Etiket: sağlık

  • Kilonuzun sebebi insülin direnci olabilir!

    Kilonuzun sebebi insülin direnci olabilir!

    İnsülin Direnci Nedir?

    Normalde yiyecekler şeker formunda kana karışır. Kandaki şeker yüksekliği pankreasın daha fazla insülin depolamasına neden olur. Normalde bu hormon hücrelere eklenir. Kandaki şekeri alarak enerjiye dönüştürür.

    İnsülin direnci durumunda vücuttaki hücreler insülin hormonunun hareketlerini ayırt edemeyecek hale gelir. Kandaki insülin direncini dengelemek için pankreas daha fazla insülin salgılar.

    İnsülin direnci olan insanlarda insülinin yüksek seviyelere ulaşması belirti olmaktan çıkar. Hastalığın ta kendisi olur. Zamanla insülin direnci olan kişilerde yüksek insülin seviyesi şekeri kontrol etmeye yetmeyince diyabet riski doğar.

    İnsülin Direncini Etkileyen Faktörler

    • Bozulmuş açlık şekeri, bozulmuş glikoz tolerans seviyesi ya da tip 2 diyabet olabilecek sağlık sorunlarından. Bütün bunların nedeni pankreasın insülin direncinin hakkından gelecek düzeyde insülin üretememesi. Böylece kanda şeker at koşturmaya başlıyor. Çok geçmeden de diyabet ortaya çıkıyor.

    • Yüksek tansiyon. Nedeni çok belli değil. Ancak çalışmalar tansiyon ne kadar yüksekse insülin direncinin de o kadar fazla olduğunu gösteriyor.

    • Anormal kolesterol seviyesi. Kolesterol seviyesi insülin direnci olan insanlarda düşüktür. Hemen sevinmeyin: bahsettiğimiz iyi kolesterol. Kötü kolesterol ise yüksek olur.

    • Kalp hastalıkları. İnsülin direnci damarlarda plak oluşumuna, damarların tıkanmasına neden olabilir.

    • Obezite. İnsülin direncini doğuran başlıca faktör obezite. Kilo kaybı vücudun insülini doğru miktarda kullanmasına yardımcı olabilir.

    • Böbrek hastalıkları. İdrardaki protein seviyesi böbrek hastalıklarının habercisi. Ancak bazı uzmanlar insülin direncinin protein fazlasına neden olmayacağı görüşünde.

    Uzmanlara göre, uzun zamandır diyet yapan ve yürüyüşlerini aksatmayan bir kişinin kilo vermekte güçlük çekmesindeki sebep; insülin direnci olabiliyor.

    Özel Biyofiz Fizik Tedavi ve Romatizmal Hastalıklar Tıp Merkezi Beslenme ve diyet Uzmanı Başak Kefeli, diyet ve spor yapmasına rağmen kilo veremeyen kişilerin mutlaka insülin direncini kontrol ettirmesi gerektiğini söyledi. İnsülin direncinin şeker hastalığının başlangıcı olduğuna işaret eden Kefeli, “Şeker hastalığında insülin salgılamayan pankreas bezimiz insülin direncinde gereğinden fazla insülin salgılamaya başlamıştır. Gereğinden fazla insülinin kanımızda bulunması ise dokularda insüline karşı duyarsızlık oluşturuyor. Bu duruma da insülin direnci deniliyor. Yani bu süreçte vücudumuz tüketilen besinleri yağ olarak depolamak için can atıyor.” dedi.

    Beslenme ve diyet Uzmanı Başak Kefeli özellikle; ailesinde şeker hastalığı olan, karın bölgesinde yağlanması fazla olan, uzun süre hareketsiz oturan, uzun süre aç kalan, çok sık (2 saatten de sık) atıştıran, çok sık şeker ve şekerli ürün tüketenler ile aniden hızlı kilo alanların risk altında olduğuna dikkat çekti. ‘Su içsem dahi kilo alıyorum’ diyenlerin kan değerlerine baktırarak HOMA değerinin 2,7’yi aşıp aşmadığını kontrol etmelerini tavsiye eden Başak Kefeli, insülin direncinin şiddetine göre her gün yarım saat yapılacak tempolu yürüyüşün de tedavide önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

    Başak Kefeli, dikkat edilecek hususları şöyle sıraladı: “Tam buğday ekmeği veya çavdar ekmeği tüketilmeli. Pirinç yerine bulgur kullanılmalı. Meyve suyu yerine meyvenin kendisi tercih edilmeli. Meyveler kabukları ile yenilmeli. Her gün mutlaka 1 tabak sebze yemeği veya salata yenilmeli. Esmer makarna tercih edilmeli. Unlar yarı yarıya tam buğday unu ile karıştırılmalı. Etlerin yağlı kısımları ve tavuğun derisi yenilmemeli. Haftada 1 gün kırmızı et, 2 gün tavuk ve 3 gün balık eti tercih edilmeli, kurubaklagillerin yemeği veya çorbası haftada 1 defa mutlaka tüketilmeli. Her öğün mutlaka 1 çay bardağı kadar yoğurt tüketilmeli. Süt ve süt ürünleri az yağlı tercih edilmeli. Günde 3-4 defa küçük ara öğünler yapılmalı. Ara öğünlerde süt-meyve/yoğurt-ekmek / sütlü kahve-bisküvi gibi alternatifler tercih edilebilir. 4-5 saatten daha fazla aç kalınmamalı, tuz tüketimi sınırlandırılmalı. 1 günde toplamda 1 tatlı kaşığından daha fazla tuz tüketilmemeli. Şeker içeren besinlerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Bir diyetisyenden beslenme planının oluşturulması için yardım alınmalı.”

    İnsülin Direnci Tanısı

    İnsülin direncini tespit etmek için belirli bir test yok. Ancak doktorunuz bazı durumlardan şüphelenip üstüne gidebilir:

    • Kardeşlerde ya da anne babada tip 2 diyabet, yüksek tansiyon ya da kalp hastalıkları varsa

    • Obezseniz

    • Karın bölgesinde ve kalçada aşırı yağlanma varsa

    • 40 yaşından büyükseniz

    • Hamilelik diyabeti geçirdiyseniz

    • Polikstik over sendromu geçirdiyseniz

    • Gizli şekeriniz varsa

    • Güney Asyalı ya da Afrikalıysanız. Bazı ırklar insülin direnci konusunda biraz daha şanssız oluyorlar.

    İnsülin Direnci Tedavisi

    Belli reçeteli ilaçlar insülin direncini ortadan kaldırmada etkili. Bu ilaçlardan dolayı vücudunuz insülin hareketlerine karşı daha hassas olabilir. Kolesterol düşürücü ilaçlar ya da yüksek tansiyon ilaçları insülin direncinin neden olduğu başka hasarlara iyi gelebilir.

    İnsülin Direncinin Önlemi Var mı?

    İnsülin direnci kesinlikle önlenebilir. Sağlıklı bir yaşam sürerek insülin direncini ve ilişkili diğer sağlık sorunlarını engelleyebilirsiniz. İnsülin direncini engellemek için birkaç ipucu:

    Egzersiz yapın. Haftada 5 gün günde yarım saat yürüyüş yapın. İsterseniz 30 dakikalık süreyi 10’ar dakikalık 3 bölüme ayırabilirsiniz. Haftada 150 dakikayı tamamlamaya bakın.

    Sağlıklı kilonuzu koruyun. Boyunuzu da göz önünde bulundurarak ideal kilonuzu belirleyin ve bu aralıkta kalın.

    Düzenli beslenin. Düzenli beslenmek için sağlıklı, kalori kontrolü olan bir diyet şart.

  • Yaza fit girmenin yolları

    Yaza fit girmenin yolları

    Kışın kasvetli günlerinden sonra baharın habercisiyle güneş yüzünü tekrar göstermeye başladı. Kışlık kıyafetlerimizin altına sakladığımız, kışın yeterince ilgi göstermediğimiz vücudumuzu yaza hazırlamanın zamanı geldi. Yaza yeterli zaman varken, metabolizmanızı bozmadan, sağlıklı kilo verecek kadar vaktimiz var…

    İdeal kilonuz da olmak, yazın özgürce giyinmenizi de sağlayacak. İdeal kilonuza inmek için son günleriniz, bunu değerlendirin. Yaza sayılı zaman kala fit görünme telaşına kapılanlar, Diyetisyen Canan Aksoy’un önerilerine kulak verebilirsiniz.

    • Azar azar sık sık yemek, hem iştahınızı dengeleyecek hem de metabolizmanız daha etkin çalışmasını sağlayacak. 3-4 saatlik periyotlarda beslenmeye çalışın.

    • Sıvı tüketiminizi artırın. Biz diyetisyenlerin günlük sıvı tüketimi önerisi 1 kaloriye 1 mililitre su tüketindir.1500 kaloriye 1.5litre mesela. Yeterli sıvı aldığınızın en kolay göstergesi, idrar çıkışı sayınız ve rengidir. 6-7 kere idrara çıkacak ve açık sarı olana kadar sıvı tüketin. Unutmayın susuzluk ve açlık hissi birbirine çok karışır. Acıktığınızda önce bir bardak su içip aç olup olmadığınızı kontrol edin.

    • Güneş, insan için en önemli D vitamini kaynağıdır. Ofislerde, kışın kapalı havalarda mahrum kaldığınız D vitamini için her gün yarım saat açık alanda olun. Uzun kemiklerinizin ( kol ve bacak kemikleri ) güneş alması kemik erimesi riskinizi azaltacaktır.

    • Hareket edin, kilonuzu vermek veya korumak, hipertansiyondan kaçınabilmek, kalp hastalıklarından korunabilmek, kemik mobilizasyonunu sağlamak için haftada en az 150 dakika hareket edin. En iyisi bu güneşli günlerde açık havada yürüyün egzersiz sırasında alınan güneş D vitamini ihtiyacınızı da karşılayacaktır. Unutmayın en önemli D vitamini kaynağı güneştir.

    Diyet Yöntemleri ve Deneyimlerimiz için tıklayın !

    • Günde 5-7 porsiyon sebze meyve salata tüketin. Sebze ve meyveler hem düşük kaloriye sahiptir, hem posa içerir bağırsak faaliyetlerinizi sağlayıp, kan yağlarınızın düşmesini sağlar. Ana öğünlerinizde salata veya sebze tüketin, ara öğünlerinizde meyve. Vitamin ve antioksidan alımınızda böylece düzene girecektir.

    • Ana öğünlerinizde yağsız süt, yoğurt yemeye özen gösterin. Kalsiyum yemeklerde aldığınız yağın sindirime uğramadan atılmasına yardımcı olacaktır. Hem de güneşle aldığınız D vitaminiyle beraber kalsiyum tüketimi kemikleriniz için de faydalı olacaktır.

    • Tuzu azaltın, son yapılan çalışmalar günlük tuz alımımızın 18 grama çıktığını gösteriyor, hâlbuki ihtiyacımız olan tuz 4-5 gram civarında. Yüksek tuz, hipertansiyona, vücudunuz da şişkinliğe ve kalp damar sisteminizin yaşlanmasına sebep olur. Hazır-paketlenmiş ürünlerin içinde tuz miktarı yüksektir. Rafine edilmemiş, doğadan direkt sofranıza gelen besinleri tercih edin.

    • Yemek pişirme sistemlerinizi gözden geçirin, tuz ve yağ kullanımına dikkat edin. Kızartmayın, haşlayın, ızgara yapın veya fırında pişirin. Yemeklerinize az yağ ve mutlaka sıvı yağ ve az tuz koyun. Tuz yerine baharat kullanmaya çalışın.

    • Sıvı kalorilere dikkat: gazlı içecekler, alkol, meyve suları, aromalı kahvelerden kaçının. Gazlı –şekerli içecekler yerine su veya maden suyunu tercih edin. Frappeler, aromalandırılmış kahveler yerine, Türk kahvesi veya latte gibi kahveleri tercih edin.

    • İyi çiğneyin, midenizle beyniniz arasında gelişen tokluk süresi en az 20 dakikadır. Öğünlerinizi yavaş tüketin, tokluk hissinizin gelmesi için kendinize vakit tanıyın.

    • Unutmayın vücudunuzun yedek parçası yok. Ona her mevsim ve her zaman iyi bakmak zorundasınız.

  • Polikistik Over PKO

    Polikistik Over PKO

    Polikistik Over (PKO) defalarca belirtildiği gibi, belirtiler veren, yani sinsi olmayan bir durumdur. Öncelikle bu nedenle PKO, yani yarattığı belirtilerin kadına verdiği rahatsızlıklar (adet düzensizliği, tüylenme, gebe kalamama gibi) nedeniyle kadını çoğu durumda tedavi arayışına iten bir durumdur.

    Yine de günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir belirti veya bulgu olmasa veya kadın PKO’nun kendisinde yarattığı değişikliklerden rahatsız olmasa dahi, vücutta yarattığı olumsuz metabolizma ortamı nedeniyle PKO, basit bir yumurtlama bozukluğu olmaktan çok, kısa veya uzun vadede ciddi sorunlar yaratabilen bir durumdur.

    Polikistik over tedavisinden sonuç alan var mı? Yorumları için tıklayın !

    PKO’nun kadın yaşamı üzerinde uzun vadede yaratabileceği muhtemel olumsuzluklar aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    Diyabet (Şeker Hastalığı) Gelişme Riski

    PKO, ileri yaşlarda Tip II, yani insüline bağımlı olmayan (tedavide ağızdan alınan ilaçların kullanılabildiği) diyabet gelişme olasılığının arttığı bir durumdur. Özellikle kilolu olanlarda bu risk daha da yüksek olmakla beraber 40 yaşın üzerinde olan PKO’lu kadınların yaklaşık %40’ında diyabet gelişmektedir.

    Diyabet gelişiminin altında yatan temel neden muhtemelen PKO gelişimine de zemin hazırlamaktadır. Yani PKO kendi başına diyabet gelişimine neden olmamakta, ancak bazı kadınlarda PKO geliştiren temel mekanizma (insülin direnci), ileri yaşlarda diyabet gelişme riskini de artırmaktadır.

    PKO’nun bu özelliğinin bilinmesi PKO tanısı almış olan kadının belli aralıklarla insülin direnci ve diyabet açısından takip edilmesini ve diyabet tanısı konduğunda tedavinin erken başlamasını sağlamaktadır. Diyabet erken tanındığında ve etkili bir şekilde tedavi edildiğinde yaşam süresini kısaltan bir hastalık olma özelliğini büyük oranda kaybeder.

    Yapılan çalışmalara göre son zamanlarda gündemde olan Metformin ve diğer insülin duyarlılığını artırıcı ilaçlar etkili bir şekilde kullanıldıklarında, ileride diyabet gelişme riskini ertelemekte ve hatta ortadan kaldırmaktadırlar.

    PKO ve Gebelik Şekeri

    PKO’nun şeker hastalığıyla olan yakın ilgisinin bilinmesi PKO’su olan kadının gebeliğinin doktor tarafından ele alınmasında da bazı farklılıklar getirir. Gebelik, artan hormonların etkisiyle genel olarak zaten insülin direnci gelişme eğiliminin yüksek olduğu bir dönemdir ve duyarlı kişilerde gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) durumunun gelişmesine neden olabilir.

    Gestasyonel diyabet gebeliğin belli dönemlerinde yapılan tarama testleriyle ortaya çıkarılabilen ve bebek ve anne adayı zarar görmeden kontrol altına alınabilen bir durumdur. PKO’lu anne adayları gestasyonel diyabet gelişimi açısından daha yüksek risk altında olduklarından gebelik döneminde çok daha sıkı takip altında tutulurlar.

    Kalp ve Damar Sorunları

    PKO, kanda androjen (erkeklik) hormonların yüksek olduğu bir durumdur ve bu denli yüksek seviyeler kan yağları (lipitler) üzerine olumsuz etkiler yaratırlar.

    Yine PKO, ileri yaşlarda hipertansiyon gelişme riskini artıran bir durumdur.

    PKO’lu kadınların kilolu olmaya eğilimli olmaları, şeker hastalığı geliştirmeye olan eğilimleri ve yukarıda bahsedilen iki olumsuz durum birleştiğinde ortaya artmış bir damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riski çıkar. Bu da inme (felç), kalp krizi gibi ciddi damarsal sorunları beraberinde getirir.

    PKO’lu kadınların kendilerini kilo almadan korumaları, gerekli durumlarda kullanılan lipit düşürücü ilaçlar, kan şekerinin sıkı denetim altında tutulması, tansiyonun sürekli olarak denetlenmesi bu tür risklerin gerçekleşme olasılığını belirgin şekilde azaltır.

    PKO, insülin direnci mekanizması üzerinden genel olarak kan pıhtılaşmasının artma eğiliminde olduğu bir ortam oluşturur. Bu da damar tıkanıklığı gelişme riskini artıran bir durumdur. Özellikle insülin direnci olan ve kilolu olan kadınlarda, normalde PKO’da nispeten sık kullanılan ve östrojen içeriği yüksek doğum kontrol haplarından kaçınmak ve insülin direnci ve kilo sorununu düzeltici girişimlerde bulunmak bu riski belirgin olarak azaltır.

    Rahim Kanseri Gelişme Riski

    Rahim kanserinin (daha doğru deyimle rahim iç tabakası kanseri (endometrium kanseri) bilinen en önemli risk faktörleri arasında şişmanlık, şeker hastalığı, hipertansiyon ve çocuk doğurmamış olmak vardır. PKO bu sayılan tüm bu risk faktörlerinin nispeten sık görüldüğü bir durumdur.

    Rahim kanseri gelişimine zemin hazırlayan en önemli etken ise rahim iç tabakasının uzun süreli tek başına östrojen hormonu hakimiyetine maruz kalmış olmasıdır. Bu son durum yumurtlama olmaması nedeniyle progesteron hormonunun koruyucu etkilerinden maruz kalan PKO’lu kadınlarda oldukça ön plandadır.

    PKO’da yumurtlamanın düzenli olarak sağlanması veya eksik olan progesteron hormonunun ilaçlarla dışarıdan takviye edilmesi ve şişmanlık, şeker hastalığı ve hipertansiyon sorununun sıkı denetim altında tutulmasıyla PKO’lu kadınlarda rahim kanseri gelişme riskinin en aza indirilmesi tümüyle mümkündür.

  • Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Tansiyon ölçerken ayaklarınızı yere düz basın

    Hipertansiyon erişkinlerin en sık karşılaştığı kronik hastalıkların başında geliyor.
    Dünyada yaklaşık olarak 1,5 milyar kişi bu rahatsızlıkla baş ederken, ülkemizde ise hipertansiyonu olan hasta sayısı neredeyse 15 milyonu buluyor. Aslında hipertansiyon tedavi edilebilir, hatta önlenebilir bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü bu konuya dikkat çekmek amacı ile bu yıl Dünya Sağlık Günü olan 7 Nisan’ı “hipertansiyon” konusuna ayırdı. 7 Nisan’ın ana teması “KAN BASINCINIZI KONTROL EDİN!”olarak seçildi. Liv Hospital Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat yüksek tansiyonla mücadelenin yollarını ve tansiyon ölçerken dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

    Kan basıncını kontrol etmek için 2 konu çok önemlidir:

    Kan basıncını ölçtürmek ve doğru ölçmek: Hipertansiyon erken dönemde belirti vermediği için kan basıncını ölçtürmeden tanı koymak mümkün değildir. Ülkemizde kan basıncı yüksek 2 kişiden biri hastalığının farkında değildir. Doğru tanı koymak için kan basıncı doğru ölçülmelidir.

    Yüksek kan basıncını düşürmek: Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması yani egzersiz, sigaranın bırakılması ve aşırı alkolün önlenmesi gibi yaşam düzeni değişiklikleri kan basıncını düşürür. Bunların yetersiz olduğu durumlarda ilaç kullanılır. Yaşam düzeni değişiklikleri ile hastaların bir kısmının ilaç kullanmasına gerek kalmayabilir.

    Kan Basıncı Ölçülürken Yapılması Gerekenler

    – Oturun.

    – Dinlenin.

    – Konuşmayın.

    – Sırtınızı arkaya dayayın.

    – Kolunuzu destekleyin.

    – Ayaklarınızı yere düz basın.

    – Kol ve kalp aynı hizada olmalı.

    Hipertansiyonla Gelen Hastalıklara Dikkat

    Hastaların yüzde 5-10’unda ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır. Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın hipertansiyona yol açan hastalıklar açısından değerlendirilmesini zorunlu kılar.

    İş Yaşantısı ve Tansiyon

    Uzun çalışma saatleri, masa başı çalışma düzeni ve düzensiz beslenme tansiyonu olumsuz etkiler. Bunlara ilaveten çalışma hayatının stresi de göz önüne alındığında çalışanlar hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı sorunlar için risk altındadırlar. Zamanın kısıtlı olması kişileri daha az hareket etmesine olanak tanır. İş yemekleri ve uzun süren toplantılar beslenme düzenini daha da bozar. Kişinin kendisine zaman ayıramaması tedavinin de aksamasına neden olabilir. Hipertansiyon tedavisi üç aşamadan oluşuyor; hipertansiyona yol açan hastalığın tedavi edilmesi, ilaç uygulaması, yaşam düzeninde değişikliğe gitmek. Tuz alınımının kısıtlanması, fazla kiloların verilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması, sigara ve alkolün belli düzeyde tutulması başlıca yaşam düzeni değişiklikleridir.

    Kan basıncını düşürmek ne yapmak gerekiyor?

    – Tuzun azaltın.

    – Düzenli egzersiz yapın.

    – Fazla kiloların verin.

    – Sigarayı bırakın.

    – Alkolün sınırlandırın.

    – Gerekirse ilaç kullanın.

  • Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Bazen kadınlarda akıntı sorunu ciddi boyutlarda olabiliyor..
    Kadınlarda vajinal akıntı olması anormal bir durum değildir ve bir hastalık olarak tedavi edilmeye çalışılmamalıdır. Bununla birlikte bu akıntının renksiz veya beyaz olduğu ve belirgin bir koku içermediği durumlar için geçerlidir. Bunun dışında farklı görünen akıntı büyük ihtimalle tıbbi bir sağlık durumunun belirtisidir. Bazen akıntı sorunu ciddi boyutlarda olmayabilir; bununla birlikte bazı kadınlarda renkli ve kokulu akıntılar ciddi sağlık sorunlarının habercisidir. Anormal bir akıntı ile karşılaştığınızda yapmanız gereken bir doktora görünerek tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmektedir.

    AKINTI RENGİ TAKİP EDİLMELİ

    Vajinal akıntının renk değiştirerek sarı, yeşil veya kanlı olması vücudunuzda bu değişikliği tetikleyen bir şeyler olduğunu göstermektedir. Bu her zaman iyi ve nötr bir değişiklik olmayabilir; bu nedenle bu renkli akıntılara neden olan etmenlerin araştırılması sizin için faydalı olacaktır. Sarı akıntı ciddi tıbbi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Akıntının nedenine bağlı olarak tedavi seçenekleri de değişiklik gösterebilir. Bazı zamanlarda vajinal akıntı stres, vücuttaki toksinler ve sağlıksız yaşam şekline bağlı olarak anormal olabilir. Bu gibi durumlarda kendinizi şanslı olarak görebilirsiniz; çünkü stresi yaşamınızdan çıkardığınızda ve sağlıklı bir yaşam tarzını yakaladığınızda vajinal akıntı problemi kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Bununla birlikte çoğu vakada sarı vajinal akıntı belirli ölçüde tedavi gerektirir. Doktorunuz gözlemlendiğiniz belirtilere bağlı olarak akıntının nedenini saptayacaktır ve sizin için en iyi tedavi yöntemini belirleyecektir.

    Vajinal Akıntı İçin Soğan Suyu tarifi için tıklayın !

    CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARA DİKKAT

    Sarı vajinal akıntının en yaygın nedenlerinden birisi de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Cinsel yolla bulaşan rahatsızlıklar güvenli seks yaşamı olmayan kadınları etkileyebilir. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit güvenli seks yaşamı olmayan kişilerde görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bazılarıdır. Cinsel yolla bulaşan bu sağlık sorunları kadınlarda sarı vajinal akıntılara neden olabilir. Oldukça nadir durumlarda vajinal kanser de sarı vajinal akıntının nedenleri arasında olabilir. Cervisit rahim ağzının iltihaplanmasına verilen addır. Servisit problemi bulunan kadınlarda sarı vajinal akıntının yanı sıra anormal kanamalar, doğurganlık problemleri ve ağrı da gözlemlenebilir. Vulvovajinit de iltihaplı cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık kadınlar da vulva ve vajina bölgesini etkiler. Vulvovajinit sarı akıntıya veya kahverengi akıntıya neden olabilir. Diğer belirtileri arasında vajinada kuruluk, idrar ve cinsel ilişki esnasında ağrı yer alır.

    Klamidya bakteriyal bir enfeksiyondur ve cinsel ilişki yolu ile bulaşır. Klamidya sarı vajinal akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılaşma gibi nedenlere de yol açar. Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bel soğukluğu sarı akıntının yanı sıra hastalarda ağız lezyonlarına, yanma hissine ve pelvik bölgesi ağrısına da neden olur. Bununla birlikte bu gibi belirtiler ile karşı karşıya kalındığında bir doktora gidilerek doğru teşhisin konuşması en etkili ve doğru yöntemdir. Birçok durumda kadınlar da bu rahatsızlıkların iyileştirilmesi için antibiyotik tedavisi gerekir. Diğer bazı durumlar için ise doğal tedavi yöntemleri işe yarayabilir.

  • Ev Kadınları Neden Kilo Alır?

    Ev Kadınları Neden Kilo Alır?

    Neredeyse tüm ev kadınları evlendikten sonra en az 5 kilo alıyor. Şişmanlık hastalığına en fazla ev kadınlarının yakalandığına dikkat çeken Dr. Ayça Kaya, sebepleri açıkladı…

    Dr. Kaya, ‘Saatler boyu kendini mutfağa hapseden kadın bir yandan çeşit çeşit yemek hazırlayıp bir yandan da her yaptığının tadına bakarsa toplamda epey fazla ‘göze gelmeyen kalori‘ almış olur.

    KEKLER, BÖREKLER

    Ana öğünler kadar kalori alınan ama farkında olunmayan iki yeme alışkanlığı da öğleden önce ve öğleden sonra yenen abur cuburlardır. ‘Ben abur cubur yemem‘ demeyin, çünkü çocuğunuzun müptelası olduğu o abur cuburlar ne ise, sizin yaptığınız poğaçalar, börekler, kekler de o demek oluyor! Yani sonuçta çocuğunuzla sizin aranızda davranış olarak aslında bir fark yok, sadece aldığınız kalorinin kaynakları farklı’ dedi.

    ÜŞENMEYİN

    Annelerimiz sabahtan akşama kadar elde çamaşır yıkardı’ diyen Dr. Kaya, ‘Çamaşır makineleri, elektrik süpürgeleri, kurutma makinaları, buharlı yer siliciler… Artık ev işleri sırasında harcanan enerji yarı yarıya indi, her şeyi parmağımızın ucuyla, enerji harcamadan yapabiliyoruz.

    Ev hanımlarının en büyük yanlışı ev işleriyle aşırı meşgul olup, egzersize zaman bırakmayışları. Ya da şuna kısaca ‘her işe vakit ayırıp spora üşenmek’ diyelim. Oysa günde sadece 30 dakika! Her gün yarım saat tempolu yürüyüş ‘kilo kontrolü ve sağlık‘ demek. Ev kadınlarının ne yazık ki en sık yaptığı sosyal etkinlik olan kabul günleri için kalori yükleme seansı desek sanırım yanlış söylemiş olmayız. Hanımlar birbirileriyle ‘en çok çeşidi kim hazırlayacak?’ yarışına girer, kabul günleri bir rekabet atmosferine dönüşür. Oysa misafir ağırlamanın da sağlıklı yöntemleri var’ şeklinde konuştu.

    EN İYİ İŞTAH KESİCİ TARÇIN

    Alternatif yemekler araştırın, konuklarınızı da yeni keşifler konusunda teşvik edin. Hamurlu, yağlı, bol şekerli gıdalar yerine sebzelerden meyvelerden yapılan farklı, lezzetli ve sağlıklı seçeneklere yönelin. Çeşidi azaltın. Masayı onlarca yiyecekle donatmak zorunda değilsiniz, sizi gerçekten seven ve sağlığını önemseyen konuklarınız bunu saygısızlık olarak addetmeyecektir. Farklı, ilginç ve özenle yapılmış birkaç sağlıklı yiyecek, masaya yayılmış onlarca börek çörekten daha çok ilgi görecektir emin olun. Yemeklerinizi hazırlarken tuzu ve yağı azaltın. Kızartmalardan vazgeçin, mayoneze veda edin. Şekere alternatif tatlandırıcılar kullanın. Pekmez, hurma, tarçın gibi. Israrcı olmayın. Misafirlerinize, onlara ne kadar değer verdiğinizin kanıtı, yemek konusunda ısrarcı olmak değil, onların sağlığını göz etmek demek olduğunu unutmayın. Porsiyonları küçültün. Çayınıza tarçın katın, tarçın iyi bir iştah kesici. Yemeklerinizde protein, sebze, meyve ve sütten yapılmış gıdaların olmasına özen gösterin. Sofranız ne kadar renkli olursa o kadar sağlıklı olacaktır.

    Diyet Listeleri için tıklayın !

  • Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacakların üst üste atılmasının kan dolaşımını engellediği, bunun da varis için risk faktörü oluşturduğu bildirildi.

    Varisin, bacaklardaki kirli kanı temizlemek üzere akciğere taşıyan yüzeysel toplardamardaki yetmezlik olduğunu kaydeden Adana Özel Meridien Hastanesi Radyodiagnostik Uzmanı Dr. Ali Rıza Necefzade, bacaklardaki kirli kanının çeşitli faktörlerin yardımı ile pompalanıp akciğere gönderildiğini anlattı. Dr. Necefzade, bu kanın yer çekimi ile tekrar geri dönmesine bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların engel olduğunu dile getirdi.

    Zamanında önlem alınmalı

    Necefzade, söz konusu kapakçıkların da çeşitli kalıtımsal ve diğer faktörler sonucu işlevini yapamaz hale gelmesi halinde; akciğere gönderilen kanın, yer çekimi etkisi ile geri kaçıp, bacak toplardamarında birikerek özellikle kendini hissettiren ‘varis’ adı verilen rahatsızlığı ortaya çıkarttığını belirtti. Zamanında önlemi alınmayan bu şikayetlerin, ilerleyen dönemde iyileşmeyen yaralara, enfeksiyon, kanama ve damar için pıhtılaşma gibi ciddi problemlere yol açabileceği uyarısında bulunan Dr. Necefzade, her 4 kadından birinde de söz konusu şikayetlerin görüldüğünu kaydetti.

    Bacaklarınızı yukarı doğru uzatın

    Necefzade, varis belirtilerini de şu şekilde sıraladı: “Yorgun, şişkin ve ağırlaşan ayaklar, akşama doğru ortaya çıkan bacaklardaki dolgunluk hissi, bacakta yanma hissi, kaşınma, kramp ve gerilme, çeken veya batan baldır ağrıları, bilek veya eklem bölgelerinde şişmeler, kılcal kırmızı veya mavi renkteki varisler.” Bacakların sağlıklı kalması için önemli kurallar olduğunun altını çizen Dr. Necefzade, mümkün olduğu kadar çok hareket edilmesi, özellikle bacak kaslarının tatilde, uzun yolculuklar sırasında arabadan inerek yürüyüş yapılması, mümkünse günde en az 30 dakika bacakları yukarı doğru uzatılarak, bacakların yatakta da yüksek tutulması tavsiyesinde bulundu.

    Sıcaktan uzak durun

    Dr. Necefzade, önerilerini de şöyle sürdürdü: “Sıcaktan sakının, bacaklarınızı serin tutun. Güneşten sıcak kum, sıcak çamur banyosu, sauna gibi şeylerden uzak durun. Yazları soğuk su ile bacak duşu yapın. Bacaklarınızı üst üste atmayın, bu hareket dizlerinizi kilitler ve kan dolaşımını engeller. Yüksek ökçeli ve dar ayakkabıdan kaçının. Beslenmenize dikkat edin.

  • Meyve şok diyetleri

    Meyve şok diyetleri

    Uzman Diyetisyen Işın Sayın, meyve şoklarının yalnız zorunlu hallerde, son çare olarak, diyetisyen denetiminde üstelik en fazla iki gün yapılabileceğini belirtti.

    Diyetisyen tarafından bu diyetlerin karbonhidrat, yağ ve protein yüzdelerinin hesaplanması gerektiğini belirten Işın Sayın, “Uygulama süresi uzarsa kas kayıpları, insülin direncinin ilerlemesi, hipoglisemik atakların sıklaşması olağandır. Bu diyetin bırakılmasıyla birlikte önüne geçilemeyen karbonhidrat isteği ortaya çıkabilir. Bunlar hem kişinin genel sağlığının bozulması hem de verdiği kiloyu fazlasıyla geri alması anlamına geliyor” dedi.

    Zayıflama kürleri için tıklayın !

    Hızlı zayıflama uğruna çeşitli, sağlıksız yollara başvurulduğunu anlatan Işın Sayın, şunları söyledi: “Oysa zayıflama, basitçe bir enerji dengesine bağlıdır. Aldığınız enerji, harcadığınızdan düşükse, kilo verirsiniz. Örneğin; tüm gün meyve yiyerek de, sadece tereyağı yiyerek de zayıflayabilirsiniz. Yeter ki; harcadığınız enerjinin altında kalacak şekilde besin alın. Ancak, burada ‘esas olan sağlıktır’. Vücudun ihtiyaç duyduğu 200’den fazla çeşitlilikte besin ögesi vardır. Besin çeşitliliğine özen gösterin. Sadece bu şekilde sağlığı ve metabolizma hızını korursunuz. Bu tip çeşitlilik içeren sağlıklı diyetlerin bir yararı da; kas ve kahverengi yağ dokusu kayıplarının önlenmesidir.”

    Meyvelerde fruktoz adlı bir şeker türünün glikoza dönüştüğünü belirten Işın Sayın; sözlerini şöyle tamamladı: “Bunlar, kanserli hücrelerin beslenmek, büyümek, metastaz yapmak üzere kullandığı şekerlerdir. Günde 50 gramdan fazla fruktoz almamakta fayda vardır. Günlük 2-3 porsiyon az tatlı meyve güvenlidir. Fakat gün boyu meyve yemek; gün boyu şekerli meşrubat içmek gibidir. Zayıflatmayabilir ve uzun sürdürülmesi kanser riskini artırabilir.”

    Meyve diyeti deneyimlerimiz için tıklayın !

  • Yeşil Çayın İnanılmaz Etkisi

    Yeşil Çayın İnanılmaz Etkisi

    Kahve ve yeşil çayın düzenli olarak tüketilmesi felç riskini azaltıyor. Japon bilim insanlarının yaptığı araştırmanın sonuçları dikkat çekici.

    Japon bilim insanlarının kahve ve yeşil çay tüketimiyle ilgili olarak yaptıkları araştırmanın sonucu, Amerikan Journal of the American Heart Association dergisinde yayımlandı. Japon bilim insanları 83 bin 269 Japonun 13 yıl boyunca kahve ve yeşil çay tüketimini gözlemledi.

    Yeşil çay kürü için tıklayın !

    Daha az felç riski

    Bunun yanı sıra kilo, içki ya da sigara tüketimi, beslenme alışkanlıkları ya da spor faaliyetleri gibi diğer faktörler de göz önünde bulunduruldu. Araştırmanın sonucunda kahve ya da yeşil çay tüketenlerin daha az felç geçirme riski taşıdığı tespit edildi. Örneğin düzenli olarak günde bir fincan kahve içen kişi, çok nadir kahve tüketen birine oranla yüzde 20 daha az felç tehdidiyle karşı karşıya. Günde iki ya da üç fincan yeşil çay tüketenler ise nadiren yeşil çay içen birine göre yüzde 14 daha az felç geçirme riski altında.

    Bilim insanları kahve ya da yeşil çaydaki hangi madde ya da maddelerin felç riskini azalttığı konusunda bilgi vermezken, bu konunun araştırılması gerektiğine dikkat çekti.

    Hangi Bitki Çayı Zayıflatır?

    2 fincanı geçmeyin

    Bu araştırma, fazla kahve tüketiminin sağlık açısından risk oluşturduğu yönünde daha önce yapılan araştırmaları da çürütmüş oluyor. Gerçi Japon bilim insanları araştırmanın başlarında günde iki fincandan fazla kahve tüketenlerin daha sık kalp rahatsızlığı yaşadığını gözlemledi. Ancak araştırmanın ilerleyen yıllarında kalple ilgili bu rahatsızlıkların kahve tüketimiyle ilgisi olmadığı sonucuna varıldı. Bilim insanlarına göre fazla kahve tüketen kişiler genellikle sigara da tüketiyor ve kalp sorunları muhtemelen bundan kaynaklanıyor.

    Deutsche Welle

  • Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Evlilik Kalbe İyi Geliyor!

    Bir taraf evliliğin hayata olumsuz etkilerinden bahsetse de araştırmalar aslında evliliğin hayat kurtardığını ortaya koyuyor. Evliliğin hem kalp sağlığı yönünden, hem de kalp krizine bağlı ölümleri azaltması açısından kalbe iyi geldiği söyleyen Liv Hospital Kalp Sağlığı Kliniği’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Alp Burak Çatakoğlu, 14 Şubat Sevgililer Günü öncesi evliliğin yararlarından bahsetti.

    Evlilik hem kadında hem de erkeklerde kalp krizi riskini azaltıyor. Daha önce yayınlanmış bazı çalışmalarda, evliliğin kalp hastalıkları yönünden riski azaltıcı etkisi gösterilmişti ama bunlar daha çok erkek hastalar üzerine yoğunlaşmıştı. ‘Europan Journal of Preventive Cardiology’ de yayınlanan yeni araştırmaya göre hem kadın hem de erkeğin akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirli oranda azaldığı ortaya çıktı.

    Bekarlık sultanlık değilmiş

    Finlandiya’da yapılan bu araştırmaya göre her iki cinsiyette ve tüm yaş gruplarında, evli olanlarda akut koroner olaya bağlı bir kalp krizi ve ölüm olasılığının belirgin olarak azaldığı vurgulanıyor. Özellikle orta yaşlı evli ve birlikte yaşayan çiftlerde akut olaydan sonraki süreç çok daha olumlu seyrediyor. Araştırmada 1993 ile 2002 arasında kalp krizi geçirmiş 15.300 hasta incelendi. Bu hastalardan 7.700’ü ilk 28 gün içinde hayatını kaybetti. Bekar olan erkeklerde kalp krizi gelişme ihtimali evli olanlara göre yüzde 58-66 daha yüksek bulundu. Kadınlarda da bu oran yüzde 60-65 daha yüksek saptandı. Kalp krizine bağlı ölüm oranlarının ise bekar olanlarda çok daha yüksek olduğu gözlendi. Bekar erkeklerde kalbe bağlı ölüm oranı evli erkeklere göre yüzde 60-68 daha yüksek saptanırken bekar kadınlarda bu oran yüzde 71 daha fazlaydı. Bekarlığın sultanlık olmadığını bu çalışmayı referans göstererek vurgulamak yanlış olmaz. Sağlıklı bir kalp için önce kalbi sevgi ve aşkla dolduracak bir eş bulmak önemli.

    İşte nedenler

    Yalnız yaşayan insanın yemek alışkanlıkları ve hayat düzeni sağlıklı olmaz. Ayrıca günün getirdiği zorlukları da paylaşacağı bir eşi olmaması nedeniyle hayatın yükünü tek başına omuzlar.

    Birlikte yaşayan çiftler birbirlerine özen gösteriyorlarsa, hem yemek alışkanlıkları daha sağlıklı olur, hem de bir hastalık ile karşı karşıya kaldıklarında daha titiz bir bakım sağlanır.

    Çiftler el ele yürüyüşlere de çıkıyor, günlük egzersizlerini yapabiliyorlarsa sonuçlar kalp sağlığı yönünden daha da başarılı olur. Sağlıklı bir kalp için mutlu ve sevgi dolu bir evlilik artık reçetelerimize yazılabilir.

    Bekar insanların sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olabilir.

    Evli insanların ekonomik düzeyi daha iyi, daha sağlıklı yaşıyorlar, sosyal çevreleri var ve destek alma ihtimalleri daha yüksek.

    Evli çiftlerin ambulans çağırmaları daha kolay oluyor. Evli insanların hem hastane hem de eve çıktıktan sonraki süreçlerinde bakım ve tedavileri daha başarılı oluyor. Bekar veya yalnız yaşayanların sağlıkları ile takipleri yetersiz kalabiliyor. Günlük ilaç takibi, kolesterol düşürücü veya tansiyon ilaçların düzenli alımı aksayabiliyor.