Etiket: kıskançlık

  • Kontrolsüz kıskançlık, kıskançlık değildir!

    Kontrolsüz kıskançlık, kıskançlık değildir!

    “Kim sevdiği kişiyi kıskanmaz ki” dediğinizi duyar gibiyiz. Biz de bu düşüncenin arkasında duruyoruz ancak söz konusu kıskançlık olduğunda herkesin farklı şiddetlerde yaşadığını biliyoruz. Örneğin erkek arkadaşınızın, başka bir kadının instagram fotoğraflarını beğenmesiyle hissettiğiniz kıskançlık bizce makul bir kıskançlık. Her uç duyguda olduğu gibi kıskançlıkta da sınırlar aşıldığında ve aşırılık gözlemlendiğinde ne yazık ki bazı psikolojik problemlerin olabileceği gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Uzmanlar da bu konuda ciddi uyarılarda bulunuyor. Kıskançlığın yaşla beraber azaldığını belirten uzmanlar, ileri yaşlarda aniden başlayan kıskançlık davranışlarının altında ciddi psikiyatrik hastalıkların ya da yapısal beyin bozukluklarının olabileceğini söylüyor. Çocukluk döneminde yaşanmış deneyim ve travmaların gelecekteki kıskançlıkla ilgili davranışlara da zemin hazırladığına dikkat çekiyorlar. Peki, nedir bu kritik seviye? Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan şöyle açıklıyor: “Kıskançlığın normal ve patolojik tarafının ayrımı çok kolay yapılabiliyor ama bilinmeli ki aralarında çok ince bir sınır bulunuyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda patolojik kıskançlığın sadece yüzde 30’unun genetik geçişle aktarıldığı ortaya konuyor. Çevresel faktörler kıskançlığın oluşmasında ve gelişmesinde büyük önem taşıyor.” Kıskançlığın ne boyutlarda yaşanıp, ne noktalara varabileceğini daha iyi anlamanız için sizi 34 yaşındaki okuyucumuz Burçin’in hikayesiyle baş başa bırakıyoruz.

    Öncelikle kıskanmanın çok insani bir duygu olduğunu söylemek istiyoruz… Ancak pek çoğumuzun hayatının belli dönemlerinde yaşadığı ve kontrolsüzce seyreden bu duygu, ciddi psikiyatrik hastalıklara ya da yapısal beyin bozukluklarına işaret edebiliyor.

    “Kıskançlık; Duyguların en kötüsü”

    “Sizinle hikayemi paylaşmak istedim çünkü hayatımda gerçekten çok sevdiğim tek adamı kaybettim… Dilerseniz anlatacaklarımı birer uyarı niteliğinde de görebilirsiniz. İki sene öncesine kadar kıskançlık benim için diğer duygular kadar sıradan ve normaldi. Öncesinde kıskançlık krizlerine girdiğimi ya da bu yüzden kendimi perişan ettiğimi hatırlamıyorum… Hatta genelde ilişkilerde kıskanılan taraf hep ben olmuşumdur. Ne olduysa iki sene önce oldu ve ben bambaşka bir insana dönüştüm. Hikayem, Murat’la tanışmamla başladı. Aynı şirkette çalışıyorduk ve çok hoş bir adamdı. Bana karşı ilgisinin ise hep farkındaydım ve flörtleşmelerimiz zaman içinde aşk dolu, tutkulu ve şiddetli bir ilişkiye dönüştü. Şiddetli diyorum çünkü bu ilişki benim kıskançlıkla tanıştığım ilişkim oldu. Bir kere aşırı sahiplenme hissettiğim için bu beni son derece kontrolcü biri yapmıştı.

    Nerede, ne yapıyor, kimle konuşuyor, toplantıya gittiği kişi kadın mı yoksa erkek mi, telefonuna gelen mesaj gerçekten bankadan mı yoksa bir kadından mı…’ Kafamın içinde daima bu sorular dönüp duruyodu. İlk zamanlar alttan almaya çalışsak da ilişkimizin yedinci ayından itibaren kendimizi çok ciddi kavgaların içinde bulmaya başlamıştık. Örneğin her ay kredi kartı ekstresini görmek istiyordum. ‘Nerede, ne harcama yaptı, birine hediye mi aldı, mücevher alışverişi ya da otel rezervasyonu var mı’ bilmek istiyordum. Bu tabii ki bir erkek için çok onur kırıcı… Üstelik de 38 yaşında, son derece olgun bir erkek için. Tavrını ortaya koymakta gecikmedi ve ekstrelerini benimle paylaşmayacağını söyledi. Bu beni daha da şüpheci biri yapmıştı. Bankada çalışan bir arkadaşım bana bu konuda yardımcı oluyordu ve ben hiç yasal olmayan şekilde sevgilimin harcamalarını takip ediyordum. Bunun önüne geçememek insanın hayatını gerçekten ama gerçekten zehir ediyor!”

    “Onu kaybettim”

    “Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, ilişkimiz ciddi bir çıkmaza girmişti. Birbirimizi o kadar çok seviyorduk ki, sevgilim canından bezmesine rağmen dönüp arkasını gidemiyordu. Son olarak ne yaptım biliyor musunuz? Bir hacker ile anlaşarak onun bilgisayarını, e-posta’sını, sosyal hesaplarını takibe aldırdım… Düşünebiliyor musunuz? Sevgiliniz de olsa bir kişinin özel alanına bu kadar girebilme hakkını kim veriyor? Gördüğüm tedavilerden sonra şu an böyle düşünüyorum ama o zamanlar bunu kendimde hak görüyordum. Aslına bu büyük bir bilişim suçu; kıskançlığın da ötesine… Tabii ki foyam ortaya çıktı ve Murat beni çok büyük bir kavganın ardından terk etti. Birkaç gün sonra ise benim gözümü açan upuzun bir e-posta göndermişti. Özetle şunu diyordu: ‘Sen hastasın ve tedavi olman gerekiyor!’ Bu gerçekle yüzleşince durumun ciddiyetinin farkına vardım. Son altı aydır tedavi görüyorum ve kendimi daha iyi hissediyorum. Murat’a gelecek olursak; iyileştiğime yeterince ikna olursa, bana geri döneceğinden eminim…” Evet, Burçin’den bir kadının aşık olduğunda, kıskandığında neler yapabileceğini dinledik. Uzmandan aldığı destek sayesinde şu an sıkıntılarını atlatmak üzere. Tabii bizim kafamızda bazı soru işaretleri de oluşmadı değil. Sözü uzmana bırakmakta fayda görüyoruz…

    Altında yatan nedenler neler?

    Her bireyin kıskançlık öyküsünün kendi hikayesinde gizli olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan, şöyle cevaplıyor: “Sevimli şekilde başlayan kıskançlık duygusu, kartopunun çığa dönüşmesi gibi kolayca büyüyebilir. Günümüzdeki modern ilişkilerin zarar görmesinin en büyük sebeplerinden biri olan kıskançlık duygusu, eşlerin birbirlerinin hayatlarına müdahale etmesi ile sonuçlanarak ilişkileri çekilmez hale getiriyor. Kaybetme korkusu, özgüven eksikliği, sahiplenme duygusu, kültürel ya da bireysel olarak oluşan karşı cinse güven eksikliği, sevdiğini kaybetme gibi travmatik deneyimler; aldatılma öyküsü, alkol ve madde kullanımı, rekabetten çekinme, dışlanmışlık duygusu, bireyin aldatmaya yönelik kendi isteğini yansıtması ve cinsel işlev bozuklukları birer neden. Kıskançlıklarıyla dikkat çekenler sürekli ilgi görmek isteyen, terk edilmeye karşı hassas olan, duygularını ifade etmekte zorlanan, isteklerini açıkça dile getiremeyen, öfkelerini kendi içlerinde yaşayan, tükenmiş, şüpheci ve baskıcı kişilik özelliklerine sahiptirler.”

    Hazırlayan: DAMLA DURAK

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir!

    Kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir!

    Kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir! Kıskanmak insanın doğasında var olan bir duygudur. Yansıtma savunma düzeneğinin bir sonucu olabilen kıskançlık, yitirilmek istenmeyen bir kişinin ya da bir ilişkinin yitirileceği ya da tehdit altında olduğu sanısıyla yaşanan bunaltı ve sıkıntı verenkarmaşık bir ruhsal yaşantıdır. Bazen kişiye dayanılmaz bir acı verebilir. Genel olarak bakıldığında çocukluğunda ihanete uğramış, terk edilmiş, reddedilmiş, düş kırıklığına uğramış, küçük düşürülmüş ya da tecrit edilmiş kişilerin veya kendisini yetersiz ve değersiz gören ya da değerlilik duyguları dış etkilerden çok kolay etkilenen kişilerin daha kıskanç oldukları görülmektedir. Bazen kıskançlık aşırı boyutlarda olabilir. Bunun altında paranoya dediğimiz rahatsızlık olabilir. Bu rahatsızlığın ciddi boyutları vardır ve tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu derece yoğun yaşanmayan, hastalık sınıfına koymadığımız ama evliliğin ahengini bozan kıskançlıkların çoğu, kişinin sevdiği insanı kaybetme korkusunun ve kendine olan güvensizliğinin sonucudur. Kıskançlıkla birlikte çoğu zaman öfke, değersizlik, mutsuzluk, yalnızlık ve çaresizlik gibi duygular yaşanır.

    Günlük yaşamda kıskançlık yaşayan kişilerin pek çoğunun yaşadıkları bu duygu ile baş edemedikleri; kıskandıkları eş ya da partner ile ilişkilerinin bozulduğu ve ilişkilerinin eski güzelliğini yitirdiği görülmektedir. Kıskanılan kişinin kendisini kapana kısılmış hissetmesi ile beraber kıskanan kişi de yoğun acı çeker. Kıskanan kişi huzursuz, mutsuz, sürekli karşısındakini suçlar bir ruh halindedir, eşini devamlı kontrol eder, takip eder, onun yaşantısını sınırlar ve baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünebilir. Kıskanan kişi ilişkiyi korumak ve geliştirmek için olumlu çaba harcamak yerine gizli gizli öç alarak, küserek, ilişkiyi keserek ya da tehdit ederek, zor kullanarak ve kaba kuvvete başvurarak amacına ulaşmaya çalışabilir. Bu tutumlar kıskanılanı da kıskanandan uzaklaştırır. Kıskançlığın ölçüsü artıkça olumsuz etkisi artar ve sağlıksız davranışlara sebep olabilir. Kıskançlıklarla zedelenen evlilik ilişkisinde sevgi, saygı ve güven azalmaya başladığı için cinsel yaşam da sekteye uğrayabilir ve en sık kadınlarda cinsel isteksizlik ve orgazm sorunları, erkekte ise sertleşme sorunları ve erken boşalma görülür ve ilişki içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Yani kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir.

    Sadakat tehditle değil sevgiyle sağlanmalıdır.

    Eşleri bir arada tutmaya yarayan, evlilik bağlarını güçlendiren, patolojik olmayan ve tadında bırakılan kıskançlık ilişki için yararlı olabilir. Çünkü tadında bir kıskançlık; ilişkiyi canlı tutabilir, kişileri birbirine bağlayabilir, ilişkinin korunmasını sağlayabilir, kişiye önemli ve değerli olduğunu hissettirebilir, çifte kaybetme duygusunu hatırlatabilir, çiftin birbirine emek vermesine yol açabilir, ilişkide var olan duyguları güçlendirebilir, aşkın ateşlenmesini sağlayabilir ve sevişmeleri daha ihtiraslı kılabilir. Ancak, kıskançlığın tadı kaçırılırsa, ilgiden, sevgiden yoksun kalma kaygısı çok ciddi düzeylere ulaşırsa, bu hem kıskanan kişiye hem kıskanılan kişiye hem de ilişkiye zarar verebilir. Kıskançlık çoğu zaman kıskanan kişinin iç dünyasından kaynaklanan nedenlerle abartılı ve çarpıtılmış algılardan ve yorumlamalardan kaynaklanmaktadır.

    Kadın ve erkeklerin yaşadıkları kıskançlık duyguları ile baş etme yöntemlerinde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Kadınlar genel olarak kendi hak ve isteklerinden vazgeçen ve alttan alan bir yaklaşım göstermekteyken; erkekler genellikle tehdit ederek ya da kaba kuvvet kullanarak sonuç elde etmeye çalışmaktadırlar. Oysa kıskançlık duygusu ile mücadelede ilk adım geçmişin yaralarını onarmak ve onları bugünün ilişkisinde iyileştirmektir. İkinci adım güven duygusunun onarılmasıdır. Güven duygusunu zayıflatan en önemli etken açık iletişimin olmamasıdır. Bu nedenle imalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden ve küskünlüklerden kaçınmak gerekmektedir. Ayrıca kişi kıskançlık duygularının altında yatan duygu ve düşüncelere ulaşmalı, kıskançlık hissettiği anlardaki düşüncelerini incelemeli ve kıskançlıktan önce gelen duyguları fark etmelidir. Bu duygu ve düşüncelerin farkına varmak, onları ayrı ayrı ele almaya ve mantıklı olup olmadıklarına daha tarafsız bakmaya olanak tanıyacaktır. Kıskançlık yaşayan kişilerin özellikle başarmak zorunda oldukları şey ilişkiyi korumak ve sürdürmektir. Sadakat tehditle değil sevgiyle sağlanmalıdır. Çift sevgisini birbirine ne kadar çok verirse, o kadar çoğu geri dönecektir, çift kullandığı ölçüyle ölçülecektir. Çoğu insan sevginin sadece bir «duygu» olduğunu sanır, oysa sevgi duygudan ziyade bir mevcudiyet biçimidir. Sevgiyi paylaşmak ve göstermek bir tercihtir. Olgun sevgi eşlerin birbirlerine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde inşa edilebilir ve içinde patolojik kıskançlığın barınmasına izin vermez.

  • Gerçek Aşkın Kuralları

    Gerçek Aşkın Kuralları

    İlişki uzmanlarına göre aşk, öyle aniden oluşuveren bir duygu değil… Aşık olan herkesin kıskanç olması da gerekmiyor! İşte sizlere gerçek aşkın ne olduğuyla ilgili bilimsel açıklamalar!

    Gerçek aşk aniden olmaz

    Yıldırım aşkı diye birşey yoktur; görür görmez hissedilen aşk değil, karşılıklı çekim olabilir. Pek çoğumuz bu tip yargıları kendimiz yaratıyoruz. Gerçekte görünüşü, davranışları ve konuşmalarıya tam aradığımız gibi birini bulmak yalnızca çekim duymak anlamına gelir. Bu çekim aşka dönüşebilir, ancak bunun için zaman şarttır.

    Kıskançlık gerçek aşkın göstergesi değildir

    Özellikle gençlerin sıklıkla düştüğü bir yanılgı, ne kadar çok kıskanılırsa o kadar çok aşık olunduğudur. Birbirini gerçekten seven iki insan arasında bir miktar kıskançlık olması doğaldır. Öte yandan sahiplenme duygusunun aşkla ilgisi yoktur. Uzmanlar, kronik kıskançlık çeken kişilerin bilinçaltında güvensizlik duygusu yaşadıklarını ve sevilme açlığı çektiklerini söylüyor.

    Hayallere dalmak sevgi değil, karasevda belirtisidir

    Gerçek aşk karşıdaki kişiye yönlendirilir; bütün davranışlar sevilen kişinin iyiliği ve mutluluğunu sağlamak içindir. Karasevda ise ben-merkezcidir. Kişi karşısındakini düşünmez, kendi mutluluğuna veya mutsuzluğuna odaklanır. Bu durumda aşık olunan sevgili değil, aşkın kendisidir.

    Aşk uzaklıkla azalmaz

    Bir kimseyi birlikteyken daha fazla seviyorsanız, onun cazibesinden ve heyecanından etkilendiğiniz anlamına gelir. Başınızı döndürmek için yanınızda olmadığı zaman bazı şüpheler baş gösterir. Bir başka deyişle; bu suni bir aşktır.

    Aşk, sevilen kişinin kusurlarını görememek değildir

    Aşık kişi, sevdiğinin kusurlarını bilip anlamasına karşın sevmeye devam eder. Karşısındaki kişiyi kusursuz olarak görmek, karasevdanın habercisidir.

    Mutsuz bir ev yaşamı kişiyi yanılgıya sürükleyebilir

    Evlilik danışmanları, pek çok kişinin dayanılmaz bulduğu evinden ve ailesinden kaçmak için evlendiğini belirtiyor. Pek çok genç kız, sevgilisini, kendisini sıkıntılardan kurtaracak beyaz atlı prens olarak görüp aşık olduğunu sanıyor. Oysa tek istediği kurtulmak, aşk değil.

    Aşk her zaman bulutların üzerinde olmak değildir

    Ayakların yere basması da gerekir. Bir evlilikteki en temel noktalardan ikisi para ve çocuklardır. Evlenmeyi düşünen genç insanlar, birbirlerinin bu konulardaki görüşlerini bilmelidir. Şayet bu konular henüz gündeme gelmemişse, romantizm seviyesinden aşk mertebesine geçilememiş demektir.

    Aşk, sıkıntı çekmek anlamına gelmez

    Karşınızdaki kişiyi etkileme kaygınız bu derece yoğunsa gerçek aşktan söz etmek mümkün değildir. Gerçekte olduğunuz kimsenin sevildiğini bildiğinizde, karşınızdaki kişinin varlığından huzur duyarsınız.

    Kader ortakları olmakla, bir aşkın kahramanları olmak arasında büyük fark vardır

    Eşler ortak sıkıntıları paylaşabilir, ancak bu paylaşım, aşkın kendisi değildir. Genç çiftlerin bu noktayı sık sık gözden kaçırdığını ifade eden uzmanlar, evlilik kararının aşktan değil, ortak acılardan kaynaklanmasının hata olduğunu vurguluyor.

    Aşk, iki kişi arasındaki çok özel bir bağdır

    Uzmanlar, bu mahremiyetin gözler önüne serilmesinin gerçek aşk olamayacağı üzerinde birleşiyor. Bu durum, grup içinde prestij kazanma arzusu olarak anlaşılabilir, ancak aşk değildir.

  • “Kıskanıyorsa sevmiyordur”

    “Kıskanıyorsa sevmiyordur”

    Prof. Dr. Oğuz Erkan Berksun’un açıklamaları yıllardır söylenen “Seven insan kıskanır” sözünü yalanladı. Berksun yaptığı açıklamada seven insanın kıskanmayacağını, kıskanan insanın güvenilmez insan olduğunu anlattı

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Erkan Berksun, öz güveni olan bireylerin başkalarını sevebileceğini belirterek, “Seven insan sever, kıskanmaz. Güvensiz insan kıskanır, o da aslında gerçekten sevemez” dedi. Berksun yaptığı açıklamada, kıskançlığın insanlık tarihi kadar eski olduğunu belirterek, birçok insanın ilişkilerini derinde etkileyerek ciddi sorunlara yol açtığını söyledi. Eşlere karşı yöneltilen bu duygunun aşırı olanına “patolojik kıskançlık” veya “othello sendromu” adı verildiğini aktaran Berksun, “Birçok kadın ve erkek, kıskanmanın içgüdüsel davranış olduğundan yola çıkarak sevginin göstergesi kabul eder. Bu, yanlış bir kabuldür. Sevgimizi ve sevdiğimizi esirgemediğimizi göstermenin çok daha sağlıklı yolları vardır” ifadesini kullandı.

    Kıskançlığı öz güven eksikliğiyle açıklayan bazı kuramlara dikkat çeken Berksun, şöyle konuştu: “Kendine güvenen insanların karşıdaki insanlara daha rahat güven duygusu geliştirdiklerini biliyoruz ancak kıskançlık sadece sevdiğimiz insanı kaybetme tehdidiyle ortaya çıkan kendine güven eksikliğiyle açıklanamaz.Kıskançlıkta eğitim, yetiştirilme biçimi, genel geçer kabul ve özellikle kadınlara yöneldiği için kadınla ilgili önyargılar önemli rol oynamaktadır. Sevginin göstergesi olduğuna ilişkin yanlış inançlar da kıskançlığı hem makul heh de meşru gösterebilmektedir. Özellikle birçok kadın, erkeğinin kendisini kıskanmasını istemektedir. Bu, kadınlar tarafından bir çeşit güvence şeklinde algılanmaktadır.”
    “GÜVENSİZ İNSAN KISKANIR”
    Kıskanılmayı beklemenin sağlıksızlığın ifadesi olduğunu savunan Berksun, şöyle devam etti: “Seven insan sever, kıskanmaz. Güvensiz insan kıskanır, o da aslında gerçekten sevemez. Her durumda insanların bireysel gelişimini sağlıklı tamamlamadıklarını gösterir. Öte yandan, gerçekte kendine güvensizlik sevgi zannedilen, hiç içinden çıkışı olmayan çukurdur. Bu durumda şu soru sorulmalıdır. Kıskanıyorsun çünkü güvenmiyorsun, o zaman güvenmediğin insanı nasıl yanında istersin? Bu, ne senin ne de karşındaki insanın onuruyla bağdaşmaz. Bu soruyu sorduğum birçok erkek veya kadın yan çizer ve şöyle der. ’Ben sevgilime, kız, erkek arkadaşıma ve eşime güvenmiyor değilim, ona güveniyorum ama diğer erkeklere, kadınlara güvenmiyorum.”
    “KISKANÇLIK SEVGİ İFADESİ DEĞİL”
    “Kıskanç erkeklerin sadakatsizlik olasılığı her zaman için daha yüksektir” diyen Berksun, sözlerini şöyle tamamladı: “Romantik sahiplenme duygusunu aşan kıskançlıklar her zaman için ilişkileri bozucu etkiye sahiptir. Başlarda hoş gibi algılansa da ilişkinin ilerleyen dönemlerinde eşleri sadakatsiz ve ahlaksız yerine koymaktan başka işe yaramaz. Bir insanın başkasına güvenebilmesi için önce kendine güvenmesi gerekir. Güvenmediğiniz insanı nasıl seversiniz ki? O sizin ananız babanız, çocuğunuz değil ki. En katlanılabiliri romantik olandır. Kıskanç insanlar kendi kıskançlıklarının sevgi ifadesi olduğunu düşünür.”

  • Mutlu aşk var mı?

    Mutlu aşk var mı?

    Hem aşık hem de mutlu olabilirsiniz. Elbette bazı şartları yerine getirmeyi kabul ederseniz…

    Rol yapmayın

    Ona kendinizi beğendirmek için rol yapmanız gerekmiyor. Örneğin, çok iyi bir çift olabileceğinizi ispat etmek için, sevdiği her şeyi sevmek zorunda değilsiniz. Kim her dediğini “Ben de”, “Bence de” diye onaylayan biriyle beraber olmak ister ki!

    Sabır, sabır, sabır

    Kesinlikle! Bizler karşı cinsten çok şey bekleriz ama sabırlı olmayı beceremezsek de havamızı alırız. Daha ilişkinin başında “Seni seviyorum” kelimelerini duymayı, daha fazla ilgi görmeyi, daha fazla vakit geçirmeyi isteriz. İsteriz de isteriz. Oysa, insanlar genellikle duygularını açıklama konularını biraz ağırdan alırlar. Onu sıkmayın ve sabırlı olun.

    İlişkide güven esastır

    Eğer sürekli sevgilinizin sizi aldatıp aldatmadığını düşünür, her an telefonla arayıp ne yaptığını sorar, her konuştuğu karşı cinsi kıskanarak sorun çıkarırsanız, dolu dizgin bir aşkı bir hiç yüzünden noktalayabilirsiniz. Ona güvenmeyi öğrenmelisiniz.

    Kusursuzu aramayın

    Dünya üzerindeki her insan, koluna takıp gezmekten gurur duyacağı biriyle beraber olmak ister. Ama kimse mükemmel değil işte, herkesin bir kusuru var. Kabul edin, sizin de! Öyleyse sevgilinizi, fiziksel özellikleri ya da sizinle uyuşmayan, kişisel özellikleri nedeniyle yargılamayın. Eğer aşıksanız, iyi vakit geçiriyorsanız insanların ne dediğine aldırmayıp, ufak tefek sorunları kafanıza takmayın.

    Bazen yoruma gerek kalmaz

    Bazen ilgili, bazen ilgisiz, bazen sevecen, bazen hoyrat, bazen anlayışlı, bazen kaprisli… İnsanlar yaptıkları hareketleri neden yaptıklarını çoğu zaman bilmezler. O halde siz neden onları çözümlemek için zaman kaybedesiniz ki?

  • İşyerindeki Kıskançlığa Son Verin

    İşyerindeki Kıskançlığa Son Verin

    Kıskançlık doğal bir duygudur ve kendimizi etrafımızdakilerle kıyasladığımızda ortaya çıkar. Ancak sınırları olmayan kıskançlık iş yaşamını cehenneme çevirebilir.

    Bazı insanların kıskançlıklarını yüzlerinden okumak mümkündür. Sizi üzmek için yollar arayan, agresif yaklaşan ve arkanızdan iş çeviren kişilerden kendinizi korumak sağlıklı bir çalışma hayatı için önemlidir.

    Peki, kıskançlıklardan nasıl uzak durabilirsiniz?

    Kendinizi açıklamaya çalışmayın

    Kendinizle ilgili bilim kurgu filmlerini aratmayan hikayeler duymuş olabilirsiniz. Bir köşede ağlamayın veya herkese kendinizi açıklamaya çalışmayın. Bu tavrınız sadece sizi kıskanan kişinin mutlu olmasına neden olacaktır.

    Kendinizle ilgili fazla bilgi vermeyin

    Sevinçlerinizi ve üzüntülerinizi günün büyük bölümünü geçirdiğiniz kişilerle paylaşma isteği anlaşılabilir. Ancak kıskanç olduğunu düşündüğünüz kişilerle özelinizi paylaşmamanız sorunları kökünden çözecektir. Sizin başarılarınızı veya sevincinizi bilmeyen birisi bu duruma balta vuramaz.

    Flört etmekten kaçının

    Kimden hoşlanırsanız hoşlanın asla belli etmeyin. Özellikle hoşlandığınız kişi sayısı birden fazlaysa! Aksi takdirde ofisteki kadınların yarısını kendinize düşman edebilirsiniz.

  • Kıskançlığa son

    Kıskançlığa son

    Kadınların hemcinslerine karşı duyduğu aşırı kıskançlık erkekler tarafından sevilmeyen huyların başında geliyor. Etrafınızdaki kişilerin evine, işine, fiziğine, kocasına, sevgilisine, çocuğuna, hayat tarzına imreniyor olabilirsiniz. Kimi zaman girdiğiniz bir ortamda bakışların onun üzerinde olmasını kıskanabilirsiniz. Ancak herşeyin olduğu gibi kıskançlığın da sağlıklı bir dozu var.

    Kendi huzurunuz adına sağlıklı düşünün ve kem gözlerinizi sakının. Kıskançlık yapmaya başladığınız anda ortama ister istemez negatif elektrik saçıyorsunuz, farkında değilsiniz. Bu şekilde size yaklaşmak isteyen insanları da etrafınızdan kaçırıyorsunuz.

    İmalı sözler ile karşınızdakini iğnelemekten vazgeçin. Böylesi bir tutumla onu kendinizden daha üstün olarak gördüğünüzü ve rakibinizi yıpratmak istediğinizi açıkça belli ediyorsunuz. Kendinizi küçük düşürmeyin.

    Kendinizi sevin ve özel olduğunuzu hatırlayın. Kendinizi başkaları ile kıyaslamanız sizi sıradanlaştırır. Ortada kazanan ve kaybedenlerin olduğu bir yarışma yok. Kıyaslamaya son verdiğiniz an özgüveniniz yükselecektir.

    Davranışları ve sözleri ile sizi üzen, kötü hissettiren kişilerin yanında vakit geçirmek zorunda değilsiniz. Patavatsız, kaba, görgüsüz insanları etrafınızdan uzaklaştırın.

    Etrafınızdaki olumlu gelişmelerden beslenin, sadece bana hep bana yaklaşımı sağlıklı değil. Çevrenizdeki kişilerin hayatındaki pozitif gelişmeler size de umut ışığı vermeli ve hayatta güzel şeyler de oluyor, benim için de her an iyi gelişmeler olabilir mesajını alın.

  • Sözlerin yüz ifadesi ile uyumu

    Sözlerin yüz ifadesi ile uyumu

    Karşınızdaki kişinin yüzünün ifadesine bakarak, gerçeği görebilirsiniz. Siz konuşurken esniyorsa, konudan kaçmak istiyordur. Sizi yutkunarak dinliyorsa, kıskançlık içindedir.

    Araştırmalar, sözel olmayan iletişimin yüzde 55’inin yüz yoluyla olduğunu göstermiştir. Bir insan doğru sözcükleri kullanabilir; üstelik bunu sizi mutlu edecek, neşelendirecek zarif, tınılı bir tonla yapabilir. Ama yüz ifadesi söyledikleriyle uyumlu değilse, o kişi pekala hiçbir şey söylememiş olabilir.

    ‘Ne Düşündüğünü Biliyorum’ isimli kitapta çeşitli yüz ifadelerinin ne anlama geldiği sıralanıyor ve insanların yüz dili aracılığıyla duygularını nasıl aktarabildikleri anlatılıyor. İşte onlardan bazıları…

    1. Aldatıcı gülümseme:
    Size gülümseyen bir kişinin göz kenarlarında bir kırışma ya da alın bölgesinde bir hareket yoksa bu, sahte aldatıcı bir gülümsemedir. O anda ne kadar mutlu olduğunu söyleyen birinin aslında hiç de mutlu olmadığının en önemli göstergesidir.

    2. Aşırı göz kırpmak:
    Aşırı göz kırpmak, bir sinirlilik ya da güvensizlik biçimi olabilir. İnsan gerçeği söylemediğinde ya da kendisine inanılmadığı konusunda kaygılı olduğunda meydana gelir.

    3. Bakışları kaçırmak:
    Karşınızdaki kişi size doğrudan bakmıyorsa kesinlikle yanlış bir şeyler var demektir. Bir kişi sizden hoşlanmadığında, size ilgi duymadığında, sizden korktuğunda sizinle göz temasından kaçınıyor olabilir. Yalan söyleyen insanlar da bakışlarını kaçırır. Gerçekte kim olduklarının bilinmesini istemeyen insanlar da doğrudan bakmaktan kaçınabilir.

    4. Kaşların ifadesi:
    Bir kişinin sizden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmek istiyorsanız kaşlarını izleyin. Biriyle ilk kez tanışıyorsanız ve size gülümsüyorsa, kaşları otomatik olarak büyük bir hızla kalkıp inecektir. Yani çabucak kalkacak sonra eski haline dönecektir. Bu yüz ifadesi sadece bir kez olur ve buna daima bir gülümseme eşlik eder.

    5. Gergin gülümseyiş:
    Dudakları gergin şekilde gülümseyen kişiler gerçek hislerini sergilemiyorlar demektir. “Onu merak etme” ya da “Hiç önemi yok” derken bu yüz jestini sergileyen herhangi bir kişi size tam tersini söylüyordur. Gerçekte bir sorun vardır ve kaygılanmanız gerekiyordur.

    6. Esneme:
    Genellikle biz konuşurken birinin esnemesi, aklımıza onun sıkılmış ya da yorulmuş olabileceği gerçeğinden başka bir şey getirmez. Ama psikologlar artık esnemenin altında daha derin bir anlam yattığına inanıyorlar. Bu; zor, acı verici ya da stresli meselelerle yüzleşmemek için kullanılan bir kaçış mekanizması olabilir. İnsanlar, baş etmek istemedikleri bir şeyden söz ederken çoğu kez bu konudan kaçınmak için bilinçaltı bir dürtüyle esnerler.

    7. Yutkunma:
    Biriyle yeni tanıştığınızda ya da birine başınıza gelmiş harika bir şeyi anlattığınızda, boynuna bakın. Söylediğiniz şey hakkında o kişinin gerçekte ne neler hissettiğini açığa vuracaktır. Gergin bir sırıtış, donuk gözler ve cansız bir sesin eşlik ettiği sert bir yutkunma dudaklarından dökülen sözler ne olursa olsun o kişinin aslında durumdan hiç hoşlanmadığının açık işaretidir. Yutkunma kıskançlığın da göstergesidir.

    8. Eliyle ağzını kapama:
    Bir yetişkin konuşurken bir elini ağzına koyuyor ya da dudaklarına dokunuyorsa, muhtemelen gerçeği söylemiyor demektir. Birinin söylediğiniz şeyden hoşlanıp hoşlanmadığını saptamak için işaret parmağını dudağına götürüp götürmediğine bakın. Bilinçaltından sessizce sizi susturuyordur.

    9. Yanaklar:
    Birinin küçümseyici olup olmadığını ya da size düşmanca veya kuşku uyandıran hisler duyup duymadığını bilmek istediğinizde onun yanaklarını gözlemleyin. Mesela çarpık bir gülümseme gibi bir ifadesi varsa, o kişinin sizi küçümsediği anlamına gelir. Yanakları ovuşturmak ise karşınızdaki kişinin söylediğiniz şeyden kuşku duyduğunu gösteren bir jesttir.

    10. Kulakla ifade:
    Bir insan işaret parmağı kıvrık şekilde kulağının arkasını kaşıyorsa, duyduklarından kafasının karıştığı ve kuşkuya kapıldığı ya da söyleneni yanlış anladığı anlamına gelir. Konuşurken kulağını çekiyorsa, bir oyalama taktiğidir, yanıt vermeden önce bunun üzerinde düşünmek istiyor olabilir. Kulağı başparmak ve işaret parmağının arasına alıp ovalamak “Bunu aslında duymak istemiyorum” demektir. O kişi kendisine anlatılan şeyle ilgilenmiyor ya da ona inanmıyordur.

    HT Hayat

  • Evliliğin 10 Düşmanı

    Evliliğin 10 Düşmanı

    Herkesin hayalinde mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak vardır fakat pek çok kişi birlikteliklerde zaman zaman sorunlar yaşar, yaşadığı sorunların sebeplerini bulamaz ve çıkmaza girebilir. Bu durum hem çifti umutsuzluğa düşürür hem de ilişkilerini sekteye uğratır. Çiftler yorulur ve farkında olmadan birbirlerine ve ilişkilerine gereksiz yere zarar verebilir. Hal böyle olunca, her ilişkide yaşanabilen fakat kaçınılması gereken, evliliğin 10 düşmanını tartışmaya açtım, işte çarpıcı başlıklar:

    1-KAYINVALİDE SENDROMUNA DİKKAT!

    Evliliği olumsuz yönde etkileyen nedenlerin başında gelin-kaynana sorunu geliyor ve bu sorun çiftin evlilik hayatını zannettiklerinden çok daha fazla etkiliyor. Bunun en büyük nedeni ön yargılı olunması. Ülkemizde depresyona girip terapiste giden kadınların %70’i kayınvalide-gelin çatışmasından dolayı şikâyetçi oluyor. Bu konuda kadınların yaptığı en büyük yanlışların başında kayınvalide ile sözlü münakaşaya girmek, düşman olmak, irtibatı azaltmak ve eşe bu konuda baskı yapmakgeliyor. Fakat bunların hiç biri çözüm olmuyor, aksine, kayınvalideyi tanıyıp doğru adımlar atmak, çiftin sağlığından olmaması, birbirlerinden nefret etmemesi ve evliliklerini bitme noktasına kadar getirmemesi için yapılması gereken en doğru davranış gibi görünüyor.

    2-YATAĞINIZI AYIRMAYIN, SEKSİNİZİ CEZALANDIRMAYA KURBAN ETMEYİN…

    Haz ve mutluluk kaynağı olan seksin cezalandırmaya kurban edilmemesi gerekiyor. Duygusal, fiziksel ya da cinsel anlamda kırılan kadınların öçlerini almak için eşlerine uyguladıkları bir numaralı cezalardan biri olan yatakta soğuk davranma, evliliği bitiren nedenlerin arasında ikinci sırada yer alıyor. Birçok kadın bu kısıtlamayı yatağını ayırmadan yaparken birçoğu da dozajı artırarak ayrı odalarda yatma cezası verebiliyor. Kadın bu kısıtlamayı getirirken, kendini de cezalandırdığını unutuyor. Doğası gereği her insan kızgınlıktan kaynaklanan aksamalar yaşandığı zaman, partnerinin artık kendisini istemediğini düşünebilir.Bu da olası tartışmaların habercisidir. Çünkü cezalandırmak için bir kereye mahsus yapılan cinsel kısıtlama eylemi, zamanla alışkanlık haline gelebiliyor. Bu nedenle çiftin cinsel kısıtlamanın evliliklerin kaçınılmaz sona gelmesi için ortam hazırladığını unutmaması gerekiyor. Ayrıca erkeklerin içlerindeki sevgiyle ve kadınsı yönle bağlantıya geçme ve bunu partnerlerine ifade etme yollarından biri sekstir. Kadınların bundan yakınmak yerine, bu farkı algılayıp erkeklerin kalplerinin kilidini seksle açmalarında fayda var. Çünkü ‘sevmek’ belki bir şeydir ama ‘sevildiğini bilmek ve hissetmek’ çok şeydir, büyük bir zenginliktir.

    3-HEYECANIN BİTMESİNE MÜSAADE ETMEYİN…

    Çiftlerin evlilik ilişkisinde heyecanın bitmemesi için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Çok büyük aşk yaşanarak başlayan ilişkinin monotonlaşması ve cinsel arzunun yerini cinsel isteksizliğin alması evliliğin bitmesine yol açan nedenlerden üçüncüsü olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda çiftlerin yaptığı en büyük yanlış durumu kabullenmek oluyor. Bunun yerine çiftin ilişkideki huzuru kaybetmemek için çaba sarf etmesi, küçük sürprizlerle evliliğe hareket getirmesi ve birbirlerine daha çok zaman ayırması için ortak sosyal faaliyetlerde bulunması gerekiyor. Şaşırtmak ise bu süreçte yapılması gereken en önemli davranış gibi görünüyor. Ayrıca sevginin bir ateş olduğunu, ateşin sönmemesi için sürekli beslenmesi yani ilgilenilmesi gerektiğini, aksi takdirde ateşin külleneceğini ve küllenen ateşin alevlenmesinin çok zor olduğunu hiç unutmamak gerekiyor.

    4-ŞİDDET OLDUĞUNDA TERAPİ ALMAK ŞART…

    Şiddet sözün bitti yerdir ve insan hakları ihlalidir. Kadının kendisine ve kişiliğine karşı yapılan saldırı boşanma nedenleri arasında dördüncü sırada yer alıyor. Direk boşanma sebebi olan şiddetti önleyebilmek için çiftin bir evlilik terapistine giderek yardım alması tavsiye edilmektedir.

    5-AYRILMA VE BOŞANMA KELİMELERİNİ AĞIZA SAKIZ YAPMAMAK GEREKİYOR…

    Ayrılma ve boşanma kelimelerinin ağza sakız yapılmaması gerekiyor. Evliliklerin sonlandırılmasının bir diğer nedeni de ‘Bitti!’, ‘Ayrılalım!’, ‘Boşanalım!’ gibi kelimelerinin ağızdan hiç düşürülmemesidir. Nasıl ki bir şeyin 40 defa söylenince gerçekleşeceğine inanılıyorsa, devamlı ayrılık laflarını kullanmak da ayrılık getirebiliyor. Her tartışmanın sonuna ayrılık cümlelerini eklemek, çiftin bilinçdışında yer ederek kendilerini ayrılığa odaklamalarına yol açabilir. Bu nedenle çiftin enerjisini ilişkiyi bitirmek yerine sorunun üstesinden gelebilmek adına kullanmalarında fayda var.

    6-İLETİŞİM SANATI ZAMANLA ÖĞRENİLEBİLİYOR…

    İletişim bir sanattır ve bu sanat zamanla öğrenilebiliyor. Hemen hemen her çift konuşamamaktan yakınır ve evliliği bitiren sebeplerin başında iletişim sorunları gelir. Oysa iletişim hayatı devam ettirebilmek için su içme kadar gerekli olan bir eylemdir. Çünkü iletişim ilişkinin sağlam temellerini oluşturmaya yarayan en büyük etmendir. Evliliklerde yaşanan iletişim sorunları çiftin birbirini ve ilişkisini çevresindekilerle kıyaslaması, birbirinin sözünü kesmesi ya da yüksek sesle partnerini bastırmaya çalışması ve genelleme yapmasıdır. Son zamanların en çok kullanılan cümlelerinden biri olan ‘Konuşacak bir şey bulamıyorum!’ cümlesi bu açıdan çok manidardır. Çift aklına gelebilecek her şeyi birbiriyle paylaşmalıdır, böylece aralarındaki bağ güçlenecektir. Unutmayın ki, paylaşmak güzeldir!

    7-SORUMLULUKTAN KAÇMAK YERİNE SORUMLULUK ALMAK GEREKİYOR…

    Evlilik ilişkisinde sorumluluktan kaçmak yerine sorumluluk almak gerekiyor. Özellikle çalışan çiftlerin karşılaştıkları zorluklardan biri de evlilik yükünün tek tarafa yüklenmesidir. Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş ya da fatura ödemelerinin tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokuyor ve öfkelendiriyor. Bu da evliliğe yansıyor ve evlilik bağının kopmasına neden olabiliyor. Burada yapılması gereken, kadın erkek ayrımı yapmaksızın yapılacak işleri ortaklaşa yapmak olmalıdır.

    8-İNATLAŞMA KONUSUNDA İNAT OLMAMAK GEREKİYOR…

    İnatlaşma konusunda inat olmamak gerekiyor. Kişinin kendi hâkimiyetini kabul ettirebilmek için inatlaşma adı altında karşı tarafa baskı kurması sık karşılaşılan bir durumdur. Bu da çiftin birbirinden soğumasına neden olan ve ilgisizliğin ortaya çıkmasına yol açan bir harekettir. Bu durum evin içerisinde savaş çıkmasına neden olacağı gibi evliliğin sekizinci önemli düşmanıdır. Oysaki evliliklerde zaman zaman kadının zaman zaman ise erkeğin sözü geçmelidir.

    9-KISKANÇLIK BAHARAT GİBİDİR, AZI KARAR, ÇOĞU ZARARDIR…

    Kıskançlık baharat gibidir, azı karar, çoğu zarardır. Sahip olduğunu kaybetme korkusuyla açığa çıkan kıskançlık duygusu patolojik olabiliyor, evlilikleri ve çiftin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Kıskançlık kişinin içinde barındırdığı bir duyguyla ortaya çıkabildiği gibi, eşin düşüncesizce yaptığı eylem sonucu da gelişebiliyor. Patolojik kıskançlık nedeniyle kişi, kuşkucu davranarak eşini evden ve kendisinden soğutabiliyor, savunmaya geçen eşle ciddi tartışmalara girebiliyor ve evliliğini bitme noktasına getirebiliyor. Bu durumda yapılması gereken şey sakin, sabırlı, açık ve net olmak gibi görünüyor. Oysa kıskançlık bir baharat gibidir, nasıl ki baharatın azı yemeğe tat verir, fazlası yemeği yenemez hale getirirse, kıskançlıkta dozunda ilişkiyi sıcak tutar, dozu aşılınca soğutur.

    10-ALDATMA BİR YOL KAZASIDIR…

    Bir yol kazası olan aldatma evliliği bitiren sebeplerin başında geliyor. Aldatma meydana geldiğinde misilleme yapmak, duyguları bastırmak, yüze vurmak ve ayrıntılara dalmak yerine ‘Aldatılmak bana neyi öğretti?’ diye sorabilmek ve bir evlilik terapistinden yardım almak en bilgece yaklaşım olacaktır.

  • Ona fazla olduğunuzu gösteren işaretler

    Ona fazla olduğunuzu gösteren işaretler

    Her ilişkinin kendine özgü sorunları vardır. Ama bazı ilişkiler bütünüyle sağlıksız ve zararlı olarak nitelendirilebilir. Aşık olduğumuzda, genellikle aşık olduğumuz kişinin hatalarını ve noksanlarını görmemeye eğilimli olmamız, bu sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

    Kendinizi, böyle bir kaybedenle ne yaptığınızı merak ederken bulduğunuzda, bazı soruları sormanın vakti gelmiş demektir.

    Bu makalede, sevgilinize fazla olduğunuzu gösteren işaretleri açıklıyoruz. Temennimiz sevdiğimiz kişinin zaman içinde değişeceği yönündedir ama genellikle böyle bir şey gerçekleşmez. Aşağıdaki işaretler sizin için bir şey ifade ediyorsa, hemen kendinize başka birini bulmanızı öneririz.

    Her zaman para yönünden sıkıntılıysa

    Tarih öncesi zamanlardan bu yana, erkek kadınına bakar. Erkek avlanmaya çıkar ve eve yiyecek getirir. Günümüzde ise erkekler için bu durumun karşılığı, mali olarak bir kadına bakabilecek düzeyde olmaktır. Çulsuz bir erkeğe bağlanmanız muhtemeldir. Neden sürekli yemeklerin parasını sizin ödediğinizi merak ettiniz mi? Bütün faturaları ödeyen siz misiniz?

    Eğer geçerli olan durum buysa, yalnızca kendisine bakması için hayatına kadın alan bir erkekle berabersiniz demektir. Bu erkek annesinin yanından ayrıldığından bu yana hayatını kendi kazanmak ve giderlerini karşılamak durumundadır ve açıkçası bu işte çok iyi olmadığı ortadadır. Bu türden bir erkekle karşı karşıya kaldığınızda, genellikle mazeretleri benzerdir: “Ekonomik durgunluk nedeniyle zor bir zamandan geçiyorum,” ya da “Patronum zam yapmadı,” ya da “Kimse beni işe almak istemiyor.” Bu türden mazeretler ancak kısa süreli olarak kabul edilebilir. Aylar, hatta yıllar sürüyorsa, bir aylakla berabersiniz demektir.

    Bu türden bir erkeğe ültimatom vererek, hemen iş bulmasını, aksi takdirde kendisini terk edeceğinizi bildirebilirsiniz. Bu hamleyi yapmadığınızda, tembelliği sonsuza dek sürebilir.

    Bir çocuk gibi bakmak zorunda olacağınız bir eş istemeyeceğinizi sanıyoruz. Zaten bütün hesapları bir erkeğin ödemesi gerektiğini de düşünmüyorsunuz. Tek isteğiniz birlikte olduğunuz erkeğin bağımsız olması. Bu nedenle bu konuda ısrarcı olmaya hakkınız var.

    Kıskançlık onu yiyip bitiriyorsa

    Birlikte olduğunuz erkek için fazla olduğunuzu anlamanızı sağlayacak diğer bir işaret desürekli kıskançlıktır. Sevgiliniz, kapıdan her girişinizde nerede ve kimle olduğunuza dair binlerce soru soruyor mu? E-postalarınızı, telefonunuzdaki mesajları sürekli kontrol etmeyi mi kalkıyor? Karşı cinsten birisiyle konuştuğunuzda bile sizi itham altında bırakacak hareketlerde mi bulunuyor?

    Kıskançlık bir insanı deliliğe sürükleyebilir. Ve kıskançlık, kendine güvensizliğin açık bir işaretidir. Eğer sevgiliniz, nerede ya da kimle olduğunuzu söylemediğinizde bağırmaya, kavga etmeye başlıyorsa, ve genel olarak size kesinlikle güvenmiyorsa, onu terk etmenin zamanı gelmiş demektir. İnanın bu türden davranışları gelecekte de değişmeyecek, hatta daha kötüye gidecektir. Hayatınızı kontrol etmeye ve sizi sürekli gözetmeye kalkabilir, kendi başınıza ne yaptığınızı anlamak için çöplerinizi bile karıştırabilir. Kimseninhayatınıza bu kadar girmesine izin vermemelisiniz; ve böyle bir adam için çok fazla olduğunuzdan emin olabilirsiniz.

    Sizi gerçekten seven biri, size güvenmek ve olduğunuz kişi gibi davranmanıza göz yummak durumundadır.

    Sizinle yeterince ilgilenmiyorsa

    Erkeklerin genellikle yıldönümlerini, doğumgünlerini ve diğer önemli tarihleri akıllarında tutamadığı bilinen bir gerçektir. Bunun nedeni erkeklerin bu türden özel günlere kadınlar kadar önem vermemesidir, o kadar. Diğer deyişle, bunun, bir erkeğin birlikte olduğu kadını önemsememesi olarak algılanması yanlış olur. Ama bu türden ilgisizlikler ya da unutkanlıklar bir rutine dönüşmüşse, iş başka.

    Eğer sevgiliniz bütün önemli günleri ve yapması gerekenleri sürekli unutuyorsa, durum biraz daha ciddi demektir. Sizi bir restoranda saatlerce bekletmesi gibi durumlar, bu ilişkinin onun için çok da önemli olmadığını gösterir açık bir şekilde.

    Gerçekten bu kadar unutkan olması bile mazeret sayılamaz. Sürekli saçınızı başınızı yolacağınıza, kendinize daha düşünceli biri bulabilirsiniz, öyle değil mi?

    Kendinize bir iyilik yapın ve bu türden bir erkekten hemen kurtulun.

    Devasa bir porno koleksiyonu varsa

    Birlikte olduğunuz erkeğin sizin için doğru kişi olmadığını anlamanızı sağlayacak diğer bir işaret de, bir dükkanı dolduracak kadar geniş porno koleksiyonudur.

    Sizin gibi seksi bir kadınla birlikte olan bir adam neden bu kadar çok pornoya ihtiyaç duysun ki?

    Dürüst olmak gerekirse, hiç porno sahibi olmayan erkek neredeyse yok denebilir. Hiçbir nedenle değilse bile, sırf meraktan olabilir bunun nedeni.

    Gerçekleştirilen araştırmalar pornonun belli bir dereceye kadar sağlıklı olduğunu da göstermektedir. Özellikle de sevgilinizle birlikte porno seyretmek çok farklı bir deneyime dönüşebilir. Ama sizinle sevişmektense pornolarını tercih eden bir adamla sorun yaşarsınız.

    Bu türden bir erkeğin seks yaşantısında sorunlar olması muhtemeldir. Bu sorunların sizin de sorunlarınız olmasını neden isteyesiniz ki? Bir de gay pornolar çıkarsa karşınıza, kırmızı alarm durumuna geçebilirsiniz.

    Sizden çok daha farklı bir şey istiyor olabilir.

    Çevrenizdeki kimse ondan hoşlanmıyorsa

    Komşunun rezil oğluyla çıktığınız için ebeveynlerinizle ettiğiniz kavgaları ve en sonunda, o şapşalla bunca vakit öldürdüğünüze pişman olduğunuz ergenlik yıllarınızı hatırlıyor musunuz?

    Çocukluğunuzda yaptığınız hatalardan ders çıkarmanız gerek! Eğer herkes, hem arkadaşlarınız hem de aileniz, size sevgilinizin işe yaramaz biri olduğunu söyleyip duruyorsa, olaylara onların bakış açısından bakmanız gerekiyor demektir. Gerçekten de atladığınız bir şeyler olabilir.

    Herhalde bunca insanın yalnızca sizi ayırmak için şeytanlıklar peşinde olduğu sonucuna ulaşamazsınız. Bazen, özellikle de aşıkken, sevgililerimizin davranışlarına karşı oldukça kör bir tutum içinde olabiliriz. Ve bu hatamızı çok geç, hatta evlendikten sonra fark edebiliriz.

    Bunun için çok geç olmadan, yakınlarınızın tepkilerini ve uyarılarını dikkate alın. 

    30 yaşında halen annesinin evindeyse

    Otuzlarında halen ailesinin evinde oturan bir erkek, sizin için en tehlikeli ve açık işaret olmalı. Dahası, annesi halen çamaşırlarını yıkıyorsa, faturalarıyla ilgileniyorsa, yemeğini hazırlıyorsa, durum çok daha kötü demektir. Bu yaşa dek ayaklarının üzerinde duracak ve bağımsızlığını ilan edecek bir duruma gelemediyse, muhtemelen hiçbir zaman bunu başaramayacak demektir.

    Bırakın evlenmeyi, böyle bir erkekle bir gününüzü bile geçirmemelisiniz. Sevgilinizinm sizinle eş olmasını istemeniz doğal; aksi takdirde onun annesi oluverirsiniz. Böyle bir erkek gerçekten elle tutulur bir şeyler yapana dek kesinlikle ciddi bir adım atmaya kalkışmayın.