Etiket: sağlık

  • Omuz ağrısı nasıl tedavi edilir?

    Omuz ağrısı nasıl tedavi edilir?

    Omuz ağrıları, bel, boyun ve diz ağrılarından sonra vücutta en sık rastlanan eklem ağrısıdır. Peki omuz ağrısı nasıl tedavi edilir? Ağrıdan korunmak için nelere dikkat edilmelidir?

    Orta yaşlı olan her 5 kişiden mutlaka birinde omuz ağrısı vardır. Yaşın ilerlemesi ve yıpranmanın artması omuz ağrısı sıklığını arttırmaktadır. Hafif ağrıdan günlük yaşamı altüst edecek kadar şiddette omuz ağrıları olabilir. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzman Hekimi , omuz ağrıları ile ilgili soruları yanıtladı.

    Omuz ağrısına yol açan çok sayıda neden söz konusudur. Bunların bir kısmı omuz eklemine ait bir sorundan kaynaklanır. Bazıları ise bir başka bölgeden yansır veya başka bir hastalığın belirtileri arasında bulunur.

    Omuz ağrıları içerisinde % 60 oranla en fazla rastlanan neden döndürücü kılıfla ilgili hastalıklardır. Gerek omuzun kendi sorunlarından, gerekse omuz dışı nedenlerle oluşan omuz ağrıları sonucu hasta omzunu uzun süre hareketsiz bırakırsa “donmuş omuz” dediğimiz omuz hareketlerinin tamama yakın kısıtlandığı ağır tablo çıkabilir.

    Omuz ağrıları için tedavi yöntemleri

    İlaç tedavisi: Ağrı kesiciler, enflamasyon giderici romatizmal ilaçlar, adele gevşeticiler ağızdan, fitil olarak, kalçadan enjeksiyonla veya pomad tarzında dışarıdan sürülerek kullanılır.

    Omuz için yapılan enjeksiyonlar: Lokal enjeksiyon olarak kortizon ve kıkırdak yenileyiciler ve lokal anestezikler kullanılır. Bu enjeksiyonlar eklem içine, tendon veya kesecikler içine yapılabilir.

    Fizik tedavi: Fizik tedavi yöntemlerinden hangisinin tercih edileceği hastalığın evrelerine göre değişiklik gösterebilir. Akut evrede ağrı kesici akımlar ve soğuk uygulamalar tercih edilirken sonraki dönemlerde derin bölgelere etki edebilen “derin ısıtıcı” olarak isimlendirilen uygulamalar ön plandadır. Ayrıca omuz eklemini hareketlendirmek amacıyla bazı rehabilitasyon araçları da kullanılabilir. Bunlar omuz çarkı, tırmanma merdiveni, makaralı kaldıraç gibi rehabilitasyon araçlarıdır. Derin ısıtıcılar ise kısa dalga diyatermi veya radar, ultrason gibi uygulamaları içerir.

    Omuz ağrısı çekenlerde ameliyatsız tedavi seçenekleri tükendiğinde omuz için cerrahi girişimler gündeme gelir. Ameliyat yöntemine karar verilirken hastanın durumu, yaşı, hastalığın evresi gibi faktörlere bakılır

    Omuz ağrılarından korunmak için şunlara dikkat!
    Ağır paket ve yükler taşıyarak omuzunuzu zorlamayın,
    Araç kullanırken pencereyi açmayın
    Uzun süre kollarınızı yukarıda tutmamıza yol açan çamaşır asma, perde asma, yüksek raflardan cisimler indirme gibi hareketlerden mümkün olduğunca kaçının,
    Çocuklarınızın okul sıralarında doğru oturmasına dikkat edin ve ağır okul çantaları taşımasına izin vermeyin,
    Düzenli omuz egzersizleri yapın, (Yoga ve yüzme faydalı sporlardır)
    Omuz ağrısı kolayca müzminleşebileceği için erkenden doktora başvurun.

  • Kiraz sapı ile zayıflayın

    Kiraz sapı ile zayıflayın

    Kiraz sapı, böbreklerde çok etkili birhareket sağlıyor. Vücuttaki fazla suyun atılmasıyla, dolaylı olarak zayıflamaya yardımcı oluyor.

    Kiraz, birçok hastalığı önlüyor

    Kiraz ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için artrit (romatizma), gut hastalığı, eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde de etkili oluyor. Ayrıca böbreklerin taş ve kum yapmasını önlemeye, mevcut olanların ve safra kesesi taşının da dökülmesine yardımcı oluyor.

    İçeriğindeki “Antosiyanin” sayesinde kalp ve damar hastalıkları riskinin azalmasını sağlıyor. Aynı zamanda içeriğindeki “melatonin “sayesinde de vücudun doğal uyku düzenini sağlıyor, hafıza kaybını önlemeye ve yaşlanma sürecini geciktirmeye yardımcı oluyor. Yine içeriğindeki “beta karoten” doku ve organ yapısında ve kanserin önlenmesinde önemli bir rol oynuyor.

    Yapılan bir araştırmada, kirazın kalp sağlığına faydalarıyla ilgili yeni kanıtlar ortaya konmaktadır. Çalışmada kirazla zenginleştirilmiş diyetle beslenenlerde karında yağlanma, vücut ağırlığı artışı, enfeksiyon, diyabet ve kalp hastalıkları risk faktörlerinin azaldığı da görülmüştür.

  • Güzellik vitamini biyotin

    Güzellik vitamini biyotin

    Güzellik ve sağlık haberlerinde sıkça rastladığınız biyotin, güzellik vitamini olarak da adlandırıldığı olur. Kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından da üretilen biyotin sağlıklı bir yaşam için gerekli olan önemli bir vitamindir.

    H ve B7 vitamini olarak bilinen ama bizim biyotin adıyla her yerde rastladığımız bu vitamin güzelliğe birebir…

    Biyotin, hücre gelişimine katkıda bulunur, kanın şeker seviyesini ortalama düzeyde tutmaya yardımcı olur. Özellikle kemik iliği için çok önemli olmasının yanı sıra sağlıklı sinir dokuları için de gereklidir. Biyotinin son zamanlarda “güzellik vitamini” olarak anılmasının en büyük sebebi saçlara ve tırnaklara olan pozitif etkisidir. Bugün bu özelliği yüzünden, biyotin birçok kozmetik ürününde bulunmaktadır.

    Biyotin eksikliğinin nedenleri:
    Düzenli olarak çiğ yumurta yemek
    Sürekli antibiyotik kullanımı
    Gebelik
    Protein eksiliği
    Düzenli alkol tüketimi ve sigara bağımlılığı
    Yetersiz beslenme

    Biyotin eksikliğinin belirtileri:
    Saç dökülmesi, beyazlaması
    Yorgunluk
    İştahsızlık
    Saç dökülmesi
    Tırnaklarda oluşan kırılmalar
    Kuru ve pullaşan deri,
    Depresyon

    Biyotin’in faydaları:
    Saçlarınızı besler ve daha gür çıkmasına neden olur. Ayrıca saçlarınızın hızlı uzamasında büyük rol oynar. Tırnaklarınızın dayanıklılığını arttırır. Kan şekerini düşürücü etkisi vardır. Kolesterolü düşürür. Daha sağlıklı bir cilt ve hücre yenilenmesini sağlar.

    Biyotin’i hangi besinlerde bulunur?
    Süt, yumurta, patates, ceviz, fındık, süt, fesleğen, badem, mercimek, maydanoz, yeşilbiber, siyah çay, bezelye, barbunya, kabak çekirdeği, pirinç, susam, uskumru balığı, nohut, köri, arpa, mısır gibi pek çok yiyecekten biyotin yani H vitaminini almak mümkün.

  • Diyet ile kilo veremeyenler tiroit uyarısı

    Diyet ile kilo veremeyenler tiroit uyarısı

    “Diyete rağmen kilo veremeyenler önce tiroit hormonuna baktırmalı”

    Prof. Dr. Ramazan Sarı, vücutta yeterli tiroit hormonu bulunmayışının metabolizmanın çalışma hızını yüzde 10 azalttığına dikkati çekerek, “Kilo problemiyle gelen hastalarda ilk olarak kandaki tiroit hormonlarına bakarak sorunun cevabını vermek lazım. Çünkü bu kişiler ne kadar diyet yaparlarsa yapsınlar tiroit hormonları eksik olduğu sürece başarıya ulaşamazlar” dedi.

    Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Sarı, değişen yaşam alışkanlıkları, daha az hareket, hazır gıda tüketiminin obeziteyi dünya genelinde ciddi bir sağlık sorunu haline getirdiğini kaydetti.

    Obezitenin bir başka sebebinin de vücuttaki tiroit hormon düzeyi olduğunu belirten Sarı, vücutta yeterli tiroit hormonu bulunmayışıyla ortaya çıkan hipotiroidi hastalığının metabolizmanın çalışma hızını yüzde 10 azalttığını vurguladı.

    Günde ortalama 2 bin kalori yakan bir vücudun hipotiroidinin etkisiyle günlük bin 800 kalori yakmaya başlayacağını anlatan Sarı, şöyle konuştu:

    “Aradaki bu açıklık tamamen yağ olarak vücutta depolanır. Bu da artan kilo alımı şeklinde ortaya çıkar. Tiroit hormonları vücutta sıvı toplanması ve sıvı dengesi açısından etkisi olduğu için, bir miktarı da sıvı olur. Tiroit hormonları hem enerji tüketimi açısından hem metabolizma açısından önemli. Bu nedenle kilo problemiyle gelen hastalarda ilk olarak kandaki tiroit hormonlarına bakarak sorunun cevabını vermek lazım. Çünkü bu kişiler ne kadar diyet yaparlarsa yapsınlar tiroit hormonları eksik olduğu sürece başarıya ulaşamazlar.”

    “TİTOİT HORMONUNUN NORMALE DÖNMESİ UZUN SÜRMEZ”

    Prof. Dr. Sarı, obezite hastalığıyla başvuran hastaların öncelikle tiroit hormonlarını kontrol ettiklerini anlattı. Bu hasta grubunun egzersiz kapasitesinin de daha az olacağına değinen Sarı, “Özellikle yaşlı hastalarda tiroit düzeyini düzeltmeden egzersiz önerirseniz o egzersizin zararı da olabilir. Tiroit hormonlarını normale döndürmek çok uzun sürmez. 1,5-2 ay aylık bir dönemden sonra bir beslenme programı yaparak, kalori dengesi sağlayacak bir programla hastaların kilo vermesi daha yararlı olacaktır” diye konuştu.

    Sarı, hipotiroidinin en önemli sebeplerinin başında iyot eksikliğinin geldiğini anlattı. 1990’lı yılların sonlarında hükümetin iyotlu tuz kullanımı konusunda sağlık politikası geliştirdiğini ifade eden Sarı, vatandaşlarda da iyotlu tuz kullanımı konusunda bilinç oluşması gerektiğini vurguladı.

    İyotlu tuzların yemeklere pişirme esnasında atılmasının sakıncalı olduğuna işaret eden Sarı, “Tuz kaynama esnasında iyotunu kaybeder. Bu nedenle tuzun, yemek piştikten sonra veya servis edildikten sonra tabaklara atılması gerekli” dedi.

    AA

  • Güneş yanığına neler iyi gelir?

    Güneş yanığına neler iyi gelir?

    Haziran-Temmuz- Ağustos aylarında ülkemize yoğun bir şekilde gelen güneş ışınları, deri üzerinde ağrı, sızı ve kızarıklık gibi reaksiyonlara yol açmakta ve bu reaksiyonların en ciddisi de yanık olmaktadır.

    Güneş ışınlarının deri üzerinde yol açtığı tüm bu durumların kısa sürede geçmesi için ve en sık rastlanan güneş yanığının tedavisi için şu önerilere kulak verin…

    Güneş Yanığına Neler İyi Gelir?

    Güneş yanığının şiddetini dindirmek ve sorunun bir an evvel geçmesini sağlamak için serin bir duş almak, buzdolabında muhafaza edilmiş nemlendirici kremler kullanmak, yanığın ciddiyetine göre kortizonlu kremler güneş yanıklarına çok iyi gelmektedir. Güneş yanığının husule geldiği bölgeye soğuk tutmak hem ağrının hem de acının dinmesine fayda sağlar.

    Bazı kişiler güneş yanığına yoğurt sürmeyi tercih ederler, ancak uzmanlar güneş yanığına yoğurt sürmenin hiçbir yararı dokunmadığının altını çiziyor ve bu yöntemi önermiyorlar. Çünkü güneş yanığına yoğurt sürmek tıbbi açıdan zararlı bir durumdur. Güneş yanığına maruz kalan kişi yukarıda ki önerilerden birini denemelidir. Geçmiş olsun.

    Güneş yanığı nasıl geçer?
    Tedaviyi güneş yanığının evresine göre planlamak gerekir. Birinci derece yanık denilen kızarıklık evresinde acı vardır. Acıyı dindirmek için soğuk pansuman iyi gelir. Ancak, bunu soğuk suyla yapmak çok iyi bir fikir değildir. Çünkü su cildi kurutabilir.

    Yoğurt gibi sürülebilecek kremler var piyasada. Gümüş silfodiyazin ya da lanolin içerikli veya bitkisel aloe veralı yanık önleyici kremleri yanık oluşmuş olmasına rağmen sürmek faydalıdır.

    Birinci derece yanıkta sıvı kaybı ortaya çıktığı için ağızdan alınan sıvı oranını yükseltmekte fayda vardır. Kese yapmak ya da tahrişe neden olacak kıyafetler giymek sakıncalıdır. Ağrıyı azaltan antienflamatuar amaçlı parasetamol ilaç içilebilir.

    Aspirin çocuklarda özellikle güneş yanığında tehlikelidir, kullanılamaz. Kan dolaşımını sulandırıcı ve hızlandırıcı etkisi güneş yanığıyla örtüştüğünde tehlikeli sonuçlar doğabilir.

    Antienflamatuar ilaç içmek ve cildi yoğurt kıvamında bir kremle nemlendirmek, güneş yanığına karşı birinci basamak tedavidir. Bu tedavi şekli devam ettiği sürece yanık iki üç gün içinde geçecektir.

    Güneş Yanığı Ve Kızarıklığı Yaşayanlar Ne Yapmalı?

    2. derece güneş yanığı nasıl tedavi edilir?
    Bu yanık türü su toplamalı yanık olduğu için birinci derece yanıkta uygulanan tedaviyi daha sıklaştırmak gerekir. Günde bir yerine iki tane ağrı kesici alınabilir. Vücuda alınan su oranını daha yüksek tutmakta fayda var.

    Sürülen kremlerin yanına kortizon içerikli kremler ilave edilir ilk günlerde. Kortizonlu krem, antienflamatuar özellikli, yani ödemi dağıtan bir kremdir. Herhangi bir kortizonlu kremi Bepanten gibi bir kremle karıştırarak ilk gün birkaç kere sürmek, yanık bölgede yatıştırıcı etki sağlar.

    Daha sonra yatarken gümüş silfodiyazinli ya da aloe veralı jel kıvamlı bir krem sürülerek uyunabilir.

    Güneş yanıkları cilde kalıcı zarar verir mi?
    Güneş yanıkları deriye kalıcı zarar verir. Çünkü güneş yanığı ultraviyole yanığıdır aslında. Ozon tabakası ultraviyole C’yi bloke ettiği için, zararı azalır. Ama şu bir gerçek ki artık ozon tabakası da hasarlı olduğu için yeterince filtre edemiyor.

    Ultraviyole A ve C, direkt cilt altına inebilen bir radyasyondur. Dolayısıyla orada bir hasar verdiği zaman, belki yirmi sene sonra çıkan bir benin bile tetikçisi olabilir. Bu nedenle ben muayenesi yaparken, çocukluğunuzda ciddi bir güneş yanığı hikayeniz var mı diye soruyoruz hastalarımıza.

    Benler belli bir büyüklüğe kavuşur, daha sonra koyulaşır, biz yaşlandıkça onlar da yaşlanır ve renkleri açılır ya da bazıları aynen kalır ve bir çıkıntıymış gibi durur. Bazıları özellikle güneş yanığı zeminindeyse, kötüye çevirebilir ve bu 20-30 yıl sonra da ortaya çıkabilir. O nedenle güneş koruyucu krem kullanmak çok önemlidir. Ultraviyole, yani radyasyon yüzünden kalıcı hasar veren güneş yanığının zemin hazırladığı en önemli şey, ben kanseridir. Dolayısıyla güneş yanığını ciddiye almak gerekir.

    Güneş yanığı sonrası kaşıntı nasıl giderilir?
    Güneş yanığının iyileşme evresinde cilt kendini atarken kaşıntı gelişmeye başlar. İlk zamanlarki ağrının yerini kaşıntı alır. Kaşıntıyı gidermek için ağızdan alınan, antihistaminik denilen kaşıntı kesici ilaç kullanılabilir.

    Kaşıntıyı engellemek önemlidir, çünkü kaşınan yere tırnaklardan, ellerden mikrop taşınabilir ve cilde enfeksiyon yükü bindirilmiş olur.
    Kortizonlu bir kremi nemlendirici bir kremle karıştırarak günde bir veya iki kez sürmekle kaşıntı baskılanabilir. Bu sayede cilt, enfeksiyona karşı korunmuş olunur. Arkasından sadece nemlemdiriciyle yola devam edilir.

    Kaşıntıya karşı bir başka faktör de suyu artırmaktır. Deri kurudukça kaşıntı tetikleniyor olabilir. İçilen su miktarını artırmak gerekir. Ayrıca üstten sürülen nemlendiriciye önem vermekte de fayda vardır.

    Güneş yanığından soyulmamak için ne yapmalıyız?
    Güneş yanığının mutlaka soyulmayla sonlanacağını hepimiz biliyoruz. Yanan bölgede kuruma reaksiyonudur soyulma. Kuruyan bölgeyi iyi nemlendirirsek sorulmayı geciktirebiliriz. Tamamen soyulmayı engellemek diye bir kavram yoktur. Çok iyi nemlendirmek, soyulmayı sadece geciktirir.

    Bir iki hafta sonra hafif bir kese peeling yapıldığında duşta ölü deriler atılır. Doğrusu geciktirmek ve ölü derilerin duşta atılımını tetiklemektir. Çünkü kişi kendisi soyduğu zaman enfeksiyon olabilir.

    Soyulmayı önlemek için badem yağı kullanılabilir. Aloe veralı bitkisel ürünlerden faydalanılabilir. Badem yağı içerikli olan tıbbi amaçlı solüsyonlar ve ayrıca gliserin-vazelin-üre (üre kaşıntıyı engelleyen doğal maddedir) karışımlı nemlendiriciler soyulmayı bloke edecektir.
    Keseyi bir hafta sonra yapmakta fayda var. Erken yapılırsa deride yamalı bir görünüm olabilir ya da çizik olursa enfeksiyon oluşabilir.

     

  • Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Adet gecikmesi ne zaman ciddiye alınmalı?

    Kadınlarda çeşitli nedenlere bağlı alarak adet gecikmesi yaşanabiliyor. Uzmanlar yılda bir iki kez adet gecikmesinin normal karşılanabileceğini ancak düzensizliğin iki üç ay devam etmesi durumunda hekime başvurulması gerektiğini belirtiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ebru Füsun Işık, adet gecikmesinin ne zaman ciddiye alınması gerektiğini anlattı.

    Adet gecikmesinin birçok nedeni olabilir. Hormonal faktörler, üreme organları ile ilgili hastalıklar, stres gibi yaşam koşulları, ağır egzersiz veya aşırı kilo alıp verme adet gecikmesine neden olabilir. Op. Dr. Işık, adet gecikmesinin nedenleri arasında en sık görülenin yumurtanın geliştiği folikülün çatlamaması olduğu söyleyerek şu bilgileri verdi:

    “Aslında kadınların birçoğu yılda bir siklüs yumurtanın çatlamaması gibi sorunlar yaşayabilirler. Fizyolojik olan bu durum pek çok kez birkaç günlük adet gecikmesine yol açtığı için kadınlar tarafından fark edilmez. Adet gecikmesinde ilk olarak akla gelmesi gereken şey ise gebeliktir. Adet gecikmesi fizyolojik olan bu durumlar dışında yumurtalıklarda gelişebilecek endometriozis kistleri, yumurtalıkların iyi ve kötü huylu tümörleri gibi patolojik kistik oluşumlarda da görülebilir. Bazı hormonal denge bozukluklarında da ilk belirti adet gecikmesi şeklinde olabilir. Bu grup hastalıklar çok çeşitlidir ve karmaşık bir yapı içerisinde olabilirler. Bunlar içerisinde en sık rastlananları ise polikistik over sendromu, tiroit bezi fonksiyon bozuklukları ve süt hormonu olarak bilinen prolaktin hormonu salgı bozukluklarıdır. Bu hormon bozuklukları arasında adet düzensizliklerine en sık yol açan durumu ise polikistik over sendromu oluşturuyor.”

    Tanı ve tedavi önemli
    Op. Dr. Işık, tedavi yöntemleri ve tedavi edilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek riskler konusunda da şunları söyledi:
    “Tedavi şekli, bulunan patolojiye göre değişir. Tiroit hormonu yetersizliğine bağlı durumlarda tiroit hormonu verilir. Prolaktin hormonunun yüksek düzeyde salgılandığı durumlarda, salgılamayı kesici ilaçlar verilir. Polikistik over sendromunda ise sadece kilo vermeyle bile adetler düzene girebilir. Ayrıca progesteron hormonu veya doğum kontrol haplarıyla da tedavi mümkün olabiliyor. Sürekli östrojen hormonu etkisi altında kalan rahim içini döşeyen endometrium tabakası her ay düzenli dökülüp adet kanaması şeklinde atılmadığı için sürekli kalınlaşır. Uzun yıllar içersinde bu durum rahim kanseri oluşumu riskini artırır. Ayrıca adet gecikmeleri tedavi edilmezse gebelik oluşumu gecikir veya gerçekleşmez. Adet gecikmesine neden olan yumurtalıkta kistik bir durum söz konusu ise tedavisi gecikmiş olur.”

  • Ayak bakımı

    Ayak bakımı

    Yazın sandaletlerin içinde ayaklarınızın temiz ve bakımlı gözükmesi için, düzenli pedikür yaptırmanın yanında evde uygulayabileceğiniz kolay yöntemlerde var.

    Ayaklarınızı sıcak ve sabunlu bir suyun içinde yarım saat beklettikten sonra ponza ile ölü deriyi temizleyin.Ayaklarınız iyice yumuşayana kadar tekrar edin. Bu işlemi duştayken yapmak daha kolay olacaktır.

    Daha sonra törpü ile tırnak diplerini geriye itin yapabiliyorsanız tırnak makası yardımıyla fazla derileri kesin. Törpü yardımıyla tırnaklarınızı şekillendirin. Ayak tırnaklarını düz kesmek tırnak batmalarına da engel olacaktır.

    Eğer ayak için kullandığınız bir peeling varsa onunla,yoksa vücut peelingi ile ayaklarınıza masaj yapın ve yıkayın.İyice kuruladıktan sonra nemlendirici krem sürün ve üzerine pamuklu bir çorap giyin.

    Zaman zaman içerisine papatya atılmış ılık su da bekleterek ayaklarınızın dinlenmesini sağlayın.Bu gün boyu şişen ayaklar içinde etkili olacaktır.

    Her zaman güzel görünen ayaklar için, her banyoda mutlaka ponza taşı ile ölü deriyi temizleyin ve duştan sonra ayaklarınızı tırnaklarınızla birlikte nemlendirin.

    Ayaklarınızın güzel gözükmesi için doğru ayakkabıyı seçin. Ayak formlarına uymak için şekli bozulmuş bir ayakkabı içinde ayaklar hiç güzel gözükmeyeceği gibi sağlıklı da olmayacaktır.

    Kısa tırnak tercih edilmeli
    Yaz, kış kısa tırnak kullanılması gerektiğinin altını çizen uzmanlar, hem sağlık, hem temizlik açısından tırnak boyunuzu kısa ve temiz tutun önerisinde bulunuyor.
    Topuk çatlağı ve topuk dikeni için özel bakım yapılmalı
    Yazın açık ayakkabı giymeye başlayınca fark ettiğiniz topuk çatlağı, ponza taşı ile temizlenebilir. Duştan sonra ayağı hafifçe kurulayıp ponza yapılırsa, topuk çatlağı görüntüsünün kaybolduğu ve ölü derinin gittiği görülecek. Ayak bakımı yaparken ponza işleminin ardından peeling uygulamasıyla ayaktaki kan dolaşımı hız kazanacak. Topuk çatlağı için bakım yapmak, topuk dikeni oluşumunu önlemede önemli bir yöntem.
    Haftada bir peeling
    Peeling uygulaması, mutlaka haftada en az bir kere yapılması gerekiyor. Tabanda oluşan ölü deriden kurtulan ayaklara, işlemin ardından ayak bakımı ürünleri ile 5 dakika boyunca yapılan masaj yapılıyor. Bu sayede cilt pürüzsüzlüğe kavuşuyor.
    Ayak masajı şart
    Evde, kendinizi ve ayaklarınızı spa ile şımartın. Gün boyu kapalı kalan ayaklarda oluşan ayak kokusu ve ayak sağlığı için spa çok önemli. Kokulu ve etkili banyo tuzlarıyla bir küvet hazırlayın ve dinlendirin ayaklarınızı.

  • Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Reflü ile başa çıkmanın yolları

    Çağımızın hastalığı reflü ile başa çıkmanın ilk adımı doğru beslenmeden geçiyor…

    Beslenme alışkanlıklarında reflünün tedavisinde önemli rol oynadığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Keservuran, şu bilgileri verdi:

    Düşük şekerli diyet reflüyü azaltıyor

    “Endüstriyel, rafine gıdalarla beslenenlerin en az yüzde 20 sinde reflü şikayetlerine rastlanmakta, hatta bu rakamın yüzde 50`leri geçtiği söylenmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada toplumun yüzde 20 sinde reflü hastalığı saptanmıştır. Olguların çoğunluğunu yaşlılar, şişmanlar, hamileler oluşturmaktadır. Düşük karbonhidrat içerikli besinlerle beslenen, sofra şekerini az tüketen kişilerin çok büyük bir bölümünde reflü şikayetleri nispeten azalabilmektedir. Un ve şekerden zengin gıdalar ile beslenen bireylerde insulin direnci ve buna bağlı reaktif hipoglisemiler (tepkisel kan şekeri düşüklüğü) olmaktadır. Hipoglisemiyi düzeltmek için vücutta sempatik sistem uyarılmaktadır. Yemek borusunun alt ucunun daralması parasempatik sinir sisteminin kontrolündedir. Hipoglisemi sonucu sempatik sinir sistemi aşırı uyarılınca yemek borusunun alt ucu yutma olmamasına rağmen genişler ve mide içindekiler geriye kaçar.
    Ne yapmalıyız?
    Yağ oranı yüksek yiyecekler mide boşalmasını geciktirir. Özellikle fast food türü yiyeceklerde yağ miktarı yüksektir. Yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi de uzundur, bu nedenle yağlı yiyeceklerin sindirilmesi için daha fazla sindirim enzimi salgılanmaktadır.
    Protein ağırlıklı diyetler yapılarak, yağ ve yağlı besinler, koyu çay, kahve, çikolata nane soğan gibi besinlerin tüketimi azaltılmalıdır.
    Mide asidinin uyarılmasını önlemek için; acı baharatlar, karbonatlı içecekler (kola, soda, gazoz vb.) domates, turunçgiller, kahve , alkol, çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
    Öğünler sık aralıklı olmalı (en az 2 saat) bir öğünde fazla yemek yenilmemeli, fazla yemek mide basıncını arttırır ve reflü olasılığı artar.
    Yemek yerken sıvı alımı azaltılmalı, sıvılar öğün aralarında içilmelidir.
    Alkollü İçeceklerden kaçınılmalıdır.
    Kabızlık ıkınma sonucu karın içi basıncında artmaya ve dolayısıyla reflüde artışa yol açar.
    Her lokmadan sonra çatalı bırakmak ve her lokmayı en az 10 kez çiğnemek.
    Sakız çiğnemekten sakının. Çünkü yutulan hava miktarı artar, bu da gaz ve reflüye yol açar.
    Yemek yerken ve yemeklerden sonraki 45 dakika dik pozisyonda durulmalı.
    Uykudan birkaç saat önce yemek yemekten kaçının. ( 3-4 saat ).
    Akşam porsiyon miktarlarını kısıtlayın.
    Özellikle öğünlerden sonra sıkı dar giysiler giymeyin, kemer, korse vb. kullanmayın.
    Hangi gıdalardan kaçınmalıyız?

    Turunçgiller; portakal, mandalina, greyfurt, limon
    Üzüm, karpuz, kavun
    Yaban mersini, çilek, kızılcık, çekirdekli kara üzüm antioksidan açısından oldukça zengin olmalarına rağmen reflü de dikkatli tüketilmeli
    Kuru fasulye, nohut, mısır gibi gaz yapıcı gıdalar
    Patates, püresi, kızarmış
    Margarin, tereyağı, kuyrukyağı
    Sosis salam sucuk
    Yağda yumurta, kaşar peyniri, tulum peyniri
    Çok sıcak çok soğuk yiyecekler.
    Sakatatlar (karaciğer, beyin, böbrek, vb.)
    Kahve, koyu çay
    Yağda kızartılmış her türlü yiyecek
    Soğan, sarımsak, salçalar ve baharatlı yiyecekler
    Yağlı şekerler, helvalar, lokumlar, hamur tatlıları, kuruyemişler
    Mayonez, ağır soslar, sirke, turşu ve konserveler
    Katı yiyecekler cips, krik-krak, kabuklu yiyecekler midenin perforasyonuna ( delinmesine ) sebep olabilir. bu besinlerin ara öğünlerinizden kaldırıp yerine; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin.
    Nelere dikkat etmeliyiz?

    Mutfağınızda kullanacağınız yağınızı doğru tercih edin,
    Koyu çay kahve yerine bitki ve meyve çaylarına yer verin,
    Mutfağınızda ızgara-haslama-fırın pişirme şekillerini tercih edin,
    Ara öğünlerinizde ; meyveli yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ekmek ya da kuru / taze meyve tüketin,
    Etiket dedektifi olun
    Kendinizi dinleyin, vücudunuzun sesine kulak verin.

  • Parayla mutluluk

    Parayla mutluluk

    Sadece parayla mutluluk olamayacağını artık pek bilmeyen kalmadı. İşte para ve mutluluk dengesi ile ilgili yapılan bir araştırma…

    İsviçreli iktisatçı Bruno Frey’in on yıllar süren araştırmalarının sonucuna göre para, insanların mutluluğunda önemli bir role sahip. İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren bilim insanı, iktisadi modellerle mutluluğun ilişkisini inceleyen ilk isimlerden.

    Ülkeler arası karşılaştırma

    Frey, “Daha fazla para kazanan insanlar daha mutlu. Bu ülkeler arası karşılaştırma yapıldığında da geçerli. Yoksul ülkeler ile ortalama gelir düzeyinin daha yüksek olduğu ülkeleri karşılaştırdığımızda, daha varlıklı ülkelerdeki insanların daha mutlu olduğunu görüyoruz” diyor.

    Frey gibi bilim insanlarının bahsettikleri mutluluk, ölçülebilir ve öznel memnuniyet. Anketlere katılan kişilere örneğin 1’den 10’a kadar bir skalada sürdükleri hayattan ne kadar memnun oldukları soruluyor.

    Sağlık ve genetik yapı da önemli

    Hissedilir mutlulukta paranın rolüyle refah düzeyi arasında doğrudan bir bağ var. Frey, varlığını ikiye katlayan yoksul bir kişinin, aynı şekilde servetini arttıran zengin bir kişiden daha mutlu olduğunu söylüyor.

    Fakir zengin dengesi

    “Para tabii ki her şey değil” diyen bilim insanı, öncelikle sağlığın, genetik yapının ve aile ile arkadaşlar gibi sosyal etkenlerin de önemli rol oynadığına dikkat çekiyor.

    Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Yönetim Kurulu üyesi iktisatçı Gerd Wagner ise Almanya gibi refah toplumlarında ekonomik büyümenin uzun bir süredir öncelikli konu olmaktan çıktığını kaydediyor: “Bambaşka hedefler önemli artık. Örneğin düşük işsizlik, devlet finansmanının sürdürülebilirliği, iyi bir sağlık sistemi, demokrasi ve özgürlük. Tüm bunlar, araştırmalarımıza katılanlar tarafından ekonomik büyümeden daha ağırlıklı olarak görülen hedefler.”

    Siyasi etkenler

    Mutluluk konusunda araştırmalar yapan iktisatçı Frey, siyasi etkenlerin de insanların mutluluklarında önemli rol oynadığını belirtiyor. Demokrasilerde yaşayan insanların otoriter rejimlerde ya da diktatörlüklerde yaşayanlardan daha mutlu olduğunu söyleyen Frey, vatandaşların mutluluğunun, siyasi kararları anlayabildikleri ve etkileyebildikleri oranda arttığını da vurguluyor.

    Bilim insanı Avrupa Birliği’nin ise önemli bir demokrasi açığı olduğu kanısında. Düzenli olarak yapılan ve Birlik vatandaşlarının siyasi kurumlarına olan güvensizliğini gösteren kamuoyu araştırmaları da bunu gösteriyor.

    Frey, “Avrupa Birliği önemli konularda daha sık referandumlara gitmeli. Böylece Avrupa’nın gündemini belirleyen konular ile halk arasında bir bağ kurulabilir” şeklinde konuşuyor.

    İşsizlik erkekleri vuruyor

    Halkın gündemini belirleyen önemli konulardan biri ise işsizlik. Avrupa Birliği’nde 20 milyonu aşkın insan iş arıyor ki buna uzun süredir işsiz olanların sayısı dahil değil.

    Frey yüksek işsizliğin mutluluk konusunda belirleyici olduğunu söylüyor. Genelde bir kaza ya da farklı bir üzücü olay olduğunda insanların uzun süre mutsuz kalmadıklarını, bir süre sonra eski mutluluk seviyelerine döndüklerini kaydeden iktisatçı, işini kaybedenler için ise durumun farklı olduğunu, devletin yaptığı işsizlik yardımı ve sosyal güvenlik sisteminin bile bu mutsuzluğu gideremediğini belirtiyor: “İşini kaybeden gerçekten eskisine oranla çok daha mutsuz oluyor, bu da özgüveni azaltıyor, insanlar kendilerine ihtiyaç duyulmadığıhı düşünüyor. Araştırmalarımıza göre, erkekler vurdukları dipten çıkamıyor.”

    Araştırmalar, kadınların ise duruma erkeklerden daha kolay uyum sağladıklarını gösteriyor. İşini kaybeden kadınlar, bir süre sonra aileleri içinde kendilerine yeni görevler bularak, morallerini düzeltmeyi başarabiliyor.

  • Mutsuz ve tatminsiz kadınlar

    Mutsuz ve tatminsiz kadınlar

    Birbirlerini hiç olmadığı kadar çok arzulayan ve evlendikten sonra mutluluklarının cinsellikle birlikte doruk noktasına çıkacağına inanan pek çok çift var. Bu çiftler nikâh masasına oturdukları zaman, “Cinsel açıdan tatmininiz garanti edilmektedir!” diye bir anlaşmaya imza atmamalarına rağmen, içlerinde tutuşan arzu ile birlikte, her şey gibi cinselliklerinin de dört dörtlük olacağına inanıyorlar. Fakat çoğu zaman her şey bekledikleri gibi olmuyor…“Cinsel bakımdan terk edilmiş evli bir kadın olur mu hiç?” demeyin, çünkü bu bir teori değil. İlk başlarda zevkli bir deneyim olarak paylaşılan cinsellik, daha sonra cinsel isteksizlik ve tatminsizliğin pençesinde kıvranabiliyor. Sonucunda çiftin hayat kalitesinde ciddi bir düşüş meydana gelebiliyor.

    TABULARI YIKMAK GEREKİYOR!
    Sağlıklı ve mutlu cinselliği engelleyen ve kadınların tatminsiz bir cinsel hayat yaşamalarına neden olan erken boşalma ve iktidarsızlık, her ne kadar görünürde erkek odaklı cinsel işlev bozuklukları olsa da, aslında çiftin ortak sorunudur. Erken boşalma ve iktidarsızlık yaşayan erkeklerin hemen hemen hepsi eksiklik, aşağılanma, küçük düşme, başarısızlık ve utanç duyuyorlar. Cinsel işlev bozuklukları nedeniyle birbirine öfkelenen çiftler gün ve gün kendilerine ve partnerlerine olan güvenlerini yitiriyorlar ve birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Hal böyle olunca, tabulaşmış kurallar nedeniyle, cinselliği erkeğin başlatması gerektiğine, erkeğin kadına nasıl zevk vereceğini bildiğine ve cinsellikte erkeğin yönetici olmasının doğruluğuna inanan kadınlar, tatminsizliklerinden dolayı erkekleri suçlamaya başlıyorlar. Ayrıca “Sevişme sırasında konuşulmaz!”, “Cinsellik hakkında konuşmak ayıp ve günahtır!”, “Cinsellik içgüdüseldir ve öğrenilmez!”, “Penisin sertleşmemesi partnerin çekici bulunmadığına işarettir!”, “Fantezi kurmak sapkınlıktır!”, “Mastürbasyon yapmak kötü ve kirlidir!”, “Erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi doğru bilinen yanlışlar cinsel sorunların karşılıklı konuşularak çözülmesini de engelliyor. Bu nedenle, cinsel işlev bozukluklarının çiftin sorunu olduğu kabul edilerek, tabulaşmış düşüncelerden kurtulabilmek için mutlaka bir cinsel terapiste başvurulması gerekiyor.

    CİNSELLİK KADINLAR İÇİN “SEVGİ” ERKEKLER İÇİN “GÜÇ” ODAKLIDIR!
    Çiftlerin birbirlerini sevmeleri ve severek evlenmeleri nedeniyle cinsel hayatlarının iyi olacağına inanmaları, yaşadıkları sorunları çözmekten çok, birbirlerine karşı olan sevgilerini sınadıkları bir sınava dönüştürmelerine neden olabiliyor. Bu sınavda yanlış yapılan her şey kendileri dışında bir sebebe bağlanıyor ve sorumluluklar karşı tarafa yükleniyor. Böylece çift mutsuzlaşıyor. Çözüm için öncelikle kadınların ve erkeklerin doğalarının temelinde yatan “sevgi ve güç” arayışının anlaşılması gerekiyor. Kadınlar sevgi, erkekler ise güç odaklı oluyor. Bu nedenle kadınların cinsel açıdan tatmin olabilmeleri için öncelikle seviliyor olduklarını hissetmeleri gerekiyor. Kadınlar üzüntülü, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar, koşulsuz sevgi ve saygı arıyorlar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzuluyorlar ama en çok kendilerini dinleyecek bir erkeğe ihtiyaç duyuyorlar. Bunun için erkeklerin kadınların elini tutup, gözlerinin içlerine bakarak, sakin ve anlayışlı bir şekilde dinlemeleri, akıl vermek veya çözüm üretmek yerine duygularına eşlik etmeleri gerekiyor. İşte o zaman kadınlar hem gevşiyorlar ve rahatlıyorlar hem sevildiklerini ve değerli olduklarını hissediyorlar hem de sevişmeye hazır hale geliyorlar. Çünkü kadınlar bildiklerini erkeklerinden DUYMAK, duyduklarını HİSSETMEK, hissettiklerini davranışlarında GÖRMEK istiyorlar. Bu nedenle erkeklerin “Zaten onu sevdiğimi ve sadık olduğumu biliyor!” savunması hiç gerçekçi ve mantıklı görünmüyor. Kadını İSTEKLİ veya MELEK, ÖFKELİ veya KIRGIN yapmak erkeklerin elinde gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Erkeğine sesini duyuran ve anlaşılan bir kadın değişiyor, rahatlıyor ve sevgi dolu oluyor…

    KADINLAR NE İSTER…
    Erkeklerin sürekli olarak üzerinde düşündükleri fakat bir türlü bulamadıkları sorunun cevabı aslında çok basit gibi… Kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgisini ifade eden, anlayışlı erkekler istiyorlar. Kadınların kendilerinin yenilgiye uğradıklarını düşündükleri ve savaşamayacak kadar aciz kaldıkları tek şey kendilerini değersiz hissetmeleri gibi görünüyor. Kadınlar çoğu kez değerli olduklarını hissetmek istiyorlar. Bunu hissettirebilmek için erkeklerin kadınların gururunu okşamaları, her akşam en az yarım saat onları dinlemeleri ve anladıklarını göstermeleri, şefkatli olmaları ve her daim arkalarında olduklarını hissettirmeleri gerekiyor.

    KADINLARIN KENDİLERİNİ DOĞRU İFADE ETMELERİ GEREKİYOR!
    Her kadının yapısı diğerine göre farklı oluyor. Bazı kadınlar dokunulmaktan, bazıları cinsellik içeren konuşmalardan ya da seslerden, bazıları ise cinsellik içeren görüntülerden etkileniyor ve uyarılıyorlar. Bunu keşfedebilmenin yolu cinsel paylaşımlarda bulunmak ve paylaşımlar üzerine konuşmak olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bu sanıldığı kadar zor ve karmaşık bir süreç olmuyor. Kadının nelerden zevk aldığını partnerine ifade etmemesi ya da edememesi, cinsel yönden tatmin edilememiş evli kadınların sayısını her geçen gün artırıyor. Bu nedenle kadınların kendilerine sakladıkları düşünceleri, fantezileri ve içlerine attıkları duyguları anlatmaları gerekiyor. Tercih edilen dokunuşları konuşmak ve yol gösterici olmak daha önce tadılmamış zevklere ulaşılmasını ve cinselliğin bambaşka yönlerinin keşfedilmesini sağlayabiliyor. Çünkü konuşmak, istekleri ifade etmenin ve karşılığında geribildirim almanın en basit ve kesin yöntemi gibi görünüyor. Sevişme sırasında beden dilini kullanmak, inlemek ya da mırıldanmak da olağan çözüm yollarından birisi olabiliyor. Partnerinin zevk aldığını fark eden erkek, seks eyleminde başarılı olduğunu düşünebiliyor, partnerinin hangi durumda, neden ve nasıl tepki verdiğini fark edebiliyor ve geri bildirim verebiliyor. Her erkek, kadınını mutlu etmekten yana oluyor. Bu nedenle kadınların konuşarak ya da beden dillerini kullanarak kendilerini doğru ifade etmeleri hayallerindeki sekse kavuşmaları için önemli bir adım gibi görünüyor.

    HER ENGEL BİR FIRSATTIR ANLAYANA…
    Her engel bir fırsattır aslında, üzülmek mutlu olmak için, hastalık şifa bulmak için, öfke sevmek için, suç affetmek için, baskı direnmek için, başarısızlık başarılı olmak için, cinsel sorunlar yakınlaşmak için bir fırsat olabiliyor. Bu nedenle çiftlerin hata yapmaktan ve eleştiriden korkmamaları büyük bir önem taşıyor. Birbirlerini koşulsuzca sevmeleri, inanmaları, denemeleri, yılmamaları, mücadele etmeleri ve gerisini zamana bırakmaları gerekiyor. Çünkü zamanla her şey değişiyor.