Etiket: ruh

  • Mutlu olmayı öğrenmek mümkün mü?

    Mutlu olmayı öğrenmek mümkün mü?

    Her daim mutsuz mu hissediyorsunuz, çevrenizdeki hiçbir şey sizi mutlu edemiyor mu? Bu durumda sorun serotonin hormonunuzda olabilir. Fakat mutlu olamadığınız için mutsuz olmayı bir kenara bırakır; bedeninizi, ruhunuzu ve zihninizi beslerseniz siz de gülümsemeyi başarabilirsiniz.

    Sabahları mutsuz uyanıyor, ne yaparsanız yapın bir türlü kendinizi mutlu hissedemiyorsanız mutluluğu öğrenme vaktiniz geldi de geçiyor demektir. Peki mutluluk gerçekten öğrenilebilir mi? Serotonin Mutluluk Akademisi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Işık Akgöl’e göre mutluluk öğrenilebiliyor. Fakat bunun için ilk olarak serotonin hormonuna ihtiyaç duyuluyor. Serotonin, mutluluk veren hormona verilen isim ve bu hormon bağırsaklardan, beyinden ve trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinden salgılanıyor.

    Serotonin ağrıyı azaltıyor

    Serotonin hormonu yüksek olan kişiler, kendilerini daha mutlu hissediyor, daha iyi uyuyor ve sabahları kaliteli bir uykunun sonucuyla dinlenmiş olarak uyanıyorlar. Bu kişilerin ağrı eşikleri yükseliyor. Serotonin iştah mekanizmasını da düzenliyor. Stres anında çok yemek gibi bir problem serotonin hormonu yüksek olan kişilerde görülmüyor. Eksikliğinde ise depresif hissediliyor, depresyona neden olabiliyor, uyku bozuklukları görülüyor, sabahları yorgun kalkılıyor, duygulanım bozuklukları yaşanıyor, mutlu edecek olaylar bile serotonin seviyesi düşük olan kişileri mutlu etmeye yetmiyor. Bu kişilerin, ağrı eşikleri düşük olduğu için genelde kronik ağrı çekiyorlar.

    Mutluluk eğitimi

    Dr. Işık Akgöl mutluluğun öğrenilebileceğini belirtiyor ve “Mutlu olmak, bana göre bir seçim. Mutlu olmak istiyor musunuz? Aslında bu sorunun cevabına kim ‘Hayır’ diyebilir ki? Sadece yürekten ‘Evet, ben mutlu olmak istiyorum’ dedikten sonra yapmanız gerekenler var. Yıllardır kronik ağrıları olan kişiler ile ilgileniyorum. Kronik ağrısı olan kişilerde fiziksel problemlerin ötesinde psikolojik ve ruhsal sorunlar olduğunu fark ettim. Bu kişiler, tam olarak hastalık olmasa da mutsuzlar, endişeliler, iyi uyumuyorlar, hayattan zevk almıyorlar ve serotonin seviyeleri düşük. Eğer mutluluğu seçerseniz, mutsuzluğu ayıklamanız gerekiyor” diyor.

    Ruh ve beden mutluluğu

    Zihin ve ruh için felsefeden yardım alınabilir. İnsanın sağlıklı ve mutlu olmak için sosyal hayatının da iyi olması gerekiyor. Bunun için de hobiler edinilmeli. Meditasyon öğrenerek ruhunuzu dinlendirebilir ve arındırabilirsiniz. Dr. Işık Akgöl, “Günümüz insanının en büyük problemi dışarıdan çok fazla bilgi alması. Çoğumuz çok stresliyiz. Stres altındayken mutlu olmak zor. Çünkü stres altındayken kararlarımız ve düşüncelerimiz beynimizde kortekse ulaşmadan hayvanların karar verme mekanizması olan hipotalamus mekanizmasına ulaşıyor ve buradayken karar veriyoruz. Kısacası içgüdüsel davranıyoruz. Bu durumda da zihni durultmak gerekiyor. Zihni meditasyonla ve iyi uyuyarak susturabiliriz. Ayrıca konsantrasyon gerektiren dans etmekle de susturabiliriz” diyor.

    Hayatta mutlu olduğunuz anları saklayıp, kendinizi mutsuz hissettiğinizde bu anıları kullanabilirsiniz. Nasıl mı? İmajinasyon ile gözünüzü kapatıp, o anı bir daha yaşayarak.

    Bedeni mutlu etmenin yolları

    Beden mutluluğu için pilates önemli bir spor. Pilates, beden ve zihne hizmet ediyor. Pilates yaparken nefesinizi kullanıyorsunuz ve başka hiçbir fley düşünemiyorsunuz. İkincisi ise Tai Chi; beden, ruh ve zihne egzersiz yaptırıyor. Yoga da beden, ruh ve zihin için gerekli. Masaj ise serotonin hormonunu salgılatan faktörlerden biri. Hareket terapisi de beden, ruh ve zihni bir arada çalıfltıran çok önemli bir aktivite.

    Mutlu olmak üzere karar vermek gerekiyor. Çünkü mutluluk bir seçimse olayların ne olduğu değil, olayları nasıl algıladığınız sizi mutlu ya da mutsuz ediyor. Birisi için son derece mutsuzluk veren bir olay, başkasına mutluluk verebiliyor. Piyangodan para çıkmışsa siz mutluluktan deli olurken, anneniz “Eyvah! Çocuğumun başına neler gelecek?” diye üzülebiliyor yani aynı olaya farklı anlamlar yükleyerek farklı duygular yaşayabiliyoruz.

    Eğer bugüne kadar birine karşılıksız olarak bir yardımda bulunmadıysanız gerçekten mutlu olmamışsınız demektir. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, birilerine gönüllü olarak yardım etmek sizi mutlu hissettirecektir.

    Dr. Işık Akgöl’e göre eğer bedeninizi, zihninizi ve ruhunuzu formda tutarsanız ve üçü birbiriyle uyumlu olursa mutlu olabilirsiniz. Dr. Akgöl, “Bedeniniz iyi durumdaysa, zihniniz parlaksa ve ruhunuz dinginse mutlusunuz demektir. Bedeniniz nasıl iyi durumda olur? Egzersiz yaparsanız, onu doğru gıdalarla beslerseniz, uykunuzu iyi alırsanız genetik faktörler dışında bedeniniz iyi durumda olur. Aynı şeyleri zihin ve ruh için de yapabilirsiniz” diyor.

    Serotonini neler yükseltiyor?mutluluk

    •  Aşık olmak serotonin seviyesini en çok yükselten etkenler arasında yer alıyor.
    •  Egzersiz yapmak serotonini yükseltiyor. Güzel bir havada yürümek, koşmak mutlu olmanıza yardımcı oluyor.
    •  Güneşi görmek de serotonin hormonunun yükselmesini sağlıyor.
    •  Seks yapmak, orgazm olmak serotonin üzerinde oldukça etkili oluyor.
    •  Çikolata, muz gibi besinler serotonin seviyesini artırıyor.

    Formsanté Dergisi

  • Ruhunuza Kışı Yaşatmayın

    Ruhunuza Kışı Yaşatmayın

    Ruhu ısıtan ve insana pozitif enerji yükleyerek yüzünü güldüren güneş ışınlarının yokluğu nedeniyle, insanlar da mevsimsel depresiflik belirmeye başladı bile. Kış mevsiminde günlerin kısalması, güneş ışınlarının azalması ve insanların zorunlu olarak kapalı ortamlarda kalması insan psikolojisi üzerinde negatif etki bırakıyor. Özellikle kadınları etkisi altına alan kış depresyonu sonucu dinlenemeyen, uykusunu alamayan, kendini karamsar hisseden kadınların cinsel isteği zamanla azalabiliyor.

    DEPRESYON VE CİNSEL İSTEKSİZLİK BİRBİRİNİ TETİKLİYOR…

    Kış depresyonu ile birlikte gelişen cinsel istek azalması uyarılma ve orgazm sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Kadın partneriyle cinsel birleşme yaşasa bile zevk alamamaktan şikâyet edebiliyor. Bu durumda kadın, kendi yetersizliğinden kaynaklanan bir problem olduğu düşüncesiyle daha çok depresyona giriyor. Dolayısıyla, depresyon cinsel sorunlara yol açabilirken, cinsel sorunlarda kadının içinde bulunduğu depresif hali ağırlaştırabiliyor. Kış ayının verdiği karamsarlık nedeniyle mutsuz olan kadın, daha önce var olmayan cinsel sorunların ortaya çıkması nedeniyle cinsel hayatının sona erdiğini düşünerek depresyonu çok daha ağır derecede geçirebiliyor. Bu tür vakalarda cinsel isteksizlik nedeniyle başaramama korkusu yani performans anksiyetesi yaşayan kadın, depresyon tedavi edilmesine rağmen cinsel işlev bozukluğu yaşamaya devam edebiliyor.

    KIŞ DEPRESYONU BULAŞICIDIR!

    Yapılan araştırmalar sonucunda, özellikle ailelerde ve birlikte yaşayan çiftlerde depresyonun bulaşıcı olma olasılığının çok daha fazla olduğu tespit edildi. Eşlerden birinin kış depresyonuna yakalanması gerek iletişim yönünden gerekse cinsel yaşamda gelişen aksaklıklardan dolayı tüm aileyi etkileyebiliyor. Bu durumda partnerin sabırlı, anlayışlı ve yönlendirici olması gerekiyor. Eşine yardım eden erkek ona verdiği cesaretle partnerini ciddi sonuçlar oluşturabilecek bir durumdan kurtarabilir.

    BÜYÜK YANLIŞ: İLAÇ KULLANIMI

    Kış depresyonuna yakalanan kişinin, özellikle kadın partnerin, duygusal olarak aileden ve cinsellikten uzaklaşmasını engelleyebilmek için erkeğe büyük bir görevler düşüyor. Erkek partnerine ne kadar ilgili, alakalı ve anlayışlı davranırsa kış depresyonu illeti o kadar kolay bitiyor. Bunun dışında olabildiğince güneşe çıkılmalı, kişi yüzünü ve sırtını sıcağa ve güneşe vermeli, rahatlamak için doğal yağlarla vücuduna masaj yapmalı, bol bol temiz hava almalı, spor yapılmalı, arkadaşlarıyla ya da partneriyle moral verici aktiviteler yapmalı, hafif müzik dinlenmeli, bol bol gülmeli, protein ve omega-3 içerikli besinler alınmalıdır. Kış depresyonu ile baş edebilmek adına alınan ilaçlar duygusal etkileşimin ve cinsel yaşamın bir numaralı düşmanıdır. Bu nedenle hekim tavsiyesi olmadan depresyon ilaçları kullanılmamalıdır. Ayrıca günümüzde depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların pek çoğu yan etki olarak cinsel isteksizliğe ve cinsel fonksiyon bozukluklarına yol açmaktadır. Erkeklerde sertleşme probleminin en başında gelen depresyon ilaçları erkek ve kadında cinsel istekte azalma, orgazm yoğunluğunda düşme ve duygusal çakışmalara neden olmaktadır. Size önerdiklerimizin haricinde depresyonla başa çıkmanın en hızlı ve kolay yolu bir terapistten yardım almaktır.

  • Yatak odasının ateşini yükseltin

    Yatak odasının ateşini yükseltin

    Cinsellik en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Kadını kadın gibi, erkeği erkek gibi hissettiren bir şey. Bir bütünleşme hali… Yatak odanızın ateşini yükselterek hem fizyolojik hem de psikolojik doygunluğa ulaşabilirsiniz.

    Her ne kadar içgüdüsel bir davranış ve en temel ihtiyaçlarımızdan biri olsa da yatak odasında bazen aradığımız mutluluğu veya doyumu yakalayamıyoruz. Önünüzde iki seçenek var: Doyumsuz bir cinsel hayatı kabullenip her gün aynı yemeği yiyebilirsiniz ya da size verdiğimiz muhteşem önerilerle yatak odasının fitilini yakabilirsiniz. Ena Therapia’dan Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, cinsellikle ilgili tüm yanlış anlayış ve kanıların aksine tarih öncesi döneme gittiğimiz zaman insanların birlikte olabildiğini vurguluyor ve soruyor: Tarih öncesi dönemde kim kime nasıl öpüşeceğini veya sevişeceğini öğretmiş? Kimse! Uzman Psikolog Akyıldız, hem kadının hem de erkeğin temel ihtiyaçlarından biri olan cinsellik konusunda yaşanılan sorunların pek çok etkene bağlı olduğunu söylüyor. Bazen de çok fazla okumanın veya bilmenin, içgüdüsel davranışlarımızdan bizi uzaklaştırabildiğini ekliyor. Başarı, performans kaygısı, mükemmeliyetçi kişilik yapısı gibi etkenler de yine kişi üzerinde cinsel ilişkiye girerken sıkıntı yaratabiliyor. Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, işin en temelinden başlayıp kadını cinselliğin doruğuna taşıyacak muhteşem önerilerini formsanté okurları için anlattı.

    CİNSEL AÇLIĞINIZLA YÜZLEŞİN
    Toplumumuzun muhafazakar yapısı yüzünden çiftler cinsel isteklerini çoğunlukla dile getiremiyor. Özellikle kadınlar “Acaba beni yanlış anlar mı?” kaygısı yaşıyor. Uzman Psikolog Akyıldız cinselliğin, erkek kadar kadının da en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bir sürü açlık çeşidi var. Zihinsel, fiziksel, bedensel ve psikolojik açlık. Fiziksel açlıklarımızın arasında yemek yemek, su içmek, uyumak olduğu gibi cinsel ilişkiye girmek de var. Bir kadın o kadar güzel cinsel deneyim yaşar ki yüzüne coşku, enerji ve ışıltı yansır. Çünkü kadın, kadın olduğunu hisseder. Bazen de o kadar uzaklaşır ki başka noktalarda onu tamamlamaya çalışır. Boşluk doldurmaya ve farklı uğraşlar bulmaya çalışır kendine. Bu bazen sigara, bazen yiyecek, bazen de alışveriş olabilir. Kadının her şeyden önce cinselliği yaşamaya hakkı vardır ve bunu önce kendine söylemeli.” Uzman Psikolog Akyıldız, bir kadının rahatlıkla partnerine “Deli gibi sana dokunmak ve seninle birlikte olmak istiyorum” diyebilmesi gerektiğini anlatıyor. İnsanların dünyaya geldiği dönemi düşünmemizi öneren Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, “Kim kime nasıl öpüşmeyi, sevişmeyi ve nasıl kadın-erkek olmayı öğretmiş?” sorusunu soruyor. Cevap olarak ise doğayı seyretmemizi öneriyor. Doğa kanunlarının bize her şeyi öğrettiğini, kumruların, kuşların ve köpeklerin hepsinin içgüdüsel olarak bunu yaptığını belirtiyor: “İçimizdekileri bastırmamakta fayda var. Kadınlar, cinselliğin yemek yemek, su içmek gibi olduğunu unutmamalı.”

    Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, kadının cinsel ilişki çağrısına erkekten yanıt alınamadığı durumların da olabileceğini söylüyor. Uzmanımız bu durumda kadının erkeği tehdit edercesine değil ama onu seksten mahrum bıraktığında neler olabileceğini anlatmasını öneriyor. Kadının içinde bulunduğu durumu anlatmak için ise şu cümleleri kullanabileceğini söylüyor: “Neden böyle yapıyorsun? Ben seni çok özlüyorum, sensiz kendimi eksik hissediyorum. Temel ihtiyaçlarım olmayınca başka yollar deneyeceğim, eğer kadın olduğumu hissettiremezsen farklı yerlerden bunu karşılamaya çalışacağım. Herkes bunu yapıyor ama ben yapmak istemiyorum. Beni yanlış yollara yönlendirme, beni kaybedebilirsin.” Yazının başında söylediğimiz gibi cinsellik en temel ihtiyaçlardan; bir taraf diğerini mutlu edemiyorsa doğa kanunlarının işlemesi normal. Mesela deli gibi açsınız ama çatal ve bıçak yok. Ne yaparsınız? Ellerinizle yemeye başlarsınız çünkü insansınız; yemezseniz ölürsünüz.”

    TAHRİK UNSURLARINI BELİRLEYİN
    Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, herkesin bir tarzı olduğunu söylüyor. Mesela hayata meydan okuyarak bakan kadının tahrik olduğu tarz, “Böceğim, bitanem” değildir. Tam tersi çok narin ve kırılgan bir kadını tahrik eden erkek formatı da “Seni deli gibi arzuluyorum, akşam eve geldiğimde beni hazır bekle” değildir. Tarzların denk düşmesi ve tencere-kapak gibi uyumlu olması çok önemli. Uzman Psikolog Akyıldız, vücudumuzda tahrik olduğumuz bölgelerin son derece değişken olduğunu söylüyor. Diyelim her şeyi kendi başına yapmaya alışmış bir kadın var, bu kadına bel bölgesinden destek verir gibi dokunulması kadının seksi hissetmesine sebep olabilir. Çünkü kadın onu vücut sinyali olarak şöyle algılar; “Söylemese bile ne kadar desteğe ihtiyacım olduğunun farkında ve o beni tamamlıyor”. Uzman Psikolog Akyıldız, “Hepimiz doğduğumuz aileden kadın-erkek ilişkilerini öğreniriz. Kadın genelde ‘İstemem ama yan cebime koy’ der, bu ailesinden öğrendiği bir davranıştır aslında. Cinselliğin bir kalıbı yoktur önemli olan sizin ruhunuzun ne istediğidir” diye açıklıyor.

    “SENİN İÇİN HAİN PLANLARIM VAR…”
    “Canım ya ben çok yorgunum, bugün yapmak istemiyorum” cümlesi size de aşina geldi mi? Partneriniz, söylediği gibi yorgun olabilir veya birlikte olmak istemeyebilir. Bu durum bir-iki kere hatta üç kere tolere edilebilir ama bir süre sonra kadın “Neden istenmiyorum?” diyecektir. Uzman Psikolog Akyıldız, kadının hemen kendi vücuduna bakmaya başlayacağını, sorunun kendisinden kaynaklandığını düşüneceğini söylüyor ve ekliyor: “Halbuki cinsellik kesinlikle şekille ilgili değildir. Kadın, öyle bir durur ki karşısında hiçbir erkek dayanamaz. Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bildiğiniz, eksiklerinize değil de artılarınıza konsantre olduğunuz sürece kimse size öyle değersiz bir kadınmışsınız gibi davranamaz.” Kadının tüm isteklerini erkeğine söylemesi gerektiğini belirten Uzman Psikolog Akyıldız, “Hayatım ben seni çok fazla hissetmek istiyorum, dokunmak istiyorum. Uzun zamandır ateşli bir gecemiz olmadı. Senin için hain planlarım var” gibi cümlelerin kullanılabileceğini belirtiyor.

    DİZGİNLERİ ELİNİZE ALIN
    Cinsel ilişkide konuşmak en önemli kısmı oluşturuyor. Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, kadının cinsel ilişkiyi yönlendireceğini bilmesinin de önem taşıdığını söylüyor ve ekliyor: “Şöyle düşünelim; ben erkeğim, karşımda da dünyanın en güzel kadını var. Ama her şeyiyle kontrol bende. Ben istersem öperim, istersem dokunurum, istersem koltukta sevişirim. O kadının hiçbir şekilde kontrolü yoksa ve tüm dizginler benim elimdeyse, cazibe bunun neresinde? Kadınlar kontrolü tamamen erkeğe bırakırsa, erkek ‘Adrenaline ihtiyacım var’ deyip farklı yollara başvurabilir.”

    MASUM SEKS OYUNLARININ TAM SIRASI
    Yatak odasında ateşli ve şehvetli ilişkiyi sağlayabilmenin bir yolu da ufak oyunlar oynayabilmekten geçiyor. Oyunların asıl fonksiyonunun karşındakini şaşırtabilmek olduğunu anlatan Akyıldız, “Şaşırtmak çok önemli. Çocuklar genelde ne yapar? Bir şey ister, olmuyorsa farklı formüller dener. İlla istiyorum der, o da olmuyorsa avazı çıktığı kadar ağlar. Şaşırtarak dikkati çeker. Hayatta herkesin yaptığını aynen yaptığınızda kimseyi şaşırtamaz, dikkati çekemezsiniz” diye ekliyor.

    EROTİK SAHNELERİ HATIRLAYIN
    Öğrenme, duyarak veya yazarak değil görerek gerçekleşiyor. Türkiye de cinselliğin öğretildiği veya gösterildiği bir toplum değil. Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, bu durumda cinsel içerikli filmlerden yararlanılabileceğini şu şekilde anlatıyor: “Einstein demiş ki ‘Bir insanın zekasının göstergesi hayal gücüdür’. Yani gözlerinizi kapattığınızda gözünüzün önüne gelen filmlerden yola çıkabilirsiniz. İzlediğiniz filmlerden hangisinin en erotik sahnesi gözünüzün önüne geliyorsa belli ki o bölümler sizi cinsel ilişki sırasında motive eden ve tahrik eden sahneler.” Sizi heyecanlandıran filmi bulmak için gözlerinizi kapatın ve düşünmeye başlayın. “Ya ben de onlarınki gibi cinsel ilişki yaşamak istiyorum” dediğiniz filmdeki kadın ve erkeğin neler yaptığını bir kağıda not alın. Daha sonra not aldığınız bu sahneleri partnerinizle birlikte deneyin.

    G NOKTASI VE ORGAZM
    Uzman Psikolog Esin Nur Akyıldız, kadında ve erkekte orgazm oldukları bir nokta olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Erkek cinsel organının pozisyonla birlikte dokunduğu, paralel düştüğü bir nokta vardır. Zaten o pozisyon denk düştüğünde ‘Ah bu pozisyon, benim pozisyonumdu’ deriz. Onu bulabilmek için farklı farklı şeyleri deneyerek, tecrübe etmek gerekir. Bunların hepsi hem konsantrasyon, hem tarz, hem de kendinizi ne kadar şehvetli hissettiğinizle alakalı. Tüm bu faktörleri bir iksir gibi düşünebiliriz.”
    Orgazm sıkıntısı yaşayan kadınlara ise G-Shot isimli bir uygulamanın yapılabileceğini söylüyor. G-Shot uygulamasıyla, kadının genital bölgesinin içine silikonsu bir yapı enjekte ediliyor. Bu silikon yapı sayesinde titreşim kadına daha kolay ulaşıyor ve kadın daha hızlı orgazm olabiliyor.

    EN GÜÇLÜ SEKS ORGANINIZ: BEYİN
    Yapılan araştırmada bir kadından çimenlik alanda uzanıp sadece kendi nefesiyle mastürbasyon yapması isteniyor. Kadın kendi nefesiyle orgazm olabiliyor. Akyıldız, en güçlü seks organının beyin olduğunu söylüyor. Konsantrasyon eksikliği olan kadınların cinsel ilişki sırasında yapabileceği şeyler:
    1- Müzik dinlemek.
    2- Konuşmak.
    3- Göz kontağında kalmak.

    DANTEL Mİ JARTİYER Mİ?
    Kadının aynaya baktığı zaman “Hakikaten seksi bir kadınım” demesi gerekiyor. Uzmanımız, kadınlara iç çamaşırı satan bir dükkana gitmelerini öneriyor. Böylece dantelli modellerden mi yoksa jartiyerden mi hoşlandığınızı belirleyebilirsiniz. Akyıldız, “Aynaya baktıklarında ‘İşte ben buyum’ diyebilecekleri hale gelsinler. Önce kendi şehvetlerine inanırlarsa bunu partnerlerine aktarırlar. Bütün olay bizim ne kadar inandığımızla ilgili. Her şey kadının beyninde bitiyor” diye ekliyor.

    Formsanté Dergisi

  • Başarılı Bir Sabah Seksi İçin 4 Öneri

    Başarılı Bir Sabah Seksi İçin 4 Öneri

    Erkeklerin uyku esnasında beş kereye kadar ereksiyon olduğunu biliyor muydunuz? Burası tamam. Ancak size öncelikli önerimiz, sabah ereksiyonuyla uyandığınızda, eşinizde de cinsel isteğin uyanmasını sağlamanız. Ne yazık ki, kadınların çoğu sabah saatlerinde seks yapmaya istekli değildir. Gene de doğru şeyleri yaptığınızda, bu isteksizliğin nasıl kısa sürede değiştiğine inanamayacaksınız.

    1- Akşamdan yapılacak hazırlıklar
    Uyandığınız gibi yataktan fırlayıp bir şeyler için koşturmak istemiyorsanız, hazırlıklarınızı akşamdan yapın. Nefes tazeleyici şekerler, kondom ve ihtiyaç duyabileceğiniz diğer şeyleri elinizin altında bulundurun.
    2- İç saatinizi kurun
    Sabah keyfinizi tam olarak yaşamak için zamanında kalkmak önemlidir; böylelikle işe geç kalma gibi endişeleriniz olmaz. Muhtemelen eşiniz uyandığında sizin kadar istekli olmayacağından, ondan önce uyanmanız ve onu da nazik okşamalarla uyandırmanızı önerebiliriz. Bu yüzden sabah planlarınızı gerçekleştirmek için iç saatinizi kurmalısınız.
    3- Eşinizi nazik bir şekilde uyandırın
    Eşinizin sabah gözlerini açtığında görmek isteyeceği ilk şey, ereksiyon halindeki penisiniz olmayabilir. Bu nedenle onu hafif öpücükler ve nazik okşamalarla, yavaş bir şekilde uyandırmanızı öneririz. Sizin gösterdiğiniz yakınlık ve yumuşaklık, eşinizin de pozitif bir ruh halinde uyanmasını ve çok daha çabuk tahrik olmasını sağlayacaktır.
    4- Eşinize seksi olduğunu hissettirin
    Kadınlar sabah uyandıklarında kendilerini seksi hissetmeyebilir. Ancak ona ne denli güzel ve seksi olduğunu hissettirerek, bu havayı değiştirebilirsiniz. Ona, kendisini ne kadar arzuladığınızı söyleyin ve daha da önemlisi, bunu gösterin.
    Güne seksle başlayın
    Sabahları yatakta geçirilecek güzel zamanlar, güne başlamak için harikulade bir yoldur. Salgılayacağınız mutluluk hormonları ve yüzünüzdeki gülümsemeyle, günün çok daha kolay geçtiğini göreceksiniz. Diğer taraftan, sabah seksinde aşırıya kaçarak bunu her gün yapmak, her şeyin monotonlaşmasına neden olur ve ilk zamanlardaki olumlu etkisini yitirmeye başlayarak sıkıcı bir hal alır. Bu yüzden aralar vermeye ve işin keyfini her zaman üst düzeyde tutmaya çalışmalısınız.

  • Eviniz için kış renk önerileri

    Eviniz için kış renk önerileri

    Karakteriniz ve yaşam tarzınız da renk seçiminizde önemli bir etken.

    Yaşamımız renklerle dolu. Hayatımızın bir parçası olan renklerin gerek fiziksel gerekse ruhsal olarak yaşamımıza etkisi büyük. Örneğin; sıcak renkler insanı canlandırırken, soğuk renkler dinginleştiriyor. Canlı ve parlak renkler kişiyi mutlu ve enerjik kılıyor; soft ve mat renkler ise sakinlik getiriyor. Giysilerden, mekân seçimimize kadar renklerin önemli bir rolü var. Bu nedenle yaşam alanlarınızı renklendirirken mekânın atmosferine uygun, kendinizi ve mekânı yansıtan seçimler yapmanız önemli. Peki, renkler aslında neler anlatıyor, mekânlarımızda kullandığımız renkler psikolojimizi nasıl etkiliyor? Bu soruların cevabını merak ediyorsanız, öneriler tam size göre.

    İşte renklerin anlattıkları:

    Dinlendirici mavi

    Evlerimizde sıkça kullandığımız mavi renk sakinleştirici, iyileştirici ve dinlendirici bir etki yaratıyor. Ünlü Renk Psikoloğu Faber Birren, Sigmund Freud’un da katıldığı gibi maviyi “okyanussal ve rahatlatıcı” diye tanımlıyor. Gergin bir yapıya sahipseniz mavinin tüm tonları size göre. Aynı zamanda mavi ve yeşilin karışımı turkuaz renginin de sakinleştirici bir etkisi bulunuyor.

    Canlılık veren kırmızı ve turuncu

    Uzmanlar ayrıca açık toprak renklerinin de huzur verici olduğuna dikkat çekiyor. Kırmızı ve turuncu tonları duyguları harekete geçirerek, neşe ve canlılık veriyor. Unutulmaması gereken önemli bir nokta ise, bu renklerin mekânın tamamında kullanılmayıp mavinin ya da yeşilin tonları ile dengelenmesi gerektiği.

    Yeşil renk arınma sağlar

    Yeşil, eğiten ve arındırıcı etkisi olan bir renk. Kırmızının yoğun olarak kullanıldığı mekânlarda, turkuaz ve yeşil ile denge yaratmak mümkün. Ayrıca uyku problemi çekenler, huzur veren ve sakinleştiren lila, leylak gibi renkleri yatak odalarında uygulayabilirler. Ancak bu tonların mekânın tüm duvarlarında kullanılması melankolik bir ruh hali yaratabileceğinden sarı ile dengelemekte fayda var.

    Fazla kilolardan şikâyet edenlere mavi

    Fazla kilolarınızdan yakınıyorsanız, mutfağınızda mavi kullanarak iştahınızı azaltabilirsiniz. Mavi insanı yiyeceklerden uzaklaştırır. Mavi renk tabaklar ile de aynı etkiyi yaratmanız mümkün. Tam aksine yemekle aranız yoksa ve biraz kilo almanın size iyi geleceğini düşünüyorsanız bu kez kırmızı ya da turuncu ile iştahınızı açabilirsiniz.

    Renkleri birbirleri ile tamamlayın

    Renkleri tamamlayıcı renkleri ile birlikte kullandığımız zaman, daha hareketli ve canlı bir etki yaratmış oluruz. Her rengin üzerimizde pozitif ve negatif etkileri var. Başlangıçta pozitif etkilerini yükleyen renk uzun süre kullanıldığında negatif etkilerini yüklemeye başlar. Bu negatif etkiler o rengin tamamlayıcısı ile birlikte kullanıldığında nötrlenir. Örneğin kırmızı, enerji veren çok güçlü bir renk olduğu için mutlaka yeşil ile tamamlanması gerekir.

    Mekânlarınızla birlikte siz de ferahlayın

    Eğer mekânlarınızda genişlik ve ferahlık duygusunu ön plana çıkarmak istiyorsanız duvarlarınızda, mobilyalarınızın rengi ve tarzına uygun olarak sarı, yeşil ve mavinin açık tonları ile beyaz ya da beyaza yakın renkler kullanmalısınız. Koyu sarı, turuncu, kırmızı ve kahverengi gibi renklerin bazı duvarlarda fon olarak kullanıldığı mekânlar çok daha samimi bir ortam izlenimi yaratıyor. Oda duvarlarının sıcak tonlarda olması, odanın normal ısısından birkaç derece fazla sıcak olduğu hissini veriyor. Evlerin kuzey cephesindeki odalarda sıcak renkler, güney cephesindeki odalarında ise soğuk renkler kullanarak ısının psikolojik dengesi sağlanabilir.

  • Seks Yogası

    Seks Yogası

    Cinsel enerji, en yaratıcı enerjidir. Eğer derinliklerine bakarsanız, büyük ve yaratıcı olanaklarını görebilirsiniz. Seksin sadece küçük bir yanı çocuklarınızı size sağlamış olmasıdır. Öteki, yani daha yüksek yanı, sizin sonsuzlukta yaşayabilmenize imkan oluşturmasıdır. Cinsel enerji, yaşam enerjisidir.

    Bedenin gerçeğini kavrayan kişi, evrenin gerçeğini de kavrayacaktır.” Uzakdoğu kökenli “seks yogası” olan “tantra”nın felsefesini özetleyen bu cümleler Uzakdoğulu bilge Bhagwan Shree Rajneesh’e, takipçileri tarafından kullanılan adıyla Osho’ya ait, “Okşanırken tatlı prenses, sevişmeye ebedi yaşam gibi katıl”, “Öteki yalnızca bir kapıdır. Bir erkekle sevişirken aslında varoluşun kendisiyle sevişiyorsun”, “Seks yalnızca başlangıçtır, son değildir. Ama başlangıcı kaçırırsan, sonu da kaçırırsın”. Bu cümleler de seksi temel enerji olarak alıp, onu dönüştürme ve yaşamı daha doyumlu bir hale getirme yöntemlerini içeren seks yogasının özünü anlatıyor.

    Zamanımızda cinselliğimizle yüz yüze gelmek konusunda önceki dönemlere kıyasla daha çok ilerleme kaydediyoruz. Sigmund Freud ve takipçilerinin çalışmaları, “cinsel tabu”cular ve toplumsal hayatın “gönüllü ahlak polisleri” gibi, insanların seks yaşamlarının karanlık köşelerde, utanç içinde yerine getirilmesi gereken müstehcen, onur kırıcı ve önemsiz bir şey olarak tanımlama eğiliminde olanları, yollarından döndürdü. Batı’da seks ancak Freud’dan sonra daha rahat bir şekilde açığa çıkabildi. Oysa binlerce yıl önce Uzakdoğu, seks konusundaki kompleksleri aşmış ve onu yaşamın bir parçası olarak kabullenmişti.

    Seks yogasında, kadın ve erkeğin cinsel ilişkisi, insan yaşamının tamamlayıcı bir parçası ve daha gelişmiş bir insan ırkına doğru evrimsel gelişmenin bir parçası olarak algılanıyor. Sevgi, şefkat, saygı, onur ve kutsallık, insanın daha göze görünür olan diğer fiziksel nitelikleri kadar, onun bir parçası olarak görülüyor. Seks yogasmda dişi, erkekten daha aşağı değil, biri diğerine zıt değiller; fakat her ikisi de yaşamın daha yüksek, daha tam ve daha derin zevklerini yansıtan bir birliği arıyor ve buna ulaşıyorlar. Seks yogası, bu birliğe hazırlanmak için eğitim ve disiplin sağlıyor. Bu bilgi, kadim tantra bilgeliğine’ dayanıyor. “Tantra yoga”, insan cinselliğiyle ilgilenen tek yoga türü. Karmaşanın yerine zevk, çaresizliğin yerine umut sunuyor. Hem de izlediği yöntemler ve öğrettiği adımlarla sadece yatakta değil; hayatın her alanında.

    Seks ayininden utanmayalım

    20 yıldan uzun bir süre jinekoloji ve psikosomatik tıp konusunda çalışmalar yapan, cinsel isteksizlik ve iktidarsızlık gibi pek çok konuda araştırmaları bulunan Omar Carrisun, “Tantrik düşünce ve yöntemler, doğru eşle, doğru zamanda ve doğru bir zihin durumunda yapılan cinsel birleşme, yaşamda yeni bir boyuta giden kapıyı açmanızı sağlar” diyor ve şöyle devam ediyor: “Günümüzde çok fazla erkek ve kadın kendilerini aslında hoşlanmadıkları kişilerle cinsel birleşme yaşamak zorunda hissediyorlar. Bu deneyimi, asgari bir zevk, azami bir yetersizlik ve hüsran duygusu hissederek aynı kişiyle ya da farklı eşlerle tekrarlıyorlar. Oysa seksin bir zorunluluk değil de seçim olduğunu, eşlerin de utanç verici, yavan bir süreçteki bir piyondan daha değerli ve arzulanabilir olduğunu düşünselerdi, ıstırapları sona ererdi.”

    Seks yogası öğrencileri olan guruların söylediklerine göre, tantranın cinsel prensiplerini içten bir şekilde inceleyip uygularsanız, cinsel birleşmenin tacı olan kendinden geçme anını, şimdi bildiğiniz gibi kısacık birkaç saniyeden bir saat ya da daha fazla bir zamana yayabilirsiniz. Bu aslında uzatmadan da öte. “Tantrik seks”, yorgunluk ye tükenmeyle değil, tam gevşeme ve yeniden canlanmayla sona eriyor.

    Osho, seks yogasının temelleri olan “sutra”ları şöyle sıralıyor: “Birinci sutraya göre, cinsel birleşme süresince, başlangıçtaki ateşi korumaya özen gösterin ve ateşi sonlandıran közleri önleyin, ikinci sutra’ya göre kucaklaşma anı duyularınızı yapraklar gibi sarsıyorsa, kiminle kucaklaştığınıza bakmadan kendinizi bu sarsıntıya bırakın. Üçüncü sutraya göre hiç bir dokunuş olmadan, sadece birleşmeyi hissetmenin bile bir dönüşüm olduğunun farkına varın.”

    Osho, tantra felsefesini gündelik hayatın bir parçası yapmanız için başka birkaç öneride daha bulunuyor: “Uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşını görüp sevindiğinizde, bu sevinci her yanınıza sindirin. Bunu, hoş hissettiğiniz pek çok farklı anda yapabilirsiniz. Öfkelendiğiniz zaman sizde bu öfkeyi uyandıran insana odaklanmayın; öfkenize odaklanın. O kişiye içinizde yatan bu gizli gücü açığa çıkardığı için minnet duyun. O sizde bir yere çarptı ve o çarptığı yerde aslında gizli bir yara vardı. Sadece bunun farkına varın. Sonra olumlu ve olumsuz duygularınızla ilgili farkındalıklarınızı kendiniz için kullanın. Farkına varmanız, bir şeyi derinleştiriyorsa bu iyi bir şeydir. Bir şey, farkına varmanız sayesinde yavaş yavaş yok oluyorsa bu kötüdür.”

    Seksin sekiz yönü

    Tantrik Hindu metinlerinde cinsel birleşmenin sekiz yönü olduğu anlatılıyor: “Smarnanam” yani düşüncenin sekse odaklanmasına izin vermek, “kirtanam” yani bir başkasıyla seks konuşmak, “keli” yani karşı cinse eşlik etmek, “prekshenam” yani flört etmek, “guhyabhashanam” yani karşı cinsle samimi konuşma yapmak, “sarrtkalpa” yani cinsel ilişki arzusu, “adhyavasayam” yani kendini ona vermek için kesin karar ve “kriyanishpatti” yani fiziksel birleşme.

    İşte seks yogası, tüm bu aşamaların farkına varmayı, orada gizlenen gücü açığa çıkarmayı ve bedeninizi kullanmayı öğretiyor. Omurganın seks yogasında büyük önemi var. Çünkü omurga, varlığın merkezi ekseni. Her biri farklı sinir sistemlerine bağlı olan omurlar da, omurilikten kuyruksokumuna kadar uzanan merkezi omurilik kanalı da seks yogası için yaşamsal. Çünkü tantra uygulamaları, bu geçit boyunca “kundalini” denilen, uyuyan gizemli gücü, omurganın tabanından başa doğru yükseltiyor. Kundalini, yükselirken beyne doğru giden yoldaki, adlarına “çakra” denilen, yedi güç merkezini harekete geçiriyor. Çakralar Uzakdoğu bilimlerine göre insanların yaşam enerjilerini aldığı ve beden içinde döndürürek dağıttığı yerler.

    Eğer seks yogası yapmak istiyorsanız, nefes alma tekniklerini öğrenmelisiniz. Gün içinde çok kısa aralar dışında nefes her iki burun deliğinden eşit olarak akmıyor. Bunun yerine yaklaşık 24 dakika boyunca sol burun deliğinden çıkıyor, sonra bu kadar süre için sağ burun deliğine geçiyor. Omurgadaki sağ ve sol oluklarda yer alan enerji kanalları, burun deliklerine kozmik enerji taşıyorlar. Sağ burun deliğinden akan akım eril, elektrikli, sıcak ve astral görüşe göre ateş kırmızısı renginde. Gurular bunu “güneş nefesi” diye adlandırıyorlar. Sol burun deliğinden akan yaşamsal hava ise dişi, manyetik, serin ve astral görüşe göre soluk beyaz renkte. Buna “ay nefesi” deniyor. Seks yogası konusunda deneyimli olanlar, nefeslerinin sağ ya da sol burun deliğinden akışını kontrol ederek günlük hayatlarındaki pek çok konuya hükmedebiliyorlar. Örneğin genel olarak fiziksel çaba, tutku, kuvvet ya da mücadele içeren tüm eylemler, seks, aktif sporlar, kumar ve hile ya da yarışmalar, nefes sağ burun deliğinden akarken kişiye başarı vaad ediyor. Müzik yapmak, dans, ibadet, herhangi bir konuda kursa başlamak, bilimsel çalışmalar, tohum ekmek, düğün törenleri gibi aktivitelerse, nefes sol burun deliğinden akarken daha doyurucu oluyor. Tantrayı ileri düzeyde uygulayanlar nefes akışını sadece irade ile kontrol edebiliyorlar. Tantrik metinlerde, gün doğumundan gün batımına kadar sadece sol burun deliğinden, gün batımından gün doğumuna kadar da sağ burun deliğinden nefes alınmasının hastalıkları uzak tuttuğu. Ömrü uzattığı ve bilgelik bahşedeceği de iddia ediliyor.

    Nefes akışına hakim olmak, tüm tantra uygulamalarında işlevsel bir devamlılık

    sağlıyor. Hindistan ve Tibet’te neredeyse guru sayısı kadar farklı nefes alma tekniği var. Ama tüm seks yogası yöntemlerinin üç soluma aşamasıyla ilişkisi bulunuyor: Nefes alma, tutma ve nefesi verme. Temel nokta, bu soluma döngüsünün üç anı arasında doğru oran kurarak ahenk sağlamak. Çünkü nefes almak, insanın bioritminin formunu da belirliyor. Solunum oranını yavaşlatıp hızlandırırsanız hem fiziksel, hem de” zihinsel değişiklikler ortaya çıkıyor.

    Tantracılar, düşüncelerini kontrol etmek istedikleri kişinin solunum oranına dikkat ederek, istedikleri herhangi biriyle telepatik iletişim kurabiliyorlar. Hatta bu şekilde diğer kişinin soluma hızını artırabiliyor ya da yavaşla tabiliyorlar.

    Renklerin sekse etkisi

    Hindistan ve İran’daki ilk gizemcilik okullarından bazılarında müritler yıllar boyunca tek bir rengin doğasını ve etkisini incelerlermiş. Örneğin mor ışık, dişi hormonların faaliyetini artırıyor, kırmızı ışık erkek üreme organlarını harekete geçiriyor. Seks yogasının asıl odak noktasını oluşturan gizli cinsel birleşme ayinine hazırlananlar, arınma safhasında renkleri kullanıyorlar. İnsan bedenindeki yedi enerji merkezi yani çakra, yedi renge karşılık geliyor. Kuyruk sokumunun olduğu kök çakra kırmızı, göbeğin iki parmak altındaki çakra sarı, göğüs kafesinin altındaki güneş çakrası sarı, kalbimizin olduğu yerdeki çakra yeşil, boğazımızın bulunduğu yerdeki çakra mavi, alnımızın ortasındaki çakra çivit ve kafamızın tepesindeki çakra mor renge sahip.

    Nefes ve renkler kadar sesin de tantrada büyük önemi var. Yapılan araştırmalar bir araba kornasından çıkan 90 desibellik bir gürültünün bile kalbe pompalanan kan miktarını iki katına çıkardığını ortaya koymuş. Tantraya göre alfabenin her harfin çıkarmamızı sağladığı sesin, bir enerji titreşim gücü bulunuyor. Örneğin tantra metinlerine göre “Om” sesi tüm yaradılışı kapsıyor. Güç sözlerinin en büyüğü olarak kabul edilen bu söz, doğru bir şekilde söylendiği zaman bedende ve zihinde ahenk ve denge yaratıyor. Sesler üzerinde deneyimler yaşamak, tantrayı öğrenen kisiye kendi iç sesini duyma ve farklı iç seslerin ne anlama geldiğini ayırt edebilme yeteneği kazandırıyor.

    Koku eğitimi de tantranın önemli adımlarından biri. Her yaşamın kendine özgü bir kokusu bulunuyor. Kötü bir yaşam da tıpkı azizlerin yaşamı gibi belli bir koku yayıyor. Bir keresinde ünlü Fransız dedektifi Vidocq şöyle demiş: “Beni bin kişilik bir kalabalığın ortasına koyun. Sadece koku duyusuyla ahlak yasalarını ihlal edenleri ayırt edeyim.” Vidocq, suç içeren her mesleğin kendine özgü bir kokusu olduğunu ve kendisinin bunları ayırt edebildiğini söylüyordu. Mesleğindeki sürekli başarısı belki de bunun bir kanıtıydı.

    En afrodizyak kokular

    Tantraya göre koku, insanın en eski içgüdüleri olan seksi ve dini güdüleri etkilemenin en kadim yolu. Güzel kokuların gizli gücünü bilen eski uygarlıklardaki rahipler ve büyücüler bedene sürülen yağları ve değerli merhemleri öyle güçlü bir şekilde hazırlamışlar ki, bunların bir kısmının kokusu binlerce yıl dayanmış. Kokunun gücünün en büyük ispatı ünlü fahişelerin ve büyüleyici kadınların tarihlerinde yer alıyor. Hem kutsal, hem de din dışı edebiyat, erkekler üstündeki tuhaf güçlerini çoğunlukla sihirli parfüm sanatına borçlu olan İsrail kralı Ahab’ın karısı İzabel, Samson’un Delilah’sı, Kleopatra, Kraliçe Josephine gibi kadınların hikayeleriyle dolu. Shakespeare, “Antomus ve Cleopatra” adlı oyununda Nil kraliçesinden şöyle bahsediyor; “O kadar parfüm sürmüştü ki, rüzgarlar sevdalanmıştı”.

    Örneğin seks açısından en ünlü kokulardan ve afrodizyak yönü çok güçlü olan tek bir misk tanesi bile, hacminde dikkate değer hiçbir eksiklik olmadan birkaç milyon küp havayı kokutabiliyor. Ama tek damlası bir odayı uzun süre kokutan miskin yarım kilosu 40 bin dolara satılıyor. Her zaman misk kokusuyla dolu dantel bir mendil taşıyan Kraliçe Josephine’in de en sevdiği kokuymuş bu. Söylentilere göre Napolyon’un tutkusunu alevlendirmek için bunu o kadar çok kullanırmış ki, dairesinin duvarlarından yıllar sonra bile bu koku yayılıyormuş.

    Sesk yogası uzmanlarının da özellikle kullandığı kokular var. Onlar kokulardan, kundalini enerjisinin çöreklendiği kuyruk sokumunu uyarmak için yararlanıyorlar. Seks ayinlerinde daha çok misk, yasemin, paçuli, hint sümbülü, sandal ağacı ve safran kullanıyorlar. Bazı tantracılar cinsel ritüeller sırasında partnerlerinin bedenlerinin farklı bölümlerini farklı parfümlerle sıvıyorlar. Eller için yasemin yağı, yanak ve göğüsler için paçuli, kasıklar için misk, uyluklar için sandal ağacı ve ayaklar için de safran. Siz de bunu sevişirken deneyin; ancak sentetik kokulardan kaçının.

    Bu yöntemleri iyi bilmenin ötesinde iyi bir seks yogası uygulayıcısı olmak istiyorsanız, tutkuları, tembelliği, asılsız bilgiyi ve öfkeyi de aşmış olmanız gerekiyor. Benzer şekilde zeki, duyularını kontrol edebilen, tüm varlıkları incitmekten kaçınan, her zaman ve herkese karşı iyi olan, saf ve inançlı olanlar tantra eğitimine kabul ediliyorlar. Obur, aşırı derecede sekse düşkün, arsız, açgözlü, cahil, ikiyüzlü, zevk düşkünü ve ayyaşlar özel olarak reddediliyorlar. Cinsel birleşme yani seks ayini, ancak uygun bir hazırlanma döneminden ve yeterliliğin ispatlanmasından sonra gerçekleşiyor. Bu süreç genellikle bir yıl alıyor.

    Seks yogasının cinsel birleşme aşamasına ancak bundan sonra geliniyor. Bu noktada, eğer bu aşamayı birlikte kat ettiğiniz bir eşiniz yoksa kendinize sizin gibi tantrayı öğrenmiş bir partner seçmeniz gerekiyor. Değişik sevişme pozisyonları, orgazm olmamak için kendini tutma yöntemleri ve saatler sürebilen bir teslimiyet, yani asıl eğlence ve gelişim ise bundan sonra başlıyor. Çünkü bu noktadan sonraki birkaç yıl süren deneyim süresince kuyruk sokumundaki kundalininin yılankavi gücü, doğal bir şekilde yukarıya doğru hareket etmeye başlıyor. Bu durum astral bedendeki tüm çakralarınızı harekete geçirse de, en güçlü etki cinsel organlarda yoğunlaşıyor ve bir dereceden sonra tamamen sizi sarmalayan güç ve eylem alanınız olan auranıza boşalıyor.

    Bu konuyla ilgileniyorsanız Osho’nun Okyanus Yayınları’ndan çıkan “Tantra Öğretisi” ve Omega Yayınları’ndan çıkan “Tantra, Spritüellik ve Cinsellik” isimli kitaplarıyla, Omar Garrison’un Okyanus Yayınları’ndan çıkan “Tantra/Seks Yogası” adlı kitabına göz atabilirsiniz.

  • Erkekler Daha Sık Kadınlar Daha Büyük Yalan Söylüyor

    Erkekler Daha Sık Kadınlar Daha Büyük Yalan Söylüyor

    Yalan söylemeyi nasıl öğreniyoruz? Yalan söylemek bir hastalık olabilir mi? İşte uzmanımızın ağzından yalanla ilgili şaşırtıcı gerçekler…

    Çok küçük çocuklar bile masum yalancıklar söyleyebiliyor. Yalan söylemeyi nasıl öğreniyoruz?
    Yalan söylemeyi hepimiz çocukken öğrenmeye başlıyoruz. Çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren yalan söylemeye başlayabiliyorlar. Zihinsel olarak yaşıtlarına göre daha ileride olan çocuklarda, bu yaş 2-3′e bile inebiliyor. Birçok ebeveynin düşündüğünün aksine, çocuklar çevrelerinde olan her şeyi takip etmekte, anlamakta ve analiz edip kendi içlerinde belli sonuçlara varmaktadırlar. Özellikle toplulukçu bir kültür olan Türkiye’de, insanların sürekli olarak birbirlerine ‘Aman ayıp olmasın, birbirimizi kırmayalım’ diye yalan söylediklerini görüyoruz. Çocuklar anne-babalarından öğrenmeseler de çevrelerindeki diğer insanları gözlemleyerek yalan söylemeyi kolayca öğrenebiliyorlar. Hatta çocuklar yalan söylemeye anne-babaları tarafından teşvik ediliyorlar. ‘Teyzen beni özledin mi diye sorarsa evet de’, ‘Deden dün niye bize gelmediniz diye sorarsa, hastaydım de…’ gibi yönlendirmelerle çocuklar, yalan söylemenin sosyal olarak ilişkileri olumlu yönde ilerleten bir faktör olduğunu öğreniyorlar.

    Cezadan kaçmak için yalan
    Çocukların yalan söylemeye başlamalarının başka bir önemli nedeni de cezadan kaçınmaktır. Özellikle bir kabahat işlediklerinde ağır bir şekilde cezalandırılan çocuklar, yalan söylemenin onları ceza almaktan kurtardığını fark edip, her durumda yalana başvurabiliyorlar. Okul çağındaki çocuklarda, yalan söylemenin, çocuğun gücünü ve kontrol hissini de arttırdığı görülmüştür. Çocuk yalan söyleyerek arkadaşlarım kandırabilmekte olduğunu görüp, bununla çeşitli muziplikler yaparak eğlenebilmektedir. Ailesine yalan söyleyen bir çocuk da yetişkin bireyleri kandırabildiğini görüp, kendini güçlü hissetmektedir.

    Kimileri gayet kolay yalan söyleyip, üstelik hikâyeler yazabilirken, bazı kişiler en masum yalanlan bile söylemekte zorlanırlar. Bu iki insan tipinin arasındaki farkı bir psikolog olarak nasıl yorumluyorsunuz?
    Kolay yalan söyleyebilmek ve bu yalarım üzerine hikâyeler yazmak, erişkinlerde psikolojik bir bozukluğun işareti olabilir. Bazı araştırmacılar erişkinlikte yalan söylemenin her koşulda patolojik olduğunu söylüyor. Masum yalanları bile söylemekte zorlanan kişilerin ise bu davranışlarının arkasında pek çok şey yatıyor olabilir. Örneğin, bu kişi dürüstlüğe çok önem veren bir aileden geliyor olabileceği gibi, söylediği yalanın ortaya çıkma olasılığından çok korkuyor da olabilir. Bu iki insan tipi arasındaki farkın çok farklı nedenleri olabilir, bunu daha net bir şekilde söyleyebilmek için kişilerin psikolojik durumlarının değerlendirilmesi gerekir.

    ‘Yalancı’ bir insandan bahsetmek mümkün mü, yoksa herkes şu ya da bu şekilde yalan mı söylüyor?
    Günlük hayatta her insan çok farklı nedenlerle yalan söylüyor ya da söylemek zorunda kalıyor. Bu neden bazen hasta bir insanın üzülmesini engellemek olabileceği gibi, bazen de iş yerindeki bir sıkıntıyı gidermek olabilir. Bazı insanların ise yerli-yersiz, gerekli-gereksiz koşullarda, sürekli olarak yalan söyleyebildiğini görüyoruz. Bu kişiler ister istemez toplumda ‘yalancı’ olarak adlandırılabiliyorlar. Kim ‘yalancı’dır derseniz bunu söylemek zor; çünkü bu çok göreceli bir kavram. Bazı durumlarda, bazı kişilere göre bir yalan söylemek bile ‘yalancı’ sıfatını vermeye yeterliyken, başka bir ortamda yalan söylemek çok kabul gören ve takdir edilen bir durum olabilir ve bu kişiler ‘yalancı’ olarak adlandırılmadıkları gibi, bu kadar kolay bir şekilde yalan söyleyebildikleri ve tehlike oluşturan durumdan kolayca kaçabildikleri için takdir görüyor da olabilirler.

    Borderlıne ya da antisosyal kişilik bozukluğu olabilir

    Peki, yalan ne zaman patolojik bir durumdur? Tedavi edilmesi gerekir?
    Stres yaratan bir durumla karşılaştığımızda, bir şekilde suçlandığımızda cezadan kaçınmak için zaman zaman hepimiz yalan söyleyebiliyoruz; fakat bir kişi çok fazla yalan söylüyorsa, orada durup düşünmek gerekiyor. Daha önce belirttiğim gibi birçok uzmana göre, erişkinlerin yalan söylemesi her koşulda patolojik bir durum.

    Kişinin kendisi ve kendisiyle ilişkili şeyleri olduğundan farklı bir şekilde göstermek amacıyla söylediği “Kişi yalanla gerçeğin ayrımını yapmakta zorlanır, gerçekleri abartır, değiştirir. Bu yalanlar, başka kişileri dolandırma, kandırma ve onlardan belli bir çıkar sağlamak için kullanılabileceği gibi hiçbir kişisel çıkar ya da yarar beklentisi olmadan da söylenebilir.”

    yalanlara düşlemsel yalan denir. Örneğin bir kişi mesleğini, eğitimini, maddi durumunu başka bir kişiye tamamen yalan söyleyerek, olduğundan çok daha farklı bir şekilde aktarabilir. Bu türde yalan söyleyen kişilerin benlik saygısı artar. Bazı kişilerde düşlemsel yalan söyleme o kadar artar ki, kişi söylediği yalanlara inanmaya başlar ve yalan bir dünyanın içinde kendine bir yaşam kurar. Kişi yalanla gerçeğin ayrımını yapmakta zorlanır, gerçekleri abartır, değiştirir. Bu yalanlar başka kişileri dolandırma, kandırma ve onlardan belli bir çıkar sağlamak için kullanılabileceği gibi hiçbir kişisel çıkar ya da yarar beklentisi olmadan da söylenebilir. Nedeni ne olursa olsun, sürekli düşlemsel yalanlar söyleyen kişilerin tedavi edilmeleri gerekir; çünkü bu kişiler yalan söyleyerek çevrelerindeki insanların gözünde olduklarından farklı bir kişi gibi gözükebilirler, onlara tutmayacakları sözler verebilirler ve dolayısıyla kendilerine ve diğer insanlara psikolojik olarak zarar verebilirler. Buna ek olarak, düşlemsel yalan söylemek, yetişkinlerde borderline ve antisosyal kişilik bozukluklarının bir belirtisi sayılmaktadır. Düşlemsel yalan söylemek, dönemsel olarak gelip geçen bir şey değil, bir kişilik özelliğidir. Bu kişilik bozukluklarının kişide olup olmadığının değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi çok önemlidir.

    Yalanın çoğunlukla bir nedeni vardır. Aldatılan eşe karşı, patrona karşı ya da anne babaya karşı söylenen yalanlar gibi. Peki, hiçbir nedeni olmadan yalan söyleyenler! Nedensiz yalan söyleyenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Aslında hiçbir nedeni olmadan yalan söyleyen kişilerden bahsetmek biraz zor. Çünkü aslında dışarıdan görülse de, görülmese de her yalanın kendi içinde bir söylenme nedeni vardır. Bu neden, kişinin kendine güvenini sağlamaya çalışması olabileceği gibi yaşamındaki güçlükleri kabullenememesi, onları inkâr etmeye çalışması da olabilir. Kişi bir psikolojik bozukluğun etkisiyle de yalan söylüyor olabilir. Bu türden yalanlar, nedenleri yok gibi görünseler de, kişinin sahip olduğu psikolojik bozukluk, bu yalanların söylenmesinin nedenidir.

    En çok gençler yalan söylüyor

    Genelde gençler mi, yoksa orta yaşta bulunan bireyler mi daha çok yalan söylüyor? Bu iki yaş kategorisinin başvurduğu tipik yalanlar var mı? Sıklıkla hangi tip yalanlara başvuruyorlar?
    Gençler orta yaştaki bireylere göre daha çok yalana başvuruyorlar. Dr. Nancy Darling’in Pennsylvania’da yaptığı bir araştırma 21 yaşın altındaki ergenlerin yüzde 98′inin ebeveynlerine yalan söylediğini gösteriyor. İnsanların söylediği yalanların sayısı yıllar geçtikçe azalıyor; çünkü insanlar, yalan söylemenin ahlaki olarak istenmeyen, olumsuz bir özellik olduğunu sosyal ilişkilerinde deneyimleyerek ve çevrelerini gözlemleyerek öğreniyorlar. Ergenler ebeveynlerine, en çok ebeveynlerinin hoşlanmayacağı ya da onları cezalandıracağı konularda yalana başvuruyorlar. Örneğin, sevgilileri, eve geliş saatleri ya da dışarıya çıktıkları arkadaşları konularında… Orta yaştaki bireyler ise daha çok günlük yaşamlarının sorunsuz bir şekilde sürdürmelerini sağlayacak konulardaki yalanlara başvuruyorlar. Tabii bu durumlar da yetişkinlerin alabilecekleri bir cezadan kaçınmalarını sağlıyor. Örneğin; işe geç kaldıklarında, eşlerini kızdıracak bir şey yaptıklarında, ya da bir işi zamanında yetiştiremediklerinde…

    Erkekler ve kadınlar söz konusu olduğunda, yalanın yoğunluğu ve yalan söylenen konular nasıl?
    Yapılan araştırmalarda, erkeklerin, kadınlara göre daha sık yalan söyledikleri, fakat kadınların erkeklere göre daha büyük yalanlar söyleyebildikleri görülmüş. Düşlemsel yalanların söylenme oranının ise kadın ve erkeklerde eşit yoğunlukta olduğu bulunmuş. Yalan söylenen konular yaşanılan sosyo-ekonomik düzeye, eğitime, kültüre göre değişiklik göstermekle birlikte, en çok yalan söylenilen konuların ilişkiler, cinsel konular, karşı taraf hakkındaki negatif düşünceler, negatif davranışlar (sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, kumar oynama vb.), kişisel görüş farklılıkları ve finansal konular olduğu saptanmış.

    Kadın erkek ilişkilerinde bir tarafın sık sık yalana başvurduğunu gözlemleyen partner nasıl bir tavır almalı?
    İlişkide bir taraf, karşı tarafın kendisine sık sık yalan söylediğini fark ettiğinde sessiz kalmayarak, bu konuyu ve bu konuda duyduğu rahatsızlığı karşı tarafla paylaşabilir. Bu konuyu paylaşırken kişi, karşı tarafı suçlayıcı bir tarzda değil, uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemeyi deneyebilir. Kişinin karşı tarafa, yaptığı davranışın hiç hoş olmadığım vs. söylemesi yerine, bu davranışın kendisinde yaptığı etkiden, bu konudaki hislerinden bahsetmesi daha uygundur. Kişi bir suçlama ve saldırı ile karşı tarafa yaklaşırsa, karşı taraf da savunmaya geçer ve durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir.

  • Kadınların cinsel fantezileri

    Kadınların cinsel fantezileri

    Cinsellik, kadınlar için daha gizli kalması gereken bir konu olduğu için, genel kanı, fantezilerin erkeklere özgü bir şey olduğu yönünde. Oysa şu bir gerçek ki kadınlar da en az erkekler kadar, hatta onlardan daha fazla fanteziye sahipler. Ancak, kadınlar için fantezileri açıklamak sanıldığı kadar kolay bir durum değil.

    İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre kadınlar, seks fantezilerini daha çok seks sırasında havaya girmek, bir anlamda kendilerini erotize etmek için kullandıklarını itiraf etmişler.

    Fanteziler cinsel hayatı canlandırmak için çok önemli. Her an, her yerde ve her koşulda sevişmeye hazır olmamız mümkün olmadığına göre, işe yaradığı sürece fantezilerimizi devreye sokmamızda bir sakınca yok. En yaygın kadın fantezileri neler mi?

    İdealize karakterle sevişme
    Kadınlar film ya da dizi karakterleri ya da gerçek hayatta uzaktan tanıdıkları ve idealize ettikleri bir erkekle sevişme fantezisi kurarlar. Bu, hayali bir karakter olduğu için, fantezi, hayal gücünün gidebildiği yere kadar gider. Ancak, burada idealize karaktere fazla kapılmamak, gerçekliğine inanma noktasına gelmemek önemli. Bir de gerçek partnerle karşılaştırma ve hayali karakterin sahip olduğu mükemmel özellikleri onda arama seviyesine gelmemeye dikkat etmek gerekiyor.

    Başka birini düşünmek
    Kadınların bir diğer fantezisi, eşleriyle sevişirken bir başkasıyla seviştiğini düşünmektir. Bu, başka biriyle ilişkiye girme isteği anlamına gelmiyor tabii… Sadece heyecan verici bir hayal olarak fanteziler dünyasındaki yerini alıyor.

    Arkadaşla sevişme hayali
    Arkadaş olarak çok sevdiği bir erkekle seviştiğini hayal edebilir kadınlar. Aslında bu beynin küçük bir oyunudur. Çünkü duygusal yakınlık fiziksel temas da gerektirdiğinden, beyin bunu bazen seks olarak algılayabiliyor.

    Kadınla seks yapma
    Kadınların kadınlarla sevişme fantezileri de oldukça yaygın olmasına karşın, çoğu kadının kendine bile itiraf edemediği bir gerçektir. Böyle bir fantezi, kendisinin eşcinsel olabileceği endişesini de getireceğinden, çoğu kadın için korkutucu bir fantezidir. Ama kadınlar da sevişen iki kadının görüntüsünden en az erkekler kadar tahrik olurlar aslında. Dolayısıyla bir kadınla seviştiğini hayal etmek, kadınların isteklerini artırabiliyor.

    Teatral fanteziler
    Kendini eşinin sevgilisi olarak hayal etme, doktor ile hemşirenin sevişmeleri, ofis ortamında sevişme hayalleri gibi fanteziler de var. Ancak bunların ne kadarı doğru, ne kadarı film karelerinden esinlenme, karar vermek güç… “Rol” yaparken seksten daha fazla zevk alabiliyor kadınlar…

    Sado-mazoşist fanteziler
    Fanteziler her zaman bu kadar masum ve zararsız olmayabilir. Bazı fanteziler, sado-mazoşist eğilimler taşıyabilir. Zira seks, aslında tamamıyla duygusal ve romantik bir eylem değil, içinde bazı şiddet eğilimleri de taşır. Sado-mazoşist fanteziler, çoğu insan için anlaşılması güç gibi gözükse de başka bir pencereden bakıldığında, seksteki şiddet eğiliminin daha fazla ve somutlaşmış halidir. Acı çekme ve acı verme fantezisi, seks esnasında adeta bir cinsel organa dönüşen derinin, sert şekilde okşanması isteğinin uzantısıdır.