Etiket: partner

  • Yatakta seksi sözcükler…

    Yatakta seksi sözcükler…

    Eğer yatakta seksi sözcükler söylemek size göre değilse ve bu fikirden bile nefret ediyorsanız tabi ki hayır deme hakkına sahipsiniz.

    Fakat bu fikirden hemen vazgeçmeden önce bir deneyin.

    Birçok seksüel aktivite gibi bunu yapmayı öğrendiğinizde ve iyi olduğunuzu gördüğünüzde partnerinizi mutlu edebilirsiniz. Bu hareket size keyif verici ve hoş gelebilir.

    Bunu bir düşünün

    Onun kulağına birkaç kelime fısıldıyorsunuz ve o hızlı hızlı soluk alıp vermeye başlıyor. Konuşmaya devam ediyorsunuz ve o daha fazla tahrik oluyor. Sonunda sizi gerçekten istiyor ama siz “Henüz değil” diyorsunuz. Sizi daha fazla isteyene kadar konuşmaya devam edin.

    Ne demek istediğimi gördünüz mü? Bu öğrenmekten hoşlanacağınız bir şey. Eğer erkeğinizin sizinle tutkulu bir şekilde konuşmasını istiyorsanız ve o bunu bilmiyorsa ona bazı temel kuralları öğretin. Eğer yanlış yaparsa ona bunu söylemeyin ve kendini kötü hissetmesine neden olmayın.

    Neyi seviyor neyi sevmiyorsunuz paylaşın!

    Yetişkin olduğumuz için bu konu hakkında da yetişkin gibi konuşmak istiyoruz. Bu işin kuralı budur. İkiniz içinde neyin tahrik edici olduğunu bulmanız gerekiyor.

    Normal kelimelerden daha kaba kelimeler de hoşunuza gidiyor olabilir ya da tam tersi bazı kelimeleri partneriniz ağzından duymak size hiç hoş gelmeyebilir. Bunu onunla paylaşın aynı şekilde onun da paylaşmasını sağlayın. Seksi bulduğunuz sözleri de birbirinizle paylaşın. Ona bunu söylemekten çekinmeyin.

    Kelimelerin gücü

    Bazı çiftler kendi kelimelerini kendileri yaratmışlardır. Böylece başka insanların içinde de bunu konuşabilirler. Kalabalık bir ortamda ya da çocuklarının yanında bu cümleyi söylemek seksi bir yoldur.

    “Evet sana tam olarak bana ne yapmanı istediğimi anlatayım. İlk olarak beni tutkulu bir şekilde öpmeni istiyorum. Daha sonra elini karnıma koymanı ve daha sonra da pantolonumdan içeri sokmanı istiyorum.” Ne istediğiniz hakkında konuşmanız iyi bir başlangıçtır. Bunu yaptığınızda onun ne yapacağı konusunda ona yardımcı olmuş olursunuz. Bu konuşmayı daha da açık bir şekilde yapabilirsiniz. Bu onu mutlu edecektir.

    Bu konuşmanın en mükemmel tekniği onun yaptıklarından ipucu çıkartıp nasıl hissettiğinizi ona açıklamaktır. “Çok yorgunum” ya da “Bu çok güzel!” dediğinizde bunun sizi ne kadar bitkin ya da mutlu hissettirdiğini fark ettiniz mi? Aynı şey seks için de geçerlidir. Heyecanlı olduğunuzu belirtmeniz daha da heyecanlanmanıza neden olacaktır.

    Aynı zamanda bu tekniği partneriniz sizden uzaktayken, telefonda da kullanabilirsiniz. Telefonda seksi bir şekilde konuşun ve sanki yatak odasındaymışsınız gibi davranın. Ona fantazilerinizi anlatın. Bazı fanteziler hiçbir zaman uygulanmaz o yüzden telefon bunun için iyi bir araçtır. Tutkulu konuşmanın bir diğer avantajı da yaratıcı fikirlerin ve seçeneklerin ortaya çıkmasıdır.

  • Çiftlerin en sık yaptığı 3 iletişim hatası…

    Çiftlerin en sık yaptığı 3 iletişim hatası…

    Aralarındaki iletişimi sağlam kuramayan ve duygularını açıkça dile getirmeyen çiftler, ilişkide çoğu zaman hayal kırıklığı yaşabiliyor. İlişkide en sık yapılan iletişim hatalarına göz atın.

    Düşünceleri açıkça dile getirmemek

    İlişkide en sık yapılan iletişim hatalarının başında düşünceleri açıkça ifade etmemek geliyor. Tüm duygu ve düşüncelerinizi partnerinize olduğu gibi anlatmazsanız, aranızdaki iletişim kopukluğundan doğacak tartışmalara da zemin hazırlamış olursunuz. Bu sebeple söylemek istediklerinizi ve onun yanlış yaptığını düşündüğünüz noktaları mutlaka dile getirin. Yalnızca düşüncelerinizi değil, ona karşı hissettiğiniz tüm duyguları da açıkça ifade edin.

    Evliliklerde en çok tartışma nedeni! için tıklayın!

    Geçmişteki sorunları tekrar gün yüzüne çıkarmak

    Partnerinizle geçmişte yaşadığınız sorunları tekrar gündeme getirmek, hem size hem de ilişkinize zarar verir. Üzücü olayları tekrar hatırlayıp partnerinizle birbirinizi kırmak yerine tüm sorunları geçmişte bırakın ve şimdiki ana odaklanın. Eski defterleri açmanın size hiçbir yararı olmayacağını unutmayın.

    Karşı tarafın hislerini hiçe saymak

    Partnerinizin neleri sevindiğini, en çok neye kırıldığını ve hangi hareketlere daha çok kızdığını en iyi siz bilirsiniz. Bu sebeple tartışma esnasında partnerinize söylediğiniz sözlere çok dikkat etmelisiniz. Tartışmada üste çıkmaya çalışmak yerine sakinliği korumalı ve daha dikkatli cümleler kurmalısınız. Özellikle uzun bir ilişki süreciniz varsa bu hassas noktalara daha fazla özen gösterin. Yıllar geçtikçe güçlenen ilişkinize bu gibi davranışlarla zarar vermeyin.

  • İyi başlayan ilişkiler neden kötüye gidiyor?

    İyi başlayan ilişkiler neden kötüye gidiyor?

    En başta her şey çok güzeldi. İyi ama ne oldu böyle? Güzel başlayan ilişkiler, zamanla kötüye gidebiliyor. Buna sebep olan birkaç faktör var.

    En başta her şey çok güzeldi. İyi ama ne oldu böyle? Güzel başlayan ilişkiler, zamanla kötüye gidebiliyor. Buna sebep olan birkaç faktör var.

    Geçmişten gelen duygusal yükleriniz, zamanla ilişkinize zarar vermeye başlıyor. Çözemediğiniz duygusal problemleriniz, belki küçükken ailenizde yaşadıklarınız ya da eski sevgilinizle ilgili soru işaretleriniz, sanki her ilişkinizde aynı şeyler yaşanacakmış gibi hissetmenize ve davranmanıza yol açıyor. Bunları mutlaka çözmelisiniz.

    Sevilmek ya da durumdan kurtulmak için yalan söylemek, bir ilişkinin devam edebilmesi için en gerekli şey olan güven duygusunu ortadan kaldırır ve karşınızdaki sizin akıl ve ruh sağlığınızdan şüphe etmeye başlar ki bu da hiç iyi bir durum değil.

    İlişkinin en başlarında her şey çok güzeldi, çünkü partneriniz sizi etkilemeye çalışıyordu. Şimdi geriye ne hazırlanan o romantik yemekler kaldı ne de eğlenceli geceler için planlar. Sorumluluğun paylaşılmadığı, tek tarafın ilişkinin devam edebilmesi için çaba harcadığı ilişkiler ne yazık ki bitmeye mahkumdur.

    Birbirinizi olur olmaz her konuda, zaman, mekan ya da etrafınızda insan olup olmadığı fark etmeden, acımasızca eleştirmeye başlamanız, ilişkiyi bitirmek için tek başına yeterli bir sebep.

    Hayattan beklentileri, hayalleri, umutları ve hedefleri farklı olan insanlar, ilişkiye çok güzel başlamış bile olsalar ilişkinin yürümesi çok zor. Nasıl ayla güneş bir araya gelemezlerse, bu iki insanın da ilişkiyi yürütme olasılığı o kadardır.

  • Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Hayatı onsuz düşünemediğiniz sevdiğiniz insandan ayrılmanın şokundan kurtulmak istiyorsanız bazı pembe hileler yapın! Ayrılık hüznünden kurtulmanın en iyi yolu sosyalleşmek, en uygun gün ise cumartesi! Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel (Cumartesi, Sevgililer Günü vb.) günlerde, “arama krizi”ne girmek istemiyorsanız; arkadaşlarınızla buluşun, hobiler edinin, kurslara yazılın… Bir de sakın telefon numarasını silmeyi unutmayın!

    Ayrılma kararı verilen bir ilişkiyi bitirmek neden bazıları için daha zordur veya hangi durumlarda ayrılık daha zor gelir? Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir; duygusal ilişkilerde ayrılık meselesini farklı yönleriyle değerlendirdi:

    Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamına gelebilir: Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin de kesilmesi gibi… Biten bir ilişkinin ardından, kişinin kendisini sosyal olarak konumlandırma biçimi de değişebilir; örneğin “evliliğe doğru giden” bir ilişkinin bitmesinin ardından, sosyal konum yeniden “bekâr” olarak değişir. Evlenmeyle ilişkili olumlu beklentileri olan bir kişi için ayrılık, bu açıdan da zorlayıcı olabilir. Boşanma yoluyla bekârlığa dönmek ise; sosyal çevrenin de etkisiyle, alışma sürecinin daha sancılı geçmesine yol açabilir.

    İlişkinin hayatın hangi döneminde bittiği de, ilişki sonrası dönemde yaşanan streste belirleyici olabilir. Genç yetişkinlik, geleceği olan bir ilişki beklentisinin en fazla olduğu dönemdir. Duygusal bir etki yaratmış, “karşılıklı uygunluk” olduğu gözlenmiş bir ilişkinin bitmesi, geleceğe yönelik yalnızlık endişesine ve duygusal ilişkilere dair ümitsizliğe yol açabilir. Diğer taraftan, bu dönemde duygular ve başa çıkma mekanizmaları gelişmiş olacağından, bitmiş ilişki daha sağlıklı değerlendirilebilir. Yetişkinlik ve olgunluk yıllarında bir ilişkinin bitmesinde; alışılmış bir düzenin bozulması, çocuklar ve maddi paylaşımlar gibi etkenler işin içine girer.

    “Daha iyisini bulamam” sendromu

    Bir araştırmaya göre; ayrıldıkları partnerlerine duygusal olarak daha yakın hissedenler, ilişkisi uzun süre devam etmiş olanlar ve ayrıldıkları kişi kadar iyi bir partneri bir daha bulamayacaklarına inananlar daha fazla stres yaşıyorlar.Ayrılma-devam etme arasında kalan bir kişinin (veya çiftin), duygusal bir ilişkiye dair beklentileri, çocukluk dönemlerinde yaşanmış ciddi ayrılıklardan da etkilenir. Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde yaşanan ayrılık-bağlanma sorunları olan kişilerde, ayrılmaya ve reddedilmeye hassasiyet daha fazla olabiliyor ve bu kişiler, bir ilişkinin bitmesine abartılı tepkiler verebiliyorlar. Dahası, ayrılacaklarına emin oldukları ilişkiler kurabiliyorlar veya sağlıklı bir ilişkiyi farkında olmadan sabote ederek ayrılık-mutsuzluk döngüsünü hazırlayabiliyorlar.

    “Benliği Sessizleştirme” kuramına göre ise; kendilerini ancak duygusal bir ilişkide iken “var” olarak hisseden ve sırf ilişkiyi sürdürebilmek için kendi düşünce-duygularını bastıran kişiler, bir ayrılık durumunda depresyona daha yatkın oluyorlar.

    Bitiş şekli travma yaratabilir

    İlişkinin bitmeden önce nasıl olduğu ve ne şekilde bittiği de sonrasındaki ruhsal durumu etkileyebilir. Örneğin; duygusal ve/veya fiziksel tacizin yoğun yaşandığı bir ilişkinin bitişi sonrası, bir “rahatlama” olması beklenir. Ancak böylesi bir ilişki sonrası, taciz travmasının etkileriyle başa çıkmak gerekir. “Toz pembe” gibi görünen bir ilişkinin, aniden ve şok edici bir şekilde bitmesi ya da çok uzun yıllar “hangi yöne gideceği belli olamamış” bir ilişkinin bitmesi gibi ayrılık biçimleri de ayrılığın kabullenilmesini zorlaştırabilir.

    Ayrılığı anlamak

    Ayrılık sonrasında olumsuzu olumluya çevirmek için daha fazla beklentisi olanlar, depresyona daha az giriyorlar. Bu kişiler daha olumlu düşünceler geliştirmeye çalışıyorlar, fiziksel ve sosyal faaliyetlere ağırlık veriyorlar.Ancak bir ayrılık sonrasında hızlı bir şekilde olumsuz (üzüntü, öfke, yas gibi) duyguları bastırmak, uzun vadede sağlıklı bir durum değildir. Sağlıklı olan, ayrılık sonrasındaki bu olumsuz duyguları yaşamaya izin vermek ve biten ilişkiyi/ilişkideki rolümüzü yeniden değerlendirmektir. Bu noktada psikoterapi desteği alınabilir; çünkü ayrılığı anlamak, duygusal gelişim için bir fırsat olabilir. Sonrasında ise sadece yeni bir duygusal ilişki arayışı amacı içermeyen, ertelenmiş hobileri de kapsayabilecek yeni bir sosyalleşme ağı oluşturmaya başlanabilir.

    “Sevmek”, “hoşlanmak” ve “aşık olmak” gibi duygusal yüklemelerin nasıl yorumlandığı; bu duyguların yaşanmış ilişkiye ait duygular mı olduğu, yoksa o dönem yaşanan duygusal yoksunlukların etkisiyle mi karşıdaki kişinin yüceltildiği gibi konuların ele alınması; bitmiş ilişkiden yola çıkarak duyguların tanınması ve gelişmesi açısından önemlidir.

    ‘Cumartesi etkisi”nden korunun

    Bitmesi gerektiğinden emin olunan ancak bitirilemeyen ilişkilerde, davranışları kontrol etmek için önlemler almak da gerekebilir. Özellikle “Ayrılıkta Cumartesi Etkisi” olarak da adlandırılabilecek durumdan korunmakta fayda var. Çünkü sosyalleşmek için en cazip gün olan cumartesi, herkesin sokaklara döküldüğü, gözünüzün önünde sevgililerin dolaştığı bir gündür. Bu nedenle özel günlerde (cumartesi, hafta sonu, Sevgililer Günü vb.) kendinizi yalnız hissedebilir ve eski günleri hatırlayarak ani duygu patlamaları yaşayabilirsiniz. Bu tür günler, heyecanınızı ve duygularınızı depreştirebilir, bitmesi istenen ilişkiyi “aslında bir şans daha tanınabilir” gibi algılamanıza yol açabilir. Bunu önlemek için, o günden birkaç gün öncesinden başka planlar yapmalısınız; arkadaşlarınızla buluşmak, ertelenmiş hobilere başlamak veya kurslara yazılmak gibi…

    Telefon numarasını silin

    Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel günlerde, verilmiş bir ayrılık kararını sabote edebilir ve sonradan pişman olacağınız aramalar yapabilirsiniz. Bu nedenle; ayrılmak istenen kişinin telefonunu ve e-posta adresini silmek, aniden gelişen arama isteğini kontrol almada işe yarayabilir. Neden ayrıldığınızı ve yeniden arama isteğinin neden gelişmiş olabileceğini bir kağıda yazmak da ani duygu patlamalarını sakinleştirebilir.

  • Erotizmin dansı

    Erotizmin dansı

    Her insanın için hem erkeksi hem de dişi bir yön var… Erkekte erkeksilik, kadında dişilik ön planda oluyor ve bunlar dengede olduğunda erkek erkeliğini, kadın kadınlığını daha kolay hissedebiliyor ve sağlıklı bir iletişim kurarak birbirini tamamlayabiliyor. Erkek az seks yaptığında ve yeteri kadar takdir edilmediğinde, kadın çok çalıştığında ve anlaşılmadığında denge bozuluyor ve ilişkilerde sorunlar yaşanmaya başlıyor. Bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için çiftler romantizm ve erotizmin dansına ihtiyaç duyuyor.

    KADINLAR ROMANTİZMİ ERKEKLER EROTİZMİ SEVİYOR…

    Romantizm kadın-erkek ilişkilerinde büyük önem taşıyor. Çünkü günümüzde kadınlar genellikle erkeksi yanlarının ortaya çıkmasına neden olan geleneksel erkek işlerinde çalışıyor. Bu nedenle kadınlar biraz olsun rahatlayabilmek ve gevşeyebilmek için, dişiliklerini kazanmak konusunda eşlerinin yardımına gereksinim duyuyor. Bu konuda en iyi yardım romantizm… Romantizm kadınların zamanla uzaklaştıkları dişilik yanlarını yeniden keşfetmelerine ve erkeklerinde daha kolay erotizm almalarına yardımcı oluyor. Özellikle duygularını açıklayıp paylaşmaktan hoşlanmayan çiftler için romantik dakikalar oldukça önemli… Çünkü romantik anlarda kadınlar erkeklerin gözlerinde özel ve değerli olduklarını, anlaşıldıklarını, oldukları gibi koşulsuzca kabul edildiklerini, sahiplenildiklerini, saygı ve destek gördüklerini hissediyor. Bu hisler kadınların erkeklere erotizm sunmalarını kolaylaştırıyor. Erotizm sonucu yaşanan seks, erkeklerin duygularıyla ve içlerindeki dişi yönle bağlantıya geçmelerini ve kadınlarla daha iyi iletişim kurabilmelerini sağlıyor. Bu nedenle kadınlar romantizmi, erkekler erotizmi seviyor ve vazgeçemiyor. Böylece romantizmin ve erotizmin dansı, tango tadında gerçekleşebiliyor, çiftin arasındaki iletişim ve yakınlık güçleniyor, tutku artıyor.

    ROMANTİK ALIŞKANLIKLAR GELİŞTİRMEK GEREKİYOR…

    Romantizmin canlı kalabilmesi için çiftlerin aralarındaki iletişimin çok iyi olması gerekiyor. “Konuşmak” kadınların, “takdir edilmek” erkeklerin en önemli gereksinimlerinden biri… Romantizmin sürebilmesi için kadınlar dokunulmak, dinlenmek, duygularını paylaşmak ve anlaşılmak isterken, erkekler ise bir kral gibi takdir edilmek, onaylanmak ve zaman zaman yalnız bırakılmak istiyor. Erkekler “Seni seviyorum, sana değer veriyorum!”, kadınlar ise “Sana ihtiyacım var!” duygusunu belirtecek “romantik alışkanlıklar” geliştirdiklerinde aralarındaki yakın ilişki sağlıklı kalabiliyor. Romantik alışkanlıklar, erkeklerin sarılarak veya “İyi misin?” diye sorarak eşlerine değer verdiklerini gösteren ve kadınların partnerlerine “Sen harikasın!” gibi güzel sözlerle takdir ettiklerini belirten çok yalın davranışlar… Romantik davranışların sadece hediyeler ve lüks restoranlar için çok para harcamaktan geçtiğini düşünmek büyük bir yanılgı… Çoğu zaman baş başa mum ışığında yemek yeme, çiçek alma, iltifat etme, duyguları ifade etme, ilgi gösterme, elini tutma, koluna girme, sarılma, fotoğraf albümü hazırlama, beraber romantik bir film izleme, sevilen şarkılardan bir CD hazırlama, ilişkideki ilk’leri hatırlayıp kutlama, birlikte tango kursuna gitme gibi ufak tefek jestler romantizmi canlı tutabiliyor. Burada önemli olan günlük hayat içerisinde fazla vakit ve para harcamadan duygulara dokunabilmek… Bu nedenle “Kadının dişiliğini besle, erkekliğin desteklensin!”, “Bir erkeği sıkıntılı bir zamanında seksle kendine getiren kadın gibisi yoktur!” veya “Bunalımdaki bir kadını anlaşılmak ve dokunmak kendine getirebilir!” deyişlerini yabana atmamak gerekiyor.

    AFRODİZYAK TANGO…
    Son olarak dans etmek, romantizmi ve erotizmi çağrıştıran bir aktivite… Özellikle tango gibi, çiftin kıvrak hareketlerinden oluşan Güney Amerika dansları uyum ve ahenk, dokunma ve ritimgerektirdiği için cinsel sinyaller yayıyor ve aşk hayatlarını canlandırmak isteyen pek çok çift tarafından tercih ediliyor. Çünkü şehvete meyilli olan tango, “bedenlerin dans hali” olarak biliniyor. Sorunlu ilişkilere can suyu verebilen tango, çekiciliğin ve tutkunun dansı olmasının yanında, soluğu kesen, arzuya boyun eğdirten ve tutkuya en güzel yanıtın verildiği birbütünleşmeme ve bir olma oyunu olarak da biliniyor. Bu oyunun temel stratejileri ise, baştan çıkarma ve yakınlaşıp uzaklaşma… Oyunu erkek yönetiyor, kadın uyuyor, görünürde tangonun düzeni bu… Ama bedenlerin ilişkisine sızmış olan erotizm ve romantizm zamanla dengeyi değiştiriyor, kadın direniyor, erkeğe teslim ettiği bedenini bir bakışla geri alıyor, yönetim bedenden bakışa, erkekten kadına geçiyor. Erotizm ve romantizmin dansında yaratıcılık, teslimiyetin açık masumiyetinden yasak olanın gizli günahkârlığına dönüşüyor ve afrodizyak tangoda denge sağlanıyor.

  • Cinsel geğirti bozukluğu

    Cinsel geğirti bozukluğu

    Mide ya da yemek borusundaki havanın karın kaslarının kasılmasıyla zorlu bir biçimde ağızdan çıkartılması olayı olan “geğirme” doğal bir durum ve genelde yutulan hava veya yiyeceklerin sindirim sırasında çökmesi yüzünden oluşuyor. Geğirme sıklıkla mide ülseri, midenin kardia bölümü bozuklukları ya da safra yolları ve kesesi hastalıklarında ortaya çıkan bir belirti olabiliyor. Bunun yanı sıra psikolojik ve cinsel sorunları bulunan bazı kişilerde geğirme belirtisine rastlanabiliyor, cinsel sorunlara ve günlük faaliyetlere engel olduğunda ciddi bir durumun göstergesi olabiliyor.

    HANGİ KADINLARDA GÖRÜLÜYOR…

    20 yıla yakın yürüttüğüm uzun araştırmalar sonucunda, (1) erken yaşta evlenen, (2) kadın olmadan anne olan, (3) ilk geceye dair bilgisiz, tecrübesiz ve anlayışsız bir eşe sahip, (4) cinselliği ayıp, günah ve yasak olarak algılayan, (5) rüyalarında ağabey, erkek kardeş, baba, amca ve dayı gibi erkeklerle seks yaptığını gören (ensestiyöz içerikli rüyalar) ve (6) karabasan tecrübesi olan kadınlarda “cinsel geğirti bozukluğu” adını verdiğim yeni bir cinsel işlev bozukluğu tanımladım.Umarım bilim camiasında en kısa zamanda karşılığını bulur…

    TETİKLEYEN SEBEPLER…

    Aile baskısı sonucu evlenmek zorunda kalma, evliliği aileden kaçış olarak görme, gebe kalınması sonucu evliliği seçmek zorunda kalma ve özenti sonucu evlenme gibi nedenlerle erken yaşta yapılan evlilikler ciddi psikolojik bozukluklara neden olabiliyor. Henüz evliliğe hazır olmadan diğer bir değişle, evlilik bilincine erişmeden yapılan evliliklerde cinsel bilgisizlik ya da yanlış bilgilenme, hatalı bilişsel şemaların oluşumuna yol açabiliyor. Bunun sonucunda da, suçluluk duyguları, gerçek olmayan beklentiler, endişe ve kaygı hissi yaratan psikolojik travmalar meydana gelebiliyor. Ayrıca, yanlış cinsel bilgilendirme sonucu cinselliğin ayıp, günah ve yasak olarak benimsenmesi, ileriki dönemlerde cinsellikle ilgili doğru ve güvenilir bilgi edinmenin zorlaşmasına, cinsel bilgisizlik ve deneyimsizlik sonucu meydana gelebilecek olan psikolojik kökenli sorunların ise kaçınılmaz olmasına neden olabiliyor. Bu tarz birlikteliklereerkek partnerin tecrübesizliği ve anlayışsızlığı da eklendiğinde, kadınların psikolojik durumu bir hayli olumsuz etkilenebiliyor. Bilindiği gibi, kızlık zarına verilen aşırı önemden dolayı, ilk gece kâbusunu kadınlar erkeklere oranla daha çok yaşıyor. İlk gece, kadınlarda genellikle aşırı kanama olacağı ya da kanama olmayacağı ve penetrasyon (penis-vajina birlikteliği) sırasında acı çekileceği korkusundan dolayı, kadın cinsel işlev bozukluklarından en sık karşılaştığımız vajinismus ve yine, aynı şekilde, kadının cinsellikten kaçınmasının bir başka dışavurumu olarak karşımıza çıkan cinsel uyarılma bozukluğu ve cinsel isteksizliğin dışında cinsel geğirti bozukluğuna da rastlanabiliyor. Cinsel geğirti bozukluğunu tetikleyen bir başka ve en önemli neden ise rüyada görülen ensestiyöz ilişkiler… Toplumsal, kültürel, sosyal ve psikolojik süreçleri içinde barındıran pek çok nedenden dolayı,“ensestiyöz içerikli rüyalar”ortaya çıkabiliyor. Freud’un geliştirmiş olduğu ve fallik dönemde ortaya çıkanelektra kompleksi ve ağır ruhsal bozukluklarensestiyöz içerikli rüyaların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Cinsel geğirti bozukluğunda, özellikle rüyada ve erkek partnerle yaşanılan cinsel ilişki sırasında, fantezi ya da flashback şeklinde ortaya çıkan “ensestiyöz görüntüler ve imajinasyonlar” kadını rahatsız ediyor, seks öncesi, seks sırasında ve seks sonrasında geğirmesine yol açabiliyor.

    BASTIRILMIŞ CİNSELLİĞİN DIŞA VURUMU: “GEĞİRTİ VE KARABASAN SENDROMU”

    Toplumsal nedenler, aile bakış açısı ve yetiştirilme tarzı, kültürel farklılıklar, cinsellik hakkındaki doğru bilinen yanlışlar, cinsel bilgisizlik ve deneyimsizlik, dini ve ahlaki açıdan yasaklanmış kadın ve erkek ilişkileri, 3 ile 6 yaş arasında alt benliği (id) oluşturan zihin yapısına kodlanıyor. Bu kodların üst benlikle (süperego) verdiği mücadele sonucunda seksten kaçınma davranışı ortaya çıkabiliyor. Konu cinsellik olunca, özellikle kadınlarda meydana gelen dışavurumlar cinsel geğirti bozukluğu olarak karşımıza çıkabiliyor ve şu belirtilere rastlanıyor: (1) Partnerlerle yapılan cinsel ilişki öncesinde, cinsel ilişki sırasında ve cinsel ilişki sonrasında gerçekleşen istemsiz geğirtiler, (2) göbek altı ve ayak parmak uzuvlarında sıkça rastlanan istemsiz kasılmalar, (3) cinsel ilişki sırasında ağrı ve acı duyma, (4) klitorise ve erojen bölgelere dokunulmasından hoşlanmama, (5) nefes alıp vermede zorlanma …Çoğunlukla dini ve ahlaki açıdan kabul görmeyen erotik-ensest rüya ya da fanteziler, cinsel haz almanın günah ve yasak olduğu bilinciyle, kadının iç dünyasında kendi kendini cezalandırmaya yol açabiliyor. Kendi kendini cezalandırmanın en çok görülen şekillerinden biri de karabasanlar… Bilindiği üzere, rüya sırasında görülen ya da yapılan eylemlerin fizyolojik etkisi olarak “ karabasan” terimi kullanılıyor. Aslında, bilimsel olarak karabasanteriminin anlamı, REM uykusu sırasında, beyindeki hareket emir noktasının çalışmaması nedeniyle, kişinin hareket etmek istemesine rağmen hareket özgürlüğünün olmaması, sesinin çıkamaması… Beynin hareket etme ve konuşma noktasını kapatmasının nedeni, yine kişinin kendisini korumaya yönelik güvenlik sistemi kurmasından kaynaklanıyor. Özellikle heyecanlı durumlar, ensestiyöz rüyalar ve fanteziler gibi olmaması gereken bir şeyin gerçekleştiği rüyalarda ve fantezilerde, bu tarz bir savunma mekanizması görülebiliyor.

    STRES TETİKLİYOR…

    Anksiyete, depresyon, cinsel sorunlar ve stres geğirti oluşumunu tetikleyebiliyor. Kadınların çoğunun stresle geğirme arasında bir ilişki olduğunu bildirmesine karşın, aslında bu stres normal kişilere göre farklı değil… Bu kadınlarda stresin algılanması abartılı oluyor. Yani, bu kişilerde uyaranlara karşı mide-bağırsak duvar gerginliği sağlıklı bireylere göre abartılı algılanıyor. Stres geğirmeyi tetikleyebiliyor veya alevlendirebiliyor. Bu kadınlarda stres sırasında, geğirmenin ortaya çıkması normal bireylerdekinden daha olası… Strese karşı artan bu duyarlılıktan sorumlu mekanizmalar tam olarak anlaşılamamış ise de bağırsağın sinir kontrolü ile ilgili olduğu düşünülüyor.

    PSİKOSOMATİK BOZUKLUK OLARAK ELE ALINMALI…

    Ruh ve beden arasındaki ilişki psikosomatik terimi altında inceleniyor. Psikosomatik tıp, insanı biyolojik ve fizyolojik özellikleri, ruhsal ve psikolojik yapısı ve sosyal, kültürel ve çevresel yapısıyla ele alıyor. Geğirme gibi psikosomatik organ bozuklukları, kalpte çarpıntı gibi fonksiyonel bozukluklar ve kanser gibi somatopsişik bozukluklar olmak üzere psikosomatik bozukluklar birkaç tipe ayrılıyor. Psikosomatik bozuklukların görülmesinde genetik, fizyolojik, bedensel, psikolojik, ruhsal ve çevresel etkenler rol oynuyor. Erken çocukluk döneminde ailesel faktörler çok önemli… Aile bireylerinin geğiren bireylerden oluşması, ebeveynlerden herhangi biri veya ikisinin kronik bir hastalığa sahip olması, ebeveynlerin çocuk sağlıklı iken çok beklentili olup, ödüllendirici olmayan, hastalandığında ise aşırı ilgili, sevecen, ödüllendirici davranışları, ebeveynlerin ruhsal, sosyal ve ekonomik krizlerle baş etmede yetersizlikleri, bir şey elde etmek veya cezadan, ödevlerden, sorumluluklardan, görevlerden kaçmak için kasıtlı hasta taklidi yapmak, bireylerin birbirlerinin ilgilerini çekmek için psikodramatik rollere girmesi, erken çocukluk döneminde çocuğu olumsuz etkileyebiliyor. Psikosomatik bozukluklardaki bedensel belirtiler, kişinin erken çocukluk döneminde ruhsal algı ve duygularının sentezinin bedensel düzeyden ruhsal düzeye geçmesindeki yetersizlikten kaynaklanabiliyor. Böyle kişilerde bireyleşme gelişimindeki aksaklık, eksiklik, kişinin şuur altında bilinçdışı olarak yaşadığıyalnız bırakılma ve terk edilme korkularıçaresizlik, umutsuzluk ve öfke duyguları, ileride fizyolojik ve bedensel faktörlerle de birleşerek, cinsel geğirti bozukluğunun meydana gelişini kolaylaştırıyor. Bu kişiler bilinçdışında ebeveynlerine ya da onlara bakan bakıcılarına tutsak, bağımlı kalıyorlar ve erişkin yaşantılarında bu bağımlılığı eş ve iş ortamındaki bireylere aktararak sorumluluk duygusundan kaçıyorlar, hep bir koruyucu, ödüllendirici destek arıyorlar. Eğitim düzeyi düştükçe, sosyoekonomik düzey geriledikçe, kırsal kesimde ve doğu illerinde cinsel geğirti bozukluğu daha yaygın olarak görülüyor. Çünkü sosyoekonomik etkenler, eğitim ve alt kültür, ruhsal ve psikolojik sıkıntının hangi oranda geğirti olarak dışa vurulacağını belirliyor.

    BİR TÜR CİNSEL AĞRI BOZUKLUKLUĞU…

    Cinsel ilişki esnasında ağrı duyulması nispeten sık yaşanan bir durum… Özellikle cinsel yaşamın başlangıcının ilk aylarında kadınların çoğu az ya da çok ağrı duyuyor. Özellikle kadının yeterince hazır olmadığı ve uyarılamadığı bir zamanda ilişkide bulunulması ağrının oldukça rahatsızlık verici boyutlara ulaşmasına neden olabiliyor. Vajinismus (seks yapma korkusu) vedisparoni (ağrılı cinsel ilişki) cinsel işlev bozuklukları sınıflandırmasında cinsel ağrı bozukluklarının alt tipleri olarak tanımlanıyor. Cinsel geğirti bozukluğunda da ağrı ve kasılma olduğu için, bu bozukluğu bir tür cinsel ağrı bozukluğu alt tipi olarak vajinismus ve disparoninin yanına eklemek gerekiyor.

    TEDAVİDE DİNAMİK YÖNELİMLİ CİNSEL TERAPİ GEREKİYOR…

    Cinsel geğirti bozukluğu henüz tam olarak tanımlanamadığı ve ruh sağlığı profesyonelleri ve jinekologlar tarafından yeterince bilinmediği için, ülkemizde uygun tanı konamıyor ve tedavi edilemiyor. Bu kadınlara klinik tıp branşlarınca tamamen organik gözle bakılıyor, gereksiz ve uzun süre mide ilaçları ve geğirti önleyici ilaçlar veriliyor. Aşırı ve gereksiz ilaç kullanımı, kadınlarda ilaca karşı direnç gelişimine ve madde kötüye kullanımına yol açabiliyor, hasta-hekim ilişkisinde güven kaybına yol açabiliyor, kadınları hoca veya medyum gibi tıp dışı alternatif tedavilere yöneltiyor, ailesel ve ilişkisel sorunlara yol açabiliyor. Kadınların tedavisinde danışan-cinsel terapist ilişkisinin güvenilir olmasına dikkat etmek çok önemli… “Sizde bir şey yok, sizin bütün sorununuz kafanızda!” şeklindeki yaklaşım tamamen yanlış… Kadınların cinsel geğirti bozukluğunun gerçekliğini kabullenmesi gerekiyor. Ayrıca dinamik yönelimli cinsel terapi ile bedensel belirtilerden ziyade bilinçdışındaki sorun ve çatışmalara odaklanılması önem taşıyor. Uygun durumlarda aşırı talepler, dikkat çekici davranışlar ve yönlendirmelere katı sınırlamalar getiriliyor. Depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik durumların varlığında psikotrop ilaçlardan yararlanılabileceği gibidinamik yönelimli cinsel terapi, cinsel geğirti bozukluğunda en etkili tedavi metodu olarak kullanılıyor.

    Dr. Cem Keçe

  • Türkler cinsel olarak ne kadar aktif?

    Türkler cinsel olarak ne kadar aktif?

    8 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmadan çıkan ilginç sonuçlar…

    Pfizer’in, bağımsız araştırma ajansı Vision Critical aracılığıyla 8 Avrupa ülkesinde (Türkiye, Rusya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Ukrayna, Sırbistan ve İsrail) toplam 4108 kişiye yaptırmış olduğu cinsel mutluluk ile ilgili “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) anketi Türklerin cinselliğe bakış açısını ortaya koyuyor.

    Bu araştırma Türkiye’de 36-65 yaş arasındaki kadın ve erkeklerin cinsel tavır ve davranışları hakkında ilgi çekici bilgiler sunuyor. Online olarak gerçekleştirilen ankete 36-65 yaşları arasındaki 2087 erkek ve 2021 kadın olmak üzere toplam 4108 kişi dahil edildi. Türkiye’den 289 erkek, 265 kadın olmak üzere 554 kişi anketi yanıtladı. Araştırmanın Türkiye sonuçlarının açıklandığı 18 Aralık’taki basın toplantısında Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Cem İncesu ile Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu araştırma sonuçlarını yorumladı.

    Cinselliğin çok rahat konuşulamadığı ve doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğu toplumumuzda en çok merak edilen konular arasında cinsel sağlık başı çekiyor. Türkiye’de cinsellikle ilgili tutum ve davranışları ortaya çıkarmayı hedefleyen “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırması, kadınların çoğunluğunun (%58) cinsel yaşamlarını iyileştirmek için eşlerinin daha sert bir ereksiyona sahip olmasını istediklerine işaret ediyor.

    Prof. Dr. Cem İncesu “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırması sonuçları hakkında “Bu araştırmanın sonuçları Türkiye’de orta ve ileri yaş grubunun aktif bir şekilde cinsel yaşamlarını sürdürdüklerini göstermesi açısından önemlidir. Bir başka önemli sonuç da bu grubun cinselliği cinsel birleşmeden ibaret görmeyip ön sevişme süresi, partnerin cinselliğe hazır ve istekli olması ve ereksiyon kalitesi gibi unsurlar açısından cinsel yaşamın kalitesine de önem verdiklerinin görülmesidir” şeklinde görüş bildirdi.

    Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu ise cinsel sorunların gündelik hayata ne kadar ve nasıl yansıdığının bilinmesi için “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırmasının önemini vurgulayarak araştırma sonuçlarıyla ilgili olarak, “Hastalara etkili, güvenli ve kullanımı basit tedavi seçenekleri sunabildiğimiz 1990’ların ikinci yarısından itibaren cinsel sorunlar konuşulur olmaya başladı. Bu konuda tedavi yaklaşımlarının oluşturulması toplumsal cinsel alışkanlıkların bilinmesine dayanmaktadır. Bütün dünyada yapılan araştırmalar 40-70 yaş grubunda neredeyse küresel olarak her 3 erkekten 2’sinde cinsel sorunlar olduğunu ortaya koyuyor” dedi.

    “Konuşulması oldukça sıkıntı verici cinsel sorunlarla ilgili karşılaştığımız en büyük problemlerden bir tanesi insanların kafasındaki yanlış bilgilerdir. Bilimsel olmayan veriler, kulaktan dolma sözler, özellikle de internetin herkes tarafından bu kadar yaygın kullanılması, hastalar üzerinde bu konuda yardım alıp almamaya karar verme veya tedavi aşamasında yanlış yönlendirici olabilmektedir. En basit örnek, toplumda yaş ve cinsellik konusunda kurulan bağlantının bu araştırma sonucuna göre aslında o kadar da doğru olmadığının görülmesidir. Araştırmada 56-65 yaş grubu katılımcılar aktif cinsel hayatlarının devam ettiğini bildirmişlerdir” diyen Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu “Bu noktada cinsel sorun yaşayan bireylerin doğru bilgiye, en kısa ve etkin şekilde ulaşması için oluşturulan www.sertkonusalim.com web sitesinin hazırlıkları son aşamaya gelmiştir. Bu site sayesinde bireyler kendi şikayetleri ile ilgili bilgiye ulaşabilecek ve gerçekten bir sorun olup olmadığı konusunda kendilerini değerlendirme imkanına sahip olacaktır” diyerek sitenin yaratacağı bilinçlendirmenin kişileri yanlış bilgilerden, kendilerini zor durumda bırakabilecek tedavilerden veya beklentilerden koruyacağına inandığını ifade etti.

    Araştırma Sonuçları

    Araştırma sonucunda, sanılanın aksine orta yaş üstü kişilerin de hareketli bir cinsel yaşam sürdükleri, cinsel ilişki süresinin ortalama olarak birkaç dakika olduğu ve tatmin için ön sevişme ve sertlik gibi bazı unsurların önemli olduğu anlaşılıyor. Cinsel açıdan tatmin olma hissinin yaşama genel bakış açısından yüksek önem taşıdığı da araştırmanın bulguları arasındadır.

    Orta ve ileri yaş grubu hareketli bir cinsel yaşam sürüyor

    Farklı yaş gruplarında cinsel ilişki sıklığının araştırıldığı çalışmada Türkiye’de bireylerin büyük çoğunluğunun (%90) ayda en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşadığı ortaya çıktı. Yaş gruplarına göre bakıldığında, Türkiye’de çoğu yaş grubunun oldukça aktif bir cinsel yaşam sürdüğü belirlendi. Araştırmanın ilgi çekici sonuçlarından biri, 56-65 yaş arası insanların %78’inin ayda en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşadığını ifade etmeleri oldu. Daha genç yaş grubundakilerin (36-45) yarıdan fazlası (%72) haftada en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşarken, 56-65 yaştakilerin yaklaşık yarısı da (%46) aynı derecede aktifler.

    Sadece birkaç dakika sürüyor

    Katılımcılardan cinsel ilişkilerinin ortalama ne kadar sürdüğünü de belirtmelerinin istendiği araştırmaya göre, erkek ve kadınların üçte birinden fazlasının (%38) ilişkisi 3-10 dakika sürüyor. 56-65 yaş arasındakilerin %42’sinde ilişki 10 dakikadan kısa sürüyor. Sonuçlar uzun süreli cinsel ilişkiden ziyade, kısa süreli ve tatmin edici bir cinsellik yaşamanın önemini vurguluyor.

    Tatmin için ön sevişme önemli

    Araştırmada katılımcıların %68’i “fiziksel ön sevişmenin” kendilerinin ve eşlerinin cinsel tatmininde en önemli ya da ikinci önemli unsur olduğunu belirttiler. Hem kadınlar, hem de erkeklerin ön sevişmenin önemini vurgulaması dikkat çekti. Bu konuda ikinci sıradaki yanıt “istediğinde cinselliğe hazır olması” olurken, üçüncü sıradaki yanıt ise “penetrasyona yetecek sertlikte ve sık ereksiyon” oldu. Böylece ilişki anı geldiğinde iyi performans gösterebilmenin bireysel düzeydeki kriterleri belirlenmiş oldu. Erkekler için bu, başarılı ilişki için yeterli sertlikte ereksiyonu sürekli gerçekleştirip sürdürmek olarak tanımlanabilir. Ayrıca fiziksel ön sevişmenin cinsel tatmin sağlama açısından her istediğinde cinselliğe hazır olmaktan daha önemli olduğu ortaya çıktı.

    Partnerler ne ister?

    Genel olarak birçok kişi (%63) cinsel yaşamlarının kalitesini artırmak için daha sert bir ereksiyona sahip olmak (veya partnerinin sahip olmasını) istiyor. Kadınlar açısından bu istek yaş ilerledikçe artarken, tüm yaş gruplarında büyük çoğunluk partnerlerinin ereksiyonunu artırabilmeyi arzu ediyor. Cinsiyete göre bakıldığında, erkekler bu yöndeki ihtiyaçlarını daha fazla vurguluyor. Orta yaş grubunda (36-45 veya 46-55) on erkekten sekizi (%79-82), üst yaş grubunda (56-65) ise on erkekten yedisi (%73) ereksiyon sertliğini artırabilmeyi dilediklerini söylüyor. Benzer şekilde, ortalama dört kadından üçünün (%76) cinsel hayatlarının daha iyi olması için eşlerinin daha sert ereksiyon olmasını istediği ortaya çıkıyor.

    Kişinin hayata genel bakışı açısından önemli

    Araştırmada ayrıca katılımcılara cinselliğin, hayatı algılamaları konusunda ne kadar önemli olduğu sorularak, cinselliğe yönelik tavır daha geniş bir düzeyde de incelendi. Buna göre, kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğu cinsel açıdan tatmin olma hissinin yaşama genel bakışları açısından önemli veya çok önemli olduğunu kabul ediyor. Bu durum özellikle, bunu ifade eden erkeklerin dörtte üçünden fazlası (%80) için geçerli. Kadınların da yaklaşık üçte ikisi (%62) cinsel açıdan tatmin olma hissinin önemli bir faktör olduğunu kabul ediyor.

    Anketin ayrıntıları

    Anket 2012 yılında bağımsız araştırma ajansı Vision Critical tarafından Pfizer sponsorluğunda 8 Avrupa ülkesinde (Türkiye, Rusya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Ukrayna, Sırbistan ve İsrail) yapıldı. Online olarak gerçekleştirilen çalışmaya 36-65 yaşları arasındaki 2087 erkek ve 2021 kadın olmak üzere toplam 4108 kişi dahil edildi. Türkiye’den 289 erkek, 265 kadın olmak üzere 554 kişi anketi yanıtladı. Bildirilen sonuçlar sadece Türkiye’den elde edilen yanıtlara dayanmaktadır.

  • Mutluluğun formülü sabah seksi

    Mutluluğun formülü sabah seksi

    Seksin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmez, evet bu sağlıklı, faydalı aksiyonu ne zaman yapmalıyız peki, gece mi?

    Seksin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri saymakla bitmez, evet bu sağlıklı, faydalı aktiviteyi ne zaman yapmalıyız peki, gece mi? Hayır. Uzmanlar, sabahları, özellikle erkeklerin ereksiyon halinde olması kadın ve erkeklerin mükemmel bir seks yaşaması için fırsattır. Bu fırsatı en güzel biçimde değerlendirmelisiniz. Şimdi sabah seksinin size ve vücudunuza faydalarını dikkatle okuyalım lütfen ;

    Sabah yapılan seksin mutluluk hormonu oksitosini tetiklediği uzmanlar tarafından açıklanmıştır.

    Sabah yapılan seks gün boyu çifti birbirine daha bağlı hissettirir ve aşk dolu bir gün geçirmelerini sağlar.

    Erkekler en fazla ve en kolay sabahları testesteron üretir. Bu durum daha rahat bir seks yaşayacağınızı gösterir.

    Gün içinde çiftler aynaya baktıkları zaman kendilerini daha güzel hissederler.

    Bağışıklık kazandıran bir antikor olan IgA seviyesini sabah seksi arttırıyor.

    Sabah seksi eşler arasındaki istenilme duygusunu arttırır ve bu şekilde de büyük bir mutluluğa sebep olur.

    Sabah seksinde doyuma ulaştığınızda östrojen seviyeniz yükselir ve bu durum da saç ve cildin dokusunu iyileştirir.

    Sabah seksi işe konsantrenizi arttırır. Nedeni ise akşam seks yapan çiftlerin gün boyu seksi düşündükleri ve işlerinde verimli olamadıklarındandır. Fakat sabah yapılan seks sayesinde bu düşünce olmaz.

    Sabah egzersizi görevi gören seks ayrıca gün boyu dinç olmanızı da sağlar.

  • Yetişkinlerin oyun zamanı: ön sevişme

    Yetişkinlerin oyun zamanı: ön sevişme

    Ön sevişme olmadan yaşanan birleşmenin bir parçası eksik kalıyor. Birbirlerine yeterince odaklanan çiftler için ise ön sevişme üzerinde düşünülmeden doğal olarak yaşanıyor.

    Cinselliği çoğunlukla “birleşme”ye indirgemek hatasına düşülse de aslında her iki taraf için de istek-uyarılma-birleşme aşamaları art arda geldiği zaman tam bir cinsel ilişkiden söz etmek mümkün oluyor. İkinci aşama olan “uyarılma” ise ön sevişme denilen süreçte gerçekleşiyor. Belli sürelerle sınırlandırılmaya çalışılan, kadınların istediği erkeklerin gereksiz gördüğü bir süreçmiş gibi tanımlanan ön sevişmenin ne olup ne olmadığını Hedef Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Psikolog Şencan Taşkale’ye sorduk.

    Ön sevişmeyi nasıl tanımlayabiliriz?

    Ön sevişme “esas mesele”nin öncülü olarak düşünüldüğünde, ne olduğunu anlamaktan uzaklaşıyoruz. Esasen yapılacak bir şey var ve ön sevişme de onun öncesinde yapılması sağlıklı ve gerekli olan, aslında erkeğin çok istemediği ama kadının çok istediği bir şeymiş gibi tanımlanıyor. Aslında sevişme; birleşme ve diğer cinsel davranışların bir bütünüdür. Bu yüzden birleşmeye odaklı, cinselliğin diğer bileşenlerini atlayan bir cinsellik, eksik olacaktır. Bir yandan olması gerektiği için yapılan bir aktivite olarak algılamak da kısıtlayıcı. Bunu şöyle düşünebiliriz; hiç kimse oynaması gerektiği için oyun oynamaz, oynamak istediği için oynar. Ön sevişme de yetişkinlerin oynadığı bir oyun gibidir. O yüzden sevişilmesi gerektiği için sevişilmez. Zaten çiftler birbirlerine yeterince odaklandıklarında birbirleri için uygun davranışı ve tarzı yakalayacaktır.

    Çiftlerin gün içinde cinselliği çağrıştıran konuşmalar yapmaları, mesajlaşmaları ön sevişme tanımına girebilir mi?

    Ön sevişmenin hakkını vermeye çalışırken kavramsal olarak abartmak söz konusu olabiliyor. Cinselliğe erotik açıdan hazır olma ile ön sevişme kavramları birbirine karışıyor. Kişinin kadın ya da erkek olarak cinselliği nasıl yaşadığı ve ne hissettiği ile cinselliğe hazır olması durumu birbiri ile çok örtüşen kavramlar. Çift birbirlerini seks partneri olarak görüyorsa bu zaten beden dillerine, konuşmalarına, telefon mesajlarına yansıyacaktır. Bir taraf, “Bu akşam kaçta geliyorsun?” yerine çok daha sıcak bir mesajı uğraşarak değil, spontan bir şekilde attığında zaten karşı tarafa“Senin için varım, buradayım, hazırım” mesajını vermiş olur. Ama ön sevişme bir aktivitedir. Zamanlama olarak bir kısıtlaması olmamakla birlikte, ortalama 15-20 dakika sevişme sağlıklı bir cinsellik için gereklidir. Öte yandan çift sadece sevişip birleşmeyebilir. O zaman neyin önü olacak? Ön sevişme kelimesinin içinde cinselliği birleşmeye indirgeyen bir önyargı var. Bu şekilde bakıldığında hiç sınırlamaya bile gerek yok. Ama evet birleşmeye geçilmeden önce yaşanması gereklidir. Bazı durumlar göz ardı edilebilmekle birlikte ön sevişme olmadan birleşme çok sağlıklı bir birleşme olmayacaktır, bir parçası eksik kalacaktır.

    Dünyada bazı uzmanların monotonlaşan cinsel yaşam için çiftlerin haftanın belli günleri için randevulaşmalarını önerdiklerini okuyoruz. Böyle bir uygulama gün boyu yaşanan bir heyecan, etkili bir ön sevişme sağlar mı?

    Her ilişki birbirinden çok farklı ve bu nedenle reçete çözümler her zaman uygun olmayabiliyor. Hatta zorla yapılırsa böyle reçeteler insanları birbirlerinden uzaklaştırabilir de. Cinsel ilişki sıklığını sadece zamanlama ve süre gibi etkenler değil, kadın ve erkeğin duygu durumu, cinsel kimlik bütünlüğü ve aralarındaki duygusal ilişkinin rengi de büyük oranda belirler. Her şey tamam ama bir tek zamanlama ile ilgili sıkıntı yaşıyorlarsa randevulaşsınlar ama başka sorunlar varsa haberleşmek ve randevulaşmak çözüm olmaz, gerginlik bile yaratabilir. Şöyle örnek vereyim; cinsel terapide çiftlere birtakım egzersizler veririz. Bunlar kurallı ve nasıl yapılması gerektiği çok belli egzersizlerdir. Eğer çiftler arasında duygusal dinamikte bir sıkıntı varsa bu egzersizler yüzünden tatışmaya başlayıp cinsel terapiyi bırakırlar.

    Ön sevişme sadece bedenlerin birbirine teması ile mi olur?

    Elbette hayır, çeşitli fanteziler ve sözellik de sevişmenin bir parçası olabilir.

    Kadınların ön sevişmeye daha çok ihtiyaç duyduğu doğru mu?

    Hayır, ön sevişme sadece kadının ihtiyacı değildir. Ancak kadın ve erkeğin uyarılma biçimleri birbirinden farklı olduğu için özellikle genç erkekler tarafından daha kolay görmezden gelinebiliyor. Erkek görsel açıdan uyarılabilen bir varlık iken kadın için görsellik bu kadar kuvvetli bir materyal değil. Kadın için sevişme esnasındaki dokunma ve ilişki çok daha uyarıcı oluyor. Cinsel birlikteliğin yaşanması için her iki tarafın da uyarılmış olması gerekiyor. Bu uyarılmanın kadın açısından birleşmeye hazır olmak için ıslanma şeklinde olduğunu biliyoruz. Erkeğin ise ereksiyonu gerekiyor. Erkeğin uyarılması görsel açıdan da farklı yollarla karşılanırken kadının uyarılması az kalırsa cinsel birleşme keyif veren bir boyutta olmuyor. Bu yüzen kadın için daha elzem diyebiliriz. Ama aslına bakarsanız uzun süre bunu problem etmeyen erkekler belli yaştan sonra uyarılmak için sadece görsel materyal ile yetinemiyor ve birleşmenin öncesindeki parçanın önemini anlamaya daha hazır oluyor. İnsan ihtiyacını gidermek amacı ile her konuda çabuk davranıp keyifli ayrıntıları atlayabilen bir varlık, bu sadece cinsellik için geçerli değil.

    Kadınlar ön sevişmeyi talep etmekte zorlanıyor mu?

    Elbette… Erkekler de öyle… İnsanlar cinsellikte keyif boyutuna gelen şeyleri istemekte karşılıklı zorlanıyor. Çünkü zaten karı-koca oldukları için yapılması gereken bir birleşme faaliyeti var. Bir de “Bunu istiyorum, şunu istiyorum”diyemiyorlar. Öğrenilmiş bir utanma duygusu var ve bu kadınlarda daha fazla. Ancak burada illa sözel ifadeye gerek yok, beden diliyle de birbirinizi yönlendirebilirsiniz. Utanmış olmakla, geçmişten gelen öğretilerle başa çıkmak, cinsel mitleri değiştirmek, bunun üzerine düşünmek de gerekiyor.

    Bazen desteğe de ihtiyaç duyulabilir. Ne zaman?

    Cinselliğin fazları var; istek fazı, uyarılma fazı, doyum fazı… Bunların her birinde bir sorun olduğunda destek alınabilir. Ancak kişiler genelde işlev bozukluğu meydana geldiğinde bize başvuruyor, özellikle de birleşme yoksa. Ama cinselliğin uyarılma ya da keyif boyutu ile ilgili sıkıntı varsa çok başvuru gelmeyebiliyor. Biyolojik ve evrimsel olarak gerekli olan kısım yani bebek konusu hallolduğu için geri kalanı çok lüks geliyor kişilere. Olmasa da olur denilip göz ardı edilebiliyor.

    Ön sevişmenin kadın cinselliğine nasıl katkıları oluyor?

    Cinselliği bir bütün olarak düşünmeliyiz, bu yüzden katkıları ne diye düşünmektense, eksikliğinde neler oluru konuşmak daha yerinde olabilir. Uyarılma evresi; parasempatik sistem tarafından yönetilen ve erotik duygular eşliğinde kadında vajinal salgının arttığı “ıslanma” dönemidir. Vajina duvarlarından ve vajina girişindeki Bartholin bezlerinden salgılanan sıvılarla birlikte nabız ve solunum hızlanabilir. Erkekte ise uyarılma evresi ereksiyonu (sertleşme) şeklinde gerçekleşir. Bahsettiğim gibi kadın görsel olmaktan çok dokunsal olarak uyarılabilir. Sevişme sırasında ön sevişme atlanıp hızlıca birleşmeye gidildiğinde uyarım fazı atlanmış olacağı için daha önce bahsettiğimiz bedensel değişiklikler gerçekleşmeyecek ve birleşme kadın için doyum verici olmayacaktır.

    Formsanté Dergisi

    Orgazm hakkında yanlış bilinenler için tıklayın !

  • Yataktaki Düşman

    Yataktaki Düşman

    The Guardian’ın haberine göre İngiltere’de yaşayanlar 2000 yılına oranla yüzde 20 daha az seks yapıyor.

    16-44 yaş arası nüfusun bir ayda seks yapma sayısı ortalama 6.3’ten 5’e kadar geriledi.

    Uzmanlar bu gerilemenin olası sebeplerini şöyle sıralıyor:

    * İlk sebep depresyon. Çiftlerin en çok şikayet ettiği konu bu.

    * Tablet bilgisayarlar, telefonlar, bilgisayarlar yatak odasında çiftin arasına sınırlar koyuyor, motivasyonu kaçırıyor.

    * İşsiz insanlar seks yapmak istemiyor. İki durum arasında inkar edilemez ve güçlü bir bağ var.