Etiket: neden

  • Bel ağrısına neden olan nedenler

    Bel ağrısına neden olan nedenler

    Bel ağrısına neden olan nedenler… Bel ağrısı nedenleri bel ağrısı neden olur? Sırt ağrısı bel ağrısı nasıl geçer?

    STRESLİ GÜNLER GEÇİRMEK
    Eğer stresli bir gün geçiriyorsanız boyun, omuz ve bel kaslarınız da geriliyor. Bu stres durumu devamlı bir hale gelirse beliniz de bundan etkilenecektir.

    EGZERSİZ YAPMAMAK
    Vücudumuzu ayakta tutan şey sandığınız gibi sadece kemikler değildir aynı zamanda kaslardır. Bu yüzden kaslarınızı güçlendirmek sizi birçok kazadan, özellikle de yaşlılığınızda düşme sonucu yaşanacak sakatlıklardan koruyacaktır. Sırt ve bel kaslarınızı güçlendirirseniz var olan ağrılarınız azalmakla beraber, gelecekte oluşması muhtemel bel ağrınızı da engelleyebilirsiniz.

    ÇOK FAZLA ABUR CUBUR YEMEK
    Aşırı yağlı yiyecekler, katı maddeli besinler tüketmek bel çevrenizi güzelce genişletir. Bel fıtığı hastalarına da en sık verilen tavsiyelerden biri kilo vermeleridir. Kilo verdikçe belinize binen yük azalır.

    ESKİ BİR KANEPEDE UYUMAK
    Kanepelerin ömrü 8 ile 10 yıl arasıdır. Eğer daha eski bir kanepede uyuyorsanız belinizin ağrımaması mucize gibi bir şey. Çok sert ya da çok yumuşak olmayan ve vücudun kıvrımlarına uyum sağlayan, yatak ve kanepeleri deneyin.

    AĞIR ÇANTA TAŞIMAK
    Kaplumbağa misali evini sırtında taşıyanlardansanız bu sırtınız için pek iyi olmayacak. Özellikle de ağırlığın tek kola yüklenmesi omurganızın da dengesi bozulur. Çantanızın ağırlığı hiçbir zaman vücut ağırlığınızın yüzde 10’undan fazla olmamalıdır.

    APARTMAN TOPUKLAR
    Stilettolar, yüksek topuklu ayakkabılar kuşkusuz şık duruyor ama gereğinden fazla giyerseniz sonsuza kadar bu ayakkabılara veda etmek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü tahmin edebileceğiniz gibi beliniz için de zararlı ayakkabılar. Ayrıca yazın vazgeçilmezleri olan sandaletler de dümdüz ve desteksiz bir tabana sahipse yine aynı ölçüde zararlı.

    KİN TUTMAK
    Yapılan bir araştırmaya göre “affetmeyi” becerebilen, uzun süre kin tutmayan, öfkesini yatıştırabilen insanlar her açıdan daha sağlıklı. Ancak öfke ve gerilim sizinle beraber kaslarınızı da geriyor. Bu da belinize yansıyor.

    BÜTÜN GÜN OTURMAK
    Günümüzün en büyük sorunlarından biri hareketsizlik. Japonya’da işçilerin tuvalete gitme süresi bile sınırlandırılırken yerinizden kalkabildiğiniz bir işiniz varsa belki de milyonlarca insandan daha şanslısınız. Çünkü obezite, diyabet gibi hastalık risklerinin pençesinden sıyrılmak bir yana ayrıca omurga ağrılarından kurtulabilirsiniz. Çünkü oturmak sanıldığının aksine sizi dinlendirmiyor daha çok belinize yük bindiriyor. Hele ki doğru pozisyonda, belinizi destekleyen, dik bir konumda oturmuyorsanız bel ağrısı sizin için kaçınılmaz.

    Sırt ve Bel Ağrısı Nasıl Geçer? Tıklayın !

    Bel Ağrısı ve Cinsel Yaşam için Tıklayın !

    Sırt Ağrısına İyi Gelen Bitkiler için Tıklayın !

  • Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol

    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol

    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol sayesinde siz de bu dertten kurtulacak artık horlamayacaksınız!

    Horlama her yaşta görülebilen fiziksel bir sorundur.Yaşlı insanlar daha yüksek sesle ve şiddetle horlama eğilimindedir.
    Uyku sırasında solunum yaparken havanın akışına engel bir durum varsa, yüksek ses ile sonuçlanır ve buna horlama denir.Hava akışı düzensiz, yetersiz uyku veya yataktaki yatış pozisyonu gibi nedenlerle rahat nefes alınamıyorsa bunlar hep horlama nedenidir. Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol sayesinde siz de bu dertten kurtulacak artık horlamayacaksınız!

    Horlama zararsız gibi görünse de, kalitesiz uyku alımı, gün boyu agresiflik ve yorgunluk gibi sonuçlar doğurabilen bir etkendir.
    Ayrıca odadaki diğer insanların uyku düzenini bozarak, huzurlu bir gece geçirmelerini engelleyen bir durumdur.
    Aşırı horlama böbrek, kalp beyin gibi hayati organların oksijen alınımını engelleyerek, çalışma fonksiyonlarını bozabilir.  En doğru olanı biran önce bu problemden kurtulmaktır.
    Size bildireceğimiz horlamadan kurtulmak için 6 doğal yola uyarak bu soruna çözüm bulabilirsiniz.

    Yatış Pozisyonu Mühim
    Size önerimiz horlamak istemiyorsanız, asla sırtı üstü yatmayın.
    Sırt üstü yattığınızda dil ve boğaz kasları gerginliği azalır, gevşek kaslar sırt üstü yatınca dilin boğaz arkasına doğru kaymasına engel olamaz.,ve bu gevşemeye bağlı olarak horlama görülür.
    Yüzüstü yatmakta sağlıklı bir pozisyon değildir.
    Doktorların önerisi sağ avucunuz sağ yanağınızda olmak üzere, sağ tarafınıza yatmanızdır.
    Horlamanızda önemli ölçüde azalmanın olduğunu göreceksiniz.

    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol

    Reyhan Çayı
    Birkaç fesleğen(reyhan) yaprağını ezin ve bir fincan ölçüde 2 dakika kaynatın.
    1 tatlı kaşığı bal ekleyip, çayı süzmeden için.
    Fesleğen tıkanıklığı açarak boğaz yolunuzu, soluk borunuzu açık tutar.

    Horlamadan kurtulmak
    Horlamadan kurtulmak

    Papatya Çayı
    1 bardak sıcak suya kuru papatya atıp, demleyin ve bir tatlı kaşığı bal ekleyip sıcak sıcak için.
    Papatya çayının sinirler üzerinde yatıştırıcı ve sakinleştirici etkisi vardır.
    Stresi azaltıp, horlamayı keser.

    Horlama Sorunundan Kurtulmak İçin Tavsiyeler
    Horlama sorunundan kurtulmak istiyorsanız kesinlikle alkolü bırakmalısınız.
    Alkol boğazın arkasında bulunan kasların düzgün bir şekilde çalışmasını engeller.
    Düzenli spor yapmakta kasları güçlendiren ve horlamayı engelleyen şeylerdendir.
    Obezite de horlamanın en büyük nedenlerindendir.
    Şayet kiloluysanız, kilo vermelisiniz.
    Kilo verip, ideal kiloya ulaştığınızda horlamanızında geçtiğini göreceksiniz.

    Uyumadan önce ağır yemeklerden kaçının, şayet açsanız açlığınızı narenciye ve sebze yiyerek bastırın.
    Sağlıklı beslenmekte horlamaktan kurtulmakta etkilidir.

    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol

    Zeytinyağı
    Yatağa girmeden önce yalnızca bir çay kaşığı zeytinyağı içerseniz, boğaz kaslarınız kayganlık kazanır,
    soluk borunuz açılır ve bu da horlamayı azaltır ya da engeller.
    Böylece uykuda soluk alıp verirken, dokular artık titreyip ses çıkarmaz.

    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol
    Horlamadan kurtulmak için 6 doğal yol

    Süt
    Her gece yatmadan önce ılık bir bardak süt için.
    Buna bir tutam zerdeçal tozu veya biber tozu ekleyin.
    Zerdeçal solunum yollundaki herhangi bir tıkanıklığı temizler, ve soluk borusunun açık olmasını sağlar.
    Süt ise soluk borusunun büyük koruyucularındandı.
    Böylece nefes alışverişiniz rahat ve kolay olur.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacak Bacak Üstüne Atmak Varis Sebebi

    Bacakların üst üste atılmasının kan dolaşımını engellediği, bunun da varis için risk faktörü oluşturduğu bildirildi.

    Varisin, bacaklardaki kirli kanı temizlemek üzere akciğere taşıyan yüzeysel toplardamardaki yetmezlik olduğunu kaydeden Adana Özel Meridien Hastanesi Radyodiagnostik Uzmanı Dr. Ali Rıza Necefzade, bacaklardaki kirli kanının çeşitli faktörlerin yardımı ile pompalanıp akciğere gönderildiğini anlattı. Dr. Necefzade, bu kanın yer çekimi ile tekrar geri dönmesine bacak toplardamarlarındaki kapakçıkların engel olduğunu dile getirdi.

    Zamanında önlem alınmalı

    Necefzade, söz konusu kapakçıkların da çeşitli kalıtımsal ve diğer faktörler sonucu işlevini yapamaz hale gelmesi halinde; akciğere gönderilen kanın, yer çekimi etkisi ile geri kaçıp, bacak toplardamarında birikerek özellikle kendini hissettiren ‘varis’ adı verilen rahatsızlığı ortaya çıkarttığını belirtti. Zamanında önlemi alınmayan bu şikayetlerin, ilerleyen dönemde iyileşmeyen yaralara, enfeksiyon, kanama ve damar için pıhtılaşma gibi ciddi problemlere yol açabileceği uyarısında bulunan Dr. Necefzade, her 4 kadından birinde de söz konusu şikayetlerin görüldüğünu kaydetti.

    Bacaklarınızı yukarı doğru uzatın

    Necefzade, varis belirtilerini de şu şekilde sıraladı: “Yorgun, şişkin ve ağırlaşan ayaklar, akşama doğru ortaya çıkan bacaklardaki dolgunluk hissi, bacakta yanma hissi, kaşınma, kramp ve gerilme, çeken veya batan baldır ağrıları, bilek veya eklem bölgelerinde şişmeler, kılcal kırmızı veya mavi renkteki varisler.” Bacakların sağlıklı kalması için önemli kurallar olduğunun altını çizen Dr. Necefzade, mümkün olduğu kadar çok hareket edilmesi, özellikle bacak kaslarının tatilde, uzun yolculuklar sırasında arabadan inerek yürüyüş yapılması, mümkünse günde en az 30 dakika bacakları yukarı doğru uzatılarak, bacakların yatakta da yüksek tutulması tavsiyesinde bulundu.

    Sıcaktan uzak durun

    Dr. Necefzade, önerilerini de şöyle sürdürdü: “Sıcaktan sakının, bacaklarınızı serin tutun. Güneşten sıcak kum, sıcak çamur banyosu, sauna gibi şeylerden uzak durun. Yazları soğuk su ile bacak duşu yapın. Bacaklarınızı üst üste atmayın, bu hareket dizlerinizi kilitler ve kan dolaşımını engeller. Yüksek ökçeli ve dar ayakkabıdan kaçının. Beslenmenize dikkat edin.

  • Stres astıma neden olabiliyor

    Stres astıma neden olabiliyor

    Araştırmalara göre; erkeklerde astım oranı yüzde 5 iken bu oran kadınlarda yüzde 10’lara kadar çıkıyor. Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınlarda astım oranının erkeklere göre daha yüksek olma sebebinin stres olduğunu söylüyor.

    KADINLAR ÇÖZÜMÜ ÇİKALOTADA BULUYOR

    Kadınların stresle mücadelede, endorfin hormonu salgılatması nedeniyle çikolataya yöneldiklerini söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, stres ve psikolojik sorunların psikosomatik denilen, diğer bir deyişle, beynin istemeden vücuda zarar verdiği hastalıklardan kabul edilen reflüye yol açtığını belirterek, “Astımlı kadınlarda yüzde 80 var olan reflü kakaonun içeriğindeki kafein ile artıyor. Astım reflüyü, reflü ise astımı kötüleştiriyor.

    Çikolatanın stresle mücadele de kişinin kendini mutlu etme yöntemi olarak kullanılmasının, astımı daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği bilgisi hastalara mutlaka verilmelidir. Benzer şekilde kahve, kola ve alkolün reflüyü arttırıcı etkisi olduğu, özellikle iş yeri gibi stresli alanlarda bu gıdalardan uzak durulması gerektiği de bilinmesi gereken önemli noktalar arasındadır” diyor.

    BU YİYECEKLERDEN UZAK DURUN

    Prof. Dr. Yonca Tabak, kadınların özellikle kahve, alkol ve kola gibi reflüyü arttırdığı bilinen gıdalardan uzak durması gerektiğini ifade ediyor. Tabak, kilo aldırmadığı ve daha az zararı dokunacağı düşünülen bitter çikolataların ise daha fazla kakao içermesi nedeniyle öncelikli vazgeçilmesi gereken gıdalardan olduğuna dikkat çekiyor. Bunlar yerine taze meyve ve sebzeye yönelmenin sağlık için doğru bir davranış olacağını belirtiyor.

    DHA

  • huzursuz bacak sendromu tedavisi…

    huzursuz bacak sendromu tedavisi…

    HBS Tedavisi, Huzursuz Bacak Sendromu Bitkisel Tedavisi… HBS tedavisinde yaklaşım nasıl olmalıdır? HBS’nin tipine göre karar vermek uygun olur…

    1. Ara sıra çıkan (intermitan) tipte, devamlı tedavi ge­rekmez. Belirtilerin çıktığı gün ve günlerde ilaçsız (non-farmakolojik) yaklaşımlar yeterli olabilir.

    Bunlar;
    a) içiyorsa, sigara, kahve ve alkolü kesme,
    b) başka nedenlerle kullandığı ilaçları gözden geçirmey­le başlar.

    Şöyle ki; depresyona karşı (antidepresif), nöroleptik ilaçlar, methoclopamid tipi bulantı-kusmaya karşı kullanı­lanlar sedatif veya kalsiyum kanal blokeri gibi kalp-tansi-yon ilaçları, sara tedavisinde kullanılan Fenitoin, kan yağ­larını düşüren ilaç varsa hekimine sorularak azaltılmalı ve­ya gerektiğinde kesilmelidir.
    c) Kendini uyanık tutma -mental aktiviteyi artırma- vi­deo oyunları, bilmece çözme vb.
    d) Kan serumu ferritin düzeyi düşükse demir ve gereki­yorsa B12 vitamini tedavisine başlama,
    e) Uyku hijyeni kurallarına uymak.

    Yukarıdaki önlemler yetersiz kalırsa, belirtilerin her gün geldiği hastalardaki gibi ilaç tedavileri de denenebilir.

    2. Her gün gelen tip: İlaçsız tedavilere ek olarak, L-do-pa + Benserazide veya Carbidopa-Levodopa 125 mg. ile başlanır. Gerekirse bunların uzun etkili olanları kullanıla­bileceği gibi dopamin agonistleri (Pramipexole, Ropinero-le vb.) veya gerekirse opioidler (morfin cinsi ilaçlar) da de­nenebilir.

    İlaçlar gece yatmadan bir saat önce tek başına alınma­lı, en düşük dozla başlamalı, o doz yetersiz kalırsa miktar yavaş yavaş artırılmalıdır. Dozdaki değişmeler üç-yedi gün aralarla denenebilir. Sakinleştirici etkisi varsa, o ilacın do­zu azaltılmalıdır.

    3. Tedaviye yanıt vermeyen dirençli tipler: Bunlar, kul­lanılan dopaminerjik ilacın dozu yeterli olduğu halde ve doz artırılırsa, ilaca bağlı yan etki çıkan olgulardır. Yapıla­cak şey, kullanılan dopaminerjik ilacın dozunu azaltıp ya­nına yeni bir dopamin agonisti ilaç ekleme denemesidir.

    Huzursuz Bacak Sendromu Tedavisi İçin Tavsiyeler için tıklayınız!

    Değişik ilaç kombinasyonları L-dopa + Gabapentin ve­ya ikincisi yerine Opioid veya Benzodiyazepin birlikte ve­rilebilir.

    HBS’de ilaçsız tedavilerden neyi anlıyoruz? HBS’li hastaların çoğu yaşlı olduğundan ilaçların yan etkileri göz önüne alındığında arasıra gelen veya hafif şid­detteki hastalarda ilaçsız (non-farmakolojik) yaklaşımları denemek uygun olur. Şiddetli HBS olgularında ilaçsız te­daviler yarar sağlamaz.

    1. Yatmadan önce kol ve bacakları germe ve fizik akti-vite faydalı olabilir. Hafif veya orta derecede egzersiz belir­tileri hafifletir. Ağır egzersizler ise semptomları artırır.

    2. Bacaklara masaj yapmak denenebilir.

    3. Yatmadan önce ılık veya sıcak banyo yararlı olabilir.

    4. Mental aktiviteyi artırma, video oyunları oynamak, kompütür programlama, resim, örgü-nakış yapma ve aktif tartışmalara katılma faydalı olabilir. Bunların etkisi kişiyi uyanık tutma yoluyladır.

    5. Dondurma ve unlu gıdaları mümkünse yememe (ilaçların etkisini azaltabilir).

    6. Sedanter hayattan (uzun süreli oturma, hareketsiz kalmaya dayalı yaşam) sakınmak. Seyahatleri sabah saat­lerine denk getirmek uygundur. Menstürasyon dönemle­rinde hareketsiz kalmaktan sakınmalıdır.

    7. Cinsel ilişki ve orgazmın uyku sağlama açısından iyi geldiğine dair bireysel hikayeler mevcuttur.

    8. EEG alfa aktivitesi eğitimi (alpha training), hasta eğitimle (telkin) kendi alfa aktivitesini, semptomlarını dü­zeltecek, şiddetlenmesini önleyecek frekans, amplitüd ve miktar yönünden ayarlamayı öğrenebilir. Kendine uygun alfa aktivitesine ulaşmayı içten isterse varabilir. Bu eğiti­min amacı, kişinin iç inhibisyonunu kendi gayretiyle geliş­tirmeyi öğrenmesidir. Yoga, meditasyon ve hipnozda da amaç aynıdır. İç inhibisyonu (kendi kontrol mekanizması­nı geliştirmek) o kişi için bir yetenektir. Zihinsel aktiviteyi artırarak uyanık halde kalmanın altında yatan ana fikir bu olup, uygun EEG alfa ritmini yakalamaktır. Kişi bu eğitimde işe yarayacak uyaranlara kendini bırakıp, yara­mayacak olanlara kapılarını kapatmasını öğrenir. Kronik ve şiddetli HBS olgularda bu yöntem etkili olmayabilir.

    9. Bacaklara dışarıdan karşı pulsasyon uygulamak. En-henced External Counter Pulsation (EECP) tedavisi: Bu tedavi, koroner şikâyetleri olup, ameliyat edilemeyen kalp hastalarında, bacaklara kalçaları da içine alan bir manşon (tansiyon aleti manşona benzer) aracılığıyla kalp ritmiyle uyumlu pulsasyonların (basınç) uygulanmasıdır. Yaşlı ko­roner hastaları içinde tesadüfen HBS’si de olanlar bu tedaviden ortalama otuz bir gün sonra belirtilerinde düzelme göstermişlerdir. HBS’nin “damarsal tedavisi” adı da veri­len bu yöntemde iyi etki geç çıkmaktadır. Muhtemel etki mekanizmasının bacaklar yoluyla gönderilen pulsasyonların, bacak damarlarının kaslarına otonom sempatik sinir sistemi akışında HBS’deki muhtemel artmayı frenleme yo­luyla olması düşünülebilir.

    Huzursuz Bacak Sendromu İçin Bitkisel Çözüm-Sarı Hardal Tohumu İbrahim Saraçoğlu

    https://www.youtube.com/watch?v=DF2z7fT2PSg

    Huzursuz bacak sendromu yorumları için tıklayın !

  • Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Antalya’da düzenlenen 48. Ulusal Nöroloji Kongresi’ne katılan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Aksu, uyku bozukluklarının daha çok kadınlarda görüldüğünü, gebelik döneminde ise uyku bozukluklarına daha sık rastlandığını söyledi.

    Gebeliğin uykuya dalmayı güçleştirici etkisine işaret eden Prof. Dr. Aksu, gebelerin idrara çıkma sayısı ile ağrılarının daha fazla olduğunu, ayrıca yatış pozisyonuna bağlı sorunlar yaşanabildiğini vurguladı.

    Gebelerin uykuyu başlatma, uykuya dalma ve sürdürmede sıkıntı yaşadıklarını anlatan Murat Aksu, şöyle konuştu:

    ANNE VE BEBEK İÇİN RİSK FAKTÖRÜ

    “Gece sık uyanırlar. İdrar için olmasa bile ağrı atakları olur. Ayrıca bütün gebelerde sık karşılaşılan bir diğer sorun ise huzursuz bacaklar sendromudur. Bizim yaptığımız çalışmaya göre gebelerde huzursuz bacaklar sendromunun görülme sıklığı yüzde 15 civarındadır. Yani her 10 gebeden birinde veya ikisinde huzursuz bacaklar sendromu görülür.

    Özellikle akşam olduğu zaman, gece yatağa gitme zamanı geldiğinde bacaklarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, kasılma gibi şikayetler ortaya çıkar. Gebelik süresince de bu devam eder. Kadınların çok büyük bir kısmında huzursuz bacaklar sendromu gebelikle başlar, ancak yüzde 60’ında gebelik sonlandıktan sonra da devam eder.”

    Özellikle huzursuz bacaklar sendromuyla ortaya çıkan uyku bozukluklarında bebeğin oksijensiz kalabildiğini belirten Prof. Dr. Aksu, “Anne huzursuz bacaklar sendromu olursa bunun hem anne hem de bebek sağlığı için bir risk faktörü oluşturduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

    ‘ÖMÜR BOYU İLAÇ KULLANILABİLİR’

    Gebelik döneminde ilaç kullanımının ana karnındaki bebek üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eden Aksu, sendromun görülmeye başlamasının ardından gebelere masaj, sıcak ya da soğuk duş önerdiklerini söyledi.

    Özellikle gebelik döneminde vücuttaki demir oranında azalmanın huzursuz bacaklar sendromu üzerinde etkisi olduğuna işaret eden Aksu, hamile kadınlara demir takviyesi yapılması gerektiğinin altını çizdi.

    Gebelik sonlandıktan sonra görülmeye devam eden huzursuz bacaklar sendromuna ilaç tedavisi uygulanabildiğini kaydeden Murat Aksu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hastaların büyük bölümü ilaçla tedavi edilebiliyor. Ancak bu tedavi uzun yıllar alabiliyor. Hatta hastanın tüm yaşamı boyunca ilaç kullanması gerekebiliyor. Tedavinin uzun yıllar ve belirli bir düzen içinde devam etmesi şart. Ama huzursuz bacaklar sendromu genetik veya gebelikte çıkan ve sonrasında devam eden türdeyse çoğunlukla tedavinin bir ömür boyu devam etmesi gerekiyor.”

  • Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Şefi Prof. Dr. Osman Doğru, kıl dönmesi hastalığının tedavisi için kendi geliştirmiş olduğu Kristalize Fenol ile tedavi yöntemi hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu…

    Prof. Dr. Osman Doğru kıl dönmesi hastalığının kronik, günlük aktiviteyi zaman zaman engelleyen bir hastalık olduğunu vücutta en çok bu hastalığa rastlanılan yerin ise kuyruk sokumu bölgesi olduğunu belirtti. Ayrıca bu hastalığa daha nadir olmak üzere göbekte, parmak aralarında, parmak uçlarında, koltuk altında ve hatta iki meme arasında da görülebileceğini ifade etti. Doğru, bu hastalığın vücutta gelişim mekanizması, tedavisi ve korunma yolları hakkında da aşağıdaki bilgileri verdi.

    Kıl dönmesi yanlış biliniyor

    İnsanlarda kıl dönmesi hastalığının gelişebilmesi için kıla ve bu kılın batacağı cilde ihtiyaç vardır. Halk arasındaki yanlış inancın aksine, kıllar cilt altıda ters dönerek büyüyüp orada bu hastalığı oluşturmazlar. Vücuttan dökülen kıllar özellikle kuyruk sokumu bölgesinde toplanır ve buradan orta hatta batarak cilt altında birikmeye başlar. Bazen de ilk deliği kuyruk sokumu bölgesinde bir kıl kökünün gevşeyerek batması oluşturur ve bu oluşan yoldan diğer kıllar girerek hastalığı başlatır. Cilt altına giren kıllarla beraber mikroplar da girer ve gerek kılın kendisi gerekse de mikroplar burada iltihap oluşmasına sebep olur.

    Çok oturanlarda görülüyor

    Çoğu kere hastalar burada iltihap sonucu gelişen apse ile hastalığın farkına varırlar. Hastalığın aktif döneminde hastalar oturmakta güçlük çeker. Şiddetli ağrıya ateşte eklenir ve eğer apse açılmış ise irinli kanlı bir akıntıda başlar. Hastalar ped kullanmak zorunda kalabilirler. Akıntılardan sonra hastalık yatışır gibi görünse de tedavi yapılmadığı sürece bu ataklar belli dönemlerde tekrar eder ve insanları canından bezdirir. Bu hastalık mesleği gereği çok oturan kişilerde görülür.

    Yaygın tedavi şekli ameliyat

    Hastalığın tedavisinde günümüzde en çok uygulanan tedavi şekli ameliyattır. Özellikle doku kaydırma yöntemleri ile yapılan ameliyatlar ile tedavi başarısı daha yüksektir. Ancak en iyi şartlarda bile yapılan ameliyatlarda başarı oranları %85–95 arasındadır. Yani ameliyata rağmen bu hastalık nüksedebilir.

    Ameliyattan sonra gelişen her nüks ondan sonra gelişecek nüks şansını artırır. Yani ameliyattan sonra bu hastalığın tekrar etmesi insanların bu hastalık sebebiyle defalarca ameliyat olmasını gerektirebilir. Çevrenizde bu hastalık sebebiyle 3, 4 hatta 5 defa ameliyat olmuş ama hala tedavi olamamış hastalarla karşılaşabilirsiniz.

    Ameliyatsız tedavide yüzde 95 başarı

    Benim kendi geliştirdiğim ve 15 yıldan beri yaklaşık 300 hastada uyguladığım kristalize fenol tedavisi ise ameliyatsız bir tedavi yöntemidir. Uygulanış biçimi ve tedavi şekli ile dünyada ki ilklerdendir.

    Tedavinin esasını hastalıklı alandaki kılların temizlenmesi ve bu alana kristalize fenolün uygulaması oluşturur. Hastalar hastalıklarının durumuna göre 2 veya 3 haftada bir gelerek bu tedaviyi olurlar. Bu tedavi ayaktan yapılan bir tedavidir ve hastaların iş ve gücüne mani olmaz. Yaklaşık işlem 10–15 dakika sürer ve hastalar bundan sonra günlük işlerine hemen geri dönebilirler.

    Tedavi olurken işine devam et

    Yani tedaviden sonra hastaların yatıp dinlenmesine ihtiyaç yoktur. Ortalama iyileşme süresi 42 gündür. Ancak yukarda da söylediğim gibi hastalar iş ve güçlerine devam ederek ayakta iyileşirler. Bu tedavi için vakit ayırmalarına işlerini bırakmalarına gerek yoktur. Tedavinin başarı oranı % 95’tir ki bu en iyi şartlarda yapılan ameliyatların başarı oranına denktir. Kristalize fenol uygulaması şeklinde yaptığım bu tedavi özellikle birkaç defa ameliyat olmuş ve hala hastalığı devam eden hastalar içinde başarılı bir tedavi metodudur. Defalarca ameliyat olmuş ve iyi olma ümidini kaybetmiş hastalar içinde bir çıkış kapısı, hastalıktan kurtulma şansı olduğunu söyleyebiliriz.

    Kıl temizliği şart

    Bu hastalıktan ve nükslerinden korunmak için kıl temizliği yapmak gerekir. Bunun için hastalar bellerinin ortasından makata kadar olan bölgedeki kılları kıl dökücü merhemler, ağda ya da lazer epilasyon şeklinde temizlemelidirler. Bu hastalığın gelişiminde yukarda da ifade ettiğim gibi kıl en önemli faktördür. Kıl varsa bu hastalık var kıl yoksa bu hastalık yoktur. Bu sebeple kıl temizliği tedavinin olmazsa olmaz, ayrılmaz bir parçasıdır. Hastalar buna oldukça özen göstermelidir. Ayrıca banyo esnasında kuyruk sokumu bölgesinin bir lif kullanarak mekanik olarak da dökülmüş ve burada toplanmış kıllardan temizlenmesi önemlidir.

  • Hamilelik Şekeri Hakkında Herşey

    Hamilelik Şekeri Hakkında Herşey

    Hamilelik şekeri, hamilelik döneminde başlayan bir çeşit diabet hastalığıdır. Bunun anlamı vücudunuzun şekeri kullanması gerektiği gibi kullanamamasından dolayı kan şekeri değerlerinizin normalin üstüne çıkmasıdır. Hamilelik şekeri yaklaşık olarak %4 oranında hamileyi etkiler. Genelde hamileliğin beşinci veya altıncı aylarında ortaya çıkar (24-28 haftalar). Genellikle de doğumdan sonra ortadan kaybolur.

    Hamilelik Şekeri Bebeğimi Nasıl Etkiler?
    Yüksek şeker oranları hem sizin hem de bebeğiniz için sağlıksızdır. Eğer yüksek şeker seviyeleri kontrol altına alınmazsa doğumda problem yaşama riski artar. Bebeğin no
    rmalden fazla büyümesi gibi etkilerle doğumu sizin için ve bebeğiniz için zorlaştırabilir. Ayrıca bebeğin ileriki yaşamında şeker hastalığı riski taşımasına sebep olur.

    Hamilelik Şekerim Varsa Ne Yapabilirim?
    Doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerileri doğrultusunda beslenmenizi düzenlemeniz, düzenli egzersiz yapmanız ve kan şekeri seviyelerinizi düzenli olarak kontrol etmeniz gerekir.

    Beslenmemde Ne Gibi Değişiklikler Yapmam Gerekir?
    Doktorunuz bu değişiklileri bir diyetisyen yardımıyla yapmanızı isteyebilir. Bunun yanında bazı gıdaların beslenmenizden çıkarılması istenebilir. Özellikle dondurma, şerbetli tatlılar, kurabiyeler, çikolata gibi şekerden zengin gıdalardan uzak durulması bunlar yerine doğal şeker içeren meyveler tercih edilmesi gerekebilir.

    Öğün aralarında acıktığınızda kuru üzüm, havuç, meyve gibi sizin için sağlıklı olan seçenekleri tercih edebilirsiniz. Beyaz undan yapılan makarna veya beyaz pirinç yerine sizin ve bebeğiniz için daha yararlı olan bulgur, kepekli makarna veya esmer (kepekli-kabuklu) pirinç tercih edebilirsiniz.
    Dengeli ve çeşitli beslenmenizde sizin ve bebeğiniz için çok önemlidir. Hamilelik döneminde ne kadar kilo aldığınıza bağlı olarak öğünlerde daha az yemeniz gerekebilir. Bununla ilgili olarak doktorunuz veya diyetisyeninizle konuşabilirsiniz.

    Neden Egzersiz Önemli?
    Doktorunuz sizin ve bebeğiniz için güvenli olan egzersizi düzenli olarak yapmanızı önerecektir. Egzersiz kan şekeri seviyenizi normal düzeyde tutmanıza ve kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.
    Yürüyüş hamileler için genellikle en kolay egzersiz şeklidir. Yüzme veya diğer egzersiz çeşitleri de güvenli olan seviyelerde yapılabilir. Hangi egzersizlerin sizin için güvenli olduğunu doktorunuza danışabilirsiniz.
    Eğer genelde yürüyüş alışkanlığınız yoksa günlük 5-10 dakikalık yürüyüşlerle başlayabilirsiniz. Güçlendikçe yürüyüş zamanını 30 dakikaya kadar çıkartabilirsiniz. Egzersizi ne kadar sık yaparsanız o kadar kolay kan şekeri seviyenizi kontrol altına alabilirsiniz.
    Egzersiz yaparken dikkatli olmanız da şart. Egzersiz yaparken kendinizi çok zorlamamanız, çok terlememeniz ve nefes nefese kalmamanız gerekir.

    Eğer egzersiz yaparken başınız dönerse, sırt ve bel bölgenizde şiddetli ağrı hissederseniz veya başka bölgelerde ağrı hissederseniz egzersizi hemen bırakıp doktorunuz arayınız.

    Hamilelik Döneminde Hangi Testleri Yaptırmam Gerekir?
    Doktorunuz sizden rutinde yapılan kan tahlillerini isteyecektir. Bunun yanında sizin de düzenli olarak kan şekeri seviyenizi ölçtürmenizi isteyebilir. Bu testler doktorunuza beslenmenizin ve egzersizin kan şekeri seviyesini istenilen seviyede tutup tutmadığı konusunda bilgi verecektir. Eğer değerler istenilen düzeylerde değilse doktorunuz sizden kan şekeri seviyenizi düşürmek için insülin kullanmanızı isteyebilir. Doktorunuz bu konuda sizden bir uzmanla görüşmenizi isteyebilir.

    Bebeğim Doğduktan Sonra Kan Şekeri Değerlerim Düzene Girer mi?
    Bebeğiniz doğduktan sonra hastanede bulunduğunuz zaman içerisinde kan şekeri düzeylerine baktırmanıza gerek yoktur. Hamilelik şekerinin kontrolü loğusalık döneminde, doğumdan 6–8 hafta sonra yapılmalıdır. Hamilelik döneminde gebeliğe bağlı şeker yükselmesi yaşayan anne adaylarının yaşamları boyunca diğer annelere göre şeker hastalığına yakalanma riskinin biraz daha yüksek olduğunu biliyoruz.

    Bu yüzden sağlıklı ve dengeli beslenmeye devam edip, düzenli egzersizlerinizi yapmak ve doktorunuzun önerdiği peryodları da şeker kontrolünüzü yapmanız sizin için çok önemlidir.

     

    Diyabetli hamileler nasıl beslenmeli?

    Gebelik şekerinde de normal diyabetteki gibi en önemli besin öğesi karbonhidratlı (şekerli) besinler. Karbonhidratlı besinler kan şekerini yükseltir diye diyetten çıkartılmaz. Yapılan çalışmalar da göstermiş ki; gebelikte yeterli protein ve yağ alınsa dahi eksik karbonhidrat bebeğin beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkiler oluşturur.

    • Karbonhidratlarda önemli nokta; ne kadar karbonhidrat gerektiğinin iyi hesaplanması ve kişinin ihtiyaç duyduğu karbonhidratı günün hangi saatlerinde, ne kadar ve hangi besinlerle karşılayabileceğini öğrenmesidir. Kan şekerini hızlı yükselten basit şekerler yerine lif miktarı yüksek, kan şekerini daha yavaş yükselten, sağlığı geliştirmede daha etkin kompleks karbonhidratları seçmek faydalı olur.
    • Kompleks karbonhidratlar; tam tahıl taneleri, kepekli pirinç, makarna, bulgur, tam buğday ekmekleri, çavdar, yulaf ve benzerleridir. Basit şekerler ise; çay şekeri, reçel, bal ve marmelat gibi gıdalardır. Diyet programında karbonhidrat kaynaklarını öncelikli olarak ekmek ve ekmek yerine geçenler ile meyve grubu besinler oluşturur. Bu besinler diyette kesinlikle bulundurulmalı. Ancak yenilecek miktar ve zamanlama çok iyi belirlenmeli.
    • Sıkıntı her zaman kan şekerinin yükselmesi olmaz. Kan şekerinin düşmesi de yaşanır ve çok tehlikelidir. Bu nedenle doktorun ve beslenme uzmanının istediği periyotlarda kan şekeri kontrolü yapmak / yaptırmak, besin tüketim kaydı tutmak ve bu kayıtlar eşliğinde beslenme programını yenilemek gerekir. Annenin aldığı kilo, kan şekeri değerleri, yiyebildiği ve yiyemediği besinler göz önüne alınarak diyetisyen kontrolünde beslenme programı yenilenmelidir.
    • Öğün atlamayın. Kan şekerinin düşmesi oldukça sıkıntılı bir durumdur. Bunu önlemenin en güzel yolu sık aralıklarla beslenmektir. Kan şekerlerinin istenilen düzeylerde tutulabilmesi için öğün sayı ve miktarları önemlidir. Ara öğünler, öğünden 2,5 – 3 saat sonra kompleks karbonhidrat içerikli olmalıdır.
    • Kan şekerini düzenlemede yardımcı besinlerin başında posa gelir. Posa, birlikte yenilen karbonhidratın kan şekerine olan etkisini azaltır. Kan şekerinin yükselme hızını yavaşlatır. Bu nedenle de tüm öğünlerinizde kalori değeri çok az olan ama vitamin, mineral ve posadan zengin olan kaynakları, yani sebzeleri mutlaka sofranızda bulundurun. Bununla birlikte diğer karbonhidrat kaynaklarında da posadan zengin olanları tercih etmelisiniz. Yani tam buğday ekmeği, çavdar, bulgur, meyveler gibi.

     

     

    İlgili Konular ;
    Gebelik şekeri çıkanlar varmı?
    Hamilelik şekeri ve diyet
    Gebelik şekeri olanlar

  • Ebeveynler Farkında Olmadan Kızlarının Vajinismus Olmasına Neden Olabiliyor!

    Ebeveynler Farkında Olmadan Kızlarının Vajinismus Olmasına Neden Olabiliyor!

    CİSED GENEL BAŞKAN YARDIMCISI UZ. DR. YASEMİN YILDIZ: “CİNSELLİK VE EVLİLİK; TAMAMLANMA, BÜTÜNLEŞME, BİR VE TAM OLMA HALİDİR!”

    Yaz geldi. Yeni evlenen çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu nedenle “ilk gece korkusu” ve “vajinismus” yeniden gündeme geliyor. Çünkü toplumumuzda ebeveynler kızlarına hep aynı şeyleri öğütlüyor: “Evleneceğin güne kadar erkeklere dikkat et.” “Erkeklerden uzak dur, kendini koru.” “Erkekler sana zarar verebilir.” “Cinsellikle aranda hep bir mesafe olsun.” Daha sonra bu öğütleri tutmayanların başlarına gelen korkunç hikâyeleri ve örnekleri kızlarına anlatarak inandırıcılıklarını arttırmaya çalışıyorlar. Peki, ebeveynler farkında olmadan ileride kızlarının vajinismus olmasına yol açabilirler mi? İşte bu soruya yanıt Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi…

    CİNSELLİKLE SEVGİYİ BİR ARAYA GETİREMİYORLAR!

    Esas olarak 0–7 yaş ve daha sonra devam eden süreçte kız çocuklarının bilmedikleri ama merak ettikleri cinsellikle ilgili tüm kayıtları, tepkileri ve tutumları büyüdükleri aile ortamında ve özellikle annelerini model alarak oluşturduklarını ifade eden CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Çocukluk çağlarında çoğu kız çocuğu anlayamadıkları bir şekilde ‘Aman bisiklete binmeyin!’ veya ‘Aman çitlerin üstünden atlamayın!’ gibi uyarıları duyuyorlar. Oyun oynarken düşüp genital bölgesiyle ilgili bir travmada annesinin paniğine şahit oluyorlar, sürekli bacaklarının arasında korunması gereken bir şey olduğunu hissediyorlar. Böylece kız çocukları içinde yetiştikleri ortamın görüşlerini ve değer yargılarını küçük yaşlardan itibaren direk ya da dolaylı yollardan öğreniyorlar. Örneğin bazı evlerde cinsellikten hiç bahsedilmiyor, hatta gazete ya da televizyonda bu konudaki haberler bile hemen sayfa ya da kanal değiştirilerek engelleniyor. Ayrıca cinsellik içeren konular ya da cinsellik içermese bile kız-erkek ilişkileri ile ilgili konular ayıplanarak veya olumsuz imalarla dile getirilerek, kız çocuklarının bu mevzulardan uzak kalması sağlanıyor. Hatta evde anne ve babalar asla çocuklarının yanında birbirinin elini tutmuyorlar, yan yana sarılarak oturamıyorlar veya birbirini öpmüyorlar. Böylece çocuklar anne ve babalarının bir cinsel hayatı yokmuş gibi algılarla büyüyorlar. Bu nedenle cinsellikle sevgiyi bir araya getiremiyorlar.” dedi.

    SAVAŞ YA DA KAÇ!

    Kız çocuklarının daha çok küçük yaşlardan itibaren “Kapat eteğini bacağın görünecek!” gibi laflarla, güvendikleri ve inandıkları aile büyüklerinin uyarılarıyla kendilerini kapatmayı öğrendiklerini ifade eden CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Cinsellikle ilgili masumca bir soru sorduklarında kız çocukları azarlanabiliyor, sadece eteklerini değil kendi bedenlerine olan ilgilerini ve meraklarını da kapatabiliyorlar. Kendi mahremlerini büyük bir gizlilikle koruyarak büyüyen bu kızlar, bilmedikleri ve hiçbir zaman öğretilmeyen cinsel hayatla ve onlar için adeta birer öcü gibi gösterilen erkek bedeniyle karşılaştıklarında, ilk gece yani gerdek gecesi büyük bir panik ve kargaşa yaşıyorlar. Çocukluktan itibaren aşılanan cinsellikle ve özellikle kızlık zarıyla ilgili olumsuz telkinler, genç kızlık döneminde sosyal ortamlarda arkadaşlardan veya yeni evlenen kişilerden duyulan korkunç ilk gece hikâyeleriyle iyice kuvvetleniyor. Hatta ilk gecenin çok acılı ağrılı olacağı, oluk oluk kanların akacağı, canının çok yanacağı ama dişini sıkması gerektiği, içinde bombalar patlayacağı, kızlık zarının yırtılacağı, delineceği, patlayacağı, çok kanama olursa hastaneye kaldırabileceği gibi olumsuz telkinler kızların kafasına yerleşiyor ve cinsel ilişkiyi gözlerinde çok büyütmelerine neden olabiliyor. ‘Canım yanacak, çok ağrıyacak, bu kocaman penis o küçücük deliğe nasıl girecek!’ gibi düşünceleri kafalarından atamayabiliyorlar. Korku ve panik içinde ilk geceye hazırlanıyorlar. Ama bir taraftan da, ‘Ya kanamazsa!’ diye de garip bir korku içine girebiliyorlar. Çünkü bazı hikâyelerde, kızın kanaması olmamıştır, yeni evli kadın doktora götürülmüştür ya da doktora götürülmeden orada dövülerek aşağılanmıştır. Bu tabloda vajinismus bozukluğu ile karşılaşmak çok doğal bir sonuç oluyor. Çünkü vajinismus aslında kadının kendini korumak amaçlı tehlikelere karşısı verdiği ‘Savaş ya da kaç!’ tepkisidir. Bu karmaşık duygular içinde ki bir kadının fiziksel anlamda kendini savunmasına yani istemsiz bir şekilde bacaklarını kapatarak eşini itmesine ve cinsel ilişkiye izin vermemesine vajinismus diyoruz.” dedi.

    CİNSELLİK VE EVLİLİK; TAMAMLANMA, BÜTÜNLEŞME, BİR VE TAM OLMA HALİDİR!

    Vajinismuslu kadınların ilk gece yıllardır korudukları en değerli hazineleri olan iyi kız ruhlarını, namuslarını veya bekâretlerini kaybetmemek için mücadele ettiklerini ifade eden CİSED Genel Başkan Yardımcısı Uz. Dr. Yasemin Yıldız; “Vajinismuslu kadınlar kendilerini ve eşlerini üzen ve yaralayan tarifsiz, acı dolu hayata başlıyorlar. Cinselliği evlenene kadar kaçınılması veya uzak durulması gereken bir konu veya bedenlerini korumak için verilmesi gereken bir mücadele olarak görmek, vajinismuslu kadınların sayısını her geçen gün arttırıyor. Bu nedenle anne ve babalara çok iş düşüyor. Anne ve babaların çocuklarına, doğru zamanda ve doğru kişiyle yaşanacak cinselliğin, suçlanılacak veya utanılacak bir yaşantı değil, aksine kişileri birbirine yaklaştıran, duygusal paylaşımı arttıran ve ilişkileri zenginleştiren bir eylem olduğunu söylemeleri gerekiyor. Çünkü cinsellik ve evlilik; tamamlanma, bütünleşme, bir ve tam olma halidir, sevginin, ruhun ve bedenin paylaşılmasıdır. Ayrıca cinsellik sadece üreme amaçlı değil duygusal yakınlık ve haz içinde yapılmalıdır. İşte o zaman vajinismus ve daha birçok cinsel problem konusunda toplum olarak çok yol alınacaktır. Anne ve babaların en önemli sorumluluklarından biri; önce araştırarak ve öğrenerek, nesilden nesile aktarılan yanlış bilgilerden kendilerini kurtarmaları ve çocuklarına doğru kılavuz olabilmeleridir. Unutulmamalıdır ki, bilgi korkunun panzehiridir. Ayrıca bir erteleme ve kaçınma hastalığı olan vajinismusun %100 tedavisi vardır ve cinsel terapidir.” dedi.

    Vajinismus Nedir? Tecrübe ve deneyimlerimizle Vajinismusu yenelim

  • Tırnaktaki Beyaz Leke

    Tırnaktaki Beyaz Leke

    Bazı insanların tırnaklarında dönem dönem beyaz lekeler ve çizgiler görülmektedir.Bu beyaz lekeler ve çizgiler tamamen vücudun ürettiği birşeydir. Bu çizgiler tırnağınızın direncini kırar. Kırılmalarını engellemeniz için tırnaklarınızı kısa kesmelisiniz. Şekil bozukluğunu ise doktorunuzun uygulayacağı tedaviyle giderebilirsiniz.

    Tırnağın, çok fazla ojeli kalmasının ya da sigara içmenin de tırnaklar üzerinde sarartmak gibi olumsuz bir etkisi olabileceğini vurgulayan uzmanlar, “Bunun çok çirkin bir görüntü olduğunu düşünüyorsanız, yüzeysel bir temizleme uygulayabilirsiniz. Ayrıca tırnakları besleyici ürünlerden yararlanabileceğiniz gibi, ojenizin markasını da değiştirebilirsiniz.

    Bazen çocukluğumuzdan beri tırnaklarımızda beyaz beyaz lekelerle karşılaşırız. Bu vücudumuzda bulunan, saç ve tırnağımızın temelini oluşturan keratin hormonu gerektiği gibi çalışmıyor demektir. Sonradan meydana gelmiş olabilecek koyu renk beyaz lekeler ise manikür sırasında tırnakların çok fazla zarar görmesi ve mantar kapması nedeniyle oluşmuş olabilir.

    Travmatik olaylar sonucunda karşılaşabileceğimiz bu tırnak sorunu için sadece bir süre beklemek yeterli. Bütün bu sorunlarla baş etmenin en etkili yolu ise dışarıda yaptırsanız bile kendi manikür takımınızı kullanmanızdır” şeklinde sözlerini tamamladı.

    İlgili konular ;
    Tırnak Üzerinde Beyaz Leke?