Etiket: kök hücre

  • Süt Dişinden Kök Hücre

    Süt Dişinden Kök Hücre

    Kök hücre tedavisinin bazı hastalıkların tedavisinde mucize niteliği taşıdığını biliyor olabilirsiniz. Süt dişinden kök hücre üretilebildiğini biliyor muydunuz?

    Kanser gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ve uygulandığında başarı ihtimali yüksek olan tedavilerden biri de kök hücredir. Uzmanlar yaptıkları son araştırmalarda kişiye ait ölü hücrelerden bile kök hücre üretmeyi başarabiliyor.

    Çocuğunuzun ileride oluşabilcek bazı hastalıklara karşı kendi hücrelerinden tedavi sağlanması için süt dişleri çıktığında bu dişleri atmayın. Bazı özel yöntemler ile saklatabilirsiniz. Bu saklama yöntemi kök hücrelerin bozulmaması için önemlidir.

    Kök hücreler ile çocğunuzda herhangi bir rahatsızık durumunda sağlıklı doku elde edilmiş olunur.  Likit niktojen kriyoprezervasyon kasalarında sağlıklı saklama sağlanmış olur.

  • Tüp bebek diğer bebeklerden farklı mı?

    Tüp bebek diğer bebeklerden farklı mı?

    Uzun yıllardır ülkemizde tüp bebek yöntemi uygulansa bile yine de akıllar karışıyor. Güvenli olup olmadığı, yüzde 100 başarı sağlayıp sağlamadığı, tüp bebekle olan çocuğun diğer çocuklardan farkı olup olmadığı, SGK’nın yardım edip etmediği merak konusu. İşte akıllara takılan soruların yanıtları…

    Tüp Bebek- Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aret Kamar yanıtladı:

    Kısırlıkta tek tedavi tüp bebek mi, güvenli bir yöntem mi ?

    Tabii ki değil. Çift karşımıza ilk geldiğinde tahlillerini yapıyoruz. İlk önce daha önce yaşananlar ve yapılan tedaviler sorgulanıyor. Sonra vaginal yapılan ultrasonografi ile yumurtalıkların yumurta rezervi, rahimde herhangi bir doğuştan gelen veya sonradan oluşan bir sorun olup olmadığı araştırılıyor. Gebelik şansını azaltan bir durum varsa ortaya konuyor. Önce bu durum düzeltiliyor. Bazen çok küçük yapılan bir cerrahigirişim bile çocuk sahibi olmalarını sağlayabiliyor. Bu aşamadan sonra erkeğin sperm tahlili, rahim filmi ve çiftin genel sağlığı ile ilgili tahliller yapılıyor. Bu tahliller neticesinde ne tedavi yapılacağına karar veriliyor. Her iki tüpün kapalı olduğu durumda ve hareketli sperm sayısı 5 milyonun altında ise genellikle tüpbebek yöntemini uyguluyoruz. Ayrıca daha önce iki ya da daha fazla aşılama denemiş ama başarısız olmuş çiftlerde, genetik hastalık taşıyanlarda hastalığın çocuğa geçmesini önlemek için tüpbebek kullanılması gereken yöntem. Yaşı 40 ın üstünde veya genç yaşta yumurtalık rezervi azalamış olanlarda vakit kaybedilmeden tüpbebek yapılmalı. Ancak eğer çiftin daha önce başka bir tedavisi yoksa, en az bir tüp açıksa, hareketli sperm sayısı 5 milyonun üzerinde ise aşılama denenebilir.

    Tüpbebek tabii ki çok güvenli bir yöntem. Yapılan her iş tecrübeli bir ekibin ve uzmanların denetiminde yapılıyor. İlk tüpbebek ile doğan çocuk 30 yaşını geçti, sağlıklı. Bugüne kadar tüpbebek yaptıran hiçbir anne adayının başına tüpbebek yöntemi ile ilgili bir sorun gelmedi. Doğan çocuklarda acaba sakatlık ihtimali artıyor mu diye defalarca araştırıldı, birşey bulunamadı. Bu yüzden tüpbebeğin normal yoldan oluşan çocuktan hiçbir farkı yok. Tek fark sperm ve yumurtanın buluşmasını vücut dışında yapıyoruz. Gebelik sürecinin takibi bile farklı değil.

    Tüp bebek tedavisinde yüzde yüz başarı yanıltıcı mı ?

    Tüpbebek yaptıran herkes doğal olarak para da harcadığı ve çoğu zaman bu parayızorlukla kazandığı için bir denemede gebe kalmak istiyor.

    Gerçekte tüpbebeğin başarı şansı kadının yaşına, rahmin durumuna, embriyo kalitesine, verilen embriyo sayısına göre değişiyor. Rahim ve embriyonun iyi durumda olduğunu düşünsek bile, kadın genç yaşta ise 1 embriyo verildiğinde gebelik şansı yüzde 35, iki embriyo verildiğinde yuzde 60 civarında. Kadın 40 yaşındaysa 2 embriyo verildiği halde bu şans yüzde 30, 43 yaşında ise yüzde 10’larda.

    YAŞ SINIRI

    Kadın ve erkekte yaş olarak üst sınır var mı ?

    Erkekte böyle bir sınır yok. Erkekte her yaşta sperm olabiliyor ve erkeğin yaşlanması bugünkü bilgilere göre tüp bebeğin gebelik getirme şansını etkilemiyor. Kadında ise durum farklı. kadında Menopoz yani yumurtanın bitmesi ve adetten kesilme süreci var.

    35’li yaşlardan sonra yumurta sayısı azalmaya ve yumurta kalitesi ve buna bağlı olarak bunların gebelik getirme şansı azalıyor. Kırklı yaşlarda gebelik şansı yumurta sayısına göre değişmekle beraber yüzde 25 – 30’larda, kadın 43 yaşını tamamladıktan sonra gebelik yok denecek kadar az ( yüzde 10 un altında)

    Bu yuzden çocuk isteyen kadınların yaşları çok buyumeden çocuk sahibi olmaları gerekir. Bir sure bunu ertelemek isteyenlerin de mutlaka bu işten anlayan bir uzmana gitmeleri, yumurtalık rezervlerini kontrol ettirmeleri gerekir.

    Tüp bebek tek tüple yapılır mı ?

    Tüpbebekte tüplerin açık olup olmaması önemli değil. Çünki tüpbebekte yumurtayı vücut dışına alıp spermle birleşmesini laboratuar ortamında sağlıyoruz. Yani tüpteolan işlemi vücut dışında yapıyoruz. Oluşan bebekleri de rahim içine koyuyoruz. Yani tüpün görevini biz yapıyoruz. Onun için adı tüpbebek zaten. Bunun tek istisnası tüplerin yumurtalığa bakan ağzının tıkanıp tüpün içinde sıvı birikmesi hali. Buna hidrosalpenks diyoruz. Bu durumda tüpün içinde biriken sıvı rahim içine akıp bebeklerin rahime yerleşme şansını azaltıyor. Bu tüplerin tüpbebek denemesi öncesi alınması gerekiyor.

    Embriyoların karıştırılma riski var mı? Kaç yıl saklanır ?

    Bu tabii herkesin ürktüğü ve korktuğu birşey. Yumurtalar, spermler, embriyolar binbir kontrolden sonra üzerine isimler yazılarak saklanıyor laboratuarda. Aynı bir kütüphane gibi. Her bir kitabın üstünde etiket var. Kime ait olduğu belli. Yani karışmaz. Dikkat ederseniz bugüne kadar hiçbir tüpbebek merkezinde karışma olduğuna dair bir bilgi medyaya yansımadı.

    Embriyolar donduruldu ise kanunen 5 yıl saklanabiliyor.

    Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklar farklı mı ?

    Bugüne kadar tüpbebek yöntemiyle birçok çocuk doğdu. Her ay bizim kliniğimizde 100 den fazla kadın hamile kalıyor. Bugüne kadar hiçbir çocukta tüpbebek yöntemine ait bir zarar bulunamadı. Genelde birçok kontrolden geçtikleri için sağlıklı çocuklar oluyorlar belki de biraz aile üstüne çok düştüğü için yaramaz.

    SGK YARDIM EDİYOR MU?

    SGK her çift için yardım yapıyor mu? Kriterler neler ?

    Kadın 23 – 39 yaşında ve sigortaları 5 yıl ve 900 iş günü prim ödemişlikleri varsa yardım ediyor. Evlilik süresi 3 yılı geçmiş olmalı. Bu durumda olanlarda eğer her iki tüp tıkalı veya hareketli sperm sayısı 5 milyonun altında ise başka hiçbir tedavileri olmasa da rapor çıkartıp tüpbebek yaptırabiliyorlar. Bunun dışında olanlarda en az iki defa iğne tedavisi sonrası aşılama olmuş olma şartı aranıyor. Eğer heriki tüp tıkalı veya erkekte azoospermi denilen hiç sperminin olmaması durumu varsa o zaman evliliğin 3 yıl olma şartı aranmıyor.

    Rapor eğitim araştırma hastanelerinden veya üniversite hastanelerinden alınabiliyor. Rapor alan çiftler ister devlette ister SGK anlaşmalı özel tüpbebek merkezlerinde deneme yapabiliyorlar. Bu şartlara sahip çiftler 2 kere SGK yardımı ile deneme yapabiliyorlar.

    Tüpbebek tedavisinde kadınlar ne tür ilaçlar kullanıyorlar? Kilo aldırırmı?

    Yumurta sayısını arttırmak ve bize yumurtalar ve bunlardan oluşan embriyolar arasından seçme şansına sahip olmak amaç. Yumurtalık normalde 1 yumurta üretecek şekilde çalışıyor. Biz bu ilaçlarla yumurtalığı daha fazla yumurta vermesi için zorluyoruz. Ancak verdiği yumurta ne olursa olsun rezervi kadar. Bu rezervi biz kadın adet olduğunda ultrasonla yumurtalığına bakarak anlıyoruz. Ona göre ilaç ve ilaç dozu seçiyoruz. Yumurtası az olan, rezervi düşük hastalarda çoğu zaman iğne bile kullanmıyoruz. Kendi yumurtalarıyla naturel dediğimiz doğal tedavileri seçiyoruz.

    Bu ilaçların kilo aldırma şansı yok. Zaten sadece 8-10 gün kullanıyoruz. Ancak yumurta büyümesi ve büyüyen yumurtaların ürettiği östrojen ve prgesteron hormonuna bağlı olarak bücut su tutabilir. Ancak bu yağlanma değil. İlaçlar bırakıldıktan sonra vücut suyu atar. Kiloda artış görülse bile bu kalıcı birşey değil.

    Başarısız bir deneme sonrası kaç deneme yapılabilir, ne kadar beklenmeli ?

    Bazı durumlarda çocuğun olmayacağı aşikar. Yumurtalar kötü olabiliyor. Döllenme olmayabiliyor, embriyolar gelişmiyor, rahim içinde doğuştan veya sonradan olan bebek tutunmasını engelleyecek düzeltilemez bir durum oluyor. Bu durumlarda tekrar denemenin bir anlamı yok. Bunlar dışında tüpbebeğin belli bir tutma şansı olduğundan deneyebilecekleri kadar denemeli çiftler. Klinikler de bu konuda çiftlere ellerinden gelen tüm kolaylıkları gösteriyorlar. Başarısız deneme sonrası doğal tedavilerde hemen ertesi ay, İğne tedavisi sonrası yumurta toplandıysa en az 3 ay beklenmelidir.

    Tek bir sperm ve yumurta yeterli mi? Kök hücre çalışmaları ne durumda?

    Tabii ki elimizde ne kadar çok yumurta ve sperm varsa gebelik şansı o kadar fazla. Ancak yumurta ve spermin az olması gebelik olmayacağını da göstermez. Sadece deneme başına şansın az olacağını gösterir. Bugün yaşı genç olduğu halde yumurtası az olan FSH’sı yüksek olduğu için çocuklarının olmayacağı söylenen, panik halinde oraya buraya koşan bir sürü umutsuz bayan var. Bu hanımların tek yapmaları gereken sabırlı olup uğraşmak. Çünki FSH’nın yüksek olması sadece yumurtanın azaldığını veya zaten az olduğunu gösterir. Yumurta kalitesini ve gebe kalamayacaklarını göstermez. Bunlara doğal tedavi yapılıyor. Evet belki daha çok uğraşıyorlar ama bir çoğu çocuk sahibi olabiliyor. Yeter ki umutsuzluğa kapılmasınlar. Tek yumurta ve tek sperm embriyo oluşturuyorsa çocuk sahibi olmaya yeter. Azim ve istek olduktan sonra. Biraz da sabır tabii.

    Kök hücre çalışmaları devam ediyor. Herkesin umudu tabii. Spermi ve yumurtası olmayan ve bu yüzden çocuk sahibi olamayan çiftler sabırla beklemeliler. Ancak şu anda klinikte uygulanabilir bir yöntem halen mevcur değil. Tedavi yapabilmemiz için günümüz şartlarında sperm ya da yumurta bulmamız gerek.

  • Bebeğinizin Kordon Kanı Kök Hücrelerini saklatmalısınız

    Bebeğinizin Kordon Kanı Kök Hücrelerini saklatmalısınız

    Bebeğinizin Kordon Kanı Kök Hücrelerini saklatmalısınız, çünkü;

    Kordon kanı Kök hücreleri, Vücuttaki dokularda bulunan farklı hücre tiplerine dönüşebilme özelliğine sahiptir.

    Günümüzde kök hücre nakli gerektiren tüm hastalıkların tedavisinde kök hücre kaynağı olarak kordon kanı kullanılabilmektedir.

    Kordon Kanından edilen kök hücreler, ilerideki yaşlarda diğer organlardan elde edilen kök hücrelere göre daha genç, saf ve canlılar.

    Kordon kanı kök hücreleri bebeğin kardeşine %50, anne ve babasına %25 uyumlu.

  • Tek estetik operasyonla iki çözüm

    Tek estetik operasyonla iki çözüm

    ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi’nde 1994 yılında geliştirilen ve patentlenen GID sistemiyle kök hücreden zenginleştirilmiş yağ dokusunun enjekte edilmesiyle meme büyütme operasyonu, meme büyütülürken aynı zamanda karın yağlarının giderilmesini sağlıyor.

    Geleneksel yöntemle sadece yağ dokusu enjeksiyonuyla yapılan meme büyütme operasyonlarında bölgeye enjekte edilen yağın yüzde 70-80’i canlılığını kaybedip vücut tarafından emildiği için meme hacminde kısa süre zarfında küçülmeler oluyor. Oysa bu sistemle elde edilen yağ dokusu kökenli mezenşimal kök hücrelerin (adipose tissue-derived mesencyhmal stem cell) nakliyle sorun ortadan kalkıyor.

    Bayındır İçerenköy Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Erçöçen, tıp alanındaki araştırma ve geliştirme çalışmalarının birçok soruna daha kalıcı çözümler üretilmesini sağladığını belirterek, “yağ dokusu kökenli mezenşimal kök hücre nakli” yönteminin de bunlardan biri olduğunu söylüyor. “Kişinin kendi yağ dokusundan elde edilen kök hücrelerin ihtiyaç duyulan bölgelere verilmesi” olarak kısaca tanımlanabilecek bu işlem, meme büyütmeden gençleşme operasyonlarına kadar bir dizi alanda kullanılabiliyor. Burada hedef İngilizce baş harfleriyle 3R ile özetlenebilmektedir: Repair (Onarmak), Restore (İlk Haline Getirmek) ve Regeneration (Yeniden Üretmek).

    Meme cerrahisinde, estetik amaçlı operasyonların yanı sıra kanser nedeniyle memesi tamamen alınan kadınların da güvenle kullanabileceği yöntem, doğallığı ile “geleneksel yağ enjeksiyonu”na ve kalıcılığı ile de silikon protezlere alternatif olarak gösteriliyor. Ancak 35 yaşın üzerinde ve ailesel kanser öyküsü olan bireylerin genetik araştırma yapıldıktan sonra aday olabiliyorlar.

    Prof. Dr. Erçöçen, operasyon ve yöntem hakkında şu bilgileri veriyor:
    “Sadece yağ dokusunun verildiği meme büyütme operasyonlarında, 100 gramın 70 gramı vücut tarafından emiliyor. Oysa, bizim kullandığımız yöntemle yani kök hücre ile zenginleştirilmiş yağ dokusu naklinde, memede 30’uncu günden itibaren hacim artışı meydana geliyor. Uzun araştırmaların ardından son haline getirilen bu yöntemin 11 yıllık sonuçları da gösteriyor ki, memedeki bu volüm artışı kalıcı, doğal ve kaybolmuyor.”

    “Yağdan kök hücre elde edilmesi ve uygulanması ise titizlik gerektiren bir süreç olup, hata yapılması halinde operasyon başarısızlıkla sonuçlanabiliyor. Bu da, işlemin uzman ve deneyimli ellerde yapılması gereğini doğuruyor. Yağ dokusu alındıktan sonra steril koşullarda yıkama ve temizleme sürecini, bu hücrelerin bir enzimle muamele edilmesi ve santrifüj aşamaları izliyor. Dipte kalan, ayrışan çekirdekli hücre grubu, ‘stromal vasküler fraksiyon’ adı verilen öncü yağ, damar, bağ dokusu ve bağışıklık hücrelerini içeriyor. Bu hücrelerin elde edilme süreci yaklaşık bir saat sürüyor.”

  • Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile çocuk yapabilme 2013

    Kök hücre ile sperm üretme sayesinde kanser tedavisi gören veya zayıf sperme sahip olan erkekleri baba olma hayallerine kavuşturacak

    Testislerden alınan doku örneklerini laboratuvar ortamında geliştiren uzmanlar, döllenmeye imkan veren sperm üretmeyi başardı.

    Dünya ‘kök hücre’ araştırmalarını büyük bir heyecanla takip ediyor. Henüz deney aşamasındaki çalışmaları yürüten araştırma merkezleri, tedavi amaçlı uygulamalara da imza atıyor. Bunların bazılarında elde edilen başarılı sonuçlar, bilim adamlarını daha da umutlandırıyor. Ancak bu münferit sonuçlara bakarak kök hücre ile kanser, alzheimer, parkinson, felç ve benzeri çaresiz hastalıklar yenilmek üzere” demek için henüz çok erken.

    Erkek kısırlığını yakın gelecekte bitirecek gelişme

    Kök hücre araştırmaları Türkiye’de de yapılıyor. Yağ dokusu kaynaklı yetişkin kök hücre çalışmaları yapılmakta, “Kök hücre çalışmalarının en önemli amacı günümüzde tedavi imkanı olmayan kronik hastalıkları, kanseri, yaşam kalitesini düşüren alzheimer ve parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkları tedavi etmek ve organ yetmezliğinden kaynaklanan problemleri gidermektir. Hedeflenen amaç bugün tam anlamıyla gerçekleşmemiş olmasına karşın elde edilen gelişmeler bu ölümcül hastalıkların yakın gelecekte kök hücreler kullanılarak tedavi edilebileceğini göstermektedir

    Kök hücre çalışmalarının tek amacı uygun şartlarda uygun kişilere hücre nakli yaparak hastalıkların tedavi edilmesi değil. Tedavi edici ilaçların geliştirilmesi ve hastalıkların daha iyi tanınması da hedefler arasında.

    -Kök hücre çalışmalarında neler hedefleniyor ?

    Kök hücreyi yapabilmeyi yardımcı üreme teknikleri sağlıyor. Kaynak embriyo ya da embriyo dışı dokular. Embriyodan elde edilen kök hücrelere inanarak bu işe başladık. Bilimde ileriyi hayal edebilmek ve görebilmek önemlidir. Ama hayal bilgiler doğrultusunda oluşmalıdır.

    Hedef, bugün için tedavisi imkansız hastalıkların tedavisini sağlamak. En önemlisi, kısırlıktan önce, hayatı tehdit eden ve bugün için net bir tedavisi olmayan hastalıkları tedavi etmek. Çevremizde çok fazla kanserli var. Önemli bir kısmı yemek borusu kanseri. Tedavisi yok. Acaba kanser tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem olabilir mi ?

    Ayrıca ilerleyici romatizmal hastalıklar, alzheimer ve parkinson gibi ilerleyici beyin hastalıkları var. Bunlar kanserden daha ağır. Kanserde en azından, kişi belli süre acı çekip sonra kaybediliyor. Ama ilerleyici beyin hastalıkları, bütün yaşam boyunca devam ediyor. Stefan Hawkinks, inanılmaz bir beyin ama ALS hastası. Suna Kıraç da öyle. ALS’li çok hasta var Türkiye’de. Bunların yanında çocuklarda sık görülen lösemi gibi kanser tipleri. Acaba hücre ve doku nakli kanser tedevisi için bir alternatif olabilir mi ?

    Bugün için şeker hastalığı çok önemli. İnsanı kısa sürede öldürmüyor, ama yaşam kalitesini çok azaltıyor. Yaşam kalitesini azaltan başka hastalıklarda da aynı şekilde kullanılabilecek mi diye düşünerek yola çıktık.

    Bugünkü ileri teknolojiye rağmen tedavi edilemeyen iki grup hasta var. Biri hiç sperm üretimi olmayan erkekler. Testislerden biyopsi alınsa dahi, hiç sperm gelişimi olmayan erkekler var. Bunlarda büyük ihtimalle genetik faktörler, spermi oluşurken belli bir noktada durduruyor. Bloke ediyor. Bu blokajın ötesine geçirebilir miyiz? Daha ileri hücreler elde edebilir miyiz ? Bugün için cevap hayır. Bir sürü şey denendi ama hiçbiri bu tür erkeklerin tedavisine imkan vermiyor.

    Sperm üretimi olmayan erkeklerde, kök hücreden sperm hücrelerini elde edebilmeyi hedefleniyor. Bu birden hareket eden sperm hücrelerini elde etmek anlamında değil. Dölleyebilecek özellikte olan, daha ilkel de olsa sperme giden o ara hücreleri elde edebilmek ve bunları kullanarak döllenmeyi sağlamak.

    Kadınlarda da, yaşlanmış, yumurta sayısı azalmış ya da bitmiş olanları tedavi edilememektedir. Acaba bu kadınlarda da olgun bir yumurtayı değil ama, olgun yumurtanın önceki hücrelerini kök hücreden elde edip sonra bunları olgunlaştırarak kullanabilir miyiz diye düşünülmektedir. Fakat bu uzak bir hedeftir.

    -Hükümetin bu çalışmalara bakışı ?

    Çok gelişmiş olduğunu iddia eden birçok ülkede uygulanmayan ama insanlığın faydası için olan uygulamalar bugün Türkiye’de uygulanabiliyor. Türkiye’de başkasına ait sperm ve yumurta kullanılmıyor. Bu, birçok yönüyle tartışılabilir. Ama Türkiye’de embriyoda genetik tanı yapmaya müsade ediliyor. Bu çok önemli. Bu tıbba aydın bir bakış açısıyla yaklaşıldığını gösteriyor. Şu anda Sağlık Bakanlığı’nın insan klonlamasına karşı tamamen negatif baktığı kesin. Cinsiyet tayinini yasakladığı kesin. Ama bunun dışında şarlatanca olmayan ama insanlığın hayrına olabilecek çalışmaları kesinlikle destekleyeceğini düşünülmektedir. Burada embriyolardan elde edilen kök hücreler ne kadar etiktir diye bir tartışma konusu olabilir. Bakanlığımızın ve diğer ilgili mercilerin, araştırma ve insan sağlığını tedavi etme amaçlı ise buna sıcak bakacağını biliyorum. Kullanılamaz diye bir karar çıkmaz.

    KÖK HÜCRE NEDİR ?

    Kök hücreler, ‘yetişkin’ ve ‘embriyonik’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yardımcı üreme tekniklerinde arta kalan ya da kullanılamayacak durumda olan embriyolar, çiftlerden izin alınarak kök hücre çalışmalarında değerlendirilebiliyor.

    Hücre, bir canlının en küçük hayati parçası. Canlının sağlığı, hücrelerin yeterince kendini yenilemesine, özelliklerini kaybetmemesine ve hastalık yapıcı her türlü unsura karşı dirençli olabilmesine bağlı. Kök hücreyi insan sağlığı için son derece önemli kılan sebep, sınırsız çoğalma özelliğine sahip olması. Uygun ortamı bulduğunda organ ve dokuyu oluşturan hücre tiplerine dönüşebiliyor. Kök hücre, gereken organlarda hücre yenilenmesine ve bazı hasarlı dokuların iyileşmesine imkan tanıyor. Kök hücreyle ilgili çalışmalar aslında 50 yıl öncesine dayanıyor. Kemik iliğindeki yetişkin hematopoetik kök hücrelerin kan hücrelerine dönüştüğünün keşfi, kan kanserinde dönem noktası oluyor. Günümüzde kemik iliğindeki kök hücrelerin kan haricinde kas, kemik ve damar hücrelerine dönüşebildiği görüldü. Ayrıca yetişkin tip kök hücrelerin, sadece kemik iliğinde değil; sinir, kas, karaciğer, göz ve deri gibi organ ve dokularda bulunduğu da artık biliniyor. Arayışlar sonucunda 1998’de insan embriyosundan kök hücre elde edildi. Bu bir çığırdı. Çünkü, embriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerdeki sınırlılığın aksine, insan vücudundaki tüm hücre türlerine dönüşebilme özelliğine sahipti. Emriyonik kök hücreler, yetişkin kök hücrelerden daha elverişli olmasına rağmen, kanser oluşma riski, doku uyumu problemi ve etik kaygılarla kliniklerde test amaçlı kullanılmaya başlanmadı. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda yağ dokusunda da yetişkin tip kök hücreler olduğu belirlendi.

    Testis dokusu alındı
    Nature Dergisi’nde yayınlanan araştırmaya göre, Takehiko Ogawa başkanlığındaki ekip, testisten alınan dokulara gerekli protein ve diğer besinleri vererek sperm oluşmasını sağladı. Buluşun özellikte kanser tedavisi gören erkeklere yeniden çocuk sahibi olma imkanı vereceği söyledi. Ayrıca dokudan elde edilen spermin, dünya çapındaki milyonlarca kısırlık tedavisi gören erkek için de umut ışığı olduğu belirtildi.
    Buna göre tamamen kısır veya döllenmeyi sağlayamayan zayıf sperme sahip olan erkeklerin spermleri laboratuvar ortamında geliştirilecek. Böylece erkeklerin kısırlığı tamamen tarih olacak ve başka birisinden sperm almalarına gerek kalmayacak. Tekniğin ayrıca donmuş testisler üzerinde bile işe yaradığı belirtildi. Ogawa, “Bir sonraki hedefimiz kadın için laboratuvar ortamında yumurta üretmek” diye konuştu.

    Henüz çok az hastada denenen ve bir kısmında olumlu neticeler alınan uygulamaların hala araştırma aşamasında ve gelişmeler umut verici. Ergenliğe girmeden önce kanser tedavisi geçirmek zorunda olan erkek çocukları için ileride çocuk sahibi olabilmeleri amacıyla, ‘Kök hücreden sperm hücrelerinin üretilmesi yolunun açıldığına’ dikkati çeken aratırmacılar, “Bu yöntemle, kanser tedavisi öncesi testis dokusu dondurularak, tedavi sonrasında sperm hücresi üretebilen kök hücreleri geri nakletmek mümkün oldu” diye konuştu.

    Kök hücreden sperm üreten hücre!

    İnsan embriyonik kök hücresinden, sperm ve yumurta hücresinin üretimini sağlayan germ hücreleri elde edildi.

    Bu buluş sayesinde, erkek sperm ve dişi yumurta hücrelerinin üretimi ile başlayan insan gelişiminin, şimdiye kadar sır olarak kalmış bir çok noktası aydınlatılabilecek. Bu sayede genetik hastalıkların çocuğa geçiş süreci daha iyi anlaşılabilecek ve önleminin alınmasının farklı yolları bulunabilecek.

    Yumurta ve sperm hücrelerinin üretilimin sağlayan germ hücrelerinin bunu nasıl yaptıklarının, bunun yapılması sırasında hangi genlerin ve yolların kullanıldığının bilinmediğini, genetik yapıların farklı olmasından ötürü, bu gelişimi hayvan germ hücrelerinden anlamanın da mümkün olmadığı bir gerçektir.

  • Parkinson ve diyabette yeni tedavi yolları

    Parkinson ve diyabette yeni tedavi yolları

    ABD’li bilim insanları, parkinson ve diyabette yeni tedavi yollarında çığır açacak bir gelişmeye imza attı. Oregon ve Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden bir bilim ekibi, klonlanmış insan embriyosundan kök hücre elde etmeyi başardı

    KLONLANMIŞ insan embriyosundan kök hücre elde eden ABD’li bilim insanları, parkinson ve diyabet gibi hastalıklara yeni tedavi yolları geliştirilmesinde çığır açacak bir başarıya imza attı. Her hücreye dönüşebilme özelliğine sahip kök hücreler, hastalıklı dokularla değiştirilebilecek, yeni dokular yaratılmasında kullanılabilecek olmaları nedeniyle önem taşıyor. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden Shoukrat Mitalipov başkanlığındaki bilim ekibi, bağışlanan yumurtalardan oluşturulan 6 embriyodan, kök hücreler elde etmeyi başardı.

    MAYMUNDAN İNSANA
    Başarının, bir teknik buluştan ziyade, süreçteki denemelerin tekrar tekrar gözden geçirilmesiyle elde edildiğine dikkati çeken Mitalipov, maymun embriyolarıyla yaptıkları 6 yıl süren çalışmalar sonucu hedeflerine ulaştıklarını vurguladı. Mitalipov, maymunlar üzerindeki çalışmalarda, bu teknik yardımıyla elde edilen embriyolardan klonlanmış bebek elde edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna vardıklarını ve böyle bir şey yapmaya da ilgi duymadıklarını belirtti.
    Bilim adamlarının on yılı aşkın bir süre önce başlattıkları, klonlanmış insan embriyolarından kök hücre elde etme girişimleri, temelde embriyoların kök hücreleri oluşturmadan önce gelişimlerini durdurmaları nedeniyle şimdiye kadar başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

    WOO-SUK’UN YALANI
    Hwang Woo-suk adlı Güney Koreli bir bilim adamı, 2004 yılında bunu başardığını açıklasa da, sonra açıklamanın gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmıştı.

  • Zenginleştirilmiş Platelet Plazma Uygulaması

    Zenginleştirilmiş Platelet Plazma Uygulaması

    PRP Nedir ?

    PRP, “Platelet Rich Plasma– platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması” adı verilen tedavi yönteminin kısaltılmış ismidir. Bu uygulama bir kişiden alınan küçük miktardaki kanın özel bir tüpe konularak santrfüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma”nın (PRP), yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesini temel alır.

    (PRP) uygulamasında amaç nedir?
    Plateletler – veya diğer adıyla trombositler—vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan “büyüme faktörlerini” yapısında barındıran kan bileşenleridir. Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır, PRP uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda plateleti verebilmektir, böylece hasarlı dokunun onarımı da bu kadar hızla ve güçlü bir şekilde başlar ve daha çabuk sonuçlanır, çünkü PRP ile elde edilen plateletlerin yoğunluğu kandakinden 2 ila 4 kat fazladır.

    PRP’nin hedefi yara iyileşmesini sağlamak mıdır? Derinin gençleşmesi ile yara iyileşmesi arasındaki ilişki nedir?
    Derimizin yaşlanması aynı yaralanma sürecinde olduğu gibi bazı fiziksel özelliklerini kaybetmesinden kaynaklanır. Bu nedenle derimizi gençleştirmeye yönelik uygulamalarda aslında vücudumuzun bir yarayı iyileştirirken yaptıklarını çeşitli yöntemlerle taklit ederiz. Örneğin lazer, peeling gibi yöntemlerle derimize limitleri belli, hafif bir hasar verir ve bu hasarı derimizi hızla iyileştirmek için tetikleyici bir güç olarak kullanırız, bu hasar sonrasında büyüme faktörleri salınır ve iyileşme süreci başlar. Dermokozmetik ürünler de benzer şekilde derimizi yeniden yapılandıran maddelerin veya sentetik olarak elde edilmiş büyüme faktörlerinin bir iyileşme süreci başlatmasını sağlarlar.

    Derideki bir hasarı en etkili, en hızlı ve en doğal biçimde onarabilecek olan yapı, yine derinin ait olduğu bütünün bir parçasıdır, bu nedenle plazma uygulaması damarlarımızda dolaşan bu sihirli gücü harekete geçiren bir yöntem olarak gelişmiştir.

    Yeni bir yöntem midir? Hangi alanlarda uygulanmaktadır?
    PRP uygulaması hücresel tedavinin uygulama alanlarından yalnızca biridir. Yeni bir yöntem değildir; dental (diş) implantlarla başlayan uygulama alanları estetik tıp, ortopedi, iyileşmeyen yara tedavisi gibi alanlarda hızla yayılmaktadırir. Yakın bir gelecekte kronik ağrı tedavisinde, tendon hasarlarında, romatizmal yakınmalarda PRP kullanımına ait çok sayıda bilimsel çalışmanın yayınlanması beklenmektedir.

    Uygulama hangi yollarla yapılmaktadır?
    PRP uygulamalarının birçoğu RegenLab adıyla bilinen biyoteknoloji firması tarafından üretilmiş uygulama kitleri aracılığıyla hekimler tarafından yapılmaktadır. Uygulamalarda PRP ile hazırlanan maskeler kullanılabildiği gibi mezoterapi ve volüm artırıcı tedavilerde de PRP kullanılabilmektedir. En genel tanımla estetik tıpta PRP yüz, boyun, dekolte bölgesi, eller, bacak içleri, kollar gibi vücut bölümlerinde;

    Ø Lazer / peeling gibi uygulamalardan hemen sonra, derinin hızla yapılanmasını sağlamak,
    Ø Deride yılların ve UV ışınlarına maruz kalmanın sonuçlarını geriye döndürecek biçimde kırışıklıkların düzelmesini, çöküntülerin giderilmesini, esneklik ve parlaklığının yeniden kazandırılmasını sağlamak,
    Ø İyileşmesi uzun süren yara, çatlak ve deri niteliğinin zarar gördüğü durumların kontrolünü sağlamak,
    Ø Saç dökülmesinde tek başına kullanmak veya diğer tedavi seçeneklerinin etkisini güçlendirmek…
    ..gibi amaçlarla ve yukarıda belirtilen alanlar dışında pek çok alanda başarıyla uygulanmaktadır.
    RegenLab PRP uygulamasınıntedavi öncesi ve 3 uygulama sonrası etkisi

    PRP uygulaması bir tür kök hücre tedavisi midir?
    Kök hücre tedavisi veya hücresel tedavi bir yaralanma veya hastalığı tedavi etmek amacıyla hasar görmüş olan bir organa yeni hücrelerin tanıtılması anlamına gelmektedir. PRP uygulamasında ise hasarlı dokunun onarımı için onarımı başlatan ve uyaran bir faktör olarak plateletlerden yararlanılmaktadır, iki uygulama bu anlamda birbirinden farklıdır.

    Hastanın kendi kanının işlemden geçirilip hastaya tekrar verilmesi güvenilir bir uygulama mıdır?
    PRP uygulaması “otolog” dur, yani kullanılan plateletler hastadan kendisinden alınanlardır, ayrıca kanın alınması, plateletlerin ayrıştırılması gibi işlemler steril ve kapalı bir kit yardımıyla yapılmaktadır, yani dışarıdan da bir bulaşma riski yoktur. Bunların dışında, verilen plateletlere eklenen hiçbir şey mevcut değildir. Bu nedenlerle bu uygulama güvenilir olarak değerlendirilebilir.

    Pratikte PRP uygulaması nasıl yapılır?
    Uygulamanın yapılacağı kişiden 2 veya 3 tüp ( 16-23 ml) kan alınır, santrfüj cihazında plateletleri ayrıştırılır. Ayrıştırılan plateletler kitteki tüpün içersinde yoğunlaşıp birikir ve PRP denilen bir kan ürünü ortaya çıkar. Bu ürün (PRP) dolgu veya mezoterapi gibi yollarla deriye uygulanır, deriyi gençleştirici etkisi uygulamanın hemen sonrasında parlak ve canlı bir görünümle belirgin hale gelir.

    Bu tedavinin uygulanması ne kadar sürüyor? Özel bir koşul gerekiyor mu?
    Toplamda yaklaşık 30 dakikalık bir uygulamadır. Kolayca, acısız biçimde uygulanır.

    Kanın alınması, plateletlerin ayrıştırılması gibi işlemler bir laboratuarda yapılabilir mi?
    PRP uygulamasında kan alınmasından dolgu veya mezoterapi ya da maske uygulamasına kadar olan tüm işlemlerin teknik ve hijyenik nedenlerle aynı yerde yapılması gerekir.

    Plateletler bizim kanımızda serbest halde dolaştığına göre neden yaşlanan dokuya kendiliklerinden gidip bu süreci başlatmıyorlar?
    Aslında kan dolaşımı ile dokulara ulaşan plateletler bunu belirli ölçüde yaparlar ancak genel olarak yaşlanmakta olan bir bedende bu tetikleme yeterli değildir. Bu nedenle plateletler yoğunlaştırılıp PRP haline getirilir ve hedeflenen dokulara; yüze, boyuna, ellere ve diğer alanlara uygulanır.

    Plateletleri yoğunlaştırarak PRP elde etmek için tek bir yöntem mi var?
    Plateletlerin yoğunlaştırılarak PRP elde edilmesi teknik olanaklarla ilgilidir. Öncelikle plateletlerin bu zenginleştirme işlemi sırasında herhangi bir hasar görmemesi gerekir. Ayrıca zenginleştirme belli ölçülerde olmak zorundadır. Örneğin aşırı zenginleştirilmiş bir PRP işe yaramayacaktır. Bundan başka, bir hastadan elde edilen kan ürününü aynı hastaya geri vermek için etkinlik ve güvenilirliği onaylanmış ürün ve yöntemler kullanılmalıdır. RegenLab ürünleri bu alanda etkinlik ve güvenilirlik testleri yapılmış, Avrupa Birliği ülkelerinde medikal gereç olarak onaylanmış, CE damgası taşıyan, tüm dünyada kullanılmakta olan ürünlerdir.

    PRP’nin mutlaka enjekte edilmesi mi gerekir?
    PRP mezoterapi veya dolgu yöntemiyle deriye verilebildiği gibi bir maske yardımıyla da uygulanabilir, ayrıca, PRP’yi özel bir kremin içine karıştırıp uygulamak da mümkündür.

    Maske de mezoterapi yöntemi kadar gençleştirici bir etki sağlıyor mu?
    Sağlar. Çünkü dolgu veya mezoterapi yoluyla uygulanan PRP kolaylık sağlamak açısından kağıt bir maskeye emdirilerek uygulanmaktadır, deriye ne yolla verilirse verilsin etkisini gösterecektir. Ayrıca PRP sadece gençleştirmede değil iyileşmeyen yaralarda, açık yaralarda, çene implantlarında ve benzer birçok alanda da kullanılabilir.

    Uygulanacak PRP’nin belli bir dozu var mıdır? Ne kadarına ihtiyaç duyulur? Ne kadarı uygulanır?
    Burada doz aşımı gibi bir problem yoktur. Elde edilen PRP’nin tamamı kullanılabilir. Genelde bir mezoterapi kiti ile toplam 8 mililitre PRP elde edilebilir. Bu da yüz, boyun, dekolte bölgesi, kolların dışı, bacakların iç kısmı gibi alanların tamamında tedavi uygulamak için yeterlidir.

    PRP uygulamasında olumlu etki ne zaman görülür?
    Uygulamadan hemen sonra ciltte sağlıklı bir parlaklık ortaya çıkar. Daha sonra bu parlak görünümde biraz gerileme olur, ancak 3 veya 4 uygulamadan sonra (yani 1 kür uygulandıktan sonra) kalıcı bir etki belirgin hale gelir.

    Etkinin tam olarak sağlanması için kaç uygulama yapmak gerekir?
    Tam etki toplam 3 veya 4 uygulamadan, yani bir kür tamamlandıktan sonra kalıcı bir ışıltı, bir toparlanma şeklinde ortaya çıkacaktır.

    Bir kür ile elde edilen olumlu sonuçlar sonradan tamamen kaybolur mu?
    Kaybolmaz, ancak 3 veya 4 uygulamadan oluşan kürleri her 10-12 ayda bir tekrarlamak gerekir. Bu durumda uygulanan kürlerin etkisi kalıcı bir gençleştirici etkiye eşdeğerdir. Yani her 15 günde bir yapılacak 3 veya 4 uygulamadan oluşacak bir kür ortalama olarak her yıl tekrarlanmalıdır.

    PRP uygulamasının en önemli avantajı nedir?
    Sağlanan gençleştirici etkinin dolgu ve benzer uygulamalarda elde edilen etkiler gibi sadece belirli alanlara yoğunlaşmış olmaması, derinin daha büyük bir bölümüne yayılması ve daha kalıcı olmasıdır. Diğer yöntemlerle sağlanan olumlu sonuçlar belli bir süre devam eder, ancak PRP’nin olumlu sonuçları tamamen uygulanan kişiye aittir. Kaybolup gitmez.

    Bu uygulamada istenmeyen etkiler söz konusu mudur?
    Hastaya kendi kanından üretilen bir materyal (PRP) verilmektedir. Yapılan işlem basitçe yara iyileşmesi sürecini başlatmak ve hızlandırmaktır. İstenmeyen bir etki ile karşılaşma olasılığı oldukça düşüktür.

    PRP uygulaması acı verir mi?
    PRP uygulaması maske dışında enjeksiyonla yapılır. Kan alınması esnasında duyulan rahatsızlıktan daha büyük boyutta bir acı hissi beklenmez. PRP ile mezoterapi uygulaması çoğunlukla derinin 1,5 mm altına yapılır, deriye hacim kazandırmak içinse daha derin uygulama yapmak gerekir, ancak bu uygulamalarda dışarıdan sürülen anestezik kremler acı hissini engeller.

    PRP uygulamasının yapılmasında sakınca olan kişiler var mı?
    Platelet sayısı yetersiz olan hastalarda, kanser hastalarında bu uygulama yapılamamaktadır.

    PRP uygulamasından beklentiler neler olmalıdır?
    Kozmetik amaçlı PRP uygulaması birçok beklentiyi karşılayacak üstün özelliklere sahiptir. Çünkü;

    Ø Uzun etkilidir,
    Ø Deriyi en doğal biçimde yeniden canlandırır, yapılandırır.
    Ø Kolay ve güvenli biçimde uygulanır.
    Ø Sadece yeni kolajen oluşumunu değil, derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler.
    Ø Kırışıklıkları ve çizgilleri deriyi “doldurarak” değil “gençleştirerek” giderir.
    Ø İlk uygulamadan sonrası sağlanan parlak sağlıklı görünüm bir süre sonra hafifçe gerileyebilir, bunun için ardışık uygulamalar yapılmalı ve genleştirici etkinin yığılmasını sağlamalıdır.
    Ø 3 veya 4 uygulamadan oluşan kürler her 10-12 ayda bir kez tekrarlandığında kalıcı sayılabilecek kadar uzun etkili bir gençleştirici etkisi sağlanmış olacaktır.

  • Gamze’nin kaleminden : Seyahate Giden ANNE Gibiyim

    Gamze’nin kaleminden : Seyahate Giden ANNE Gibiyim

    3 Subat 2012

    Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.

    Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

    İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

    Evet evladım tek derdim…

    Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…

    Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,

    Kalbi kırılırsa anlarlarmı,

    Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

    Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,

    Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,

    Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,

    Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,

    Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,

    Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,

    Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,

    Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

    Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,

    Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

    Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,

    Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,

    Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

    Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

    Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.

    Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…

    Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,

    Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.

    Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…

    Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…

    Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.

    Sabahleyin aradın annem.

    Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.

    Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…

    ”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.

    Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.

    Dayancan annem diye haykırdım içimden…

    Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.

    Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.

    Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…

    Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

  • Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

    Gamze’ye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler ve Kök Hücre Bağışı

    Kimler donör olabilir ?

    18-50 yaşında sağlığı müsait olan herkes kemik iliği bankasına gidip başvuru formu doldurabilir. Bir tüp kan verenler bulaşıcı hastalık testinden geçiriliyor. Hastalık taşımıyorsa bankaya kaydediliyor.

    Gönüllü vericinin kayıtları bilgisayara işleniyor, hastalarla uyum sağlarsa daha ileri tetkik yapılmak için çağrılıyor. Uygunsa genel anestezi altında kemik iliği alınıyor. Vericinin leğen kemiğinden özel iğneler aracılığı ile alınan kemik iliği bir torbaya aktarılıyor. Operasyon ve dikiş gerektirmiyor ve hiç acımıyor. Kemik iliği vericisi ertesi gün işine dönüyor.

    Kimler kök hücre bağışlayamaz ?

    Kimlerin kök hücre vericisi olması uygun değildir ?

      • 18 yaşından genç veya 55 yaşından yaşlı olanlar, ağırlıkları 50 kg den daha düşük veya beden ölçüsü endeksi 40’ın üzerinde olan aşırı kilolu kişiler
      • Belirli hastalığı bulunan ve kan bankasında kan bağışı reddedilmiş kişiler
      • Kalp ve kan dolaşım sistemi rahatsızlıkları

    Örneğin; koroner kalp hastalığı, kalp krizi, kalp yetmezliği, tedavi gerektiren kalp ritmi bozuklukları, düzensiz yüksek tansiyon gibi

      • Solunum yolları rahatsızlıkları

    Örneğin; ağır kronik astım (düzenli ilaç tedavisi gerektiren), kronik bronşit, akciğer veremi, akciğer embolisi gibi

      • Kan, kan pıhtılaşma sistemi veya kan damarları rahatsızlıkları

    Örneğin; oto-immün anemi, A tipi hemofili, derin venlerde tromboz gibi

      • Ruhsal rahatsızlıklar, santral sinir sistemi rahatsızlıkları

    Örneğin tedavi gerektiren depresyonlar, psikoz, şizofreni, epilepsi, multipl skleroz gibi

      • Oto-immün sistem rahatsızları

    Örneğin; romatoid artrit (romatizma), kolajenozlar, Crohn hastalığı, ülseröz kolit, troid gibi

      • Salgı bezleri rahatsızlığı

    Örneğin; Diabetes mellitus gibi

      • Kötü huylu sayılan (kanser hastalığı) rahatsızlıklar
      • Enfeksiyona neden olan rahatsızlıklar

    Örneğin; Hepatit B veya C (iyileşmiş dahi olsa), kronik borelyoz, HIV-enfeksiyonu ve diğerleri.

      • Kendisine yabancı organ veya doku nakli yapılmış olan kişiler

    Örneğin; böbrek, kalp, cilt, kornea tabakası, beyin zarı, baldır siniri gibi

      • Bağımlılığı bulunan kişiler

    Örneğin; alkol, uyuşturucu madde ve ilaç bağımlılığı gibi

    İlik nakli acil önem taşıyor. İstanbul, Ankara, İzmir ve Kayseri’de ki ilik nakli merkezlerine giderek kan vermeniz çok önemli. Kan vererek ilik donörü olacak ve Gamze gibi pek çok hastaya umut olacaksınız !

    Maddi yardım sözkonusu değildir. SGK desteği var. Artı olarak Gamze hanımın çalıştığı kurum, eşi Emrah beyin bağlı olduğu kurum ve aileler tedavi masraflarını üstlenmişler.İleride olağanüstü bir durum olursa maddi yardımı gündeme getiremenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz.. ANCAK KESİNLİKLE MADDİ YARDIM İHTİYACI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.

    – Aileye ait telefonların meşgul edilmemesi ayrıca önemle rica olunur.

    -İlik donörü olmak isteyenler için iletişim bilgileri

    Ankara’dan ilik donörü olmak isteyenler: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbni Sina Hastanesi, Akrabalık Dışı Kemik İliği ve Kordon Kanı Bankası

    İstanbul’dan ilik donörü isteyenler: Çapa Tıp Fakültesi İlik ve Doku Nakli Merkezi

    İzmir’den ilik donörü olmak isteyenler: Ege Üniversitesi Kan Merkezi irtibat no: 390 40 29 Randevu alarak gidiliyor.

    Kemik iliği veya periferik kök hücre alımından sonra vericinin ne gibi şikayetleri olur ?

    Kemik iliği alımında şikayetler esas itibariyle kemik iliğinin iğneyle alınmasından (kemik zarının ağrı uyarısı), doku zedelenmesinden ve kanamadan (dokunun ağrı uyarısı) kaynaklanmaktadır. Ağrılar kural gereği doğrudan alımla birlikte başlar ve gerek süre bağlamında gerekse şiddet bağlamında büyük farklılıklar gösterebilirler (his olarak genellikle sanki masanın kenarına çarpmış olma hissi tanımlanmaktadır). Kural gereği ağrılar en geç birkaç gün içinde hafiflemeye başlarlar.

    Kandan kan hücresi alımında, kök hücrelerin G-CSF ile uyarılması (harekete geçirilmesi) esnasında grip ağrılarıyla benzeyen kırıklık, eklem ağrıları türünde şikayetler oluşabilmektedir. Bunlar hafif bir ağrı kesicisiyle kolaylıkla tedavi edilebilmektedir. Bağışla birlikte ağrılar derhal azalır.

    Vericiden kök hücre toplama süreci ne kadardır ?

    Kalça kemiğinden kemik iliği alımında kural gereği vericini yaklaşık iki gün boyunca hastanede yatışı gerekmektedir. (1. gün: yatış, 2. gün: alım, 3. gün: taburcu). Kemik iliği toplanması işlemin kendisi bir saat sürmektedir. Kandan kök hücre alımında vericinin deri altına beş gün süreyle hormon benzeri bir madde ( büyüme hormonu) enjekte edilerek (şeker hastalarında kullanılan ensülin gibi) kök hücrelerin dolaşıma geçmesi sağlanır. Bunu pratisyen doktor veya hemşire yapabilir. Asıl süreç olan kandan kök hücrenin toplanması işlemi bunun ardından ayakta ve özel bir aferez yöntemiyle gerçekleştirilir ve yaklaşık 3 ila 4 saat arasında sürmektedir. Yeterli miktarda kök hücre toplanamaması durumunda, ertesi gün ikinci bir alım gerekli olabilir.

    Kemik İliği Alımı
    Gerekli olan kök hücreler bu yöntemle genel anestezi altında bir delme iğnesiyle vericinin arka kalça kemiğinden alınır. Kural gereği çabuk iyileşen iki küçük kesik açılması veya birkaç delik bu işlemin bir parçasıdır. Alım yaklaşık 60 dakika sürmektedir. Bu esnada yaklaşık olarak bir litre kemik iliği – kan karışımı alınır. Bu miktar ise vericinin vücudundaki toplam kemik iliğinin yaklaşık yüzde beşi kadardır ve sağlıklı bir beden bunu iki hafta içinde yeniler. Verici kural gereği alımdan bir gün önce kliniğe yatırılır ve olağan olarak üçüncü gün evine gitmek üzere taburcu edilmeden önce gözetim için alımdan sonraki gece de klinikte kalır.

    Kandan Kök Hücre Alımı
    Vericilerin ortalama olarak %80’ine uygulanan kandan kök hücre toplanması yönteminde vericinin deri altına beş gün süreyle büyüme faktörü (hormon benzeri bir madde) enjekte edilir. Bu maddeye G-CSF adı verilmektedir ve vücut tarafından her enfeksiyon sürecinde üretilen bir faktördür. Uzun süreden beri bu faktör, laboratuar ortamında da üretilebilmektedir. Bu madde, ağırlıklı olarak kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin dolaşıma geçmesine etki eder. Dolaşımdaki kök hücre sayısının yeterli olduğunun kontrol edilmesini takiben, kök hücreler özel bir süreçle (aferez) aynı trombosit bağışında olduğu gibi kandan toplanırlar. Her iki kola da damar yolu açılır. Kan bir koldan çıkıp bir hücre ayrıştırıcısından geçerek diğer drenden bedene geri döner. Bu cihazda kök hücreler merkezkaç kuvvetiyle kalan kandan ayrıştırılırlar ve nakil için steril torbalara toplanırlar. Bu işlem alım kliniğinde maksimum ardı ardına iki gün süre ile gerçekleştirilir. Bunun için vericinin hastanede yatması gerekmez.

    Kemik iliği toplanmasından sonra verici için hangi riskler söz konusudur ?

    Doğrudan kemik iliği alımı işlemi ağrılı olacağından genel anestezi gerekmektedir. Genel anestezide hayati tehdit oluşturan komplikasyonlar riski hekimler tarafından 1:50.000’den daha az olarak bildirilmektedir. Alımdan sonra yara ağrısı ve bazı kişilerde genel anestezinin yan etkisi olarak mide bulantısı oluşabilir. Ayrıca tüm yaralar için geçerli olduğu gibi enfeksiyon riski de mevcuttur. Ancak işlemler aseptik ameliyathane koşullarında uygulanarak, gerekli tedbirler alınmaktadır.

    Kimler kök hücre vericisi olabilir ?

    18 ile 55 yaş arası, en az 50 kg ağırlığındaki her sağlıklı kişi kök hücre vericisi olabilir. Bu koşulların sağlanması, kişinin belirli sağlık niteliklerini taşıdığı anlamına gelmektedir. Böylece yapılan bağış da nitelikli olacak ve doğal olarak hastaya yapılan kök hücre naklinin başarıyla sonuçlanma şansı yükselecektir.

    Potansiyel verici, bağış sözünden vazgeçebilir mi ?

    Kısa vadede verici, kişisel ya da başka sebepler ile bağıştan geri çekilmek isteyebilir. Bu sebeple verici ne yönde karar verirse versin, kararına saygı duyulacaktır. Ancak, verici olan kişi söz konusu hastanın tedavisi için büyük bir umut kaynağı olduğundan, olumsuz bir kararla verici olmaktan vazgeçmesi hasta için çok üzücü bir durum oluşturacaktır.

    Eğer verici vazgeçmek istediğini nakilden kısa bir süre önce bildirdiyse ve hastanın nakil hazırlıklarına başlanılmışsa, kök hücre naklinin gerçekleşemeyecek olması hastanın hayatını kaybedeceği anlamına gelir.

    Kök hücreler nasıl nakledilir ?

    Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılırlar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden yerleşirler. Bu oluşuma “homing = yuvalanma” denilmektedir. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk üç ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde odasında kalır.

    Bir kök hücre nakli ile iyileşme ihtimali nedir ?

    Nakil yapılmış hastaların % 40-80’inde tedavi başarıyla seyretmektedir. Nakilden sonra kişinin hayatta kalma süresi münferit olarak hastanın yaşına ve sağlık durumuna, naklin yapıldığı zamana, maruz kaldığı hastalıkların türüne ve olası komplikasyonlara bağlıdır.

    Kişi, ne şekilde kök hücre bağışlayacağını kendisi belirleyebilir mi ?

    Kök hücrelerin hangi yöntemle toplanacağı genel olarak hastanın tanısına bağlı olarak belirlenir ve durum verici adayına açıklanır. Bu aşamada, verici kök hücre toplanması konusundaki kişisel istek/kararını bildirebilir. Nihai kararda, vericinin istemi dışında bir uygulamaya gidilmesi mümkün değildir. Sonuçta; hastanın ihtiyacı olan kök hücre kaynağı ile vericinin bağışlamak istediği kök hücre kaynağı arasında uyumsuzluk olursa, hasta için farklı bir verici arayışına gidilir.

    Kök hücre nakli kimlere uygulanır ?

    Kök hücre nakli ağırlıklı olarak, kan yapıcı sistemin hastalıklı olmasından muzdarip hastalarda gerçekleştirilir. Çocuklar ve yetişkinlerdeki lösemi ve lenf düğümü kanserinin çeşitli şekillerinde, yapım kusurundan kaynaklanan ağır kansızlık durumunda, doğuştan ağır bağışıklık kusuru (sadece çocuklarda) ve alyuvarlardaki çeşitli hastalıklar bu tür hastalıklardandır. Ancak kök hücre nakli en sık löseminin çeşitli şekillerinde uygulanmaktadır.

    Kök hücre nedir ?

    Kök hücreler kendini yenileme ve spesifik hücrelere dönüşebilme yeteneğine sahip hücrelerdir. Diğer organ hücrelerinin (örn; karaciğer hücresi, kalp hücresi) belli bir fonksiyon görmesine karşın, kök hücreler farklılaşmamışlardır ve spesifik bir hücreye dönüşmesi için bir uyarı gelmediği takdirde farklılaşmamış olarak kalırlar. Farklılaşmamış hücrelerin bölünerek, kas hücresi veya sinir hücresi gibi belli bir fonksiyon gören hücreye dönüşmesine diferansiyasyon denir ve bu yetenekleri onları benzersiz kılar. Kök hücreler elde edildikleri kaynağa göre; embriyonal, fetal ve erişkin kök hücresi olarak türlere ayrılmaktadır. Erişkin Kök Hücreler: Erişkin kök hücresi, diferansiye olmuş bir dokuda farklılaşmamış olarak bulunan ve kendini yenileyip köken aldığı organın özgün hücresine dönüşebilen hücrelerdir. Progenitor ve Öncü Hücreler: Öncü hücreler fetal veya erişkin dokuda bulunurlar ve kısmen ayrışmışlardır; bölünürler ve farklılaşırlar. Kök hücre bölündüğü zaman meydana gelen iki yeni hücre kendilerini yenileme yeteneğine sahiptirler. Farklılaşmaya başlamış olan öncü hücreler ise bölündüğü zaman kendilerini yenileme yeteneği olmayan öncü hücreler veya farkllaşmış hücrelere dönüşürler. Öncü hücreler karaciğer ve beyin gibi organlarda, organın bütünlüğünü ve fonksiyonunun devamını sağlamak için ölen hücrelerin yerini alırlar. Öncü hücreler oluştukları serinin daha ileri aşamadaki hücrelerine ( örneğin lenfositlerden T hücrelere, B hücrelere veya NK hücrelere) dönüşebilirler.

    Kök hücreler nasıl nakledilir ?

    Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılırlar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden yerleşirler. Bu oluşuma “homing = yuvalanma” denilmektedir. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk iki ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde odasında kalır.

    HLA nedir ? Nasıl saptanır ? Doku uyumu nedir ?

    Tüm çekirdekli hücrelerin yüzeyinde o bireyin doku özelliklerini taşıyan moleküller yer alır. Bu moleküllere doku antijenleri denir. Bu moleküller her bireyin kendisine özgü olup anne ve babadan gelen özelliklerin birleşmesi ile oluşur. Çocuklar baba veya anneleri ile yarı yarıya uyum gösterirken kardeşler arasında tam uyum, yarı yarıya uyum veya tamamen uyumsuzluk olabilir. Kök hücre nakillerinde hasta ile bağış yapan kişinin doku uyumunun tam olması gerekir. HLA(=doku) uyumu açısından en önce kardeşler, olmazsa ailenin diğer bireyleri araştırılır. Anne baba arasında akrabalık varsa anne veya baba da çocukla HLA uyumu gösterebilir.Nadiren kuzen, dayı, hala gibi aile bireylerinde de uyum gözlenebilir. Bu da gösterilemezse doku bankalarında kayıtlı (2010 yılında bu rakam 15 milyonu geçmiştir) gönüllülerin dokuları arasında bir tarama yapılarak uygun bir verici sağlanabilir. HLA, binlerce farklı özellikten oluşan HLA sınıf 1 ve 2 antijenlerinden oluştuğu için özelleşmiş ve bu amaçla ruhsatlandırılmış Doku tiplendirme laboratuvarlarında incelenebilir. Kardeşler arasında uyumda yapılan doku tiplendirme testinin duyarlık düzeyi çok hassas olmayabilir. Ancak akraba olmayan bireyler arasında uyum araştırılıyor ise daha detaylı ve hassas testler yapılmalıdır. Bu düzeyde testler bazen uzun sürebilmektedir.

    Periferik kandan kök hücre toplanmasından sonra verici için hangi riskler söz konusudur ?

    Kandan kök hücre toplanması işleminde genel anesteziye ya da hastanede yatışına gerek yoktur. Kandan kök hücre alımı süreci tıpta 1988 yılından beri uygulanmaktadır. G-CSF ile uyarımın uzun süreli yan etkileri ile ilgili hiçbir belirti yoktur. Geç dönemli tepkiler ile ilgili olarak klinik uygulamalardaki 10 yıllık sürede bugüne kadar hiçbir yan etki gözlenmemiştir.

    Kök hücre nakli kararı nasıl alınır ?

    Bir hastaya gerçekten bir kök hücre nakli gerekliliği kararı; hastanın yaşı, hastalığın cinsi ve evresive hastanın bedensel durumu gibi faktörlere bağlı olarak kendisini takip eden hekim tarafından verilir. Kök hücre nakli için bir diğer önemli koşul ise elbette doku özelliklerine neredeyse bire bir uyumlu bir bağışçının bulunmasıdır.

    Kök hücre kararı nasıl alınır ?

    Hasta, kendisini takip eden hekim tarafından, kök hücre naklinin yapılmasının planlanıldığı nakil merkezine sunulur. Bu merkezdeki ilgili uzmanlardan oluşan konsey tarafından, hastanın HLA uyumlu akraba dışı vericiden kök hücre nakline gereksinim duyduğu konusunda karar alınırsa, bu karar konseye katılan en az üç öğretim üyesinin imzası ile raporlanır. Bu konsey karar raporu ile hasta, verici tarama sürecinin yürütülmesi için hizmet veren bir doku bankasına yönlendirilir.

    Konsey Karar Raporunun içeriğinde;

    Hasta içi akraba içi bir verici bulunamadığı,
    Akraba dışı verici taramasının yapılmasının istendiği,
    Akraba dışı bir verici bulunduğu takdirde nakil yapılacağını,

    mutlaka belirtilmesi gereklidir.

    Nakil Merkezi ya da sorumlu hekim tarafından doldurulup imzalanmış olan Tarama İstem Formumuz ve konsey karar raporu ile merkezimize başvuran/yönlendirilen hastaların tarama süreci tarafımızdan yürütülür.

  • PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ?

    PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ?

    PRP nedir ? PRP nasıl uygulanır ? | 1Op. Dr. Naci Çelik PRP hakkında bilinmesi gereken her şeyi bizlerle paylaştı.

    1. PRP nedir, PRP nasıl uygulanır?

    PRP yani Platelet Rich Plazma (Platelet/Trombosit Yönünden Zenginleştirilmiş Plazma) yöntemi ilk olarak 15 yıl önce stomatolojistlerin (Diş cerrahları) yaşlılara yerleştirdikleri titanyum implantların diş etleri zayıfladığı için kısa sürede düşmesini önlemeye yönelik bir çözüm aramaları sonrası geliştirildi. Öyle bir madde üretilmeliydi ki bu madde diş etine yerleştirildiğinde yumuşak olan bölge güçlenmeli ve ve implantı tutabilmeliydi. Bu güçlendirici maddenin vücut tarafından kabul edilmesi ve zaman içinde vücuttan atılmaması da gerekiyordu. Kanı santrifüje ettikten sonra pıhtılaştırdılar ve sert bir jel haline dönüşmesini sağladılar. Santrifüje edilmiş kanın ilk kullanımı uzun yıllar önce Japonya’da, sonraları İspanya ve Amerika’da başladı.

    PRP medikal bir uygulamadır. Sadece doktorlar tarafından yapılmalıdır. Doktor hastasını muayene ettikten sonra içinde özel bir jel bulunan küçük tüplerin içine az miktarda kan alır ve santrifüj işlemi uygular. Bu işlemin sonunda tüplerdeki kan bileşenlerine ayrılır: yani her mililitresinde yaklaşık 200.000 trombosit bulunan bu kanın kırmızı hücrelerden oluşan kısmı ayrılır, böylece mililitrede 1,5 milyona kadar trombosit yoğunluğuna sahip olan bir jel elde edilir. İşte buna PRP adı verilir. Trombositlerin kanın pıhtılaşması ile ilgili işlevleri var, fakat aynı zamanda bir doku hasarının iyileşmesini sağlayıcı özellikteki büyüme faktörlerini de salgılıyorlar. Dolayısıyla santrifüj işlemi uygulanan kandan elde edilen PRP, yani trombositi bol olan kısım ya mezoterapi yöntemiyle ya da maske haline getirilerek yüz, boyun, saç, vs istenen bölgeye uygulanıyor. Böylece dokulardaki hasarın ya da yaşlanmanın etkilerini geriye çevirecek doğal büyüme faktörleri istenen bölgeye verilmiş oluyor.

    Aslında önerilen yöntemle elde edilen iki farklı kan ürünü var; biri PRP diğeri de trombin serum. Bunlar iki farklı tüple elde ediliyor. PRP tüpünde kanın pıhtılaşmasını önleyen bir madde bulunuyor. Diğer tüpte ise aksine kanın pıhtılaşmasını sağlayarak bu trombositlerin dolgu maddesi gibi kullanılmasını sağlayan trombin var. Bu ikisi bir arada kullanıldığında deride yenileyici etki daha güçlü biçimde ortaya çıkıyor.
    Yani kendi kanınızdan dolgu maddesi yapılıyor ve, yüzdeki temel kıvrımlara ve ince çizgilere uygulanıyor.

    Hyaluronik asit içeren dolgu maddeleri 6-8 ay kadar dayanır. Dolgulu PRP hem kendi kanınızdan üretilir hem de doldurulan bölgedeki deri yaşlanmasına karşı geri sayım başlatan biyolojik bir süreci tetikler! Yani sadece doldurmaz aynı zamanda savunması zayıflamış, zamanın veya çevrenin yıpratıcı etkilerine karşı savaşmada yenik düşmüş bölgeye destek göndermiş olur.

    2. PRP bir tür kök hücre tedavisi midir?

    PRP bir kök hücre tedavisi değildir. Ancak dolaylı yoldan kök hücreler üzerinde çalışır. Trombositlerin içindeki büyüme faktörleri deri hücrelerine fibroblast üretme mesajını ileten birer uyarandır. Fibroblastlar da kolajen ve elastin üretmek için anahtar niteliğindeki yapılardır. Dolayısıyla Regenkit PRP bütün bu süreci başlatan trombosit sayısını çoğaltarak dolaylı olarak kök hücreler ile çalışır, çünkü dolgu uygulaması sonrasında deride oluşan fibrin ağları ortamdaki kök hücreleri de kendi yapısında toplar. Ayrıca son yıllarda plastik cerrahlar yağ enjeksiyonu ameliyatları sırasında hastadan alınan kanla elde edilen PRP’ yı hastadan alınan yağ içine karıştırarak yağ enjeksiyonu uygulamasına başlamışlardır. Bu verilen yağın tutma olasılığını arttırmaktadır. Yine karın germe, yüz germe, meme dikleştirme ve küçültme gibi ameliyatlarda operasyon alanına ve insizyon hattına PRP uygulaması yapılması kanama, kötü yara iyileşmesi vb problemleri azaltmaktadır.

    3.PRP’nin herhangi bir yan etkisi ya da enfeksiyon riski var mı?

    Şayet doğru kit kullanılırsa (Regenkit) hiçbir riski ve yan etkisi yoktur. Çünkü Regenkit her seans için tek kullanımlık enjeksiyon ve tüp içeren bir kittir. Son derece güvenlidir. Yan etkisi de olamaz çünkü sizden alınan size, sadece size fazlasıyla geri verilmektedir.

    4.PRP’nin gözle görülen sonuçları nelerdir?

    Cilt daha parlak ve canlı görünür. Özellikle yüz bölgesinde karşılaştığımız güneş ve yaşlılık lekeleri yumuşar, göz altı bölgesi torbalanmalar ve mor renk değişikliklerinde düzelme olur. İnce çizgiler yumuşar. İnsanlar “Çok genç görünüyorsun. Estetik ameliyat mı yaptırdın?” diye sorabilirler. Oysaki son derece doğal bir yöntem olan PRP sadece zaten sizde olanı size daha güçlü bir şekilde geri verir. Bu da cildinizin savunma mekanizmasıdır. Bir güzel tarafı da PRP’nin etkileri uygulama yapılan bölgenin çevresinde de görülür. Yüze yaptırdığınızda saçlarınız da canlanır örneğin.

    5. PRP uygulamalarında nasıl bir protokol izleniyor? Sonuç almak için kaç seans yaptırmak gerekir ?

    Mezoterapi ile uygulanan uygulamalı PRP 15’er günlük aralarla 3-4 seans yapılır. 8-10 ay sonra 3-4 seanslık bir kür daha yapılır. Dolgu ve mezoterapinin bir arada uygulandığı bir başka protokol de var, burada da PRP 21-28 gün arayla 3 seans uygulanır. Altı ay sonra doktor hastasını kontrol eder. Şayet hasta menopoz dönemindeyse ya da sigara, alkol gibi kötü alışkanlıkları varsa doktor 1 kür daha yapmaya gerek duyabilir. Kişi kendine iyi bakıyorsa, sağlığına dikkat ediyor, cildini UV ışınlarından koruyor ise 2.kür için 1 hatta duruma göre 2 yıl beklenir.

    Aslına bakarsanız sadece PRP değil genel olarak neşterli ve neştersiz estetik uygulamalarına Kore ve Çin’de büyük ilgi var. Çünkü bu ülkelerdeki kadınlarda genç görünme ve genç kalma konusu takıntı haline gelmiş durumda. Japonya, Kore ve Filipin’de de kadınlar bu tür uygulamalara çok ilgi gösteriyorlar.

    Kadınlar Külübü Özel Röportaj