Etiket: Kişisel Gelişim

  • Hayatı Güzelleştirmenin Yolları Nelerdir?

    Hayatı Güzelleştirmenin Yolları Nelerdir?

    Herbirimizin amacı bize verilen bu kısa hayat süresini mutlu bir şekilde geçirmektir. Hayatı güzelleştirmenin yolları nelerdir? makalemizde, hayatınızı anlamlı kılacak önerilere yer verdik.
    Ailenizle, arkadaşlarınız mümkün olduğunca çok zaman harcayın.
    Beraber oturup sohbet edin, alışverişe çıkın.
    Pazar öğle yemeği için babaannenin gidin. Şunu asla unutmayın hayat sevdiklerimizle güzel ve anlamlı bir hale geliyor.

    Hayatı Güzelleştirmenin Yolları
    İyi biri karşınıza çıktığında hiç beklemeyin hemen evlenin!
    Evlenmek hayatı sevdiğiniz biriyle paylaşmak, çocuk sahibi olmak
    bu dünyanın en güzel nimetlerindendir.

    hayati_guzellestirmenin_yollari (3)
    Sağlıklı bir yaşam sürmek için beslenme çok önemlidir.
    Bol su içmek, uykuyu güzel almak, spor yapmak bedeninizi koruyacak
    ve kendinizi daha iyi ve mutlu hissetmenizi sağlayacaktır.
    Yetersiz gıda alımı kansızlığa neden olur, kansızlıkta depresyonun en önemli nedenlerindendir.

    hayati_guzellestirmenin_yollari (5)
    Doğa İle başbaşa kalmak size çok iyi gelecektir.
    Deniz kenarına gidin bir hava alın, ormanda yürüyüşe çıkın…

    hayati_guzellestirmenin_yollari (6)
    Dikiş dikmek, bileklik, küpe vb yapmak, örgü örmek gibi kendinize faydalı bir hobi edinmek hayatınızı güzelleştirecektir.
    Yaptığınız şeyleri sevdiklerinize hediye etmek mutluluğunuza mutluluk katacaktır. Hobiler stresi gideren en iyi yollardandır.
    Hayırlı bir meşgale herkese iyi gelir.

    hayati_guzellestirmenin_yollari (4)
    Bir evcil hayvan edinip evde bakın. Görün o size ne iyi gelecek! hayat onunla güzelleşecek…

    hayati_guzellestirmenin_yollari (2)
    Sahip olmadıklarınızı değil, sizin olan şeyleri düşünüp şükredin.
    Kanaat en büyük hazinedir.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Başarılı İnsanların 12 Ortak Özelliği

    Başarılı İnsanların 12 Ortak Özelliği

    Hepimiz bize verilen kısa ömürde meşgul olduğumuzda şeylerde başarılı olmak isteriz, peki başarının sırrı ne? işte başarılı insanların 12 ortak özelliği

    Kısa ve net konuşur, laf kalabalığı ile harcayacak vakti yoktur.
    Prensiplidir, her şey zamanında ve yerinde olmalıdır.
    Güven onlar için çok önemlidir, verdikleri sözde kesinlikle dururlar.

    Herkese iyi davranır, saygılı, edeplidirler.
    Ülkenin kanunlarına riayet ederler.
    Fikir hürriyetine saygıları vardır

    Yaptıkları işlerde istişareye önem verirler.
    Acele etmezler. Acele eden, hata yapar. Ağır ve temkinli hareket edip, ya isabet kaydeder veya isabete yaklaşırlar.
    Afv edicidirler, kendilerinden özür dilendiğinde kabul ederler.

    İşi ehline verirler, çalıştırdıkları adamları özenle seçerler.
    Kibirli olmazlar fakat vakur ve heybetlidirler.
    Daim güler yüzlü ve geçimlidirler.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Hayvanlardan Öğrendiğimiz Hayat Dersleri

    Hayvanlardan Öğrendiğimiz Hayat Dersleri

    Hayvanlar günümüzde pek çok kişinin hayat arkadaşlarındandır. Hayvanlardan öğrenebileceğimiz hayat dersleri makalemizde evcil hayvanların hayatını gözlemleyip kendimize ibret alabileceğimiz konulara yer verdik.
    hayvanlardan_ogrendiklerimiz (1)Yargılayıcı Olmamak
    Evcil hayvanlardaki sevgiye, bağlılığa hiç şahit oldunuz mu? onlar sizi olduğunuz gibi severler.
    Zengin, fakir, iyi, kötü güzel çirkin güzel ayrımı yapmadan yalnızca sizi siz olduğunuz için severler.
    Bunu siz de insan ilişkilerine uyarlayıp, yaratılanı yaradandan dolayı önyargısız bir şekilde sevebilirsiniz.

    hayvanlardan_ogrendiklerimiz (2)Sadakat
    Evcil hayvanlar sadıktır. Hepimiz ekranlarda kaç kere görmüşüzdür sahibinin ölümüne tanıklık eden yanından ayrılmayan, hatta onun için ağlayan kediyi köpeği vb.
    Evcil hayvanlar gibi sadık olmayı başarabilirsek, insan ilişkilerimiz daha sıcak ve güçlü bir hal alır.

    hayvanlardan_ogrendiklerimiz (3)İyi vakit geçirme
    Köpeğinizle, kedinizle oynarken kendinizi neden mutlu hissetiğinizi hiç merak ettiniz mi? Burdan alabileceğimiz bir ders var. Vakti keyifli geçirmek önemlidir.
    Şu kısa ömürde eşinizle mümkün mertebe iyi zaman geçirmeye bakın.
    Gülün, güldürün, ilişkiniz için basit fakat önemli önerilerdendir bunlar.

    hayvanlardan_ogrendiklerimiz (4)Sarılın
    Sarılmak yaradanın insana büyük lütuflarındandır.
    Köpeğinize bakın nasıl da sarınılmaktan hoşlanıyor.
    İlişkinizde de eşinize sık sarılırsanız, aşkınız uzun ömürlü olur.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çocuktan sonra evlilik ilişkisi

    Çiftin hayatına bir bebeğin girmesi tüm ilişki dinamiğini değiştiren çok önemli bir yeniliktir. Psikolog Gonca Şenözen bu yeniliğin, evlilik ilişkisini ‘bebekten önce’ ve ‘bebekten sonra’ diye iki döneme ayırdığını belirtiyor. Bebeğin gelmesi ile birlikte çift, hayatının neredeyse her alanında bir değişim yaşar; evdeki her türlü düzen (uyku, yemek, hobiler, eve girip çıkan kişiler), akrabalık ilişkileri, sosyal roller, beklentiler, hedefler, cinsel yaşam ve özellikle kadınlar için fiziksel görünüm temelden etkilenir.

    Bu yazıda iki tarafında hayatında olan değişimleri ve bu değişimleri en iyi şekilde yaşamak için neler yapılması gerektiğini bulacaksınız. Unutmayın, ikili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olur.

    Bir bebeğin, erkeğin dünyasında yarattığı değişimi anlayabilmek için bebeğin, öncelikle kadının dünyasında yarattıkları anlamak gerekir:

    Hamilelik ile birlikte kadının fiziksel görünümü değişir. Birçok kadın doğumdan hemen sonra eski formuna kavuşmadığı için dış görünüşü ile ilgili bir güven kaybı yaşayabilir.

    Bebek ile birlikte çiftin sorumluluk duygusu artar. Bebeğin beslenmesi anne tarafından sağlandığı için bebek anneye daha bağımlıdır ve bu da annenin üstlendiği iş yükünü çok daha fazla arttırır. Bu tip bir sorumluluk, kadının şimdiye kadar kendi hayatı ile ilgili almış olduğu tüm sorumluluklardan daha farklıdır ve kimi zaman anne bu sorumluluğun yarattığı “mükemmeliyetçilik-suçluluk” kısır döngüsüne kapılır. Anne, ne yaparsa yapsın bebeğin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı kaygısını yaşar ve hep daha fazlasını ve daha iyisini yapmaya çalışır. Anneliğinin kusursuz olmasına çalışır ki, bebeğinin bir eksiği kalmasın. Fakat anne-bebek ilişkisinde kusursuzluk mümkün değildir ve sadece anneye ait bir fantezi olarak kalır. Bebeğinde sıkıntılar farkeden anne, kendi annelik becerileri ile ilgili şüpheye düşer ve yetersizlik, suçluluk duyguları yaşamaya başlar. Anne ne kadar mükemmel olmaya çalışırsa, o kadar suçluluk duyma eğilimine girecektir. Bu kısır döngü, annenin yüksek dozda kaygı yaşamasına ve bu kaygının uzun sürmesi halinde de depresif bir moda yaklaşmasına neden olur.

    Annenin iş yükü belirgin şekilde artar. Normalden daha az ya da kalitesiz uyur. Bakım önceliği bebeğe ait olduğu için kendi bakımını ihmal edebilir. Sonuçta kendini yorgun ve bakımsız hissedebilir.

    İlk aylarda kadın evde ve erkek iştedir. Bu durum geleneksel kadın-erkek rollerini ve iş bölümünü ortaya çıkartabilir. Eğer kadın aktif bir iş yaşamına alışkınsa bu tip bir rolde zorlanabilir ve kendi ile ilgili tanımlamalarda kafa karışıklığı yaşayabilir. Eğer bu dönem annenin beklediğinden uzun sürerse anne, eve ve annelik kimliğine hapsolmuş hissedebilir ve bu durumdan sıkıntı duymaya başlar.
    Bebeğin yoğun ihtiyaçlarından dolayı kadın, kendi kimliğini sadece annelik ile özdeşleştirme ve buna indirgeme yanılgısını yaşayabilir. Bu sebeple kendi kadınlık ihtiyaçlarını göz ardı edebilir.

    Bebek ile birlikte akrabalık ilişkileri daha sıklaşır. Evin içine dışarıdan müdahaleler artabilir. Doğum öncesinde eşlerin ailesi ile yaşanan sıkıntılar bu dönemde artabilir.

    Kadında yaşanan tüm bu değişimlerin erkek üzerinde direk etkisi vardır. Erkek de eşiyle birlikte:
    Uykusuzluk ve yorgunluk yaşar.
    Günlük sorumlulukları artar.
    Yaşama ait öncelikleri yeniden şekillenir
    Ebeveyn kimliği öne çıkar.
    Müdahaleci akrabalara maruz kalır.
    Kendine daha az bakan ve daha kaygılı bir eşle karşı karşıya kalabilir. (Bu durum eşinin, annelik deneyimini nasıl aldığına göre değişir)
    Eşinin cinsel ilgisinin azalması ile birlikte cinsel yaşamı daha az aktif hale gelir.
    Çocuğun gelişinin pozitif karşılandığı durumlarda, eşle ilişki daha derinleşir, köklenir; gelecek planları daha netleşir; birliktelik hissi perçinlenir.
    Hem baba, hem anne kendi ebeveynleri ile ilişkilerini tekrar ele alırlar.

    Eğer mükemmeliyetçi ve yoğun kaygısı olan bir anne söz konusu ise baba, bebek ile ilgilenirken eleştirilere maruz kalabilir ve bebeğe bakma becerisinde yetersizlik hissedebilir. Bu durumda baba kendini anne-bebek ikilisinin dışında tutacak ve soyutlayacaktır. Baba bunu yaptıkça anne, babanın ilgisizliğinden yakınır ve bu durum anne-baba arasındaki ilişkinin yıpranmasına kadar gidebilir. Bebeğin doğumundan sonra eşler arasındaki ilişkinin kalitesini belirleyen en önemli faktör, doğumdan önceki ilişkinin kalitesidir. Eğer kadın-erkek arasında açık, dürüst, destekleyen, yapıcı, hedeflerin net konduğu bir ilişki söz konusu ise eşler doğumla ortaya çıkan değişimleri daha rahat tolere edebilir ve anne-baba rollerine daha kolay adapte olabilirler. Bu hem evlilik ilişkisini hem de eşlerin ayrı ayrı çocukla ilişkisini olumlu yönde etkiler ve daha sağlıklı çocuklar yetişmesine yardımcı olur.

    Bebeğin gelişinin evlilik ilişkisini zedelememesi için bunları uygulayın:
    Bir bebeğin sadece anneye değil, aynı zamanda bir babaya da ihtiyacı vardır. O yüzden baba, anne kadar iyi ilgilenemiyorsa bile çocuğun onunla vakit geçirmesine fırsat vermek gerekir. Böylece hem anne biraz dinlenmiş olur hem de baba ile çocuğun ilişkisinin gelişmesi sağlanır.

    Bebek tüm vakti alsa da anne-babanın bebek dışındaki bir konudan da sohbet edebilmeleri çok önemlidir. Bu durum çiftin sadece anne-baba değil, karı-koca olduğunu da hatırlatan bir durumdur. Çiftin karı-kocalık ihtiyaçlarını besler. O yüzden gün içinde en azından 15-20 dakikayı böyle bir sohbete ayırmak ilişki için çok faydalı olacaktır.

    Anneler eski yaşam şekillerini bebekten sonra devam ettiremezler; ama minimum da olsa kendilerine vakit ayırabilecek fırsatlar yaratmaları hem kendilerini iyi hissetmelerine neden olur, hem de aile içi ilişkileri daha sağlıklı tutar. Mükemmel anne olma fantezisi yüzünden birçok anne bu noktayı gözden kaçırmakta ve böylece hem kendilerini, hem eşlerini ilgiden mahrum etmektedirler. Böylece evlilik ilişkisinin yıpranmasına sebebiyet vermektedirler.

    Karı-koca yaşadıkları değişimleri ve sıkıntıları mutlaka açık şekilde birbirleri ile paylaşmalı ve en çok hangi noktada desteğe ihtiyaç duyduklarını birbirine söylemelidir. İkili ilişki (karı-koca) ne kadar sağlam temellere oturursa, üçlü ilişki de (anne-baba-çocuk) o kadar sağlıklı olacaktır.

    Kadınlar doğumdan sonra kendilerini eskisi gibi çekici hissetmeyebilir ya da cinsellik için enerji bulmakta zorlanabilirler. Oysa cinsel hayatın, evlilik kurumunu besleyen önemli kaynaklardan biri olduğunu unutmamak gerekir. Anne kimliğine saplanıp, cinselliği ve cinsel kimliği unutmanın ne kadına ne de erkeğe yararı vardır.

    Anne olmak demek kendi ihtiyaçlarımızı inkar etmek demek değildir. İyi anne, kendine de iyi bakabilen kişidir. Kendimize iyi bakmanın içinde eşimizle ilişkimize özen göstermek, eş ve kadın kimliğimizi unutmamak yatar.

  • Aşık Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

    Aşık Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

    İnsan sevince aklı ve kalbi arasında sıkışır kalır. Bir yandan dünyanın en güzel çaresizliğini yaşarken, bir yandan da hayallerinin gerçekleşmesi ihtimaliyle gülümser. Artık kişinin hayatı aldığı nefeslerin toplamı değil, nefesini kesen anların toplamıdır…

    AŞK BÜTÜNLEŞME VE BİR OLMA İHTİYACININ DIŞA VURULMASIDIR…

    Aşk deneyimini yaşamak, hiç kimsenin kaçamadığı ve hayatının bir bölümünde mutlaka karşılaşıp kendi olmaktan vazgeçtiği bir kaderdir, kederdir. Aşk uyarılma ile başlar. İnsan, kabuğuna çekilmiş kaplumbağa misali, dış bir etken olan yoğun duygular tarafından dürtülerek uyanır. Aslında çok derinlerinde hissedilen arzunun ve eksiklik hissinin karşılanma ihtiyacıyla, insan gelecek olanın aşk olduğunu bilemeden, bilinçsiz bir şekilde uyanmayı bekler. Bu nedenle aşk, insanın çocukluktan getirdiği bütünleşme ve bir olma ihtiyacının sonucu oluşan bir duygudur aslında. Bu durumu âşıklar şöyle tarif ederler: ‘Kalp dediğin atıyor zaten, marifet ritmi değiştirebilende sevgili, yani sende, sende olan bende, bende olan sende sevgili!’

    AŞKIN GÖZÜ NEDEN KÖRDÜR?

    Denizden, köpükler içinde, boynunda incilerden bir kolye ile doğan Venüs, aşkın sembolüdür ve birçok yerde, elinde bir ayna ile kendine bakarken resmedilir. Bu tasvirde, deniz, ayrıştırılmamış yaşam enerjisini ve keşfedilmemiş derinlikleri temsil eder. Denizin içinde tüm yaşamlar aşk yanılsamasındaki gibi bir olur. Yüzyıllardır değerli süs maddeleri arasında yer alan ve bir canlı tarafından yaratılan tek mücevher incidir. Yumuşak ve tatlı pırıltılarıyla inci, hemen her dilde güzellik, aşk, saflık, masumiyet ve yüksek değerle eşanlamlı bir sözcük olarak kullanılır. İnci, başta istiridye, tarak ve bazı midye türlerinin içinde oluşur. Bunlar denizlerde yaşayan yumuşakçalar sınıfından kabuklu canlılardır. İşte, bu canlılar yumuşak vücutları içine giren yabancı bir maddenin zararsız duruma getirilmesi için çevrelerinde kılıflar oluşmaya başlarlar. Böylece soyutlanan yabancı madde zamanla kalınlaşır ve çeşitli katmanlarla yuvarlak bir biçim alır. Daha çok istiridyenin içinde gelişen bu kat kat kılıflar sedef katmanlarıdır. İnci bu katmanların tümünün küresel bir biçimde oluşmasıdır. Aşkta aynı inci gibi katmaları gibi oluşur, bir başkası ve ona ait olan duygular yabancı bir madde gibi insanın ruhuna girer ve zamanla değerli ve vazgeçilmez olur. Âşıklar birbirlerinin gözlerinin aynasında kendilerini görürler, eksik parçalarını bulurlar, denizin ayrıştırılmamış yaşam gücü gibi, ayrışmış ruhlarını bütünleştirmek isterler, farklı bir dünyayı fark ederler. Bu fark ediş inci gibi bir parıltılıdır ve gözü kör eder. Bu nedenle ‘Aşkın gözü kördür!’ derler. İncinin renk ve parlaklığı alttaki katmanların ışığı yansıtma ve kırmasıyla oluşan ilginç bir olaydır. Nasıl ki bir incinin değeri göz alıcı doğal pırıltılarının yanı sıra kendine özgü değeriyle ölçülüyorsa, aşkın değeri de âşıkların kendi değerleriyle ve gözlerindeki parıltılarla ölçülür. Nasıl ki bir incinin değeri ışığı yansıtmasının yanı sıra şeklinin düzlüğüyle ölçülüyorsa, aşkların değeri de âşıkların karakterlerinin düzgünlükleriyle ölçülür. Nasıl ki incinin rengi istiridyenin cinsine, suyun içirdiği tuzun niteliğine, suyun derinlik ve ısı derecesine bağlıysa, aşkların rengi de âşıkların derinliklerine bağlıdır. Nasıl ki inci genellikle beyaz, fildişi, pembe ya da açık gül renginde, mavimsi hatta siyah olabiliyorsa, aşkta rengârenktir ama en çok kırmızı ve türkuazdır. Nasıl ki, değerli inci için istiridyenin kabuğunun iç yüzeyini kaplayan sedef tabakasının parlak, düzgün ve temiz renkli olması gerekiyorsa, aşkın kalitesi için de âşıkların saf ve masum olması gerekiyor. Bu nedenle aşık olmanın dayanılmaz bir ağırlığı vardır.

    YALANCI AŞKLARI GERÇEK AŞKLARDAN AYIRMAK GEREKİYOR…

    Mevlana’ya sormuşlar ‘Sevgili” nasıl olmalı?’ diye; ‘Sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı, DAYANILMAZ OLDUĞUN ZAMANLARDA BİLE SANA DAYANMALI.’ demiş… Mevlana gerçek aşkı tarif etmiş. ‘Bu gece meltem gibi es yüreğime, ay ışığı vursun bensiz titreyen tenine, mehtap sarılırken çaresizce kadehime, sen de kana kana iç şerefime!’ dedirten gerçek aşk, gerçek inci gibidir; ‘Seni seviyorum, kalbim sende emanet, ona iyi bak!’ demektir. Yalancı aşk ise kültür incisi gibidir. Japonlar 1800 yıllarda istiridyeden daha çok ve daha ucuz inci elde etmenin yollarını geliştirmeye giriştiler. Bugün tüketim toplumunun bir yansıması olarak kültür incisi üretimi Japonya’da büyük bir sanayi durumuna geldi. Kültür incisi elde etmek için ufak ve yuvarlak bir sedef parçası canlı istiridyenin içine yerleştiriliyor. Sonra bunlar dibe serili ağdan yataklar üzerine indirilerek orada 3–5 yıl süreyle bırakılıyor. Böylece istiridye içinde oluşan inciler hem sayı bakımından çok oluyor hem de kısa sürede oluşuyor ama gerçek inciler kadar değerli olmuyorlar ve bunların iyileri gerçek incilerden ancak deneyimli gözler tarafından ayırt edilebiliyor. Şimdiki aşklarda kültür incisi gibi olmaya başladı. Sanal âlemde, barlarda veya cafelerde başlayan yakınlaşmalar aşk olarak görülüyor ve yalancı aşklar dışarıdan gerçek aşk gibi görünebiliyor.Gerçek aşk gönül işiyken yalancı aşk akıl işidir. Şems-i Tebrizi bu durumu şöyle anlatır: ‘Sanmayasın ki aşk akıl işidir, gül ki her gönlün mürşididir, kimini kokusuyla şad eder, kimini de dikeniyle irşad eder!’ Mevlana ise aşkın önce yüreğe düşmesi gerektiğini söyler ve ‘Aşk-ı zikretmek için söz dudağa gelmeden önce cemre gibi yüreğe düşmelidir!’ der. Bu nedenle gerçek aşkla yalancı aşkı birbirinden ayırmak gerekiyor.

  • Sevilip Sevilmediğinizi Vücut Diliyle Anlayın

    Sevilip Sevilmediğinizi Vücut Diliyle Anlayın

    Uzmanlar, partnerinizin, sevgilinizin veya eşinizin sizi sevip sevmediğini hareketlerine bakarak anlayabileceğinizi belirtiyor. İşte uzmanlara göre aşkını anlamak için bilmeniz gereken vücut dili…

    Sevgilinizin ya da eşinizin vücut dili, size karşı olan duygularını ele veriyor. Onun hareketlerini tahlil ederek, sizi sevip sevmediğini anlamanız mümkün. İşte öneriler…

    Kişisel Gelişim Uzmanı Mümin Sekman’a göre, çiftler, birbirlerine vücut dilleri ile “seni seviyorum”, “seni sevmiyorum” ve “sana kayıtsızım” mesajları veriyor. Yani aşk vücut diliyle başlıyor, sonra konuşma diline geçiyor.

    Peki ama sevgilinizin ya da eşinizin size olan duygularını nasıl anlayacaksınız? Mümin Sekman, şu önerilerde bulunuyor…

    İlgisi var mı?

    İnsanların göğüslerinin dönük olduğu yön, ilgilerinin kimde olduğunu gösterir. Bir insanın kafasıyla vücudu farklı yönlere bakıyorsa, asıl göğsünün dönük olduğu kişiye ilgi duyuyor demektir.

    Yapılan bazı araştırmalarda, bir kadının ya da erkeğin sigara içerken avuç içinin dönük olduğu kişiye yönelik özel ilgisinin olduğu tespit edilmiş. Bir kadın beş erkeğin karşısında sigara içerken, kafası başka yerlere dönse de avuç içi hep bir kişinin üzerine dönük ise, o kişi kendini “seçilmiş” hissedebilir!

    Sevgilinize sizi aldatıp aldatmadığını sorduğunuzda, her defasında burnunu kaşıyorsa, aldatıldığınızı düşünmekte haklı olabilirsiniz! İnsanlar gerçekleri söylemekte zorlandıkları zaman kan basınçları yükselir ve burunlarındaki kılcal damarlara uygulanan baskıyla burun kaşınır. Tabii her burun kaşınması yalan söyleme işareti değildir.

    Aşkın vücut dilinde, kanıt kriterleri de önemli bir sorundur. Taraflardan biri “Gözlerime uzun uzun bakmıyorsun, demek ki beni artık sevmiyorsun” diyebilir. Bu, kriter uyuşmazlığını gösterir. İlişkilerin çoğu kanıt kriteri uyuşmazlığından biter. Karşı tarafa “sana nasıl bakıldığında sevildiğini düşünürsün?” diye sorarak o noktadaki kanıt kriteri bulunabilir.

    Aşkta başarı…

    Vücut dilinin asla yalan söylemediğini belirten Mümin Sekman, aşkta başarı için şu önerilerde bulunuyor:

    “Aşkta başarılı olmak için vücut dilinin şöyle ya da böyle kullanılması söz konusu değildir. Çünkü aşk, bir aylık satış raporları sunumundan farklı olarak bilgi alışverişi değil, duygu alışverişidir. İçinizde hangi duygu varsa, beden dilinizden o dışarı sızar. Vücut dili, bedenimizin eldivenine benzetilir. Vücut diliyle yalan söylemek, özellikle de aşk gibi duygusal bir konuda bunu yapmak çok zordur.”

  • Aşk bağımlılık mıdır ? – 2

    42-17614551Bir hafta boyunca sevgilisini aramamasını, asla mesaj çekmemesini isteyip göndermiştim O’nu. Bunun çok zor olacağını söylemişti ama sonucun iyi olacağına inanarak gitmişti. Aradan bir hafta geçip odama girdiğinde karşımda duran başka bir kadın vardı. Saçları yapılmış, makyajı yerinde… Heyecanla geldi yanıma.. Gülümsüyordu… Gözleri ışıl ışıldı….

    İlk günler çok zorlandım… Defalarca mesaj yazdım ama göndermedim… delirecek gibiydim hiçbir şey yapmadan durmak çok zor!… Aramamak, mesaj yazmamak…. Ama dün aradı beni… Bu gün de mesaj yazdı iki kez…

    Aslında geçen hafta da sevgilisi ona iki kez mesaj çekmişti ve iki kez de aramıştı. Ama kendi yazdığı mesajlara o kadar boğulmuş ve o kadar çoktu ki… Şimdi sustu ve O’nu dinledi… Belki de uzun zamandır ilk kez duymuştu O’nu.

    Bazen insan kendisi o kadar gürültü çıkarır ki, karşısındakini duymaktan aciz kalır. Birkaç dakika sessizlik bile çok şey fark etmemizi sağlar. Hiç olmadığını düşündüklerimiz, hiç duymadığımızı sandıklarımız aslında oradadırlar.

    Aradığı, özlediği şey ilgi görmekti. Sevdiğinin kendisini fark etmesiydi. Anlamasıydı. Bu isteği hayatına o kadar egemen olmuştu ki… İsteğine odaklanıp, gerçekleşenleri göremez hale gelmişti…


    Bir hafta sonra geldiğinde kapıdan girişi daha da farklıydı. Artık gözlerinde o ışık yoktu… Bakımlı ve güzel giyinmişti ama yüzündeki gülümseme azalmıştı. Bu defa dertli ve çökmüş görünmüyordu. Sıkıntılı ve alaycı bir haldeydi.

    Sormayın!… Her şey değişti. Bi yandan da inanamıyorum. Sürekli arıyor. Benimle ilgilenmiyorsun artık diyor… Mesaj mesaj üstüne… Sanki o adam gitti başkası geldi. Ben aramadıkça kızıyor. Hatta geçen gün kocaman bir demet gülle geldi.. Ama şimdi benim için çok önemli değil maalesef… Ben isterken yapmıyordu.. Soğudum sanki ondan ben!….

    Gerçekte ilgi görmek mi, ilgi istemek mi… Bağımlısı olduğumuz nedir? Aşk mı? Aşk acısı çekmek mi? Elde ettiğimiz şeyler neden değer kaybediyor. Vazgeçemediğimiz aşk mı, kaybetme korkusu mu yoksa istenmeyi istemek mi?

    Dört hafta sonra odama yine geldiğinde, bambaşka bir kadın vardı karşımda. Saç rengi değişmiş. Topuklu ayakkabıları, uçuşan elbisesiyle adeta uçarak girdi odama. Çok neşeliydi. Gözleri kahkahalar atıyor, konuşurken yüzünde güller açıyordu.

    İnanmayacaksınız… Aşık oldum ben!… Bu defa tam istediğim gibi biri! Çok romantik.. Çok ilgileniyor benimle sürekli arıyor… Çok mutluyum!..

    Ya haftalar önce ağladığı, ilgisi için sızlandığı sevgilisi ne olmuştu?

    Ya o abarttı artık. Sürekli mesaj çekiyor.. Sana tapıyorum diyor… Çok sıkılıyorum bazen.. Bitti diyorum anlamıyor!. Artık onu istemediğimi anlatamıyorum bi türlü!..

    İşte elde edilince değersizleşen, elde edilmeyene ve kaybetme korkusuna çekim arasındaki kısır döngü yeniden başlamıştı. Yeni bir “ya beni terk ederse” korkusu.. Yeni bir kaygı fırsatı… Yeni bir elde etme hırsı.. Yeni bir AŞK!

    Aşk, bir bağımlılıktır. Bizi kendimizden uzaklaştıracak, acılara, özlemlere, istenme isteğine duyulan bir bağımlılık. Bir kişiye değildir aşk. Kendimize yaklaştıkça azalan, uzaklaştıkça artan bir vazgeçilmez ego tatminidir.


    Sevginin yüceliğini taşımaz. Güvenli alanlarda değildir aşk. Sahip olma isteği ve kaybetme korkusuyla bütünleşmiş, kendine başkaldırıştır. Evet.. Aşk bağımlılıktır… Kendimize olan sevgisizliğimizden kaynaklanan bir bağımlılıktır….

    Sevginin güvenli ılık havasında, vazgeçilebilir olduğu oranda bize ait olan kendi kabullenişimiz yoktur aşkta…

    Vazgeçemediğimiz her şey bağımlılıktır. Vazgeçebildiklerimiz asıl sahip çıktıklarımızdır. Sevgi kendimize ve dünyamıza sahip çıkışımızın en güzel ve yüce görüntüsüdür…

    Sevgiyle…
    Fatoş Cömert
    İlişki Terapisti/Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanı
    www.stradadanismanlik.com