Etiket: meme kanseri

  • Her iki kadından birinin memesi…

    Her iki kadından birinin memesi…

    Birkaç yıl öncesine kadar meme kanseri ‘ölümcül bir hastalık’ olarak değerlendirilirken, günümüzde erken tanı sayesinde tedavide başarı oranı artıyor. Hastalar, uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürebiliyor. Üstelik her 2 kadından 1’inin memesi alınmadan tedavisi tamamlanabiliyor.

    Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hilal Ünal, hayat boyu meme kanseri olma riskinin, Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de her 5-6 kadından birinde, Türkiye’de ise her 9-10 kadından birinde görüldüğünü ifade etti.

    Türkiye’de meme kanseri oranında bir artış olduğunu belirten Prof. Ünal, erken tanı, radyoterapi, kemoterapi ile hormon tedavisindeki gelişmelerin meme kanserine yakalanan kadınların uzun yıllar sağlıklı yaşamalarına imkan tanıdığını kaydetti.

    HASTAYA ÖZEL TEDAVİ
    Meme kanseri saptanan her hastaya uygulanabilen tek tedavi modeli olmadığını dile getiren Dr. Ünal, “Her hasta mamografi, meme ultrasonu ve vücuttaki hastalık yaygınlığını saptayan testlerden geçirildikten sonra değerlendiriliyor. Ardından kendisi için en uygun olan tedaviler planlanıyor.” dedi.

    “HER 2 HASTADAN 1’İNİN MEMESİ KORUNABİLİYOR”
    Uzak yayılımını yapmamış tüm meme kanserlerinde esas tedavi yöntemini cerrahi tedavinin oluşturduğuna işaret eden Ünal, şu bilgileri verdi:

    “Kemoterapi, radyoterapi ve hormonoterapi cerrahi tedaviye destek sağlayan yöntemler olarak uygulanıyor. Eskiden meme kanseri vakalarında memenin çıkarılmasından ve koltukaltı lenf bezlerinin tümüyle temizlenmesinden başka seçenek olmadığına dair bir inanış vardı.

    Ancak günümüzde meme kanserli hastaların yüzde 40’ında, bir başka deyişle hemen her 2 kadından 1’inde meme koruyucu cerrahi uygulanabiliyor. Bu yöntemden küçük meme, bunun aksine büyük tümör gibi tümör çapı ile meme büyüklüğü arasında uyumsuzluk olmayan, cilt ve meme başında tümör yayılması bulunmayan veya meme içinde tek bir tümör bulunan hastalar faydalanabiliyor.

    Meme koruyucu cerrahi; memedeki tümörün, etrafındaki bir miktar normal doku ile birlikte çıkarılması demek. Bu tedavinin birinci hedefi memede görünür tümör bırakmamak, ikincisi ise hastanın memesine kabul edilebilir bir kozmetik sonuç sağlamak oluşturuyor.”

    MEMENİN ALINMASINA NE ZAMAN GEREK DUYULUYOR?
    Dr. Ünal, memenin ne zaman alınacağına ilişkin şunları kaydetti:

    “Memede birden fazla tümör varsa, meme çok küçük buna karşılık tümör büyükse, ameliyat öncesi uygulanan kemoterapiye rağmen tümör küçülmemişse ve hasta mastektomiyi tercih ediyorsa memenin alınması gerekiyor. Tümörün meme başı ve çevresine yerleşmiş olması mastektomi için bir gerekçe değil. Bu yerleşimdeki tümörler de meme koruyucu yöntemlerle tedavi edilebiliyor.”

    BEKÇİ LENF BEZİ BİOPSİSİ İLE GEREKSİZ CERRAHİ GİRİŞİMLER ÖNLENİYOR
    Meme gibi, koltuk altı lenf bezlerinin korunmasının da son derece önemli olduğunu belirten Ünal, şöyle devam etti:

    “Bunun nedeni ise koltukaltı lenf bezleri çıkarılmış hastaların yüzde 30’unda kolda ödem oluşması. Erken tanı konulmuş hastalarda genellikle koltuk altında hastalık olmuyor. Bu nedenle meme cilt altına verilecek özel bir boya veya radyoaktif madde yardımı ile koltuk altında ‘bekçi lenf bezi’, yani tümör hücrelerinin ilk gideceği lenf bezi bulunarak mikroskopik inceleme yapılıyor.

    Kanser yoksa diğer lenf bezlerine dokunulmuyor. Böylece meme kanseri koltukaltı lenf bezlerine geçmemiş hastalarda tüm bezeler çıkarılmadığı için gereksiz bir cerrahi girişim ve ona bağlı kol ödemleri önlenmiş oluyor. Eğer metastaz, yani tümörün yayılmış olduğu saptanırsa tüm koltuk altı lenf bezleri çıkarılıyor.”

    HT

  • Meme göğüs kanseri

    Meme göğüs kanseri

    MEME – GÖĞÜS KANSERİ

    Meme kanserinin en yaygın belirtisi memede ağrısız bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların %10 kadarı, kitle olmaksızın ağrı hissetmektedir. Meme kanserinin daha seyrek görülen belirtileri arasında, göğüste oluşan geçici olmayan değişimler, (örneğin kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş ya da bozulmalar, ve akıntılar, aşınma, göğüs ucunun hassaslaşması yada içe dönmesi de dahil olmak üzere göğüs ucu belirtileri yer almaktadır. Tedavisi en kolay olan erken evredaki meme kanserleri tipik olarak hiç bir belirti göstermezler. Bu nedenle, kadınların meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamaları çok önemlidir. Meme kanserine erken evreda tanı konması, tedavi seçeneklerinin sayısını, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını önemli oranda arttırır. Erken tanı için temelde önerilen birbirlerini tamamlayıcı üç yöntem vardır;

    – Kişisel (Kendi kendine yapılan) göğüs kontrolleri
    – Klinik (Doktor tarafından yapılan) göğüs kontrolleri
    – Mamografi

    Normal de doktorlar 20 yaşından sonra her ay kişisel göğüs kontrollerinin yapılmasını, kırk yaşından sonrada yılda bir kez olmak üzere klinik göğüs kontrollerini ve mamografiyi önermektedirler. Ancak daha sonraki mamogramlarınıza referans olması için otuzlu yaşlarınızda en azından bir mamografi çektirerek saklamanız önerilir Aile tarihçesi, ırk, ilk adet yaşı, çocuk sayısı gibi pek çok faktör kadınların meme kanseri için yüksek risk taşıyıp taşımadığını belirler.

    Aşağıdaki sorulara verilen cevaplar meme kanseri riskinin belirlenmesine yardımcı olabilir.

    – İlk âdetinizi 12 yaşından önce mi gördünüz?
    -İlk çocuğunuza 30 yaşından önce mi sahip oldunuz?
    -Anneniz veya varsa kız kardeşiniz meme kanseri hastası mı?
    -Meme kanseri olmuş kızınız var mı?
    -Daha önce hiç göğüs biyopsisi yaptırdınız mı?
    -Bu biyopsilerinizin sonucunda kanser öncesi hücrelere rastlandı mı?
    -Bu biyopsilerinizin sonucunda erken (yayılmamış) kansere rastlandı mı?

    Aşağıda temel risk kategorileri ve temel risk kategorisi olduğu düşünülen bazı risk faktörleri yer almaktadır.

    – Yaş
    – Genetik
    – Kişisel tarihçe
    – Aile tarihçesi
    – Biyopsi sonucu habis olmayan oluşumlar tespit edilmesi
    – Adet görmeye başlama yaşı
    – Gecikmiş doğum
    – Alkol
    – Sigara
    – Yemek alışkanlıkları
    – Kilo
    – Önceki radyoterapiler
    – Hormon tamamlayıcı tedavi (HRT)

    Evreler (Evrelar)

    TNM Evreleme Sistemi:

    Kanserin evrelendirilmesi amacı ile TNM sistemi geliştirilmiştir. Burada T tümörün boyutunu, N lenf benzlerinin durumunu ve M ise kanserin metastaz(sıçrama) yapıp yapmadığını belirtir.

    Kanser Evrelerinin Numaralar İle Belirlenmesi:
    Kanserin evresini, tümörün boyu ve kanserin yayılımı tanımlar. Evrelendirme sisteminde Evre 0 ile 4 arasında bir rakam ile belirtilir.

    Evre 0: Aynı zamanda ‘in-situ’ olarak da adlandırılırr. Evre 0, olan kanserler yerlerinde kalmış ve çevre dokulara sıçramamış kanserlerdir. Klinik kontrollerde tanısı konan kanserlerin yaklaşık olarak %15 ila %20’si Evre 0 kanserlerdir. Evre 0 kanserler oluştukları yerlere göre ikiye ayrılırlar, eğer süt bezlerinde (lobes) oluşmuşlarsa Lobular carcinoma in situ yada kısaca LCIS, eğer süt kanallarında oluşmuşlarsa ductal carcinoma in situ yada kısaca DCIS olarak adlandırılırlar.

    Evre1 : Orijinal tümör 2cm yada daha küçüktür ve kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Evre1 kanser tedavisi için genellikle izlenen iki yöntem vardır.

    Meme koruyucu tedavi: lumpektomi (kanserli kitlenin etrafında bir parça sağlıklı göğüs dokusu ile birlikte alınması) ve koltuk altı lenf bezlerinin alınmasını takip eden radyasyon tedavisi yapılır. Gerekiyorsa kemoterapi veya hormonoterapiler eklenir.
    Veya mastektomi (kanserin bulunduğu göğsün alınması operasyonu) ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması önerilir.

    Evre (Stage) IIA: Orjinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır, ve lenf bezlerine sıçramamıştır.
    Evre IIB: Orijinal tümör 2 ila 5 cm arasındadır ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramıştır, yada orijinal tümör 5 cm den daha büyüktür ve koltuk altı lenf bezlerine sıçramamıştır.

    Evre II için genelde uygulanan tedavi şekli Evre I ile aynıdır (lumpektomi ve koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması yada mastektomi), ancak eğer tümör büyükse yada lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisinin tamamlayıcı olarak önerilmesi daha yaygındır

    Evre (Stage) IIIA: Orijinal tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramıştır. Evre IIA meme kanseri için standart tedavi mastektomidir ve sonrasında bazı durumlarda göğsün yeniden yapılmasını hedefleyen estetik operasyonlar yapılabilir. Tümörün sağlıklı göğüs dokusundan bir kesim ile ayrılabilmesinin olası olduğu durumlarda, lampektomi de yapılabilir. Operasyon sonrasında genelde radyasyon tedavisi ve sistematik tedavi olarak kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır. Eğer tümör çok büyükse, operasyon öncesinde tümörün boyunun küçültülmesi amacıyla kemoterapi uygulanabilir, bu tip kemoterapi uygulamalarına neoadjuvant kemoterapi denir. Bazı durumlarda neoadjuvant kemoterapiye yardımcı olması amacıyla operasyon öncesi hormon tedavisi de uygulanır.

    Evre (Stage) IIIB: Orijinal tümörün boyutuna bakılmaksızın, tümörün kendisini göğüs duvarına bağladığı ve göğüs lenf bezlerine sıçradığı durumlarda kanser Evre IIIB olarak adlandırılır. Evre IIIB meme kanserinin standart tedavisi genellikle neoadjuvant kemoterapi ile başlar. Orijinal tümörün boyunun istenen oranda küçülmesi ile birlikte, lampektomi veya mastektomi yapılır. Operasyon sonrası uygulanan standart tedavi ise, radyasyon tedavisi, kemoterapi ve hormon tedavisidir.

    Evre (Stage) IV: Kanser göğüs dışına vücudun diğer bölümlerine (kemikler, akciğer, karaciğer yada beyin gibi) sıçramıştır. Evre IV meme kanserinin tedavisinde temel amaç yaşam süresini ve kalitesini arttırmak ve hastanın şikâyetlerini gidermektir. Tedavide genelde kemoterapi ve hormon tedavisi gibi tüm vücudu etkileyen sistematik tedaviler uygulanır. Hastanın şikâyetlerinin azaltılması amacı ile bazı durumlarda mastektomi de önerilebilir.

    Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Batı toplumlarında her 9 kadından birinin meme kanseri geliştirme riski vardır. Bu kanserlerin çoğunluğu sporadik olmakla birlikte hastaların %10’unda kanser otozomal dominant geçişli kalıtsal bir nedene bağlıdır. Kalıtsal meme kanserlerinin önemli bir çoğunluğu BRCA1 ve BRCA2 genlerinden birini etkileyen bir mutasyona bağlıdır. Nadir durumlarda p53 geninin kalıtsal mutasyonu Li-Fraumeni sendromu kapsamında meme kanserine yol açabilir (p53 incelemeleri için bkz. p53 Tümör Baskılayıcı Geni.

    BRCA1 genindeki mutasyonlar kalıtsal meme kanserlerinin %40-60’ından, over tümörü ile beraber olan kalıtsal meme kanserlerinin yaklaşık %80’inden sorumludurlar. BRCA2 geni kalıtsal meme kanserlerinin %30-40’ından sorumludur. BRCA2 mutasyonu taşıyan bireylerin over tümörü geliştirme riski BRCA1 mutasyonu taşıyanlara kıyasla daha düşüktür. Ayrıca erkeklerde gelişen kalıtsal meme kanserlerin BRCA2 mutasyonlarına bağlı olarak geliştiği yayınlanmıştır. BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlar otozomal dominant kalıtılır, bu nedenle mutasyon taşıyan bireylerin çocuklarına bunu aktarma riski %50’dir.

    BRCA1 mutasyon taşıyan kadınların 60 yaşına geldiklerinde meme kanseri geliştirme riski yaklaşık %85, over tümörü riski ise yaklaşık %55’dir. BRCA2 mutasyonu taşıyan kadınların meme kanseri geliştirme riski BRCA1 mutasyonu taşıyıcıları ile benzer düzeydedir ancak over kanseri geliştirme riski daha düşüktür.

    BRCA1 ve BRCA2 genleri çok büyük genler olduğu için mutasyon analizi zaman alıcı ve masraflıdır. Ancak kesin sonuç elde etmek için olası bir mutasyonun DNA dizi analizi ile belirlenmesi gerekir. Alternatif olarak bağlantı (linkage) testi kullanılabilir. Bağlantı analizi için ailenin bir çok bireyinden periferik kan örneği gerekmektedir. Ayrıca bağlantı analizi mutasyonu tam olarak belirleyemediği için yanlış yorumlanma riski taşır. Bu nedenle BilGen’de sadece mutasyon analizi yöntemi kullanılmaktadır.

    Başvuru Nedenleri

    Semptomatik tanı

    Ailesinde biri premenapozal olmak üzere en az iki meme ve/veya over kanseri öyküsü olan hastalar,
    Bilateral (çift taraflı) tutulum gösteren meme kanseri hastaları.

    Presemptomatik tanı

    Presemptomatik tanı genellikle kendisinde mutasyon bulunmuş bir hastanın risk altındaki akrabaları için uygulanır. Bu sayede riski bulunmayan bireylerin kontrolları genel topluma uygulanan sıklığa indirilebilir, risk saptanmış olan bireylerin ise klinik takiplerinin düzenli şekilde yapılması zorunluluğu ortaya çıkar. Bu amaçla klinisyen tarafından koruyucu ya da erken tanı amaçlı girişimler düşünülebilir. BRCA1 veya BRCA2 mutasyonu bilinmeyen ailelerde, hasta olmayan bireylerde doğrudan yapılacak analiz sonuçlarının yorumlanması zordur ve bu nedenle böyle durumlarda presemptomatik tanı incelemesinin bireye bir yararı olmayacağı kanısındayız.

    Test

    Mutasyon analizleri kan örnekleri üzerinde yapılır. İlk aşamada BRCA1 ve BRCA2 genleri PCR ile çoğaltılıp heterodupleks analiziyle incelenir ve mutasyon taşıyan bölge saptanır. İkinci aşamada ilgili gen bölgesi otomatik DNA dizi analizi ile incelenir. Bazı durumlarda belirlenen mutasyonların polimorfizmlerden ayırt edilmesi gerekebilir. Bu durumda hastanın tümörlü dokusunda allel kaybı olup olmadığının incelenmesi yararlı olabilir.
    Ailesel meme kanserinin moleküler tanısı, sonuçları açısından ilgili bireyleri psikolojik olarak olumsuz durumlara itebilmesi nedeniyle genetik hastalıklar arasında özel bir durum arzetmektedir. Bu nedenle moleküler tanı testi yapılmadan önce test adaylarının genetik tanının doğurabileceği bireysel sorunlar konusunda yetkili uzmanlar tarafından kapsamlı olarak bilgilendirilmelidir. BilGen, yukarıda sözü edilen ön çalışmaların yapıldığının belgelendirilmediği durumlarda Ailesel meme kanseri moleküler tanı testi isteklerini yerine getirmeyecektir.
    Doğruluk

    BRCA1 ve BRCA2 genleri dizi analizi yapılarak mutasyonların %90-95’i tespit edilebilir.

    Gereksinim Duyulan Örnek

    Mutasyon analizi için hasta bireylerden periferik kan (iki adet 5 ml’lik steril EDTA’lı tüpe – eflatun kapaklı) örneği alınır. Yukarıda belirtildiği gibi hasta bireylerin tümör DNA’larının da incelenmesi yararlı olabilir. Bu nedenle mümkün olduğu takdirde 0.5×0.5×0.5 cm boyutlarında taze tümör dokusu ya da parafin blokları da gönderilmelidir. Taze tümör materyali steril şartlarda alındıktan sonra içinde %0.9’luk serum fizyolojik bulunan steril ve kapaklı bir tüpe konup 24 saat (tercihen ilk üç saat) içinde (+)4°’de BilGen’e ulaştırılmalıdır.
    Ailesel meme kanseri riski taşıyan aile bireylerinden iki adet 5 ml’lik steril EDTA’lı tüpe (eflatun kapaklı) periferik kan örneği alınmalıdır.
    Meme Kanseri

    Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

    Meme Kanseri Risk Faktörleri Nedir?

    Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

    Günümüzde erken tanı sayesinde tedavi edilebilir hastalıklar grubuna giren meme kanseri, tüm gelişmelere rağmen kadınlar tarafından yeterince tanınmadığından hala en çok korkulan hastalıkların başında gelir.

    Memede hissedilen her sertlik kanser değildir. Göğsünde sertlik olan her 10-11 kadından sadece birinde meme kanseri saptanmaktadır. Toplumda yaklaşık 100 kadından 13’ünde meme kanseri görülmektedir. Meme kanserinin en sık saptandığı yaşlar 35-55 yaş grubudur.

    – Riski azaltma yolları
    – Dengeli beslenmek ve aşırı kilodan korunmak
    – Alkol alımına dikkat etmek
    – 30 yaşından önce doğum yapmak
    – Emzirmek
    – Stresi kontrol etmek
    – Spor yapmak
    – Düzenli doktor muayenesinden geçip tetkikleri yaptırmak

    Kendi kendine muayene şart
    En hızlı yayılan tür olan meme kanseri, Türkiye’de her yıl 30 bin kadının baş belası oluyor. Doktorlar ‘kadınlar meme kanserine karşı kendilerini muayene etmeli’ diyor.

    Kanser türleri arasında dünyada ve Türkiye’de yayılma hızı en yüksek olanı meme kanseri. Kırk yıl önce yirmi kadından birinde görülen meme kanseri, günümüzde sekiz kadından birinin baş belası oluyor. Buna karşılık rahim kanserleri ise etkisini iyice kaybetti. Bu kanser türünden ölüm artık neredeyse sıfırlandı. Bunun nedeni erken teşhis. Türkiye’de her yıl 30 bin kadının yakalandığı meme kanserini erken teşhis etmenin ipuçları var. Meme Vakfı’nın kurucusu ve başkanı Prof. Dr. Can Gürbüz, “Meme kanserine yakalanmayı önleyen bir yöntem yok, buna karşı en önemli silah erken teşhis, mamagrofi, ve kendi kendine muayene” diyor.

    20 Yaşını Aşmış Her Kadın Kendini Muayene Etmeli
    Prof. Dr. Can Gürbüz, meme kanserinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirtiyor. Yaşı ellinin üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığının, yaşı ellinin altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla olduğunu belirten Dr. Gürbüz, “Adet görmeye erken başlanması, menopoza geç girilmesi, 30 yaşından sonra doğum yapılması, östrojen hormonu tedavisi, doğum kontrol hapları, alkol, şişmanlık ve yağlı beslenme, meme kanseri risk faktörleri arasındadır.

    Tüm bu risk faktörlerine karşın; şişmanlığın azaltılması, alkolün dozunda alınması, spor ve sebze- meyvenin bol tüketilmesi gibi basit önlemlerle meme kanseri riski %30-40 oranında azaltılabilmektedir” diye konuşuyor. Prof. Gürbüz erken tanı için kadına önemli görev düştüğünü söylüyor. “Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, adet bitimini takip eden günlerde kendi kendini muayene etmeli, bu muayeneler sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılmalı, bir değişiklik saptanmasa bile yirmi yaşından itibaren her üç yılda bir muayeneye gitmeliler” diyen Gürbüz, “Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl bir doktor tarafından muayene edilmeli ve iki yıl arayla mamografi çektirmeli. Elli yaşından itibaren ise her yıl mamografi çektirmeli” tavsiyesinde bulunuyor.

    Kansere çare genetik bilimde
    5-8 Haziran tarihleri arasında New Orleans’ta düzenlenen 41. ASCO (Amerikan Kilinik Onkoloji Derneği) Toplantısı’na katılan onkologlardan biri olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Fuat Demirelli, “Toplantıdan çıkan sonuç kanser tedavisinin genetikte gizli olduğudur’ diye konuşuyor. Günümüz tıbbında kullanılan hiçbir tedavinin birbirinden çok üstün taraflarının olmadığını savunan Demirelli, “Son birkaç yıldır genel eğilim, kanser hücresinin kontrolsüz çoğalmasındaki mekanizma bozulmasını tespit etmeye yönelik, yani genetiğe yönelik. Kanser hücresi olduğu yerde duracak, ilerlemeyecek, çoğalmayacak” diye konuşuyor.

    Meme Kanseri Terimi Bitecek
    Genetik tedavi yönündeki adımların hızlandığını anlatan Prof. Demirelli, “Bir miligramlık tümör dokusunun içinde bine yakın genin ne durumda olduğu görüyorsunuz. Eminim ki on yıl sonra meme kanseri diye bir terim kullanmayacağız. Şu nedene bağlı olarak gelişmiş A tipi meme kanseri, bu genlerin aşırı çalışmasına bağlı olarak gelişmiş B tipi meme kanseri diyeceğiz” şeklinde konuşuyor.
    Meme kanseri kadınlarda sık görülen, öldürücü bir kanser türüdür.

    Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Her kadının hayatı boyunca meme kanserine yakalanma riski vardır.Kadın yaşlandıkça, riski daha da artar. Meme kanseri, yayılmadan önce, erken tesbit edilirse,hasta %96 yaşam şansına sahiptir. Her yıl 44000’de bir kadın meme kanserinden ölmektedir.

    Meme kanserine karşı en iyi koruyucu yöntem erken teşhisdir.

    Meme kanserinin birçok tipi vardır. En sık rastlanan duktal karsinoma, memenin süt kanallarında başlar. Meme kanseri memenin dışına yayıldığında koltuk altındaki lenfatik nodüller en sık görülen yayılım yerleridir. Kanser hücreleri memenin diğer Lenf Nodlarına, Kemiğe, Karaciğer ve Akciğere yayılabilir. Her kadın meme kanseri gelişme riskine sahiptir. Gerçekte meme kanseri gelişen kadınların çoğunda risk faktörleri belli değildir.

    – Meme kanseri riskini arttıran faktörler [değiştir]
    – 50 yaş üzerindeyseniz
    – Yakın akrabalardan biri meme kanseriyse, (anne veya kızkardeş meme kanseri ise, 2-3 misli daha fazla)
    – Daha önceden diğer memenizde kanser tespit edilmişse
    – Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış iseniz
    – Hiç gebe kalmamışsanız
    – Adet görmeniz 50 yaşından sonra da devam ediyor ise

    Araştırmalar, meme hücreleri içerisinde, meme kanser riskini artıran bazı genler olduğunu göstermektedirler. Genetik değişiklikler, aileden (herediter) olabilir veya hayat boyu gelişebilirler. Meme kanseri genellikle tek bir hücrede başlar. Günümüzde meme kanserinin nedeni ve nasıl gelişim göstereceği tam olarak bilinmemektedir.

    Meme kanseri kompleks bir hastalıktır. Her vaka birbirinin aynısı değildir. Meme kanserinin içinde bulunduğu evreye “stage” denir. Gerçek stage’in bilinmesi, doktorun tedavi planını yapmasını sağlayacaktır.

    – Hayatınızda meme kanserine sebep olacak herhangi bir yanlış yapmamış olsanızda başınıza bu hastalık gelebilir.
    – Meme kanseri bulaşıcı değildir, başka bir hastadan size bulaşmaz.
    – Meme kanseri, stresle veya memeye travmayla (darbeyle) meydana gelmez.
    – Meme kanseri gelişen çoğu kadının risk faktörü veya ailesinde hastalığa ait bir hikaye yoktur.

    “Meme Kanseri” konusunda sorular, yanıtlar…
    Meme kanseri, pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de, kadınlarda sık görülen kanserlerden biridir. Kadınlarda kanser nedeniyle olan ölümlerin önemli bir kısmının da nedeni meme kanseridir.

    Ne kadar sıktır?
    Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan istatistiklere göre, 1994 yılında, Amerika’da 46 bin kadının bu kanser nedeniyle öldüğü bildirilmektedir. Her sekiz-on kadından birinde meme kanseri görüleceği ve bunların da yaklaşık üçte birinin meme kanserinden öleceği hesaplanmaktadır. Ülkemiz için görülme sıklığının biraz daha düşük olduğu tahmin edilmektedir.

    Erken tanı konmasının yararı var mı?
    Meme kanserinin bazı tipleri, erken tanındıklarında çok iyi biçimde tedavi edilebilmektedir. Dolayısıyla, hem hastaların hem doktorların bu kanseri olabildiğince erken tanımak için elden gelen gayreti göstermeleri gerekir.

    Meme kanserinin bütün türleri aynı derecede mi kötüdür?
    Meme kanserinin değişik türleri vardır. Bunların tedavileri ve hasta üzerindeki etkileri de farklı olabilmektedir. En iyi sonuçlar, küçük ve çevreye yayılmamış kanserlerde alınmaktadır.

    Meme kanseri açısından hangi riskleri taşıyorum?
    Annenizde, kızkardeşinizde veya teyzenizde meme kanseri varsa, sizin için de risk yüksektir. Bunlardan birinde kanser olması, sizin meme kanseri olma riskinizi iki kat artırır. İki yakınınızda meme kanseri varsa, risk 3 katına çıkar.

    Diğer risk faktörleri şunlardır: Adetlerin küçük yaşta başlaması, çocuksuz olma veya ileri yaşlarda çocuk doğurma, Ayrıca, daha az da olsa; sigara kullanımının, aşırı yağlı yemekler ve şişmanlığın da riski artırdığı düşünülmektedir.

    Ne yapabilirim?
    Kanserlerin küçükken yakalanmalarını sağlayan üç önemli yöntem vardır:

    Kişinin kendi memesini muayene etmesi.
    Doktor muayenesi
    Mammografi
    Kişinin kendi memesini muayene etmesi
    Bir kadının kendi kendine yapabileceği en önemli muayenedir. Her ay yapılması önerilmektedir. Ortam, rahat ve ılık olmalı, muayene sırasında tüm ayrıntılara dikkat edilmelidir.

    Fibrokistik hastalık / Memelerde yumrular olması
    Pek çok kadın memesini muayene ettiğinde yumrularla karşılaşır. Bu nedenle telaşlanan, ü zülenler de olabilir. Bu yüzden, her kadının kendi memesindeki bu “normal” sertliklerin yerlerini ve kıvamlarını iyi bilmesi gerekir. Eğer “her zamankinden farklı” bir sertlik hissederseniz, mutlaka bir uzman doktora görünmelisiniz. Meme kanserlerinin önemli bir bölümü, ilk kez, kendi kendini muayene sırasında dikati çeker. Erken tanı, daha sonra ortaya çıkabilecek sorunları azaltabilir; hastanın yaşam süresine de katkıda bulunabilir. Bir kitlenin küçük iken saptanması, tedavinin de daha kolay ve hasta açısından daha kolay kabul edilebilir nitelikte olmasını sağlayabilir.

    Kendi mememi, ne zaman muayene etmeliyim?
    Çoğu uzman, kadınların adet görmelerinden bir hafta sonra bu muayeneyi yapmalarını önermektedir. Doğum kontrol hapı kullananlar ise, hapa başladıktan sonraki ilk hafta içinde muayenelerini yapmalıdırlar. Diğer zamanlarda memelerdeki normal yapılar ve kistler daha irileşebilirler. Bu hem akıl karıştırıcı olur, hem de muayene ağrılı olabileceği için rahatsız edici hale gelebilir. Öte yandan, memeleri hiç muayene etmemektense, ayın her hangi bir günü muayene etmek elbette çok daha iyidir.

    Kendi mememi nasıl muayene edebilirim?
    Aşağıda yaygın bir muayene yöntemi bulacaksınız:

    Önce, rahat ve ılık bir yerde sırtüstü uzanın. Sol kolunuzu kaldırıp, sol elinizi başınızın altına koyun. Sağ elinizle sol memenizi aşağıdaki biçimde muayene etmeye başlayın.

    Göğüs kafesinizin ön yüzünde, sağda ve solda iki dikdörtgen olduğunu düşünün. Memeleriniz bu dikdörtgenlerin ortasında olsunlar. Diktörtgenlerin birer köşeleri koltukaltınızda olacaktır. (Memenin koltukaltına yakın kısımlarını muayene ederken özellikle dikkatli olun; meme kanserleri en çok burada bulunmaktadır).

    İki-üç parmağınızı birleştirerek, sol koltukaltınızdan aşağı doğru dikdörtgenin dış kenarı boyunca inin. Alttaki köşeye ulaşınca, parmaklarınızı 2-3 cm kadar içe doğru çekip bu defa yukarı doğru çıkın. Köprücük kemiğine (sağdaki dikdörtgenin üst kenarına) geldiğinizde yine 2-3 cm içe gelip aşağı doğru inin. Tüm memeyi muayene edene kadar bunu sürdürün.

    Sağ memeyi sol elle, sol memeyi sağ elle muayene etmeniz gerektiğini unutmayın. Muayene sırasında, parmaklarınızın ucuyla 1-2 cm çapında daireler çizecek hareketler yapın. Elinizi değişik derecelerde bastırarak deriyi, memeyi ve alttaki göğüs kafesi kemiklerini ayrı ayrı hissetmeye çalışın.

    Size şüpheli gelen sertliklerin yerlerini unutmayın. Bunların çoğunun “normal” olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Şüpheniz devam ediyorsa, uzman bir doktora danışın. Kendi kendinizi düzenli olarak muayene etmek sizi rahatlatacak ve bir güven duygusu sağlayacaktır.

    Memenin doktor tarafından muayenesi
    Bu muayenenin hiç değilse yılda bir kez yapılması gerekmektedir. Muayene sırasında, kendi kendinizi nasıl daha iyi muayene edebileceğinizi de sorabilir ve şüpheli bulduğunuz sertlikler konusunda doktorun değerlendirmesini öğrenebilirsiniz. Bu, çoğu kez sizi rahatlatacaktır.

    Memede kistler olduğunda doktor, adetinizden sonraki hafta içinde yeniden muayeneye gelmenizi isteyebilir. Bir sertliğin ne zamandır orada olduğu sorulabilir; bu yüzden, kendi kendinizi muayene ederken elinize gelen bir sertlik bulduğunuzda, tarihi bir yere kaydetmeniz yararlı olacaktır. Bazen, doktor, daha emin olmak için sizi birkaç hafta veya ay içinde yeniden muayene etmek isteyebilir veya mamografinin gerekli olduğunu söyleyebilir.

    Mammografi nedir?
    Meme kanserinin erken yakalanmasında sizin ve doktorunuzun yaptığı muayenelere katkı sağlayan ç ok değerli bir radyolojik inceleme yöntemidir. Elli yaşın üzerindeki kadınlarda her yıl mammografi çekilmesinin gerekli olduğu düşünülmektedir.

    Kırk-elli yaşlarında mammografinin ne derecede gerekli olduğu tartışmalı olmakla birlikte, bu dönemde hiç değilse iki yılda bir mammografi çekilmesinin yararlı olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Bu incelemelerin tüm amacı, kanserleri bazen elle muayenede bile farkedilemeyecek kadar küçükken yakalayabilmektir. Mammografi, hasta veya doktorun eline “anormal” bir sertlik geldiğinde de istenir.

    Mammografi ile tüm kanserlerin mutlaka yakalanabileceği zannedilmemelidir. Kişinin kendi memesini muayenesi, doktor muayenesi ve mammografi, kanseri yakalamak için hep birlikte başvurulması gereken yöntemlerdir.

    Meme biyopsileri niye yapılır?
    Memesinde sertlik bulunan pek çok kadında biyopsi gündeme gelir. En basit yöntem, ince bir iğne kullanılarak şüphe edilen sertlikten örnek almaktır. Bu bir kist ise, işlem sırasında kist sıvısının gelmesi ile hem sertlik kaybolur hem de hasta rahatlar. Kanserlerin kist halinde olması olasılığı çok düşüktür. Alınan sıvı veya hücreler, patoloji uzmanı tarafından incelenir ve bu örnekte kanser olup olmadığını belirten bir rapor düzenlenir. İğne ile örnek alma, genellikle acısız bir işlemdir; memenin veya hastanın uyuşturulmasına gerek duyulmaz.

    Daha geniş kapsamlı bir işlem olan eksizyonel biyopside, ele gelen sertliğin tümü veya bir kısmı cerrah tarafından çıkartılır. Bu işlem için yalnızca memenin uyuşturulması yeterli olabileceği gibi, genel anesteziye de başvurulabilir. Çıkarılan dokunun patoloji uzmanı tarafında mikroskop altında incelenmesiyle en kesin tanının konulması mümkün olur.

    ÖZET
    Meme kanseri, hemen her 8 kadından birinde görülecek denli sıktır. Kendi kendini muayene, doktor muayenesi ve mammografi; sonucu önemli derecede etkileyebilir. Çoğu durumda, bu hastalığın kökünü kazıyabilme olasılığı bulunmaktadır ve hem erken tanıyı hem erken tedaviyi sağlamak için, çaba

    Meme Kanseri Hakkında Merak Ettikleriniz

    Kimler Daha Fazla Meme Kanseri Riski Taşıyor?

    Kadınların korkulu rüyası olan ‘meme kanseri’nin görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Bazı kadınların diğer kadınlara göre daha fazla risk taşıdığını belirten Memorial Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Doç.Dr. Gürsel Soybir, kimlerin daha fazla risk altında olduğunu anlattı.

    – Daha önce memede kansere öncü sayılabilecek bir lezyonun bulunmuş olması
    – Genetik olarak meme kanseri gelişimine yatkın genleri taşımak
    – Ailesinde veya akrabalarında meme kanseri gelişmiş olması
    – Uzun süreli doğum kontrol haplarının kullanılması
    – Menopoz sonrası dönemde uzun süreli ve yüksek dozlarda östrojen replasman tedavisi yapılması
    – Çocukluk veya gençlik çağında başka bir nedenle göğüs bölgesinin ışınlanmış olması
    – Adet başlama yaşının erken, adetten kesilme yaşının geç olması
    – Hiç doğum yapılmaması veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapılması
    – İlerlemiş yaş. Meme kanseri en sık 50-65 yaşları arasında görülüyor
    – Aşırı yağlı gıdalarla beslenme
    – Mamografi taramalarında yoğun meme saptanması
    – Yumurtalık ya da rahim kanseri hikayesi olması
    – Elektromanyetik alanlara ve radyasyona sürekli maruz kalmak

    Meme kanserinin belirtileri nelerdir?

    1- Memede şişlik olması. Genellikle ağrısız, sertçe, hareket ettirilebilen veya yerinden oynamayan, zamanla büyüyebilen kitle varlığı
    2- Memenin genel olarak boyutunda veya şeklinde oluşan değişik olması
    3- Meme cildinde kızarıklık, morluk, yara, damar genişlemesi, içeri doğru çöküntü, yaygın küçük şişlikler, portakal kabuğu görünüşü gibi noktasal çekintiler şeklinde değişikliklerin meydana gelmesi
    4- Meme başı ve çevresinde renk ve şekil değişikliği, meme başında genişleme, düzleşme, içe çökme, yön değiştirme, kabuklanma, çatlaklar oluşması, yaralar çıkması
    5- Meme başından gelen kanlı veya kansız akıntı
    6- Koltuk altında görülebilen veya elle fark edilen ağrılı ya da ağrısız şişliklerin varlığı

    Meme kanser riskiniz nedir?  (TEST EDİN)

    1- İlk adetinizi görme yaşınız kaçtır?
    A) 11 yaşından sonra
    B) 11 yaşından önce

    2- Menapoza girme yaşınız kaçtır?
    A) 55 yaşından önce
    B) 55 yaşından sonra

    3- İlk doğum yaşınız kaçtır?
    A) 30 yaşından önce
    B) 30 yaşından sonra veya hiç doğum yapmamış iseniz

    4- Uzun süre doğum kontrol hapı kullandınız mı?
    A) 3 yıldan daha az süreli kullanmış iseniz
    B) 3 yıl ve daha uzun süre kullanmış iseniz

    5- Uzak akrabalarınızda 1 veya 2 tane meme kanseri var mıdır?
    A) Yok
    C) Var

    6- 1 tane yakın akrabanızda (anne, kız kardeş, çocuk) akrabanızda meme kanseri var mı?
    A) Yok
    D) Var

    7- Birden fazla yakın akrabanızda meme ya da yumurtalık kanseri var mıdır?
    A) Yok
    E) Var

    8- Yakın akrabalarınızda iki taraflı veya genç yaşta (40 yaşın altında) gelişen meme kanseri var mıdır?
    A) Yok
    E) Var

    Puanlama: A :0 puan, B : 1 Puan, C : 5 puan, D: 10 puan, E: 20 Puan

    Değerlendirme:

    0 Puan: Bir risk faktörünüz yok. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %10 civarında. Standart tarama programına giriniz.
    1-4 Puan: Hafif risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma riskiniz %10-15 arasında. Standart tarama programına giriniz.
    5-9 Puan: Orta dereceli risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %10-20 arasında. Standart tarama programına giriniz.
    10-19 Puan: Yüksek risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %20 nin üzerinde. Özel tarama ve takip programına ihtiyacınız var.
    20-59 Puan: Oldukça yüksek bir risk grubundasınız. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma oranınız %20-85 arası. Özel tarama ve takip programına ihtiyacınız var.

    Meme kanseri gelişme riski nasıl azaltılır?

    1- Her ay memelerinizi kendiniz muayene ediniz.
    2- Varsa risk faktörlerinizi belirleyiniz. Eğer bir risk faktörünüz varsa hangi periyotla nasıl takip edileceğinizi öğreniniz.
    3- Yılda bir kere meme hastalıkları ile uğraşan bir cerraha muayene olunuz.
    4- 40 yaşından sonra 2 yılda bir kez, 50 yaşından sonra her yıl düzenli mamografi çektiriniz.
    5- Olabildiğince ideal kilonuzu korumaya çalışınız. Lifli gıdalar, bol sebze ve meyveye ağırlık veriniz.
    6- Düzenli spor yapınız.
    7- Sigara içmeyiniz, aşırı alkollü içkiden kaçınınız.

    MEME KANSERİ NEDİR ?
    Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.

    MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?
    Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

    Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;


    Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
    Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.


    Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.


    Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.


    Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.


    Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir


    Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.


    Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
    Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.


    Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.


    Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
    Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?

    MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
    Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
    Kısaca,
    – şişmanlığın azaltılması,
    – alkol alınıyorsa bırakılması.
    – Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
    – Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
    gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.

    MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
    Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
    Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.

    MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?
    Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
    Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
    Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
    Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.


    KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?
    Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
    Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

    MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
    Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
    – Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
    – Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
    – Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
    – Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
    – Memenin şeklinde değişiklik,
    – Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
    – Meme başında ortaya çıkan akıntı.

    MAMOGRAFİ NEDİR ?
    Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

    MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
    Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.

    MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?
    Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

    MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
    Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.

    MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
    Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.
    Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

    MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
    Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır

    KEMOTERAPİ NEDİR ?
    Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.
    Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.

    HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?
    Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.

    IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?
    Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.

    ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?
    Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

    DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
    Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
    1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

    TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
    Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
    Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

    DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
    Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.

    MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?
    Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
    Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.

    MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
    Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
    Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.

    MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?
    Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.

    MEME PROTEZİ NEDİR?
    Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.

     

    Meme kanseri olanlar paylaşım alanı

    1.Meme kanserinin belirtileri nelerdir?
    2.Meme kanseri kimlerde daha sık görülür?
    3.Meme kanserinin evreleri nelerdir?
    4.Meme kanseri ölümcül bir hastalık mıdır?
    5.Meme kanserini önlemek için neler yapabiliriz?
    6.Meme kanseri nasıl bir hastalıktır?
    7.Meme kanserinin türleri nelerdir?
    8.Yaş ilerledikçe meme kanseri riski artar mı?

    umutdolu

  • Paget Hastalığı

    Paget Hastalığı

    Göğüs ucunda görülen “Paget Hastalığı” nadir (meme kanserlerinin %3´ü) rastlanan bir hastalıktır. Süt kanallarından başlayarak göğüs ucundaki deriye ve göğüs ucunun etrafındaki areola adı verilen renkli bölüme doğru yayılır.

    Meme başı ve areola da, egzematik değişiklikler, yanma, kaşıntı, hassasiyet, kabuklanma, ara sıra kanama, kızarıklık, pullanma en önemli belirtilerdir.

    Bu belirtilerin yanı sıra %60 hastada ele gelen meme kitlesi, %25 hastada koltuk altında lenf bezi tutulumu mevcuttur. Kitle yoksa tedavi daha kolaydır. İlk başta deri iltihabı, infeksiyon sanılabilir. İnfeksiyon tedavisini takiben iyileşme yoksa meme başından alttaki meme dokusunu da içine alacak şekilde biyopsi yapılmalıdır.
    Diğer alanların tutulumunu araştırmak için mamografi çekilmelidir. Tedavi tümörün evresine göre, meme koruyucu cerrahi veya mastektomidir.

    Paget Hastalığı kötü görünümüne rağmen tedavi sonrası prognozu iyidir.

    Memenin Paget hastalığı için risk faktörleri nelerdir?

    Bu hastalık için bilinen risk faktörleri diğer meme kanseri türleri için tanımlananlarla aynıdır. İleri yaş, aynı kişide daha önce meme kanseri gelişmiş olması, anne, kızkardeş ya da kız çocukta meme veya over kanseri olması, bazı genetik değişikliklerin saptanması, çocukluk ya da ergenlik döneminde göğüs duvarına radyasyon tedavisi uygulanmış olması, kilonun yaşa ve boya göre idealin üzerinde olması, özellikle menopoz sonrası dönemde kilo artışı, ilk adet görme yaşının 12’nin altında, menopoz yaşının 55’in üzerinde olması, uzun süre östrojen tedavisi kullanılması risk faktörleri arasındadır. Bir ya da daha fazla risk faktörünün taşınması mutlaka meme kanseri oluşacağı anlamını taşımadığı gibi hiçbir risk faktörü olmayan kişilerde de meme kanseri görülebilir.

    Memenin Paget hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Memenin Paget hastalığının tedavisi cerrahidir. Uygulanacak cerrahi yöntem memebaşı ve etraf dokunun durumuna, altta yatan kanserin düzeyine göre belirlenir. Memenin sadece etkilenen kısmının alındığı yöntemler uygulanabildiği gibi tüm göğsün alınması da gerekli olabilir. Cerrahi girişim sonrasında tedavinin tamamlanması ve kanserin yeniden oluşmasının önlenmesi amacıyla ilaç, hormon ya da radyasyon tedavisi verilebilir. Bu tedavilerin hangilerinin uygulanacağı kanserin özelliklerine göre belirlenir.

  • Kanser İlacı Tüp Bebek İçin Umut mu ?

    Kanser İlacı Tüp Bebek İçin Umut mu ?

    Meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar, özelikle yumurtalık rezervi azalmış hastaların tüp bebek tedavisinde başarı şansını artırıyor. Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ, ‘’ Meme kanseri tedavisinde amaç yükselen östrojen hormonu değerinin düşürülmesidir. Çünkü bu hormon kanseri tetikler. Östrojen hormonu üretimi frenlendiğinde beyinde yumurtlama hormonu harekete geçer, bu da gebe kalma şansını artırır.’ dedi.

    Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların tüp bebek tedavisinde gebe kalma şansını artırdığını biliyor musunuz? Nasıl mı? Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ konuya şöyle açıklık getirdi:

    Meme kanseri, halk arasında kadınlık hormonu olarak bilinen östrojen hormonuna hassastır. Çünkü östrojen hormonu meme kanserinin gelişimini tetikleyebilir. Bu amaçla meme kanseri tedavisinde vücuttaki östrojen hormonu azaltılmaya çalışılır. Kadınlarda östrojen, erkeklik hormonu androjenlerden üretilir. Son 15 yılda popüler olan östrojen hormonun androjenlerden üremesini engelleyen ilaçlar meme kanseri tedavisinde de başarıyla uygulanmaktadır. Östrojen hormonun bir diğer etkisi; kadında seviyesi yükseldikçe yumurtalıkların gelişmesini engellemesidir. Başka bir deyişle östrojen hormonunun üretilmesine azaltacak olursak beyinde yumurtaları uyarmak için daha fazla faktör salgılanır. Tüp bebek tedavisine başvuran hastaların yüzde %30’unda yumurtalık rezervi azalmış olduğu dikkate alındığında bu tedavi umut vericidir. ‘’

    Tedavi Masraflarını Düşürüyor, Gebelik Şansını Artırıyor !

    Doç. Dr. Ulun Uluğ, meme kanseri kullanılan ilaçların tüp bebek tedavisinde masrafları düşürürken başarıyı artırdığını söyledi. Uluğ, ‘’Meme kanseri menopoz çağındaki kadınlarda daha yaygın görülür. Bu tip ilaçlar menopoz çağındaki kadınlarda kullanıldığında yeniden yumurtladıkları gözlemlenmiştir. Buradan yola çıkarak özellikle 1990’lı yılların sonunda Kanada’da tüp bebek tedavisi için meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar uygulanmış ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Son yıllarda gerek tedavi maliyetlerini düşürmek gerek yumurtalık rezervi azalmış hastalarda başarı şansını artırmak amacıyla tüp bebek tedavilerinde biz de bu ilaçları kullanılıyoruz. İlk çocuk doğurma yaşının artığı dönemde yaşadığımız için özellikle ileri yaş ve yumurtalık rezervi azalmış kadınların tüp bebek tedavisine başvurma oranları artmıştır. Bu grup hastalarda alternatif tedavi olarak bu yol izlenebilir. Bir haftadan daha kısa uygulandığı için hastalarda herhangi bir yan etki veya kanser geliştirme etkisi olmamaktadır. Ayrıca daha önce geçirilmiş kanser hikayesi olan örneğin; rahim veya meme kanseri hastalarda tüp bebek tedavisi uygulanmak istediğinde vücutta östrojen hormonun yükselmemesi için bu ilaç rahatlıkla kullanılmakta ve hastalarda kanser tekrarlama riskini ortadan kaldırmaktadır. “ dedi.

  • Avon meme kanseri ile mücadele projesi için 15 kadın bir araya geldi…

    Avon meme kanseri ile mücadele projesi için 15 kadın bir araya geldi…

    15.yılını dolduran Avon meme kanseri ile mücadele projesi için 15 kadın bir araya geldi…

    Meme kanserine dikkat çekmek için 15 ünlü ve başarılı kadın, hayallerinden ilham alarak hazırlanan büstiyerler ile projeye destek verdi!

    15 ünlü ve başarılı kadından
    Avon meme kanseri ile mücadele projesi’ne destek

    AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin 15. yılında 15 kadın, AVON Pembe Ajanda 2012 için bir araya geldi. Sinemadan modaya, müzikten iş dünyasına kadar alanında başarılı 15 kadın, meme kanserine dikkat çekmek için hayallerinden ilham alınarak hazırlanan büstiyerlerin fotoğraflarını, kişisel mesajları ile birlikte AVON Pembe Ajandası’nda paylaştı. Ajandanın satışından elde edilen gelir, AVON Meme Kanseri ile Mücadele Fonu’na aktarılacak.

    ‘AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’ ile 15 yıldır sağlık alanında Türkiye’nin en uzun soluklu sosyal sorumluluk projelerinden birine imza atan AVON, geleneksel hale gelen AVON Pembe Ajanda 2012 ile meme kanserine karşı mücadele için bir adım daha atıyor.

    15. yılında 15 kadın bir araya geldi
    AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin 15. yılında 15 kadın, AVON Pembe Ajanda 2012 için bir araya geldi. Farklı alanlarda üstün başarılara imza atmış 15 kadın, meme kanserine dikkat çekmek için hayallerinden ilham aldı. Projeye özel tasarlanan büstiyerler ile AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’ne destek verildi.

    Anjelika Akbar, Ayşenur Yazıcı, Azra Akın, Burcu Esmersoy, Evrim Akın, Gaye Sökmen, , Lolita Asil, Müjde Ar, Nükhet Duru, Serra Yılmaz, Sezen Aksu, Songül Öden, Tanem Sivar tarafından tasarlanan büstiyerler ünlü tasarımcı Zeynep Tosun’un dokunuşlarıyla hayat buldu. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ise proje için tasarladığı büstiyerde Beymen Tasarım Ekibi’nden destek aldı.

    Geçtiğimiz sene aynı proje için aralarında Cem Adrian, Dj Geveze, Emre Belözoğlu, Engin Atsur, Fahir Atakoğlu, Fatih Erkoç, Gökhan Tepe, Kemal Doğulu, Levent Yüksel, Mustafa Ceceli, Müjdat Gezen, Özgür Özberk, Rüştü Reçber, Salih Saka ve Uğurkan Erez’in bulunduğu 15 ünlü ve başarılı erkek, bir araya gelmişti.

    15 kadın projenin lansman gecesinde bir araya gelecek
    Farklı alanlarda üstün başarılara imza atmış, meme kanserine dikkat çekmek için hayallerinden ilham alarak projeye gönülden destek veren 15 kadın, yeni yıldan önce projenin lansman gecesinde bir araya gelecek.

    Ajanda zengin içeriği ile dikkat çekiyor
    Ajanda takviminde her ayın başlangıcında özel olarak hazırlanan büstiyerlerin fotoğrafları yer alıyor. Büstiyer fotoğraflarının arka yüzlerinde ise büstiyere ilham veren ünlü kadın, yaşam ve meme kanseri ile ilgili kişisel mesajı ile yer alıyor. 15.000 adet basılan Pembe Ajanda 2012’nin içeriğinde, Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun uzman doktorlarının meme kanserinden korunma önerileri ile AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi hakkında genel bilgiler de yer alıyor.

    Satıştan elde edilecek gelir AVON Meme Kanseri ile Mücadele Fonu’na aktarılacak
    Pembe Ajanda 2012’nin satışından elde edilecek gelir, AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi etkinlikleri kapsamında, Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu ile yapılan çalışmalarda fon yaratmak amacıyla kullanılacak. Geleneksel hale gelen Pembe Ajanda 2012 ile Meme Kanseri ile Mücadele Projesi kapsamında meme kanseri hakkında bilinç düzeyini arttırmak ve daha fazla kadının hayatına dokunmak hedefleniyor.

  • Meme kanserine karşı Her ayın 10’u, 10 dakika

    Meme kanserine karşı Her ayın 10’u, 10 dakika

    Universal Hastaneler Grubu, Şişli Belediyesi işbirliği ve Kansersiz Yaşam Derneği desteği ile Türkiye’nin ilk meme okulu olan “Universal Meme Okulu” projesini hayata geçirdi. Proje, meme kanserinin tedavisi için hayati önem taşıyan erken teşhis konusunda duyarlı ve bilinçli bir toplum oluşturup, kadınlara meme kanserinin önlenebilir ve erken teşhisinde de tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu anlatmayı amaçlıyor. “Her ayın 10’u, 10 dakika” sloganı ile bu hastalığa karşı duyarlılık oluşturmayı hedefleyen okulda kadınlar hem kendi kendilerine meme muayenesi yapmayı öğrenecekler hem de meme kanseri öncesi, tedavisi ve sonrası hakkında bilgilendirilecekler.

    Universal Hastaneler Grubu meme kanserini kadınların korkulu rüyası olmaktan çıkaracak “Universal Meme Okulu” projesini hayata geçirdi. Şişli Belediyesi işbirliği ve Kansersiz Yaşam Derneği desteği ile gerçekleştirilen projede kadınlar Türkiye’nin ilk meme okulunda kansere karşı bilinçlenecek, erken teşhis için kendi kendine muayene yöntemlerini öğrenecek ve bu bilinçle de toplum içerisinde hastalıkla ilgili şikayetlerini daha rahat ifade edebilecekler.

    “Universal Meme Okulu”nun faaliyete geçmesi nedeniyle Şişli Belediyesi Başkanı Mustafa Sarıgül, Universal Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Azmi Ofluoğlu, Genel Müdürü Dr. Mahir Turan ve Kansersiz Yaşam Derneği Başkanı Dida Kaymaz’ın katıldığı bir basın toplantısı düzenlendi.

    Universal Hastaneler Grubu Genel Müdürü Dr. Mahir Turan da Universal Meme Okulu projesini tanıtırken şu bilgileri aktardı:

    Bir sosyal sorumluluk projesi olmanın ötesinde, uzun soluklu bir girişim olarak planladığımız Universal Meme Okulu, ülkemizde bir ilk olma özelliği taşıyor. Meme kanserinin sadece belirli gün ve haftalarda gündemde kalmasının önüne geçerek tüm yıla yayılan aktivitelerle okulumuz, erken teşhis bilincinin insanlarımızın hayatının bir parçası olmasını sağlayacak. İstatistikler, meme kanseri riskine karşı takip edilen kadınlarda kanserin çok erken tespit edilebildiğini ve meme kanserine bağlı ölümlerde yüzde 30 oranında azalma olduğunu gösteriyor. Universal Meme Okulu’nda kadınlara meme kanserini tanıtacak, kanser işaretleri hakkında bilgi verecek, risk unsurlarını anlatacağız. ‘Her Ayın 10’u, 10 dakika’ sloganıyla kadınlara yaptığımız kendi kendini muayene çağrısı, projemizin temel unsurlarından birini oluşturuyor. Projede her kesimden kadınlara eğitim verirken, doktor ve sağlık personeline yönelik eğitim programları da hazırlayacağız. Universal Meme Okulu’nun en önemli başarısının, meme kanserinin erken teşhisle önlenebilir bir hastalık olduğunu öğreterek kadınlar için korkulu bir rüya olmaktan çıkarmak olacağına inanıyorum.

    Amaçlarının meme kanseri konusunda toplumsal bilinci güçlendirerek hastalıkla ilgili tabuları yıkmak olduğunu belirten Universal Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Azmi Ofluoğu şunları söyledi:
    Meme kanseri ülkemizde kadın sağlığını ve yaşam kalitesini en çok tehdit eden hastalıkların başında geliyor. Hastalık kadının fiziki ve ruhsal durumunu, sosyal ilişkilerini, kısaca hayatının tümünü etkiliyor. Kadınlar bu hastalığın erken teşhis ile kolaylıkla tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun yeterince bilincinde değiller. Bizler ‘ayıptır konuşulamaz’ tabusunu kırarak bu hastalığı konuşulabilir hale getirmek için bir adım attık. Türkiye’ de ilk kez sadece bu alanda eğitim verecek olan okulumuzu kurarak büyük bir eksiği gideriyoruz. ‘Bana olmaz’ anlayışından uzak ‘erken teşhis’ ile hayat kurtaracak bir projenin öncüsü olduk. Önümüzdeki dönemde daha da gelişip büyüyecek Universal Meme Okulu projesinin birçok kadının hayatını değiştireceğine inanıyorum.

    Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül de, kadın sağlığını korumayı amaçlayan Universal Meme Okulu projesinin bir parçası olmaktan mutluluk duyduklarını belirtti. Sarıgül şöyle konuştu:

    Ülkemizde toplum sağlığının geliştirilmesi konusunda yerel yönetimlere önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Biz, Şişli Belediyesi olarak tüm yurttaşlarımıza en kaliteli sağlık hizmetlerinin ulaştırılması konusunda elimizden gelen tüm gayreti gösteriyor, desteği veriyoruz. Universal Hastaneler Grubu ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği ise, bu alanda yürüttüğümüz çalışmalara güzel bir örnek oluşturuyor. Universal Hastaneler Grubu hekimlerinin, kadınların meme kanserine karşı daha güçlü durmalarını sağlayacak tüm bilgi ve donanımı büyük bir titizlik ve uzmanlık ile sunacaklarından kuşku duymuyorum. Şişli Belediyesi olarak kadın sağlığı konusunda böylesine önemli bir projenin bir parçası olmaktan mutluluk duyuyoruz.

    Kansersiz Yaşam Derneği Başkanı Dida Kaymaz da, meme kanseri konusunda kadınların bilinçlerinin güçlendirilmesine verilecek desteğin ve işbirliklerinin önemine değinerek şunları aktardı:

    Kadın hayatını ve yaşam kalitesini tehdit eden hastalıkların başında gelen meme kanserine karşı, kadınlarla el ele, bilinçli bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Kansersiz Yaşam Derneği yönettiği, destek verdiği ve hayata geçirdiği projelerle kadınların meme kanserine karşı bilinçlendirilmesi amacıyla faaliyetlerini sürdürüyor. Çalışmalarımızın başarısında, toplumun her kesiminden gelecek destek önemli bir rol üstleniyor. Bu anlamda, Universal Hastaneler Grubu ve Şişli Belediyesi’nin bu projede bir araya gelmesi çok değerli. Universal Meme Okulu’nu, bugüne kadar bu alanda hayata geçirilmiş en etkili projelerden biri olarak görüyor projenin, Türkiye’de meme kanserine karşı yürütülen mücadelede bir kilometre taşı olacağına inanıyoruz.

    “Her ayın 10’u, 10 dakika” hayat kurtarır

    Universal Meme Okulu, meme konusunda uzman, dünyanın önde gelen hekimlerinin üye olduğu uluslararası “EAoS” (Avrupa Meme Bilimi Akademisi) kuruluşunun temsilcilerinin de arasında olduğu Universal Hastaneleri uzman hekimlerinin yönetiminde faaliyet gösterecek. Okulda kadınlar, hekimler ve sağlık çalışanlarının bilinçlendirilmesi konusunda eğitim ve sağlık kontrolleri başta olmak üzere bir dizi etkinlik yapılacak ve tıpkı bir okul gibi bu çalışmaların sürekliliği sağlanacak. “Her ayın 10’u, 10 dakika” sloganı ile gerçekleştirilecek olan kendi kendine meme muayenesi eğitimi, eğitim programının temel unsurunu oluşturuyor. Kadınlar eğitimlerde ayda sadece 1 kere kendi kendilerini muayene etmeyi öğrenecekler.

    Universal Meme Okulu’na kayıt yaptıran kadınlar meme kanseri konusunda eğitilecek, kendi kendine meme muayene programlarına katılacak. Kontrol tarihleri katılımcılara SMS ve e-mail yoluyla hatırlatılacak. Kadınlar ayrıca proje kapsamında ilerleyen dönemlerde düzenlenecek etkinliklere de davet edilecek.

    Multi-Disipliner Eğitim

    Universal Meme Okulu’ndan isteyen her kadın ücretsiz olarak yararlanabilecek. Universal Hastaneler Grubu’nun genel cerrahi, göğüs hastalıkları, jinekoloji ve onkoloji uzmanları tarafından verilecek eğitimler Şişli

    Belediyesi’ne bağlı Halk Sağlığı Merkezleri’nde ve Universal İtalyan hastanesinde düzenlenecek. Eğitimler toplam 18 saat sürecek.

    Universal Meme Okulu ile ilgili detaylı bilgiye www.memeokulu.com adresli web sitesinden ulaşmak mümkün.

    Universal Hastaneler Grubu Hakkında
    Kurulduğu 1974 yılından bu yana büyüyerek gelişen Universal Hastaneler Grubu, 1,500’e ulaşan yatak kapasitesine sahip genel ve branş (onkoloji) hastaneleriyle, Türkiye’nin en büyük özel hastane zincirlerinden biridir.
    Universal Hastaneler Grubu, aralarında onkoloji, karaciğer ve böbrek nakli, tüp bebek, kardiyoloji ve kalp cerrahisi, beyin cerrahisi ve ortopedi gibi branşlarının da olduğu geniş bir hizmet yelpazesiyle dünya standartlarında, kaliteli, güvenilir ve en üst düzeyde sağlık hizmeti sunmaktadır.
    Grup halen, İstanbul’da Taksim Alman, Çamlıca, İtalyan, Aksaray ve Kadıköy hastaneleri olmak üzere beş, ülke genelinde Bodrum, Bursa, Diyarbakır, İzmir, Karabük, Konya Ereğli, Manisa, Malatya ve yurt dışında ise Arnavutluk-Tiran’da olmak üzere toplam 14 hastaneyle faaliyet göstermektedir. Bilgi için: www.uhg.com.tr

  • Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı

    Doç.Dr. Ulun Uluğ ile Tüp Bebek Tedavilerinde Transfer Edilen Embriyo Sayısını Tartıştık

    Tüp bebek tedavilerinde embriyo sayısını belirlemede ki gelişmeleri anlatır mısınız
    Tüp bebek tedavilerinde verimliliğin az olduğu dönemde fazla sayıda embriyo transferi yapılmaktaydı. Burada daha çok 2. gün embriyo transferleri yapıldığı için embriyo seleksiyon uygulaması fazla yoktu. Daha sonraları hem daha fazla sayıda ICSI’nin tercih edilmesi hem de laboratuar koşullarının gelişmesine bağlı olarak ki en önemli aşama medyum kalitelerinde artış olması ve ardışık sistemlerin kullanılabilir hale gelmesidir, embriyo seçim kriterleri önem kazanmış, 3. gün hatta 5. gün embriyo transferleri yapılmaya başlanmıştır.

    Embriyo değerlendirmede nasıl bir gelişim sağlanmıştır.

    Doğal olarak in-vitro koşullarda morfolojik gelişmenin izlenebilmesi, embriyoları derecelendirme açısından başarılı olmuştur. Bu bağlamda merkezden merkeze farklılıklar olmakla beraber, 3. gün embriyoları için klasik olarak Steer ve 5. gün blastokistler için Gardner klasifikasyonları kullanılmıştır. Tüm bunlara rağmen implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyoyu seçmek kolay olmamakta ve sadece morfolojik gelişimsel sınıflama, gebelik oranlarını arzu edilen seviyelere çıkartmamaktadır. Bunların yanı sıra, bazı ülkelerdeki etik ve dinsel kaygılardan dolayı, transfer edilmeyecek embriyoların invitro kültür edilmesi yasaklanma yoluna gidilmiştir.

    Sonuçta ileri evre embriyoların derecelendirilmesinden çok henüz fertilizasyon aşamasında embriyo seçim kriterleri öne çıkmış, erken klevaj, pronuklear morfoloji gibi kıstaslar dikkate alınarak implantasyon potansiyeli en yüksek olan embriyo seçilmeye çalışılmıştır. Daha da ileriye gidilerek gelişen embriyoların genetik olarak kompetan olmalarını anlayabilmek için preimplantasyon genetik tarama (PGT) ister floresan insitu hibridizasyon (FISH) veya komperatif genomik hibridizasyon (CGH) yöntemleri uygulanmıştır. Ayrıca son zamanlarda implantasyon potansiyeli yüksek olan embriyoyu seçebilmek için metabolik aktivitesini (metabolomics) ölçen uygulamalarda klinik uygulanıma girmiştir.

    %100 gelişen embriyo geliştirmek mümkün mü?

    Tüm bu gelişen komplike teknolojik imkanlara rağmen implantasyon potansiyeli %100 olan bir embriyo geliştirmek veya seçmek mümkün olmamaktadır. İmplantasyonun diğer bir tarafının da uterus yani alıcı olduğunu düşünürsek %100 verimli çalışan bir IVF siklusu yaratmak temenniden öteye geçememektedir.

    IVF tedavisi hem hekim hem de tedavinin uygulandığı hasta için ciddi sorumluluklar getirmektedir. Burada belki de en önemli konular tedavinin kesin başarılı olmayacağının bilinmesi ve finansal yüktür. Özellikle üçüncü partilerin başka bir değişle devletin veya özel sigorta şirketlerinin ciddi subvansiyon yapmadığı infertilite tedavilerinde, kar maliyet açısından bakılarak fazla sayıda embriyo transferi yapılabileceği akla gelmektedir. Ayrıca toplumların sosyo-kültürel farklılıkları da özellikle çoğul gebeliğe bakış açısından farklılıklar doğurabilir. IVF uygulanacak kadınların çoğul gebelik özellikle ikiz gebe kalma tercihleri bazı çalışmalara konu olmuş ve anlamlı bir hasta popülasyonun ikiz gebeliğe öncelik tanıdığı da ortaya çıkmıştır

    Sonuçta fazla embriyo transferi gebe kalma olasılığını artırırken, aynı zamanda çoğul gebelik riskini artırarak hem gebelik komplikasyon sayısını fazlalaştırmakta hem de yeni doğan problemlerini ortaya çıkartmaktadır. Bu resme nerden bakarsanız bakın çoğul gebelik bireyler için problemli olduğu gibi toplum üzerinde de ekonomik bir yük oluşturmaktadır.

    Netice itibariyle IVF uygulayan hekimler paradoksal bir ortam ile karşılaşmıştır. Bir yandan gebelik oranlarını optimize edebilmek bir yandan da çoğul gebeliği ortadan kaldırmak. Biz hekimlerin maruz kaldığı bu problem her ne kadar kanun koyucular ile ortadan kaldırılmışsa (herkese tek embriyo transferi gibi) da vicdani ve kişisel ihtirasların önüne geçilememiştir.

    Burada önemli olan nokta çoğul gebelikleri tanımlama olabilir. Yukarıda bahsedilen tüm kaygılar herhangi bir üçüz ve üstü gebelik için doğrudur. Ancak ikiz gebeliği diğer çoğul gebelikler ile aynı tartıya koymanın doğru olup olmadığı tartışılmış ve tartışılmaktadır. Kelime anlamı olarak ikiz gebeliğin çoğul gebelik olduğunu vurgulamakta fayda vardır.

    Transfer edilecek Embriyo Sayısı | 7Genel olarak baktığımızda hasta başına embriyo transferinin kısıtlanması 2 şekilde olabilir. 1- elektif dediğimiz, yani embriyo kohortu içinden biri veya bazıları seçilebilir, 2- zorunlu, yani hastadan toplanan oosit ve fertilizasyon oranı yüzünden veya embriyo kalitesi yüzünden kısıtlı sayıda bir veya 2 embriyo kalması. Bu noktadan geldiğimizde embriyo transferi ile yapılan çalışmalarda single embriyo transferi (SET) ile elektif single embriyo transferini (eSET) aynı teraziye koymamak gerekir. Diğer bir önemli detay ise transferin yapıldığı gün, takdir edersiniz ki 2.-3. veya 5. gün yapılacak tek embriyo transferlerinde başarı oranları farklı olabilir.

    Sizce Tüp bebek tedavilerinde kaç embriyo vermek uygundur?

    Transfer edilecek embriyo sayısında sorulacak ilk sorun 3 ve üzerinde embriyo transfer etmenin 2 embriyo transferine olan üstünlüğü. Prenatal ve neonatal komplikasyonları bir kenara iterek sadece gebelik oranları üzerinde karar verecek olduğumuzda literatür ilginç bir şekilde bu konuda fazla bilgi vermiyor. İki embriyo ile 3 veya 4embriyo karşılaştırması yapan geniş serili randomize kontrollü perspektif yeterli çalışma yoktur. Çok ufak bir çalışmada ardışık taze 2 embriyo transferi ile 3 ve 4 embriyo transferi karşılaştırılmış ve gebelik oranlarında fark bulunmamıştır.

    Gözlemsel çalışmalarda ise elektif 2 embriyo transferinde, 3 ve daha fazla embriyo transferine göre canlı doğum oranlarında fark olmadığı kaydedilmiştir. Buradan yola çıkarak hem çoğul embriyo transferinin gebelik oranlarını artırmaması ve çoğul gebeliklerin gerçekleşmesi etik ve bilimsel açıdan 3 ve daha üzeri embriyo transferinin düşünülmemesi gerektirmektedir.

    İkiz gebeliklerde istatistiksel olarak gebeliğe bağlı hipertansiyon, gestasyonel diabet, ante ve postpartum kanama, operatif doğum ve prematüre riski tekil gebeliklere artmıştır . Prenatal mortalite ikiz gebeliklerde 6 kat daha fazlalaşmıştır Bazı platformlarda ikiz gebeliğin IVF tedavisinin komplikasyonu gibi gösterilmeye çalışılsa bile, tedavi sonrası ikiz gebeliklerin büyük bir kısmı sağlıklı doğuma ulaşmaktadır . Artan komplikasyon istatistikleri genel toplum için anlam taşıyabilirken, kişisel olarak bakıldığında, başka bir değişle çocuk sahibi olmakta zorluk çeken bir çift için riskler anlam taşımayabilir.

    Transfer edilecek embriyo sayısı bir çok ülkede gerek devlet kanunları gerek de dernekler aracılığıyla kısıtlanmıştır. Kısıtlamalarda bazı ülkelerde yaş sınırları konularak embriyo sayısı tespit edilmiştir. Genellikle 35 yaş altında kadınlara tek embriyo transferi, önerilirken, daha yaşlı kadınlarda 2 embriyo transferi hatta bazı ülkelerde özellikle 40 yaş üstü kadınlarda 4 embriyo transferine kadar hak tanınmış veya tavsiyelerde bulunulmuştu. Ayrıca daha önceki tedavi sayılarına da bakılarak birden fazla embriyo transferi önerilmiştir (T.C. Sağlık bakanlığı, 2009)

    Kendi grubumuzun yaptığı araştırmalarda tekil gebeliklerde ilk trimesterde düşük yapma olasılığı %18 ile %20 arasında seyrederken, çoğul gebeliklerde total düşük yapma, başka bir değimle ilk trimesteri sonunda gebeliği kaybetme olasılığı % 5 olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında tekil gebeliklerde gebeliği erken dönemde kaybetme riskinin çoğul veya ikiz gebeliklere göre yaklaşık 4-5 kat daha fazla olduğudur.

    Taze embriyo transferi ve ardından dondurulmuş embriyo transferi hem klinik hem laboratuvar hem de hastanın lojistik ekonomik maliyetini artırabilmektedir. Diğer yandan çoğul gebelikteki erken doğum maliyetleri de hesaba katıldığında, tek embriyo transferinin maliyet hesabını yapmak komplike olmaktadır. IVF masraflarının kişisel karşılandığı durumlarda 2 embriyo transferi yapmak daha az maliyetli olabilirken, 3. kurumların örneğin sigorta şirketi veya devlet sübvansiyonu olan durumlarda daha az maliyetli olabilir.

    Sonuç olarak çoğul gebelikleri engellemek için tek embriyo transferi yapmak tek çözümdür ancak paradoksal olarak gebelik oranlarının da azaldığı günümüz laboratuvar ve klinik koşullarında belirgindir. Ardışık embriyo transferi politikası uygulanmadığı müddetçe veya daha önce bahsedilen ileri laboratuvar teknikleri pratik olarak sonuç vermediği müddetçe hem hekimler hem de hastalar için transfer edilecek embriyo sayısının tartışması devam edecektir.

    Doç. Dr. Ulun Uluğ
    Bahçeci-Umut Tüp Bebek Merkezi, Istanbul

  • Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri... | 835 yılda tüp bebek tedavileri ile gebelik oranları yüzde 60’a çıktıö Tekrarlayan tüp bebek tedavilerinde alternatif yöntemler var…

    Tüp bebek isteyen çiftlere:
    “Denemekten vazgeçmeyin!”

    Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları % 20’lerden, % 60’lara çıktı. Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de gebeliği engelliyor. Bunlar için farklı tedavi metotları uyguluyoruz” diyor.

    Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının % 60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını anlatıyor:

    Hem hasta, hem bizim için stres!

    “Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz. Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

    Tüplerin kapalı olması önemli değil!

    “Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr. Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde, çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:

    “ Tüplerin açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da, ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları uyguluyoruz.”

    Pıhtılaşmaya, düşük doz aspirin!

    Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya çalışıyoruz” diyor.

    Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor. Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik oranları elde ediliyor.

    Anne rahmi gibi!

    Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu, bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları, laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.

    Preimplantasyon Genetik Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam ediyor.

  • Dinamik Embrio İzleme – EmbryoScope

    Türkiye’nin ikinci EmbriyoScope’u yine Bahçeci’de!

    Dinamik Embrio İzleme - EmbryoScope | 9Dünya’da uygulanan Tüp Bebek Tedavileri ve yöntemlerine yepyeni bir boyut kazandırarak, adeta yeni bir çağın başlangıcına imza atan EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, Türkiye’de ilk kez Bahçeci Sağlık Grubu tarafından hastalarının hizmetine sunuldu.

    Tüp Bebek Tedavisi sürecinde, embriyo seçimini iyileştirmek ve embriyo değerlendirme algoritmalarını geliştirmek amacıyla kullanılan ve gördüğü ekstra talebe rağmen bugün dünyanın sadece en prestijli tüp bebek merkezlerinde çok kısa bir süre önce kullanılmaya başlanan ve EmbryoScope™ adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, tüm aşamaların düzenli olarak gözlemlenmesine uygun teknolojisi ile sağlıklı olan embriyoları seçme şansı sağlarken aynı zamanda kısıtlı embriyo sayılarında da başarı elde edebilme oranlarını artırmaktadır.

    Siz Uyurken Embriyolarınız Ne Yapıyor?

    Uzmanlara tüm hasta embriyolarının anında ve sürekli olarak, tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan ve istenilen anda değerlendirilmesi imkanı sağlayan Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’nin sağladığı sürekli gözlem olanağı ile elde edilen görüntülerin yeniden oynatılabilmesi, hızlandırılmış şekilde izlenmesi yada canlı görüntü kullanılarak embriyo kalitesinin değerlendirilmesi ise yine EmbryoScope™ sayesinde gerçekleşebiliyor. Kullanılan statik sistemlerde sadece belirlenen günlerde ve toplam 5 dakika süreyle cihazdan çıkartılarak kontrol edilebilen ve kimi zaman embriyoların olumsuz etkilemesinin söz konusu olduğu durumun aksine, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, EmbryoScope™ ile 144 saat x 60 dakika boyunca kesintisiz gözlem imkanı sağlanmaktadır.

    Günümüzde embriyo gelifliminin değerlendirilmesi, kültür şartlarında oluşan kesintileri en aza indirmek amacıyla tanımlanmış zaman noktalarında alınan enstantane bakışlarla sınırlı kalmaktadır. Son derece dinamik bir sürece sahip olan embriyo geliflimi ve embriyo gelişimi süreçlerinde yer alan zengin içeriğe sahip bilgilerden ne yazık ki tam anlamıyla yararlanmak mümkün olmamaktadır.

    Ancak EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkanı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

  • AVON Meme Kanseri ile mücadele projesi

    AVON Meme Kanseri ile mücadele projesi | 10

    Meme Kanseri araştırmasının
    sonuçları açıklandı

    AVON Türkiye’nin 15 yıldır sürdürdüğü Meme Kanseri ile Mücadele Projesi, erken teşhis imkanlarının geliştirilmesine yönelik faaliyetlerle devam ediyor. Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin 15. yılında Türkiye’de meme kanseri araştırması yapan AVON Türkiye, araştırmanın sonuçlarını, projenin yeni sözcüsü Nükhet Duru ve Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk’un katılımıyla düzenlediği bir basın toplantısıyla açıkladı.

    Sağlık alanında Türkiye’nin en uzun soluklu sosyal sorumluluk projelerinden birine imza atan AVON Türkiye, Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin 15. yılını, Türkiye genelinde gerçekleştirdiği bir araştırma ile karşılıyor.

    Ipsos KMG bağımsız araştırma şirketi tarafından yapılan araştırma; Türkiye’nin 12 farklı ilinde 18-65 yaşları arasında 1.300 kadınla telefon görüşmeleri ile gerçekleştirildi. AVON, kadınların meme kanseri ile ilgili algı ve bilinç seviyesi ile ilgili ışık tutan çalışmanın çarpıcı sonuçlarını düzenlediği basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaştı.

    Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk ve projenin yeni sözcüsü Nükhet Duru’nun da katılımı ile gerçekleşen basın toplantısında, meme kanserinin Türkiye’deki dağılımından erken teşhis olanaklarına; hastalıkla ilgili bilinçten iyileşme sürecine kadar pek çok cepheden meme kanseri hakkında veri ortaya çıktı.

    AVON Meme Kanseri ile mücadele projesi | 11

    Çağla Özdoğan: “AVON, Meme Kanseri ile Mücadele Projesi çerçevesinde 50 ülkede 725 milyon dolarlık fon oluşturdu

    Basın toplantısında konuşan AVON Pazarlama Grup Müdürü Çağla Özdoğan, AVON’un kadınların kadınlar için çalıştığı bir şirket olduğunu vurgulayarak, “Kadın sağlığı tüm dünyada AVON’un son derece duyarlı olduğu bir konu. Dünyada kadın sağlığı projelerine en çok fon ayıran şirket olan AVON, meme kanseri çalışmalarının da en büyük destekçisi konumunda. AVON, 1992 yılından beri ‘Meme Kanseri ile Mücadele Kampanyası’ çerçevesinde 50 ülkede 725 milyon dolarlık fon oluşturdu. Bu fon ise, kadınlarda en çok görülen kanser türü olan meme kanserine karşı mücadelede kullanılmaktadır” dedi.

    AVON Türkiye olarak 2 milyon TL’ye yakın fon topladık

    AVON Türkiye olarak, kadınları tehdit eden en büyük sağlık sorunlarından biri olan meme kanseri konusunda genel kamuoyunu ve özellikle de kadınları bilgilendirmeyi ve korunma yöntemleriyle ilgili bilinç seviyesini artırmayı amaçladıklarını vurgulayan Özdoğan, “Proje kapsamında bugüne kadar AVON kataloglarında ve internet sitesinde yer alan Meme Kanseri ile Mücadele Ürünleri’nin satışı ve bağışlarla 2 milyon TL’ye yakın fon topladık. Bu fon sayesinde birçok kadına ulaştık ve birçok ilke imza attık” dedi.

    Özdoğan: “Her 3 kadından 1’inin hayatı meme kanserinden etkileniyor

    Ipsos KMG tarafından AVON adına yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de her 3 kadından 1’inin ailesinde meme kanseri geçirmiş bir kişi bulunduğunu ve dolayısıyla her 3 kadından 1’inin hayatının meme kanserinden etkilendiğini belirten Çağla Özdoğan: “Ancak ne yazık ki, Türk kadınlarının %64’ü meme kanserine karşı kontrol için hiçbir aksiyon almıyor. Kadınların %85’i meme kanserinde erken teşhisin öneminin farkında ve erken teşhis edildiğinde meme kanserinin %68 oranında iyileşebileceğine inanıyor. Gerçekte erken teşhisle hayat kurtarmak %90 oranında mümkün. Erken teşhis edildiğinde hastalığın tedavi edilme oranı, kadınlarımızın düşündüğünden çok daha yüksek. Demek ki kadınlara erken teşhisin önemini anlatmak için daha çok çalışmalıyız. Kadınlar her ne kadar erken teşhisin öneminin yüksek oranda farkında olsa da 10 kadından sadece 4’ü meme kanserine karşı bir kontrol uyguluyor” dedi.

    Kadınların çoğu kendi kendine muayene yöntemini hızla öğreniyor

    Kadınların meme kanserine karşı erken teşhis için en çok kullandıkları yöntem kendi kendini muayene olduğunun altını çizen Özdoğan, “Kontrol uygulayan kadınların %72’si kendi kendini muayene ediyor. AVON Türkiye olarak son yıllarda gerçekleştirdiğimiz tüm aktivitelerde ve duyurularda kendi kendine muayenenin nasıl yapılacağını anlatıyoruz ve sevinerek görüyoruz ki kontrol gerçekleştiren kadınların çoğu kendi kendine muayene yöntemini öğrenmiş. Bundan sonraki çalışmalarımızda da bu konuya odaklanıp; meme kanserine karşı kontrolü kadınlar arasında daha yaygın hale getirmeyi hedefliyoruz” dedi.

    Yüksek sosyo ekonomik statü gruplarında ve yüksek yaş gruplarında bilinç düzeyi daha yüksek

    Meme kanserine karşı önlem alan kadınların oranının, yüksek sosyo ekonomik statü gruplarında ve yüksek yaş gruplarında daha fazla olduğunu belirten Özdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Düşük sosyo ekonomik statü gruplarında, bu konudaki bilinçlenmenin yanı sıra kontrol imkanlarının daha az olduğu da yadsınamayacak bir gerçek. Biz de, bu nedenle 2010 yılında AVONla Sağlığa Yolculuk Tırı ile 32 ili ziyaret ederek kırsal kesimdeki kadınlarımıza da ulaşıp onları da meme kanserinde erken teşhis yöntemleri ile tanıştırdık. Bu çalışmalarımıza önümüzdeki yıllarda da devam ediyor olacağız.

    Kontrol konusunda harekete geçmelerini sağlamak için önümüzde daha uzunca bir yol var

    Konuşmasını tüm sonuçlardan çıkan ana mesajı vererek kapatan Özdoğan; “Türk kadınları meme kanserinde kontrol ve erken teşhisin önemi hakkında giderek daha fazla bilgi sahibi olsalar dahi; kontrol konusunda harekete geçmelerini sağlamak için önümüzde daha uzunca bir yol var. Biz şimdiye kadar yaptığımız çalışmalarda bilinçlendirmenin önemine hep inandık ve bundan sonra da bu doğrultuda çalışmalarımıza devam edeceğiz. Fakat önümüzdeki dönemde kadınları kontrollerini yapmaları için harekete geçirecek çalışmalar yapmayı ve 15. yılımızda 15.000 kadına ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.

    Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Dünyada yaklaşık 25.000.000 kanserli hasta var

    Toplantıya katılan Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk “Kanser bir halk sağlığı sorunudur, şu an dünyada yaklaşık 25.000.000 kanserli var ve her yıl 12.7 milyon kişi kansere yakalanmakta. Ayrıca her yıl 7.6 milyon kişi kanserden ölmekte. Böyle gittiği takdirde 2030 yılında dünyada her yıl kansere yakalanan insan sayısı 21.4 milyona erişecektir. Bu açıdan kanserle mücadele acil eylem gerektirmektedir” dedi.

    Türkiye’de meme kanseri bir halk sağlığı sorunudur

    Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunun altını çizen Kutluk sözlerine şöyle devam etti: “Meme kanseri halk sağlığı açısından özel bir önem taşımaktadır. Her yıl dünyada 1.3 milyon kadın meme kanserine yakalanmakta ve meme kanseri kadınlardaki tüm kanserlerin dörtte birini oluşturmaktadır. Kadın kanserlerinde birinci ölüm nedeni meme kanseri olup, her yıl 450 binden fazla kadın meme kanserinden ölmektedir.

    Meme kanserinde erken tanı daha fazla teşvik edilmeli

    Güncel tıp uygulamalarında meme kanserinden iyileşme oranlarının %90’lara çıktığını belirten Prof. Dr. Kutluk, “Buna rağmen bu değer ülkemizde halen %60’lar düzeyindedir. Bu noktada, hepimize büyük görevler düşmektedir. Meme kanserinin erken tanısı mümkün olduğu halde, ülkemizde meme kanserinde erken tanının daha fazla teşvik edilmesi gerekmektedir” dedi. “Meme kanseri; erken tanı konulması durumunda iyileşme oranlarının çok yüksek olduğu bir kanser türüdür” diyen Prof. Dr. Tezer Kutluk; “Korunma, erken tanı ve tedavi ile meme kanseri bir tehlike olmaktan çıkarılabilir” diyerek sözlerini bitirdi.

    Nükhet Duru: Yaşamdaki en önemli zenginliğimiz sağlığımız

    AVON Meme Kanseri ile mücadele projesi | 12AVON Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’nin yeni sözcüsü Nükhet Duru, toplantıda bir kadın, bir sanatçı, bir anne ve bir evlat olarak bulunduğunu belirterek, “Zaman geçtikçe, yaşamdaki en önemli zenginliğin sağlığımız olduğu gerçeğine yakınlaşıyoruz. Bunu özümsüyor ve sağlığımızın kıymetini daha da iyi anlıyoruz. Biz kadınlar bizlere bahşedilmiş korumacı, anaç özelliklerimizle çevremizdeki herkese kol kanat gererken, belki en çok kendimizi, kendi sağlığımızı ihmal ediyoruz” dedi.

    Ben de her yıl düzenli kontrol yaptırıyorum

    Güçlü ve sağlıklı bir toplum için, kadın sağlığının çok önemli olduğunun altını çizen Duru sözlerine şöyle devam etti: “AVON’un yaptığı araştırma ve değerli hocamızın ifadesinden de anlıyoruz ki, kadınlar arasında en yaygın hastalıklardan biri meme kanseri. Ve yine anlıyoruz ki; erken teşhis olanaklarına erişmemiz durumunda bu hastalıktan kurtulmak zor değil. Ben yıllardır meme kanserinden korkmuyorum. Çünkü her yıl düzenli olarak kontrollerimi yaptırmayı da ihmal etmiyorum. Meme kanseri ile mücadele yollarını topluma ne kadar iyi anlatabilirsek, o kadar çok kadınımız bu hastalıktan yara almadan kurtulabilecek ve yaşamlarına devam edecekler.

    AVON’un kadın sağlığı için çabası beni yürekten etkiledi

    AVON’un meme kanseri ile mücadele alanında yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerini bir kadın olarak yakından takip ettiğini belirten Duru, “Kadınlar için çalışan bir marka olan AVON’un, kadınların sağlıklarını da düşünüyor olması ve bunun için çalışması beni yürekten etkiledi. Değerli AVON yetkililerinin bana yapmış olduğu bu teklife de bu sebeple hiç düşünmeden evet dedim. Bundan sonra gerek konserlerimle gerek yapılan etkinliklere vereceğim destekle bu projenin içerisinde aktif olarak yer alacak olmanın heyecanı içerisindeyim. Bugün burada bulunmaktan dolayı çok mutluyum ve bu fırsatı bana verdiği için AVON’a teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

    ARAŞTIRMA HAKKINDA KISA NOTLAR…

    • Araştırma, Kasım- Aralık 2010’da 12 farklı ilden 18-65 yaş arası 1,300 kadınla telefon görüşmesi şeklinde gerçekleştirildi.

    • Araştırmaya katılan her üç kadından biri “Meme kanseri olan ya da geçirmiş akrabanız var mı?’ sorusuna evet yanıtını verdi.

    • Araştırma sonuçlarına göre meme kanseri konusunda hissedilen en baskın duygu korku ve endişe.

    • Araştırmaya katılan kadınların yüzde 64’ü meme kanserine karşı herhangi bir önlem almıyor.

    • Kadınların %85’i meme kanserinde erken teşhisin öneminin farkında ve erken teşhisle kurtulma oranının %68 olduğunu düşünüyorlar. Oysa bu oran yüzde 90.

    • Meme kanserine karşı önlem alan kadınların yüzde 72’lik çoğunluğu kendi kendine muayene yöntemini tercih ediyor.

    • Kadınların yüzde 60’ı düzenli doktor kontrolünü, meme kanserinden korunmak için alınması gereken ilk önlem olarak görüyor.

    • Sosyoekonomik statü yükseldikçe, meme kanserine karşı doktora gitme oranı da artıyor.

    • Araştırmaya katılanların sadece yüzde 27’si daha önce mamografi çektirdiğini beyan etti.

    • 55 yaşın üstündeki kadınların yarısından fazlası bugüne kadar mamografi çektirdiklerini söylerken; bu grubun yüzde 40’ı her yıl mutlaka bir kez mamografi çektirdiklerini belirtiyor.

    • Sosyoekonomik yükseldikçe mamografi çektirme oranları da artıyor.

    • Kadınların %87’si meme kanserine karşı kontrole gitmek için doktor tavsiyesine önem veriyor.

    • Dünyada her 8 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor.

    • Meme kanseri ERKEN TEŞHİS edildiğinde %90 oranında tedavi ediliyor

    2010 AVON MEME KANSERİ BİLİNİRLİK VE ALGI ARAŞTIRMASI