Etiket: sağlık

  • Doğal Detoks Yöntemleri

    Doğal Detoks Yöntemleri

    Vücudunuza detoks uygulamanın, onu içten dışa temizlemenin pekçok yolu vardır, size bildireceğimiz “Doğal Detoks Yöntemleri” ile karaciğeriniz, iç organlarınız temizlenmeye başlayacak, sağlıklı bir bedene kavuşacaksınız.

    Kendinizi halsiz, yorgun, depresif ve bitkin mi hissediyorsunuz? tüm bu belirtiler bedeninizde toksin yani zehirli atıkların birikimini gösteriyor. Günümüz hayat koşulları, çevre kirliliği, hormonlu gıdalar, stres gibi pek çok etken hücre, doku ve organlarınızı paslandırıp, hastalıklara yol açıyor. Bütün bunlar temizlenmeye, arınmaya, hafiflemeye kısacası detokslanmaya ihtiyacınız olduğu anlamına geliyor. Bedenimiz toksinleri dört yoldan atar,bu yollar karaciğerden safra kesesi yoluyla bağırsaklar, idrar yolu ile, balgamla ve derimizden yoluyla.Vücudumuzun toksinleri temizlemekte kullandığı en önemli yollardan biri karaciğerdir.Karaciğer yoluyla atılan toksik maddeler safra aracılığıyla atılır.
    Detoks yapan maddeler kullanırken zehirli maddeler safra aracılığıyla bağırsaklara bol miktarda dökülür ,ve vücudumuz temizlenir. Vücudunuza detoks uygulamanın, onu içten dışa temizlemenin pekçok yolu vardır, size bildireceğimiz “Doğal Detoks Yöntemleri” ile karaciğeriniz, iç organlarınız temizlenmeye başlayacak, sağlıklı bir bedene kavuşacaksınız.

    Doğal Detoks Yöntemleri
    Limonlu Sıcak Su İçin
    Sabah ilk iş olarak limonlu sıcak su içmek, günlük yapılması gereken, bedeni detokslamanın en kolay yollarındandır.
    Limon ekşi ve asidik olsa da, aslında vücudun dengesini, sağlığını koruyan alkali bir yiyecektir.
    Limon, vücudumuzun temel organlarından olan karaciğeri toksinlerden arındırıyor, düzenli bir şekilde işlemesini sağlıyor.
    Taze sıkılmış sıcak (aşırı sıcak değil) limon suyunu içerek güne başlamak bedeninize yapacağınız en büyük iyiliklerdendir.

    Kahvaltınızda Muhakak Yeşillik Olsun
    Yeşilliklerden oluşan bir öğün, alkali seviyemizi dengeler, vücudumuzda birikmiş olan zehirleri temizler.
    Günlük diyet listeniz mümkün mertebe sebze ve meyveden bolca içersin.
    Meyve ve sebzelerin bedenize ne kadar mineral ve vitamin sağladığını, muhakkak hergün yenmesi gerektiğini bilen, bu bilinçte olan insan maalesef az.
    Sağlıklı bir yaşam için, ıspanak, lahana, pazı, domates, salatalık, aklınıza ne sebze gelirse sabah kahvaltılarınızda bunlar yeralsın.

    Aç Karnınızda Meyve Yiyin
    Meyvelerin 20-30 dakika gibi kısa sürede sindirilip, kana karıştığını, bu kadar kısa sürede bedenimize faydalı hale geldiğini biliyor muydunuz?
    Meyveler çok sağlıklı besinlerdir, sindirimleri de kolaydır, aç karnına tüketildiğinde bedeninize detoks etkisi yaparak, size çok enerji verir.
    Maksimum fayda için meyveleri açken, yemekten yarım saat önce yemelisiniz.

    Lifli Gıdalarla Beslenin
    İyi bir sindirim ve boşaltım sistemi detoks programının en önemli kısmıdır.
    Tahıllar, meyveler, sebzeler, baklagiller gibi bol lifli(posalı) yiyeceklerle beslenmek
    sağlıklı bir tüketim ve boşaltım sistemi demektir.
    Posalı yiyeceklere beslenmenizde sıkça yer vermek şişkinlik, kabızlık, midede gaz birikimi gibi sindirim sorunlarından da sizi koruyacaktır.

    Detoks için en iyi 10 gıda öğrenmek için tıklayın

    Bitkisel Çay İçin
    Bitkisel çay içmek doğal detoks yöntemlerinden biridir. Bitki çayları özellikle biz kadınların vazgeçilmezlerindendir.
    Zencefil, tarçın, rezene, nane, kekik, ısırgan, ve benzeri otlar vücuttan toksinlerin atılmasında büyük rol oynarlar.
    Bu çaylar karaciğerinizi, dalağınızı ve diğer iç organlarınızı temizleyip, sağlıklı bir şekilde fonksiyonlarına devam etmelerini sağlar.

    Günde 2 Litre Su İçin
    Su içmek, detoks için çok etkili bir unsurdur.
    Doktorlar ve sağlık uzmanları günde ortalama 8 bardak su içmeyi tavsiye ediyorlar.
    Fakat egzersiz yapıyor ve terleyerek sürekli su kaybediyorsanız, daha fazla içmelisiniz.
    Organlarımızın görevlerini kolayca yerine getirebilmesi, sağlıklı hücrelerin bekası için günde ortalama 2 litre su için.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Manipülasyon tedavisi ile fıtıklardan kurtulun

    Manipülasyon tedavisi ile fıtıklardan kurtulun

    Grafik tasarımcısı olarak sürekli masabaşında iş gören Fatih Ceylan, boynu ve belinde oluşan fıtıklardan manipülasyon tedavisi sayesinde kurtuldu.

    Uzun süre fizik tedavi görmesine rağmen boynunda ve belinde oluşan fıtıklarından kurtulamayan Fatih Ceylan, manipülasyonla hayatın tadına vardı. Baş dönmesi ile başladığı ağrılarının giderek arttığını ifade eden Ceylan, “Baş dönmesinden sonra yürümemde ve tansiyonumda dengesizlikler başladı. Gitmediğim doktor hastane kalmadı. Fizik tedavi ve elektrot uygulamaları yapıldı. Ama hiç bir faydasını görmedim. Son olarak ameliyat dediler.

    Ameliyattan korktuğum için araştırmalarım sonucun da Ali Şahabettinoğlu’nu buldum. Şuanda 10 sean uygulandı. Hayatımdaki değişikliği fark ettim. İstediğim gibi hareket ediyorum. Nefes aldığımı fark ettim. Çok büyük sıkıntılar yaşadıktan sonra bu şekilde hayatımı sürdürmek aklımın ucunda dahi geçmiyordu. Buraya geldiğim için mutluyum. Teknoloji ile iç içe yaşıyoruz. Bilgisayar ve cep telefonlarına bakarken boynumuz hep aşağı doğru kalıyor. Bu yüzden herkesin bu hastalığa yakalanma durumu var. Ameliyat olacak olanlara ameliyat öncesinde manuel terapiyi tavsiye ediyorum” dedi.

    Ceylan’ın boyun ve bel ağrılarından dolayı hareket etmekte güçlük çektiğini ifade eden Uzman Doktor Şahabettinoğlu, “Çeşitli tedavilere rağmen bu şikayetlerden bir türlü kurtulmamıştı. Yaptığımız muayene ve MR tetiklerinden sonra boynunda düzleşme ve fıtık olduğunu tespit ettik. Haftada iki seansla toplamda on seans uyguladığımız manipülasyon tedavisi sonucunda ağrılarından tümüyle kurtuldu. Tedavi sonucunda hastamızın boyun ve bel şikayetlerinin hepsi geçmiş durumda” diye konuştu.

    KÜÇÜK EGZERSİZLERLE FITIKTAN KURTULUN
    Boyun düzleşmesinin özellikle bilgisayar keşfedildikten sonra ortaya çıktığını belirten Şahabettinoğlu, “Daha önceleri sadece uzun süreli aşağı bakılan mesleklerde, yani seramik sanatçılarında, müzik aletlerini uzun süre çalanlarda ve uzun müddet yazı yazanlarda oluyordu. Ama artık boyun düzleşmesi uzun süre bilgisayara bakan veya telefonu ile uzun süre meşgul olan kişilerde de ortaya çıkmaya başladı. Bundan kurtulmanın küçük ama etkili yolları var. Uzun süre masabaşında iş yapanların 30 dakikada bir arkaya yaslanarak 5 dakika dinlenmesi gerekiyor. Ayrıca kültür fizik hareketlerinden aşağı yukarı sağa sola boyunlarını hareket ettirerek fıtık olmanın önüne geçilebilir” dedi.

    BAŞARI ORANI YÜZDE 98
    Manipülasyonun etkili bir tedavi yöntemi olduğunu kaydeden Uzman Doktor Şahabettinoğlu, belden bacağa yayılan ağrının bel fıtığına, boyundan kola, ele vuran ağrının ise boyun fıtığına sebebiyet verebileceğini belirtti. Gülener gibi 12 fıtığı olan birine ilk defa rastladığını ifade eden Şahabettinoğlu,

    “İyi bir muayene ve MR tetkikleri neticesinde tedaviyi uygulamaya başladık. 6 seans sonunda ise bütün fıtıklarından kurtuldu. Manipülasyon tedavisi ellerle rahatsızlığın olduğu bölgeye birtakım germe ve bastırma tedavisi uygulanarak yapılıyor. Türkiye’de az sayıda uzman doktor bu tedaviyi uyguluyor. Bunlar hastanın ve hastalığın durumuna göre seanslara bölünüyor. Bel ve boyun fıtığında tedavinin başarı oranı yüzde 98’dir. Bu tedavide ilaç kullanılmadığı için hiçbir yan etkisi de yoktur” diye konuştu.

  • Evliliğin Bir Faydası Daha!

    Evliliğin Bir Faydası Daha!

    Yaşam tarzı değişikliği de yüksek tansiyon tedavisinde oldukça önemli bir rol oynuyor.

    Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, evliliğin, sarımsak ve akupunkturun tansiyon hastalığına iyi geldiğini açıkladı.

    Yaşam tarzı değişikliği

    Yaşam tarzı değişikliği adı verilen ilaç dışı tedavinin yüksek tansiyon tedavisinin ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatan Samsun Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Doktoru Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı M. Emin Dinççağ, “Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların mutlaka kullanılması ve yanında yaşam tarzı değişikliklerine dikkat edilmesi başarı şansını yükseltir. Yapılan araştırmalarda, sodyum içeriği düşük maden suyu, evlilik, sarımsak, akupunktur ve egzersizin tansiyona iyi geldiği tespit edilmiştir. Ülkemizde çokça tüketilen şalgam suyu, meyan kökü tansiyonu yükseltir.

    Yaşam tarzı değişikliğini başaran 10 yıl izlenen hastalarda Akdeniz diyetine uyulduğu ve alkol alınmadığında mortalite denilen ölüm ihtimali yüzde 60 azalmıştır. Yaşam tarzı değişikliği, hipertansiyon tedavisinde ilaç kadar önemlidir. 4 yıl izlenen hasta grubunda ortalama 7 kilo verenlerde hipertansiyon gelişimi 1/3 oranında azalmıştır. Bu tespit İngiltere’de meşhur Framingam araştırması sonucu anlaşılmıştır. Kilo vermek, tuzsuz beslenmek, sigarayı bırakmak ve alkol alımını terk etmek, lifli gıdalarla beslenmek yüksek tansiyonun tedavisinde çok önemlidir” dedi.

    Yüksek tansiyonlular egzersiz yaparken nelere dikkat etmeli

    Yüksek tansiyonlulara, efor kapasitelerine ve kardiyak performanslarına göre egzersiz türü tarif edildiğini ifade eden Dr. M. Emin Dinççağ, “Ağır egzersizler önerilmez. Egzersiz sırasında ölüm ortaya çıkabilecek durumlardır. Sabahları 100 bin kişide 3, öğle egzersizleri sırasında 100 bin kişide 2,5 ölüm gözlenmiştir. Onun için egzersiz sırasında, kardiyak muayene tam olarak yapılmalı, kolesterol değerleri ölçülmeli, kalp grafisi çekilmelidir. Tansiyon mutlaka normale indirilmelidir. Egzersizin faydalı olabilmesi ve istenilen amaca ulaşabilmesi için 30-60 dakika sürmeli ve kalp hızı yüzde 50-60 artmalıdır. Yüksek tansiyonlulara işlenmiş gıda, konserve, sosis salam gibi tuz içeriği yüksek gıdalar tavsiye edilmemelidir. Vitamin C, omega 3, kalsiyumlu, magnezyumlu besinler yüksek tansiyon için dost besinlerdir. Maden suyu içeriğinde sodyum yüksek ise tercih edilmemelidir. Sarımsak, evlilik, akupunkturun yüksek tansiyona iyi geldiği araştırmalarda tespit edilmiştir. Kolanın tansiyonu yükselttiği önemli tıp dergisi JAMA’da yayınlanmıştır. Günde 600 miligram çayın tansiyona iyi geldiğini gösteren tıbbi araştırmalar mevcuttur” diye konuştu.

  • Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Trabzon Özel Yıldızlıgüven Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Akbaş, huzursuz barsak sendromuyla yaşamanın zorluğuna dikkat çekti.

    Barsak sendromunun toplumda görülme sıklığının erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabileceğini kaydeden Dr. Akbaş, “Barsak sendromu, bilinen bir organik sebebi olmayan, stres veya emosyonel (duygusal) gerilimin yüksek olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya artan, başta karın ağrısı olmak üzere ishal ve kabızlık gibi defekasyon (dişkılama) alışkanlıklarında değişiklik ile seyreden ve bunların yanında daha birçok değişik semptomlarla seyreden fonksiyonel bir barsak hastalığıdır.

    Hassas barsak sendromu toplumda görülme sıklığı erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabilmektedir ve barsak hastalıkları içerisinde doktora en sık müracaat etmeye sebep olan rahatsızlıkların başında gelir. Gerçek anlamda bir hastalık değildir. Daha sonra ciddi rahatsızlıklara dönüşme riski olmamakla beraber hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkilemektedir. Çok sık görülen bir hastalık olmasına rağmen, bu şikayetleri normal yaşam biçimi olarak kabul eden ve doktora başvurmayan hastaların sayısı fazladır. Bu hastalar, şikayetleri ve huzursuzlukları nedeni ile iş ya da okula gidememe, sosyal planlamalara ara verme, erteleme gibi şikayetleri oldukca sık yaşar. Yapılan bır araştırmaya göre, soğuk algınlığından sora iş-okula gidememe nedenleri arasında ikinci sırada huzursuz barsak sendromu gelmektedir” dedi.

    Yedikleriniz çok önemli

    Sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyeceklerin önemli olduğunu anlatan Dr. Akbaş, “Yapılan çalışmalara rağmen hastalığın nedeni tam belirlenememiştir. Hastalarda yapılan tetkikler sonucunda organik olarak normal olması, psikolojik, fizyolojik ve beslenme şeklinden kaynaklanan nedenlere bağlı olabileceğini düşündürmektedir. Kişiden kişiye şikayetlerin artma nedenleri farklılık göstersede, sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyecekler büyük önem taşır. Bununla beraber en sık görülen tetikleyıcıler; liften yetersiz beslenme, belirli yiyeceklere karşi hassasiyet (kişiden kişiye göre farklılık gösterebilir), kahve ve kafein içeren maddeler, çikolata, aşırı baharatlı yiyecekler, gazlı içecekler, sütlü besinler, stres, psikolojik sorunlar, sigara, alkol, adet dönemi, öğün atlama ve birden çok yemek yeme, enfeksiyonlar, antibiyotik kullanımı, mevsimsel değişiklikler ve soğuk hava sayılabilir” diye konuştu.

    Belirtileri nelerdir?

    Hastalığın tüm sindirim sistemini ilgilendirebileceğini ifade eden Dr. Akbaş, şunları söyledi:

    “Irrıtab l(huzursuz) barsak sendromunun belirtileri sadece barsaklar ile sınırlı değildir. Hastalık tüm sındırım sıstemını ilgilendirebilir.Karın ağrısı en sık görülen şikayettir. Künt bir karın ağrısı şeklinde veya kramplar şeklinde olur. Ağrılar dalgalar halinde gelir gider.Lokalızasyonu, sıklığı,şiddeti ve süresi hastadan hastaya göre değişiklikler gösterebilir. Emosyonel stres, soğuk, bazı yiyecekler,bazı ilaçlar,ağrıyı artırır. Dışkılama ve gaz çıkarma ile hasta rahatlar.

    Gece uykuda ıken hasta oldukca rahattır. Dışkılama düzenındeki değişiklikler ikinci en sık görülen şikayettir. Çoğu kez kabız ve ishal dönemleri birbirini izler. Kabızlık dönemlerinde sert, tane tane,zeytın veya keçi pisliği şeklinde görünümü gaita varken, ishal döneminde yumuşak pelte kıvamında kötü kokusu olmayan bir özelliktedir. Hastalar yemeklerden sonra defekasyon ihtiyacı hisseder. Dişkılama sonrasında karın ağrısının kısmen azalması gözlenir. Hastalartda bazan sık dişkılama isteği ve tam boşalamama (tenesmus) hissi mevcuttur. İster kabız, ister ishal dönemlerınde olsun barsağın mukus sekresyonu artmıştır. Bazen gaitanın kalem gibi inceldiği ve kabizlığın giderek arttığı gözlenir, laksatif ile lavmanlara bile cevap vermez hale geldiği.Dispeptik yakınmalar hastaların çoğunda vardır. Bilhassa yemeklerden sonra karın gerginliği, karın rahatsızlığı,şişkinlik, gaz, hazımsızlık, geğirme, bulantı, iştahsızlık gözlenir. Sindirim sistemi dişindaki belirtiler ise bayanlarda adet bozuklukları, ağrılı adet dönemleri, sık idrara çıkma ve acıl idrar yapma isteği, sinirlilik hali, anksiyete, saldırganlık, nefret, suçluluk hissi, depresyon, yorgunluk ve halsizlik sayılabilir.”

    “Sık ve az yemeli”

    Huzursuz barsak sendromunu tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavi olmadığını kaydeden Dr. Akbaş, “Ancak tedavi belirtilerin şiddetini azaltmaya ve tekrarlanmasını önlemeye yönelik olarak başarılı olmaktadır. Amaç hastaların günlük yaşamlarını sürdürmeleri, ve yaşam kalıtelerinin bozulmamasının sağlanmasıdır. Özellikle dikkat edilmesi gereken konular; rahatsızlığın artırdığında düşündüğünüz yiyeceklerden uzak durulması., Sık sık ama azar azar yemelerını, sofradan tıka basa doyarak kalkmamalarını (buna en güzel örnek anadolu-islam kültüründe yemeklerde midenın ücte birini su ile , üçte birin yemek ile, üçte birini de hava ile doldurmak önemli yer tutar), düzenli yemek yemelerini, yemek saatlerinin düzenlenmesini tavsiye ederiz. Öğün atlamadan beslenmek barsakların düzenli çalişmasını sağlar, özellikle sabah kahvaltısı barsaklarımızı çalişmak üzere uyaran en önemli öğündür. Bol su içilmesi, gaz yapan yiyeceklerin az tüketilmesi, daha çok egzersiz yapılması, sigaranın bırakılması, alkol alımının bırakılması, ve stresten uzak durulmasını önermekteyiz” ifadelerini kullandı.

  • Google, neyim var benim?

    Google, neyim var benim?

    Fark ettiği her belirtide internetin başına geçip kendisine teşhis koymaya çalışanlardan mısınız? Dikkat! Boş yere evhama kapılabilir ya da önemli bir belirtiyi önemsiz sanıp erken teşhis şansını kaçırabilirsiniz…

    The Pew Research Center’ın yaptığı araştırma, 2012 yılında ABD nüfusunun yüzde 35’inin kendilerine teşhis koymak için internete girdiğini gösteriyor. Araştırmaya katılan 3 bin kişinin yüzde 41’i kendilerine koydukları teşhisi bir uzmana onaylattığını söylerken, katılımcıların üçte biri ise ikinci bir görüşe başvurmadığını belirtiyor. Yüzde 18’i ise bir uzmana gittiğinde kendi teşhislerinin yanlış olduğunu fark ettiğini söylüyor.

    Çalışmayı hazırlayanlar, araştırmanın amacının kimlerin internet üzerinden sağlık araştırması yaptığını ortaya koymak olduğunu söylese de tıp uzmanları sonuçların, kişilerin ruhsal sağlıkları hakkında endişe verici olduğunu ve bu açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

    Devir, siber evham devri

    Northwestern Memorial Hastanesi’nden Acil Tıp Uzmanı Dr. Rahul K. Khare, “Sanal dünyada büyük bir bilgi kirliliği var. Herkes kanser olduğuna ve yakında öleceğine karar vermenin dört web sitesi uzağında duruyor. Burun akıntınızın soğuk algınlığına mı işaret ettiğini araştırırken ulaştığınız bilgiler sanal bir evhamı tetikleyebiliyor. Burun akıntısı, boğaz ağrısı, büyüyen lenf nodları gibi genel belirtileri ‘google’layan ve kanser olduklarına inanan kişilerin temeli olmayan kaygılara kapılması gittikçe yaygınlaşan bir durum… Lenf bezindeki şişliği doğrudan non-hodgkin lenfoma olduğuna yoranlar var” diyor.

    Bu bilgiler sizi çok şaşırtmamış olabilir çünkü bugün çevrenizdeki birçok insan hatta siz de doktora gitmeden önce Google’ın fikrini alıyorsunuz.

    Yaşayanlar anlatıyor

    “Kendi kendilerinin doktoru oldular”

    “Emekli olan anne ve babamın durumundan endişeliyim. İyice kendilerine döndükleri şu günlerde önce gazetelerdeki sağlık haberlerini okuyarak ve televizyonlardaki doktor programlarını izleyerek işe başladılar. Bir şeylere iyi geldiği öne sürülen ürünleri satın almaya başladılar. Ardından internete merak saldılar. Şimdi evimizdeki durum şu; o gün karnı ağrıyan Google’a şöyle yazıyor: ‘Karın ağrısı neyin belirtisi?’ Google da sağ olsun en hafifinden en ağırına bir sürü hastalığı sıralıyor. Bazen o kadar endişeleniyorlar ki onları ‘bilgisayar yasağı’ ile tehdit etmek zorunda kalıyorum. Geçtiğimiz günlerde aile hekimi de babama, ‘Her şeyi biliyorsanız niye doktora geliyorsunuz?’ demiş. Kalabalık aile toplantılarında da konular hep şöyle dönüyor; ‘Beyin fonksiyonları için şu bitkiyi alıyorum’, ‘Bence sen de ara öğünlerde şunu yemelisin’, ‘Geçen hafta televizyonda izledim, belki de biz tansiyon hastası değilmişiz.’ Onları dinlerken bir yandan gülüyor bir yandan da üzülüyorum.”

    Esma, 25, İstanbul

    Hiç değilse bunları yapın 

    Gerçekçi olmak gerekirse hissettiğimiz bazı belirtileri Google’a asla sormamamız mümkün değil. Gerek kendimiz, gerek çocuklarımız gerekse yakınlarımız için bir gün mutlaka ona danışıyoruz. Hiç değilse konudan çok uzaklaşmamak için Dr. Khare’nin şu önerilerine kulak verebilirsiniz.

    * Güvenilir sitelere girin

    Herkesin bir internet sitesi kurabileceğini ve ulaştığınız bilgilerin tıp eğitimi almamış kişilerce yazılmış olabileceğini göz önünde bulundurarak her şeyi okumamakla işe başlayın. Sağlık önerilerinin tanınmış, itibarlı isimlerden geldiğine dikkat edin.

    * Konudan uzaklaşmayın

    Araştırmanızı kendi konunuzla sınırlı tutun, bilgiden bilgiye atlamayın. Sadece kendinizde var olduğunu düşündüğünüz belirtilere bakın ve bunları okuduktan sonra bilgisayardan uzaklaşın.

    * Mutlaka uzmana onaylatın

    Eğer edindiğiniz bilgiler canınızı sıktıysa hiç vakit kaybetmeden ilgili doktora danışın ve endişelerinizi aktarın. Gerçekçi olmayan endişelerle hayatı kendinize zehir etmeyin.

    İddialı tedavi reklamları işleri zorlaştırıyor

    Televizyon programlarında, gazetelerde ve internet sitelerinde sağlık bilgisinden geçilmeyen ülkemizde durum nasıl? Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, bu konudaki sorularımızı yanıtladı.

    İnternetten sağlık bilgilerine ulaşma imkanı doğduğundan beri hastaların yaklaşımlarında farklılıklar görmeye başladınız mı? 

    Hastalar yakınmalarını bir arama motoruna yazdığında sayfalarca bilgiye ulaşabiliyor. Hekime geldiklerinde bu bilgiler ışığında hekimi yönlendirmeye çalışıyorlar ve gereğinden fazla tetkik talebinde bulunabiliyorlar. Hekim, tanı ve tedavinin yanında hastanın edindiği yanlış bilgileri düzeltmek, onu ikna etmek zorunda kalıyor.

    Hekimlerin bu konudaki en büyük sıkıntısı nedir?

    Günümüzde bilgisayar kullanmayı bilen hemen herkesin, sağlık ya da hastalık ile ilgili bir konuda bilgi edinmek istediğinde başvurduğu en önemli kaynaklardan birisi internet… Doktora başvurmadan önce internette araştırma yapan hastaların sayısı giderek artıyor. En büyük sıkıntı, internetteki yanlış bilgiler ve yönlendirmelerden kaynaklanıyor. Tabii ki internetteki tüm bilgiler yanlış değil ancak burada doğru kaynakların seçilmesi çok önemli. Ayrıca ilaç reklamları, iddialı tedavi ve tanı reklamları hasta ile hekim arasında tartışmalı durumlar yaratıyor. Hekim onaylamadığı ilaç veya yöntem hakkında hastayı doğru bilgilendirmek, ikna etmek zorunda kalıyor.

    İnternetten bu bilgilere ulaşmanın avantajları var mı?

    Hasta, kendisine bir tanı konduğunda bu konu ile ilgili bilgiye internetten ulaşabilir, bilgilenebilir. Hekimi kişiyi yeterince bilgilendirmemişse bunun yararı da olabilir.

    Kendi kendine sanal teşhis koymak hangi açılardan riskli olabilir?

    Sanal teşhis diye bir durum söz konusu olamaz. Bu hastaya boşuna zaman ve moral kaybettiriyor. İşin doğrusu öğrenilinceye kadar yaşamını kabusa döndürebiliyor, depresyona sokabiliyor. Hatta yakınmalarının önemli olmadığı hükmüne varıp, bazı hastalıklarda çok önemli olan erken tanı için değerli olan zamanı da kaybettirebiliyor.

    Bu konuda hastalarınıza önerileriniz ne oluyor? 

    Öncelikle hasta olan kişilerin hekimlerine başvurmasını öneriyoruz. Hastalar başvuracakları kurum veya hekimi internetten seçebilir ama hekimin hastayı görmesi çok önemli… Hastalığın tanısı hekimin hastayı kapıdan girerken görmesiyle başlıyor, muayene ve tetkiklerle tamamlanıyor. Muayene ve gerekli testler yapılmadan tanıya gidilmiyor.

    Şikayetlerimizle ilgili internette araştırma yapmanın doğru bir yolu var mıdır?

    Maalesef internette araştırma yapmanın doğru yolu şudur diyemiyoruz. Bu konuda derneklere, üniversitelere, resmi kurumlara, eğitim-öğretim işiyle uğraşan tüm sağlık çalışanlarına büyük görevler düşüyor. İnsanlara doğru bilgi aktarmak isteyen sağlık çalışanlarının, resmi kurumların, özel kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin ihtiyaçlara uygun, kaliteli, doğru bilgiler içeren web sitesi hazırlaması ve denetlenmesini sağlaması gerekiyor. Bu noktada hekim olarak bizlerin “Nitelikli bilgi isteyen bizi arasın, bulsun” deme gibi bir düşüncesi olmamalı… Bilgilerini halka anlayabileceği dilden ve ona ulaşabilir şekilde anlatmak, bir hekimin en önemli görevleri arasında bulunuyor.

    Bilmemek daha çok korkutuyor

    Olumsuz düşünmeye yatkınsanız, internet ortamında ulaştığınız bilgileri kötüye yorma ihtimaliniz artıyor. Yalan yanlış bilgiler sizi daha çok korkuya sürüklüyor. Memorial Etiler Tıp Merkezi’nden Uzman Psikolog Tuba Erzan Kıran, bu tür evhamların bir alışkanlık haline dönüşebileceğini söylüyor.

    İnsanlar bedenlerindeki belirtilerin kanser olduğunu düşünmeye neden bu kadar meyilli?

    Kanser günümüzde belirtiler, tedavi gelişmeleri, korunma yolları, başa çıkma teknikleri gibi konularla sürekli karşımıza çıkıyor. Kaygı düzeyi yüksek olan bireyler en ufak bir bedensel duyumu bir hastalık belirtisi olarak yorumlayabiliyor. Hastalar bazen çok kolay atlatılabilecek bir fiziksel belirtiyi, hayati tehlikesi olan farklı hastalıklarla bağdaştırabiliyor. Bu, olumsuz düşünce süreçleriyle bağlantılı… Bu düşünce biçimleri de kalıtımsal faktörler, model alma, öğrenme ya da olumsuz yaşam deneyimlerinden kaynaklanıyor.

    Bir şey çıkar korkusu ile doktora gitmeyip, internette araştırma yapan ve ölümcül bir hastalığı olduğuna inananların durumu nasıl açıklanabilir?       

    Kronik hastalık kişinin yaşamında kırılma noktası yaratıyor, hayat kalitesinde belirgin değişimlere sebep olabiliyor. Bazı bedensel şikayetlerimizi çevremizle paylaşmaktan çekinip kendi kendimize bilgi edinmeyi tercih edebiliriz. Bilinmezlik, hele ki bedensel yakınmalarla gelen bilinmezlik insanı kaygıya sevk edebilir. Tanı almış olmanın verdiği kaygıdan ve korkudan uzak kalmak herkes için daha rahatlatıcı oluyor. Bu yüzdendir ki; kişiler yaşadıkları kaygıya ilişkin internette çokça araştırma yapıyor.

    Yanlış bilgilere dayanarak endişelenmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri neler olabilir?

    Bireyin sağlığına ilişkin endişelerinin uzun süreli olması, bireyin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Bunun yanı sıra kaygılarını azaltmak için, sık sık sağlık kuruluşlarına başvurmak ve çeşitli kaynaklardan hastalıklarla ilgili araştırma yapmak gibi çözüm arayışına giriyorlar. Tüm bunlar bireyin yaşadığı endişeye geçici bir çözüm oluyor ancak yoğun kaygıyı ortadan kaldırmıyor. Sürekli hissedilen kaygı, bireyin aile ve sosyal ilişkilerinde bozulmalara, iş performansında ya da günlük işlerin yerine getirilmesinde zorlanmalara yol açıyor.

    İnternetten edinilen bilgilerle kendi kendine teşhis koymak bir bağımlılık haline gelebilir mi?

    İnternette çok fazla vakit geçiren ya da internet bağımlılığı tanısına uyan kişiler, bedensel yakınmalarına dair bilgileri internet üzerinden edinme yönünde fazlasıyla eğilimli olabiliyor. Günümüzde en kolay bilgi edinme aracı olduğu için kaygımızı gidermek adına yaşadıklarımız ya da hissettiklerimizin ne anlama geldiğini internetten öğrenmeye çalışıyoruz. Oysa ki edindiğimiz bilgilerin “kendimiz için” ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu bilmemiz mümkün değil… Bu durum, yaşam kalitemizi bozabiliyor.

    Sağlık sorunlarını doktorla tartışma cesaretini bulmanın yolu nedir?

    Doktora gitme nedenimiz sağlık problemlerimizi dile getirmek olmasına rağmen bazen kendimizi ifade etmekte zorlanıyoruz. Doktor muayenesinden sonra fark ediyoruz ki söylemeyi unuttuğumuz başka şikayetlerimiz de var. Bu tür durumları yaşamamızın nedeni heyecan, hastalığımıza dair duyduğumuz kaygı ve korku gibi duygular olabiliyor. Unutmamak gerekiyor ki doğru tedavi planına ulaflmak rahatsızlığımızı doğru ifade etmekle bağlantılı… Rahatsızlığımıza dair kafamızdaki soru işaretlerini gidermek tedaviye aktif katılımı sağlıyor. Muayene esnasında aklınızdakileri ifade etmekte zorlanıyorsanız doktorunuzla görüşmeden önce kafanıza takılanları not etmek faydalı bir yöntem…

    Formsanté Dergisi

  • Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi, sigarayı bırakmak isteyenler arasında son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara konusunda araştırma başlattı.

    Elektronik sigaranın yararlarını ve zararlarını ortaya koymak için bir araya gelen Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Köseoğlu ve Biyofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bilgen ile Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Uğur klinik ve deneysel araştırmalara başladı.

    Doç. Dr. Fatih Uğur, yaptığı açıklamada, elektronik sigarada tütünün yanmasıyla oluşan, kanın oksijen taşıma kapasitesini bozan karbonmonoksit ve kanserojen olan tarın bulunmadığını söyledi.

    Bugüne kadar yapılan anket çalışmalarında elektronik sigaranın yüzde 30 ile yüzde 80 arasında normal sigarayı bırakmaya, yüzde 70 ile yüzde 90 arasında da sigarayı azatmaya yardımcı olduğunun bildirildiğini ifade eden Uğur, elektronik sigaraya bağımlılığın ise normal sigaraya göre yüzde 25 ile 60 arasında olduğunu kaydetti.

    Uğur, elektronik sigara kullanırken en sık boğazda rahatsızlık ve ağızda kuruluk gibi şikayetler ortaya çıktığını belirterek, bunları kullanıcıların en fazla dörtte birinin söylediğini, ayrıca her kullanımda oluşmadığının ve şiddetli düzeyde olmadığının ifade edildiğini anlattı.

    Prof. Dr. Emel Köseoğlu ise 2003 yılında patent almış yeni bir ürün olan elektronik sigara üzerinde yapılmış bilimsel araştırma sayısının az olduğunu belirtti.

    Mevcut çalışmaların da az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Köseeoğlu, şöyle devam etti:
    “Çalışmalarda içimde görülen rahatsızlıkların zaman içerisinde azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca elektronik sigara içimiyle vücuda alınan nikotinin normal sigaradakine göre oldukça az miktarda olduğu bulunmuştur. Sigara içmemekle oluşan endişe, depresyon, açlık, düşük konsantrasyon gibi yoksunluk belirtilerini normal sigara kadar olmasa da giderdiği belirlenmiştir. Bu şekilde normal sigara içme isteğini azalttığı ortaya konmuştur.”

    “Toksik madde daha az”

    Köseoğlu, normal sigarada 4 binin üzerinde kimyasal bulunduğuna dikkati çekerek, bunların 43’ünün kanserojen ve 400’ünün ise toksik olduğunu anlattı:

    Elektronik sigaranın kartuş sıvısında ise toksik madde olmadığını ya da eser miktarda bulunduğunu belirten Köseoğlu, şöyle konuştu:

    “Fakat kartuş sıvısının ısınması ile oluşan buharda eser veya az miktarda toksik madde varlığı saptanmıştır. Bu toksik maddeler normal sigaraya göre 9 ile 450 kez daha az olarak bulunmuştur. Yine elektronik sigara buharında çok ince partiküller saptanmıştır. Bunların sağlık üzerine etkileri net değildir. Ayrıca ısıtıcı ünite ile kartuşun birlikte imal edildiği kartomizer denilen bir bölüm içeren elektronik sigaraların, sıvısında ve oluşan buharında az oranda, çok küçük partiküller şeklinde metal parçacıkları gözlenmiştir. Bu metal parçacıklarının solunum sistemi hastalıklarına yol açma riski vardır.

    Yapılan çalışmalarda ek olarak, kullanılan elektronik sigaranın tipi ve markası ile birlikte toksik ajanların miktarında değişiklik olabileceği gözlenmiştir. Ayrıca, elektronik sigara içilmesi ile normal sigara içiminde olduğu gibi kısa dönemde solunum yolu direncinde artma olduğu saptanmıştır. Pasif içicilik yönünden yapılan çalışmalarda ise normal sigara içiciliğinde ciddi oranda pasif içicilik varken e- sigara ile bunun eser oranda olduğu saptanmıştır. Ayrıca e-sigara içilmesi ile vücuda alınan nikotin miktarı normal sigaraya göre çok azdır. Bununla bağlantılı olarak e-sigarada görülen bağımlılık normal sigaradakinden daha azdır.”

    “Deneysel çalışma yapılmamış”

    Konu yeni olmasından dolayı bilgi eksikliği olduğunu ve bu nedenle de objektif olarak irdelenmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Köseoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    Elektronik sigara ile ilgili literatürde yapılan çalışmalar kısa dönemde etkileri değerlendiren çalışmalar. Ayrıca az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirilmişler. Uzun süreli çalışmalarla uzun dönemdeki etkiler değerlendirilebilir. Yine daha fazla kişi ile çalışmalar yapılabilir. Solunum sistemi, kalp ve damarlar ile kan hücreleri üzerine etkileri daha ayrıntılı incelenebilir. Bu konularda deneysel çalışmalar gerçekleştirilebilir. İçilen buhardaki partiküller ve sağlık üzerine etkileri konusunda çalışılabilir. Pasif içicilikle ilgili çalışmalar yapılabilir. Kişilerin hafıza ve dikkat gibi beyin aktiviteleri üzerine ve psikiyatrik durumları üzerine yaptığı etkiler incelenebilir. Bağımlılık ile ilgili çalışmalar yapılabilir. Diğer normal sigarayı bırakma yöntemleri ile karşılaştırılabilir. E-sigaranın normal sigaraya olan bağımlılığı azaltmak için kullanabileceği yollar, teknikler belirlenip geliştirilebilir. Daha sağlıklı ve normal sigarayı bırakmada daha etkili olabilmesi için değerlendirmeler ve çalışmalar yapılabilir.”

    Prof. Dr. Mehmet Bilgen de elektronik sigara hakkında deneysel çalışma yapılmadığına dikkati çekerek, “Erciyes Üniversitesinde elektronik sigara üzerinde birtakım klinik ve deneysel çalışmalar başlattık. Bu konuda bilgi almak isteyenler, ilgili araştırmacılar ve çalışmalarımıza iştirak etmek isteyen kişilerle temasa geçmekten memnuniyet duyarız” diye konuştu.

    Peki Sistem Nasıl Çalışıyor?

    Cihazı kullanmaya başlayım içine hava çektiğiniz zaman hava sensörü hemen aktif olarak çalışır ve entegre devreyi bildirim gönderir.Entegre devre akım sistemini açarak  bulaştırıcı kısmana akım vererek buharlaştırma olayının başmasını tetikler Bu kısımda bulunan tugsten – wolfram teli derhal ısınır ve temas halindeki alkaloit sıvısını buharlaştırır. Oluşan soğuk buhar, çekilmekte olan hava ile birleşir.

    Hem kullanıcılar tarafından yapılan anketler sonucu olumlu etilerinin çok fazla olması ve güvenilir olmasıyla elektronik sigara bir çok insanın sigarayı bırakmasında en önemli etkilerden birini sağlamıştır.
    Bir sigara 4 binden fazla kimyasal madde içermektedir ve bu maddelerin arasında en yoğun kanserojen  üreten maddeler bulunmaktadır.Kullanıcılar arasında yapılan anketlere göre elektronik sigara en yüksek derecede sigara tiriyakilerinde bile ürettiği buhara dönüştürdüğü sıvıya dilerseniz az bir miktarda nikotin ekleyebiliyorsunuz.Böylece hem sigarayı bırakmış oluyor hemde sigara aradığınız duyguyu bulabiliyorsunuz.

    Elektronik sigara fiyatları 

    39.00TL dan başlayıp 699.00TL fiyat aralığında satılmaktadır!

    Bileşenleri

    Sıvı, sıvı buharlaşan bir “atomizer”, ve bir pil için bir ağızlık ve bir rezervuar görevi gören bir plastik kartuş: Elektronik sigara üç temel bileşenleri içerir.

  • Grip Aşısı Olmak İçin Geç mi?

    Grip Aşısı Olmak İçin Geç mi?

    Türkiye genelinde bir süredir etkili olan grip salgınından korunmak için özellikle risk grubunda yer alanların aşılanması gerektiği bildirildi.

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yılla kıyaslandığında ciddi grip salgını yaşandığını, özellikle son 15-20 gündür vaka sayısında büyük artış gözlendiğini söyledi.

    Grip virüsünün yol açtığı salgının giderek artacağını, çünkü her gün polikliniklere gelen vaka sayısının arttığını ifade eden Köksal, “H3N2 virüsü, geçen yıllar çok korkulan H1N1, yani domuz gribinden biraz farklı. Bu, domuz gribinin majör, yani küçük bir değişime uğramış variant hali ama inanın geçen seneki griplere göre, hatta domuz gribinden bile daha ağır ve uzamış klinik seyir izliyor” dedi.

    Köksal, grip virüslerinin insanları hastalandırma kapasitesinin çok yüksek olduğunu ve solunum yolu hücrelerine tutunduklarını, sonra da hastalık yapıcı maddelerini aktararak solunum yollarında ciddi hastalıklara yol açtığını anlatarak, şunları söyledi: “H3N2 virüsü oldukça ağır klinik tablo ortaya çıkarmaktadır. Özellikle çocuklar ve yaşlıları etkileyen hastalık, başlangıç olarak diğer grip türlerinden pek farklı değil.

    Halsizlik, yüksek ateş ve boğazda yanma ilk belirtiler

    Hastalık etkeni virüsün kolayca alt solunum yollarına inerek akciğerleri etkilediğini vurgulayan Köksal, şöyle devam etti:

    “Özellikle de risk grubunda olan yaşlılar, şeker, kalp, akciğer ve kanser hastaları ile çocuklar, gebeler, sigara içenler ve aşırı alkol tüketenlerde hastalık biraz daha ağır seyrediyor. En korktuğumuz nokta akciğerlerin etkilenmesi çünkü grip çok ağır seyirli zatürredir ve ölüme kadar gidebilir. Bunun için uzamış belirtileri olan hastaların kendi kendilerine ilaç almaksızın mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir.”

    Hastaneye müracaatta yüzde 20-30 oranında artış yaşandı

    Köksal, gribin tedavisi olan ve korunulabilen hastalık olduğuna dikkati çekerek, “Tedavide kesinlikle antibiyotik kullanılmaması gerekiyor. Antibiyotiklerin bir etkisi olmadığı gibi ileride gelişebilecek komplikasyonlarda direnç gelişmiş olacağı için tercih edebileceğimiz antibiyotik kalmayacak. İlk 48 saat içinde antiviral ilaçların alınması, hastalığın klinik seyrini ciddi oranda etkilemekte ve iyileştirmektedir” diye konuştu. Gribin bu kadar yaygın görülmemesi gerektiğine işaret eden Köksal, şunları kaydetti:

    “Geçen seneki aşılama oranları ile bu sene ki oranlara baktığımda yüzde yüze yakın düşüş olduğunu görüyorum. Bu çok önemli bir nokta. Geçen yıl domuz gribinden korkulduğu için büyük bir kesimi rahatlıkla aşıladık ama bu sene sanki domuz gribi bitti başka da grip olmayacak gibi, bırakın normal insanları risk grubunu oluşturan, beraberinde de altta yatan başka hastalığı olan kişilerin dahi öykülerini aldığımızda aşılanmadıklarını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Hala geç değil, aşılanmamış, özellikle risk grubunu oluşturan grupların mutlaka aşılarını yaptırması gerekiyor.”

    Grip mevsimi boyunca aşı yapılabilir

    Köksal, hastaneye müracaatta yüzde 20-30 oranında artış yaşandığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Grip solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sosyal öpüşme, tokalaşma gibi davranışlar bulaşmaya yol açabilir. Onun için ellerin sık sık yıkanması, hasta olanların mümkünse maske takarak iş yerine ya da okula gitmeleri basit korunma yollarıdır. Ellere değil de bükülen kolun iç kısmına hapşırılması, ellerin temiz kalması açısından bir parça önem arz etmektedir. Ellerini sık yıkama şansı olmayanlar, dezenfektan ürünleri kullanabilirler. Yarıyıl tatilinin geliyor olması, hastalığın yayılma hızını biraz düşürecektir ama şu anda hastalık pik noktasına gelmedi, artarak devam ediyor.”

    Kimler grip aşısı yaptırmalı?
    6 ay-18 yaş arası çocuklar ve gençler
    Kronik akciğer hastalığı olanlar ( Kronik bronşit, Astım vb.)
    Bütün kalp damar hastaları (Yalnızca Hipertansiyonu olan hastalaarda mutlak zorunlu değildir)
    Kronik böbrek, karaciğer hastalığı ve şeker gibi metabolik hastalığı olanlar
    Vücudu savunma sistemini zayıflatan kortizon veya immunsupresif denilen ilaçları kullananlar
    AIDS, kanser gibi vücudu direncini düşüren hastalığı olanlar
    Solunum sistemi çalışmasını bozan akciğer dışı hastalığı olanlar (Omurilik felçlileri, kas ve sinir sistemi hastalığı olanlar)
    Huzurevi ve bakımevinde kalanlar
    Hamileliğinde 3 ayı tamamlayan tüm hamileler
    Grip sezonu (sonbahar ve kış) hamile kalma olasılığı olanlar
    50 yaş üstü erişkinler
    Sağlık personeli ve itfaiye polis gibi önemli, yaygın kamu hizmeti yapanlar

    Gri aşısını kimler yaptıramaz?

    Piyasada ölü virüslerle yapılan ‘Split inaktif’ denilen aşı yaygındır ve güvenle yapılabilir. Zayıflatılmış virüslerle yapılan ve burundan sprey şeklinde verilen canlı aşılar ise doktora danışılmadan yapılmamalıdır. Bu aşılar bazı gruplara yapılmamaktadır. Bu gruplar şu şekilde sıralanabilir:
    Yumurtaya ciddi alerjisi olanlar
    Daha önce grip aşısına alerjik reaksiyon gösterenler
    Grip aşısından 6 ay sonraya kadar olan dönemde Guillan Barre denilen kas hastalığı geçirmiş olanlar
    6 aydan küçük çocuklar
    Ateşli hastalık geçirenler (Ateşli hastalık tamamen düzelene kadar aşı yapılmaz)

  • H3N2 virüsünü bitki çayları ile yenin…

    H3N2 virüsünü bitki çayları ile yenin…

    “H3N2 virüsü olarak belirlenen grip hastalığını yenmek için bitki çaylarından faydalanın”

    Çok sayıda insanı yataklara düşürüp ateş ve halsizliğe neden olan H3N2 virüsü mevsimsel grip hastalığı olarak biliniyor. Virüs, girdiği vücudu mikroplara karşı savunmasız halde bırakıyor. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, antibiyotik kullanmadan H3N2 virüsünü yenmek için adaçayı, ıhlamur, zencefil, karabiber ve karanfil çaylarının tüketilmesinin yararlı olacağını belirtiyor.

    Hastanelerin dolup taşmasına neden olan H3N2 virüsüne karşı bitkilerin gücünden faydalanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Erdem Yeşilada, “Doğal 5 savaşçı yardımıyla H3N2 virüsünü yenebilirsiniz. ” diyor.

    Ihlamur
    Grip denilince ilk olarak aklımıza gelen bitkilerden biri de “ıhlamur” dur. Yapılan çalışmalarda ıhlamur içerisindeki bileşenlerden bazılarının (flavonoit) iltihap giderici ve ağrı kesici etki gösterirken, bazı bileşenlerin (müsilaj) de boğazı yumuşatması neticesi boğazda tahrişi önlediği ve bu suretle soğuk algınlığı şikayetlerinin hafifletilmesinde tedaviye yardımcı olduğu görülmüştür.
    Adaçayı
    Ağız ve boğaz iltihaplarında etkili olduğu bilinen bir başka bitki ise “adaçayı”dır. Özellikle bitkinin içerdiği uçucu bileşenlerin ağız ve boğaz iltihaplarında (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla çay şeklinde (kesinlikle kaynatılmadan) adaçayı ile hazırlanan gargaranın bu amaçla kullanılması önerilmektedir.
    Zencefil
    Soğuk algınlığı ve gribin önlenmesi ve tedavisinde yararlı olacak bu iki bitkinin yanı sıra zencefil rizomlarının yararları, beklenen etkinin desteklenmesi bakımından önemlidir. Bilimsel çalışmalar zencefil içerisindeki bazı bileşenlerin (gingerol, şogaol) kuvvetli iltihap giderici etkisi bulunduğunu ortaya koymaktadır.
    Karanfil
    İçerisinde bulunan uçucu özellikteki öjenol, ağız ve boğaz mukozası yangılarında yangı giderici; bakteri, mikromantar veya virüslerin yol açtığı ağız ve boğaz enfeksiyonlarında antiseptik olarak ve ağrı hissini hafifletici etkisi söz konusudur. Bu nedenle, özellikle öjenol taşıyan Seylan tarçını kabuğu ile birlikte mikroorganizmalar üzerinde etkisi nedeniyle soğuk algınlığında çay olarak içilmesi ya da yoğun derişimli çayının (%5-10) gargara olarak uygulanması yararlıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda uçucu yağının antibiyotiklerin etkinliğini artırdığı gösterilmiştir.
    Karabiber
    Top ve toz formlarındaki karabiber meyveleri ile hazırlanan çayın gargara şeklinde boğaz enfeksiyonlarında yararlı olduğu bilinmektedir. Bilhassa boğazda soğuk algınlığı belirtilerinin ilk hissedildiği süreçte uygulanması durumunda daha etkili olabilmektedir. Ayrıca yürütülen çalışmalarda bağışıklık sistemini düzenleyici, yangıyı ve spazmları giderici, kanserleşmeyi önleyici etkileri bildirilmektedir. Karabiber meyvesinin bileşenlerinden biri olan piperinin biyolojik etkileri son yıllarda dikkat çekmektedir.

    Turşu kurun, boza ve kelle-paça çorbası için’

    H3N2 virüsü Türkiye’de son 1 ayda nüfusun %2’sini enfekte etti. Hastalık ağır seyrediyor, uzun sürüyor ve yakaladığını adeta ‘paçavraya’ çeviriyor. Peki gripten korunmak, yakalandığında bir an önce iyileşmek için neler yapılmalı? Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, “Kilit nokta vücut direncini güçlendirmek” diyor.

    Son günlerde, halk arasında ‘paçavra’ hastalığı olarak da bilinen grip nedeniyle hastanelerin yolunu tutanların sayısında ciddi artış var. Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bir ayda toplumun %2’sini etkileyen H3N2 virüsünün yeni bir virüs olmadığını, bu nedenle de bir salgın beklenmediğini açıkladı ancak herkes hastalıktan korunmanın yollarını arıyor.

    Aşırı derecede halsizlik, yorgunluk ve kırgınlık yapan hastalık; ateş, öksürük, burun tıkanıklığı gibi belirtilerle seyrediyor ve uzun sürüyor. Sadece gripte değil, tüm hastalıklarda tedavilerin daha pahalı ve zahmetli olduğu göz önünde bulundurulduğunda koruyucu yöntemlerin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş da bu noktaya parmak basıyor. Buradaki en önemli kuralın güçlü bağışıklık sistemi olduğunu vurgulayan Dr. Aktaş’ın söyledikleri: “Bağışıklık sistemi vücudumuzu hastalıklara karşı koruyan ve savunan ordumuz gibidir. Üstelik sanıldığı gibi sadece mikroplara karşı korumuyor, iç ve dış tüm sağlık bozucu ajanlara karşı koruyor. Her gün karşılaştığımız ve vücudumuzda meydana gelen onca hastalık etkenine rağmen hastalanmadan sağlıklı yaşamamızı bağışıklık sistemimize borçluyuz, bağışıklık sistemimiz olmasaydı, yaşamamız mümkün olmazdı.”

    Fakat bağışıklık sistemi her zaman başarılı olamıyor ve insanlar hastalanıyor. Bu hastalıklardan biri de özellikle kış aylarında artış gösteren ve salgın korkusu yaratan grip. Sadece grip salgını dönemlerinde korunmaya çalışmanın yanlış olduğunu söyleyen ve “Hayatın her döneminde bağışıklık sistemini güçlü ve dengeli tutmak gerek. Bunun için öncelikle genel tedbirleri almak önemli” diyen Dr. Aktaş, güçlü bir savunma sistemine sahip olmak için önerilerini şöyle sıralıyor:

    GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIĞIN ALTIN KURALLARI
    1. Sigara içmeyin.
    2. Alkol kullanmayın.
    3. Günde 40 dakika egzersiz yapın. Ağır egzersiz değil, yürüyün.
    4. İşlenmiş gıdaları hayatınızdan çıkarın, doğal gıdalarla beslenin.
    5. Şekeri hayatınızdan çıkarın, bağışıklık sisteminizi zehirliyor.
    6. Hazır mayalardan uzak durun, vücudunuz hazır mayaları sindiremiyor, ekşi mayaya dönüş yapın.
    7. Probiyotiklerinizi takviye edin. Bunun için fermente gıdalarla beslenin, ev yoğurdu yapın, turşu kurun, boza için.
    8. Bunlarla birlikte bağışıklık sisteminizi güçlendiren bitki çayları içebilirsiniz.

    BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ DESTEKLEYEN BİTKİ ÇAYI
    • 1 tatlı kaşığı yeşil çay,
    • 1 tatlı kaşığı ekinezya,
    • 1 tatlı kaşığı ıhlamur,
    • 250 cc. kaynar su.
    Bunları kapaklı bir porselen fincanda yaklaşık 30 dakika demleyip için.

    Grip olduktan sonra kısa sürede iyileşmek için yapılması gerekenler neler? Dr. Ümit Aktaş’ın doktorun önereceği tıbbi tedaviye ek olarak iyileşmeyi hızlandıracak ve bir an önce normal hayata dönmeyi kolaylaştıracak önerileri ise şunlar:

    “GRİPSENİZ BOL BOL KELLE-PAÇA VE İŞKEMBE ÇORBASI İÇİN”

    • Mutlaka istirahat edin.
    • Bol miktarda sıvı tüketin.
    • Bulunduğunuz mekânı sık sık havalandırın.
    • İçeceğiniz çorbalar iyileşmenizde son derece etkili olacaktır: Bol bol kelle paça, işkembe ve tarhana çorbası için. Bunlar, bağışıklığınızı destekleyen fermente gıda içeren çorbalardır.
    • Kapari turşusunu bolca tüketin. Kapari antiviraldir, virüsleri öldürür.
    Aşağıdaki çayı taze olarak hazırlayıp her gün en az 5 fincan için. Sizi rahatlattığını göreceksiniz.

    ŞİKAYETLERİ AZALTAN GRİP ÇAYI
    • Limon kabuğu,
    • 1 tatlı kaşığı adaçayı,
    • 1 tatlı kaşığı zencefil,
    • 250 cc. kaynar su,
    Dr. Ümit Aktaş, grip çayının da bitkilerin etken maddelerinden daha fazla yararlanmak için kapaklı ve porselen fincanda demlenerek içilmesini tavsiye ediyor.

  • Kışı sağlıklı geçirmek için…

    Kışı sağlıklı geçirmek için…

    Prof. Dr. Çağatay Öktenli sağlıklı bir kış geçirmemiz için önerilerde bulundu.

    Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Check-Up Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli sağlıklı bir kış geçirmemiz için önerilerde bulundu.

    Mümkün olduğunca aktif olun

    Çok soğuk havalardan korunmayla önerileriniz nelerdir?

    Evlerin ısısının sağlanması ve korunması çok önemlidir. Kapı ve pencereleri ısı kaybını önleyecek şekilde sıkıca kapatmak gerekir, ısı izolasyonu şarttır. Sıcak yiyecek ve içecekler tüketmek ısı dengesinin sağlanması için yararlı olacaktır. Mümkün olduğu kadar aktif olunmalıdır. Günlük hava durumu takip edilmelidir. Ayrıca dışarda iken titreme hissediyorsanız vücudunuzdan ısı kaybı oluyordur, hemen sıcak kapalı bir mekana gitmek gerekir. Soğuk ve soluk bir cilt, kendinizi çok halsiz ve uykulu hissediyorsanız, yürümede zorluk ve nefes darlığı oluyorsa ve kalp hızınız çok azaldı ise vücut ısınız düşmeye başlamış olabilir. Hemen sıcak bir ortama gitmek gerekir.Evin ısısını dengeleyin

    Kış aylarında evin ısısı nasıl olmalıdır?

    Gün içinde kullanılan tüm odalar ısıtılmalıdır. Dışarıya çıkıldığında ısıtıcı düşük ayarlarda çalıştırılarak evin çok soğuması önlenmiş olur, böylece ev ısınıncaya kadar geçecek zamanda üşünmemiş olunur. Evin ısısı, oturma odasında 21°C ve evin diğer bölümlerinde en az 16°C civarında olmalıdır. Yatarken oturma odasının ısısı azaltılabilir. Yatmadan önce yatak odası ısıtılmalıdır. Gece boyunca yatak odasının ısısının 18°C’nin altına düşmemesine dikkat edilmelidir. Eğer soba benzeri bir ısıtıcı kullanılıyorsa gece kapı ya da pencereyi bir miktar açarak havalandırmayı ihmal etmemek gerekir. Eğer elektrikli battaniye kullanılıyorsa, elektrik kapalı bile olsa asla sıcak su termoforlarını yatağınıza almayınız. Termostat kontrolü olmayan elektrikli battaniyelerin fişi yatmadan önce mutlaka çekilmelidir. Elektrikli battaniyelerin yıllık elektrik tesisatı kontrolleri ihmal edilmemelidir.

    Kışın en sık görülen alt ve üst solunum yolu problemlerinden korunmak için neler yapılabilir?

    Soğuğun vücut direncini düşürmesi, kapalı yerlerde uzun süre kalınması ve buraların iyi havalandırılmaması, sigara dumanı, yetersiz-dengesiz beslenme gibi nedenlerle kışın artış gösteren üst solunum yolu enfeksiyonları yaşlılar için önemli bir problemdir. Soba veya elektrikli ısıtıcılar oda havasını kurutarak inatçı bir öksürüğe neden olabilirler. Özellikle geceleri artan kuru öksürük yaşlının uyku kalitesini bozar ve yorar. Soba üzerinde sürekli kaynayan bir çaydanlık veya kalorifer üzerine konan su dolu kaplar ile oda havası nemlendirilebilir. Ortamı sık sık havalandırmak yararlı olabilir.

    Grip, yaşlıların yaklaşık % 15’inde, hastaneye yatış gerektirecek kadar ciddi sağlık problemlerine hatta ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle özellikle 65 yaş üzerinde ve şeker veya böbrek hastalığı olanlar yüksek risk altındadır. Korunabilmek adına, düzenli olarak eller yıkanmalıdır. Böylece, kapı kolları ve ışık düğmeleri gibi diğer insanların da kullandığı yüzeylerden ellerinize bulaşan mikropları yok etmiş olursunuz. Soğuk algınlığı geçiren bir misafirinizin kullandığı bardak, havlu vb. gibi eşyalar temizlemeden kullanılmamalıdır. Eğer soğuk algınlığı geçiriyorsanız, kendi kendinizi tekrar enfekte etmemek için kumaş mendil yerine tek kullanımlık kağıt mendiller tercih edin. Grip aşısı gripten korunmanın en iyi yoludur. Yıllık tekrarlanması gerekir. Grip aşısı için en uygun mevsim Sonbaharda Eylül ile Kasım ayları arasıdır.

    Kışın görülebilen diğer sağlık problemleri nelerdir? Nasıl korunabiliriz?

    Kalp krizleri kışın yaygın olarak görülür. Aşırı soğuk kan basıncımızı artırarak kalbimizin yükünü artırır. Kalbimiz soğukta vücut ısımızı korumak için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu nedenle evimizin ısısının yeterli olması gerekir. Dışarı çıktığımızda da sıkı giyinmek, sapka, atkı ve eldiven takmak çok önemlidir. Kar kürümek gibi zorlayıcı aktiviteler zaten soğukta üzerinde büyük bir yük bulunan kalbimizin daha da yorulmasına neden olacaktır. Bunun dışında, tüm mevsimlerde görülebilmesine rağmen kışın daha yaygın olan nörovirus sindirim sistemimizi etkileyen viral bir hastalık etkenidir. Bulantı, kusma ve ishal yapar. Bol sıvı ve mineral almak gerekir, bu sağlanamıyorsa serum tedavisi için bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte bir çok artritli kişinin eklem ağrıları kışın daha fazla olmaktadır. Soğuk havanın eklem iltihabını artırdığına dair bir kanıt yoktur, sadece eklem ağrısı ve eklem sertliği gibi şikayetler artmaktadır. Buna kışın depresif yakınmaların artması neden olur ki sadece eklem şikayetleri değil bir çok tıbbi durum kışın daha fazla şikayetle ortaya çıkmaktadır. Günlük düzenli egzersiz kişinin mental ve fiziksel durumunu güçlendirir. Eklem şikayetleri için özellikle yüzme çok yararlıdır.

    Cilt kuruluğu yaşlıların çoğunun ortak sorunudur ve kışın daha da kötüleşir. Soğuk ve kuru hava, ortamın neminin az olması, klima cihazları kuruluğu artıran faktörlerdir. Kuruluk bacaklarda daha fazla olmak üzere ellerin üzerinde, kollarda ve gövdede görülür. Kaşıntı ile birlikte, bu bölgelerde cilt kuru, kepekli ve çatlak görünümdedir. Kış boyunca nemlendirici kullanımı gerekebilir. Popüler nemlendirici kremler ve losyonlar bilinenin aksine ciltten emilmezler. Bunun yerine ciltten buharlaşarak nem kaybını engelleyerek cildin doğal nemini koruyarak etki gösterirler. Nemlendiricileri uygulamak için en uygun zaman banyo ya da duş sonrası cilt hafif nemli iken ve yatmadan öncedir. Banyoyu ılık su ile almak daha uygundur. Çok sıcak su cildin kuru hissedilmesine neden olur ve kaşıntılara neden olabilir. Sıcak su aynı zamanda saçlarınızı kurutur ve matlaştırır.

     

  • İtalyan diyeti

    İtalyan diyeti

    İtalyan restoranı Zazie’den özel mönülerle, Diyetisyen Selahattin Dönmez tarafından hazırlanan, bir ayda 5 kilo verdirecek özel bir diyet programı…

    Akdeniz kadınları nasıl oluyor da hep ince kalabiliyor? Hele o italyan mutfağına özgü makarna ve pizzaları düşündüğünüzde bunun mümkün olabileceğine inanamıyor insan. Uzmanlara göre işin sırrı yemekleri neyle ve nasıl pişirdiğinizde yatıyor. İtalyan restoranı Zazie’nin aşçısı Hakan İnce’nin tarifleriyle ve Diyetisyen Selahattin Dönmez’in, bu tariflerle özel olarak hazırladığı listeyi 1 ay boyunca her gün 1 saat yürüyüşle uyguladığınızda ayda 5 kilo vermeniz mümkün.

    1. GÜN

    Kahvaltı
    İnce bir dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı ahududu reçeli

    Öğle
    1 ince dilim Zazie pizza, 1 su bardağı az yağlı ayran, 1 porsiyon yeşil salata

    Ara
    1 bardak şekersiz limonata (1 tatlı kaşığı tarçın ilaveli)

    Akşam
    1 porsiyon ton balıklı salata, 1 İnce dilim ekmek

    Zazie pizza tarifi

    Malzemeler:
    210 gr hazır pizza hamuru, 3 domates, 1 çay kaşığı toz kırmızıbiber, 1 çay kaşığı tozşeker, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı domates salçası, 100 gr mozzarella peyniri, 30 gr keçipeyniri, 1 patlıcan (ızgarada kızartılmış)

    Hazırlanışı:
    Domates sos için domateslerin çekirdeklerini temizleyip mutfak robotunda püre haline getirin. Şeker, toz kırmızıbiber, salça ve zeytinyağını ilave edip pütürsüz bir kıvam elde edinceye kadar çırpın.

    Pizza hamurunu un serpilmiş tezgahın üzerinde açıp yağlanmış yuvarlak pizza tepsisine elinizle bastırarak çok ince açın. Üzerine sırasıyla domates sos sürün, dilimlenmiş mozzarella peynirini serpiştirin, patlıcan dilimlerini yerleştirin, kıyılmış taze fesleğen ve en son olarak keçipeynirini serpiştirin. 260 dereceye ayarlı fırında 8-10 dakika kadar pişirin.

    2 dilim 425 kalori.

    2. GÜN

    Kahvaltı
    Yarım yumurta, yarım su bardağı taze sıkılmış havuç suyu, yarım ince dilim ekmek

    Öğle
    1 tabak mercimek yemeği, 3 yemek kaşığı yoğurt, salata

    Ara
    1 küçük boy şeftali

    Akşam
    1 porsiyon teriyaki soslu somon, 1 porsiyon roka salatası, 1 ince dilim ekmek

    Teriyaki Soslu Somon tarifi

    Malzemeler:
    1 dilim fileto somon balığı, 1 kahve fincanı Mirin teriyaki sos, 1 adet yeşil limon

    Hazırlanışı:
    Teriyaki sos için Mirin teriyaki sosu, sos tenceresinde ısıtın. Bir yeşil limonun suyu ve rendelenmiş kabuğunu ekleyin. Bir taşım kaynatıp ocaktan alın. Sos ılındıktan sonra süzerek bir kaseye ya da sos şişesine aktarın. Somon balığını ince fileto olarak hazırlayın. Izgarada her iki tarafını kızartın. Fırın tepsisine aktarıp 5 dakika kadar kızartın ve fırından çıkarıp sosu üzerine gezdirerek dökün. Tekrar fırına verip 1 dakika daha pişirin. Fırından alıp servis tabağına aktarın.

    1 Porsiyon 315 kalori.

    3. GÜN

    Kahvaltı
    3/4 su bardağı süt, 3 yemek kaşığı müsli, 5 adet fındık (Bir kapta karıştırılacak)

    Öğle
    1 porsiyon kurutulmuş domatesli makarna, 1 tabak yeşil salata

    Ara
    1 fincan sıcak süt

    Akşam
    1 ince dilim yağsız biftek, 1 porsiyon Akdeniz salatası, 1 ince dilim ekmek

    Kurutulmuş Domatesli Makarna (Paccheri) tarifi

    Malzemeler:
    1 su bardağı Paccheri makarna , 4-5 yaprak kurutulmuş domates, 4-5 badem, 3 dal taze fesleğen, 1 çorba kaşığı krema, 30 gr parmesan peyniri, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı

    Hazırlanışı:
    Makarnayı bir tutam tuz ve bir tatlı kaşığı sıvıyağ ilave edilmiş kaynar suda, diri kıvamda 7 dakika kadar haşlayın. Süzüp soğumaya bırakın. Kurutulmuş domatesleri ince zar şeklinde kesip yumuşaması için bir tatlı kaşığı kadar zeytinyağında bekletin. Soyulmuş badem, kıyılmış fesleğen, parmesan, kurutulmuş domates ve kremayı tavada ısıtın. Makarnayla karıştırıp servis yapın.

    1 Porsiyon 305 kalori.

    4. GÜN

    Kahvaltı
    1 kâse az yağlı yoğurt, 4 adet taze kayısı, 2 adet grissini

    Öğle
    1 porsiyon Zazie salata, 1 su bardağı sıkılmış elma suyu, yarım ince dilim ekmek

    Ara
    2 adet taze incir

    Akşam
    1 kâse mercimek çorbası, 1 dilim ekmek, 1 orta boy armut

    Zazie salatası tarifi

    Malzemeler:
    1/2 demet roka, 1 avuç Akdeniz yeşillikleri, 50 gr keçipeyniri, 1 portakal, 1 greyfurt, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 çorba kaşığı limon suyu.

    Hazırlanışı:
    Sos için zeytinyağı ve limon suyunu bir kasede karıştırın. Akdeniz yeşillikleri ve rokayı yıkayıp iyice kurulayın. Elinizde irice parçalara ayırın ve sosu üzerine gezdirerek dökün. Portakal ve greyfurtun kabuklarını ve dilimlerin ince zarlarını da temizleyin. Keçipeyniri ile servis edin.

    1 porsiyon 180 kalori.

    5. GÜN

    Kahvaltı
    1 dilim ekmek, 1 tatlı kaşığı labne peyniri, domates – salatalık

    Öğle
    1 tabak tavuk sote yemeği, 1 İnce dilim tahıllı ekmek, 1 kâse cacık

    Ara
    1 yemek kasığı siyah çekirdekli kuru üzüm

    Akşam
    1 adet közlenmiş kabak ve patlıcan, 1 tabak fıstıklı – kekikli makarna, 1 tabak salata

    Fıstıklı-kekikli makarna tarifi

    Malzemeler:
    1 su bardağı kalem makarna, 1 çorba kaşığı çam fıstığı, 3 kiraz domates, Bir tutam taze kekik, 1 çorba kaşığı kıyılmış taze fesleğen, 2 diş sarımsak, Yarım patlıcan

    Sos için: 1 kahve fincanı yoğurt, 1 tatlı kaşığı krema, 2 diş ezilmiş sarımsak, Bir tutam tuz.

    Hazırlanışı:
    Makarnayı bir tutam tuz ve bir tatlı kaşığı sıvıyağ ilave edilmiş kaynar suda diri kıvamda 7 dakika kadar haşlayın. Fıstıkları teflon bir tavada kızarıncaya kadar kavurun. Domateslerin çekirdeklerini temizleyip taze fesleğen ve kekikle marine edin. Patlıcanların kabuklarını alacalı soyup zar şeklinde doğrayın. Tuzlu suda 10 dk. bekletin. Süzüp kurulayın ve zeytinyağında kızartın. Fıstıklar, kekikli domates ve patlıcanı teflon tavada 1-2 dakika soteleyin. Sos malzemelerini mutfak robotunda iyice çırpın. Makarna, sebze ve sosu iyice karıştırın. 1 porsiyon 275 kalori

    6. GÜN

    Kahvaltı
    1 kâse doğranmış karışık meyve salatası
    1 su bardağı süt

    Öğle
    1 porsiyon avokadolu salata, 1 dilim çavdar ekmeği

    Ara
    1 küçük muz

    Akşam
    1 porsiyon ızgara köfte, 1 İnce dilim kepekli ekmek, 1 tabak maydanozlu domates salatası

    Avokadolu salata

    Malzemeler:
    1 avokado, 10 yaprak marul, 1 tatlı kaşığı kapari çiçeği, 3 yaprak kurutulmuş domates, yarım kırmızı soğan, 30 gr parmesan peyniri, 2 diş sarımsak, 1 çorba kaşığı krema, 1 çay kaşığı hardal, 2 dilim köy ekmeği

    Hazırlanışı:
    Marulları yıkayıp elinizle irice doğrayın. Geniş bir kaba alıp kapari çiçeği, zar şeklinde doğranmış kurutulmuş domates ve halka şeklinde doğranmış kırmızı soğanı ilave edin. Sos için krema, hardal ve kıyılmış sarımsakları iyice karıştırın. Salataya ekleyerek harmanlayın. Servis tabağna alıp kızartılmış köy ekmeği, parmesan peyniri ve dilimlenmiş avakado ile süsleyerek servis yapın.

    1 porsiyon 200 kalori.

    7. GÜN

    Kahvaltı
    3 adet yeşil zeytin, 1dilim kaşar peyniri, 1 ince dilim çok tahıllı ekmek

    Öğle
    1 ince dilim hindi ızgara, 1 adet haşlanmış patates, söğüş domates – salatalık

    Ara
    10 adet tuzsuz badem

    Akşam
    1 tabak haşlanmış karışık sebze, 1 su bardağı ayran