Etiket: sağlık

  • Ketojenik diyet

    Ketojenik diyet

    Ketojenik diyet nöbetleri tedavi etmek için kullanılan özel bir yüksek yağ diyetidir. Krema, ve bitkisel yağlar gerekli olan yağı temin etmek için kullanılır. Diyet; şeker, ekmek, yulaflı kahvaltı gevreği, makarna ve süt gibi yiyeceklerin tuketimine izin vermez.Bütün yiyecekler gram bazında tartılıp dikkatle hazırlanmalıdır. Diyetin etkili olması için, her öğün bütünüyle yenmelidir.

    Diyet ilk defa 1920’lerde kullanılmış ama yeni anti-epileptik ilaçların gelişimiyle yıllarca kullanım dışı kalmıştır.

    Diyet nasıl çalışır?
    Ketojenik diyetin içindeki özel yiyecek kombinasyonları vücudun enerji olarak yağ kullanmasına neden olur. Sonuç olarak vücut ketonları üretir.

    Ketojenik diyet hangi tip nöbetlere iyi gelir?
    Diyet farklı türde nöbetlerde işe yarar ve herhangi bir nöbetle sınırlı değildir.

    Diyet nöbetleri kontrol altına almada ya da gidermede ne kadar etkilidir?
    Ketojenik diyetteki çocukların uzun süre takip edildiği çalışmalarda, ketojenik diyette olan çocukların 1/3’ünün %90’dan daha fazla nöbet kontrolü sağladığı ve bu çocukların yarısının nöbetlerinden tamamen kurtulduğunu bildirmiştir. Bir diğer 1/3’ü nöbet sayısında %50’den daha fazla azalma göstermiştir. Geri kalan 1/3’ü ise diyetin etkisizliğine ya da zorluğuna bağlı olarak devam etmemiştir.

    Diyet nasıl başlatılır?
    Diyet yakın tıbbi gözetim altında hastanede başlatılır. Diyet, yavaş yavaş arttırılarak tam miktarına 3-4 günlük bir süreç içinde ulaştırılır. Bu süre zarfında kanda şeker ve keton oranları gözlemlenir. Diyete başlamak için açlık periyodu gerekmese de bazı tıbbi merkezlerde kullanılır. Çocuk tam ketojenik diyet yiyebildigi zaman eve gidebilir.

    Diyetin nöbetleri azaltması ya da gidermesi ne kadar zaman alır?
    Diyet etkin hale hemen gelebilir ya da birkac ay gerekebilir. Her çocuk ve her bunye kendine özgüdür Genellikle ilk 12 hafta içerisinde iyileşme gözlenir.

    Çocuğum diyete başladıktan sonra anti-epileptik ilaçları durdurulacak mı?
    Eğer çocuk birden fazla epilepsi ilacı kullanıyorsa ketojenik diyete başladığında bir tanesi azaltılabilir. Geri kalan anti-epileptikler çocuğun nöbetleri zamanla iyileştikçe azaltılır.

    Diyet çocuğum için sağlıklı mıdır?
    Diyet kendi başına vitamin ve mineral açısından yetersizdir. Çocuğunuz ketojenik diyet tedavisindeyken onun için özel takviyeler reçete edilecektir. Diyet 2-3 yıl kullanılır. Daha sonra daha sıradan bir diyet uygulanır.

    Ketojenik diyetin herhangi bir yan etkisi var mıdır?
    Diyetin en sık rastlanan yan etkisi kabızlıktır. Bu problemi engellemek için diyette izin verilen yüksek lifli sebzeler yemek, bol su içmek gibi birçok seçenek vardır. Daha az gözlenen bir yan etki ise böbrek taşıdır. Bu problem çocuğunuzun yeteri kadar su içmesini sağlayarak engellenebilir. Başka az rastlanan bir yan etki ise yükselmiş lipid seviyesi ve azalmış büyüme oranıdır.

    KETOJENIK DIYET YOLCULUGU

    Ketojenik diyet, bakımı üstlenen kişinin zamanını, çocuğun ise irade gücünü gerektiren çok sıkı bir diyet programıdır. Son tıbbi araştırmalar, bu tedaviyi kullanan çocukların en az yarısında iyileşen nöbet kontrolü bildirmiştir. Çocuğunuz aşağıda belirtilen bir ya da daha fazla yarardan faydalanabilir.
    Nöbet sayısında azalma
    Nöbet şiddetinde azalma
    Nöbetlerin uzunluğunda (süresinde) azalma
    Anti-epileptik ilaçlarda azalma
    Zihinsel uyanıklıkta gelişme
    Çoğu ebeveyn ketojenik diyetin denemeye değer ve küçük yaşta başlamanın çocuğun büyümesini beklemekten daha iyi olduğu konularında hemfikirdir. Eğer diyet etkili olursa ve nöbetler daha iyi kontrol edilirse, diyete devam etme motivasyonu çok daha kolay bulunur. Ketojenik diyet ilk başta çok eziyetli olabilir, ailenizin dışarı çıkmasını hatta aile olarak beraber yemenizi sınırlandırabilir. Diyete başlamadan önce kendinizi, çocuğunuzu ve ailenizi hazırlamak, ailenizi mahrum ettiğiniz duygusunun stresini gidermeye yardım edebilir.

    Ketojenik diyet, yakın tıbbi takip gerektiren bir tedavidir. Diyetin çocuğunuzun büyümesine ve gelişmesine olanak tanımak için zaman içinde ayarlanacağını aklınızda bulundurun. Diyet eğer gerekirse nöbet kontrolünü arttırmak için de ayarlanabilir. Bu tedavi süresince doktorunuzla ve diyetisyeninizle devamlı iletişim halinde olacaksınız.

    Çocuğu ketojenik diyette olan çoğu ailenin diyet alışkanlıkları, planlanmış zamanlı öğünlerle ve ketojenik diyetin gerektirdiği meyve ve sebzelerin öğünlerde kullanılmasıyla degistirilir. Ketojenik diyette olan çocuklar, çoğu zaman özel yiyecekleri konusunda hassastırlar ve başka bir şey yemeye kalkışmazlar. Fakat bazı çocuklar uzun süren bir alışma sürecinden geçerler ve daha fazla ya da daha değişik yemekler için yalvarırlar. Kararlılık ve olumlu davranışları yüreklendirme ile gelişebilen diyette, davranışsal alışma süreci olduğunu bilmek çok önemlidir. Küçük çocuklar diyetlerin özel ve alternatifleri olmadığını bir kere öğrendiklerinde boyun eğerler. Daha büyük çocuklar ise hayal kırıklıklarını belli edip, öğün planında daha özel değişiklikler istemeyi öğrenirler.
    Diyetin ilk günlerinde, diyetteki bir çocuk için keto olmayan yiyeceklerin varlığı cezbedici olabileceği için bütün aile bireylerinin yardımında ısrarcı olun. Abur-cubur dolabını temizlemeniz gerekebilir. Tatiller ve doğum günleri için şeker yerine, ödül olarak sticker, oyuncak, sinema bileti gibi yemek olmayan şeyleri düşünün.

    Büyükanne ve babalar, akrabalar, bakıcılar diyetin amacını açık bir şekilde anlamalılardır. Böylelikle çocuğun diyetini şeker ya da diğer tatlıları vererek bozmamalılardır. Son olarak sizin gibi benzer deneyimlere sahip olan başka ailelerle konuşmak yardımcı olur. Diyetisyeninize eğer böyle bir aile telefon numarasını bu amaç için bıraktı mı diye sorun. Ketojenik diyette başarılı olmuş olan birçok aile diğer ailelere yardım etmek için heveslidir.

    Ketojenik diyet programı

    Ketojenik diyet, nöbet kontrolü için epilepsi uzmanları, nörolog, diyetisyen, hemşire, eczacı ve soysal hizmet çalışanlarının uzmanlıklarının gerektiği bir tedavidir. Eğer çocuğunuz için ketojenik diyetin yararlı olduğu kanıtlanırsa, bu diyette 2 yıl kadar kalacaktır. Bu süre zarfında çocuğunuzun tıbbi takımı tarafından yakından gözlenmesi önemlidir. Diyetin güvenli olarak yönetildiğinden emin olmak için atacağınız adımlar aşağıdaki gibidir:

    1. Nörolojik değerlendirme ve Ketojenik diyet programına yönlendirme
    2. Diyetisyen ile tanışma. Bütün ebeveyn ve bakımı üstlenen kişilerin katılması teşvik edilir. Diyet detaylı bir biçimde açıklanır. Diyetisyen çocuğunuzun beslenmesini değerlendirir. Bu sırada hastaneye yatış zamanı belirlenebilir.
    3. Ketojenik diyet öncesi laboratuar çalışmaları, nörolog tarafından belirlenen metabolik bozuklukların olasılıklarını ekarte eder.
    4. Ketojenik diyet için hastaneye yatış. Yatış süresi 3-4 gündür. Çocuğunuz hastaneye yattığı günde ya da ertesi gunu diyete başlar. Laboratuar çalışmaları hastaneye yatmanın sabahında yapılabilir.
    5. Ketojenik diyet takip yönetimi, medikal takımınızı görmek için nöroloji kliniğine düzenli programlanmış ziyaretlerinizi içerir. Diyet ve ilaçlardaki ayarlamalar en iyi nöbet kontrolünü sağlamak için yapılacaktır. Diyetisyen her ziyaretinizde besin değerlendirmesi yapacaktır. Her ziyaretinizde laboratuar çalışmaları tekrarlanacaktır.

    Tedarik Listesi
    Yiyecekleri tartmak için tartı: taşınabilir gram ölçekli 1 gram hassaslığında.
    Tartılar düzenli olarak evde kalibre edilmelidir.
    Önerilen mutfak aletleri
    Az miktar yemekler için küçük plastik saklama kapları
    Sıvılar için kapaklı plastik içecek şişeleri
    Küçük çocuklar için dökülmeyi önleyen kapaklı bardaklar
    Yemeklerin her lokmasını sıyırabilmek için küçük ve ucu silikon olan spatulalar
    Sıvıları ölçmek için mililitreli ölçme kabı
    Bükülebilir plastik kamışlar
    Mikrodalgada pişirebilmek için mikrodalgaya dayanıklı küçük kaplar
    Öğünle seyahat edebilmek için küçük soğutucular ya da yalıtılmış çantalar
    Okul yemekleri ya da seyahat için yalıtılmış şişeler ya da kaplar
    Yemeklerin küçük parçalarını yiyebilmek için kürdan
    Blender
    Kremayı çırpmak için milkshake karıştırıcısı ya da el çırpıcısı
    Yemek kaplarını etiketlemek için bant
    Mikrodalga fırın
    Küçük porsiyon hazırlamak için küçük tava

    Gözlemleme aletleri
    Çocuğunuzu her hafta evde tartabilmek için banyo tartısı
    Kan keton ve seker stikleri ve İdrar keton testi çubukları (eczanelerde bulunur)

    Diyete başlamak
    Ketojenik diyetin başlangıcı için çocuğunuz hastaneye yatırılacaktır. Bu süre zarfında ketojenik takım onu dikkatlice gözlemleyecektir.
    1. Gün
    Hastaneye gitmeden önce çocuğunuza sağlıklı bir kahvaltı yaptırtın. Şeker, kurabiye, pasta, turta ve çörek gibi şeker miktarı yüksek yiyeceklerden kaçının.

    Ketojenik diyet öncesi kan testleri laboratuarda yapılacak ya da çocuğunuz hastanedeyken kan alınacaktır (daha önceden de kan alınmış olabilir).

    Öğlen veya aksam yemeği saatinde Ketojenik diyet hastanede başlatılacaktır.

    Çocuk, su ve kafeinsiz diyet sıvıları her 1-2 saatte bir içmesi için teşvik edilecektir.

    Parmaktan alınan kanla, kan şekeri ve keton duzeyi bir test çubuğu ile ölçülecektir.

    Çocuğunuzun diyetisyeni sizinle görüşüp diyet başlangıcını açıklayacak ve sorularınızı cevaplayacaktır.

    2. Gün

    Diyet birinci günden daha fazla miktar yemek ve özel formülle ilerleyecektir.

    Çocuğunuz her 1-2 saatte bir sıvı içmeye devam eder.

    Kan şekeri ve keton seviyeleri ölçülmeye devam edilecektir.

    Tartıyı ve ketojenik diyet öğünlerini hazırlamayı öğrenmeye başlayacaksınız.

    Diyetisyeninize çocuğunuzun evdeki öğünlerini planlaması için yardım edeceksiniz.

    Çocuğunuza eve gittikten sonra her gün vereceğiniz özel vitamin ve mineralleri öğreneceksiniz.

    3. Gün

    Diyet toplam miktarda katı gıda ya da özel formüllü mama miktarına çıkartılır.

    Çocuğunuz her 1-2 saatte bir sıvı içmeye devam eder.

    Kan şekeri ve keton seviyeleri ölçülmeye devam edilecektir.

    Hastalıklar sırasında diyeti nasıl ayarlamanız gerektiğini öğreneceksiniz.

    Çocuğunuz yemeği reddederse ya da çok acıkırsa neler yapmanız gerektiğini
    öğreneceksiniz.

    Kabızlığı engellemek için diyeti nasıl ayarlamanız gerektiğini öğreneceksiniz.

    Eve götürmek için çocuğunuzun 2 ya da 3 öğününü hazırlayacaksınız.

    Eğer çocuğunuz 3 tane yemeği yemiş ve midesinde tutmayı başarabilmişse eve gitmeye hazırdır. Eğer çocuğunuz kusuyorsa ya da düşük kan şekeri varsa ekstra bir gün kalmaya ihtiyacı olabilir.

    Takip
    Çocuğunuz eve döndükten sonra Ketojenik Diyet Takımı telefon ya da elektronik posta yoluyla sizinle yakın irtibatta olacaktır. Takip randevularınız için her 3 ayda bir hastaneye gelmeniz gerekecektir. Ilk randevunuz diyet baslangicindan 1 ay sonra olacaktir.Bu randevularda büyüme kontrolü, laboratuar çalışmaları ve nörolojik ve besin değerlendirilmeleri yapılacaktır.

  • Mutluluğun formülü sabah seksi

    Mutluluğun formülü sabah seksi

    Seksin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmez, evet bu sağlıklı, faydalı aksiyonu ne zaman yapmalıyız peki, gece mi?

    Seksin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmez, evet bu sağlıklı, faydalı aktiviteyi ne zaman yapmalıyız peki, gece mi? Hayır. Uzmanlar, sabahları, özellikle erkeklerin ereksiyon halinde olması kadın ve erkeklerin mükemmel bir seks yaşaması için fırsattır. Bu fırsatı en güzel biçimde değerlendirmelisiniz. Şimdi sabah seksinin size ve vücudunuza faydalarını dikkatle okuyalım lütfen ;

    Sabah yapılan seksin mutluluk hormonu oksitosini tetiklediği uzmanlar tarafından açıklanmıştır.

    Sabah yapılan seks gün boyu çifti birbirine daha bağlı hissettirir ve aşk dolu bir gün geçirmelerini sağlar.

    Erkekler en fazla ve en kolay sabahları testesteron üretir. Bu durum daha rahat bir seks yaşayacağınızı gösterir.

    Gün içinde çiftler aynaya baktıkları zaman kendilerini daha güzel hissederler.

    Bağışıklık kazandıran bir antikor olan IgA seviyesini sabah seksi arttırıyor.

    Sabah seksi eşler arasındaki istenilme duygusunu arttırır ve bu şekilde de büyük bir mutluluğa sebep olur.

    Sabah seksinde doyuma ulaştığınızda östrojen seviyeniz yükselir ve bu durum da saç ve cildin dokusunu iyileştirir.

    Sabah seksi işe konsantrenizi arttırır. Nedeni ise akşam seks yapan çiftlerin gün boyu seksi düşündükleri ve işlerinde verimli olamadıklarındandır. Fakat sabah yapılan seks sayesinde bu düşünce olmaz.

    Sabah egzersizi görevi gören seks ayrıca gün boyu dinç olmanızı da sağlar.

  • Kışın şifa kaynakları

    Kışın şifa kaynakları

    Son yıllarda yapılan araştırmalar; bakliyatların yüksek çeper ve bitkisel protein içerdiğini, B vitamini ve bazı mineraller açısından zengin olduğunu ortaya koydu. Yüksek oranda lif, ancak çok az yağ içeren bakliyatlar sağlık açısından da vazgeçilmezdir. Peki, bakliyatları yakından tanımak ister misiniz?

    Kışın şifa kaynakları

    1) Yeşil mercimek
    Yüzde 24 oranında protein içerir. 1 kg mercimek, 1 kg etteki, 1 kg buğday ekmeğindeki karbonhidrat ve madenleri rahatça karşılar. Ayrıca A, B1, B2, C vitaminleri, kalsiyum, sodyum, potasyum, demir, fosfor, kükürt, çinko, klor, bakır, iyot, albümin içerir. Özellikle kansız, halsiz, sinirli kişilere yararlıdır. İçine et veya kıyma konulmasına gerek yoktur. Biraz sıvı yağ ile pişirilse daha sağlıklı olur ve kolesterol hastaları için risk taşımaz.

    2) Nohut
    Bol fosfat, yüzde 20 civarlarında protein, az yağ, bol karbonhidrat ve lif içerir. Ayrıca demir, kalsiyum, potasyum ve fosfor bulunur. 1 fincan nohut 120 grametteki kadar protein sağlar. Leblebi de nohutun kavrulup kabuğunun çıkarılmış halidir.

    3) Soya fasulyesi
    Yapılan araştırmalar soya fasulyesini hem besleyici hem de yüksek oranda protein sağlayan bir bitki olduğunu gösterdi. Yüksek oranda aminoasit içerir. Dolayısıyla protein açısından aranılan bir sebzedir. Vejetaryenler için de çok yararlıdır. Soyada cinsine göre yüzde 36 protein, yüzde 18 yağ, yüzde 20 karbonhidrat bulunur.

    4) Kuru fasulye
    Kuru fasulyede etten daha fazla albümin vardır. Ayrıca karbonhidrat, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, manganez ve fosfat açısından zengindir. 100 gramında 350 kalori vardır. Zencefil, kimyon, havuç, soğan, kekik ve biberiye katılırsa sindirimi daha kolay olur.

    İlaç gibi sebze brokoli
    Brokoli sadece kanserde değil, aynı zamanda antioksidan özelliğinden dolayı birçok hastalıkta da koruyucu veya tedaviye yardımcıdır. Mükemmel bir A ve C vitamini deposudur. 100 gram brokolide yaklaşık 100 mg C vitamini vardır. Aynı zamanda yüksek oranda potasyum ve kalsiyumda içerir. Bu nedenle kas kramplarında, kemik erimesinde, büyüme çağında ve ishallerde yararlıdır. Brokolide sülforafan ismi verilen sağlığa yararlı doğal bazı kimyasal maddeler vardır. Hayvanlarda yapılan bazı deneylerde sülforafan maddelerinin tümör büyümesine engel olduğu bilimsel olarak saptanmıştır.

    Bademli brokoli (2 kişilik)
    300 gr brokoliyi haşlayın. Daha sonra teflonda hafifçe çevirin. Pişmesine yakın üzerine 40-50 gr kadar iri doğranmış badem serpin. Zencefil, kırmızı pul biber ve soya sosuyla aromalandırın.

    Yazı: Ender Saraç

  • Alzheimer’a karşı Akdeniz diyeti

    Alzheimer’a karşı Akdeniz diyeti

    İngiltere , alzheimer ile savaşta taktik değiştirmeyi tartışıyor. Ülkenin saygın bilim kurumlarından Genel Pratisyenler Kraliyet Koleji ve Ulusal Obezite Forumu’nun iki lideri, Dr. Clare Gerada ve Dr. Davis Haslam İngiltere Sağlık Bakanlığı’na açık mektup yazdı. İkili, Alzheimer ile mücadelenin birincil yöntemi olan ilaçla tedavinin yerine, hastalara Akdeniz diyetinin teşvik edilmesini öneriyor.

    Mektupta, taze meyve ve sebzenin yanında, zeytinyağı ve balıkla beslenenlerin, bu şekilde beslenmeyenlere oranla ‘bunama’ rahatsızlığından daha nadiren mustarip olduğu ifade ediliyor. Konu hakkında onlarca araştırma yapıldığını, ne var ki devletin bunları görmezden geldiğini belirten araştırmacılar, Londra ’da gerçekleşecek G8 Demans Zirvesi’nden ilaç firmalarının menfaatine kararların çıkacağını söylüyor. İlaçla tedavi yerine tüm jenerasyonun, özellikle çocukların, diyet ve sağlıklı beslenme konusunda eğitildikleri takdirde, uzun vadede alzheimer ve demans gibi hastalıkların önünün alınabileceği belirtiliyor.

    Akdeniz diyeti nedir?
    Kalp-damar hastalıklarının Akdeniz Bölgesi insanlarında daha az görülmesi, bilim insanlarının Akdenizlilerin beslenme şekline eğilmesine yol açtı. ‘Akdeniz Diyeti’ adı verilen bu beslenme şeklinde, taze meyve, sebze, balık ve zeytinyağı ağırlıklı olarak tüketiliyor.

    Akdeniz Diyeti için tıklayın !

  • Miyom Kısırlığa Yol Açabiliyor

    Miyom Kısırlığa Yol Açabiliyor

    İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, “Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artar” dedi.

    Buyru, AA muhabirine yaptığı açıklamada, miyomların (Rahim tümörü) östrojen hormonuna bağımlı olarak geliştiğini belirterek, menopozdan sonra östrojen hormonunun etkinliğinin azalmasıyla mevcut miyomların çoğunlukla küçüldüğünü söyledi.

    Miyom gelişiminin ailevi eğilim gösterdiğini ifade eden Buyru, anne veya ablasında miyom saptanan kadınlarda miyom görülme riskinin daha yüksek olduğunu kaydetti.

    Buyru, doğum yapmamış kadınlarda da miyom gelişimine sık rastladıklarını dile getirerek, “Miyomların belirtileri, bulundukları yer ve büyüklüklerine göre değişiklik gösterir. Rahim içine yakın ve büyük olan miyomlar daha fazla şikayete neden olur. Küçük olsa bile rahim içine yakın miyomlar adet esnasında kanama miktarının artmasına, kanama süresinin uzamasına yol açar. Tam tersine rahim dışına doğru olan miyomlar ise daha az şikayete neden olur. Bu tür miyomlar büyüdükleri takdirde idrar kesesi, barsak gibi komşu organlara bası yapıp, sık idrar yapma ve dışkılama güçlükleri şeklinde belirti verebilir” diye konuştu.

    “Miyom çapı büyüdükçe kısırlığa yol açma riski de artar”

    Prof. Dr. Buyru, miyomların büyüklüklerinin çok değişken olduğunu kaydederek, birkaç milimetreden, 20-30 santimetreye kadar büyük miyomlara rastlayabildiklerini ifade etti.

    Şikayet ve belirtilerin miyomların yerleşim yerini yakından ilgilendirdiğini anlatan Buyru, “Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de arttırabiliyor. Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artar. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa daha fazla sorun yaratır. Miyomların yol açtığı en büyük problemler, kanama, gebe kalamama, çevre dokulara bası ve yoğun kanama sonucu ortaya çıkan kansızlıktır” ifadesini kullandı.

    Buyru, miyomların kötü huylu olma olasılığının binde 5 olduğunu ifade ederek, hızlı büyüyen, kan akımında farklılıklar olan miyomların kötü huylu olabileceğini dile getirdi.

    Doğurganlığını tamamlamış kadınlarda çok sayıda miyom olduğunu, bunların teker teker çıkarılmasının kanama riski taşıdığına vurgu yapan Buyru, bu tür ameliyatların kadının yaşamı açısından risk oluşturması halinde rahim alınmasını da gerektirebildiğini kaydetti.

    “Her miyomun alınması gerekmez”

    Prof. Dr. Faruk Buyru, görülen her miyomun alınmasını şart olmadığına dikkati çekerek, bunların ilaçla tedavisinin olmadığını, bazen kanamaların azaltılması için geçici olarak ilaçlar kullanıldığını söyledi.

    Miyomda kesin çözümün ameliyat olduğunu ifade eden Buyru, “Ancak pek çok kadın, ameliyata gerek olmadan miyomlarıyla sorunsuz yaşamlarını sürdürebilir. Kanama, gebe kalamama gibi şikayeti olanlarda ameliyat gerekebilir. Rahim içindeki miyomlar küçük olsa bile hem gebe kalamama, hem de yoğun kanamaya neden olmaları nedeniyle ameliyat gerektirir. Rahim duvarındaki miyomlar, 5 santimetreden büyükse veya çok sayıda olduğunda ameliyat düşünülebilir. Rahim dışında yer alan miyomlar, çok büyüdüğünde veya çevreye bası yaptığında ameliyat düşünülmelidir” şeklinde konuştu.

    Buyru, miyomun kanlanmasını sağlayan damarın tıkanması gibi yeni tedavi seçeneklerinin ortaya çıktığını dile getirerek, bu yolun ameliyat olmak istemeyen veya operasyonu sorunlu olabilecek hastalarda düşünülmesi gerektiğini vurguladı

  • 2014 Yılbaşı için sağlıklı menüler

    2014 Yılbaşı için sağlıklı menüler

    Yeni yıl dileğiniz daha sağlıklı ve fit bir vücuda sahip olmak ise işe yılbaşı gecesi mönünüzü dikkatli bir şekilde hazırlayarak başlayabilirsiniz.

    İnanması zor gelse de yeni yıl sofranız hem iştah açıcı hem de sağlıklı olabilir. İşte diyetisyen Müge Arslan’dan yılbaşı menünüzü hazırlarken işinize yarayacak tüyolar…

    Yılbaşı sofralarında şarküteri ürünlerini mümkün oldukça az tüketiniz. Bu besinlerin içeriğindeki doymuş yağ asitleri özellikle kalp damar sağlığını olumsuz etkiler.

    Şarküteri ürünleri illa tüketmek istiyorsanız da beraberinde C vitamininden zengin yiyecekleri de bulundurun. Şarküteri ürünlerinin içeriğindeki nitrit ve nitratın etkilerini minimuma indirmek için domates, limon, yeşil biber ve maydanozdan oluşan salata en uygun seçenek olacaktır.

    – Kırmızı et yerine balık, tavuk ve hindiyi tercih ediniz. Ancak yediğiniz miktarlarına ve pişirme şekline dikkat ediniz.

    – Yağ tüketimini azaltınız. Katı yağlar yerine sıvı yağları, özellikle zeytinyağını kullanınız.

    – Yemeğinizi yavaş yavaş tüketiniz. Hızlı yerken daha fazla insülin salgılanır, bu da hem yağın vücutta depolanmasına, hem de karaciğerde kolesterol yapımının artmasına neden olur.

    – Kuruyemişler özellikle kalp hastalıklarının önlenmesinde önemli yere sahip besin maddeleridir. Kuruyemişlerde bulunan tekli doymamış yağ asitleri ile bitkisel kolesterolü düşürür. Ama aşırı tüketilmemelidir.

    – Antioksidan etkisi bulunan meyve ve sebzelere ağırlık verilmelidir.

    – Çorba, sebze yemeği ya da cacığınızda 2-3 diş sarımsak tüketiniz. Sarımsak bol miktarda potasyum, fosfor, selenyum, A ve C vitaminleri ile 75 farklı kükürtlü madde içerir. Kan damarlarını genişletir, kanın pıhtılaşma oranını azaltıp damar tıkanmasını önler.

    – İki, üç yemek kaşığı kadar barbunya pilakisi, kuru fasulye ve nohut tüketiniz. Kuru fasulye, nohut, mercimek, börülce ve barbunya hem çok besleyicidir, hem de kalp hastalıklarını ve kanserden koruyucu madde içerir. Bu koruyucu maddelerden biri de diyet lifidir. Diyet lifi, yüksek tansiyonu ve kötü kolesterolü düşürür; kan şekerinin yükselmesini, kabızlığı ve kalın bağırsak kanserini önler.

    Yılbaşı için sağlıklı mönü önerileri

    Yılbaşı Günün Menüsü

    Sabah
    – Çay (şekersiz)
    – 1 kibrit kutusu beyaz peynir
    – Domates, salatalık
    – 5–6 adet zeytin
    – 1 ince dilim çavdar ekmek

    Ara
    – 1 porsiyon meyve
    – 1 kase yoğurt

    Öğle
    – 1 kase çorba
    – 6 yemek kaşığı sebze yemeği
    – Salata (yağsız)
    – 1 ince dilim çavdar ekmek

    Ara
    – 1 porsiyon meyve
    – 1 kase yoğurt

    Akşam
    – 1 kase çorba
    – Salata (yağsız)
    – Hindi dolması
    – 1 ince dilim çavdar ekmek

    Ara
    – 1 porsiyon meyve

    Yılbaşı Mönüsü

    Başlangıç tabağı
    – Somon füme
    – Lakerda
    – Dana jambon
    – Yaprak sarma
    – Beyaz peynir
    – Kaşar peynir
    – Patlıcan salata
    – Haydari
    – Domates-salata söğüş

    Ara Sıcak
    – Karides güveç
    – Sıcak pilaki
    – Salata
    – Özel doğa salatası

    Ana Yemek
    – Palamut ızgara veya kestane iç pilavlı kuzu tandır
    – Meyve/Dondurma
    – Çorba

    Yılbaşı Menüsü
    – Yaprak sarma
    – Beyaz peynir
    – Kaşar peynir
    – Patlıcan salatası
    – Domates, salatalık
    – Sigara böreği
    – Çorba, patates sufle veya su böreği veya peynirli sufle veya tavuk pate
    – Hindi dolması
    – Salata
    – Meyve

  • Kirpik kaybı tümör habercisi mi?

    Kirpik kaybı tümör habercisi mi?

    İyileşmeyen, sürekli kanayan yaralar, kirpiklerin dokülmesi ve tekrarlayan arpacıklar göz kapağındaki tümörü işaret ediyor olabilir.

    Genelde önemsenmeyen gözdeki arpacık, yara veya sivilce göz kapağındaki tümörün habercisi olabilir. Son yıllarda artış gösteren bu sinsi hastalığa en çok yaşlılarda rastlanıyor. Bazı durumlarda gözün alınması gibi kötü sonuçlara yol açan göz tümörlerinin özel bir sebebi bulunmuyor ancak çok fazla güneş ışığına maruz kalmak tümörü tetikleyebiliyor.

    Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Akın Banaz, göz kapağında kirpik kaybına yol açan ve devamlı büyüyen kitlenin aksi ispat edilene kadar kötü huylu tümör olarak tanımlandığını ifade etti.

    Banaz, göz kapağı tümörlerinde başı bazal hücreli karsinomun çektiğini söyledi. Bu tümörün kolay fark edilen bir yerde olduğu için genellikle erken teşhis edildiğini belirten Dr. Akın Banaz, “Bazal hücreli karsinom yavaş ilerler. Kan ya da lenf yoluyla vücudun başka yerine yayılmaz” dedi. Dr. Akın Banaz, göz kapağındaki tümörlerin yassı epitel skuamöz hücreli tipinin ise daha az görülmesine karşın daha hızlı ve tehlikeli bir seyir izlediğini anlattı.

    GÖZÜ EN ÇOK AKCİĞER KANSERİ ETKİLİYOR

    Gözün içinde kanserler bulunduğunu anlatan Dr. Akın Banaz, bunlar arasında en sık olanının çocuklarda da görülen retinoblastom olduğunu, bunun da göz merkezindeki beyazlaşmayla belirti verdiğini kaydetti. Gözü en fazla etkileyenin metastazlara bağlı tümörler olduğunu vurgulayan Dr. Akın Banaz, başka organlardaki kanserlerin kan ve lenf yoluyla gözü etkilemesiyle ortaya çıkan ve gözde metastaza neden olan bu tip kanserler arasında ilk sırayı akciğer kanserinin aldığını belirtti.

    HER TÜMÖR KANSER DEĞİL

    Dr. Banaz, gözdeki her tümörün kanser olmadığını, iyi huylu göz tümörlerinin de bulunduğunu anlattı: “İyi huylu tümörlerin en büyük özelliği alttaki dokuya yapışık olmamasıdır. İyi huylu tümörler hareketlidirler. Ancak iyi huylu olsa bile cerrahi olarak çıkarılırken kapağın fonksiyonunun ve hastanın estetiğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca iyi huylu tümörler nadiren de olsa kötüleşebilirler” diye konuştu.

    GÖZ TÜMÖRÜNÜN TEDAVİSİ AĞIZ İÇİNDEN YAPILIYOR

    Dr. Akın Banaz, habis göz tümörlerinde tedavi yaklaşımı hakkında şunları aktardı: “Göz tümörlerinin tedavisi daha çok cerrahidir. Tümörün kendisi küçük ise bir bütün olarak çıkarılır. Tümör çıkarıldıktan sonra kapak ya kendi kendine kapatılır ya da özel yöntemlerle yeniden göz kapağı yapılır. Bunun için vücudun ağız içi, kulak kıkırdağı ve kulak arkasından veya vücudun herhangi bölümünden alınan cilt ile tamirat yapılabilir.”

    Dr. Akın Banaz, ‘Bazal hücreli karsinom’ gibi tümörlerin tedavilerinde ameliyatın yeterli olduğunu, cerrahi sınırların temiz olması durumunda da radyoterapi ve kemoterapiye gerek olmadığını söyledi. Malingn melanom, retinoblastom gibi hastalıklarda kemoterapi, lazer, ışın ve plak tedavisi uygulanabileceğini hatırlatan Dr. Akın Banaz, “Tedaviye yaklaşımda tümörün büyüklüğü önemli bir kriterdir. Belli bir oranın üzerindeki büyüklüğe sahip tümörler gözün alınmasını gerektirebilir” dedi.

  • Baş ağrısında sinyalleri

    Baş ağrısında sinyalleri

    Hayatında hiç baş ağrısı çekmemiş insan bulmak oldukça zor. Kadınların yüzde 95’i erkeklerin ise yüzde 90’ı yılda en az bir kez baş ağrısı çekiyor. Toplumlarda görülme oranı değişmekle birlikte, yüzde 30-40 ile en sık gerilim tipi baş ağrısı, 2. sıklıkta ise ortalama her 4-5 kişiden birini etkileyen migren görülüyor. Duygusal stres, uzun süre stres içinde çalışmak, düzensiz beslenmek ve uykusuzluk gibi yaşam alışkanlıklarından etkilenen baş ağrıları günlük yaşamı olumsuz etkilese de tehlikeli olmuyor. Ancak bazı tip baş ağrıları var ki beyin tümörü, beyin kanaması veya anevrizma gibi yaşamı tehdit eden ciddi hastalıkların ilk, bazen de tek belirtisi olabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Beyza Çitçi Yalçınkaya, asla atlanmaması gereken 9 baş ağrısı sinyalini anlattı.

    Dr. Beyza Çiftçi Yalçınkaya, aşağıdaki baş ağrıları sinyallerinin yaşamı tehdit eden hastalıkların habercisi olabileceği için bu durumlarda zaman kaybetmeden bir nöroloji uzmanına başvurulması gerektiği uyarısında bulundu. İşte o sinyaller:

    1. Çok şiddetli ve ani başlayan baş ağrıları: Kişi hayatında ilk kez, çok şiddetli ve yaklaşık 1 dakika içinde en yüksek şiddetine ulaşan baş ağrısı tarif ediyorsa subaraknoid kanamadan şüphe ediliyor. Subaraknoid kanama, beyin damar duvarlarındaki anomaliden kaynaklanan balonlaşma şeklinde tarif edilebilecek anevrizmaların yırtılması nedeniyle oluşuyor. Baş ağrısı bazı hastalar tarafından ”başımın içinde bir şey patladı” şeklinde de ifade ediliyor. Yakınması olmayan hastada ani ve şiddetli baş ağrısı ile birlikte bilinç değişiklikleri, uyku hali, bulantı, kusma, ışık hassasiyeti, epilepsi (sara) nöbetleri gözlenebiliyor. Hastaların yaklaşık dörtte biri ilk 24 saat içinde kaybedilebiliyor. Bu nedenle hastanın acil olarak hastaneye ulaştırılması gerekiyor.

    2. Giderek şiddetlenen ve geçmeyen baş ağrısı: Baş ağrısı altta yatan tehlikeli bir hastalık olmaksızın da sık görülmesine rağmen, eğer ağrı gittikçe artıyorsa mutlaka önemsenmeli. Sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan genç bir kadında gittikçe şiddeti artan baş ağrısı, beyin venlerinde pıhtılaşma sonucu oluşan serebral sinüs trombozu gibi hızla tedaviye başlanması gereken bir hastalığın işareti olabiliyor.

    3. Hapşırmak, ıkınmak, cinsel aktivite veya efor ile ortaya çıkan baş ağrısı: Egzersiz, hapşırmak veya ıkınmak gibi kafa içi basıncının artması nedeniyle baş ağrısı oluşması, kafa içinde yer kaplayan bir oluşum düşündürüyor. Beyin tümörleri, anevrizmalar bu tip baş ağrısına neden olabileceği gibi, genç-orta yaş şişman kadınlarda daha sık gözlenen, beyin omurilik sıvısının basıncının artmasının neden olduğu psödotümör serebri gibi hastalıklar da buna neden olabiliyor.

    4. Kafa travması sonrası ortaya çıkan baş ağrısı: Özellikle trafik kazaları gibi şiddetli kafa travmalarından sonra kafa kemiklerinde kırıklar, beyin dokusunda ya da beyin zarları arasında kanamalar oluşabiliyor. Daha az sıklıkta beyin zarları arasında sızıntı şeklindeki kanamalar başlangıçta bulgu vermeyip travmadan günler, hatta aylar sonra baş ağrısı ve denge bozukluğu gibi bulgularla ortaya çıkabiliyor.

    5. Kol ve bacakta uyuşma, güçsüzlük, görme bozukluğu, konuşma güçlüğü gibi nörolojik semptomların eşlik ettiği baş ağrısı: Baş ağrısı ile bu nörolojik işaretlerin görülmesi beyin dokusunda sorun olduğunu bildiriyor. Yukarıdaki hastalıklara ek olarak örneğin inme hastalarının yüzde 10’unda inme öncesinde baş ağrısı görülebiliyor.

    6. Tedaviye rağmen düzelmeyen baş ağrıları: Kafa içinde yer kaplayan lezyonlar, tümör, kafa içi basınç artışı, merkezi sinir sistemi enfeksiyonları gibi beyinde yapısal olarak değişiklik, iritasyon yapan pek çok hastalık dirençli baş ağrısı şeklinde görülebiliyor.

    7. Baş ağrısının hep aynı bölgede olması: O bölgede yer kaplayan lezyon sonucu ortaya çıkabiliyor.

    8. Yüksek ateş, uyku hali, kafa karışıklığı veya vücut döküntüsünün eşlik etmesi: Menenjit beyni çevreleyen zarların, ensefalit ise beyin dokusunun enfeksiyon etkenleri ile oluşan iltihabi hastalığıdır. Bu hastaların hemen tamamında giderek şiddeti artan baş ağrısı görülüyor. Baş ağrısı ile birlikte yüksek ateş, halsizlik, uyku hali olması mutlaka beynin enfeksiyondan etkilendiğini akla getirmeli. Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları da ölümcül olabilen ya da sakatlığa yol açabilen hastalıkları oluşturuyor.

    9. İleri yaşta yeni başlayan baş ağrıları: Temporal arterit, 50 yaş üstü bireyleri etkileyen tehlikeli bir hastalık. Orta veya şiddetli, gittikçe artan baş ağrısına, halsizlik, eklem ağrıları, görmede azalma, çiğnerken yorulma gibi semptomlar eşlik edebiliyor. Erken tedavi edilmemesi kalıcı görme kaybına ve beyin hasarına yol açabiliyor. Yine ileri yaşlarda ortaya çıkan baş ağrıları beyin damar hastalıkları ve beyin tümörlerini akla getirmeli.

    GELİŞİGÜZEL ALINAN İLAÇLAR HASTALIĞI ŞİDDETLENDİREBİLİR

    Tehlikeli hastalıkların ortaya çıkardığı baş ağrıları, ağrı kesicilere pek fazla yanıt vermiyor. Yine de bazı ağrılarda geçici düzelme ya da ağrı şiddetinde azalma sağlayarak kişinin doktora başvurmasını, dolayısıyla tanı ve tedavisini bir miktar geciktirebiliyor. Bir diğer önemli tehlike ise beyin kanamalarında, örneğin bazı kanı sulandırıcı etkiye sahip ilaçların kanamayı şiddetlendirmesi. Dolayısıyla bu tür baş ağrılarında kişilerin kendilerince çözüm arayışına girmek yerine bir an önce doktora başvurmaları gerekiyor. Günümüzdeki modern teknolojik cihazlar sayesinde baş ağrısına yol açan nedenler kolaylıkla tespit edilebiliyor.

  • Baş ağrısını ilaçsız geçirmek için 10 ipucu

    Baş ağrısını ilaçsız geçirmek için 10 ipucu

    Türkiye’de her üç kişinden biri bas ağrısından şikayetci. Araştırmalara göre 250 ye varan değişik baş ağrısı çeşidi var. Bugün eczanelerde hatta market ve bakkalar da baş ağrısına karşı kullanılacak çeşitli ilaçlar var. Bu ilaçların doktor gözetiminde kullanılması gerekmekte.

    Peki ilaç almadan baş ağrımızı kendi kendimize tedavi etmeye çalışsak nasıl olur ? İşte size baş ağrınızı ilaçsız geçirmek için 10 ipucu :

    1. Çok uzun süre aç kalmak baş ağrısının sebeplerinden biridir, çünkü açlık kan şekerinizin düşmesine neden olur. Düzenli ve dengeli beslenmek ve tabiki doğru gıda ve besinler ile beslenmek gerekir. Bol miktarda Magnezyum baş ağrılarınızın önüne geçebilir. Çok fazla yağlı ve şekerli gıda tüketimi baş ağrısının en büyük sebeplerinden biridir. Araştırmalara göre abartmadan kahve içimi baş ağrılarınızı hafifletebilir çünkü kafein kan dolaşımını dengeler.
    2. Sabahları baş ağrısıyla uyanıyorsanız, bu diş ve çenenizle ilgili bir sorununuz olduğunu gösterebilir. Diş ağrıları kendini baş ağrısı şeklinde hissettirebilir. Diş doktorunuzu düzenli olrak ziyaret etmeniz bu ihtimali ortadan kaldıracaktır. Ağız ve diş sağlığının düzenli bir şekilde yapılması, bu sebeple meydana gelebilcek baş ağrınızın önüne geçecektir.
    3. Bütün gün masa başında veya bilgisayar karşısında oturan kişilerde bel, özellikle boyun ağrıları baş ağrılarına sebep olabilir. Böyle bir sorun yaşıyorsanız fön makinanız size yardımcı olabilir. Fön makinanızı sıcak ayarına getirerek, boynunuzdan omuzlarınıza daireler çizerek bir kaç dakika masaj yapın. Yararını göreceksiniz. Ama en önemlisi masa başı veya bilgisayar karşısında doğru pozisyonda oturmalısınız.
    4. Çok uzun süreli uyumak, az uyumak kadar baş ağrısına sebep olacaktır. Hafta sonları düzensiz veya uzun süreli uykuların sonucunda oluşan baş ağrıları çok sık görülen bir sorundur. Uyku saati düzeninizi hafta sonları dahil bozmayın. Düzenli uyku saatleri sadece baş ağrılarınız için değil, sağlıklı bir vücut içinde size çok yararlı olacaktır.
    5. Farkında olmadığınız göz bozuklukları baş ağrısının sebeplerinden biridir. Kitap okurken baş ağrısı çekiyorsanız ve bazen okumakta zorlanıyorsanız bir göz doktoruna gitmenizde fayda var. Düzenli olarak göz doktoruna muayene olmak göz bozuklukları sebebiyle oluşabilecek baş ağrılarınızın önüne geçecektir.
    6. Her insandan fazla stres değişik belirtiler gösterir. Kimisinde mide ağrısı şeklinde, kimisinde boyun ağrısı kimisinde de baş ağrısı şeklinde kendini belli eder. Mümkün olduğunca stresden uzak durmalısınız ?
    7. Az su içmek kan pıhtılaşmasına sebep olur ve oksijen emilimini azaltır. Oksijen alımının azalması baş ağrılarının büyük sebeplerinden biridir. Su içmek için susamayı beklemeyin, çünkü susama hissi vücudunuzun size olan uyarısıdır. Uyarı gelmeden su tüketerek vücudunuzun su ihtiyacını karşılayın. Ortalama bir insanın günde 2 litre su tüketmesi gerekmektedir.
    8. Yukarıdaki madde de belirttiğimiz gibi oksijen alınımının azalması baş ağrılarının en büyük sebeplerinden biridir. Sigara içmek, sigara içilen ortamlarda bulunmak, havasız veya kirli havası bulunan yerlerde bulunmak, nefes aldığınızda yeterli oksijen almamanıza sebep olacaktır. Eğer kullanıyorsanız sigarayı bırakmaklı ve yukarıda bahsettiğimiz ortamlardan uzak durmalısınız.
    9. Soğuk Jel kompress ile boyuna ve omuzlara yapılan masaj baş ağrılarınızı hafifletir. Önce soğuk jel kompresi şakaklarınıza, alnınıza ve omuzlarınıza birer dakika tutun sonra 3 dakika ara verin, tekrar birer dakika soğuk kompresi uygulayın. Daha sonra nane yağıyla şakaklarınıza masaj yaparsanız nefesiniz açılacaktır. Bu size dinlenmişlik hissi verecek, rahatlatacak ve kaslarınızı gevşetecektir. Eğer naneye karşı alerjiniz varsa nane yağı masajını uygulamamalısınız.
    10. Haftada en az 3 kez yarım saat temiz havada bisiklet sürmek veya yürüyüş yapmak baş ağrılarına iyi gelecektir.

    Eğer yukarıda saydıklarımızın faydasını görmezseniz eczanelerde reçetesiz satılan ağrı kesicilerde kullanabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken nokta ise ayda en fazla 10 adet ve 3 gün üst üste bu ağrı kesicileri kullanmamaktır. Sürekli olarak alınan ağrı kesiciler baş ağrılarınızı kronikleştirebilir.

  • Kışı sağlıklı nasıl geçirebiliriz ?

    Kışı sağlıklı nasıl geçirebiliriz ?

    Hastalanmamak için su almalı ve bunun yanı sıra sağlıklı diğer içecekleri tüketmelisiniz.

    Çorbalar ve bitki çayları en sağlıklı seçimlerdir. Ihlamur, adaçayı, yeşil çay, ekinezya gibi pek çok bitki çayını kış boyunca tüketin. Sağlıklı sıvılar toksinleri atmanıza yardımcı olur.

    Sinüzit

    Saçlarınız ıslakken dışarı çıkmayın. Banyodan sonra saçlarınızı iyi kurutun. Eğer böyle bir hata yaparsanız, sinüzit ile tanışmaya hazırlanın. Islak saçla dışarı çıkmak daha büyük hastalıklara da sebep oluyor, unutmayın.

    Aşı

    Özellikle kalabalık ortamlarda çalışan kişiler için, grip aşısının koruyucu bir etkisi vardır. Sağlığınız için kışa girerken aşınızı olun ve griple boğuşmak zorunda kalmayın. Ancak unutmayın ki; aşı tek başına yeterli değildir, sağlık bir bütünün içinde yaşanır

    Uyku

    Kışın uyku oldukça önemlidir. Her gün uykunuzu aldığınızdan emin olun. İyi bir uyku vücutta çeşitli hücreleri tamir eder ve sizi kuvvetlendirir.

    Yeterli ve sağlıklı uyku uyumak, bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve sizin kışın hastalıklarla mücadele etmenizi kolaylaştırır.

    Şekere dikkat

    Kışın daha fazla tatlı ve şeker tüketmek isteyeceğinizi biliyor musunuz? Soğuk havalarda evin içinde kapalı kalmak, daha fazla karbonhidratlı besinler tüketmenize neden olur. Şekerli besinler ise obezite ve şeker hastalığının risklerini arttıracaktır. Daha doğal ürünlerle, sağlıklı tatlıları tüketmeye özen gösterin.

    Her zaman egzersiz

    Hangi mevsimde olursa olsun egzersiz yapmanız çok önemlidir. Havanın soğuk oluşunu kendinize bahane etmeyin. Özellikle kış ayları kinin egzersizden cayması için uygun zemin hazırlar.

    Haftada en az üç gün ortalama bir saat spor yapın. Hiçbir şey yapmıyorsanız, çıkıp yürüyün… Spor bağışıklık sisteminizi güçlendirir.

    Sağlıklı beslenme

    Doğru beslenme vücudunuzun en önemli savunma alanını oluşturur. Sağlıklı beslenirseniz, vücudunuzun dışarıdan gelebilecek her türlü kötü kuşatmaya karşı direnci oluşur.

    Sarımsak yiyin

    Kokusundan hoşlanmıyor olabilirsiniz ancak vücudunuza dışarıdan alacağınız antibiyotiklerden daha önemli bir etki yaratan sarımsağı, evinizde mutlaka bulundurun.

    Sarımsak soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklarla baş etmenizde en büyük yardımcılardan biri olacaktır. Bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Kokusundan çekiniyorsanız, birkaç karanfilin çözemeyeceği bir şey değil…

    Bedeninizi dışarıdan da besleyin

    Bedeninize sadece içeriden yaptığınız bakımlar yetmez. Cildinizi dışarıdan da beslemeniz önem taşır. Nemlendirmek hem içeriden, hem dışarıdan desteklenmelidir.

    Kış alerjisi

    Aslında sadece bahar zamanı polenlerden oluşan alerjilere maruz kaldığımızı düşünüyor olabilirsiniz. Ancak kışın da alerjik reaksiyonlara sebep olabilecek çok fazla durum var. Kapalı ortamlarda tozla birlikte yaşamak zorunda kalmak, klima veya ısıtıcıların havayı kurutmasından kaynaklanan sorunlar, vücudunuzdaki alerjik durumları tetikleyebilir.

    Kışın hava soğukluğuyla birlikte şu alerji türleri yaygınlaşır: Toz ve toz akarları, parfüm ve evcil hayvan alerjisi, kış aylarında en yüksek alerjilerdir.

    Başınızı koruyun

    Dışarı çıktığınızda kulaklarınızı da içine alacak biçimde başınızı koruyun. Üst solunum yolları sıkıntısı yaşamamak için boğazınızı ve kulaklarınızı, boynunuzu soğuktan koruyacak biçimde giyinin.

    Boğaz ağrısı

    Boğazdaki enfeksiyonlardan uzak kalmanın yolu son derece kolay ve bir o kadar da pratik! Bir bardak suya biraz tuz, limon veya sirke ekleyin. Bu suyla ağız ve boğaz bölgesini gargara yapın. Oradaki mikropları öldürmenizi sağlar.