Etiket: Oksitosin

  • Oksitosin Hormonu Nedir? Ne İşe Yarar? Oksitosin Artırmanın Yolları Nelerdir?

    Oksitosin Hormonu Nedir? Ne İşe Yarar? Oksitosin Artırmanın Yolları Nelerdir?

    Oksitosin nedir, ne işe yarar? Terapist önerileriyle Oksitosin Artırmanın Yolları: Güven, sosyal etkileşim, sevgi dolu temas ve müzikle bağ kurun.

    Oksitosin, duygusal bağları güçlendiren ve sosyal etkileşimleri dengeleyen bir neuropeptid ve hormondur. Sosyal bağları artırmak için güven, sevgi dolu temas, müzik ve sosyal etkileşim gibi terapist önerileriyle oksitosin seviyeleri artırılabilir. Oksitosin, stresi azaltma, sosyal anksiyeteyi düşürme, doğum ve emzirme süreçlerinde rol alma gibi önemli işlevlere sahiptir. Terapistler, müşterilere müzik dinleme, masaj, aileyle yemek pişirme ve uzun sarılmalar gibi aktiviteleri önererek oksitosin artışını teşvik edebilirler. Oksitosini artırmanın diğer yolları arasında meditasyon da bulunabilir.

    Oksitosin, insanların duygusal bağlarını güçlendiren ve sosyal etkileşimlerini dengeleyen önemli bir neuropeptid ve hormondur. Bu makalede, oksitosinin nedir, nasıl çalışır ve hangi işlevlere sahiptir gibi temel konuları keşfedeceğiz. Ayrıca, oksitosinin artırılmasına yönelik terapist ipuçlarına da odaklanarak, bu hormonun sağlık ve mutluluk üzerindeki etkilerini anlamaya çalışacağız.

    Oksitosin Nedir?

    Hipofiz bezinde üretilen bir hormon ve sinir sistemini etkileyen bir neuropeptiddir. İnsan vücudunda doğal olarak üretilir ve çeşitli biyolojik süreçleri düzenler.

    Oksitosin Nedir? Ne İşe Yarar?
    “Aşk” ve “bağ kurma” hormonu olarak bilinir. Sosyal etkileşim, güven ve bağlılık ile ilişkilidir. Oksitosin artırmanın yolları arasında güven duygusu, sosyal etkileşim, masaj, sevgi dolu temas, güzel müzik dinleme ve sosyal bağlantılar kurma yer alabilir. Terapistler, müşterilere bu etkileşimleri teşvik etmeyi ve olumlu sosyal bağlantıları artırmayı önerebilirler.

    Oksitosin, özellikle sosyal etkileşimler, sevgi, bağlılık ve annelik gibi duygusal deneyimlerle ilişkilidir. Genellikle “aşk hormonu” veya “bağ kurma hormonu” olarak adlandırılır. Oksitosin, beyindeki oksitosin reseptörlerine bağlanarak çeşitli etkileri tetikler.

    Sosyal Bağları Güçlendirir Oksitosin, insanlar arasındaki sosyal bağları güçlendirdiği bilinen bir hormondur. Özellikle anne ve çocuk arasındaki bağlantıyı destekler ve partnerler arasındaki duygusal bağları güçlendirir.

    Stresi Azaltır Oksitosin, stresle başa çıkmaya yardımcı olan bir hormon olarak da bilinir. Stresli durumlarda salgılanan kortizol seviyelerini düşürerek rahatlama sağlar.

    Doğum ve Emzirme Süreçlerinde Rolü Oksitosin, doğum sırasında rahmin kasılmalarını tetikler ve emzirme sırasında süt salgısını artırır. Bu nedenle, doğal doğum ve emzirme süreçlerinde önemli bir rol oynar.

    Sosyal Anksiyeteyi Azaltır Oksitosin, sosyal etkileşimlerde daha rahat hissetmeye yardımcı olarak sosyal anksiyete ile mücadelede etkili olabilir.

    Aşk hormonu Orgazm sonrasında dinlenme isteği yaratan hormonlardan bir tanesi, aşk hormonu olarak da adlandırılan oxytocin hormonu. Cinsel ilişki sırasında artan bu hormon, orgazm olmayı tetikliyor. Hem kadın hem de erkeğin salgıladığı oxytocin, anne sütünün içerisinde de bulunuyor. Sütü emen bebeğinizin kolayca uykuya dalması bu yüzdendir. Kaynak

    Oksitosin hormonu, insan vücudundaki pek çok önemli süreci düzenleyen bir hormon ve neuropeptid olarak karşımıza çıkar. Sosyal bağları güçlendirme, stresle başa çıkma ve doğal süreçleri düzenleme gibi çeşitli işlevlere sahiptir. Bu nedenle, oksitosinin önemi, sağlık ve mutluluk üzerindeki etkilerini anlamak, insanların daha bilinçli bir şekilde duygusal ve sosyal bağlarını yönetmelerine yardımcı olabilir.

    Oksitosin Artırmanın Yolları: Terapistin İpuçları

    Oksitosin, aşk hormonu olarak bilinir ve hayatta mutlu, yenilenmiş ve motive hissetmemize yardımcı olur. Terapist doktor, “Bu hormon genellikle doğum, emzirme ve seks/orgazm ile ilişkilendirilir, ancak yukarıda özetlediğim gibi oksitosinin faydalarından daha fazla yararlanmamıza yardımcı olabilecek birçok başka yol da vardır” diyor. İşte oksitosini artırmanın birkaç yolu:

    1. Sevdiğimiz Müziği Dinlemek veya Müzikle İlgilenmek: Sevdiğimiz müziği dinlemek veya müzikle ilgileniyorsak, arkadaşlarımızla doğaçlama yapmak mutluluğumuza katkı sağlayabilir.
    2. Masaj: Sevdiğimiz birine masaj yapmak veya güvende hissettiğimiz birinden masaj almak, oksitosin salgılanmasına yardımcı olabilir.
    3. Aileyle Birlikte Yemek Pişirmek: Aile üyeleriyle birlikte yemek pişirmek ve ardından sevdiklerimizle doyurucu bir öğün paylaşmak, bağlantı hissimizi artırabilir.
    4. Uzun Sarılmalar: Birine on saniye veya daha uzun süre sarılmak, oksitosin salgılanmasını artırarak kendimizi mutlu hissetmemize yardımcı olabilir.
    5. Meditasyon: Büyük veya stresli bir olaydan önce meditasyon yapmak, vücudun oksitosin salgılamasını sağlayarak sakin ve rahat hissetmemizi destekleyebilir.

    Bu basit adımlar, oksitosin seviyelerini artırarak genel iyi hissimizi güçlendirebilir. Unutmayın, küçük değişiklikler büyük farklar yaratabilir.

  • Emzirerek Sağlıklı Olun

    Emzirerek Sağlıklı Olun

    Emzirmek sadece bebekler için değil anneler için de tam donanımlı sağlık formları kazandırıyor. Pek çok hastalığın önlenmesinde etkili olan emzirme, kanser risklerini azaltıyor, önlüyor. Anne sütünün bebeğe faydaları yanı sıra, salgılanan hormonlar ile anne bedeni hızla toparlanıyor ve sağlıkla kuşatılıyor.

    Emzirerek Sağlıklı Olun | 1

     

    Hastalık Riskleri Ortadan Kaldırılıyor

    Emzirmenin faydaları arasında annelerin depresyon riskinin önlenmesi yer alıyor. Rahmin hızlı toparlanması, bedenin hızla iyileşmesinin yanı sıra meme kanseri ve yumurtalık kanserine karşı koruma sağlanıyor.

    Kalp sağlığı ve dolaşım sistemi için de muazzam katkıları olan emzirme fonksiyonu, metabolik sendromlara karşı koruma sağlıyor. Tansiyon, atrit, kalp hastalıkları, tip 2 diyabet ve yüksek kan yağı riski %10 ila %50 arasında sunulmaktadır.

    Emziren annelerde, yumurtlama ve menstruasyon duraklar. Doğal şekilde doğum kontrolü sağlanan emzirme dönemi, menstrüel döngüyü bir süre duraklatır ve yeniden düzenler. Anne bedenini tazeler.

    Doğum sonrasında oluşabilen depresyonlar, emzirerek azaltılır. Salgılanan hormonlar ve özellikle oksitosin hormonu sayesinde hem fiziksel hem de mental olarak rahatlama, gevşeme ve olumlu gelişimler kazanılır.

    Emzirmenin Anneye Faydaları Nelerdir? Emzirmek Zayıflatır Mı? Tıklayın !

    Doğru Tekniklerle Bebek Emzirmenin Yolları Tıklayın !

    Anne sütünü artırmanın yolları Tıklayın !

    Emziren annelere özel bilgiler Tıklayın !

    Anne Sütü Neden Önemlidir? Tıklayın !

  • Aşkın Kimyası Çözüldü

    Aşkın Kimyası Çözüldü

    Duygusal yönelimler hoşlanma, aşk, sevda ve kara sevda gibi hafiften şiddetliye doğru farklı şekillerde hayatımızdaki yerlerini alıyor. Aşkla birbirine karıştırılabilen ve depresif duygu durumlarının da eşlik edebildiği kara sevda, kişilik özelliklerine bağlı olarak şekilleniyor .Beynin fonksiyonlarında önemli değişiklikler yapabilen kara sevda, kişilerin yaşamını özellikle de psikolojik açıdan büyük ölçüde etkiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

    Aşk ve kara sevda arasındaki farklılıklar

    Aşk insanlara karşı olabileceği gibi doğaya veya herhangi bir başka nesneye karşı da gelişebilir. Aşkta kişinin çevresiyle olan ilişkileri bozulmaz ve sosyal hayatı devam eder. Bu durum genellikle iş hayatını da olumsuz etkilemez, kişinin kendi ve çevresiyle alakalı kontrolü ve değerlendirmeleri bozulmaz.

    Kara sevdada ise, kişi kontrolünü kaybeder. Kendisini sosyal hayattan soyutlar, tamamen sevdasına odaklanır. Kara sevdada kişi bulunduğunu andadır, duygu çıkmazına girebilir. Aşkta genellikle duygular karşılıklıdır. Kara sevdada ise, genellikle tek taraflıdır.

    Bazen kişinin kendisine sevdalanıldığından haberi bile olmayabilir. Aşk da psikolojik belirtiler gösterir. Duygu yoğunluğu ve saplantılı sevgi hali, sosyal normların dışına çıkmaz. Halbuki kara sevdada fizyolojik unsurlar da vardır. Kişi yemeden içmeden kesilir, zayıflar ve stres hormonlarının da etkisiyle vücut savunması düşer. Çeşitli hastalıklar baş gösterebilir, kişinin saçları beyazlayabilir.

    AŞK NEDİR? AŞK VAR MIDIR?

    Kara sevdada prefrontal korteks ve amigdala bozulur

    Kara sevdada beynimizde psikolojik hayatımıza yön veren sol prefrontal korteksin fonksiyonları aksar.

    Ayrıca korku duyusunu kontrol eden amigdalanın çalışma karekteri de bozulur. Böylece kişi korkusuzca davranabilir. Prefrontal korteksin de bozulması ile kişi, sosyal normların dışında davranışlar sergileyebilir. Kişi servetini ve kariyerini bu uğurda terk etme davranışı da gösterebilir.

    Kara sevdada hormonal aktiviteler

    Kara sevda esnasında birçok nöronal aktivite ve hormonal mekanizma söz konusudur. Aşk ve sevda esnasında dopamin, serotonin, oksitosin, noradrenalin, feniletilamin ve vazopressin gibi hormonal aktiviteler çeşitli duygusal ve bedensel değişmelere neden olur.Dopamin tutku ve saplantıdan sorumludur, coşku da verebilir. Kara sevdada aşırı dopamin varlığı, kişiyi akıl sınırlarının dışına çıkarabilir ve deliliğe doğru gidiş söz konusu olabilir. Kara sevdada da delilik söz konusudur. Serotonin mutluluktan sorumludur, ancak kara sevdada normale göre en az %40 serotonin azlığı söz konusudur.

    Bu durumda kişi depresyona yatkın hale gelir. Oksitosin, şefkatten ve hoşgörüden sorumludur. Kişiye, karşısıdakine çabuk inanan ve güvenen empatik bir ruh hali sağlar. Noradrenalin; heyecan, kalpte hızlanma, terleme, yüzde kızarma gibi belirtiler verir, iştahı keser ve zayıflamaya neden olur. Feniletilamin bir dopamin türevi olup, enerji ve keyiften sorumludur. Vazopressin de şefkat duygusu veren bir hormondur, ama asıl görevi vücuttan su atılmasıdır.

    Kara sevdada MRI bulguları

    Kadınlar ve erkekler üzerinde fonksiyonel MRI kullanılarak yapılan çalışmalar, kara sevdadan muzdarip erkeklerde beynin bir bölgesinde, kadınlarda ise üç bölgesinde yoğun aktivite varlığı tespit edilmiştir.

    Bu bulgu göstermektedir ki, psikolojik ve duygusal bilanço kadınlarda daha yoğundur. Fonksiyonel MRI ve PET scan kullanılarak yapılan bilimsel çalışmalar, kara sevdadaki bulguların, örneğin ellerini 100 defa yıkama gibi takıntı davranışları gösteren OKB hastalarınınki ile büyük benzerlik gösterdiği sonucunu vermiştir. Dolayısıyla gerek aşk gerekse kara sevda psikolojik bir takıntı hastalığıdır diyebiliriz.

    Hormon seviyelerindeki değişimler, aşk ve kara sevdaya yatkınlığı etkiliyor

    Olağanüstü doğa manzaları gibi hayranlık ve beğeni uyandıran durumlarda ya da doğal felaketler gibi travma oluşturan zamanlarda dopamin, noradrenalin, oksitosin ve noradrenalin seviyelerinde anormal yükselmeler olduğu için, bu durumlarda kişinin aşık olması ya da sevdaya tutulması daha kolaydır.

    Bu yüzden eşinden ya da sevgilisinden ayrılmış ve travma yaşayan kişinin ilk günleri aşık olma açısından en kritik zamanlardır. Yapılan bilimsel çalışmalar kalbimiz çarptığı için aşık olduğumuzu göstermektedir. Burada noradrenalinin işlevi büyüktür.

    Kara sevda tedavisi

    Kara sevda tedavisi, profesyonel bir yaklaşım gerektirir. Kara sevda tedavisinde davranışcı bilişsel terapiler işe yarayabilir.

    Mevcut ve muhtemel serotonin eksikliğine karşı antidepresan ilaçlar sonuç verebilir. Yine noradrenalin aktivitesini düşürücü ilaçlar da denenebilir. Bir diğer yöntem ise, beynin prefrontal korteksini ve sosyal hafızayı resetleyen TMS tedavisidir. TMS tedavisi tek başına uygulanabildiği gibi, ilaç tedavisiyle ya da terapiyle beraber de uygulanabilir.

    Spor aktiviteleri serotonin düzeyini artırdığından, kişi spor aktivitelerine de yönlendirilir. Çeşitli hobiler edinilmeye çalışılması da aşk travmasını hafifletebilir.

  • Cinsellik beyinde başlıyor

    Cinsellik beyinde başlıyor

    Cinselliğin sadece yaşanan güzel anlardan ibaret olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü cinsel ilişki sırasında sadece duygularınız değil tüm vücudunuz harekete geçiyor. Ateşlenen vücutta ise baştan aşağıya birçok değişim oluyor.

    Aşk, cinsellik, evlilik hepsi yüzyıllardır üzerinde düşündüğümüz kavramlar. Birine aşık oluyoruz, ondan karşı konulmaz bir biçimde etkileniyoruz, belki hemen belki de bir süre sonra onunla cinsel bir deneyim için yatakta buluşuyoruz. Peki bu aşamalardan geçerken sadece anlık bir mutluluk mu yaşıyoruz? Uzmanlar ‘hayır’ diyor çünkü cinsel ilişki sırasında duyguların yanında fiziksel de birçok değişim oluyor. Bu değişimler ise genel sağlığımızı çoğu zaman olumlu yönde etkiliyor.
    ■ Kalp
    Aşk denilince akla gelen ilk organlardan biri olan kalp, cinsel ilişki sırasında öncelikle harekete geçiyor. Yapılan araştırmalar cinsel ilişkinin kalp sağlığı açısından oldukça yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmalara göre seks kalp-damar sağlığını güçlendiriyor. Massachusetts’teki New England Araştırma Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen bu araştırmanın sonucuna göre düzenli seks yapan erkeklerin ayda bir veya daha az birlikteliği olan erkeklere oranla kalp rahatsızlığına sahip olma ihtimallerinin yüzde 45 daha az olduğunu ortaya koyuyor. Kalple cinsellik arasındaki bağlantı o kadar ciddi ki kimi zaman cinsel ilişkide yaşanan başarısızlığın nedeni kalpteki bir sorun olabiliyor. Fakat kalp ve damar hastalarının cinsel ilişkiden kaçması yanlış. Çünkü cinsel ilişki sırasında harcanan enerji iki kat merdiven çıkma için harcanan enerjiden fazla değil. Bu nedenle cinsel ilişkisi sırasında yüksek efor harcandığı ve bazı pozisyonların efor artışına neden olduğu düşüncesi de yanlış. Uzmanlar tarafından çiftlerin kendilerini en rahat hissettikleri pozisyonda cinsel aktivitede bulunmaları veya kalp hastalığı olan partnerin daha düşük efor harcayacağı pozisyonları tercih etmeleri öneriliyor.

    Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez, “Erkeklerde cinsel güçsüzlük nedeni, vücuttaki erkeklik hormonu olan testosteron seviyesinin düşmesi oluyor. Testosteron düşüklüğü de kalp ve damar hastalıkları riskini beraberinde getiriyor. Peniste problem varsa, kalpte de sorun var anlamına geliyor. Kalpteki sorun da penisteki problemin göstergesi oluyor. Penis damarları ince oluyor ve hastanın bir damar hastalığı sorunu varsa, öncelikle ereksiyon problemi yaşıyor” diyor.

    ■ Beyin
    İnsan vücudunun tüm sistemlerinin işleyişinde kontrolün beyin tarafından sağlandığını hepimiz biliyoruz. Cinsellik için de aynı durum geçerli ve cinsel fonksiyonların kontrolü de beyin tarafından sağlanıyor. Ancak bu işleyiş kadınlarda ve erkeklerde farklı olarak ortaya çıkıyor. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji ve Androloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Murad Başar, “Cinselliği kontrol eden hormonların ilk etki gösterdikleri bölge beyin oluyor. İnsan beyninin alt bölümü hipotalamus olarak adlandırılıyor ve cinsel fonksiyonların beyindeki en önemli kontrol merkezinin burası olduğu biliniyor. Bu bölgeden salınan ‘gonadotropin’ adı verilen hormon aracılığıyla, tüm cinsel fonksiyon ve üreme sistemi kontrol ediliyor. Bu hormon hipotalamusun hemen altında yer alan hipofiz bezi üzerinde etkili oluyor ve buradan gonadotropinler adı verilen iki hormonun salınmasına neden oluyor. İki gonadotropinden biri olan ve hipofizden salınan LH erkekte testis üzerine etki göstererek erkeklik hormonu olarak adlandırılan testosteron salınmasını sağlıyor. Bu yolla cinsel istek (libido) ve cinsel aktiviteyi kontrol ediyor. Bu temel hormonların yanı sıra yine hipofizden salınan prolaktin ve oksitosin gibi hormonlarla, hipotalamustan salınan dopamin ve seratonin gibi pek çok madde cinsel aktivitenin düzenlenmesinde rol oynuyor” diyor.

    Kadınlarda ise kalp ve damar hastalıkları; libidoda azalma, vajinal kuruluk, ağrılı cinsel ilişki, azalmış genital duygulanım ve orgazma ulaşmada zorluk ile kendini gösteriyor.

    Erkeklerin zamana ihtiyacı oluyor
    Erkek ve kadında cinsel aktivite döngüsü dört aşamada gerçekleşiyor: Arzu, heyecan, orgazm ve çözünme. Cinsel isteği sağlayan libido, ilişki sırasında hipotalamusa etki ediyor ve dopamin salınmasına katkıda bulunuyor. Diğer taraftan, testosteron seratonin salgısını ise engelliyor. Cinsel uyarılar ile birlikte oksitosin salınımı artıyor. Düşük düzeylerdeki oksitosin artışı hem uyarılmayı kolaylaştırıyor hem de boşalma ve orgazm için uyarıcı rol oynuyor. Orgazm sonrası ise oksitosin düzeyi çok daha hızlı artıyor. Bu artış cinsel fonksiyonlar üzerine baskılayıcı etki yapıyor. Bu nedenle erkeklerde ilk ilişkiden sonra tekrar ereksiyonu sağlayabilmek için oksitosin düzeyinin normal düzeylere ineceği bir dinlenme döneminin geçmesi gerekiyor.

    ■ Seks sırasında salgılanan sıvıların cinsellik üzerinde etkileri var mı?
    Prof. Dr. Mehmet Murad Başar, “Cinsel ilişkinin arzu ve heyecan dönemlerinde yoğun olmak üzere, her iki cinste de cinsel organlarda yer alan salgı bezlerinde birtakım değişiklikler görülüyor. Bu durum kadınlarda daha belirgin oluyor ve cinsel aktivite için önemli rol oynuyor. Erkeklerde ise cinsel ilişki sonrasında meninin iletildiği idrar kanalı (üreta) boyunca yer alan bazı salgı bezlerinde birtakım salgılar oluşuyor. Ancak, bunların erkek cinsel fonksiyonu üzerinde etkisi olmuyor ve erkek üreme hücresi içermiyor. Bu salgıların temel görevi meninin idrar kanalından geçişini kolaylaştırma ve meni içinde yer alan üreme hücrelerinin dış ortamda yaşamasına destek olacak maddeleri sağlamak” diyor.

    Aşkın da hormonu var
    Biz aşkı sürekli tanımlamaya çalışsak da bir türlü doğru cevabı bulamayız. Oysa ki aşkın da hormonu var: Oksitosin. Aşk hormonu olarak bilinen bu hormon, beyinde hipofiz bezinden salgılanıyor ve cinsel uyarılma sırasında ortaya çıkarak, kadın cinselliğinde büyük önem taşıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Dilek Erdoğru, “Oksitosin denilen sihirli formül 9 amino asitten oluşmuş peptid yapıda bir molekül. Kadının cinsel aktivite sırasında monogam şekilde bağlanmasını sağlayan da işte bu hormon. Bu nedenle bağlanma hormonu olarak da adlandırılıyor. Aşık olan kişilerin kan plazma seviyesinde oksitosin hormonu daha yüksek seviyede bulunuyor. Bu yüzden aşk hormonu olarak da biliniyor. Bu hormon stresi azaltıyor ve ruh halini iyileştiriyor” diyor. Oksitosin aynı zamanda kaslarda kasılmayı artırarak, sperm ve yumurta naklini kolaylaştırıyor ve üremeyi olumlu yönde etkiliyor. Normal doğumun 2. ve 3. evresinde rahim kasılmalarına yol açan oksitosin, rahim ağzının açılarak doğum kanalının genişlemesine de yardımcı oluyor.

    Hormon takviyesi
    Cinsel isteği artırmak için hormon takviyesinin yalnızca gerçekten testosteron düşüklüğü olan kişilerde uygulanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Murad Başar, “Ancak, bu tedaviyi planlarken erkeğin yaş dönemi ve beklentileri göz önünde bulundurulmalı. Üreme çağında olan ve çocuk sahibi olma beklentisindeki bir erkekte cinsel isteksizlik tedavisinde dışarıdan testosteron ilaçları kesinlikle kullanılmamalı. Çünkü dışarıdan verilen testosteron hem vücudun kendi ürettiği testosteronu baskılıyor hem de sperm üretimini engelliyor. İleri yaşlarda ortaya çıkan ve çocuk sahibi olma beklentisi olmayan erkeklerde ise cinsel isteği artırmak amacıyla, testosteron düzeyi düşük ise ilaç tedavisi uygulanabiliyor. Ancak bu durumda da hastalarda prostat hastalıkları yönünden dikkatli olunması ve tedavi öncesinde prostat muayenesi yapılması gerekiyor” diyor.

    ■ Testosteron
    Hipotalamustan salınan GnRH folikül uyarıcı hormon (FSH) yapımını da sağlıyor. FSH erkeklerde testise etki ederek erkek üreme hücresi olan spermatozoa yapımını düzenliyor. Testosteron cinsellik veya erkeklik hormonu olarak bilinmesine rağmen aslında erkek vücudunda pek çok sistem üzerine etki ediyor. Sağlıklı ve yetişkin bir erkekte testosteron sadece cinsel yönden değil; kas dokusunun gelişmesi, kalp fonksiyonlarının düzenlenmesi, yağ metabolizmasının kontrolü, kemik gelişimi, ses tellerinin yapısının oluşması, saç ve kıl dağılımın düzenlenmesi, ruh sağlığı ve beyin fonksiyonlarının işleyişi, kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımı gibi pek çok sistemik fonksiyon üzerinde rol oynuyor. Ayrıca, göğüs dokusunun gelişiminin engellenmesi ve prostat bezinin gelişiminin kontrolünün yanında testosteron esas olarak erkek üreme hücreleri spermatozoaların olgunlaşması ve fonksiyonu için de büyük önem taşıyor.

    Formsante