Etiket: sağlık

  • Ökse otu

    Ökse otu

    ÖKSEOTU FAYDALARI VE KULLANIMI

    Ökseotu (Gökçe) : Ökseotugiller familyasından; genç sürgünleri yeşil, ufak çalı halinde bir bitkidir. Halk arasında çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla tanınır. Yapraklarında tanen, urson, inosit, saponin ve viscine adı verilen gayet yapışkan, elastiki, yumuşak bir reçine vardır.

    FAYDALARI:

    Yüksek tansiyonu düşürür. Yüksek tansiyon nedeniyle oluşan baş ağrılarını geçirir.
    Nabzı yükseltir. Kalbin atışlarını artırır. Damar kireçlenmesinde faydalıdır. Sara ve Akciğer kanamalarında kullanılır. Spazmları giderir. Hazmı kolaylaştırır. Fazla kullanıldığı takdirde zararlıdır. Bilinci uyuşturur. Adaleleri zayıflatır ve ishal yapar.
    Sinirleri yatıştırıcı, sinirsel spazmları gidericidir. Çarpıntıyı hafifletir. Metabolizmayı düzene sokar.
    Damar sertliğine karşı yararlıdır. Son zamanlarda yapılan bazı kanser araştırmalarında ökseotunun tümör oluşumunu engellediği saptanmıştır. (Bunun için farklı kanser türlerine göre farklı ağaçların ökseotlarından yapılan iğne türü ilaçlar yapılarak kullanılmaktadır.) Herbalist Dokto Ömer Coşkun şeker hastaları için ökseotu çok faydalı bir bitkidir dedi.

    ÖKSE OTU KULLANIM ŞEKİLLERİ

    Ökseotu ile hazırlanan şifalı bir bitki kürü…

    1) GEREKLİ MALZEMELER :

    – 1 su bardağı ılık su,
    – 1/2 tatlı kaşığı (ya da 1 tutam) ökseotu.

    HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ:

    Ilık suyun içine, ökseotunu ıslayın. 10 saatin sonunda, kaynatmadan, için. Ökseotunun meyvesi değil sadece dalları ve yaprakları kullanılır. Günde 2-3 defa için.

    – Ökseotu kürü, migrenin yanısıra, her türlü kansere ve şeker hastalığına da yi gelir.

    2) HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ:

    1-2 tatlı kaşığı kurumuş yaprakçık ve genç sürgün üzerine bir bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika süreyle demlendirerek hazırlanan çay, günde üç kez içilir.

    3) ÖKSEOTU ÇAYI HAZIRLANIŞI VE KULLANIMI:

    Ökseotu çayı yalnızca soğuk suda hazırlanır! Yarım tatlı kaşığı (1 gr) bitki (yaprak ve sap), orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suda gece boyunca bekletilir, sabahleyin hafifçe ısıtılır ve süzülür. Çay gün boyuna yayılarak yemeklerden önce ve yemek aralarında yudumlanarak yavaş yavaş içilir. Eğer gün boyunca fazlaca içilmesi gerekiyorsa, hazırlanan çay bir termosta saklanabilir. Acil durumlarda, aynı miktar bitki (yaprak ve sap) kaynar deecede sıcak su ile demlenir, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Genel olarak, günde 1-3 bardak çay içilebilir.

    Taze Bitki Özsuyu: Taze yapraklar ve saplar yıkanır ve nemliyken mikserde sıkılır.

    Merhem Hazırlamak: Taze beyaz meyveler ezilerek, içyağı veya tereyağı ile iyice karıştırılır ( Donuklarda sadece dıştan kullanılır).

    Ökse Otu Zararları

    Zehirli meyvelere sahip olan ökse otunun meyveleri asla insanlar tarafından harici olarak kullanılmamalıdır.

    Bir diğer faydalı bitkimiz : Çörek Otu

  • Migren Belirtileri

    Migren Belirtileri

    Migren , ataklarla karakterize bir baş ağrısı hastalığıdır. Auralı ve aurasız başta olmak üzere çeşitli tipleri vardır. Özellikle son 20 yılda yapılan araştırmalar migrenin başlıbaşına bir hastalık olduğunu ve toplumlarda geniş kesimleri etkilediğini ortaya koymuştur. İnsanların çoğu yaşamlarının bir döneminde baş ağrısıyla karşılaşmışlardır. Çoğunlukla migren diğer tip baş ağrılarıyla karıştırılma eğilimi gösterir. Bu nedenle gerekli muayene ve tetkikler yapıldıktan ve hasta hikayesi incelendikten sonra teşhis konulabilir. Belirtiler , sorunlar kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için tedavisi de kişiye özel yapılır.

    Migrenin de kendi içerisinde çeşitleri vardır. Auralı migren en sık görülen tipidir. Migrende görülen baş ağrısı genellikle zonklama , nabız atması şeklindedir ve tek taraflıdır. Halk arasında yarım baş ağrısı olarak da isimlendirilir. Ağrı ataklarla gelir. Bu atakların süresi değişkenlik göstermekle birlikte 3-72 saat arasında etkili olur. Daha sonra ağrılar geçmeye ve hasta düzelmeye başlar.

    Bazı hastalar ağrının başlayacağını önceden hissedebilirler.

    Migren , 4 aşamalı bir süreç gösterir.

    1- Ön belirti evresi
    2- Aura evresi
    3- Ağrı evresi
    4- Ağrı sonrası evre

    Ön belirti evresi kişiden kişiye değişmekle birlikte bazı ortak noktalarda buluşmak mümkündür. Bunlar ensede başlayan sertlik , davranış değişiklikleri , gerilme duygusu , huzursuzluk , yorgunluk ve uyku eğilimidir. Bazı hastalar ağrının başlayacağını bu evrede hissedebilirler.

    Aura evresinde atak öncesi yine değişkenlik gösteren semptomlar yaşanır. Görme bozuklukları, görüntüde siyah noktalar , ışık çakmaları , görüntüde şekil bozuklukları , konuşmada güçlük , işitsel bozukluklar , ellerde ve baş kısmına doğru ilerleyen uyuşma ve karıncalanmalar görülür.

    Ağrı evresinde 3-72 saat süren , tek taraflı , zonklama tarzında , orta veya ağır şiddette bir baş ağrısı görülür. Atakların şiddeti kişiden kişiye değişir. Ağrı sırasında hasta ışık ve sesten rahatsız olur. Ağrının şiddeti gözde basınç hissi yaratabilir. Bazı gıdalar , kokular ve fiziksel aktivite ağrının şiddetini arttırabilir. Bu durumda kişi karanlık ve sessiz bir ortam arayışına girer. Ağrı evresine bulantı ve kusma eşlik edebilir. Migrenin atak evresi kişiyi sosyal yaşamdan uzaklaştıran , fiziksel aktiviteyi ve günlük yaşamı hatta aile ilişkilerini olumsuz etkileyebilen bir süreçtir.

    Ağrı sonrası evrede de farklılıklar gözlenir. Kimi hasta halsiz , bitkin ve uyku eğilimli olurken kimisi de yeniden doğmuş , coşkulu ve mutlu bir ruh tablosu çizebilir.

    Migreni tetikleyen bazı etkenler vardır. Hipoglisemi , fazla şekerli gıdalar, süt, çikolata , yumurta , asitli içecekler, nikotin , baharatlı yiyecekler , kırmızı et, alkol , su kaybı , öğün atlama , ağır fiziksel aktivite , az ya da fazla uyku , stres gibi unsurlar migren ağrılarını tetikleyebilir.

    Su içmek , dinlenmek , sık aralıklarla beslenmek , açık havada yürüyüş yapmak , huzurlu ortamlarda bulunmak ağrıların hafiflemesinde etkili yöntemlerdir.

    Tüm bunların dışında uzman bir doktordan yardım alıp tedavi olmak hem migrenin kolay atlatılmasında hem de yaşam kalitesini korumak anlamında yapılması gerekli en doğru yöntemdir.

    İlgili Konular ;

    – Migren ağrısı çekenler ne tür ilaçlar kullanabilir?
    – Migren hastaları nelere dikkat etmeli?
    – Migrenden tamamen kurtulmak mümkün mü?
    – Uyumak migren atağının geçmesini sağlar mı?
    – Migren tedavi edilmezse ataklar sıklaşır mı?
    – Yoga ve pilates migren tedavisinde kullanılıyor mu?
    – Migren nasıl bir hastalıktır?
    – Kimler migren ağrılarına daha yatkındır?
    – Migrenin türleri nelerdir?
    – Hangi durumlar migren atağına neden olabilir?
    – Hangi yiyecekler migreni tetikleyebilir?
    – Tansiyon ile migren arasında bağlantı var mı?
    – Baş ağrısının migrenden kaynaklandığını nasıl anlayabiliriz?

  • Nasırlar İçin Bitkisel Tedavi

    Nasırlar İçin Bitkisel Tedavi

    Nasırlar, kendisi küçük ama acısı büyük sorunlar.. Genellikle hatalı ayakkabı seçimi, kan dolaşımı yetersizliği nedeni ile oluşurlar. Ayak tabanları, topuklar, parmaklar ve parmak eklemlerinde sıkça görülürler. Yüzeysel olanlar nispeten daha az acı verse de içe ya da dışa bir piramit şeklinde büyüyen bu doku bozuklukları hayatı zindan edebilir.

    Nasırların tedavisinde beslenme yönteminin pek etkisi olmamakla birlikte dolaşımı bozacak ve tansiyonu arttıracak gıda alınmaması, vitamin ve minerallerin ihmal edilmeyerek bol sebze ve meyve yenilmesi önerilir.

    Nasırların hayati tehlike oluşturması söz konusu değildir. Ancak verdiği acı dayanılmazdır. Tabi şeker hastalarında durum biraz değişiktir. Kan dolaşımının bozulması ciltte yaralara neden olabilir ve şeker hastalarında cildin kendini yenileme süreci çok yavaş işler.

    Bir şeker hastalığı hastası, bazı problemleri karşılayacaktı, eğer onların eli veya ayaklarında mısır yüzeyleriyse. Kanın dolaşımı, daha çok probleme hangisinin sebep olduğu daha azdır. Orada, kaçınmış olabilen güçlüklerin şansları olabilir.

    Nasırın bitkilerle tedavisinden önce nasırlardan korunmak için neler yapacağımıza bakalım;

    Ayak nasırlarında ilk olarak nasır yaptığından şüphelenen ayakkabının giyilmesini kesmek gerekir. Genellikle ayakkabının giyilmesi durdurulunca nasır kendiliğinden düzelir. Ayaklar hergün yıkanmalı ve talk pudrası sürülmelidir. Dar ayakkabılar ve yüksek ökçe/ topuklar ayak basınçlarına neden olur, dolayısıyla nasır gelişir. Nasırlarda doğru çorap seçimi de önemlidir. Pamuklu ve çok sıkmayan çoraplar tercih edilmeli ve bu çoraplar hergün değiştirilmelidir. Ayaklar yıkanırken bir ponza taşı ya da ayak törpüsü ile temizlenirse nasırların oluşma ihtimali oldukça düşer. Ponza ve törpü uygulamasından sonra antiseptik bir madde ile ayak yıkanmalıdır. Ayakların yıkandıktan sonra krem sürülerek nemlendirilmesi de önemlidir. Çıplak ayakla kuma yürümek ponza gibi etki yaratır ve ölü derileri döker. Nasır oluşmaması için sürekli aynı konumda kalınmamalı arada bir duruş değiştirilmelidir. Nasırların en büyük nedeni yukarıda da söylediğimiz gibi basınçtır. Nasır oluşumunu önlemek için 2 çift ayakkabı edinilmeli ve bunlar hergün değiştirilmelidir. 2 gün üstüste aynı ayakkabıyı giymek pek çok ayak sorununa neden olur. Ayak tabanında nasır oluşmaması için sert tabanlı ayakkabılar giyilmemeli ve böyle ayakkabılarımız varsa yumuşak astarlarla desteklemeliyiz.

    Nasırları sökmek için kullanılacak tarifler ise şöyledir:

    Bir tutam meyankökünü öğüterek içine 1 çay kaşığı limon suyu eklenir ve bir hamur yapılır. Nasır olan bölge bu hamurla gece yatmadan önce acı vermeyecek kadar sertçe ovulur. Bir kaç gün devam edilmelidir.

    Taze bir limon dilimi nasırın üzerine bağlanır ve gece boyunca orada tutulur.

    Papaya meyvesinin suyu günde 3 defa nasırlı bölgeye sürülür.

    Bir ada soğanı kavrularak ya da fırında pişirilerek nasıra bağlanır. Gece kalır ve sabah çıkarılarak ayaklar yıkanır.

    Günde 2-3 kez incirden elde edilen sütle masaj yapılır. Bir süre devametmek gerekecektir.

    Tebeşir tozu bir kaç damla su ile hamur yapılarak nasırın üzerine bağlanır.

    Taze ananas dilimi bağlanarak gece boyunca tutulur.

    Bir pamuk parçası elma sirkesi ile ıslatılarak 10 dakika kadar nasırın üzerinde bekletilir. Bir kaç damla zeytinyağı sürülür ve kurumasu beklenir. Ayak hemen yıkanmamalıdır. Pamuklu bir çorap giyilerek bu şekilde bir kaç saat beklendikten sonra yıkanır. Bi hafta sonra nasır soyulacak duruma gelir.

    Ayak ılık tuzlu suda yıkandıktan sonra ponza ile ovulur ve saf hint yağı sürülür. Günde 3 defa tekrarlanır.

    Aspirine alerjisi olmayanlar 5 tableti ezerek yarım çay kaşığı su ve 3-4 damla limon suyu ile hamur yaparak nasıra bağlar ve bir kumaş ile iyice sarılır. 15 dakika sonra açılarak ponza ile hafifçe ovulur ve yıkanır.

    Nasırlar kesinlikle kesilmemelidir. Özellikle şeker hastası iseniz bu çok acı verici sonuçlara neden olabilir.

  • Koltukaltı Kararması Maske

    Koltukaltı Kararması Maske

    Koltuk altı kararmaları birçok kadın için can sıkıcı olmuştur.Bu kötü görüntüden kurtulmak için Bu maskeyi öneriyoruz…

    Malzemeler :

    – Pirinç unu (bir tatlı kaşığı kadar)
    – Yoğurt (bir yemek kaşığı)
    – Sirke (bir tatlı kaşığı)
    – Hazırlanışı

    Yapılışı :

    Tüm malzemeyi bir kasenin içinde iyice karıştırın daha sonra karışımı koltuk altlarınıza uygulayın ve 15 dk kadar bekleyin. 15 dk sonra kürü ovarak çıkartın ve hafif sıcak su ile durulayın daha sonra limon suyu ile temizleyin daha çabuk etki etmesini istiyorsanız bebek pudrası kullanabilirsiniz.

  • Maydanoz ile Zayıflama

    Maydanoz ile Zayıflama

    Maydanoz’un insan sağlığına yararlı etkisi olduğu kadar, suyu da sağlıklı kilo vermenize faydası olacaktır.

    Maydanoz, yeşil yapraklı ve damarlı bir bitkidir. Maydanozgiller familyasından olan bu bitkinin tohumları ufak ve esmerdir. Kökünde uçucu yağ, apiin ve musilaj vardır. Bu bitkinin kök ve yaprakları kullanılır. Birçok sayıda faydaları olan maydanozun en önemli yararı zayıflatıcı etkisinin olmasıdır. Maydanoz ödemleri atmak için kullanılan muhteşem bir bitkidir. Bu şekilde vücuttaki zehirli maddeleri atarak, terletir ve idrar söktürür. Ayrıca sindirimi kolaylaştırarak zayıflamaya yardımcı olur.

    Zayıflamada maydanoz suyu kullanılmaktadır. Fakat maydanoz suyu tek başına yeterli olmamaktadır. Sadece vücuttan su atar. Zayıflatıcı etkisinden yararlanmak için limon suyu ile birlikte kullanmak gerekir. Yaz mevsimine girdiğimiz bugünlerde sizlere hem yağ yakıcı hem de kilo verdirici güzel bir kür sunuyoruz.

    16 tane maydanozun sapını, 2 yemek kaşığı limon suyunu yarım bardak suya katarak mutfak robotunda 1 dakika çekin. 15 gün arayla her sabah yarım bardak bu sudan için. 7 gün ara verin ve tekrar 15 gün boyunca aynı şekilde devam edin. Burada dikkat edilecek husus 15 günden uzun süre yapılmaması. Bu şekilde yaklaşık ayda 4 kilo verebilirsiniz.

  • Rahim Mantarı ve Tedavisi

    Rahim Mantarı ve Tedavisi

    Derideki mantar hastalığının vajina bölgesinde görülmesidir.

    Rahim Mantarının Sebepleri

    Rahim mantarının ana sebebi bir mantar türü olan candida albicans’tır. Sağlıklı kadınlarda, normal olarak ağız içinde bulunan bir mantardır. Bu hastalığın belirtisi, kaşıntıyla beraber beyaz renkli bir akıntıdır. Elden geldiğince mantarlı bölgeyi kaşımamak ve hastalığın başka bölgelere de bulaştırmamak gerekir. Kirli çamaşırlar iyi yıkanmalı ve durulama suyunda da dezenfekte ilaçlar kullanılmalıdır. Rahim mantarına sebep olan candida albicans mantarı çok bulaşıcıdır, bu nedenle kişisel temizliğinize önem vermeli ve diğer bölgelere de bu rahatsız edici mantar hastalığını bulaştırmamak için dikkatli olmalısınız.

    Rahim Mantarı Tedavisi için tavsiyeler

    Temiz bir kabın içine 100 gram kadar vazelin, yarım kahve fincanı kükürt ve bu karışımı merhem haline getirecek kadar suyla birlikte karıştırılıp, mantarlı bölgeye günde 2 kez uygulanır.

    Rahim Mantarının Bitkisel Tedavisi için Gereken Şifalı Bitkiler

    Çörek otu, Kasnı ağacı (şeytan tersi), Ada Çayı, Beş parmak otu, Kekik, Bal

    Rahim Mantarının Bitkisel Tedavisi için karışımın hazırlanışı:

    Çörek otunun taneleri sert bir zeminde dövülerek ezilir. Ezilen taneler on beş dakika süre ile kaynar suda demlenir. Süzülerek elde edilen sıvı dinlendirildikten sonra, tedavi süresince günde üç fincan içilir.

    Kasnı ağacının kökleri bir saat süre ile suda kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvı banyo suyuna karıştırılır. Hazırlanan bu karışımla günde iki kez oturak banyosu yapılır.

    Ada çayı, kekik otu veya beş parmak otu yirmi dakika süre ile kaynar suda bekletilir. Süzülerek elde edilen sıvı, şerbet kıvamına gelinceye kadar bal ile tatlandırılarak karıştırılır. Hazırlanan şerbetten tedavi süresince günde üç bardak ısıtılarak içilir.

    İlgili Konular ;

    – Vajinal mantar nasıl tedavi edilir?
    – Vajinal mantarın belirtileri nelerdir?
    – Vajinal mantar nasıl teşhis edilir?
    – Vajinal mantar cinsel yolla bulaşır mı?
    – Vajinal mantarın nedenleri nelerdir?
    – Vajinal mantar sık görülen bir sorun mu?
    – Hamilelik döneminde vajinal mantarlara daha sık mı rastlanır?

  • Loğusa Humması ve Korunma Yolları

    Loğusa Humması ve Korunma Yolları

    Halk arasında albastı olarak da bilinen loğusa humması, bazı loğusalarda görülen ciddi bir hastalıktır. Üreme organı yollarında iltihaplanma, doğum esnasında temizliğe yeteri kadar önem verilmemesi veya idrar yollarının iltihaplanma gibi hijyenik nedenlerle ortaya çıkar.

    Doğumdan 3 veya 7 gün sonra ateş yükselir. Karnın alt bölümünde yumuşaklık hissedilir. Akıntı fazlalaşır ve loğusa genel bitkinlikten şikayet eder. Hemen doktora başvurmak gerekir. Doğumdan sonra gerekli temizliğe dikkat edilmezse, vücuda giren mikroplar cinsiyet organları üzerinde bir hastalık meydana getirirler. Bu hastalığa loğusa humması adı verilir. Loğusa hummasının sebebi çeşitli bakterilerdir ve artık bu hastalığın tedavisi de mümkündür.

    Kadın cinsiyet organı, karın zarı (periton) boşluğuna kadar uzanan bir kanal biçimindedir. Bu organın çeşitli bölümlerinde mikroplara karşı, hormonlarla veya biyolojik özelliklerle savunma setleri bulunmaktadır. Ancak bu setler çeşitli sebeplerle ve özelliklerle savunma setleri bulunmaktadır. Ancak bu setler çeşitli sebeplerle ve özellikle doğum sırasındaki yaralanmalarla yıkılırsa mikroplar kolaylıkla buralara yerleşir ve hastalık ortaya çıkar. Doğumdan sonra görülen akıntı birçok mikrobu dışarıya sürükler. Bu setlerin sağlam kalması halinde hastalığın meydana gelmesi için herhangi bir sebep kalmaz.

    Loğusa Hummasının Başlıca Sebepleri

    Loğusa hummasının meydana gelmesine yani korunma secilerinin yıkılmasına yol açan başlıca sebepler şöyle sıralanabilir:

    – Doğum ya da loğusalık sırasında geçirilen zatürree, anjin ve grip gibi ağır hastalıklar
    – Loğusanın ellerinin kirli ve dolayısı ile mikroplu olması
    – Doğuma yardım edenlerin dikkatsizlikleri ve bu arada kirli ellerle bebeğin doğumunun yapılması
    – Loğusalık sırasında tam banyo almak
    – Altı hafta geçmesini beklemeden cinsi münasebette bulunmak
    – Loğusa humması çeşitli özellikler gösterebileceği gibi, hastaya verdiği zararlar da farklıdır. Bu hastalığın tedavisinde de değişik usuller kullanılır. Loğusa hummasını meydana getiren mikroplar kan ve lenf yolu ile bütün vücuda yayılabilirler. Buna tıp dilinde sepsis adı verilir.

    Bir ya da iki gün süren bir devreden sonra hastada baş ağrısı ve kırıklık görülür. Ateş yavaş yavaş ya da birden bire yükselir. Hastalık sırasında ateş yüksek derecede devam edebileceği gibi sabahlan düşüp akşamlan yeniden yükselebilir. Bu sırada hastada titremeler de görülür. Titremeler geldiği zaman hastanın rengi solar, parmak uçlan ve tırnaklar morarır, nabız hızlı atmaya başlar. Şiddetli baş ağrısının yanı sıra uykusuzluk ve huysuzluk belirir. Loğusa humması tedavisinde, antibiyotiklerin rastgele kullanılması mikropta direnç yaratır. Bu bakımdan mikrobun hangi antibiyotiğe karşı dayanıksız olduğunun tespit edilmesi ve ona göre ilacın kullanılması şarttır.

    Loğusa Hummasına Karşı Alınabilecek Tedbirler

    Hastalığın önlenmesi için alınacak tedbirlerin başında doğum sırasında çok temiz çalışılmak gerek. Bu arada doğumdan önce de rastgele kişilerin hastayı muayene etmeleri sakıncalıdır. Dış cinsiyet organları ile döl yatağında yara meydana gelirse, bunların vakit geçirilmeden tedavi edilmesi gereklidir. Özellikle son aylarda tam banyodan ve cinsi münasebetten kesinlikle kaçınılmalıdır. Doğum sırasında ateşi yükselenlere ve bebeği koruyan su kesesi erken patlayanlara antibiyotik yapılmalıdır. Doğuma yardım eden kişilerin herhangi bir hastalıktan rahatsız olmamalarına dikkat edilmelidir.

    Gerekli tedbirler alınmazsa, ortaya çıkan hastalığın önlenmesi ve annenin hayatının kurtarılması eldeki ilaçlar yardımı ile mümkün olabilir. Ancak, hastalığın anne vücudunda bıraktığı etkiler sonucu üretim ile sağlık durumunun düzelmesi imkansızlaşacağı gibi, kısırlık ve müzmin iltihaplar da görülebilir.

  • Selülite karşı bitkisel çözüm

    Selülite karşı bitkisel çözüm

    Eğer selülitiniz varsa ve her hangi bir ilaç yada kimyasal içerikli kremleri kullanmak istemiyorsanız Selülite karşı bitkisel çözüm size göre…

    Selülitin tedaviye gerek olmadan iyileşmesi eğer Evre 1 selülitse mümkün. Bu Evre 1 selülitte egzersizlerle, bol bol su içerek, şekerli ve unlu gıdalardan kaçınarak bol sebze, toksinlerden arındırıcı detoks diyetleri yaparak, vücut toksin atılımını hızlandırarak Evre 1’deki selülitleri tedavi etmek mümkün. Ama eğer Evre 2 veya 3’e gelmişse mutlaka eksternal tedavi yöntemlerine başvurmak gerekiyor. Selülit oluştuktan sonra selüliti ne kadar egzersiz yaparsak yapalım, ne kadar diyetimize dikkat edersek edelim vücudumuzdan uzaklaştırmamız mümkün değil.

    Mutlaka eksternal bir tedavi gereksinimi var. Çünkü egzersiz ve diyetin en büyük etkisi kalori yakmak ve bölgesel yağlardan kurtulmak, zayıflamak yönünde. Ama selülit cilt altı dokusu içerisine yerleşmiş bir yağ dokusu olduğu için onu oradan tekrar almak ve uzaklaştırmak, diyetle veya egzersizle maalesef mümkün olmamakta.
    En önemli şey hamama gidip kese olmak. Kese, kan dolaşımını önemli derecede etkiliyor. Dolayısıyla ondan sonra yapacağımız selülitin en büyük çözücü etkeni eşit miktarda susam yağı, limon suyu, 10 adet dövülmüş aspirin ve bir tatlı kaşığı okaliptus yağını karıştırıyorsunuz, dairesel şekilde yukarı doğru masaj yapıyorsunuz. Bol su içiyorsunuz, yağlı gıdalardan, şarküteriden uzak duruyorsunuz. Bu da selülitin geçmesine neden oluyor. Bir kilo şeftaliyi soyun, robottan geçirin. Bir demet maydanozu 3 dakika haşlayın. Yeşil çay ve 4 limon sıkıp bunu güzel bir kavanoza koyup her gün bir su bardağı içiyorsunuz.

    Taze naneyle tatlandırıp içtiğiniz zaman çok faydasını görürsünüz. Başka bir yolu da bir sürahiye su koyduktan sonra içine elma ve limon dilimledikten sonra bunu geceden sabaha kadar bekletiyorsunuz. tadını veriyor. Gün içerisinde birer su bardağı içiyorsunuz. Hem ferahlık veriyor hem de yağların yakılmasını sağlıyor.

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Klinik saptamalara göre gebeliklerin %10-15’i düşükle sonuçlanıyor. Erken gebelik kayıplarının tahmini sıklığı saat başı 114 vaka, tekrarlayan gebelik kaybı oranı ise %3-5 oranında. Peki erken gebelik kayıpları neden yaşanır, önlemek mümkün, kan testi ne derece bilgi verir? Tüm bu soruları Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga çocuk sahibi olma çalışan çiftler için cevaplandırdı.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan milyonlarca çift için müjdeli haber –hamilesiniz-den sonra alınan kötü haber –bebeğiniz düştü-açıklamasıdır. Çiftleri daha da derinden üzen, umutlarını kıran ise tekrarlayan düşük olayıdır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga 20. gebelik haftasından önce ve 500 gr. ağırlığın altında 3 veya daha fazla gebelik kaybının “Tekrarlayan Gebelik Kaybı” olarak tanımlanabileceğini belirterek şunları söyledi: “ Maalesef günümüzde tekrarlayan gebelik oranlarında bir artış yaşanıyor. Buna etken birçok faktör olabilir ama ilk sırada geç yaşta anne-baba olmak sayılabilir. Çiftlerde kadınların 35 yaş ve üstü, erkeklerin 40 yaş ve üstü olduklarında düşük riski artıyor. Burada en önemli risk genetik bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez gebelik kaybı yaşayan kadının 2. kez düşük yapma oranı %15, 2 kez düşük yapanın 3. kez düşük yapma oranı %25, 3 kez düşük yapanın 4. kez düşük yapma oranı ise %30-45’e çıkmaktadır. Dolayısıyla peş peşe yaşanan her gebelik kaybı bir sonraki gebeliğin kaybedilme oranını da artırmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları genetik, bağışıklık sistemi, endokrinolojik, hematolojik, enfeksiyonlar, çevresel faktörler ile rahim yapısı bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.”

    Kan Testi ‘Rehber’ midir?

    Tekrarlayan gebelik kayıpların nedeninin bulunması için; hasta öyküsünün detaylı bir şekilde bilinmesi ve iyi bir muayene gerekir. Kan testinin de rehber olabileceğini belirten Doç. Dr. Ümit Gökdalga “Burada nedene ulaşmak için bütüncül bir tedavi süreci gerekir. Yani hormon tahlilleri, şeker, pıhtılaşma testleri, enfeksiyon nedenini araştırmaya yönelik testler, anne ve babanın kromozom tetkiki, bağışıklık sistemine yönelik immünolojik testlerin sonuçları derlenip toparlandıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Sadece kan tahlili ile nedenin belirlenme oranı ancak %10 olabilir. Rahim yapısı bozukluğu ve çevresel faktörler tekrarlayan gebelik kayıplarında önemli faktörlerdir. Tedavi ve bir sonraki gebeliğin takip planı elde edilen bulgular göre yapılmaktadır.” dedi.

    Tedavi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında düzeltilebilecek nedenlere yönelik güncel tıbbi uygulamalar, uygun tedavi şekliyle çiftleri mutlu sona ulaştırabilir. Doç. Dr. Ümit Gökdalga çiftlere şu önerilerde bulunuyor: “ Tedaviye tekrar başlamadan önce çiftlerin çok iyi araştırma yapması gerekir. Deneyim, donanım ve teknik açıdan dünyadaki gelişmeleri takip eden, uygulayan merkezler tercih edilmelidir. Tekrarlayan gebelik kayıplarında takiple başarılı gebelik ve canlı doğum yapma oranı % 60-70 arasında değişebilir. Ayrıca stres, kafein ve sigaradan uzak bir yaşam, sağlıklı beslenme şarttır. Obezite varsa diyetle kilonun uygun seviyeye gelmesi sağlanmalıdır.”

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Başvurulur ?

    Doç. Dr. Ümit Gökdalga tüp bebek tedavisine başvurulması gereken durumları şöyle özetledi: “Düşük materyalinden ya da anne ve babadan yapılan genetik araştırmalarda ailesel geçişli ya da tekrarlayıcı özellikte bir genetik problem tespit edilirse, sağlam embriyoları seçmek (PGD- Preimplantasyon Genetik Tanı) ve onları transfer etmek amacıyla tüp bebek tedavisi uygulanabilir.”

    Tüp Bebek ile İlgili Sık Sorulanlar
    – Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    – Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    – Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    – Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    – Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    – Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Yağ Yakma

    Yağ Yakma

    Hızlı yağ yakma diyette yağ alımını kesmek kilo verme sürecini hızlandırır mı?

    Uzmanlara göre yapılan en yaygın hatalardan biri çok az yemek. Bu metabolizmanın yavaşlamasına yol açar ve vücut olanı koruma moduna girer. Vücudun enerji seviyesini ve metabolik işlemleri sürdürebilmesi için belli bir miktar besine ihtiyaç vardır ve bu nedenle çok az yağ tüketmek de bir problemdir. Diğer bir yaygın hata da sürdürülebilir olmayan bir diyeti takip etmektir. Hızlı zayıflama diye bir kavram yoktur.

    Doğru bir diyet hızlı bir incelme değil kilo sorununa uzun vadeli bir çözüm getirmelidir. Çok az yemek genellikle kilo kaybının hızının artmasını sağlayacaksa da, sürdürülebilir olmadığından yetersiz beslenmeye sebep olabilir. Ayrıca karbonhidratlar gibi tüm bir besin grubunu tamamen kesmek de çok yanlış. Karbonhidrat eksikliği vücudun yeteri kadar lif ve B vitamini alamamasına sebep olur. Bu da egzersiz için ihtiyaç duyulan kan şekeri ve glikoz seviyelerinin düşmesine yol açabilir.

    Karın bölgesinde oluşan yağlanma tehlikeli mi?

    Özellikle karın ve bel bölgesinde oluşan aşın yağlanma, obezite, insülin direnci, tip 2 diya¬bet, kısırlık ve kardiyovasküler hastalıklara sebep olabilir.

    Gece geç saatte yemek kilo vermeyi engeller mi?

    Vücudunuz çalışmayı gece de durdurmaz ve uyurken uzun bir süre açlık döneminde olduğunuz için aslında önemli miktarda enerji yakarsınız. Ama çoğu kişi belli bir saatten sonra atıştırmamayı yararlı bulur çünkü bu zamanlar az yemek, kilo almaya sebep olabilir. Akşamları televizyon karşısında abur cubur olarak tabir edilen kalori değeri yüksek yiyeceklerden farkında olmadan bolca tüketebilirsiniz. Tabii bu noktada önemli olan neyi ne kadar yediğiniz. Mutfaktaki raflarınızı meyve ve fındık gibi düşük glisemik indeks değerine sahip atıştırmalıklarla doldurmak harika bir fikir olabilir. Bu metabolizmanızın çalışmasını hızlandırır ve sizi aşırı yemekten özellikle de sağlıksız yiyeceklerden korur.

    Kadın vücudu yaşlandıkça neden biçim değiştirir?

    Kadın vücudu genellikle menopoz dönemi öncesine kadar armut biçimindedir, yağlar kalçada depolanır. Menopoz dönemi sonrasında ise vücuttaki yağ orta bölgeye depolanır ve vücut elma biçimini alır. Yağ dağılımındaki bu fark menopoz dönemindeki hormona değişikliklerden kaynaklanır. Bu kadınlar için özellikle kalp hastalıkları açısından risk oluşturabilir. Yaşlandıkça hepimiz yılda bir-iki kilo alma eğiliminde olabiliriz. Vücutta özellikle karın bölgesinde oluşan abdominal yağlanma hiçbir zaman için iyi değildir. Kadınlar için 80 cm’den az olan bir bel ölçüsü sağlıklı olarak kabul edilebilir.

    Egzersiz yapmadan önce mi, egzersizden sonra mı yemeliyim?

    Egzersizden önce yemek yemek tavsiye edilir fakat zamanlama önemlidir. Çalışmadan iki saat önce yapılan yüksek karbonhidratlı ve düşük lifli bir atıştırma idealdir, bundan daha geç bir zamanda yemek, spor yaparken zorlanmanıza sebep olabilir. Karbonhidrat alımından sonra vücudunuzda önce bir insülin artışı meydana gelir ve bu kan şekeri seviyenizin düşmesine neden olur. Fakat iki saat kadar beklemek vücudunuzun kan şekeri ve insülin değerlerinin normale dönmesine imkan verir. Egzersiz sonrası hafif bir atıştırma da o sırada boşalan karbonhidrat depolarınızın tekrar yenilenmesini sağlayacağı için uygundur. Spor sonrası yüksek karbonhidrat değeri ve biraz da protein içeren bir öğün idealdir çünkü protein karbonhidratların alınmasını kolaylaştırır.

    Vücuttaki yağ hücreleri zamanla değişir mi?

    Birkaç yıl öncesine kadar doğum sonrası sahip olduğunuz yağ hücresi miktarının hayatınız boyunca sahip olduğunuz kadar olduğu ve siz zayıflayıp şişmanladıkça bu hücrelerin dolup boşaldığı düşünülüyordu. Sonuçta hücrelerin sayısı değişmese de özellikle yağlı beşin tüketildiğinde yağ hücrelerinin ciddi oranda büyüdüğü gözlemleniyor.

    Üç ana öğün yiyerek kilo verebilir miyim?

    Ara öğünler, metabolizmayı hızlandırdıklarından ana öğünlere göre çok daha yararlıdır. İnsülin salgılanmasının dengeli olmasını sağlarlar. Yüksek insülin değerleri vücudun yağı kırma kabiliyetini azalttığından düşürülmeli. Ara öğünler ani acıkmaların önüne geçer.

    Kalori kısıtlaması : Öğünlerinizde daha az ve sağlıklı besinler yerken enerji tüketimini artırmak kilo vermenin en mantıklı yoludur.

    Öğün yerine geçen karışımlar : Bu karışımların bazıları kısa vadede belirgin bir kilo kaybını hedefliyor. Böyle bir zayıflama yöntemi muhtemelen yağ kadar kas kaybını da içeriyor. Bu karışımlar genellikle vücudun depolamadığı kadar yüksek miktarda protein içerir ancak büyük ihtimalle eski diyetinize döndüğünüz zaman kaybettiğiniz kiloları hızla geri alırsınız.

    Kilo verme ilaçları : Bu ilaçların vücudun besinlerdeki yağı almasını engelleyen türleri güvenlidir. Ama başta ishal olmak üzere tatsız yan etkileri olabilir. Bu durum sizi daha az yağ yemeye yönelterek negatif bir destekleme işlevi görebilir.

    Egzersiz programları : Egzersiz programları her zayıflama stratejisinin parçası olmalıdır ve mutlaka kas yapmaya yönelik bir direnç çalışması içermelidir. Kas oluşumu yağların o bölgeye yerleşmesini engeller.
    Suyun içine birkaç damla limon damlatıp içerek metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz.

    Yağların vücutta hangi sebeple ve nasıl depolandığı fazla kiloların oluşmasında önemli bir etken. İnsanların daha zor koşullarda yaşadığı eski dönemlerde vücutta yağ depolanması hayati önem taşıyordu. Vücut gıdalardan artan enerjiyi yiyecek bulunamadığı zamanlarda kullanmak üzere depoluyordu.

    Günümüzde enerji depolaması hayati gereklilik taşımasada yağ ve diğer organların fonksiyonlarını etkileyen hormonları ürettiği için önemli. Çok fazla yağ vücudun şekeri işleme koyma gücünü azaltabilir ve bu da kişinin üreme sistemiyle ilgili problemler yaşama ihtimalini artırabilir. Yetersiz yağ alımı ise adet dönemlerinin aksamasına ve doğurganlıkla ilgili problemlere yol açabilir.