Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol sayesinde siz de bu dertten kurtulacak artık horlamayacaksınız!
Horlama her yaşta görülebilen fiziksel bir sorundur.Yaşlı insanlar daha yüksek sesle ve şiddetle horlama eğilimindedir.
Uyku sırasında solunum yaparken havanın akışına engel bir durum varsa, yüksek ses ile sonuçlanır ve buna horlama denir.Hava akışı düzensiz, yetersiz uyku veya yataktaki yatış pozisyonu gibi nedenlerle rahat nefes alınamıyorsa bunlar hep horlama nedenidir. Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol sayesinde siz de bu dertten kurtulacak artık horlamayacaksınız!
Horlama zararsız gibi görünse de, kalitesiz uyku alımı, gün boyu agresiflik ve yorgunluk gibi sonuçlar doğurabilen bir etkendir.
Ayrıca odadaki diğer insanların uyku düzenini bozarak, huzurlu bir gece geçirmelerini engelleyen bir durumdur. Aşırı horlama böbrek, kalp beyin gibi hayati organların oksijen alınımını engelleyerek, çalışma fonksiyonlarını bozabilir. En doğru olanı biran önce bu problemden kurtulmaktır.
Size bildireceğimiz horlamadan kurtulmak için 6 doğal yola uyarak bu soruna çözüm bulabilirsiniz.
Yatış Pozisyonu Mühim Size önerimiz horlamak istemiyorsanız, asla sırtı üstü yatmayın.
Sırt üstü yattığınızda dil ve boğaz kasları gerginliği azalır, gevşek kaslar sırt üstü yatınca dilin boğaz arkasına doğru kaymasına engel olamaz.,ve bu gevşemeye bağlı olarak horlama görülür. Yüzüstü yatmakta sağlıklı bir pozisyon değildir.
Doktorların önerisi sağ avucunuz sağ yanağınızda olmak üzere, sağ tarafınıza yatmanızdır.
Horlamanızda önemli ölçüde azalmanın olduğunu göreceksiniz.
Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
Reyhan Çayı
Birkaç fesleğen(reyhan) yaprağını ezin ve bir fincan ölçüde 2 dakika kaynatın.
1 tatlı kaşığı bal ekleyip, çayı süzmeden için.
Fesleğen tıkanıklığı açarak boğaz yolunuzu, soluk borunuzu açık tutar.
Horlamadan kurtulmak
Papatya Çayı
1 bardak sıcak suya kuru papatya atıp, demleyin ve bir tatlı kaşığı bal ekleyip sıcak sıcak için.
Papatya çayının sinirler üzerinde yatıştırıcı ve sakinleştirici etkisi vardır.
Stresi azaltıp, horlamayı keser.
Horlama Sorunundan Kurtulmak İçin Tavsiyeler
Horlama sorunundan kurtulmak istiyorsanız kesinlikle alkolü bırakmalısınız.
Alkol boğazın arkasında bulunan kasların düzgün bir şekilde çalışmasını engeller.
Düzenli spor yapmakta kasları güçlendiren ve horlamayı engelleyen şeylerdendir. Obezite de horlamanın en büyük nedenlerindendir.
Şayet kiloluysanız, kilo vermelisiniz.
Kilo verip, ideal kiloya ulaştığınızda horlamanızında geçtiğini göreceksiniz.
Uyumadan önce ağır yemeklerden kaçının, şayet açsanız açlığınızı narenciye ve sebze yiyerek bastırın.
Sağlıklı beslenmekte horlamaktan kurtulmakta etkilidir.
Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
Zeytinyağı
Yatağa girmeden önce yalnızca bir çay kaşığı zeytinyağı içerseniz, boğaz kaslarınız kayganlık kazanır,
soluk borunuz açılır ve bu da horlamayı azaltır ya da engeller.
Böylece uykuda soluk alıp verirken, dokular artık titreyip ses çıkarmaz.
Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
Süt Her gece yatmadan önce ılık bir bardak süt için.
Buna bir tutam zerdeçal tozu veya biber tozu ekleyin. Zerdeçal solunum yollundaki herhangi bir tıkanıklığı temizler, ve soluk borusunun açık olmasını sağlar.
Süt ise soluk borusunun büyük koruyucularındandı.
Böylece nefes alışverişiniz rahat ve kolay olur.
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.
Zihinsel ve bedensel rahatlamayı sağlayan, mutlu olmayı ve mutluluk vermenin yollarını arayanların uğraş verdiği yoga, son yılların moda sporu haline geldi. Meditasyon olarak da bilinen egzersizlerden oluşan yoganın farklı türleri bulunuyor. Bunlardan biri de“bikram” yani “sıcak yoga”. Bu yoga türünün insanları terleterek zayıflattığı söyleniyor; öyle ki ünlü oyuncu-manken Serenay Sarıkaya, yeni başlayacak olan dizisi için sıcak yoga sayesinde tam 6 kilo vermiş. Bu yoga türü akıllara “Yoga zayıflatır mı? Vücut toksinlerden arınır mı?” sorusunu getirdi. Alanın uzmanlarına ve uygulayanlara sorduk.
‘Yoga’nın vücut ölçüsüyle ilgisi yok’
Yoga Eğitmenleri Derneği Başkanı Bora ERCAN:
“Ünlüler yoga yaptıklarında ünlü olduklarını unutsunlar. Çünkü yogayı böyle şeylere bulaştırmamak gerekiyor. Çok zayıf bir insanda yoga yapıyor olabilir, o zaman onun da kilo alması lazım. Yoga sayesinde beden ulaşacağı en sağlıklı forma kavuşur. Herkesin kendi ideal bedeni vardır. Bizim insanımız kiloya takmış vaziyette, zayıflayacağım diye yemek yemiyor. Yoganın vücut ölçülerimizle çok ilgisi yok, mental bir şey. Bir tür çıkarmışlar, sıcak yoga kilo verdirir diye. Zaten sıcaklıkla kilo verirsiniz. Yogada niyetiniz neyse odur, kalbiniz neyse o. Benim gözümün önünde yoga ile 25 kilo veren insanlar var ama yoga kilo vermek için yapılan bir aktivite gibi algılanıyor. Yoga bu değil.”
‘Yoga zayıflamaya yardımcı olur’
Yoga Eğitmeni Monika TUGUTLU:
“Yoga yapmak kilo vermeye yardımcı olabilir, bunun için farklı yoga çeşitleri vardır. Her gün düzenli olarak 1.5 saat terleyerek yoga yaparsanız, kilo verebilirsiniz. Hemen hemen her spor kilo vermeye yardımcı olur ama yoga yalnızca spor değildir. Aynı zamanda metidasyondur. Yoga yaparken yalnızca vücudunuz değil, kalbiniz ve beyniniz de değişiyor. Bunu başka hiçbirşeyde bulamazsınız. Yogayı disiplinle planlı bir şekilde yaparsanız ve kararlı olursanız bütün hayatınız değişir ve daha başarılı olursunuz. Benim de yoga sayesinde her şeyim değişti. İlişkim, arkadaşlarımla iletişimim ve hayata bakışım farklılaştı.”
‘Yaşam biçimi haline getirirsek kalıcı olur’
Sunucu Ece VAHAPOĞLU:
“Yoga veya herhangi bir spor disiplini, tek başına zayıflatmaz. İdeal vücut için spor ve sağlıklı beslenme bir arada olmalı. Doğru hedef zayıflamak değil, fit olmaktır. Bunu bir yaşam biçimi haline getirirsek kalıcı olur. İstediğin kadar spor yap; doğru beslenmezsen, su içmezsen faydasını göremezsin. Zayıflamak için yogayı kullanmak, felsefesine hakaret olur.”
‘Kişi sıkılaşabilir, hatta bir beden incelebilir’
Beslenme Uzmanı-Diyetisyen Hülya ÇAĞATAY:
“Yoga, pilates gibi vücutta harekete neden olan, kasların uzunlamasına çalışmasını sağlayan bu egzersizler vücutta sıkılaşmaya neden olur. Yoga sadece meditasyon olarak algılanıyor ancak vücut terbiye ediliyor ve kaslar da çalışıyor. Kiloda değişiklik olmadan kişi sıkılaşabilir hatta bir beden incelebilir ama kilo veremez. Çünkü yoga, pilateste uygulanan egzersizlerde çok ciddi bir enerji kaybı olmaz. Bu nedenle tek başına kilo verdiremez ancak kilo verme yöntemlerini destekleyen bir egzersiz uygulaması olarak düşünülebilir. Yoga tek başına kilo verdirir düşüncesi oldukça yanlış, böyle düşünülmemeli.”
‘Zayıflama biçimi olarak görülmemeli’
Sağlıklı Beslenme Uzmanı Dr. Ender SARAÇ:
“Yoga, dünyada ve Türkiye’de çok sömürülen bir konu oldu. Cinselliğe, aydınlanma yoluna iyi gelir gibi suiistimal edildi. İnsanın mükemmelleşmesi, beslenme alışkanlıkları için birçok şey var. Yoga yalnızca bunlardan biri. Türkiye’de sadece fiziksel egzersiz olarak algılanıyor. Yoga bilinçli olarak yapılırsa toksinlerden arınmayı sağlar, kas iskelet sistemini iyileştirir ve stresi azaltır. Ben Miami’de sıcak yoga yapmıştım, orada ter atmak amaçlı ve metabolizmayı hızlandırdığını söylediler. Sıcakbir ortamda olduğu için dikkat etmek gerekir. Kalbe de zararı var. Uzmanla çalışmak gerek. Bünyeyi zorluyor ve kesinlikle zayıflama biçimi olarak düşünülmemeli.”
‘Planlı beslenmeyle iyi sonuç alınabilir’
Diyetisyen Gizem KESERVURAN:
“Yoga yani meditasyonve pilates gibi sporlarda bulunan egzersizler, kişinin kilo verme sürecinde çok yardımcı olur. Hatta hem beslenme planlı bir şekilde olursa ve eş zamanlı olarak yoga yapılırsa iyi sonuçlaralınabilir. Böylece kilo verimini hızlandırır. Çünkü yoga çakralar üzerine bir sistem ve kas gruplarını da çalıştırıyor. Yoga doğru nefes alma tekniklerini öğretir. Doğru nefes alımı da vücuda sağlıklı oksijen girmesidir. Bu da hücrelere doğru oksijenin gitmesini sağlar. Doğru oksijen demek de yağ yakımıdır.”
Üst solunum yolunun kısmi tıkanıklıklarına bağlı olarak gelişen horlama sosyal hayatı olumsuz etkileyen bir problem ikensolunumun tam olarak durması anlamına gelen apne çok ciddi bir sağlık sorunudur.
Horlama ve Uyku Apnesi Sendromu Nedir?
Üst solunum yolunun kısmi tıkanıklıklarına bağlı olarak gelişen sesli uyku; horlama, uyku sırasında solunumun durması ise apne olarak isimlendirilmektedir. Basit horlama sosyal bir problem iken apne mutlaka tedavi edilmesi gereken ciddi bir sağlık sorunudur.
Solunum havanın ciğerlerimize doğru akışı sırasında solunum yollarının cidarında oluşan çekilme (vakum) etkisi ile dar bölgelerde oluşan türbülansa bağlı olarak mukozal yüzeylerin karşılıklı çarpışması horlama sesini oluşturmaktadır. Hava yolları cidarındaki bu çekilme etkisine bağlı olarak hava pasajının daralması ile hava akışı azalmakta hatta kanalın tamamen çökerek kapanması ile solunum durabilmektedir.
Uyku sırasında burun ve ağız solunumunun 10 saniyeyi geçecek şekilde tam olarak durması apne, bir saatlik uyku sırasında oluşan apne sayısı Apne İndeksi (AI) olarak isimlendirilmektedir.
Uykuda akciğerlere giden hava akımının 10 saniyeden uzun süre ile %30-50 oranında azalması ile beraber solunum hareketinin azalması ya da kandaki Oksijen doygunluğunun (O2 saturasyonu) azalması hali ise hipopne olarak ifade edilmektedir.
Uykuda solunum durması hastalığının ciddiyetinin saptanmasında en fazla kullanılan değer olan AHI (Apne hipopne indeksi) değeri bir saatlik uyku sırasında oluşan apne ve hipopne sayılarının toplamını ifade etmektedir.
Uyku sırasında solunumda oluşan bu değişiklikler ile beraber beyin elektrik aktivitesi, kan oksijen düzeyi, kalp ritmi, kan basıncı, hava yolu basıncı, vücut pozisyonu gibi pek çok parametre polisomnografi testi (uyku analizi) ile takip edilerek problemin ciddiyeti tespit edilmektedir.
Genel olarak AHI değeri 5 in altında ve kan Oksijen doygunluğu %90 ın üzerinde olan hastalardaki problem basit horlama ya da üst solunum yolu direnç sendromu olarak kabul edilirken AHI değeri 5-30 arasında olanlar hafif, 30-50 arasında olanlar orta, 50 den fazla olanlar ise ağıruyku apnesi olarak kabul edilmektedir.
Kandaki oksijen doygunluğu göz önüne alındığında uyku sırasında kan oksijen doygunluğunda %85 in altına değerler saptanan hastalar orta, %60 tan düşük değerler saptanan hastalar ağır uyku apnesi olarak değerlendirilirler.
Görülme Sıklığı
Otuz yaş altındaki erkeklerde basit horlama oranı %10 iken 60 yaşın üzerindeki erkeklerde oran %60’a kadar çıkmaktadır. İdeal kilolarının %15 daha fazlasına sahip olan insanlarda horlama ve apne sıklığının arttığı gösterilmiştir.
Amerika’da 30-60 yaşları arasında erkeklerin %24’ünde kadınların %9’unda apne indeksi 5 ve üzerinde bulunmuştur.
Şikayetler ve Bulgular
Hastalığın şiddetine bağlı olarak değişen gündüz uyku hali vardır. Hastalar gece uyku zamanı ne kadar uzun olursa olsun gün içerisinde de uyku problemi çekerler. Gece uykuları iyi olmadığından sabahları dinlenememiş olarak kalkarlar. Apne indeksi ve/veya AHI çok yüksek olan hastalarda konuşma esnasında ve araba kullanma sırasında dahi uykuya dalma gözlenir. Sabah belirgin olup daha sonra hafifleyen baş ağrısı, gün boyu izlenen unutkanlık, dikkat azlığı, konsantrasyon bozukluğu eşlik eden başlıca bulgulardır.
Hastaların doktora başvurmasına neden olan en önemli şikayet ise horlamadır. Hastanın yatak partnerinin de görüşmede bulunması doğru bir hikaye alma açısından önem arz eder.
Uyku kalitesinin bozuk olması hastalarda anksiyete bozukluklarına, bilişsel yeteneklerde azalmaya, saldırganlığa ve depresyona da yol açabilmektedir. Horlama ve uyku apnesi sendromu olan hastalarda cinsel fonksiyon bozukluklarına da sık rastlanır. Cinsel fonksiyon bozukluğunun altında yorgunluk, isteksizlik, psikolojik rahatsızlıklar ve uykusuzluk ile ortaya çıkan hormonal değişiklikler bulunmaktadır.
Gece sık idrara kalkma uyku apnesi sorunu olan hastalarda sıkça gözlenen bir bulgudur. Özellikle çocuklarda kanda karbondioksit miktarının artmasıyla mesane kasılma bozuklukları, sık idrar kaçırma, erişkinlerde ise sık idrara kalkmaya neden olur.
Bu hastalarda sıklıkla görülen yağ metabolizması bozulmaları sonucunda hastalar kilo almaya devam ederler. Kilo problemi arttıkça metabolizma değişiklikleri belirginleşerek hastanın kilo vermesini gittikçe güçleştirir. Göğüs ve ense kısmında belirgin olarak ortaya çıkan gece terlemesi bu tip hastalarda görülen diğer bulgudur.
Yüksek tansiyon, akciğer hipertansiyonu, kalp ritim bozuklukları, kalp damar rahatsızlıkları ve inme gibi problemlere de uyku apnesi sendromlu hastalarda sıkça rastlanmaktadır. Apne indeksi 20’nin üzerinde olan hastaların ölüm riski de normale göre çok yüksektir; dolayısıyla hastaların mutlaka tedavi edilmeleri gerekir.
Uyku Apnesi Tanısı
Uyku apnesi sendromu pek çok sistemi ilgilendirebilen bir rahatsızlıktır. Hastalara tanı koymada iyi bir hikaye alınmalı ve genel vücut muayenesi yanında gerekli olan durumlarda bu probleme neden olabilecek şeker hastalığı, tiroid yetmezliği gibi sistemik hastalıkları araştırmaya yönelik tahliller yapılmalıdır.
Uyku apnesi şüphesi ile başvuran hastada üst solunum yolunun ayrıntılı bir muayenesi gerekir. Muayenenin uyanıkken yapılması nedeniyle muayene ile uyku apnesi sendromu tanısı koymaktan çok apneye neden olabilecek burun içi, yumuşak damak, küçük dil (uvula), bademcikler, dil kökü gibi bölgelerde belirgin ya da şüpheli tıkanma ve çökmelerin ortaya konması amaçlanmaktadır.
Burundan bükülebilir bir kamera ile girilerek damak arkası ve dil arkası bölgelerin doğal pozisyonlarında değerlendirilmesi (fiberoptik larengoskopi) muayenenin en önemli aşamalarından birisidir.
Tanı amacı ile yapılan en önemli test uyku analizidir (polisomnografi). Polisomnografik inceleme yapmaksızın uyku apnesi sendromu tanısını koymak ve problemin derecesini anlamak mümkün değildir.
Uyku apnesi tanısı konulan hastalarda son zamanlarda giderek daha fazla tercih edilen bir değerlendirme yöntemi ise uyku endoskopisidir. Bu tetkik ile ameliyathane şartlarında gece uykusu anestezik ilaçlarla taklit edilirken burundan endoskop ile girilerek tıkanmanın seviyesi değerlendirilir. Cerrahi tedavi tekniğine karar verebilmek için son derece faydalı olan bu değerlendirme sırasında özellikle dil kökü kaynaklı problemi olan hastalarda ağız içi aparatların solunum yolunu açıcı etkisi de kontrol edilebilmektedir.
Uyku Apnesi Tedavisi
Horlama ve uyku apnesi sendromu olan hastalarda tedavi hastalığın şiddeti ve tıkanmanın yerine göre çok farklı alternatifler içermektedir.
Horlama ve uyku apnesi sendromu hastalarının çoğunluğu normal kilolarının hayli üzerinde olan hastalardır. Kilo vermenin sadece diyetle yapılması mümkün olmayıp günlük aktivitenin de artırılması ve bu yaşam stilinin standart hale getirilmesi gerekmektedir; Hastalara mümkün olduğunca alkol kullanmamaları ve yatıştırıcı etkiye sahip ilaçlardan uzak durmaları tavsiye edilmelidir.
Sırt üstü yatış pozisyonunda şikayetlerin arttığı genellikle hasta yakınları tarafından da ifade edilmektedir. Yan pozisyon tavsiye edilen uyku pozisyonudur. Sırtüstü pozisyonunda yatmamak için sırta yastık koymak, pijamaya top dikmek gibi metotlar kullanılabilir.
Horlama tedavisi için yatmadan önce ağıza sıkılarak kullanılan ilaçlarda amaç boğaz bölgesinin yağlandırılmasıyla sürtünmeyi azaltmak; ve horlama sırasında oluşan gürültünün şiddetini düşürmektedir. Özellikle burun tıkanıklığı şikayeti belirgin olan hastalar uykuda burnu açık tutan bantlar ve benzeri aparatlardan fayda görmektedir. Başı yüksekte tutan ve burun tıkanıklığını azaltıp dil pozisyonuna olumlu katkıda bulunan özel yastıklar da bazı hastalarda horlamanın azaltılmasında etkili olmaktadır. Bu tür uygulamalar basit horlama olgularında rahatlıkla kullanılabilecekken uyku apnesine belirgin etkileri olmamaktadır. CPAP (continuous positive air pressure) Cihazı uyku apnesi sendromu hastalarında cerrah tedavinin en önemli alternatifidir. CPAP cihazı ile sağlanan pozitif basınçla nefes alma sırasında hava yolunda çökmeye neden olan negatif basıncın dengelenmesi ve hava pasajının açık tutulması sağlanır.
Cerrahiyi kabul etmeyen, cerrahiden yeterince fayda görmemiş veya çeşitli nedenlerle ameliyat yapılamayan hastalarda CPAP kullanılmalıdır. Ayrıca cerrahiye hazırlanan hastalarda da geçiçi olarak CPAP kullanılabilir.
CPAP’ın kullanımını kısıtlayan en önemli faktör hasta uyumudur. Cihazın her gece düzenli olarak kullanılması burun içinde ödeme, kurumaya ve kanamalara yol açabilir. Burun tıkanıklıkları da bu cihazın kullanılmasını zorlaştırır. Bu nedenle hastalarda CPAP kullanımı öncesinde burun içinde hava pasajını daraltan problemlerin cerrahi olarak düzeltilmesi gerekebilmektedir.
Son yıllarda çok sayıda ve çeşitte kullanıma giren ağız içi aparatları ile alt çenenin öne gelmesi boğaz ve dil kökünde hacmi artırırken dilin öne gelmesi ile dil kökü ve boğazın yanında damak arkası bölgede de genişleme sağlanmaktadır. Basit horlaması olan uygun hastaların bu tür apareylerden belirgin fayda görmesine karşın uyku apnesi sendromu olan hastalarda sadece ağız içi aparatlar kullanılarak problemin çözülmesi genellikle mümkün olmamaktadır.
Uyku Apnesinde Cerrahi Tedavi
Tıkayıcı uyku apnesinde probleme neden olan tıkanma alanı genellikle tek bir bölgeye lokalize olmayıp birkaç anatomik bölge farklı derecelerde olaya katılabilmektedir.
Uyku apnesi cerrahi tedavisinde genel olarak yumuşak damak ve dil kökü bölgelerindeki tıkanmaların çözülmesi amaçlanmaktadır
-Yumuşak Damağa Yönelik Ameliyatlar
Bu bölgede uygulanan cerrahilerde amaç küçük dil ve yumuşak damak arkasındaki hava pasajının hacminin artırılması ve dokulardaki çökme eğiliminin azaltılmasıdır. En sık cerrahi uygulanan bölge olmasına karşın hastaların sadece dörtte birinde problem sadece bu bölge ile sınırlıdır.
Hastaların yarısına yakın bir oranında damak ile beraber dil kökü ya da burun bölgesinde de sorun vardır. Sonuç olarak hastaların %75’inde az veya çok oranda yumuşak damak ve küçük dil problemi olduğu söylenebilir.
Yumuşak damağa yönelik yapılacak müdahaleye karar verirken uyku analizinin yanı sıra küçük dil (Uvula), yumuşak damak, boğaz arka yan duvarları (lateral farengeal bantlar) ve bademciklerin muayene ve uyku endoskopisi bulguları dikkatle değerlendirilmelidir.
Damak radyofrekans uygulamaları; Yumuşak damak dokusu içerisine verilen enerji ile mukoza altındaki dokularda ve damak kaslarında büzülme ve sertleşme ile iyileşen ısı hasarı oluşturulması prensibine dayanır. Sonuç olarak yumuşak damağın hava akımının yarattığı vakum ile titreme ve çökmeye meylinde azalma olur. İşlem ofis şartlarında lokal anestezi altında yapılabilmektedir (şekil 1).
Yumuşak damaktaki kalınlaşma ve sarkmanın sınırlı miktarda olduğu, genellikle horlama şikayeti olup belirgin apnesi olmayan hastalarda ya da hafif yumuşak damak problemi olup apneye neden olan asıl patolojinin diğer bölgelerde olduğu hastalarda tercih edilmektedir.
Yumuşak damağa radyofrekans uygulanması
Şekil 1. Yumuşak damağa radyofrekans uygulanması
Yumuşak damağa implant uygulaması (Pillar Implant): Pillar Prosedürü yumuşak damağın horlama sesinde etkili olan titreşimini ve havayolunu tıkamasına sebep olan gevşekliğini azaltmak için damağa üç adet küçük implant yerleştirilmesi işlemidir (Şekil 2). Bu implantlar yerleştirildiğinde, yumuşak damağa yapısal destek sağlarlar. Zamanla, vücudun doğal dokusunun bu implantlarla kaynaşması yumuşak damağın yapısal bütünlüğünü ve sertliğini artırır.
Pillar Prosedürü
Şekil 2. Pillar Prosedürü
Pillar prosedürü horlama ve apneye yönelik diğer ameliyatlarla birlikte de uygulanabilmektedir.
Küçük dilin kısaltılması (Uvulektomi): Aşırı horlama zamanla uvulanın ödemlenerek uzayıp kalınlaşmasına yol açabilir. Hastaların çok az bir kısmında horlama ve uyku apnesinin sebebi tek başına uzun ve/veya kalın bir uvuladır. Dolayısıyla son derece seçilmiş hastalarda tedavide sadece uvulektomi uygulanır.
Yumuşak damak ameliyatları (Uvulopalatofaringoplasti – UPPP): Yumuşak damak ameliyatları uyku apnesi sendromlu hastalarda en sık uygulanan cerrahilerdir. Temel olarak küçük dil (uvula), yumuşak damak ve bademciklerin (tonsiller) oluşturduğu hacmin küçültülmesi ve yumuşak damak arkasında kalan hava yolunun genişletilip gerginleştirilmesi amacı ile uygulanır. Bu amaçla ilk tanımlanan teknik klasik uvulupalatoplasti (UPPP) ameliyatı olmakla beraber günümüzde bu tekniğin uygulaması oldukça azalmış olup hastaların anatomik yapılarına ve problemin özelliğine göre birbirinden çok farklı içerikte müdahaleler yapılmaktadır.
Yumuşak damağa yönelik ameliyatlarının genel olarak basit horlama hastalarının %85’inde, uyku apnesi sendromlu hastaların %25-75’inde başarılı olduğu belirtilmektedir.
Klasik UPPP Ameliyatında çıkartılan dokular
Şekil 3. Klasik UPPP Ameliyatında çıkartılan dokular
-Dil Köküne Yönelik Ameliyatlar
Horlama ve uyku apnesi sendromu olan hastalarda yumuşak damak ile birlikte en sık problem dil arkası bölgede saptanmakta ve birçok hastada her iki bölgeye de cerrahi müdahale yapılması gerekebilmektedir.
Özellikle kilolu ve vücut kütle indeksi (BMI) yüksek olan hastaların vücut ağırlığının %10’u kadar kilo vermeleri durumunda dil kökü bölgesinden kaynaklanan şikayetlerinde azalma olma ihtimali fazladır. Bu nedenle izole olarak dil kökünde problem saptanan hastalarda vücut kütle indeksinin yüksek bulunması durumunda ameliyat planlanmadan önce mutlaka kilo vermeye yönelik teknikler denenmelidir. Belirgin yumuşak damak patolojisi olan hastalarda orta veya şiddetli apne olması durumunda burun ve damağa yönelik cerrahi öncelikle yapılabilir. Her iki grupta da kilo vermeye yönelik çalışma döneminde gerekirse CPAP kullanılmalıdır.
Dil kökünün lazerle küçültülmesi: Ağız içinden uygulanan bir lazer yardımıyla dil kökünün orta hattında yumuşak doku çıkartılması işlemidir. Aynı zamanda dil kökü lenf dokusunun (dil bademcikleri), ve bazı gırtlak yapılarının küçültülmesi de uygulanabilir. Bu ameliyatlar sonrasında dokulardaki şişme ya da kanamaya bağlı hava yolunun tıkanması ihtimaline karşı geçici olarak boyundan hava yoluna tüp yerleştirilmesi (Trakeotomi) gerekir.
Dil kökü radyofrekans uygulamaları: Dil köküne radyofrekans uygulanmasıyla doku içinde gelişen hasarın sert iyileşme dokusu ile iyileşmesi sonucunda dil kökü hacminde azalma beklenir. Lokal anestezi ile ofis şartlarında da uygulanabilen bu yöntemin olumlu sonuçlarının izlenebilmesi için 4-6 seans tekrarlanma gerekliliği en önemli dezavantajıdır. Dil kökünde büyüme saptanan uyku apnesi hastalarında diğer cerrahilerle beraber aynı seansta uygulanabilir. Bu bölgede uygulanan diğer yöntemlere göre komplikasyon ihtimali belirgin olarak azdır.
Ağız tabanında dili öne çeken kasın ilerletilmesi: Dil kökü bölgesinde hava yolunun genişlemesini sağlayan bir operasyondur. Uyku esnasında kaslarda oluşan gevşeme ve REM uykusundaki tam hareketsizlik dilin geriye düşmesine yol açtığından dili öne çeken kasın gerilmesiyle dilin uyku esnasındaki geriye düşmesinin önüne geçilmiş olunur.
Dilin bağlı olduğu kemiğin (Hyoid) dikişle asılması: Dil arkasındaki bölgede hava yolunu genişletmek amacı ile yapılan bir ameliyattır. Dilin bağlı olduğu hyoid kemiğin dikişlerle alt çene kemiğine ya da boyundaki tiroid kıkırdağa bağlanması ve bu kemiğe yapışan kasların gerilmesiyle de dil kökü gerisinde kalan hava pasajının çökmesi engellenir.
Dil köküne askı dikişi uygulanması: Dilin geri düşmesini önlemek amacı ile yapılan bu ameliyat ile dil kökünden geçirilen bir dikiş çene kemiği içine tespit edilerek dilin geri düşmesi engellenir. Bu yaklaşımın en önemli komplikasyonu ameliyat sonrası dokularda şişlik (ödem) gelişmesidir. Erken dönem sonuçları iyi olmakla beraber zamanla dikişin doku içinde kayması ile başarı azalmaktadır.
– Üst ve alt çene kemiklerinin ilerletilmesi (Maksillomandibuler osteotomi ve ilerletme)
Yüzün orta bölgesinin, sert damak ve alt çene kemiğinin öne kaydırılmasını içeren ciddi bir operasyondur. Bu ameliyatta arka hava yolu genişletilmiş, dili önde tutan kas gerginleştirilmiş olur. Ayrıca ağız içi hacmi artırılmış olmaktadır.
-Burun Ameliyatları
Horlama ve uyku apnesi nedeniyle başvuran çoğu hastada burun içinde eğiklik ya da et büyümesi gibi bir problemler de tespit edilmektedir.
Damak ve dil kökünde belirgin patoloji saptanmayan hastalarda ve CPAP adaylarında burunda ciddi tıkanıklık olması durumunda öncelikle bu problem çözülmelidir.
Ağır uyku apnesi olan kan Oksijen doygunluğu çok düşük, kalp ritm problemleri bulunan, CPAP’i kullanmış fakat yeterince fayda görememiş hastalarda ve cerrahi sonrası dokulardaki şişmeye bağlı üst solunum yolu tıkanması riski olan hastalarda trakeotomi açılmalıdır.
Burun eti büyümesi çeşitli sebeplerle ortaya çıkabilmektedir. Burun deviasyonu, alerjik nezle varlığı, kronik sinüzit, reflü, tiroid hormon bozuklukları, kronik sigara içiciliği, kötü hava koşulları gibi bir çok faktör burun eti büyümesine neden olabilmektedir.
Burun etlerinin büyümesi burun tıkanıklığı, nefes alamama, başağrısı, horlama, sabah yogun uyanma gibi bir çok şikayete sebep olabilmektedir.
Burun eti büyümesi sorununun ortadan kaldırılması, hastalarımızı oldukça rahatlatmaktadır ve mevcut şikayetleri ortadan kaldırmaktadır.
Bu sorunun çözümünde izlenecek ilk yol tabiî ki ilaç tedavisidir. Alerji ilaçları ve burun etini küçülten ilaçlar belli bir süre kullanılabilir.
İlaç tedavisiyle gerileme olmuyorsa bu durumda burun eti küçültme yöntemleri, farklı tedaviler şeklini almaktadır.
Bu konuyla ilgili tedavi yöntemleri de son zamanlarda oldukça değişmiş durumdadır. Burun etinin radyofrekansla küçültülmesi bunlardan birisidir. Burun eti büyümelerinin yaklaşık % 80 i radyofrekansla küçültülebilmektedir.
Lokal anestezi altında yapılabilen basit bir girişim olan radyofrekans yöntemi 5-10 dakika süren kısa bir işlemdir ve işlem sonrası hastalarımız aynı gün bile işlerine devam edebilmektedir.
Radyofrekans ile küçülmesi mümkün görülmeyen burun eti problemleri varsa, bu sorun endoskopik burun eti küçültme yöntemleriyle ortadan kaldırılabilir.
Araştırmalara göre; erkeklerde astım oranı yüzde 5 iken bu oran kadınlarda yüzde 10’lara kadar çıkıyor. Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınlarda astım oranının erkeklere göre daha yüksek olma sebebinin stres olduğunu söylüyor.
KADINLAR ÇÖZÜMÜ ÇİKALOTADA BULUYOR
Kadınların stresle mücadelede, endorfin hormonu salgılatması nedeniyle çikolataya yöneldiklerini söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, stres ve psikolojik sorunların psikosomatik denilen, diğer bir deyişle, beynin istemeden vücuda zarar verdiği hastalıklardan kabul edilen reflüye yol açtığını belirterek, “Astımlı kadınlarda yüzde 80 var olan reflü kakaonun içeriğindeki kafein ile artıyor. Astım reflüyü, reflü ise astımı kötüleştiriyor.
Çikolatanın stresle mücadele de kişinin kendini mutlu etme yöntemi olarak kullanılmasının, astımı daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği bilgisi hastalara mutlaka verilmelidir. Benzer şekilde kahve, kola ve alkolün reflüyü arttırıcı etkisi olduğu, özellikle iş yeri gibi stresli alanlarda bu gıdalardan uzak durulması gerektiği de bilinmesi gereken önemli noktalar arasındadır” diyor.
BU YİYECEKLERDEN UZAK DURUN
Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınların özellikle kahve, alkol ve kola gibi reflüyü arttırdığı bilinen gıdalardan uzak durması gerektiğini ifade ediyor. Tabak, kilo aldırmadığı ve daha az zararı dokunacağı düşünülen bitter çikolataların ise daha fazla kakao içermesi nedeniyle öncelikli vazgeçilmesi gereken gıdalardan olduğuna dikkat çekiyor. Bunlar yerine taze meyve ve sebzeye yönelmenin sağlık için doğru bir davranış olacağını belirtiyor.
Nefes problemleri, burun estetiği istekleri genelde birlikte olmaktadır. Çünkü eğri burun hem şekil problemi hem estetik problem oluşturur.
Burnumuz solunum sistemimizin başlangıç bölgesidir. Burnun, havayı nemlendirmek ve havadaki yabancı maddeleri süzmek gibi bir görevi vardır.
Neden iki burun deliğimiz var?
Genzimizden itibaren, trakea ile akcigere kadar havayolumuz tek bir kanaldan oluşur. Peki, havayolu neden iki ayrı hava yolu ile başlar? Atmosfer havasını direkt akciğerlerimize çekmeyiz. Havayı, ısıtmamız ve tozunu süzmemiz gerekir. Elektrik süpürgesinde, arabanın polen yada hava filtresinde birikmiş toza şahit olmuşsunuzdur. Peki akciğerlerimizi ömrümüz boyunca, bu tozdan koruyan sistem nedir?
Burun delikleri çift silindir motora benzetilebilir. Delikler sırayla çalışırlar. Çoğu insan, bunun farkına dahi varmaz. Bazı hastalarım septum deviasyonunu tedavi ettikten sonra, bana “bir delik daha açık, ikiside aynı anda çok iyi nefes almıyor” demektedir. Önceden hep bir delik tıkalı olduğu için normalin bu olduğunu bilmemektedirler. Deliklerin nefes alma sırası 1-6 saat arasında değişmektedir.
Hava delikten geçerken, tozlar burun etleri tarafından yakalanır ve hava ısıtılır. Bir süre sonra burun eti soğur ve üzerinde yabancı maddeler birikir. Burun etinin içindeki süngerimsi dokuların damarları, genişler ve burun eti kan ile dolmaya başlayarak şişmeye başlar. Bu sırada bu delikten hava akımı azalmış olur. Kan ile şişen burun etinden, sümük salgısı artar ve tutulan tozlar sümük ile atılmaya başlar. Tüm bu dinleme aşamasında diğer delik çalışır.
Havayolumuz küçük tüycükleri bulunan mukoza hücreleri ile kaplıdır. Bu tüycükler sayesinde havadaki yabancı maddeler sürekli dışarıya doğru taşınır. Mukozaya, ameliyatlar sırasında zarar vermemeye gayret etmekteyiz.
Septum deviasyonu
Septum kıkırdağı burun boşluklarını ayıran en büyük burun kıkırdağıdır. Burun çok sık darbe alan bir organdır. Çocukken, burun üzerine düşersek, septum kıkırdağı kolayca yerinden kayabilmektedir. Septumdaki kırılma yada kaymalar septumun büyüme merkezlerini uyarmaktadır. Septumda aşırı büyüme, kemerli bir burna sahip olmanıza neden olabilir. “Ailemde herkesin burnu düzgün birtek benim böyle kemerli” diyen hastalarımın genelde çocukken bir burun yaralanması bulunmaktadır. SEPTUM KIKIRDAĞI DÜZELTİLMEDEN BURUN DA DÜZELMEZ. Simetrik bir burun için simetrik bir septum gereklidir. Bu nedenle, burun ameliyatı septoplasti ile başlar. Septoplasti ameliyatı, rinoplasti ameliyatının bir parçasıdır ve şahsi fikrim, rinoplasti cerrahı tarafından yapılmalıdır. Septum, burnun temelidir ve aşırı kıkırdak çıkartılması burnun düşmesine sebep olur. “Ben sadece nefes ameliyatı oldum ama yıllar içinde burun ucum düştü” diyen yüzlerce hasta beni ziyaret etmiştir.
Septoplati ameliyatında, bolca kıkırdak çıkartılır ve hastanın odasına yollanırdı. Bu yaklaşım son yıllarda hızla değişiyor. Çünkü aşırı kıkırdak çıkartılan burunlarda yıllar içinde şekil bozuklukları meydana geldi. Artık, kıkırdaklar çok az çıkartılıyor, eğrilikler mümkün olduğunca düzeltilip yerinde bırakılıyor.Burnunuzda çökme meydana gelirse, septum hakkınızı kaybettiğiniz için kulak ya da kaburgadan kıkırdak alınması gerekebilir. Sekonder cerrahilerde kıkırdak ihtiyacı olduğu için, hastalarımızın septumunda, mümkün olduğunca kıkırdak miktarını korumaya çalışıyoruz.
KONKA HİPERTROFİSİ (et büyümesi)
Burun septumu, bir tarafa eğri olunca, diğer tarafta oluşan boşluğu burun eti şişerek doldurmaktadır. Septum deviasyonu düzeltilip, büyümüş ete müdahale etmeyince, bu seferde diğer taraf tıkanabilmektedir. Bazende iki burun etide, allerjik sebeplerden büyümüş olabilir. Bu hastalarda burun etlerine müdahale etmek gerekir. Estetik burun ameliyatı eğer hava yolunu daraltacak ise, koruyucu amaçlı, düşük miktarda et küçültmesi yapılması gerekebilir.
Yukarıda değindiğimiz gibi çok özellikli bir sisteme nasıl bir tedavi yöntemi uygulanmaldır.
Burun etlerinin mukozaları değil, içlerindeki süngerimsi doku şişmektedir. Mukoza sadece alttaki yapılara uyum sağlamaktadır. Tedavi edilmesi gereken, aşırı şişmiş yada aşırı reaktif süngerimsi dokudur.
Koter, lazer yada başka bir cihazla mukozanın yakılarak tedavi edilmesi inanmadığım bir tedavi yöntemidir. Tozları dışarı atan tüycükler içeren mukoza dokusunun yakılması, solunum fizyolojisini negatif etkilemektedir. Yanık iyileşirken, sürekli burun içinde kabuklar oluşmaktadır. Bu kabuklar, yanık yarasına bağlıdır. Burun etlerinin koterle yakılmasının, 20-30 yıla kadar terk edilecek bir tedavi yöntemi olduğuna inanıyorum.
Radyofrekans: Mukoza dokusunun, korunarak süngerimsi dokunun kontrollü yakılmasıdır. Bu aletlerin mucize yaratmadığını söylemeliyim. İşe yarıyor ancak etkisi geçici. Burnumdan nefes alamadığım için ameliyat olduğum zamanlarda çıkan bu aletler ile iki defa burnuma radyofrekans yapıldı. 6 ay sonra eski halime döndüm.
KONKA REZEKSİYONU: Burun etlerinin tamamen çıkarılmasıdır. Terkedilmeye başlamıştır. Burun etlerinin bir görevi olduğunu anlatmıştık. Size ne tedavi yapılacağını iyice öğreniniz. Burun etlerinizi aldırmanızı tavsiye etmem.
Kısmi konka rezeksiyonu: Burun etlerinin bir kısmının çıkartılması işidir. Bir süre bu tedaviyi uyguladım. Etin yarısını alma işlemi oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak burun içerisinde dikiş atılması gereklidir ve zor bir tekniktir.
KONKA SMR: (submüköz rezeksiyon):Mukozanın korunarak altındaki dokuların çıkartılması işlemidir. Genelde bu işlemden anlaşılan burun etinin içindeki kemiğin çıkartılmasıdır.
KONKA submüköz kavernöz doku rezeksiyonu: Burun etlerinin büyümesinin sebebi, mukoza yada kemik değil, mukozanın altındaki süngerimsi dokudur. Septum deviasyonuna bağlı kompansatuar hipertofi bu dokuda olmaktadır. Bu dokunun hacminin azaltılması, OTRİVİN; YADA İLİADİN sprey etkisi yaratmaktadır. Bu spreylerin içindeki adrenalin sünger dokusunun damarlarını büzerek etleri küçültmektedir.
Nasıl Yapılır: Konkanın içine öncelikle adrenalinli solüsyon verilerek, kan damarlarının büzüşmesi sağlanır, İzotonik enjekte edilerek, süngerimsi doku şişirilir. Konkanın girişine 1 cm lik bir kesi yapılır ve burun etinin içinden koni şeklinde, ihtiyaca göre belirlenecek miktarda süngerimsi doku çıkartılır. Bu yöntemde mukoza hiç çıkartılmamış olur. Kesik, eriyen dikiş ile kapatılır. Böylece kanama ve kabuklanma olmaz. 3-4 dakika sürer.
Son cümlelerimi bir doktor olarak değil bir hasta olarak yazacağım. Allerjik olan burun etlerime, sırayla koter ile yakma, radyofrekans (iki defa), konka içi steroid enjeksiyonu, İğneli Akupunktur, elektrikli akupunktur ve en son konka SMR uygulandı. Konka SMR öncesi tedavilerde sadece zaman kaybettim.
CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “SEKSTE ZİHNİ BOŞALTIP DOKUNMANIN VERDİĞİ HAZZA ODAKLANMAK GEREKİYOR!”
Çiftin cinsel ilişkisi, insan yaşamının tamamlayıcı bir parçasıdır. Çünkü cinsel enerji, yaşam enerjisidir. Cinsel enerjiyle savaşmak yerine, ona dostça yaklaşarak çift olmak gerekir. Kendini tanıyan ve bedenin gerekçelerini kavrayan bir kişi cinselliğin, çift olmanın ve evrenin gerekçesini de kavrar. Sevgi, sabır, şefkat, saygı, onur ve sadakat, insanın göze görünür olan diğer nitelikleri kadar seksin den birer parçasıdır. Kadın, erkekten daha aşağı değildir olmadığı ve olamayacağı için biri diğerine zıt algılanmamalıdır. Bu nedenle, Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, çift olmanın yaşamın daha derin zevklerini yansıtan birliğin ifadesi olduğunu ifade ettiler ve duygu odaklı seksin sırlarını paylaştılar.
Mutluluğun doruğuna ulaşmanın yolunun sevişme tekniklerinden değil, çiftin birbirine saygı duyması, güvenmesi, teslim olması ve kalplerini açmasından geçtiğinin ifade eden CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Sadece yatakta değil, hayatın her alanında özelliklesekste, karmaşanın yerine zevk, çaresizliğin yerine umut olmalıdır. Bunun için ise zihin boşaltılmalı, düşünceler sekse odaklanmalıdır. Yani zihni boşaltıp dokunmanın verdiği hazza odaklanmak gerekiyor. Çift, cinsel ilişki arzularını birbirine ifade edebilmek için seks konuşabilmeli, birbirinin duygularına karşılık verebilmeli ve ilişkilerinde flört havasını devam ettirebilmelidir” dedi.
BİRLİKTE DUŞ ALIN…
Seks yapılacak mekânın kutsal bir odaya dönüştürülmesi gerektiğinin altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Özellikle çift seks yaptıktan sonra, duş almak isterse bunu birlikte yapmalıdır. Böylece çift, tüm dünyevi kirlerini, endişelerini ve gerginliğini üzerinizden atmış olur. Daha sonra çift, ruhlarını ve bedenlerini birbirine sunmak için kesin karar vermeli ve fiziksel birleşmeye geçmelidir. Ayrıca, güzel yemekleri ve içecekleri paylaşmak, birbirine erotik masaj yapmak, özel ve seksi kostümler giymek ve seksi oyunlar oynamak da duygulu seksin bir parçasıdır” dedi.
AŞK KASLARINI VE NEFESİNİ KONTROL EDEN NEFSİNİ DE KONTROL EDEBİLİR…
Sağlıklı ve mutlu bir seksin yolunun gevşemekten ve nefes alma tekniklerini öğrenmekten geçtiğini ifade edenCİSED Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasemin Yıldız; “Aşk kaslarına ve nefes akışına hâkim olan bir çift duyularını kontrol edebilir, değişik sevişme pozisyonları deneyebilir, boşalmamak için kendini tutabilir ve saatler süren bir teslimiyet içinde sevişebilir. Nefes alma, gevşeme ve kas egzersizleriyle çift, cinsel enerjiyi bedenlerinde dolaştırmayı öğreneceği için egolar ortadan kalkar ve gerçek bir birleşme yaşanır. Bu süreçte çift, nefes alış-verişini birbirine uydurmalı ve derin göz teması kurmalıdır. Böylece, sadece bedenleri değil, ruhları ve cinsel enerjileri de birleşmiş, birbirinin bedenini istek ve hayranlıkla keşfetmiş olurlar. Yani aşk kaslarını ve nefesini kontrol edebilen bir çift nefsini de kontrol edebilir” dedi.
BOŞALMAK HEDEF OLMAMALI…
Sevişmenin hedefinin boşalmak veya orgazma ulaşmak olmadığını ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Çift sadece orgazma odaklandığında, sevişmenin getirdiği başka hazlardan mahrum kalır. Bu nedenle, sevişmeye hedef konulmamalı, sadece bedensel olarak değil, zihinsel ve ruhsal olarak da bileşilmelidir. Bunu kolaylaştırmak için çift birbirine farklı bir gözle bakmayı denemeli, birbirinin güzelliğini ve görkemini görmeye çalışarak, kutsal olanın yansımasını fark etmelidir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır ” dedi.
Burun tıkanıklığının sebepleri yalnızca burnun içindeki problemlerden kaynaklanmayabilir. Burun deviasyonu dediğimiz kıkırdak yada kemik eğikliği, burun eti büyümesi, alerjik sebepler, kronik sinüzit nasıl ki burun tıkanıklığı yapıyorsa burun şeklinin bozuk olması da burun tıkanıklığı yapabilir.
Burun ucunun aşağı doğru düşük, burun kanatlarının dar, dış kıkırdaklarının zayıf olduğu durumlarda, mandalla sıkılmış gibi görünen yada travmaya maruz kalmış basık eğri burunlarda şekle bağlı burun tıkanıklığı olabilir.
Burnun şeklinin normale getirildiği durumlarda burun tıkanıklığı sorunu da ortadan kalkar.
Bazı hastalarımız bizlere, nefes almakta zorlandıklarını, bazen rahat nefes alabilmek için yanaklarını yana doğru gererek ya da burun ucunu yukarı doğru kaldırarak daha rahat nefes aldıklarını söylerler. Genellikle dışarıdan burnun şekli kötü olmasa da nefes alma sırasında kanatların daraldığı ve solunumu zorladığı bu gibi durumlarda, burun tıkanıklığı olabilir ve bu sorun burun estetiği esnasında ortadan kaldırılarak burun tıkanıklığı problemi giderilebilir.
Burun estetiği yaparken varsa hem içindeki tıkanıklık yapabilecek sorunları hem de aynı anda dışındaki sorunları çözerek burun tıkanıklığını gidermek, bununla beraber yüze uyumlu doğal güzel bir burnun oluşması hedeflenmelidir.
Tantra tekniği ruhsal ve bedensel bütünlüğü sağlar
Erken boşalmanın erkeklerin cinsel hayatını kabusa çevirdiğini ve erkeklerin bu sorunu çözebilmek için duydukları herşeyi denediklerini söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; “Erken boşalma erkeğe kendini kötü hissettirir, cinsel yönden kendine güvenini sarsar ve eşiyle iletişimini zedeler. Erkekler erken boşalma sorunlarını çözebilmek için birçok yöntem denerler ancak en etkili yöntem, kişinin neden bu sorunu yaşadığının farkına varması ve boşalmasını kontrol etmeyi öğrenmesidir. Bunun için de ortalama 12 seanslık cinsel terapi görmesi çoğu zaman yeterlidir. Bu süreçte hem cinsel konularda doğru bilgi edinecek, hem erken boşalmaya yol açan olumsuz duygu ve düşüncelerini farkedip kontrol etmeyi öğrenecek hem de eşiyle iletişimi gelişecektir. Cinsel terapi içersinde erkeğe hem bireysel hem de eşiyle birlikte uygulayacağı ev ödevleri verilir. Tantra egzersizleri de en faydalı ev ödevlerindendir.” dedi. Tantra tekniğinin boşalma kontrolünü hedefleyen basit bazı ipuçları ve öneriler olduğunu söyleyen Dr. Keçe; “Bu önerileri, tantra tekniği adı altında düşüncenin, nefesin ve meninin kontrol edilmesi formülü içinde özetleyebiliriz. Bu formül içinde anlatılmak istenen şey şudur: Boşalmanın yaklaştığını fark eden erkek kafasından her türlü düşünceyi siler. Böylece, cinsel ve bedensel tüm duyumları algılayabilecek bir hale gelir. Birleşmeyi düzenli ve uyumlu nefes alıp vererek sürdürürken nefesini tutar. Dilini ağzının içinde yuvarlayarak nefes yolunu tıkamaya çalışır. Dilin bu işlevini kolaylaştırmak için bazı Tantra uzmanlarının dilin altındaki deriyi bile kestikleri bilinir. Erkek, meninin akışını durdurmak için, karnını içeri çeker ve penisini de bir miktar dışarı iter. Böylece, uyanıklığın ve mutluluğun en son aşaması diye tanımlayabileceğimiz, ruhsal durum gerçekleştirilmiş olur. İşte tanra tekniği böyle bir ruhsal durumu gerçekleştirmek, ruhsal ve bedensel bütünlüğü sağlamak için yapılan cinsel bir tekniktir, bir uzak doğu tekniğidir. Biz bu tekniği aşk kaslarını daha iyi kontrol edebilmek ve yeterince gevşetebilmek için cinsel terapide diğer tekniklere ilave olarak kullanıyoruz.” dedi.
Erken boşalan erkek yalancı haz yaşar
Tantra tekniği ile erkek gerçek hazzı yaşamayı öğrenebilir
Erken boşalan erkeklerin en sık yaşadıkları sorunun ne zaman boşalacağını düşünmekten cinsel ilişkiye odaklanamamaları ve haz alamamaları olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; “Cinsel terapide erkeğe anın tadını çıkarmaya odaklanması öğretilir ve böylece cinsellikten aldığı hazzın da farkına varır. Tantra tekniğinin de temelinde kişinin bedenindeki duyumlara odaklanması yer alır. Tanra tekniği, bir hazırlık dönemini zorunlu kılan ayrıntılı bir tekniktir. Erkeğin boşalmasını kontrol edebilmesi için, zihni ve bedeni üzerinde belirli bir egemenlik kurması gerekir. Onun için, erkekten yoga bilmesi veya uzun süre nefes egzersizleri yapmış olması istenir. Hazırlık döneminde erkeğin tantra tekniği için kendisine eş olarak seçilenkadınla içtenlikli bir yakınlık geliştirmesi de, önkoşullar arasındadır.” dedi. Erken boşalan erkeklerin cinsel ilişkide yaşadıkları hazzın gerçek değil yalancı haz olduğunu söyleyen Psk. Bacanak; “Önce erkeğe gerçek hazla yalancı haz arasındaki fark anlatılmalıdır ve erkek gerçek hazzı öğrenmelidir. Bildiğimiz anlamda erkekte erken boşalmayla sonuçlanan haz saniyelerle sınırlı yüzeysel ve yalancı bir haz duygusudur. Oysa Tantra tekniğini öğrenip uygulayabilen erkek için her türlü sınır aşılmıştır. Artık o kimse doğanın sınırsız, bitmez tükenmez gücünü kullanmaktadır. Cinsel gücünün elverdiği kadar değil canının istediği ya da eşinin istediği kadar sık ve uzun sevişebilir. Artık boşalmanın verdiği haz saniyelerle sınırlı değildir. Çünkü erkek boşalmanın verdiği hazza değil, sevişmenin verdiği hazza odaklanmıştır. Boşalmanın hazzı da yalancı değil gerçek bir hazdır, yoğun bir hazdır. Ancak bu yoğun haz kadar sevişmenin verdiği haz da çok önemlidir. Sevişmenin verdiği haz olmadan gerçek haz hissedilemez. Belki de bunu lezzetli bir yemeğin tadına küçük parmakla bakmaya benzetebiliriz.” dedi.
Aşk kaslarını kullanmayı öğremek sekste çok önemlidir
Tantra tekniğinde önemli olanın boşalmayı önlemek için erkeğin aşk kaslarını nasıl kullanabileceğini öğrenmesi olduğunu belirten CİSED Genel Sekreteri Psk. Dnş. Fatma Ayrık; “Makat, yumurtalıklar ve kasıkları çevreleyen kaslara aşk kasları adı verilir. Erken boşalmayı yaratan önemli faktörlerinden birisi aşk kasları adını verdiğimiz PC kaslarının kontrol edilememesidir. Bu kaslar aynı zamanda işerken işemeyi yarıda kesen, idrar akışının kontrol edilmesine yardımcı olan kaslardır. Ayrıca makatı (anüs) kapatırken kullanılan ve mastürbasyon yaparken sert haldeyken penisi yukarı doğru çekmeye yarayan kaslardır. Aşk kasları boşalmadan sorumlu olan iç cinsel organların bulunduğu alanın etrafındadır. Bu kaslar kasıldığında meni kesecikleri ve idrar yollarına baskı uygular ve sıkıştırır. Özellikle, erkek bilinçli olarak aşk kaslarını kontrol ederek ve gevşeterek boşalmanın akışını engelleyebilir. Daha da önemlisi, aşk kaslarını kasıp gevşetmek erkeğe cinsel aktivite esnasında heyecan düzeyinizi etkili bir şekilde kontrol etmesi için fonksiyonel bir mekanizma da sunabilir.” dedi.
CİSED Andı: “Cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır…”
İşte kalp sağlığınıza 2 farklı açıdan yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…
Türkiye’de yılda 200 bin kişi, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Yalnızca ileri yaş hastalığı olmaktan çıkan kalp sorunları, genç yaşlarda da hızla artıyor.
Trafik kazalarını 30’a katlayan kalp krizinin en temel nedeni, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam. Kalp hastalıklarında genetik faktörlerin de etkisi büyük.
Bunun için ailesinde ani ölüm hikayesi bulunanların daha dikkatli bir yaşam sürmesini öneriliyor. İşte kalp sağlığınıza 2 farklı başlıkla yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…
KALP KRİZİ RİSKİ TESTİ
Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez tarafından hazırlanmıştır.
1) Sigara içiyor musunuz?
A- Evet
B- Hayır
C- Yeni bıraktım
D- Çok önce bıraktım
E- Ara sıra içiyorum
Sigara içiyorsanız, ciddi bir kalp damar hastası adayısınız.
2) Menopozda mısınız?
A- Evet
B- Hayır
C- Genç yaşta girdim
D- Hormon tedavisi kullanıyorum
Yanıtınız evet ise ve erken yaşta menopoza girdiyseniz; kalp hastalıkları bakımından riskli bir dönemdesiniz.
3) Doğum kontrol hapı kullanıyor musunuz?
A- Evet
B- Hayır
Yanıtınız evet ise; kalp damarlarınızda pıhtılaşma meylinin artacağını unutmayın.
4) Spor yapıyor musunuz?
A- Evet
B- Hayır
C- Ayda bir
D- Haftada bir
E- Her gün
Kandaki kötü kolesterolünüzün yakılması için 5 kilometreyi 45 dakikada tempolu şekilde yürüyün.
5) Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
A- 15 saatten fazla
B- 15 saat
C- 12 saat
D- 8 saat
İş ve meslek konusunda hiçbir zaman beceri ve olanaklarınızı zorlamayın. Özellikle aile şirketlerinde yaşanan kalp krizi sorunları genç yaşta ölümlere neden olabileceğini unutmayın ve sınırlarınızı aşmayın.
6) Kaç saat uyuyorsunuz?
A-10
B- 8
C- 6
D- 4
Kalp ve damar sağlığınız için günde 6 – 8 saat uyuyun.
7) Ailenizde kalp hastalığından erken yaşta ölüm var mı? (40 yaş altı)
A- Evet
B- Hayır
Aile hikayenizde erken kalp hastalığı varsa, diyabet ve yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından sonra düzenli kontrole gidin.
8) İyi huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( HDL)
A- 40’ın altında
B- 40-60 arası
C- 60 üstü
HDL yükseldikçe kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi riskiniz azalır.
9) Kötü Huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( LDL)
A- 100’ün altında
B- 100-150 arası
C- 150’nin üzerinde
Eğer risk faktörleriniz varsa, LDL kolesterolünüzün 100 mg/dl’nin altında tutulması şarttır.
11) Diyabetiniz var mı?
A- Evet
B- Hayır
Kalp krizi nedeniyle ani ölüm şeker hastalarında 6 kat daha sık görülür.
12) Tansiyon değerleriniz yüksek mi? (12/8)
A- Evet
B- Hayır
Tansiyon değerleriniz 12/8’in üzerindeyse, kalbin çalışma yükü arttığı için kalp duvar kalınlıklarında meydana gelen artış kişiyi kalp yetmezliğine götürür.
13) Kan yağlarınızı ne sıklıkla ölçtürüyorsunuz?
A- Yılda bir
B- 5 Yılda bir
C- Hiç ölçtürmüyorum
Aile geçmişinizde kalp hastası varsa, şişmansanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız, sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra şu testleri yaptırın: Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü huylu kolesterol), tigliserid ve kan şekeri. Kan yağları dışında düzenli olarak yüksek tansiyonunuzu ölçtürün. Koroner kalp hastalığından korunmak için hekim tavsiyesiyle birinci guruptakiler 30, ikinci guruptakiler 40 yaşından sonra günde 100 mg aspirin almalıdır.
BESLENME TESTİ
Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kilo Kontrolü Merkezi’nden Diyetisyen Yasemin Sancak tarafından hazırlanmıştır.
1) Aşırı kilolu veya obez misiniz?
A- EVET
B- HAYIR
Obezite kalp damar hastalıkları riskini iki kat artırmakta, diyabet hastalarında ölüm oranlarını % 80’e çıkarmaktadır.
2) Bel çevreniz kadınsanız 80 ve erkekseniz 94 cm’nin üzerinde mi?
A- EVET
B- HAYIR
Bel çevresinin bu değerleri geçmesi, obezitenin neden olduğu hastalıklara yakalanmak için yüksek risk oluşturur.
3) Günde kaç çay kaşığı tuz tüketiyorsunuz?
A- 0-1
B- 0-2
C- 2’nin üzeri
Günlük tuz tüketiminiz 2 çay kaşığını aşıyorsa, kalp ve damar hastalıkları açısından risk grubundasınız demektir.
4) Sıklıkla sakatat ve şarküteri ürünleri tüketiyor musunuz?
A- Haftada birden fazla
B- Haftada bir
C- Ayda bir
D- Daha az
Sakatat ve şarküteri ürünleri; içerdikleri kolesterol miktarı bakımından damar tıkanıklıklarına neden olduğu için hiç tüketilmemelidir.
5) Haftada kaç yumurta yiyorsunuz?
A- 4’den fazla
B- 2-3
C- Bir ya da hiç
Anne sütünden sonra ikinci örnek protein olan yumurta haftada 2-3 kez tüketilmelidir. Hiç tüketilmemesi, vücudun kolesterol dengesini olumsuz etkiler.
6) Haftada ne kadar kırmızı et tüketiyorsunuz?
A- 3’den fazla
B- 1-3
C- Hiç
Kırmızı et, kolesterol hastaları için haftada 2, sağlıklı kişiler için haftada 2-3 kez tüketilmesi gereken bir besindir. Etteki yararlı kolesterol, kalp hastalıkları riskini azaltır.
7) Şeker, pirinç ve beyaz ekmeği sıklıkla tüketiyor musunuz?
A- EVET
B- HAYIR
Obezite artışına neden olan bu besinlerin tüketimi sınırlandırılmalı; tam tahıllı ekmek, kahvaltılık gevrek, esmer pirinç ve kepekli makarna tüketilmelidir.
8) Haftada ne kadar alkol tüketiyorsunuz?
A- 6-7 Kadehten fazla
B- 4-5 Kadeh
C- 2-3 Kadeh
Haftada 7 kadehten fazla alkol tüketimi, kilo alımına neden olduğu için dolaylı olarak kalp ve damar hastalıkları üzerinde olumsuz etki yapar.
9) Günlük meyve ve sebze tüketiminiz ne kadar?
A- 5 Porsiyondan az
B- 5 -7 Porsiyon
C- 7 – 9 Porsiyon
D- Daha fazlası
Günde 5 porsiyonun altında sebze ve meyve tüketimi, kalp ve damar sağlığı açısından risklidir.
10) Meyve sebzelerin kabuklarını soyarak mı yiyorsunuz?
A- Evet
B- Hayır
Yanıtınız hayır ise; kalbe giden damarların sağlığı için yeterli posa alımının çok önemli olduğunu unutmamalısınız. Sebze ve mevyeleri mümkün olduğunca kabuklu tüketmelisiniz.
11) Besinleri pişirirken kızartma ve kavurma yöntemlerini kullanıyor musunuz?
A- Evet
B- Hayır
Yanıtınız evet ise; kalp hastalıkları açısından risk grubundasınız.
12) Tereyağı ve margarin kullanıyor musunuz?
A- Kahvaltıda
B- Yemeklerde
C- Hamur işlerinde
D- Az miktarda kullanıyorum
Hayvansal yağları az miktarda kullanmak sizi riskten kurtarmaz. Hayvansal yağ tüketiminiz haftada bir tatlı kaşığı tereyağını geçmemelidir.
13) Günde kaç adım attığınızı biliyor musunuz?
A- 10 bin ve fazlası
B- 5 bin 10 bin arası
C- 5 binden az
D- Bilmiyorum
Yanıtınız D ise; sağlıklı yaşam için günde 10 bin adım atılması gerektiğini önemsemelisiniz.
14) Sürekli oturarak mı çalışıyorsunuz?
A- 12 saaten fazla
B- 8 saat
C- Daha az
Yanıtınız A ise; uzun ve hareketsiz oturmanın kan şekeri dengesi ve kalp damar sağlığı açısından risk oluşturduğunu bilmelisiniz.
15) Kilo vermek için şok diyet yapıyor ya da mucize ilaç kullanıyor musunuz?
A- EVET
B- HAYIR
Haftada 0.5-1.0 kilodan fazla ağırlık kaybetmeyi hedefleyen diyetler; kas, sıvı ve elektrolit kaybına neden olarak, bir kas olan kalbi ölümcül şekilde etkileyebilir.
16) Ayda ne kadar kurubaklagil tüketiyorsunuz?
A- 2’den az
B- 2 – 4
C- 4’den fazla
Yanıtınız A ise kalp sağlığınız için çok önemli fitokimyasallardan uzak kalıyorsunuz demektir. Kurubaklagilleri haftada 1-2 kez tüketmeye çalışın.
17) Günlük kuruyemiş tüketiminiz ne kadar?
A- Bir kase
B- Bir avuç
C- 2 Ceviz veya fındık ya da 10 badem
D- Hiç tüketmiyorum
Hiç tüketmiyorsanız bunun yanlış olduğunu bilmeli ve yağlı tohumların günlük beslenmedeki önemini hatırlamalısınız.
18) Ayda kaç kez fast food ve kızartma tüketiyorsunuz?
A- 4’ten fazla
B- 2-3
C- 1 veya daha az
Eğer yanıtınız A ise kalp hastalıkları açısından risk altındasınız demektir.
19) Haftada ne kadar balık tüketiyorsunuz?
A- Hiç tüketmiyorum
B- 1-2 C. 2 ve üstü
Eğer yanıtınız A ise; balık tüketiminin azlığının omega-3 yetersizliğine neden olduğunu bunun da kalp sağlığı için tehlike oluşturduğunu aklınızdan çıkarmayın.
20) Hergün soğan sarımsak tüketiyor musunuz?
A- Evet
B- Hayır
Yanıtınız hayır ise soğan ve sarımsak tüketiminin kalp sağlığı açısından önemini dikkate alarak, bu besinleri her gün tüketmeye özen gösterin.
21) Günlük çay tüketiminiz ne kadar?
A- Hiç
B- 3 – 5
C- 3’ten az
D- 5’ ten fazla
Günde 3-5 bardak açık çay içmek; içindeki kateşinler antioksidan özellik gösterdiği için kalp sağlığına olumlu etki yapar.