 40-120 ng/ml tutacak kadar D vitamini takviyesi alınmalıdır.
    Susuz olmaz “Kiloya göre günde ortalama en az 2-2,5 litre su içilmelidir.”

    Menopoz, Gebe, Emzikli ve P.O.S. Beslenmesi için tıklayın !

  • Light ürünlerin kalori listesi

    Light ürünlerin kalori listesi

    Sağlıklı bir yetişkinin günlük kalori ihtiyacı kişiden kişiye değişmekle birlikte ortalama 1600 – 2000 arası olarak biliniyor. Uzmanlara göre 1 kilo alan kişi, yaklaşık 7 bin kalori almış oluyor.

    Yaz mevsimine girdiğimiz bu günlerde kışın aldığınız fazla kiloları vermek istiyorsanız, işe kalori hesabı yaparak başlayabilirsiniz.

    Kalori Hesabı Diyet Listeleri için tıklayın !

    İşte light ürünlerin kalori listesi galerimizde…

    Habertürk

  • 3 günlük bahar detoksu

    3 günlük bahar detoksu

    Bahar geldi, kilo verme, fazla yağlardan ve istemediğimiz görüntüden kurtulmak için geri sayım başladı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nil Şahin Gürhan’ın; maksimum 3 gün sürecek kısa dönemli metabolizma açma diyetini yapalabilirsiniz…

    Sabah kahvaltından önce

    1 su bardağı kadar hafif ılık su, 1 su bardağı kadar daha soğuk su

    Sabah kahvaltıda

    1 su bardağı süt, 3-4 yemek kaşığı kadar yulaf ezmesi, 12 adet badem, 1 tatlı kaşığı pekmez

    Ara öğün

    1 fincan sade Türk kahvesi

    Öğlen

    2- 3 adet zeytinyağlı enginar, 1 su bardağı yoğurt, bol salata (az zeytinyağı ilaveli)

    Ara öğün

    1 avuç leblebi, 1 adet kivi

    Akşam

    1 adet orta boy ızgara balık, bol salata (az zeytinyağı ilaveli- bol limonlu)

    Ara öğün

    8-10 adet iri çilek

    Bu diyeti 3 gün arka arkaya yaptıktan sonra sağlıklı beslenme aşağıda sıraladığım 8 beslenme kuralı paralelinde beslenmeye özen göstermelisiniz. Bu diyet esnasında da sonrası da her gün yarım saat yürüyüş yapmak bu işin en etkili ilacı vazifesini görür.

    1. Bol su içmelisiniz. Günde 2- 3 litre.

    2. Günde 1-2 fincan yeşil çay içmelisiniz. Yapılan bilimsel çalışmalar yeşil çayın metabolizma hızını arttırdığını ortaya koymuştur. Bu artış bütün fazla yağlarımızı yakacak kadar ciddi boyutta olmasa da, günlük enerji harcamanızı çok küçük bir miktar arttırmanıza yardımcı olacaktır.

    3. Günde 1- 2 fincan siyah çay ve kahve günde tüketmek de kafeinden dolayı kilo vermenize yardımcı etki gösterir. Daha fazla içtiğiniz zaman da vücuttan su kaybını arttırdığı için kilo vermeyi zorlaştırır.

    4. Yemeklerinize bol miktarda kırmızıbiber ilave edin. Acı kırmızıbiberin yapısında bulunan kapsaisin adlı madde vücutta sıcaklık hissini arttırarak daha fazla enerji harcamanıza neden oluyor.

    5. Omega -3 kullanın. Omega- 3’ün kan kolesterolü üzerindeki olumlu etkileri, beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi üzerinde önemli etkilerinin yanı sıra, omega-3 yağ asitleri metabolizmanın düzgün çalışması konusunda da etkisi vardır. Omega-3 yağ asidini eksik alan kişilerde metabolizmanın yavaşladığı bilinmektedir. Haftada 2 – 3 kez balık tüketerek ve ara öğünlerde yaklaşık bir avuç yağlı kuruyemiş (fındık, badem, ceviz) tüketerek metabolizmanızın canlanmasını sağlayabilirsiniz.

    6. Yumurta metabolizmanızı arttırma da etkilidir. B grubu vitaminlerden biri olan biotin yumurtada fazla miktarda bulunur. Bu vitaminin enerji üretim reaksiyonlarında yer alması metabolizmamız üzerinde söz sahibi olmamızı sağlar. Sağlıklı kişilerin ve kolesterolü yüksek kişilerin eğer alerji problemi yoksa her gün 1 adet yumurta tüketmesi bu bahar zamanı metabolizmanın biraz daha hızlı çalışmasını sağlayacaktır. Biotinin vücudunuza etkili bir şekilde kullanılmasını istiyorsanız tükettiğiniz yumurtanın sarısının tam piştiğinden emin olmanız gerekmektedir.

    7. Yeterli ve doğru zamanlarda protein almalısınız. Vücudunuz yeterli ölçüde ve her gün protein almazsa metabolizmanız yavaşlar. Protein vücudumuzun temel yapı taşının kaynağıdır. Yeterli protein alımı vücudumuzu güçlü ve sağlam tutar. Vücudumuz proteini sindirmek için daha fazla enerji harcar, bu nedenle de herkesin yeterli miktarda protein tüketmesi gerekir. Ana öğünlerinizde hayvansal protein kaynakları olan süt ve süt ürünleri, et çeşitlerine yeterli miktarda ve sıklıkta yer vererek vücudunuzun düzenli çalışmasını sağlayabilirsiniz.

    8. Tam tahıllar metabolizmamızın en sağlam yakıtlarıdırlar. Tam tahıl ürünleri, B vitaminlerinden ve posadan oldukça zengindir. B grubu vitaminleri, vücutta enerji üretiminde kullanılır. Posaların ise sindirimi daha uzun süre aldığı için vücudun enerji harcamasını arttırırlar. Metabolizmanıza çift yönlü destek vermek amacıyla, beyaz un ve beyaz ekmek yerine tam tahıl unları ve ekmekleri tercih etmelisiniz.

    Uzun süre ve aç kalmak metabolizmamızı yavaşlatan en büyük tehlikedir. Besin tüketiminden 3- 4 saat sonra kan şekeri düşmeye başlar. Düşen kan şekerini vücut açlık durumu olarak algılayarak, harcadığı enerjiyi yani metabolizmayı yavaşlatır. Ve yediğiniz ilk lokma ile kilo alma yönünde enerji depolama yönündedir. Öğünlerinizin arasında 2- 3 saate olmasına özen göstererek ve gün içerisinde 4 saatten daha uzun süre aç kalmaya dikkat ederek bu riski ortadan kaldırabilirsiniz.

  • Metropol Diyeti

    Metropol Diyeti

    Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Ferin Batman, Ankara merkezli bir diyet olan ‘Metropol Diyeti’nde de şeker, kola ve meyve sularının yasak olduğunu söyleyerek söze başlıyor. ‘Metropol Diyeti’ isimli kitabın yazarı olan Batman’a, siyaset dünyasından da sıkı takipçileri olan diyetin püf noktalarını sormaya başlıyoruz. Yazıdizimizin 4’üncü gününde sağlıklı bir beslenmeyle nasıl formumuzu koruyacağımızın ayrıntılarını Batman cevaplıyor…

    diyet yaparken ya da başlamadan önce yapılan en büyük hatalar neler? 

    En büyük hata kısa sürede kilo vermek için mucize beklemek. Özellikle yaz yaklaşırken, zayıflama paniğine kapılanların daha çok hata yaptığını gözlemliyorum.

    1 haftada 10 kilo vermeyi, tığ gibi bir bedene sahip olmayı vaat eden diyetler işe yarasaydı sanırım buna en çok zaman darlığından yakınan metropol insanı sevinirdi. Kısa sürede kilo vermek uğruna içilen bitki çayları, kutu kutu yutulan zayıflama hapları ve içecekleri kilo kaybı sağlamak yerine vücuda zarar veriyor, hormonların dengesini bozuyor.

    Yediklerinin kalorisini öğrenen, her gün tartılan ama kilo veremediği için motivasyonunu kaybeden kişiler, kendisini daha fazla yemek yerken buluyor. Ve bu kısır döngü sonucunda diyet başarısızlıkla sonuçlanırken, verilen 5 kilo da 10 kilo olarak geri dönüyor. Ben kitabımda tek bir diyet listesi vermiyorum. Diyeti kolaylaştırmanın tüyolarını ve diyette motivasyonu artırmanın yollarını madde madde veriyorum.

    Metropol diyetini diğer diyetlerden ayıran temel fark nedir?

    Temel fark, bir dönem uygulanıp sonra da bırakılan diyet listeleri vermek yerine, ömür boyu sağlıklı beslenmeyi, zayıflamayı, kilo korumayı kolaylaştıran, motive edici bir sistem olması. Formüller veren, zamanla beslenme alışkanlıklarını doğru bir şekilde yapılandırmayı amaçlayan bir sistem.

    Diyetinizin dayandığı mantık nedir? 

    Bilimsel olarak doğruluğu ispatlanmış diyetleri bir arada kullanıyorum. Benim yöntemim kime hangisinin ne zaman uygulanması gerektiğini planlamak. En önem verdiğim, kişinin ihtiyacı olan spefik besinleri bularak diyetini o yönde desteklemek ve zenginleştirmek, zayıf ve güçlü noktalarını tesbit ederek, mutsuz hissetmeden rahatlıkla uygulayabileceğini göstermek. Sürekli yüksek motivasyon sağlamak.

    “ÖĞÜNLER ATLANIYOR AKŞAM YEMEĞİNE YÜKLENİLİYOR”

    Sizce de metropol insanının diyet yapması daha mı zor? Başarısızlığa giden yolda en büyük etken neler?

    Metropol insanının önünde farklı pek çok seçenek olması diyette kafayı karıştıran önemli bir unsur. Birbirinden gösterişli ambalajlarının içerisinde o yiyecek ve içeceklerin gerçek yüzlerini bilmiyoruz. Bu yüzden metropol insanı hatalara düşüyor. Sağlıklı beslenmek ve zayıflamak alışverişte başlar.

    diyet yapmayı zorlaştıran diğer bir etken ise zamansızlık. Zamandan tasarruf sağlamak için yeme vakitleri kısaltılıyor, fast food tüketimi, hazır ambalajlı ürünlere yönelim artıyor, öğünler atlanıyor, akşam öğününe yükleniliyor. Tüm bunların sonucunda metabolizma yavaşlıyor, tatlı krizleri başlıyor.

    diyet yapmak ve kilo alıp-vermek de sıradanlaşıp imkansız gibi görünüyor. zayıflama diyetlerinde başarısızlığın temel nedeni diyet listelerinin kişinin yaşantısına, sosyal hayatına, yeme alışkanlıklarına uygun olmamasıdır.

    Şehir insanı diyet yaparken neleri dikkate almalı?

    Sağlıklı beslenme alışverişle başlar. Aldığımız besinlerin içerikleri hakkında bilgi sahibi olmamız gerek. Ancak ambalaj ve etiket okuma alışkanlığımız çok yok. Yağı azaltılmış, az yağlı, şekersiz, fırınlanmış, diyabetik gibi pekçok etiket bilgisi görüyoruz ama ne ifade ettiğini bilerek alışveriş yapmalıyız. Bunları bilerek alışveriş yaparsak, eve daha az kalori daha çok sağlık sokmuş oluruz.

    Metropol insanının en büyük sorunu evde yemek yapmaya zaman bulamamak ve hazır besinlere yönelmek. Ama çözüm o kadar zor değil. Örneğin; yeşil mercimek, nohut, fasulye haşlanarak dolapta dondurulup saklanabilir, sonrasında yemeklerde, salatalarda kullanılabilir ve zaman kaybını önler. Öğün atlamak büyük sorun ve en çok atlanan öğünse kahvaltı. Gün boyunca aç kalmamak ve vücudun dinç olmasını sağlamak için sağlıklı bir kahvaltıya ihtiyaç var.

    Uzun süre aç kalmak zayıflatmaz, aksine metabolizmayı yavaşlatır. Kişiye özel değişmekle birlikte 4 saat arayla beslenmeyi öneriyorum. Özellikle sihirli 17.00 dediğim akşamüstü öğününe çok önem veriyorum.

    diyet yapan metropol insanı şehir hayatının yarattığı strese karşı antioksidan besinleri hayatına mutlaka katmalıdır. Stres savar besinleri öğrenmeli, ruh halini düzeltecek yiyeceklerle diyet yapmalıdır.

    Nelerden uzak durmalı?

    Bazı besinlerin mutfağa girmemesinde fayda var. Özellikle de rafine gıdalar, katkı maddesi içeren yiyecek ve içecekler, işlenmiş ürünler.

    Kaynak : Habertürk

  • Bilinçsiz Diyete Dikkat

    Bilinçsiz Diyete Dikkat

    Diyetisyen Mehlika Öktem, yaz öncesi kadınlar başta olmak üzere hızlı kilo vermek isteyenlere uyarılarda bulundu.

    Yaz sezonunun gelmesiyle birlikte kilo vermeyi son bir aya sıkıştıranların büyük hata yaptığını belirten Öktem, kişilerin zayıflama isteğinin sadece kısa bir dönemle kısıtlı kalmaması ve sağlıklı beslenmenin yaşam tarzı haline dönüşmesi gerektiğini söyledi.

    BİLİNÇSİZ YAPILAN DİYET HASTALIĞA YOL AÇIYOR
    Bilinçsiz yapılan diyetlerin sağlık sorunları ile birlikte kas kaybına neden olunduğunu ifade eden Öktem şu uyarılarda bulundu:

    “Tek gıda rejimi veya sadece protein ağırlıklı yapılan diyetler, hayat boyu yapılıp yaşam şekli haline dönüşemez. Üstelik diğer besinlerden almanız gereken vitamin, mineral ve posayı alamadığınızda vücudunuzda bir takım eksiklikler veya fazla alınan besin grubunun oluşturabileceği gut hastalığı gibi hastalıklar ortaya çıkar. Hatta kansere davetiye çıkarmış olursunuz.

    ÖĞÜN SAYINIZI AZALTARAK ZAYIFLAYAMAZSINIZ
    Ayrıca yeni moda olan öğün sayısını azaltarak yani günde 2 öğün yiyerek yapılan diyetler iştah kontrolünüzü olumsuz yönde etkileyip, yemeğe daha çok saldırmanızı sağlar ve kan şeker düzeyinizi olumsuz yönde etkiler. Bu tarz diyetler mucize yaratmış olsaydı, obezite en gelişmiş ülkelerde bile sağlık problemi olarak karşımıza çıkmazdı. Demek ki kalıcı ve sağlıklı bir sonuç alınamıyor ki hala obezite ile mücadele ediyoruz.”

    Diyet yapmanın sanılanın aksine uzmanlık gerektirdiğini kaydeden Mehlika Öktem, kişinin kendi vücudunu tanıyarak, diyetisyenlerden destek alarak yapması gereken uzun soluklu bir program olduğunu söyledi.

  • Mutfaktaki değişiklikler zayıflatıyor

    Mutfaktaki değişiklikler zayıflatıyor

    Sağlıklı beslenmek büyük küçük hepimiz için önem taşıyor, ancak her zaman faydalı yiyecekler tüketmekte başarılı olamayabiliyoruz, lezzetli ama zararlı yiyecekler her an aklımızı çelmek üzere elimizin altında bitiyor.

    Buna hareketsiz yaşam da eklenince kilo problemi kaçınılmaz oluyor. Uzmanlar bunun üstesinden gelmek için bazı mutfak alışkanlıklarımızı değiştirmeyi öneriyor.

    Mutfaktaki değişiklikler ;

    KÜÇÜK TABAK VE BARDAK KULLANIN İşe yemek yediğiniz tabakların boyutunu küçülterek başlayabilirsiniz.

    Böylece porsiyonlarınız da azalır. Yemekte kalorili içecekler içme alışkanlığınız varsa bardaklarınızı da küçük seçmenizde fayda var.

    SADECE MUTFAKTA YİYİN Yemeğinizi mutlaka masa başında yemeğe çalışın, televizyon karşısında veya gazete dergi okurken yemeyin.

    Çünkü beyin sonra o aktiviteler esnasında hep yemek yemeği hatırlayacak ve acıkmasanız bile yemek isteği duyacaksınız.

    SERVİSİ MASAYA GETİRMEYİN Uzmanların gereğinden fazla yememek için bir önerileri de, servis tabakları ya da tencereleri masaya getirmemek.

    Çünkü bir porsiyon yedikten sonra yemek önünüzde olursa kolaylıkla ikinci defa alırsınız, oysa biraz oyalansanız doyduğunuzu hissedersiniz.

    ATIŞTIRMALIK YİYECEKLER yemek öncesi veya gece yemek sonrası bol kalorili hazır abur cuburlar yerine kendinize hem faydalı hem midenizi bastıracak yiyecekler hazırlayın.

    Çok da zor değil, meyve tabağı, yoğurt ya da çok yağlı olmayan peynir çeşitleri size vereceğimiz bir kaç örnek.

    DONDURUCU KULLANIN Buzdolabınızı yeniden düzenleyin ve artan yiyeceklerinizi başka bir gün tüketmek üzere derin doldurucuya kaldırın, gözünüzün önünde olursa kalmasın diye acıkmadığınız halde tüketebilirsiniz.

    İştah açıcı yiyecekleri de dolabı açınca hemen göz hizasında olacak yerlere koymayın.

    TEZGAHI BOŞ TUTUN Mutfak tezgâhınızın üzerinde her an elinizin altında olacak ve atıştırmaya hazır, kuru yemiş, cips, bisküvi, kek, kurabiye gibi yiyecekler bulundurmayın.

    Ama tamamen boş bırakın da demiyoruz, bunlar yerine bir meyve kâsesi koyun ve gelip geçerken bunları tüketin.

    Habertürk