Etiket: psikolojik

  • Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide ağrısı mı çekiyorsun? İlaçlara başvurmadan önce mide ağrısı için bu 10 doğal yöntemi dene! Hazımsızlık, gaz ve şişkinlik için evde çözümler!

    Hızlı yaşamın ve düzensiz beslenmenin gölgesinde, mide problemleri her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Hazımsızlık, şişkinlik ve mide rahatsızlıkları kabusa dönüşüyorsa, bu yazıda size bir rehber hazırladık. Mide sağlığınızı korumanın ve rahat bir mideye kavuşmanın ipuçlarını keşfedin!

    Mide, sindirim sisteminin başlangıcı ve yaşamın temelidir. Sindirim sisteminin orkestra şefi gibi görev yapan mide, besinleri işleme ve vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri emme görevini üstlenir. Peki, bu orkestra şefinin armoni içinde çalışmasını ve bize keyifli bir sindirim deneyimi yaşatmasını nasıl sağlayabiliriz? Bu yazıda, mide ağrısı için yapabileceğiniz basit ama etkili yöntemleri keşfedeceksiniz. Hazımsızlığa veda edip, rahat bir mideye kavuşmak için okumaya devam edin!

    Mide Ağrısı İçin İlaç Gibi Gelecek 10 Öneri

    Mide sağlığı son dönemde giderek önem kazanan bir konu. Özellikle hızlı yaşam temposu ve düzensiz beslenme alışkanlıkları, çok sayıda insanda hazımsızlık ve mide rahatsızlıklarına yol açıyor.

    Peki mide sağlığımızı korumak için nelere dikkat etmeliyiz? İlk olarak, gaz yapan yiyeceklerden uzak durmalıyız. Baklagiller, bazı sebzeler ve meyveler midede şişkinliğe neden olabiliyor. Aynı şekilde, yiyecekleri çok hızlı bir şekilde yutmak, sakız çiğnemek gibi alışkanlıklar da gaz sıkışmasına yol açabilir.

    Bunun yanı sıra, kilo vermek için uygulanan şok diyetler de mideye oldukça zararlıdır. Sağlıklı bir şekilde kilo vermenin yolu, düzenli ve dengeli beslenmeden geçiyor.

    Mide Ağrısı İçin öneriler
    Mide Ağrısı İçin öneriler

    Mide dostu besinlere öncelik vermek de son derece önemli. Lahana, elma sirkesi, ıspanak, zeytinyağı ve muz mideyi rahatlatan yiyeceklerin başında geliyor. Aynı şekilde meyankökü gibi bitki çayları da fayda sağlıyor.

    Son olarak, yemeğe ayırdığımız zamanı artırmak, iyice çiğnemek, gece geç saatlerde ağır yemek yememek gibi basit önlemler bile mide sağlığı için büyük önem taşıyor.

    Umarım bu konuda farkındalık yaratan bu yazı, siz değerli okuyucularımız için faydalı olmuştur. Sağlıklı günler dilerim!

    Üst Mide Ağrısı: 11 Olası Neden ve Çözümleri

  • Vajinismus psikolojik tedavisi

    Vajinismus psikolojik tedavisi

    Vajinismus; eğitim ve sosyo-kültürel düzeyi ne olursa olsun bütün kesimlerde görülen, kadının bir takım korku ve endişelerden dolayı istem dışı vajinasını kasması sonucunda cinsel ilişkinin gerçekleşememesi durumudur. Bazen penisin vajinaya girme durumunda değil, sadece ilişkinin hayal edilmesinde bile bu kasılma durumları söz konusu olabilir. Ülkemizde görülme sıklığı hayli yüksek olan vajinismus, daha çok yeni evli çiftlerde görülmekle beraber yıllarca evli kalan çiftlerde de görmekteyiz. Dünyada görülme sıklığı %2-4 arasında iken ülkemizde %10 ları bulmaktadır.

    Vajinismusun Nedenleri

    Kişiye, yaşadığı kültürel ortama göre değişen birçok nedeni vardır. Fizyolojik olarak bir çocuğun doğabileceği şekilde esnek olan vajinanın cinsel birleşmeye karşı kasılıp kendini kapatması anlamsız gibi görünse de, o an yaşanan endişe, korku ve kaygılar göz önünde bulundurulduğunda normal bir tepki olduğu anlaşılmaktadır. Önemli olan bu yaşanan kaygıların altında yatan psikolojik nedenlerdir.

    • Toplumumuzda ayıp ve yasak olarak algılanan cinsellik hakkında sağlıklı bilgiler edinilmemesi, yanlış ve yetersiz cinsel bilgiler,
    • Abartılarak anlatılan ilk gece hikayelerindeki korkutucu ve ürkütücü durumlar, genç kızlarda kendilerinin de ilişki esnasında çok acı çekeceklerine dair korku oluşturması,
    • Bekaretin kutsandığı toplumumuzda kızlık zarının yırtılacağı, patlayacağı, çok kan akacağı şeklindeki kaygılar,
    • Vajinanın küçük olduğu ve penisin giremeyeceği endişesi,
    • Yeterli uyarılma ve sevginin olmaması,
    • Kızlık zarının çok kalın olduğu düşüncesi,
    • Erkeğin ilk ilişki sırasında kaba davranması,
    • Bilinç dışı kadınlığı kabullenememe ve kız olarak kalma, masumiyetini kaybetmeme,
    • Annenin değersiz görüldüğü bir ailede kız çocuğunun önemsenmek istediği için kadınlığı reddetmesi,
    • Geçmişte yaşanan taciz ve travmalar,
    • Gebelik ve doğum korkusu,
    • Cinsel güvensizlik,
    • Cinsel isteksizlik,
    • Cinsel kimlik sorunları,
    • Güvensizlik,
    • Cinselliğin kadın için zevk değil görev olduğu algısı,

    Gibi nedenler olabileceği gibi kadının daha farklı farkında olmadığı, bilgi çarpıtması, bilinç dışı nedenler, farklı bir kaygı ve korkunun buraya transfer edilmesi de olabilir.

    Vajinismus İlişkiyi Nasıl Etkiler?

    Vajinismusta ilk tepkiler genelde yaşanan durumu anlamlandıramama, korku ve panik halleri, umutsuzluk, başarısızlık, çiftlerin kendilerini birbirlerine karşı suçlu hissetmeleri ve çaresizliktir. Genelde ne yapacaklarını bilemezler ve çözümü ötelerler.

    Kadın kendini eksik ve yetersiz hissederken, erkekte de istenilmeme, reddedilme gibi algılandığından öfke ve kırgınlık yaşanabilir.Yaşanan durumun sadece kendilerine özgü olduğunu düşünerek yoğun ümitsizlikler yaşarlar.

    Uzun süre tedavi edilmediğinde erkekte, cinsel isteksizlik ve erken boşalma gibi sorunların ortaya çıktığı görülmüştür. Ayrıca evlilikte bir çok çatışmanın da temelinde cinselliğin olmaması yatmaktadır.

    Cinselliği konuşmanın bile yadırgandığı toplumumuzda sorunu dile getirmek ve çözüm arayışında bulunmak çok zordur. En yakınlarından bile çoğu zaman gizlenir. Zamanla düzeleceği düşünülerek beklenir, yeni denemelerde bulunulur.

    Neden bizim başımıza geldi?

    Nasıl geçecek bu durum?

    Tedavisi varmıdır?

    Nasıl tedavi edilir?

    Nereye, kime başvurmak gerekir?

    Nasıl tedavi edilecek?

    Tedavi ne kadar sürecek?

    Maliyeti ne kadar?

    Tedavi edilirse daha sonra tekrar bu sorunu yaşarmıyız?

    Gibi bir çok soru akla gelir. Bu durumda yapılması gereken şey ne kadar süredir olursa olsun, hemen bir kadın doğum uzmanının muayenesinden geçip, cinsel terapiste başvurulmalıdır. Terapiye gelen danışanlarımızdan yıllarca vajinismustan dolayı cinsellik yaşamadan evliliklerini sürdürmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Mutlu bir evlilikte önemli bir yer tutan cinsellik hem çiftlerin ilişkilerini güçlendirmesi, neslini devam ettirmesi açısından önemliyken hem de alınan hazzın, keyfin hayatlarına lezzet kattığını unutmamalıdır.

    Vajinismusun Tedavisi

    Tedavisi en kolay ve kısa süreli olan vajinismus, psikolojik bir sorundur. Sadece kadının değil çiftin her ikisinin de sorunudur.

    Fizyolojik bir rahatsızlığın olup olmadığını anlamak için yapılacak jinekolog muayenesinden sonra, herhangi bir organik sorun olmadığı psikolojik nedenlere bağlı olduğu anlaşıldığında cinsel terapi yapan bir terapiste gidilmelidir.

    Evli çiftlerin terapiye birlikte katılmalarını önermekteyiz. Kadın isterse tek başına da terapiye gidebilir. Eşlerin katılımı terapiye olumlu bir destek sağlar.

    Vajinismus tedavilerinde bir çok değişik teknikler uygulanmaktadır. Tedavi şekli vajinismus sorunu olan danışanın ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Sorunun altında yatan nedene göre kişiye özgü bir yaklaşım sergilenmektedir. Bazı danışanlarda sadece bilgilendirme yapıldığında sorunun çözüldüğünü görürken, bazılarında davranışsal terapi teknikleri uygulanması gerekmekte, bazılarında ise geçmişle ilgili ayrıntılı dinamik psikoterapi teknikleri uygulamak gerekmektedir. Bütün bu tekniklerin birleştirilerek bütüncül bir yaklaşımda sergilenebilmektedir.

    Sorunun kaynağı sadece penisin vajinaya girmemesi, yani organlarla ilgili bir durum değil, ruhun, beynin ve bedenin ortak sorunudur.

    Çiftlerin ikisinin birlikte katılmasını önemsediğimiz vajinismus terapisinin ilk seanslarında değerlendirme görüşmeleri yapılır; sorunun nedenleri, ne zamandır varolduğu, çiftin yaşamını nasıl etkilediği, nasıl ortaya çıktığı gibi bir çok soruya cevap aranır

    Terapinin ikinci aşamasında; ilişkideki çatışmalar çözümlenir ve yeniden yapılandırılır. Eşlerin cinselliğe bakış açıları değerlendirilerek yanlış düşünce ve davranış örüngüleri düzeltilir. Cinselliğin bir görev yada zorunluluk olmadığı, istekli bir şekilde yapılan, evliliğin ve hayatın gerekliliği olduğu farkındalığı kazandırılır. Evliliği heyecanlı ve canlı kılan, çiftlerin birlikte yapmaları gerekli olan; iletişim kurma, dokunma, sarılma, birlikte aynı anda yatağa girme, sadakat gibi konular işlenir. Çiftlerin adeta yeniden flört yaşamaya başlaması sağlanmaya çalışılır.
    Üçüncü aşamada; cinsel eğitim verilerek, çiftlerin cinsellikle, cinsel organlarla ve cinsel hurafelerle ilgili doğru ve gerekli bilgi edinmeleri sağlanır. Cinsel mitler ele alınarak doğrular netleştirilir. Vajinismusun sadece birinden kaynaklı olmadığı çiftlerin her ikisinin de sorunu olduğu, birlikte çözmeleri gerçeği vurgulanır. Çiftlerin birbirlerini suçlamamaları, destek olmalarının önemi üzerinde durulur. Cinsellikle ilgili bilinen tüm yanlış inançlar ele alınarak, suçluluk ve günahkarlık duygularıyla baş edilebilmesi için her iki tarafında cinsel gereksinimlerinin normal olduğu, doğal gereksinim olduğu ve uyumun öğrenilebileceği işlenir. Ayrıca kolaylıkla yapılabilen bir takım ev ödevleri verilir. İlişkide karşılıklı yapılan davranışların üzerinde durularak cinselliğin yetişkin yetişkine kaliteli ve zevkli bir eylem olduğu vurgulanır.
    Dördüncü aşamada; derinlerde hissedilen duygulara odaklanılır. Çiftlerin fantezileri, zevk algıları, kendilerini keşfetmeleri, çocukluk döneminin yansımaları ele alınır. Sosyo-kültürel baskıların oluşturduğu gerilimler giderilir. Toplumsal olarak kadına ve erkeğe yüklenen anlamsız sorumluluklar ve rollerin cinsel hayata olumsuz etkilerinden kurtulmaları sağlanır.
    Son aşamada ise çiftin baş başa birlikte yapacakları çeşitli aşk oyunları önerilir. Bu oyunlarla kendi bedenlerini ve partnerlerinin bedenlerinin keşfedilmesi, nelerden haz duydukları, nelerden hoşlandıklarını, sevişme sanatının inceliklerini hiçbir kaygı hissetmeden öğrenirler. Yeni ve ilgi çekici duygusal, cinsel teknikler öğrenirler. En önemlisi çiftler bütün bunları büyük bir keyif duygusuyla kendilerini ve partnerlerini en özel şekilde keşfetmek için yaptıklarından zevk ve mutluluk duyarlar. Sonuçta hayatlarını anlamlı kılan cinselliği; problemsiz, kaygısız doya doya yaşamayı ve mutlu olmayı öğrenirler.

    Feyzullah ALPMAN

    Psikolojik Danışman

  • Erken menopoz en erken kaç yaşında yaşanabilir?

    Erken menopoz en erken kaç yaşında yaşanabilir?

    Erken menopoz, kadının adetlerinin 35 yaşından önce kesilmesini ifade etmektedir. Ülkemizde menopoz çağı genellikle 45-50 yaş arasındadır. Ancak 35 yaşından sonra görülen menopozların, erken menopoz olarak ifade edilmesi pek doğru değildir. Erken menopoz, günümüzde yaygın olarak görülen bir sorun olarak algılansa da durum böyle değildir. Kadınların çocuk yapma yaşını ertelemeleri ve çoğunlukla 35 yaşından sonraya bırakmaları, çocuk sahibi olmayı zorlaştırmakta, bu sebeple de erken menopoz olgusu ortaya çıkmaktadır.

    Erken menopoz en erken kaç yaşında yaşanabilir?

    Menopoz olgusundna bahsedilmek için adetlerin başlamış ve bitmiş olması gerekmektedir. Bir kız çocuğunun adetlerinin başlama yaşı ortalama olarak 13’tür. Çeşitli durumlarda 18 yaşında dahi menopoz vakalarına rastlanmaktadır.

    Erken menopoz yaygınlaşan bir sorun mu?

    Erken menopoz durumunun en dezavantajlı yönü, kadının kendi yumurtaları ile gebe kalma şansının ortadan kalkmasıdır. Günümüzde ekonomik şartlar, kadının çocuk sahibi olma yaşını ertelemesine ve yaşınının ilerlemesine yol açmaktadır. Bu sebeple de kadının çocuk sahibi olma şansı gittikçe düşmektedir. Bu gibi durumlarda kadın erken menopoza girdiğini düşünmekte ve bir uzmana başvurmaktadır. Ancak durum, yaşın ilerlemesi ile çocuk sahibi olma şansının düşmesidir. Adetler kesilmeden menopoz söz konusu olmamaktadır. Erken menopoz tanımı; 35 yaşından önce adetlerin kesilmesidir. 35 yaşından sonraki menopozlar, erken menopoz olarak adlandırılmazlar.

    Erken menopoza yol açan faktörler nelerdir?

    • Erken menopoza yol açan yaygın sebepler
    • Otoimmun hastalıklar
    • Yumurtalıkların erken tükenmesi ve menopoz durumunun görülmesi
    • Cerrahi girişimle yumurtalıkların alınması
    • Kanser tedavileri
    • Kanser tedavisi için radyoterapi (ışın tedavisi) veya kemoterapi
    • Genetik
    • Kromozom bozuklukları
    • Frajil X Sendromu,
    • Turner Sendromu
    • Hayat tarzı
    • Sigara kullanımı
    • Aşırı stres

    Erken menopoz belirtileri nelerdir?

    Erken menopozun en önemli belirtisi, ilk olarak adet dönemlerinin kısalmaya başlamasıdır. Bununla beraber adet dönemleri zaman geçtikçe uzamaya başlar ve en nihayetinde kesilir.

    Bu noktada dikkat edilmesi gereken, adet kanamasının azalması, erken menopoz belirti değildir. Bunun dışında normal olarak menopozda görülen ateş basması, çarpıntı, terleme gibi klasik belirtiler de erken menopozda görülmeyebilir. Bu belirtiler, her kadına göre değişmektedir.

    Erken menopozu durdurmak ya da ertelemek mümkün müdür?

    Teorik olarak erken menopozu durdurmak mümkündür ancak bu günümüzde yaklaşık olarak %1’lik bir oranda sağlanmıştır. Bu sebeple de erken menopozu durdurmak çoğu zaman mümkün olmamaktadır.

    Şayet erken menopoza yol açan durum otoimmun hastalıklar ya da farklı bir hastalık ise, tedavi sağlandığında menopoz yavaşlatılabilmektedir. Ancak çoğunlukla menopoz süreci engellenemez ve kadın menopoza girmektedir.

    Günümüzde geliştirilen çeşitli yaşlanmayı geciktirici ilaçlar ile menopoz kısmi olarak yavaşlatılabilmektedir. Ancak yaygın olarak kullanılan yöntemler değildir. Tedavi için başarı etkeni ise, kadının yaşıdır. Kadının yaşı ne kadar genç ise, başarı oranı o kadar artmaktadır.

    Annenin yaşı kadının menopoz yaşında ne kadar etkilidir?

    Kadının menopoza gireceği yaş aşağı yukarı annesi ya da kan bağı olan diğer kadın akrabaları ile aynı olmaktadır. Anne ne kadar geç menopoza girmiş ise, erken menopozu tetikleyen kanser gibi sorunlar yoksa, kadın da o yaşlarda menopoza girecektir.

    Erken menopoz kemik erimesine yol açar mı?

    Menopoz, hormonal değişimler sebebiyle kemik erimesini hızlandıran bir süreçtir. Ancak erken yaşta menopoza girmiş kadınlarda kemik erimesi süreci daha uzun olacağı için ortaya çıkan sorunlar da daha büyük olabilir. Ancak yapılan tedaviler sayesinde bu süreci yavaşlatmak mümkündür.

    Bu konuyla ilgili mutlaka gerekli önlemler alınması ve koruyucu tedavilere başlanmalıdır. Aynı şekilde erken menopoza giren kişi, hayatını buna uygun olarak düzenlemelidir.

    Sıcak basması, vajinada kuruluk, ruhsal gelgitler, gibi durumlar hormon tedavisi ile onarılmaktadır. Erken menopoza girmiş olan kadınların, yumurta hücreleri tükendiği için gebe kalma şansı söz konusu değildir. Bu gibi durumlarda yumurta hücresi bağışı ile gebelik sağlanabilir. Ancak donör oosit yani yumurta bağışı ülkemizde yasal değildir.

    Erken menopoz durdurulabilir mi?

    Erken menopoz, esasında ön görülebilen bir durumdur. Bunun için kadınların yumurtalık rezervlerine baktırması ve bir uzman görüşü alıp tahmini menopoz yaşını öğrenmesi gerekir. Şayet kadının kariyer ya da eğitim planları varsa, çocuk yapma şansını bu sebeplerle kaybediyor olabilir. Bu sebeple çocuk yapma planları 35 yaşı geçmemelidir.

    Erken menopoz ender görülen bir durumdur. Ancak çocuk sahibi olmayı erteleyen kadınların düzenli olarak senede bir doktora başvurmaları ve çeşitli hormon testleri yaptırmaları gerekir. Bu şekilde ultrason ile yumurtalıklar değerlendirerek olası bir erken menopoz durumu tahmin edilebilir.

    Kaynaklar:

    http://jinekoloji.com/erken-menopoz-belirtileri

    http://jinekoloji.com/9-maddede-erken-menopoz-ve-nedenleri

  • Bilinçaltınız anneliği reddediyor olabilir

    Bilinçaltınız anneliği reddediyor olabilir

    HelpA Akademi kurucusu Klinik Psikolog Gülşah Sam Orhan:“Psikolojik bilinçaltı faktörleri kişileri bebek sahibi olmaktan mahrum bırakabilir”

    “Kadınların yıllardır bastırdıkları fikirler bebek sahibi olmakta yollarını ciddi şekilde etkilerken hipnoterapi ile kişinin bilinçaltındaki kodları temizleyerek yeni duygular ve fikirler empoze ediyoruz”
    -Son zamanlarda çoğu çiftin sorunu olan çocuk sahibi olamamanın, bilinçaltından kaynaklanabileceği bildirildi.
    Bir seneyi geçtiği halde hamilelik elde edilemeyen çiftlerde infertilite yani kısırlık araştırmaları yapılmaya başlandığını ifade eden HelpA Akademi kurucusu Klinik Psikolog Gülşah Sam Orhan, bu araştırmalar sonucunda bazı durumlarda fiziksel sorunlar ortaya çıkarken, çoğu çiftte de “açıklanamayan infertilite” vakaları gözlendiğini kaydetti.
    Orhan, “İki kadın düşünelim; ikisinde de jinekolojik bir problem olan ‘çikolata kisti var’. Ancak biri anne olabilirken diğerinin bebeği olamıyor. Bu durumda psikolojik bilinçaltı faktörleri öne çıkıyor. Bu faktörler kişileri bebek sahibi olmaktan mahrum bırakabilir. ABD’de yapılan pek çok araştırmada, anneliğe dair bilinçaltı kodlarının bebek sahibi olmalarını engelledikleri görüldü. Bununla ilgili artık Türkiye’de de çalışmalar yapmaktayız” dedi.

    Bilinçaltı kodları nasıl gelişir?
    Orhan, çok sayıda kadının bebek sahibi olamadığı için hastalığı olduğuna inanarak suçluluk duygusuyla eşlerine karşı mahcubiyet hissettiğini belirterek, bilinçaltında anneliği reddeden kodlar bulunabildiğini, hipnoterapiler sayesinde ise bu kodların temizlendiğini vurguladı.
    Bu bilinçaltı kodlarının kadınların çoğu zaman farkında olmadığı, terapiler esnasında farkettikleri ve oldukça şaşırdıkları problemleri olabildiğinin altını çizen Orhan, şunları söyledi:
    “Yıllardır bastırdıkları fikirler kadınların bebek sahibi olmakta yollarını ciddi şekilde tıkamakta. Bu bilinçaltı kodları arasında en sık rastladıklarımız ise; taciz, tecavüz travmaları, erkeklere karşı sebepsiz ve fark edilmeyen nefret, gelecek kaygısı, doğumla ilgili fobiler, sevilen bir yakının kaybedilmesi, çocukluk çağında edinilmiş zihne kazınan herhangi bir film, kitap ya da duyum öyküsü, beğenilmeme korkusu, yetersizlik ve hak etmeme bilinci… Hamilelik elde edip sürekli düşük yapan kadınlarda ise birilerini taşımaktan bıkmışlık duygusu bilinçaltı kodları arasında olabiliyor. Söz konusu kodlardan kurtulmanın yolu ise hipnoterapiden geçiyor. Biz merkezimizde danışanlarımızla konunun en ince detayına kadar konuşuyoruz. Çeşitli psikometrik test uygulamalarından sonra hipnoterapi kısmına geçiyoruz. Bu yolla tespit ettiğimiz kodları kişinin bilinçaltından birlikte temizleyerek yeni duygular ve fikirler empoze ediyoruz.”

    Sorunları çözülen çiftlerden örnekler
    HelpA Akademi’de uyguladığı seanslardan örnekler veren Orhan, “Bize danışan 8 yıllık evli çiftimiz 5 defa tüp bebek denemelerine karşın bebek sahibi olamamıştı. Kısırlık sebebi olarak kadındaki ‘polikistik over’ gösteriliyordu. Ancak doktorun ‘tek sebep bu değildir’ ifadesiyle kadın danışana hipnoterapi uygulamaya karar verdik. 4 seans sonrasında kadının bilinçaltında esas sorununun hak etmeme bilinci olduğunu tespit ettik. Anne babasının kendisi 2,5 yaşındayken ayrılmış olmasından sonra; çocuklu ortamlarda diğer çocukların babalarıyla olan muhabbetlerinden aşırı derecede etkilendiğini, kendinin hiçbir şeyi hak etmeyen bir insan olduğunu, babasının babalık vasfını hak etmeyen bir insan olduğunu hıçkırıklara boğularak anlattı. Bu olayın etkisiyle bilinçaltında oluşan kod ise ‘Erkekler babalığı hak etmiyor’ koduydu. Bu kodu terapilerle bilinçaltından temizledikten sonra kadının eşiyle olan ilişkileri ilk etapta düzeldi. Yaklaşık 12 seans sonrası ise hamilelik elde edildi. 5 yıllık evli bir başka danışanım ise ‘açıklanamayan infertilite’ problemine sahipti. Bebek sahibi olamayan çifte herhangi bir neden söylenemiyordu. Yaptığımız hipnoterapiler sonucunda, esas sorunun kendisine bile itiraf edemediği bir tacizden kaynaklandığını tespit ettik. 4 yaşındayken alkol alan öz babasından gördüğü taciz sebebiyle erkeklere karşı nefret geliştiren kadının bilinçaltı, kız çocuk doğurmayı dolayısıyla anne olmayı kesinlikle reddediyordu. Problem çözüldükten yaklaşık 2 ay sonra hamilelik elde edildi. Çift bir kız çocuğuna sahip oldu” ifadelerini kullandı.
    Orhan, şöyle devam etti:
    “Her problemin fizyolojik sebeplerinin yanı sıra; çözüm aşamasında psikolojik sebeplerinin de araştırılması gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün de sağlık tanımında belirttiği gibi; ruh, beden ve zihin bir bütündür. Ruh ve zihnin kendini hazır hissetmediği olaylar bedende gerçekleşemez. Dolayısıyla çocuk sahibi olma konusunda da eğer tıbbi ciddi bir problem yoksa ve aynı probleme sahip bebek sahibi insanlar varsa mutlaka bir danışman yardımı almak şart.”

  • Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    İçinde bulunduğumuz çağ, teknoloji çağıdır. Yıllar öncesinde hayalini bile edemeyeceğimiz imkanlara kolaylıkla ve rahatlıkla ulaştığımız bir çağdır. Peki bu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir; orası tartışılır.

    Teknolojinin günlük yaşamı inanılmaz kolaylaştırdığı ve hayat standardını yükselttiği yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bunun için onun bilinçli kullanılması gerekir. Bilinçliden kasıt, amaca uygun ve sınırlı kullanılmasıdır. Aksi halde, teknolojinin yararından çok zararı ile karşılaşırız; hayat bizim ve sevdiklerimiz için zor bir hal almaya başlayabilir.

    Teknoloji çağında çocuk yetiştirmenin kolaylıklarının yanısıra zorlukları da vardır. Çünkü bu çocuklar doğdukları andan itibaren teknoloji ile iç içe büyümektedirler. Bu nedenle onları teknolojinin zararlarından uzak tutmak ve teknolojiyi kullanmaları için bilinçlenene kadar beklemelerini sağlamak kolay değildir. Bu çocukların oyuncaklarını çıngıraklar, kuklalar, bebekler, otomobiller değil; cep telefonları, tabletler, televizyonlar, dizüstü bilgisayarlar oluşturmaktadırlar. Oyun alanları mahalle parkları, piknik yerleri değil, kapalı AVM’ler ya da internet kafelerdir. Bu çocuklar bisiklete binmemekte, internette araba yarışı yapmaktadır; arkadaşları ile oynamamakta, evde annesinin cep telefonu ile vakit geçirmekte ya da sanal ortamda sanal kişlerle dövüş etmektedir.
    Ebeveynler çocuklarının teknolojiyi kullanmaları konusunda gerekli önlemleri almadıkları takdirde çocukları ileride bazı sıkıntılar beklemektedir.

    Şimdi kısaca bunlara değinelim:

    1. Öğrenme becerileri sınırlanır:
    Erken yaşta teknoloji ile tanışan ve teknolojiyi kullanmasına sınır konulmayan çocuklar zamanlarının çoğunu TV, PC ya da cep telefonu ekranında oyun oynayarak geçirmektedirler. Henüz küçük yaşlarda böyle oyunlarla tanışan çocukların çıtası yükselmektedir ve diğer oyunlar ve çevredeki uyaranlar onlara cazip gelmemektedir.
    Kesme, çizme, boyama, legolarla oynama gibi etkinlikler ilgilerini çekmemektedir. Hoplama, zıplama, kovalama gibi hareket içeren oyunlardansa oturdukları yerden ekrana bakmayı yeğlemektedirler. Halbuki bahsi geçen oyun ve aktiviteler çocukların motor gelişimine (ince ve kaba kas gelişimi) katkı sağlamaktır.
    Çocuklar daha konuşmayı öğrenmeden cep telefonunda oyun oynamayı öğreniyorlar. Bu çocuklar sonrasında konuşmayı öğrenseler bile kendini ifade etme, karşısındakini anlama gibi iletişim becerilerinden yoksun olabiliyorlar. Ya da iletişim becerileri zamanla körelebilir. Çünkü herhangi bir ekran karşısında oyun oynamak için bu gibi becerilere ihtiyaç yoktur, karşılarındaki cansız bir nesnedir.
    Okul çağındaki çocuklar ise zamanlarını ders çalışmak yerine ekran başında geçirdikleri için hem yorgun olurlar, hem de ders çalışacak vakit bulamazlar. Üstelik okulda iken bile, aklı eve gidince oynayacağı oyunda olur. Bütün bunlar ise okul başarılarının düşmesine neden olur.
    2. Tatmin olmaları zor olur:
    TV de sürekli çizgi film yayını yapan kanalların olması, internetten istediği çizgi filmi defalarca ve saatlerce izleyebilme imkanı, başlangıçta iyi bir şeymiş gibi görünse de uzun vadedeki sonuçları sanıldığı gibi değildir.
    Çocuklar izledikçe bıkacakları yerde, izledikçe daha çok izlemek istemekte bu ise zamanla bağımlılığa yol açmaktadır. Ayrıca çok kolay ulaşabilmeleri de tatminsizliğe neden olmaktadır, çünkü kolay ulaştıkları için yeterince keyif alamama ihtimalleri vardır. Şu an bu yazıyı okuyan bir çok annenin, cumartesi günlerini iple çekip tatil günü olmasına rağmen sabahın 7’sinde kalkıp heyecanla izlediği çizgi filmler, eminim hala akıllarındadır.
    3. Mutlulukları kısa sürer:
    Teknoloji, insanı tüketmeye teşvik etmektedir. Sürekli yeni yeni ürünler ortaya çıkmaktır. Çıkan her yeni ürün aynı kategorideki diğer ürünü gölgede bırakmaktadır. Okul öncesi çocuklar için bir ürünün modeli ya da yeniliği çok önemli olmayabilir belki ama okul çağı çocukları ve özellikle de ergenlik dönemindekiler için bu önemli bir ayrıntıdır. Yalvar yakar babasına son model cep telefonu aldıran bir lise öğrencisinin mutluluğu 3-4 ay sonra, aldırdığı telefonun bir üst modelinin çıkmasıyla sona ermektedir.
    4. Ahlaki değerleri yozlaşır:
    Gerek TV’de dizi ve filmler, hatta çizgi filmlerde ve internetteki oyunlarda, reklamlarda pek çok saldırganlık ve cinsellik içeren öğelere yer verilmektedir. Bunlar bazen doğrudan, bazense bilinçaltı mesajlar yoluyla yapılmaktadır. Çocuklarda saldırganlık pekiştirilmektedir. Cinsellik ise erken uyarılmaktadır. Bir çok olumsuz durum ve davranış meşru hale getirilmektedir.
    Ayrıca teknoloji tüketimi teşvik ettiği için maddiyat önplana çıkmaktadır. Gençler kişilik özellikleri (yardımsever, fedakar, iyi niyetli…) ile arkadaş edinmektense, sahip oldukları cep telefonları ya da tabletleri ile arkadaş edinmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kendileri arkadaş seçerken bu kriterlere dikkat etmektedirler.
    5. Sosyal ilişkiler zayıflar:
    Özellikle online oyunlar ve chat (sohbet) programları çocukları gerçek ilişkilerdense sanal ilişkiler kurmaya yönlendiriyor. Sanal alem çekicidir çünkü, burada kuralları çocuk kendisi koyar, her şey istediği gibi olur. Karışanı edeni yoktur. Fakat çocuk, sanal aleme bağlandığı oranda gerçek dünya ile ilişkisini koparır, asosyal bir hale gelir. Ayrıca burada tanımadıkları kişilerle diyalogda bulunması tehlikeli olabilir, çünkü karşısındakinin ruh sağlığının iyi olup olmadığının garantisi yoktur.
    6. Psikolojik sorunlar ortaya çıkar:
    Sosyal ilişkilerin zayıflaması ruh sağlığının tehlikeye girme sinyallerindendir. Çocuk zamanla o sanal alemin kalabalığında yalnızlaşır. Sanal alem anlık tatmin sağlar, uzun vadede sonucu hayal kırıklığıdır. Çünkü oradaki hiç bir şey gerçek değildir. O yüzden çocuk henüz büyümeden ve vakit varken sağlıklı ilişkiler kurması için ona yardımcı olunmalıdır.
    Teknoloji, çocuklarımızın hayatının bir parçasıdır. Çocuklarımızı teknolojiden bağımsız yetiştiremeyiz. Ancak teknolojiyi bilinçli ve doğru kullanmalarını sağlayarak onların teknolojiden olumsuz etkilenmelerini engelleyebiliriz. Dahası, teknolojiden yararlanmalarını sağlayabiliriz.

    Psikolog Canan Cantürk

  • “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun

    “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun

    “Tek çocuk bencil olur” klişesini unutun. İkinci çocuğa hazırlanmadan önce “tek çocuğun” psikolojik ve ekonomik avantajlarını okuyun.

    1. Sağlıklı öz saygı
    Ebeveynler çocuklarına ilgi gösterirken dikkatli olmak zorunda, ne ilgiye boğmalı ne de yoksun bırakmalı. Ama tek çocuk olunca yönetilecek ekstra dikkat ve odaklanma, moral ve güven güçlendirici olacaktır.

    2. Kendi kendileri ile iyi arkadaş olurlar
    Bir insanın kendi kendine yetebilmesi, hatta bundan keyif alması çok önemlidir. Tek çocuklar kendileri ile daha derin bir ilişkiye sahip olma eğilimindedirler. Genellikle bunu düşünmeyiz, ebeveynler olarak çocuğumuzun diğer insanlarla olan ilişkilerini önemseriz. Ancak çocuklar kendileri için kendileri ile güçlü bir ilişki geliştirmek zorundadır. Yalnızlığa karşı en büyük silah kendi başınıza olduğunuzda daha az yalnız hissetmektir.

    3. Güçlü bağlar
    Bazılarına göre tek çocuklar arkadaşlık ya da gönül ilişkilerini yaşarken güçlü bağlarla bağlanamazlar. Hiç de öyle değil. Tam tersine, sorumluluk ve cömertlik adına ilişkilerle ilgili daha olgun dersler almışlardır.

    4. İşbirliği ve kontrol
    Bütün çocuklar, sadece tek çocuklar değil, arada sırada öfke nöbetleri geçirir. Ve daha önce belirttiğimiz gibi tek çocuk yetişkinlerden ipuçları kapma eğilimindedir. Böylece daha kontrol sahibi ve işbirliğine yatkın olurlar.

    5. Kendi ailelerini seçerler
    Tek çocuklar gerçek aileleri dışında da duygusal bağ kurmaya ihtiyaç duyarlar ve bu kendi etraflarında çekirdek bir kadro oluşturmalarına sebep olur. Ve bu grubun kendi ritüelleri, gelenekleri yeşerir, gelişir.

    6. Ebeveynlik dışında mutluluk
    Bu bazı insanlara bencilce gelse de tek çocuk sahibi olmak ebeveynlik dışında kalan hayatınızı da sürdürmeye yarar. Çocuğunuzla geçirdiğiniz her dakika elbette çok özel ama kendinize zaman ayırmanız da özellikle psikolojiniz açısından önemli.

    7. Bütçe
    Burada yine bencillikle suçlanma ihtimali yok çünkü hepimiz biliyoruz ki daha büyük bir aileyi finanse etmek oldukça meşru bir endişe. Tek çocuğumuz var iyi yaşıyoruz demenin hiçbir sakıncası yok. Sakın ‘çocuk rızkıyla gelir’ diye düşünmeyin, çok büyük problemler yaşayabilirsiniz ve bu tüm ailenin yaşam standardını düşürür.

    Tek çocuk sahibi olmakla ilgili tüm o basmakalıp görüşleri bir kenara bırakın ve ne istediğinize eşinizle birlikte karar verin.

  • Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi, sigarayı bırakmak isteyenler arasında son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara konusunda araştırma başlattı.

    Elektronik sigaranın yararlarını ve zararlarını ortaya koymak için bir araya gelen Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Köseoğlu ve Biyofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bilgen ile Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Uğur klinik ve deneysel araştırmalara başladı.

    Doç. Dr. Fatih Uğur, yaptığı açıklamada, elektronik sigarada tütünün yanmasıyla oluşan, kanın oksijen taşıma kapasitesini bozan karbonmonoksit ve kanserojen olan tarın bulunmadığını söyledi.

    Bugüne kadar yapılan anket çalışmalarında elektronik sigaranın yüzde 30 ile yüzde 80 arasında normal sigarayı bırakmaya, yüzde 70 ile yüzde 90 arasında da sigarayı azatmaya yardımcı olduğunun bildirildiğini ifade eden Uğur, elektronik sigaraya bağımlılığın ise normal sigaraya göre yüzde 25 ile 60 arasında olduğunu kaydetti.

    Uğur, elektronik sigara kullanırken en sık boğazda rahatsızlık ve ağızda kuruluk gibi şikayetler ortaya çıktığını belirterek, bunları kullanıcıların en fazla dörtte birinin söylediğini, ayrıca her kullanımda oluşmadığının ve şiddetli düzeyde olmadığının ifade edildiğini anlattı.

    Prof. Dr. Emel Köseoğlu ise 2003 yılında patent almış yeni bir ürün olan elektronik sigara üzerinde yapılmış bilimsel araştırma sayısının az olduğunu belirtti.

    Mevcut çalışmaların da az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Köseeoğlu, şöyle devam etti:
    “Çalışmalarda içimde görülen rahatsızlıkların zaman içerisinde azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca elektronik sigara içimiyle vücuda alınan nikotinin normal sigaradakine göre oldukça az miktarda olduğu bulunmuştur. Sigara içmemekle oluşan endişe, depresyon, açlık, düşük konsantrasyon gibi yoksunluk belirtilerini normal sigara kadar olmasa da giderdiği belirlenmiştir. Bu şekilde normal sigara içme isteğini azalttığı ortaya konmuştur.”

    “Toksik madde daha az”

    Köseoğlu, normal sigarada 4 binin üzerinde kimyasal bulunduğuna dikkati çekerek, bunların 43’ünün kanserojen ve 400’ünün ise toksik olduğunu anlattı:

    Elektronik sigaranın kartuş sıvısında ise toksik madde olmadığını ya da eser miktarda bulunduğunu belirten Köseoğlu, şöyle konuştu:

    “Fakat kartuş sıvısının ısınması ile oluşan buharda eser veya az miktarda toksik madde varlığı saptanmıştır. Bu toksik maddeler normal sigaraya göre 9 ile 450 kez daha az olarak bulunmuştur. Yine elektronik sigara buharında çok ince partiküller saptanmıştır. Bunların sağlık üzerine etkileri net değildir. Ayrıca ısıtıcı ünite ile kartuşun birlikte imal edildiği kartomizer denilen bir bölüm içeren elektronik sigaraların, sıvısında ve oluşan buharında az oranda, çok küçük partiküller şeklinde metal parçacıkları gözlenmiştir. Bu metal parçacıklarının solunum sistemi hastalıklarına yol açma riski vardır.

    Yapılan çalışmalarda ek olarak, kullanılan elektronik sigaranın tipi ve markası ile birlikte toksik ajanların miktarında değişiklik olabileceği gözlenmiştir. Ayrıca, elektronik sigara içilmesi ile normal sigara içiminde olduğu gibi kısa dönemde solunum yolu direncinde artma olduğu saptanmıştır. Pasif içicilik yönünden yapılan çalışmalarda ise normal sigara içiciliğinde ciddi oranda pasif içicilik varken e- sigara ile bunun eser oranda olduğu saptanmıştır. Ayrıca e-sigara içilmesi ile vücuda alınan nikotin miktarı normal sigaraya göre çok azdır. Bununla bağlantılı olarak e-sigarada görülen bağımlılık normal sigaradakinden daha azdır.”

    “Deneysel çalışma yapılmamış”

    Konu yeni olmasından dolayı bilgi eksikliği olduğunu ve bu nedenle de objektif olarak irdelenmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Köseoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    Elektronik sigara ile ilgili literatürde yapılan çalışmalar kısa dönemde etkileri değerlendiren çalışmalar. Ayrıca az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirilmişler. Uzun süreli çalışmalarla uzun dönemdeki etkiler değerlendirilebilir. Yine daha fazla kişi ile çalışmalar yapılabilir. Solunum sistemi, kalp ve damarlar ile kan hücreleri üzerine etkileri daha ayrıntılı incelenebilir. Bu konularda deneysel çalışmalar gerçekleştirilebilir. İçilen buhardaki partiküller ve sağlık üzerine etkileri konusunda çalışılabilir. Pasif içicilikle ilgili çalışmalar yapılabilir. Kişilerin hafıza ve dikkat gibi beyin aktiviteleri üzerine ve psikiyatrik durumları üzerine yaptığı etkiler incelenebilir. Bağımlılık ile ilgili çalışmalar yapılabilir. Diğer normal sigarayı bırakma yöntemleri ile karşılaştırılabilir. E-sigaranın normal sigaraya olan bağımlılığı azaltmak için kullanabileceği yollar, teknikler belirlenip geliştirilebilir. Daha sağlıklı ve normal sigarayı bırakmada daha etkili olabilmesi için değerlendirmeler ve çalışmalar yapılabilir.”

    Prof. Dr. Mehmet Bilgen de elektronik sigara hakkında deneysel çalışma yapılmadığına dikkati çekerek, “Erciyes Üniversitesinde elektronik sigara üzerinde birtakım klinik ve deneysel çalışmalar başlattık. Bu konuda bilgi almak isteyenler, ilgili araştırmacılar ve çalışmalarımıza iştirak etmek isteyen kişilerle temasa geçmekten memnuniyet duyarız” diye konuştu.

    Peki Sistem Nasıl Çalışıyor?

    Cihazı kullanmaya başlayım içine hava çektiğiniz zaman hava sensörü hemen aktif olarak çalışır ve entegre devreyi bildirim gönderir.Entegre devre akım sistemini açarak  bulaştırıcı kısmana akım vererek buharlaştırma olayının başmasını tetikler Bu kısımda bulunan tugsten – wolfram teli derhal ısınır ve temas halindeki alkaloit sıvısını buharlaştırır. Oluşan soğuk buhar, çekilmekte olan hava ile birleşir.

    Hem kullanıcılar tarafından yapılan anketler sonucu olumlu etilerinin çok fazla olması ve güvenilir olmasıyla elektronik sigara bir çok insanın sigarayı bırakmasında en önemli etkilerden birini sağlamıştır.
    Bir sigara 4 binden fazla kimyasal madde içermektedir ve bu maddelerin arasında en yoğun kanserojen  üreten maddeler bulunmaktadır.Kullanıcılar arasında yapılan anketlere göre elektronik sigara en yüksek derecede sigara tiriyakilerinde bile ürettiği buhara dönüştürdüğü sıvıya dilerseniz az bir miktarda nikotin ekleyebiliyorsunuz.Böylece hem sigarayı bırakmış oluyor hemde sigara aradığınız duyguyu bulabiliyorsunuz.

    Elektronik sigara fiyatları 

    39.00TL dan başlayıp 699.00TL fiyat aralığında satılmaktadır!

    Bileşenleri

    Sıvı, sıvı buharlaşan bir “atomizer”, ve bir pil için bir ağızlık ve bir rezervuar görevi gören bir plastik kartuş: Elektronik sigara üç temel bileşenleri içerir.

  • Aşkın Kimyası Çözüldü

    Aşkın Kimyası Çözüldü

    Duygusal yönelimler hoşlanma, aşk, sevda ve kara sevda gibi hafiften şiddetliye doğru farklı şekillerde hayatımızdaki yerlerini alıyor. Aşkla birbirine karıştırılabilen ve depresif duygu durumlarının da eşlik edebildiği kara sevda, kişilik özelliklerine bağlı olarak şekilleniyor .Beynin fonksiyonlarında önemli değişiklikler yapabilen kara sevda, kişilerin yaşamını özellikle de psikolojik açıdan büyük ölçüde etkiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

    Aşk ve kara sevda arasındaki farklılıklar

    Aşk insanlara karşı olabileceği gibi doğaya veya herhangi bir başka nesneye karşı da gelişebilir. Aşkta kişinin çevresiyle olan ilişkileri bozulmaz ve sosyal hayatı devam eder. Bu durum genellikle iş hayatını da olumsuz etkilemez, kişinin kendi ve çevresiyle alakalı kontrolü ve değerlendirmeleri bozulmaz.

    Kara sevdada ise, kişi kontrolünü kaybeder. Kendisini sosyal hayattan soyutlar, tamamen sevdasına odaklanır. Kara sevdada kişi bulunduğunu andadır, duygu çıkmazına girebilir. Aşkta genellikle duygular karşılıklıdır. Kara sevdada ise, genellikle tek taraflıdır.

    Bazen kişinin kendisine sevdalanıldığından haberi bile olmayabilir. Aşk da psikolojik belirtiler gösterir. Duygu yoğunluğu ve saplantılı sevgi hali, sosyal normların dışına çıkmaz. Halbuki kara sevdada fizyolojik unsurlar da vardır. Kişi yemeden içmeden kesilir, zayıflar ve stres hormonlarının da etkisiyle vücut savunması düşer. Çeşitli hastalıklar baş gösterebilir, kişinin saçları beyazlayabilir.

    AŞK NEDİR? AŞK VAR MIDIR?

    Kara sevdada prefrontal korteks ve amigdala bozulur

    Kara sevdada beynimizde psikolojik hayatımıza yön veren sol prefrontal korteksin fonksiyonları aksar.

    Ayrıca korku duyusunu kontrol eden amigdalanın çalışma karekteri de bozulur. Böylece kişi korkusuzca davranabilir. Prefrontal korteksin de bozulması ile kişi, sosyal normların dışında davranışlar sergileyebilir. Kişi servetini ve kariyerini bu uğurda terk etme davranışı da gösterebilir.

    Kara sevdada hormonal aktiviteler

    Kara sevda esnasında birçok nöronal aktivite ve hormonal mekanizma söz konusudur. Aşk ve sevda esnasında dopamin, serotonin, oksitosin, noradrenalin, feniletilamin ve vazopressin gibi hormonal aktiviteler çeşitli duygusal ve bedensel değişmelere neden olur.Dopamin tutku ve saplantıdan sorumludur, coşku da verebilir. Kara sevdada aşırı dopamin varlığı, kişiyi akıl sınırlarının dışına çıkarabilir ve deliliğe doğru gidiş söz konusu olabilir. Kara sevdada da delilik söz konusudur. Serotonin mutluluktan sorumludur, ancak kara sevdada normale göre en az %40 serotonin azlığı söz konusudur.

    Bu durumda kişi depresyona yatkın hale gelir. Oksitosin, şefkatten ve hoşgörüden sorumludur. Kişiye, karşısıdakine çabuk inanan ve güvenen empatik bir ruh hali sağlar. Noradrenalin; heyecan, kalpte hızlanma, terleme, yüzde kızarma gibi belirtiler verir, iştahı keser ve zayıflamaya neden olur. Feniletilamin bir dopamin türevi olup, enerji ve keyiften sorumludur. Vazopressin de şefkat duygusu veren bir hormondur, ama asıl görevi vücuttan su atılmasıdır.

    Kara sevdada MRI bulguları

    Kadınlar ve erkekler üzerinde fonksiyonel MRI kullanılarak yapılan çalışmalar, kara sevdadan muzdarip erkeklerde beynin bir bölgesinde, kadınlarda ise üç bölgesinde yoğun aktivite varlığı tespit edilmiştir.

    Bu bulgu göstermektedir ki, psikolojik ve duygusal bilanço kadınlarda daha yoğundur. Fonksiyonel MRI ve PET scan kullanılarak yapılan bilimsel çalışmalar, kara sevdadaki bulguların, örneğin ellerini 100 defa yıkama gibi takıntı davranışları gösteren OKB hastalarınınki ile büyük benzerlik gösterdiği sonucunu vermiştir. Dolayısıyla gerek aşk gerekse kara sevda psikolojik bir takıntı hastalığıdır diyebiliriz.

    Hormon seviyelerindeki değişimler, aşk ve kara sevdaya yatkınlığı etkiliyor

    Olağanüstü doğa manzaları gibi hayranlık ve beğeni uyandıran durumlarda ya da doğal felaketler gibi travma oluşturan zamanlarda dopamin, noradrenalin, oksitosin ve noradrenalin seviyelerinde anormal yükselmeler olduğu için, bu durumlarda kişinin aşık olması ya da sevdaya tutulması daha kolaydır.

    Bu yüzden eşinden ya da sevgilisinden ayrılmış ve travma yaşayan kişinin ilk günleri aşık olma açısından en kritik zamanlardır. Yapılan bilimsel çalışmalar kalbimiz çarptığı için aşık olduğumuzu göstermektedir. Burada noradrenalinin işlevi büyüktür.

    Kara sevda tedavisi

    Kara sevda tedavisi, profesyonel bir yaklaşım gerektirir. Kara sevda tedavisinde davranışcı bilişsel terapiler işe yarayabilir.

    Mevcut ve muhtemel serotonin eksikliğine karşı antidepresan ilaçlar sonuç verebilir. Yine noradrenalin aktivitesini düşürücü ilaçlar da denenebilir. Bir diğer yöntem ise, beynin prefrontal korteksini ve sosyal hafızayı resetleyen TMS tedavisidir. TMS tedavisi tek başına uygulanabildiği gibi, ilaç tedavisiyle ya da terapiyle beraber de uygulanabilir.

    Spor aktiviteleri serotonin düzeyini artırdığından, kişi spor aktivitelerine de yönlendirilir. Çeşitli hobiler edinilmeye çalışılması da aşk travmasını hafifletebilir.

  • İnternet bağımlılığı hasta ediyor!

    İnternet bağımlılığı hasta ediyor!

    Günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasına giren internetin, bilgi ve iletişim kaynağı olmanın ötesinde, bazı kişiler için bağımlılığa dönüştüğü, bunun da birçok probleme yol açtığı bildirildi.

    Hayatımıza 80’li yılların ortalarında giren kişisel bilgisayarların ardından, 90’lı yıllarda merhaba dediğimiz internetle günlük hayatımızda bankacılıktan sağlığa, yemek tariflerinden oyuna kadar birçok işimizi teknolojinin sunduğu imkanlarla hallediyoruz.

    Ancak uzmanlar, bilgisayar ve internet kullanımının sağladığı avantajların yanında sık kullanımından kaynaklanan birçok problemi de beraberinde getirdiğine dikkati çekiyor.

    Şırnak Halk Sağlığı Müdürlüğünde görevli psikolog Caner Ceylan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, internetin bilgi ve iletişim kaynağı olmasının ötesine geçtiğini belirterek, bunun bazı kişiler için bağımlılığa dönüştüğünü ve “ortaya çağın hastalığı, internet ve bilgisayar bağımlılığı“nın çıktığını söyledi.

    Birçok kişinin gerçek dünyada karşılığını bulamadığı tutkuları sanal dünyada yaşamaya çalıştığına vurgu yapan Ceylan, “İnternet, global biçimde kullanılan bir bilgilenme kaynağıdır. Bilgisayar teknolojisinin olumlu kullanımının yanısıra olumsuz kullanım alanları da mevcuttur. İnternet kullanıcıları evlerinden bile çıkmadan, siberalem aracılığıyla dünyayı gezebilir ve başka şekilde asla karşılaşamayacakları insanlarla ilişki kurabilmektedirler. Ne var ki, internet ne kadar çekici olsa da kullanıcılarında teknik zorluklar sonucunda hayal kırıklığı ve endişe yaratan problemleri de beraberinde getirmektedir” diye konuştu.

    İnternet bağımlısı gruplar

    İnternet ve bilgisayar bağımlılığının pratikte 5 farklı tiplerini gördüklerini ifade eden Ceylan, şöyle konuştu:

    “İnternet sosyal iletişimi artıran ama aynı zamanda sosyal izolasyona neden olan bir araçtır. Hem iletişimi kolaylaştırır, hem de iletişimin yakınlığını bozarak iletişimi bozar. İnternet ve bilgisayar bağımlılığının çok farklı tiplerini günlük pratikte görüyoruz. Bunların ilki erotik ve pornografik sayfalara meraklı bağımlılar. Genellikle erkeklerde görülüyor. İkinci sırada ise arkadaş arayanlar var. Bu gruba siber ilişki meraklıları giriyor. Buluşma yeri sohbet odaları oluyor genellikle. Üçüncü grupta ise online kumarbazlar dediğimiz sanal kumarhanelerin ve alışveriş sitelerinin müşterileri bu grupta yer alıyor. Dördüncü grupta ise yeni bilgilere ulaşmak için saatlerce sörf yapanlar, siteden siteye atlayıp, enformasyon yüklemesinden haz alan bilgi meraklıları geliyor. Beşincisi ise bilgisayara ve bilgisayar teknolojisine kafayı takmış ve genelde oto yarışı gibi bilgisayar oyunlarına meraklı gençler ve yetişkin erkekler bulunuyor.”

    “Bağımlılık kişileri asosyalleştiriyor”

    İnternet bağımlılarının bilgisayar başında oldukça fazla zaman geçirdiklerinden dolayı mecbur olmadıkça aileleriyle iletişime geçmediklerini anlatan Ceylan, “Bu tip insanlar zamanla boşluğa düşerler. Depresyon, kendini iyi hissedememe ve çöküntü belirtileri gösterebilirler. Bağımlılıktan dolayı kişiler asosyalleştikçe kendilerinde sosyal fobi gelişebilir. Kendine güveni olmayan insanlar, internet başında birden farklı kişiliğe bürünüp, kendilerini olduğundan farklı olarak daha iyi, daha cesur, daha güvenilir ve daha güçlü gösterebilirler. Daha çok sosyal paylaşım sitelerindeki yorumlarında adeta edebiyat dersi verirler. Aslında bu kişiler sanal bir maske takmışlardır. O sanal maskenin arkasına sığınıp kendini olduğundan daha iyi göstermeye çalışır. Bu da o kişiye zamanla çok zarar verir. Çünkü kişinin gerçek kişiliği ile sanal dünyadaki kişiliği birbiriyle örtüşmediğinde bu tür bireyler kişilik bölünmesi yaşar. Acaba hangisi benim diye zaman zaman ikilemde kalırlar” ifadelerini kullandı.

    “Aile bağları olumlu ve güçlü olmalı”

    Şırnak Devlet Hastanesi psikiyatristlerinden Burcu Yücetürk ise internet bağımlılığının diğer bağımlılıklar gibi yatkınlığı olan bireylerde ortaya çıktığına işaret etti.

    İnternet bağımlılığının henüz bir hastalık olarak tanımlanmamasını rağmen bu yolda hızla ilerlendiğini dile getiren Yücetürk, “Bu bağımlılığa yakalanmada önleyici etkenler arasında aile bağlarının olumlu ve güçlü olması yer alır. Yine aile içerisinde belirlenmiş kurallar ve yapılandırılmış sistemlerin olması, sosyal alanda güçlü ilişkiler kurulması, çeşitli alışkanlıkların kazanılması ve geliştirilmesi ile ailelerin çocuklarıyla yakın ilişkide olması sayılabilir” değerlendirmesinde bulundu.
    AA

  • Kadınlar ağrılara daha dirençli

    Kadınlar ağrılara daha dirençli

    Ergenlikle başlayan adet ağrıları, sonrasında gebelik ve doğum… Hemen her kadın, yaşamı boyunca şiddetli ağrılara maruz kalıyor.

    Sanılanın aksine kadınlar ağrıya daha dayanıksız değil, onlar sadece sosyolojik rolleri gereği erkeklerden farklı olarak ağrılarını gizlemiyor… Adet sancısı, gebelik ve doğum ağrısı başta olmak üzere her kadın yaşamı boyunca şiddetli ağrılarla karşı karşıya kalıyor.

    Kadına özel bu ağrıların dışında, karın, baş ve eklem ağrılarını da kadınlar erkeklerden daha fazla yaşıyor. Ağrı kişisel bir kavram. Her birey bu sözcüğün anlamını yaşamı boyunca edindiği deneyimlerle kavrıyor. Ancak her iki cinsiyette de farklı biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörler değişik ağrı deneyimlerine neden oluyor.

    Acıbadem Ağrı Tedavi Merkezi’nden Prof. Dr. Süleyman Özyalçın “Ağrı vücudun belirli bir bölgesinden kaynaklanan, bir doku hasarına bağlı olan veya olmayan, insanın geçmişteki deneyimleri ile ilgili hoş olmayan, duyusal bir histir” diye ağrıyı tanımlayarak şunları söyledi:

    “Tekrarlayıcı ağrı yakınmaları bakımından kadın ve erkek cinsleri arasındaki farklılıklar ergenlik çağı döneminde başlar ve erken yetişkinlik döneminde sürer. Çocukluk çağında da cinsiyet farklılıklarına bağlı ağrı şikayetleri olabilir. Genellikle kız çocukları, ailenin ilk çocukları ve alt sosyo-ekonomik sınıfların çocuklarında ağrı yakınmaları daha fazladır ve bu psikolojik bir olaydır. Erkek çocuklar ise ağrı yakınmalarını daha iyi kontrol altına alırlar.”