Etiket: progesteron

  • Tüp bebek tedavisinde hangi ilaçlar kullanılır?

    Tüp bebek tedavisinde hangi ilaçlar kullanılır?

    Yardımcı üreme yöntemi olan tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların belirlenmesi kadının yaşıyla, yumurtalıklarında olan yumurta rezerviyle ve hormon seviyeleriyle alakalıdır. Kadına yapılan tetkiklerin sonucunda, tedavide kullanılacak ilaçların dozu ve kullanım şekli belirlenmektedir. Bu tedavide uygulanan ilaçlar her hasta için farklı uygulamalar içerir. Bazılarında âdetin ikinci veya üçüncü günü ilaç kullanımına başlanırken, bazılarında âdetin yirmi birinci günü ilaçlara başlanabilir. Tedavide ilaç dozu oldukça önemlidir. Fazla dozda ilaç kullanıldığında, OHSS denilen yumurtalıkların aşırı uyarılma sorunu meydana gelebilir. İlaçların amacı overlerin yeteri kadar büyümesi ve folikül gelişimi sağlanıp, gebe kalma şansının arttırılmasıdır. Tedavi sırasında ilaçlar yumurtaları uyarma ve toplanması aşamasında kullanılmaktadır.

    Yumurta üretimi ve fizyolojiyi bastırmak için kullanılan ilaçlar

    GnRH Analogları (Lucrin ve Decapepty): Bu ilaçlar yumurtaların erken çatlamasını engellemek ve normal fizyolojiyi baskılamak için kullanılır. Beyinde hipotalamustan salınan hormonun sentetik olanıdır. Burundan sprey ya da iğne yapılarak hastaya verilir.

    Uyarıcı iğneler (Menogon, Puregon, Merional, Menopur, Fostimon, Gonal-F): Kadınlar normalde adet döneminde sadece bir yumurta üretir. Tüp bebek tedavisinde başarılı olabilmek için çok sayıda yumurtaya ihtiyaç duyulur. Fizyolojinin baskılanmasından sonra, uyarıcı iğnelerle çok sayıda yumurta elde edilir. Bu ilaçların etkinliği ve güvenilirliği birbirine yakındır. Uyarıcı iğneler cilt altına ya da kas içine uygulanabilir. Fakat çoğunlukla cilt altından yapılması tercih edilmektedir. Kas içine enjeksiyon yapıldığında, kalçanın üst dış tarafına, cilt altı enjeksiyonunda kol, uyluk ön tarafı ve ön karın duvarı tercih edilir.

    Bu ilaçlar buzdolabında +4 derecede saklanmalıdır. Oda sıcaklığında tutulan ilaçlarda uzun süre saklanabilir. İlaçların etkinliğinin azalmaması için yaz döneminde oda sıcaklığında tutulmaması gerekmektedir. İlaç tedavisi için, âdetin 2. ve 4. gününde ultrasonografi ve kan östrojen düzeyi ölçülür. Hastaya uygulanan uyarıcı iğneler her gün aynı saatte yapılır. Hastalar için ilaçlarda günlük doz belirlendiği için, bunlara uyulmalıdır.

    Yumurtalıkları uyarmak için kullanılan ilaçların yan etkileri nelerdir?

    Tedavide yumurtalıkları uyarmakta kullanılan ilaçların ileriye yönelik ciddi yan etkileri yoktur. İlaçlardaki en önemli yan etki, fazla yumurtası olan kadınlarda yumurtalıkların aşırı uyarılması nedeniyle overyan hiperstimulasyon sendromu OHSS gelişebilir. Bu durumda vücutta aşırı su tutulması nedeniyle kilo artışı meydana gelir. OHSS gelişmesi embriyo transferinin ardından ortaya çıkar. Aşağıdaki etkiler görüldüğünde hastanın hemen doktorunu bilgilendirmesi gerekir.

    • Karında aşırı şişkinlik
    • Karında biraz şişlik, ağrı ve gerginlik olması normal kabul edilir. Fakat aşırı derecedeki etkilerde doktor bilgilendirilmelidir.
    • Gün içinde ani olarak ve hızlı şekilde kilo alınması
    • İdrar çıkışında artma ya da azalma olması durumunda
    • İştahsızlık ve şiddetli bulantı halinde
    • Nefes darlığının olması

    Yumurtalarda olgunlaştırma ve çatlatma için kullanılan ilaçlar

    GnRH Antagonistleri (Cetrotide, Orgalutran): Bunlar yumurtaların erken dönemde çatlamasını önlemek amacıyla kullanılır.

    Yumurta çatlatıcı iğne – HCG ( Pregnyl, Ovitrelle): Tedavide yumurtaların gerek duyulan olgunluğa erişmesi, çapının yaklaşık 15 mm den daha fazla olmasını gerektirir. Tedavide tercihen 3 ya da daha fazla yumurta 17 mm üzerine çıkıp olgunlaştığı zaman ya da E2 düzeyinin 500 pg/ml üzerine çıkması durumunda HCG uygulanmaktadır. Çatlatıcı iğnelerin amacı yumurtaların çatlamasını sağlamak değildir. Bu iğneler sadece yumurta hücrelerinin son olgunluğuna erişmesini sağlamak için uygulanır. Yumurtalar çatlamadan önce toplanmalıdır. HCG uygulamasından 36 saat sonra yumurtalar toplanır. Bu süreye dikkat edilmelidir.

    Pregnyl: Bu ilaç 5000 ünite toz ve çözücü sudan oluşmaktadır. Kutu içerisinde 1 tane toz ve 1 tane su bulunmaktadır. İlacın kullanımı genellikle 2 doz toz ve 1 doz su olarak kalçadan ve kas içinden uygulanır. Ovitrelle 250 mgr içeriğinde 1 doz toz ve 1 doz su karıştırılıp cilt altından uygulanır. Bu ilaçlar oda sıcaklığında belli bir süre saklanabilir. Ancak etkinliğini tam olarak koruyabilmeleri için yaz döneminde buzdolabında +4 derecede korunmalıdır.

    Yumurtalıkların hassaslaştırılmasında kullanılan ilaçlar

    Femara: Bu ilaçlar genellikle çok zayıf yumurtalık olgusu beklenen hastalarda kullanılır. Yumurtalıkların daha hassas bir duruma getirilmesi için, bu ilaçlar tercih edilmektedir.

    Rahim duvarının hazırlanmasında kullanılan ilaçlar

    Progesteron (Crinone, Proluton): Progesteron hormonu yumurtalıklardan salınarak, rahim duvarını embriyoların tutunmasına hazır eder. Tüp bebek tedavisinde mutlaka dışarıdan progesteron hormonu takviye edilmelidir. Bu hormon yumurta toplama işleminden sonraki gün başlanır. Gebeliğin elde edilmesiyle birlikte gebeliğin onuncu haftasına kadar hormon takviyesi yapılır.

     Sorularınız için Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş

    Kaynak : http://www.tupbebekklinigi.com

  • Polikistik Over PKO

    Polikistik Over PKO

    Polikistik Over (PKO) defalarca belirtildiği gibi, belirtiler veren, yani sinsi olmayan bir durumdur. Öncelikle bu nedenle PKO, yani yarattığı belirtilerin kadına verdiği rahatsızlıklar (adet düzensizliği, tüylenme, gebe kalamama gibi) nedeniyle kadını çoğu durumda tedavi arayışına iten bir durumdur.

    Yine de günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir belirti veya bulgu olmasa veya kadın PKO’nun kendisinde yarattığı değişikliklerden rahatsız olmasa dahi, vücutta yarattığı olumsuz metabolizma ortamı nedeniyle PKO, basit bir yumurtlama bozukluğu olmaktan çok, kısa veya uzun vadede ciddi sorunlar yaratabilen bir durumdur.

    Polikistik over tedavisinden sonuç alan var mı? Yorumları için tıklayın !

    PKO’nun kadın yaşamı üzerinde uzun vadede yaratabileceği muhtemel olumsuzluklar aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    Diyabet (Şeker Hastalığı) Gelişme Riski

    PKO, ileri yaşlarda Tip II, yani insüline bağımlı olmayan (tedavide ağızdan alınan ilaçların kullanılabildiği) diyabet gelişme olasılığının arttığı bir durumdur. Özellikle kilolu olanlarda bu risk daha da yüksek olmakla beraber 40 yaşın üzerinde olan PKO’lu kadınların yaklaşık %40’ında diyabet gelişmektedir.

    Diyabet gelişiminin altında yatan temel neden muhtemelen PKO gelişimine de zemin hazırlamaktadır. Yani PKO kendi başına diyabet gelişimine neden olmamakta, ancak bazı kadınlarda PKO geliştiren temel mekanizma (insülin direnci), ileri yaşlarda diyabet gelişme riskini de artırmaktadır.

    PKO’nun bu özelliğinin bilinmesi PKO tanısı almış olan kadının belli aralıklarla insülin direnci ve diyabet açısından takip edilmesini ve diyabet tanısı konduğunda tedavinin erken başlamasını sağlamaktadır. Diyabet erken tanındığında ve etkili bir şekilde tedavi edildiğinde yaşam süresini kısaltan bir hastalık olma özelliğini büyük oranda kaybeder.

    Yapılan çalışmalara göre son zamanlarda gündemde olan Metformin ve diğer insülin duyarlılığını artırıcı ilaçlar etkili bir şekilde kullanıldıklarında, ileride diyabet gelişme riskini ertelemekte ve hatta ortadan kaldırmaktadırlar.

    PKO ve Gebelik Şekeri

    PKO’nun şeker hastalığıyla olan yakın ilgisinin bilinmesi PKO’su olan kadının gebeliğinin doktor tarafından ele alınmasında da bazı farklılıklar getirir. Gebelik, artan hormonların etkisiyle genel olarak zaten insülin direnci gelişme eğiliminin yüksek olduğu bir dönemdir ve duyarlı kişilerde gestasyonel diyabet (gebelik şekeri) durumunun gelişmesine neden olabilir.

    Gestasyonel diyabet gebeliğin belli dönemlerinde yapılan tarama testleriyle ortaya çıkarılabilen ve bebek ve anne adayı zarar görmeden kontrol altına alınabilen bir durumdur. PKO’lu anne adayları gestasyonel diyabet gelişimi açısından daha yüksek risk altında olduklarından gebelik döneminde çok daha sıkı takip altında tutulurlar.

    Kalp ve Damar Sorunları

    PKO, kanda androjen (erkeklik) hormonların yüksek olduğu bir durumdur ve bu denli yüksek seviyeler kan yağları (lipitler) üzerine olumsuz etkiler yaratırlar.

    Yine PKO, ileri yaşlarda hipertansiyon gelişme riskini artıran bir durumdur.

    PKO’lu kadınların kilolu olmaya eğilimli olmaları, şeker hastalığı geliştirmeye olan eğilimleri ve yukarıda bahsedilen iki olumsuz durum birleştiğinde ortaya artmış bir damarlarda sertleşme (ateroskleroz) riski çıkar. Bu da inme (felç), kalp krizi gibi ciddi damarsal sorunları beraberinde getirir.

    PKO’lu kadınların kendilerini kilo almadan korumaları, gerekli durumlarda kullanılan lipit düşürücü ilaçlar, kan şekerinin sıkı denetim altında tutulması, tansiyonun sürekli olarak denetlenmesi bu tür risklerin gerçekleşme olasılığını belirgin şekilde azaltır.

    PKO, insülin direnci mekanizması üzerinden genel olarak kan pıhtılaşmasının artma eğiliminde olduğu bir ortam oluşturur. Bu da damar tıkanıklığı gelişme riskini artıran bir durumdur. Özellikle insülin direnci olan ve kilolu olan kadınlarda, normalde PKO’da nispeten sık kullanılan ve östrojen içeriği yüksek doğum kontrol haplarından kaçınmak ve insülin direnci ve kilo sorununu düzeltici girişimlerde bulunmak bu riski belirgin olarak azaltır.

    Rahim Kanseri Gelişme Riski

    Rahim kanserinin (daha doğru deyimle rahim iç tabakası kanseri (endometrium kanseri) bilinen en önemli risk faktörleri arasında şişmanlık, şeker hastalığı, hipertansiyon ve çocuk doğurmamış olmak vardır. PKO bu sayılan tüm bu risk faktörlerinin nispeten sık görüldüğü bir durumdur.

    Rahim kanseri gelişimine zemin hazırlayan en önemli etken ise rahim iç tabakasının uzun süreli tek başına östrojen hormonu hakimiyetine maruz kalmış olmasıdır. Bu son durum yumurtlama olmaması nedeniyle progesteron hormonunun koruyucu etkilerinden maruz kalan PKO’lu kadınlarda oldukça ön plandadır.

    PKO’da yumurtlamanın düzenli olarak sağlanması veya eksik olan progesteron hormonunun ilaçlarla dışarıdan takviye edilmesi ve şişmanlık, şeker hastalığı ve hipertansiyon sorununun sıkı denetim altında tutulmasıyla PKO’lu kadınlarda rahim kanseri gelişme riskinin en aza indirilmesi tümüyle mümkündür.

  • Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapı kullanmanın, düşündüğün kadar çok yan etkisi olmayabilir.

    Doğum kontrol hapları sana fayda bile sağlayabilir. Ancak hangi tür doğum kontrol hapını kullandığın çok önemli.

    Doğum kontrol hapı seni hamilelikten korumaktan daha fazlasını yapıyor. Contraception dergisinin araştırmasına göre, bakteriyel vajinozise (üretkenlik dönemindeki kadınlarda en fazla rastlanan enfeksiyon) yatkınsan, hormonal doğum kontrolü ile tekrarlama ihtimalini azaltabilirsin.

    İçeriğinde sadece progestin bulunan haplar kullanan kadınlarda, bu hastalığın tekrarla riski yüzde 58 oranında düşüyor.

    Östrojen ve progestinin bir arada olduğu hapların da faydaları mevcut. Maryland Tıp Okulu’ndan Doktor Rebecca M. Brotman, “Doğum kontrol hapları vajinadaki laktik asit miktarını arttırır ve bakteriyel oluşumun önünü keser” diyor. Ancak unutma: Hap kullanmaya karar vermeden önce (daha önce kullanmış olsan bile) mutlaka jinekolojik muayeneden geçmeli ve doktorunun sana uygun gördüğü hapı kullanmalısın.

    Women’sHealth

    Doğum Kontrol Hapları Merak Edilenler

    Doğum kontrol hapları nedir?

    Doğum kontrol hapları , östrojen ve progesteron içeren hormon haplarıdır. Yüksek etkinlik ve düşük yan etki nedeni ile sıkça tercih edilen bir korunma yöntemidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl korur?

    Hamilelik kadın yuurtalıklarında üretilen yumurta ile erkek sperm hücresinin birleşip döllenerek rahim içine yerleşmesi sonucunda meyana gelir. Doğum kontrol hapları içerisinde bulunan hormonlar dışarıdan verildiği için vücudun hormon kontrolünü ele geçirerek yumurtalıklardan yumurtlama olmasını engellemektedir. Böylece spermin dölleyebileceği yumurta olmadığından hamilelik meydana gelememektedir.

    Doğum kontrol haplarının güvenirliliği ne kadardır?

    Doğru kullanıldığında doğum kontrol haplarının hamilelikten koruma oranı %100’e yakındır. Günümüzde mevcut geriye dönülebilir (bırakıldığında yumurtlama geri döner ve hamile kalınabilir) korunma yöntemleri içerisinde en etkili yöntemlerden biridir.

    Doğum kontrol haplarını kimler kullanabilir?

    Bazı özel durumlar dışında tüm kadınlar doğum kontrol hapı kullanabilir. Özellikle 40 yaş altı kadınlar, henüz çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlar, adet düzensizliği veya adetleri ağrlı olan kadınlarda ilk seçenektir.

    Doğum kontrol haplarının hamileliği önlemek dışında ne gibi yararları vardır?

    Doğum kontrol haplarının doğum kontrolü dışında da kullanım alanları mevcuttur. Adet düzensizliği, hapların çok sık kullanıldığı durumlardan biridir. Düzensizliğin yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırdığı gibi adet kanamasının başlayacağı zamanı bilmek de kadınları rahatlatmaktadır. Bazı fonksiyonel yumurtalık kistlerinin tedaviside dönemsel uygulamalar yapılabilmektedir. Bu hapların kullanımı ile adet dönemi sancılarında ve özellikle adet öncesi dönemde yaşanan gerginlikte belirgin azalma olduğu saptanmıştır. Kısırlığın sebeplerinden biri olarak sayılan rahim, yumurtalık ve tüpleri içine alan iltihabi durumlara karşı doğum kontrol haplarının koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca çeşitli araştırmalar doğum kontrol hapı kullanımı ile dış gebelik oluşma riskinin azaldığını ve yumurtalık ile rahim kanserinin daha az görüldüğünü ortaya koymuştur. Diğer bir kullanım alanı, endometriosiz denen rahimiçi dokunun rahim dışında bulunması durumunda uzun süreli tedavi ile gerileme sağlanabilmesidir. Sosyal açıdan bir avantajı da adetin erkene alınması veya daha ileri tarihe kaydırılması istenen durumlarda doktorunuza danışarak bunun sağlanabilmesidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımının bırakılması gereken durumlar nelerdir?

    Özellikle haplar ilk kullanılmaya başlandığında ortaya çıkan bazı şikayetler veya durumlar hapların hemen bırakılmasını gerektirmektedir. Şiddetli baş ağrısı, migren nöbetleri, görme bozuklukları, göğüs ağrısı, şiddetli bacak ağrısı, ani sarılık gelişmesi gibi durumların yanı sıra ağır kazalar sonrası ve büyük ameliyatlar öncesinde ilaç kullanımına son verilmelidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımında beklenen ve kabul edilebilir yan etkiler nelerdir?

    Özellikle hap kullanımının ilk aylarında lekelenme tarzında ara kanama beklenebilir. Bu durum birçok kadını rahatsız edebilir, ancak hapı bırakmayı gerektirmez. Bu kanamalar ilk 2-3 kutudan sonra kendiliğinden geçecektir. Geçmediği taktirde veya şiddetli bir kanama olması durumunda doktora başvurmak gerekmektedir. Aynı şekilde çok şiddetli olmayan mide bulantısı durumlarında hap kullanımına devam edilmelidir. Bazı kadınlarda kilo alma şikayeti olabilir. Bu da, daha düşük dozlu hapların kullanımı ile önlenebilir. Doğum kontrol hapları kullanıldıkları sürece adet kanamasının miktarını ve süresini azaltacaktır.

    Doğum kontrol hapları hangi durumlarda kullanılmamalıdır?

    Gebelik veya gebelik şüphesi olanlar
    Önceden geçirilmiş veya mevcut damar tıkanıklıkları olanlar
    Kontrolsüz yüksek tansiyon ve şeker hastalığı olanlar
    Ağır karaciğer hastalığı olanlar
    Özellikle hormon bağımlı kötü huylu tümörü olanlar
    Tanısı konmamış vaginal kanaması olanlar
    35 yaş üzerinde olanlar ve sigara kullananlar doktor tavsiyesine göre hareket etmelidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl kullanılır?

    İlk kullanılmaya başlanacağı zaman adetin başlaması beklenir. Adetin ilk günü bulunduğunuz güne denk düşen günün karşısındaki hapı içerek başlanır ve hergün mümkün olduğu kadar aynı saatte olmak üzere 21 gün alınır. Bu kutu bittiğinde son tabletten birkaç gün sonra adet kanaması başlayacaktır. Bir sonraki kutuya, adet kanamasına bakılmaksızın mutlaka son tabletten 7 gün sonra başlanır ve tekrar 21 gün devam edilir. Yani 21 gün ilaç, 7 gün ara. Hap kullanımı bırakılmak istendiğinde mevcut kutu bittikten sonra beklenen kanama olur ve 4-6 hafta sonra normal yumurtlamanın olduğu adet dönemleri geri döner.

    Doğum kontrol hapı alımı unutulduğunda ne yapılır?

    Hap alımının unutulması durumunda farkedildiği takdirde ilk 24 saat içinde alınmalı, sonrasındaki hap alınması gereken zamanda içilmelidir. Ancak üst üste 2 gün hap alımı unutulduğunda doğum kontrol hapının güvenirliği tam olmaz. Böyle bir durumda bir sonraki adet kanamasına kadar ek tedbirlerle korunmak gereklidir. Yani hap bir gün unutulduğunda ertesi gün 2 tane birden alınır, ancak 2 gün üst üste unutulursa koruyuculuk konusunda şüpheye düşülür.

  • Planlanmayan gebelikler

    Planlanmayan gebelikler

    2011’de yapılan Kadın Sağlığı Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de 3 kadından yalnızca 1 tanesi, modern ve geri dönüşlü doğum kontrol yöntemlerini kullanıyor

    Türk Aile Planlaması Derneği (TAP) Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu tarafından yapılan açıklamada ülkemizde her yıl 1.9 milyon gebelik oluştuğu ve bunların 550 bininin planlanmamış gebelik, 285 bini kürtajla sonuçlandığı belirtildi. Planlanmayan gebelikler, tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmaları, her yıl yaklaşık 40 milyon gebeliğin yüzde 30’unun planlanmadığını, yüzde 12’sinin ise kürtajla sonlandırıldığını gösteriyor.

    Türkiye Aile Planlaması derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu ; “Kürtaj bir aile planlaması yöntemi değildir. Bebek ve anne için en sağlıklı doğum aralığı 2 yıldır, bu aralık olduğunda bebek normal ağırlıkta oluyor, anomaliler azalıyor, bebek ölümleri engellenmiş oluyor, aynı şeyler annelerimiz için de geçerli, düşükler azalıyor, gebelikteki problemler azalıyor, sağlıklı doğuma ulaşma şansı artıyor. O nedenle doğumlar arasını 2 yılda tutmak, bebeği veanneyi sağlıkla mutlu sona ulaştırmak için, henüz gebelik oluşmadan kürtaj yerine etkin, modern aile planlaması yöntemlerini kullanmak ve lüzumsuz müdahalelerden kaçınmak büyük önem taşıyor” dedi.

    Prof. Şatıroğlu Türk kadınlarının doğum kontrol yöntemlerine yaklaşımlarının, yöntem kullanım alışkanlıklarının ve tercihlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen Kadın Sağlığı araştırması ile ilgili de bilgi verdi. Araştırma sonuçlarına göre; 15-49 yaş grubundaki kadınlar tarafından Türkiye’de en çok kullanılan doğum kontrol yöntemi; % 22 ile bakırlı spiral. Bunu % 16 ile kondom takip ediyor.

    Modern ve güvenilir bir yöntem olan doğum kontrol haplarının Türkiye’de kullanım sadece %8 oranında. Bu oran; İran, Mısır, gibi ülkelerin bile oldukça gerisinde. Geleneksel bir yöntem olan ve gerçek bir korunma sağlamayan geri çekilme yöntemi, çoğu modern yöntemden daha fazla kullanılıyor( % 20 oranında). Ancak bu yöntem, aile planlamadığı halde gebelikle sonuçlanabiliyor. Hayatı boyunca geri çekilme yöntemiyle korunan 3 kadından biri, istemeden gebe kalıyor. Bu gebeliklerin bir kısmı da kürtaj ile sonuçlanıyor.

    Kadınların %40’ı ise, gebelik planlamadığı halde hiçbir korunma yöntemi kullanmıyor. Ne yazık ki bu gebeliklerin bir kısmı da kürtajla sonuçlanıyor. 20 ilde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre;Kadınlar, korunmayla ilgili bilgi kaynağı olarak; jinekologlar (%40) kadar , yakın arkadaşlarına (%35) güveniyor.

    Araştırmada eşlerin doğum kontrol yöntemine etkisi sorulduğunda araştırmaya katılan kadınların %71’i, eşlerinin doğum kontrol yöntemi üzerinde etkisi olduğunu söylüyor. İlkokul mezunları arasında en sık kullanılan yöntem spiral iken, Lise ve Üniversite mezunlarının hemen hemen yarısının şimdiye kadar hiç korunma yöntemi kullanmadığı görülüyor. Kadınların çalışma durumları incelendiğinde, çalışan kadınlar doğum kontrol hapını tercih ederken çalışmayan kadınların bakırlı spiral kullanma oranının daha yüksek olduğu görülüyor.

    Riskli bir yöntem olan geri çekilme yönteminin, ilkokul mezunu kadınlar başta olmak üzere tüm kadınlar tarafından yaklaşık %20 oranında kullanıldığı görülüyor. Türk Aile Planlama Derneği olarak anne ve bebek sağlığı için gerekli olan tıbbi tavsiyelere uyarak, isteyenin istediği zaman ve istediği kadar gebe kalma hakkı olduğu evrensel insan haklarındandır inancı içinde çalışmalar yaptıklarını belirten Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, korunma yöntemleri konusunda doktor tavsiyesinin doğru bilgiye ulaşma konusunda çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.

  • Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Hamilelikte Mide Yanması ve Sindirim Güçlüğü

    Her ne kadar sindirim güçlüğünüzün nedeni gebeliğiniz öncesi sindirim güçlüğü nedeni ile aynı olsa da gebelikte eklenen bazı etmenler rahatsızlığı etkileyebilir.

    Gebeliğin erken dönemlerinde vücudunuz fazla miktarda östrojen ve progesteron salgılar. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içine alan birçok yerdeki düz kasları gevşetmektedir. Sonuç olarak yiyecekler şişkinliğe ve sindirim güçlüğüne yol açacak biçiminde yavaş hareket ederler. Sizin için rahatsız edici olabilir. Ancak bu yavaş emilim bebeğiniz için besinlerin daha yavaş ve iyi emilmesini, kana geçmesini, plasentaya ve oradan da doğrudan bebeğin sistemine geçmesini sağlar. Siz mide-bağırsak sisteminizle ilgili ağrı çekerken bebeğiniz bunları hissetmeyecektir. En azından bu rahatsızlık doğru şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.

    Mide ile yemek borusu arasındaki kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri yemek borusuna geçmesini önler. Bu kas halkasının gevşemesi nedeniyle mide özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunduğu hizada yanma hissedilir. Bu nedenle bu yanmaya “yürek yanması” da denir ama kalple hiçbir ilgisi yoktur. Son altı ayda sorun rahim büyüyüp mideye baskı yapması ile artabilir.

    Hamsızlığın olmadığı bir 9 ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin hoş olmayan yanlarından biridir. Önlemenin ya da azaltmanın bazı yöntemleri vardır.

    – Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırır.
    -Bel ve karın bölgenizi sıkan giysiler giymeyin.
    -Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
    -Yavaş, küçük lokmalar halinde ve çok çiğneyerek yiyin.
    -Midenizi rahatsız edecek yiyeceklerden uzak durun. Bunlar arasında acı, bol baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (salam, sosis, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
    -Sigara içmeyin
    -Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
    -Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.

    Eğer bütün bunlar başarısız olursa hekiminize başvurun. Size düşük sodyum içeren antiasidler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum ya da sodyum bikarbonat içeren ilaçlardan uzak durun.

  • Ertesi Gün Haplarının Tehlikelerine Dikkat

    Ertesi Gün Haplarının Tehlikelerine Dikkat

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “ERTESİ GÜN HAPLARI BİR DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ DEĞİLDİR!”

    Kürtaja sınırlama getiren yasal düzenleme üzerindeki tartışmalar hala devam ederken, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, gebelikten acil korunma yöntemleri arasında yer alan “Ertesi Gün Hapları” için başvuruların eskiye oranla arttığına dikkat çekti.

    “CİNSEL İLİŞKİ SONRASI HAPI” ADI DAHA UYGUN…

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe , Ertesi Gün Hapı kullanımında çiftlerin eğitilmesi gerektiğine dikkat çekti ve şöyle devam etti: “Ertesi Gün Hapı acil durumlar için kullanılması gereken, gebeliği önleme yöntemidir ve korunmasız cinsel ilişkiye girildikten sonra ilk 72 saat içinde kullanılmalıdır. İlişkiden sonra ne kadar erken alınırsa koruyuculuğu o kadar fazla olur. Ancak cinsel eğitimin olmadığı ülkemizde ertesi gün hapı sanki bir doğum kontrol yöntemiymiş gibi kullanılmaktadır. Oysaki sürekli kullanımda, yan etkileri oldukça fazladır ve sık kullanıldığında koruyucu etkisi azalır. Ertesi Gün Hapları, ilk 24 saat içerisinde kullanıldığında istenmeyen gebeliği %95 oranında önler. Çiftler prezervatif, doğum kontrol hapı ya da spiral gibi çağdaş doğum kontrol yöntemlerini kullanmalıdır. Sağlık Bakanlığı’nın Ertesi Gün Hapları’nı ücretsiz verme kararı üzerinde konuşulması gerekiyor. Gençler ve çiftler eğitilmeden ve kamuoyu yeterince bilgilendirilmeden, bu uygulama yanlış sonuçlara yol açabilir, bilgilendirilme sonrası ise bu uygulama yalnız acil durumlar için doğru olabilir. Ayrıca, Ertesi Gün Hapları’nın adı yanlış konulmuş, ‘Ertesi Gün Hapı’ yerine ‘Cinsel İlişki Sonrası Hapı’ terimini kullanmak daha doğru olur. Çünkü çiftlerin çoğu, gerçekten bu hapın ertesi gün alınması gerektiğini sanıyor. Oysa ne kadar erken alınırsa, bu hapların etkisi o kadar fazla oluyor.”

    KAMUOYUNA YANLIŞ MESAJLAR VERİLMEMELİ!

    Ertesi Gün Hapları’nın kamuoyuna “Korunmayın, nasıl olsa gebeliği engelleyen haplar var!” şeklinde sunulmasının veya bu tür yanlış mesajların verilmesinin sakıncalarına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Prezervatif yırtılması, alkollü korunmasız ilişkiler, dışarı boşalma gibi doğum kontrol yöntemlerinin uygulanmasındaki sıkıntılar veya tecavüz gibi istenmeyen ilişkilere maruz kalındığında ya da bir başka doğum kontrol yöntemi kullanılmakta iken aksilik olduğunda, ek yöntem olarak Ertesi Gün Hapları kullanılmalıdır.” dedi.

    KUSMA OLUNCA TEKRAR ALMAK GEREKİYOR!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör , Ertesi Gün Hapları’nın bir ay içerisinde alınan normal doğum kontrol haplarının içinde bulunan östrojen ve progesteron kadar yüksek hormon yüklemesine neden olacağını ve bu nedenlevücudun hormon dengesini bozacağına dikkat çekti ve şöyle devam etti: “Ayrıca, Ertesi Gün Hapı’nı kullanan bazı kadınlarda baş ağrısı, baş dönmesi, göğüste gerilme, mide bulantısı ve nadir olarak görünen kusma gibi yan etkilergörülebilir. Bu sebeple dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü haplar içildikten sonra iki saat içinde bir kusma gerçekleşmişse, hapların tamamı ya da bir kısmı dışarı atılır yani etkisi azalır. Bu durumda Ertesi Gün Hapı’nın tekrar içilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, normal doğum kontrol yöntemlerinden farklı olarak Ertesi Gün Hapları biraz ağırdır ve ayda en fazla bir kere kullanılmalıdır.” dedi.

  • Polikistik Over

    Polikistik Over

    Polikistik over nedir

    Polikistik over sendromu sebebi henüz kesin olarak aydınlatılamamış olan bir yumurtlama bozukluğudur. Normal olarak her ay çok sayıda yumurta yumurtalıkta gelişmeye başlar. Bunlardan en güçlüsü diğerlerini yok eder ve gelişimine devam eder. Polikistik overde ise bu düzende bir aksama olur. Bütün yumurtalar bir anda gelişmeye başlar ve hiçbiri tam gelişme düzeyine gelişemez ve orta boyda takılı kalırlar. Yumurtalığın içinde kalan bu yumurta kesecikleri aynı zamanda erkeklik hormonu da salgılandığı için polikistik over belirtileri gözlenir. Yumurtalıklara ultrasonla bakıldığında da orta boy tespih tanesi gibi kesecikler görülür. Yumurtalık dokusu, bu kistler sayıca arttığında “polikistik” yani çok sayıda kistik oluşum içeren bir yapıya dönüşür. Birçok kişi bu hastalığı adı nedeniyle kansere neden olacağı korkusu yaratır. Ancak polikistik overin yumurtalık kanseri ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

    poli=çok sayıda ; kistik= kist içeren ; over=yumurtalık dokusu

    polikistik over: “çok sayıda kist içeren yumurtalık dokusu”

    Polikistik Over Belirtileri

    Polikistik over sendromu kendini, düzenli yumurtlama olmaması ve buna bağlı olarak adet düzensizliği ve vücutta erkeklik hormonunun artmasının getirdiği bazı sonuçlarla gösterir. Erkeklik hormonunun fazlalığına bağlı olarak da deri yağlanır ve akneler oluşur, vücutta erkeksi tüylenme denilen dudakların üst kısmında ve yanaklarda tüylenme gözlenir. İleri aşamalarda ise göğsün ortasında, çevresinde ve karnın alt kısmı ile bacakların diz üstü kısımlarında tüylenme ortaya çıkar.

    Polikistik Over Nasıl Oluşur

    Polikistik over sendromu çok heterojen bir sorun olduğu için belirtiler de kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor. Yani her polikistik over hastasında adet düzensizliği ya da kıllanma görünmeyebilir. Ya da yılda iki üç kez adet gören polikistik over sendromlu hasta olabildiği gibi yılda on defa adet gören hastalar da olabilir.

    Polikistik Over Sebepleri

    Polikistik over sendromunun nedenlerine bakıldığında genetiğin ön plana çıktığını görüyoruz. Anneden geçebildiği gibi babadan da geçme ihtimali var. Genetik nedenli bir hastalık olmasından dolayı tedavi etmek hemen hemen imkansız olsa da, var olan sorunlara çözüm bulmanın elbette imkanı bulunuyor.

    Polikistik Over Sendromu

    Gelen bir hasta düzensiz adet görüyor ve belirgin bölgelerinde erkeksi tüylenme varsa tanı kolaylıkla konabiliyor. Ama biyokimyasal olarak da kanda gösterilebilecek bazı bulgular var. Bunların başında testosteron miktarı geliyor. Testosteron miktarının üst sınıra yakın ve üst sınırda seyretmesi gerekiyor. Bir başka androjen hormonu olan ve böbreküstü bezlerinden salgılanan DHEAS hormonunun düzeyine de bakılması gerekiyor. Eğer bu hormonların kandaki düzeylerinin yüksek olduğu gösterilirse tanı belirlenmiş oluyor. Ancak bu testlerin yapılması da şart değildir. Eğer bir kadın adet düzensizliği ve aşırı kıllanma ile geliyorsa aksi kanıtlanmadığı sürece bu durum polikistik overdir.

    Polikistik Over Tedavisi

    Polikistik over sendromu yaşayan kadınlar genellikle kıllanma, akne, adet düzensizlikleri ya da çocuk sahibi olamadıkları için hekime başvuruyor. Tedavi ise kadının bebek sahibi olmak isteyip istememesine göre şekilleniyor ve basamak tedavisi adı verilen adım adım gidilen bir tedavi şeması izleniyor. Eğer hasta çocuk istemiyorsa yapılacak birkaç nokta bulunuyor. Öncelikle adet düzenini sağlamaktır. Çünkü uzun süreli adet görmeyen bu kadınlarda östrojen tek başına rahim içine etki etmeye başlıyor ve sonuçta rahim kanseri riskini artıyor. İkinci nokta, tüylenmesini yok etmek oluyor ve bunun için de antiandrojenler kullanılıyor. Androjen düzeylerini en iyi düşüren şey de doğum kontrol hapları. Bu sayede hem adet düzeni sağlanabiliyor ve rahim kanseri riski azaltılıyor, hem de tüylenme azaltılabiliyor. Üçüncü nokta ise, insülin rezistansına bağlı olarak oluşan kilo sorununu dengeye sokmak oluyor. Eğer hastada insülin direnci saptandıysa bu direnci azaltan ilaçların kullanılması, karbonhidrattan yoksun diyet ve egzersiz kombinasyonu en faydalı tedavi olarak gösteriliyor.

    Polikistik Over Hamile Kalmak

    Eğer bir kadın çocuk istiyor ve polikistik over sendromu varsa burada yapılacak olan hastanın insülin direncini düşürmek ve yumurtlamasını sağlamak oluyor. Polikistik overli kadınların bir kısmında haplarla yumurtlama sağlanarak çocuk sahibi olmaları sağlanabiliyor. Ancak bir kısım hastada da bu haplar yeterli olmuyor ve bu noktada iğnelerle yumurtlatma işlemi gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Eğer iğne yönteminden de yanıt alınmaz ise bu hastalarda aşılama ya da tüp bebek tedavisine geçiliyor.

    Polikistik Over Sonuçları

    Adet Düzensizliği : Yalnızca yumurtlama olduğunda üretilebilen progesteron hormonu üretiminin aksaması, adet döngüsünün uzamasına, yani adet gecikmelerine veya düzensiz adet kanamalarına yol açar.

    Tüylenme Ve Sivilcelenme : Çatlayamayan foliküller fazla miktarlarda testosteron (“erkeklik hormonu”) üretir. Kadında fazladan üretilen erkeklik hormonu tüylenme ve sivilcelenme gibi kozmetik sorunlar yaratır.

    Zor Gebe Kalma Veya Gebe Kalamama : Yumurtlama olmaması kadını zor gebe kalma veya gebe kalamama sorunuyla, gebe kalınması durumunda ise artmış düşük yapma riskiyle başbaşa bırakır.

    Şeker Hastalığı : Kan şekerinin düzenlenmesinden sorumlu olan insülin hormonu salgısının bu hastalıkta bozulması kilo alma sorununa veya ileri yaşlarda şeker hastalığına yakalanma riskinde artışa neden olur.

    Rahim Kanseri Riski : Uzun dönemde ortaya çıkabilen sorunlardan en önemlisi rahim iç tabakasını östrojen hormonunun kalınlaştırıcı etkisinden koruyucu özelliği olan progesteron hormonunun eksik kalması nedeniyle ortaya çıkan artmış rahim kanseri riskidir.

    Kalp Hastalıklarına Yakalanma Riski : Diğer bir uzun vadeli sorun da testosteron hormonunun sürekli olarak yüksek kalmasına bağlı olarak kan yağlarının seviyesinin yükselmesidir. Bu durum uzun vadede kadının çeşitli kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırır.

  • Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Tekrarlayan Gebelik Kayıplarında Kan Testi ‘Rehber’ midir ?

    Klinik saptamalara göre gebeliklerin %10-15’i düşükle sonuçlanıyor. Erken gebelik kayıplarının tahmini sıklığı saat başı 114 vaka, tekrarlayan gebelik kaybı oranı ise %3-5 oranında. Peki erken gebelik kayıpları neden yaşanır, önlemek mümkün, kan testi ne derece bilgi verir? Tüm bu soruları Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga çocuk sahibi olma çalışan çiftler için cevaplandırdı.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan milyonlarca çift için müjdeli haber –hamilesiniz-den sonra alınan kötü haber –bebeğiniz düştü-açıklamasıdır. Çiftleri daha da derinden üzen, umutlarını kıran ise tekrarlayan düşük olayıdır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ümit Göktolga 20. gebelik haftasından önce ve 500 gr. ağırlığın altında 3 veya daha fazla gebelik kaybının “Tekrarlayan Gebelik Kaybı” olarak tanımlanabileceğini belirterek şunları söyledi: “ Maalesef günümüzde tekrarlayan gebelik oranlarında bir artış yaşanıyor. Buna etken birçok faktör olabilir ama ilk sırada geç yaşta anne-baba olmak sayılabilir. Çiftlerde kadınların 35 yaş ve üstü, erkeklerin 40 yaş ve üstü olduklarında düşük riski artıyor. Burada en önemli risk genetik bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bir kez gebelik kaybı yaşayan kadının 2. kez düşük yapma oranı %15, 2 kez düşük yapanın 3. kez düşük yapma oranı %25, 3 kez düşük yapanın 4. kez düşük yapma oranı ise %30-45’e çıkmaktadır. Dolayısıyla peş peşe yaşanan her gebelik kaybı bir sonraki gebeliğin kaybedilme oranını da artırmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları genetik, bağışıklık sistemi, endokrinolojik, hematolojik, enfeksiyonlar, çevresel faktörler ile rahim yapısı bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.”

    Kan Testi ‘Rehber’ midir?

    Tekrarlayan gebelik kayıpların nedeninin bulunması için; hasta öyküsünün detaylı bir şekilde bilinmesi ve iyi bir muayene gerekir. Kan testinin de rehber olabileceğini belirten Doç. Dr. Ümit Gökdalga “Burada nedene ulaşmak için bütüncül bir tedavi süreci gerekir. Yani hormon tahlilleri, şeker, pıhtılaşma testleri, enfeksiyon nedenini araştırmaya yönelik testler, anne ve babanın kromozom tetkiki, bağışıklık sistemine yönelik immünolojik testlerin sonuçları derlenip toparlandıktan sonra ancak yorum yapılabilir. Sadece kan tahlili ile nedenin belirlenme oranı ancak %10 olabilir. Rahim yapısı bozukluğu ve çevresel faktörler tekrarlayan gebelik kayıplarında önemli faktörlerdir. Tedavi ve bir sonraki gebeliğin takip planı elde edilen bulgular göre yapılmaktadır.” dedi.

    Tedavi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında düzeltilebilecek nedenlere yönelik güncel tıbbi uygulamalar, uygun tedavi şekliyle çiftleri mutlu sona ulaştırabilir. Doç. Dr. Ümit Gökdalga çiftlere şu önerilerde bulunuyor: “ Tedaviye tekrar başlamadan önce çiftlerin çok iyi araştırma yapması gerekir. Deneyim, donanım ve teknik açıdan dünyadaki gelişmeleri takip eden, uygulayan merkezler tercih edilmelidir. Tekrarlayan gebelik kayıplarında takiple başarılı gebelik ve canlı doğum yapma oranı % 60-70 arasında değişebilir. Ayrıca stres, kafein ve sigaradan uzak bir yaşam, sağlıklı beslenme şarttır. Obezite varsa diyetle kilonun uygun seviyeye gelmesi sağlanmalıdır.”

    Tüp Bebek Tedavisi Ne Zaman Başvurulur ?

    Doç. Dr. Ümit Gökdalga tüp bebek tedavisine başvurulması gereken durumları şöyle özetledi: “Düşük materyalinden ya da anne ve babadan yapılan genetik araştırmalarda ailesel geçişli ya da tekrarlayıcı özellikte bir genetik problem tespit edilirse, sağlam embriyoları seçmek (PGD- Preimplantasyon Genetik Tanı) ve onları transfer etmek amacıyla tüp bebek tedavisi uygulanabilir.”

    Tüp Bebek ile İlgili Sık Sorulanlar
    – Aşılama nasıl bir üremeye yardımcı tedavi tekniğidir?
    – Tüp bebek tedavisinde embriyo seçimi neye göre yapılır?
    – Tüp bebek tedavisinde transfer edilen embriyoların gelişimi nasıl takip edilir?
    – Tüp bebek ile yaşanan hamileliklerde düşük riski daha mı fazla?
    – Tüp bebek tedavisinde genetik tanı testi kimlere önerilir?
    – Tüp bebek tedavisinde akupunktur ve nöral terapiden nasıl yararlanılır?

  • Kadınları En Çok Bu 5 Hastalık Vuruyor

    Kadınları En Çok Bu 5 Hastalık Vuruyor

    1-VAJİNAL AKINTI

    Ergenlik çağından itibaren her kadının mutlaka karşılaştığı vajinal akıntı sorunu fizyolojik nedenlerle ya da bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkıyor.

    ENFEKSİYONA BAĞLI AKINTILAR

    Fizyolojik nedenlerin dışındaki akıntılar ise mantar, bakteriyel vajinozis, trikomonas denilen ve bir kısmı cinsel yolla bulaşan (Klamidya, Mykoplazma gibi) enfeksiyonlar nedeniyle oluşuyor. Kötü kokulu, süt kesiği görünümlü, koyu renkli veya kaşıntıyla beraber görülen bu tür akıntıların tanısı, muayene ve gerekiyorsa kültür alınması gibi ek incelemeler sonucunda konuluyor. Bu akıntılara neden olan enfeksiyonlar tedavi edilmediği takdirde ilerleyen yıllarda üreme organlarında yapışıklık, tıkanma ya da dış gebelik gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Enfeksiyonların tedavileri ağız yoluyla alınan antibiyotikler ve vajinal tabletlerle yapılıyor.

    FİZYOLOJİK AKINTILAR

    İki adet arasındaki yumurtlama döneminde rahim ağzındaki tıkaç, spermlerin içeri girmesine izin verebilmek için sıvı hale geliyor. Bu nedenle, sanki rahim ağzı nezle olmuş gibi bir akıntı başlıyor. Bu tür şikayeti olan kadınlar, yumurtlama dönemini takip ederek akıntının bu günlere denk gelip gelmediğini belirleyebiliyorlar. Eğer akıntılar söz konusu dönemde meydana geliyorsa herhangi bir tedaviye gerek duyulmuyor. Kadınlar fizyolojik akıntıdan rahatsız olup, aşırı titiz davranarak vajeni, antibakteriyel madde, sabun ya da su ile sık sık temizleyebiliyorlar. Oysa bu davranış vajenin florasını bozuyor, mantar ve bakterilerin üremesine neden oluyor. Renksiz ve kokusuz olan fizyolojik akıntıların bir diğer nedeni de özellikle hamilelik ve adet dönemlerinde rahim ağzının dışa dönmesi (servikal eversiyon), yara benzeri kırmızı bir görüntü alması ve salgı bezlerinin dışa dönmeye bağlı olarak daha fazla çalışması oluyor. Bu tür şikayeti olan kadınların smear testleri normal sonuç veriyorsa, akıntı normal kabul ediliyor.

    2- ADET DÜZENSİZLİĞİ

    Düzenli bir adet mekanizmasında beyinden salgılanan hormonlar yumurtalıkları uyarıyor ve yumurta hücresi büyümeye başlıyor. Büyüyen yumurta hücresi östrojen ve progesteron üretiyor. Bu hormonların etkisi ile rahim içerisindeki doku gebeliğe hazırlanmak üzere kalınlaşmaya başlıyor. Kadın hamile kalmadığı her ay bu dokuyu yaklaşık 60-80 ml kan ile birlikte atıyor. Bu mekanizma çeşitli nedenlere bağlı olarak bozulabiliyor. Hormonal nedenlere bağlı düzensiz kanamalar ‘disfonksiyonel kanama’ olarak adlandırılıyor. Polip, miyom, endomterium (rahim) kanseri ve hiperlazi (rahmin iç duvarının kalınlaşması) gibi patolojik nedenlerle kanama düzensizlikleri de görülebiliyor. Hastanın öyküsü alınıp, muayenesi gerçekleştirildikten sonra kanama düzensizliğinin nedeni ortaya çıkıyor. Eğer sebep patolojikse tedavide cerrahi ön plana çıkıyor veya histereskop yöntemi ile polip ya da miyom alınıyor. Fonksiyonel bir kanama ise hormonlar ilaç tedavisi ile düzeltilmeye çalışılıyor.

    3- CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUKLARI

    Ülkemizde cinsel fonksiyon bozuklukları konuşulmuyor. Bu tür sıkıntıları olan kadınlar doktora genellikle ağrı şikayeti ile başvuruyor. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, hastaların anatomik problemleri olup olmadığını inceliyor, cinsel ilişki sırasında oluşan fizyolojik değişiklikleri anlatıyorlar. Patolojik bir sorun, endometriozis, ağrıya neden olan miyom ya da geçirilmiş bir doğum sonrası vajinal yara dokusu, cinsel ilişki sırasında ağrı yapabiliyor. Bunlar ayırt edildikten sonra eğer anatomik bir neden bulunamazsa, hastalar psikiyatri uzmanlarına yönlendiriliyor.

    4- PELVİK AĞRILAR

    Miyomlara bağlı ağrılar Miyomlar en sık ağrı ve adet düzensizliği ile belirti veriyor. Rahim duvarında çıkan ve birçok kadında görülebilen bu iyi huylu tümörlerin birçoğunda tedavi gerekmiyor. Ancak makat, idrar torbası gibi organlara baskı yaptığı durumlarda ve büyüdüğünde ağrıya neden olabiliyor. Miyomların rahim içi dokuya baskı yapması durumunda ise kanama düzensizlikleri görülebiliyor. Böyle durumlarda, cerrahi tedavi tercih edilebiliyor. Adet sancıları Rahim içindeki endometrium dokusu atılırken, rahmin kasılması ve rahim ağzı kanalından atılan pıhtılı kanın rahmin kasılmasıyla beraber oluşturduğu ağrı mekanizması birçok kadında görülüyor. Bu durumdan şikayeti olanlara, kanamayı da azaltan ağrı kesiciler verilebiliyor. Bazı kadınlar, kanamanın azalmasından endişe ediyorlar. Oysa bu ilaçlar rahim içindeki kanamayı azaltmasına karşın fazla dokunun atılmasını engellemiyor. Ağrıyı azaltmak için doğum kontrol hapı da kullanılabiliyor. Bu hapların içindeki hormon miktarı az olduğu için rahim içi dokusu az kalınlaşıyor ve az atılıyor. Kanama az olunca, ağrı da azalıyor. Ancak aşırı ağrılı adet dönemi geçiren hastalarda endometriozisten de (çikolata kisti) şüphelenmek gerekiyor. Rahim içinde bulunan endometrium dokusunun karnın içerisindeki zarlar ile yumurtalığın içerisinde de bulunması anlamına gelen bu hastalık, 100 kadının 6’sında görülüyor. Kesin tanısı laparoskopik cerrahi ile konulabilen endometriozis, adet kanamasının azaltılması ile tedavi edilebiliyor.

    5- KISIRLIK

    Yaşam koşullarının değişmesiyle oluşan hormonal dengesizlikler, cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve endometriozis hastalığının artması, hastaların sosyal yaşantı nedeniyle geç hamile kalmak istemesi, hamilelikle ilgili olumsuzlukların birikmesine ve hamileliğin oluşmamasına neden olabiliyor. Öte yandan hamileliğin oluşması için belli bir sürenin geçmesi gerekiyor. Kişilerin bilinen bir hastalığı yoksa en az bir yıl boyunca korunmasız birliktelik öneriliyor. Sağlıklı çiftlerin yüzde 25’i yumurtlama döneminde hamile kalıyor. Bir yılın sonunda hamilelik oluşmadıysa yapılacak üç temel test bulunuyor: Erkeğin sperm ölçümü, rahim içi filmi çekimi ve hormon testleri. Bu testlerin sonuçlarından elde edilen verilere göre tedavi planlanıyor. Yumurtlama planlanıp, uygun zamanda ilişkiye girme, spermin rahim içine konulması (aşılama) ya da yumurta ve spermin dışarıda birleştirilmesi (tüp bebek) yöntemi ile tedavi yapılıyor.