Etiket: kısırlık

  • Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri…

    Tekrarlayan Tüp Bebek denemeleri... | 135 yılda tüp bebek tedavileri ile gebelik oranları yüzde 60’a çıktıö Tekrarlayan tüp bebek tedavilerinde alternatif yöntemler var…

    Tüp bebek isteyen çiftlere:
    “Denemekten vazgeçmeyin!”

    Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları % 20’lerden, % 60’lara çıktı. Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de gebeliği engelliyor. Bunlar için farklı tedavi metotları uyguluyoruz” diyor.

    Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının % 60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını anlatıyor:

    Hem hasta, hem bizim için stres!

    “Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz. Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

    Tüplerin kapalı olması önemli değil!

    “Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr. Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde, çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:

    “ Tüplerin açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da, ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları uyguluyoruz.”

    Pıhtılaşmaya, düşük doz aspirin!

    Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya çalışıyoruz” diyor.

    Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor. Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik oranları elde ediliyor.

    Anne rahmi gibi!

    Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu, bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr. Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları, laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.

    Preimplantasyon Genetik Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam ediyor.

  • Stres hamile kalma şansını azaltıyor…

    Uzmanlar anne olmak istediği halde hamile kalamayan, yapılan tetkiklerde hiçbir fiziksel probleme rastlanmayan kadınlara, stresten uzaklaşmasını tavsiye ediyor…

    Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr Bülent Uran, zihinsel iyileşme tekniklerini kullanarak kısırlığa neden olan stresi azaltmayı ve hamile kalmayı kolaylaştırmayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye’de her yüz çiftten 15’inde görülen sebebi belli olmayan kısırlık tedavisinden de stresten arınmak başarı şansını arttırıyor.

    ERKEK ÇOCUK BEKLENTİSİ KISIRLIĞA YOL AÇIYOR…

    Dr Bülent Uran “Üremeyle ilgili olarak bilinçaltında yerleşmiş çoğu engelin kaynakları üç aşağı beş yukarı bellidir. Yetersizlik duygusu, kendi bedenine karşı olumsuz bakış, mükemmeliyetçilik, bozuk aile ilişkileri, düşükler, erkek çocuk beklentisi, taciz gibi kadınlığın reddine neden olmuş travmatik olaylar üreme düzenini bozan bilinçaltı engeller duyguların birikmesine yol açar. Birikmiş duygu yükü azaltıldıkça kadın kendini yeniden iyi hissetmeye başlar. Bu yeniden doğuş, üreme eylemini tıkanıklıktan kurtarmaya ve normal beden işlevlerinin geri dönmesini sağlamaya yardım eder” şeklinde konuştu.

    BAŞARI ORANI YÜKSEK

    Dr. Uran, Amerika’da yapılan benzer programlara katılan ve kısır olduğu iddia edilen kadınlarda çocuk sahibi olma onanının yüzde 55 olduğunun altını çizdi. “Özellikle nedeni açıklanamayan infertilite tanısı almış kadınlar bu çalışmalar sonunda hamile kalabilmektedir. İlginç olan çoğu kadın başka bir tedaviye de gerek duymamaktadır. Bu oran en iyi tüp bebek merkezlerinde bile yüzde 24 civarındadır” dedi.

    STRES VE ÜREME FONKSİYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ…

    Hiçbir sebep yokken ortaya çıkan kısırlık, genelde stres kaynaklı olarak tanımlanıyor. Dr. Bülent Uran “Sürekli stres kandaki kortizol hormonunu yükselterek yumurtlama ve üreme işlevlerini düzenleyen GnRH isimli hormonun etkisini bozmaktadır. Bu olumsuzluğu aşmak için öncelikle stresi aşmak gerekir. Zihinsel düzeyde yapılan self-hipnoz, EFT, NLP, relaksasyon, meditasyon, nefes teknikleri ve olumlu imgeleme çalışmalarının sinir sistemi aracılığıyla beden fonksiyonlarını düzenleyen hormon ve nöro-transmitterleri etkilediği gösterilmiştir” şeklinde konuşurken “Fertilite güçlendirme programları strese neden olan duygusal yükü bedenden kaldırmayı ve beden enerjisini dengelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca bilinçaltında hamile kalmayı engelleyen inançlar ortadan kaldırılması tek başına hamile kalmayı sağlayıcı bir etki yaratacaktır” dedi

    BAŞ AĞRISI, UYKU BOZUKLUĞU, YORGUNLUK DA GİDİYOR…

    Dr Bülen Uran, “Zihin beden bütünlüğünü hedefleyen grup çalışmalarının kadın sağlığına son derece olumlu etki yaptığını görüyoruz. Bu çalışmalarla kadınlar baş ağrısı, uyku bozukluğu, yorgunluk, karın ağrısı gibi stresin yol açtığı diğer rahatsızlıklardan da kurtuluyorlar” diye konuştu.

    TÜP BEBEK TEDAVİ SÜRECİ BİLE BAŞLI BAŞINA BİR STRES KAYNAĞI

    Tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olmaya çalışan anne babaların büyük bir stres altına girdiğini ifade eden Dr. Bülent Uran, “Tüp bebek tedavisindeki çiftlerin zihinsel iyileşme programlarına katılması, teknikleri öğrenerek sürekli uygulamaları zorlu ve hayal kırıklıklarıyla dolu bu süreci daha katlanabilir hale getirecektir. Yine bilimsel çalışmalar basit oto-hipnoz tekniklerini öğrenmiş kadınların tüp bebek uygulamaları sonucunda hamile kalma şansının iki kat arttığını göstermiştir” şeklinde konuştu.

    ANNE ADAYLARINA TAVSİYELER…

    Dr. Bülent Uran, hamile kalmaya çalışan kadınlara basit bazı tekniklerle kendilerini rahatlatmalarını önerirken “Anne adaylarına, gevşetici bir müzik eşliğinde bebek sahibi olduğunu sürekli hayal etmesini, basit gevşeme müziği eşliğinde her gün 10 -15 dak meditasyonla zihninin dinlendirerek, basit EFT tekniklerini, kendilerine göre bebek olmasını engelleyen hangi olası nedenler varsa o nedenler üzerine EFT yapmasını tavsiye ederim. Mesela anne, çocuk sahibi olmaktan, onu büyütmekten korkuyorsa, her ne kadar çocuk sahibi olmaktan korkan bir tarafım varsa da ben yinede çocuk sahibi olmayı seçiyorum cümlesini kendi kendine söyleyerek rahatlayabilir” diye konuştu.

  • Dinamik Embrio İzleme – EmbryoScope

    Türkiye’nin ikinci EmbriyoScope’u yine Bahçeci’de!

    Dinamik Embrio İzleme - EmbryoScope | 2Dünya’da uygulanan Tüp Bebek Tedavileri ve yöntemlerine yepyeni bir boyut kazandırarak, adeta yeni bir çağın başlangıcına imza atan EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, Türkiye’de ilk kez Bahçeci Sağlık Grubu tarafından hastalarının hizmetine sunuldu.

    Tüp Bebek Tedavisi sürecinde, embriyo seçimini iyileştirmek ve embriyo değerlendirme algoritmalarını geliştirmek amacıyla kullanılan ve gördüğü ekstra talebe rağmen bugün dünyanın sadece en prestijli tüp bebek merkezlerinde çok kısa bir süre önce kullanılmaya başlanan ve EmbryoScope™ adı verilen Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, tüm aşamaların düzenli olarak gözlemlenmesine uygun teknolojisi ile sağlıklı olan embriyoları seçme şansı sağlarken aynı zamanda kısıtlı embriyo sayılarında da başarı elde edebilme oranlarını artırmaktadır.

    Siz Uyurken Embriyolarınız Ne Yapıyor?

    Uzmanlara tüm hasta embriyolarının anında ve sürekli olarak, tüm süreçlerin hiçbir aşaması kaçırılmadan ve istenilen anda değerlendirilmesi imkanı sağlayan Dinamik Embriyo İzleme Sistemi’nin sağladığı sürekli gözlem olanağı ile elde edilen görüntülerin yeniden oynatılabilmesi, hızlandırılmış şekilde izlenmesi yada canlı görüntü kullanılarak embriyo kalitesinin değerlendirilmesi ise yine EmbryoScope™ sayesinde gerçekleşebiliyor. Kullanılan statik sistemlerde sadece belirlenen günlerde ve toplam 5 dakika süreyle cihazdan çıkartılarak kontrol edilebilen ve kimi zaman embriyoların olumsuz etkilemesinin söz konusu olduğu durumun aksine, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi, EmbryoScope™ ile 144 saat x 60 dakika boyunca kesintisiz gözlem imkanı sağlanmaktadır.

    Günümüzde embriyo gelifliminin değerlendirilmesi, kültür şartlarında oluşan kesintileri en aza indirmek amacıyla tanımlanmış zaman noktalarında alınan enstantane bakışlarla sınırlı kalmaktadır. Son derece dinamik bir sürece sahip olan embriyo geliflimi ve embriyo gelişimi süreçlerinde yer alan zengin içeriğe sahip bilgilerden ne yazık ki tam anlamıyla yararlanmak mümkün olmamaktadır.

    Ancak EmbryoScope™, Dinamik Embriyo İzleme Sistemi ile güvenli ve kontrollü bir kültür ortamı sağlanırken tek seferde 72 adet embriyo sürekli gözlem altında tutulabilmektedir. Yapılan gözlemler 4 boyutlu belgelendirme teknikleri sayesinde uzmanlara istenilen süreç ve zamanlamayı değerlendirme imkanı sağlayarak, gelecekte yapılacak embriyo puanlamaları için benzersiz yeni parametreler geliştirme imkanı sağlamaktadır.

  • Stres ve infertilite

    Stres ve infertilite | 3Uzun süredir çocuk sahibi olma arzusuna erişemedikleri halde, huzurlu bir tatil sonrasında ya da evlat edinmeye karar verdikten sonra hamile kaldığını öğrenen kadınların hikayelerini bir çoğumuz duymuşuzdur. Bu hamilelikler tesadüflerden mi ibarettir yoksa stresi azaltmak doğurganlığı arttırıyor mu?

    Stres ve infertilite ilişkisi hakkında ne biliyoruz ?

    Kısırlık yaşayan kadınlar stres seviyelerinin yüksek olduğunu söylerler. Gerçekten de, infertilite tedavisi gören kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin kanser ya da kalp hastalığı tedavisi gören ya da AIDS teşhisi konmuş hastalarla eşdeğerde olduğu gözlenmiş. Hatta son araştırmalar kısırlık yaşayan kadınların kaygı ve depresyon seviyelerinin daha tedaviye başlamadan yüksek olduğunu gösteriyor. Ayrıca tedavi süreci uzadıkça sıkıntıları artıyor.

    Ø  Öyleyse birinci olgu olarak infertilitenin gerçekten strese yol açtığını söyleyebiliriz.

    Peki ya tersi? Stres kısırlığa yol açıyor mu?

    Araştırmalar geçmişlerinde depresyon tanısı konmuş kadınların infertilite yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Benzer bir şekilde, kaygı ve stres seviyeleri daha yüksek olan kadınların tüp bebek tedavisi sonrasında hamile kalma oranlarının daha düşük olduğu da gözlenmiş. Örneğin, bir araştırma sonucuna göre tüp bebek tedavisine başlamadan evvel kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan kadınların, daha sakin ve mutlu olanlara göre hamile kalma olasılıklarının % 93 daha az olduğu dikkat çekmiş. Avrupa’da yapılmış başka bir araştırma da, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek kadınların hamile kalabilmek için fazladan bir tüp bebek denemesine ihtiyaç duyduklarını göstermiş (sakin hastalar sadece iki denemeden sonra hamile kalırken, kaygı ve depresyon seviyeleri yüksek olan hastalar için ortalama üç deneme gerekmiş).

    Ø  Öyleyse ikinci olgu olarak kaygı, sıkıntı, depresyon ve daha düşük hamile kalma oranları arasında bir ilişki olduğundan bahsedebiliriz.

    Stresin tedavi sürecini etkilediği başka bir konu ise, çiftlerin infertilite tedavisine devam etmeme kararı. Örneğin Avrupa’da yapılmış bir araştırma, sağlık sigortalarının altı tüp bebek denemesini ödediği halde, hastaların ortalama sadece iki kere tüp bebek denediği göstermiş. Avrupa’da yapılmış araştırmalar genel olarak, sağlık sigortası olan hastaların büyük çoğunluğunun hakları olan tüp bebek denemelerinin birçoğunu kullanmadıklarını gösteriyor. Tedaviye devam etmeme kararının en önemli sebebi olarak duygusal sıkıntılar dile getiriliyor. Yine başka bir araştırmada, bir kadının birinci tüp bebek tedavisine başlamadan önce depresyon seviyesi ne kadar yüksekse, o kadar yüksek bir olasılıkla, sadece bir tüp bebek denemesinden sonra tedaviyi bıraktığı görülmüş.

    Ø  Öyleyse üçüncü olgu olarak; kaygı, sıkıntı ve depresyon seviyeleri yüksek hastaların tedaviye devam etmeme kararını vermeye daha eğilimli olduklarını söyleyebiliriz.

    Yukarda bahsettiğimiz bu üç olgu hakkında düşünürsek, aklımıza aşikar bir soru takılır: Stres ve infertilite arasında bir ilişki varsa; stres ve tüp bebek tedavisi başarısızlığı ve stres ve tedaviye devam etmeme kararı arasında bağlantılar varsa, hastaların stres seviyeleri azaltılırsa ne olur?

    Stres seviyelerinin azaltılması bir takım psikolojik yaklaşımlarla mümkün olabilir. Örneğin; Zihin/Beden Programları gibi bazı yaklaşımlar, hastaların psikolojik durumlarında kayda değer iyileşmeler sağlarken, yorgunluk, huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, boyun ve omuzlarda sertlik, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri gibi fiziksel ve psikolojik stres belirtilerinin ciddi derecede azalmasına yardım etmektedirler. Ayrıca katılımcıların hamile kalma oranları, bu tür programlara katılmayanlarla kıyaslandığında önemli derecede artmaktadır.

    “DOĞURGANLIK İÇİN ZİHİN/BEDEN PROGRAMI”

    Bu program özellikle infertilite için geliştirilmiş bir Zihin/Beden Programı’dır. Bu,  Zihin/Beden Tıbbı’nın kadın sağlık sorunları çerçevesinde uygulanması ve araştırılması alanlarında nam salmış Dr. Alice Domar’ın geliştirdiği ve senelerdir uyguladığı bir programdır. Dr. Domar; A.B.D’nin Boston kentinde Domar Center, Harvard Medical School ve Beth Israel Deaconess Medical Center gibi önemli merkezlerde görev yapan bir bilim kadınıdır.

    Birçok araştırma göstermiş ki, A.B.D.’de 1987’den beri uygulanan Zihin/Beden Programları’na katılanların stres belirtilerinde ciddi derecede azalma gözleniyor. Katılımcılar hamile kalma olasılıklarını hemen hemen ikiye katlayabiliyorlar.  Bu programlar infertilite yaşayan kadınların kaygı, gerginlik, depresyon, öfke, korku gibi duygularını azaltmayı, onların daha sakin, daha enerjik, hayatla daha rahat başedebilecek donanımda, daha mutlu olmalarını amaçlıyor.

    Programa çocuk sahibi olmayı isteyen ve bu arzusu belirli bir süreden beri gerçekleşmeyen kadınlar katılıyor. Yeni infertilite tanısı konmuş olanlar, senelerdir uğraşanlar, bir çocuğu olup ikincisine hamile kalamayanlar, tekrarlayan hamilelik kayıpları yaşayanlar gibi. Bazı kadınlar aslında kendilerini iyi hissettikleri halde, tedavi süresince yoğun duygular yaşayacaklarının farkında oldukları için bunlarla başetmeyi öğrenmek istiyorlar. Diğerleri ise yorgunluk ve huzursuzluk, baş ve mide ağrıları, uyku bozuklukları, dikkat verme güçlükleri, boyun ve omuzlarda sertlik gibi birtakım stres belirtileri ile geliyorlar. Program on hafta sürüyor. Haftada bir 2,5 saat süresince toplanılıyor. Katılımcı sayısı 8-12 arasında değişiyor. Üç oturuma eşler de davet ediliyor.

    Program esnasında birçok gevşeme stratejisi ve stresle başetme becerisi öğretiliyor. Doğurganlık üzerinde olumsuz etkileri olan hayat tarzı alışkanlıklarının nasıl değiştirilebileceği ya da bilişsel yeniden yapılandırma (mesela “hiçbir zaman çocuğum olmayacak” gibi olumsuz bir düşünce örüntüsünün farkına varmak ve bunu “hamile kalmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum” düşüncesine dönüştürmek) gibi konular da ele alınıyor.  Ayrıca kendine bakma, kendini ruhsal anlamda doyurma da gözden geçirilen konular arasında. Çünkü kısırlık yaşayan kadınlar sadece bir hedefe odaklanıp, yaşama ait zevk ve mutluluklarını yitirme eğiliminde oluyorlar. Tüm bu konular ve diğerleri müthiş bir sosyal destek ortamında ele alıyor. Katılımcılar birbirlerini anlıyorlar çünkü benzer deneyimlerin içinden geçiyorlar. Oysa, kısırlık yaşayanın en yakınları bile çoğunlukla bunun o kişi için ne anlama geldiğini tamamıyla kavrayamıyor.

    Funda Ashaboğlu Kılıç

    Uzman Klinik Psikolog

    0 530 281 20 81

  • 7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan

    7’den 70’e Taş devri diyeti Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan | 4Prof. Dr. Ahmet Aydın’dan hastalıklara karşı korunma kalkanı!

    7’den 70’e
    Taş devri diyeti

    Dünyada hiçbir gerçek saklı kalmaz. Üstü ne kadar örtülürse örtülsün, halkın kolayca ulaşabileceği, ucuz ve basit tedavilerin kimi zaman servet harcanan pahalı ve karmaşık tedavilerden etkili olabildiği gerçeği gibi…
    Hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde besin unsurlarını kullandığım Taş Devri Diyeti kitabımın gördüğü büyük ilgi artık “statükocu tıp masalları” yerine gerçekleri duymak istediğimizin ispatı. Ne de olsa Taş Devri Diyeti’ni tabiat ana yazmış, diyet diktatörleri değil!

    Ben akşam başımı yastığa koyduğumda huzurla uyuyabilmek için bilgimle ve vicdanımla elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Yeni konu başlıklarıyla genişleterek yeniden kaleme aldığım 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabının tıp öğrencilerinden diyetisyenlere, hastalardan hekimlere birçok insanın başvuru kaynağı olmasını umuyorum.

    Böyle diyor Ahmet Aydın, sağlıklı beslenmenin başucu kitabında.

    7’den 70’e Taş Devri Diyeti, Aydın’ın 30 yılı aşan hekimlik hayatının bir meyvesi, beslenmeyle ilgili tartışmalara koyulan bir ‘son nokta’ aslında. Kitap, doğru ve sağlıklı beslenerek hastalıklarından korunmanın mümkün olduğunu, yüzlerce bilimsel araştırma ekseninde gözler önüne seriyor. Türk halkının en çok muzdarip olduğu hastalıklara tek tek değiniyor, reklâmlarla pompalanan birçok yararsız hatta zararlı yiyeceği mercek altına alıyor. Bu janjanlı gıdaların bizleri nasıl hasta ettiğini cesurca belgeliyor. Beslenme-hastalık ilişkisini 67 farklı başlıkta inceleyen 504 sayfalık bu dev kitap, bu kapsam ve bütüncüllüğüyle Türkiye ve dünyada da bir ilki temsil ediyor.

    Hamileler, bebek büyütenler, sporcular… Şişmanlar ve depresyondakiler… Kanser, kısırlık, astım, reflü, hipertansiyon, Alzheimer gibi onlarca hastalıktan kurtulmak isteyenler… Özetle yaşlı genç herkes… 7’den 70’e Taş Devri Diyeti hepimiz için en güvenilir başvuru kaynağı!

    KİTABIN İÇİNDE NE VAR ?

    1. Tarih içinde besinlerimizin değişimi ve kronik hastalıklar
    2. Şekerin tarihi
    3. Mısır şurubu, tatlandırıcılar
    4. Gazlı içecekler, enerji içecekleri, kutu meyve suları
    5. Ekmek
    6. Yağların insan sağlığındaki önemi
    7. Sıvı yağlar
    8. Zeytinyağı
    9. Kanola yağı
    10. Kızartma yağları
    11. Tağşiş yağ
    12. Margarin
    13. Balıkyağı
    14. Süt, yoğurt
    15. Yoğurttaki süt proteini yüzdesinin azaltılması
    16. Yoğurtlar niye ekşimiyor?
    17. Süt tozu
    18. Süt, enfeksiyon, kaymaklı yoğurt
    19. Meyveli yoğurtlar
    20. Soya
    21. Et, vejetaryen beslenme
    22. Tavuk
    23. Probiyotikler
    24. Su
    25. Tuz
    26. Beslenme ve fiziksel özellikler
    27. Uyku
    28. Nefes almak
    29. Isıtma kapları, pişirme şekilleri
    30. Tarım ilaçları, Yeşil Devrim
    31. Genleriyle oynanmış tohumlar
    32. Doğal gıda ve organik gıda
    33. Mono sodyum glutamat (MSG)
    34. Beslenme faciası, reklâmlar
    35. Hamilelik öncesi ve hamilelikte beslenme
    36. Süt çocuğu beslenmesi I: 0–6 ay arasındaki beslenme
    37. Süt çocuğu beslenmesi II: Ek gıdalar
    38. Sporcu beslenmesi
    39. Şişmanlık, metabolik sendrom (insülin direnci)
    40. Gut
    41. Kolesterol, kalp-damar hastalıkları
    42. Hipertansiyon
    43. Kanserden korunma
    44. Reflü (göğüs yanması)
    45. Çölyak hastalığı
    46. Sivilceler
    47. Menopoz
    48. Kısırlık
    49. Prostat hastalıkları
    50. Böbrek taşı
    51. Osteoporoz (kemik erimesi)
    52. Romatizmal ve diğer iltihabi (enflamatuar) hastalıklar
    53. Diş sağlığı
    54. Enfeksiyon hastalıkları ve beslenme
    55. Alerjik hastalıklar
    56. Astım
    57. Kistik fibroz
    58. Depresyon
    59. Hiperaktivite, yaygın gelişimsel bozukluk, otizm
    60. Mültipl skleroz
    61. Unutkanlık, bunama, Alzheimer
    62. Baş ağrısı
    63. Doğumsal metabolizma hastalıkları
    64. Ne yapmalı?

    Ek I: Sağlıklı beslenmenin temel ilkeleri (Modifiye Taş Devri Diyeti)
    Ek II: Taş Devri Diyeti’ne yapılan eleştiriler, çok sorulan sorular
    Ek III: Temel beslenme bilgileri

    PROF. DR. AHMET AYDIN KİMDİR?

    1953 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Hobyarlı Ahmet Paşa İlkokulu, Samsun Anadolu Lisesi ve Ankara Fen Lisesi mezunu.
    1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nde uzmanlığını tamamladı. 1982-1986 yılları arasında Çorlu’da askerlik ve Eskişehir’de zorunlu hizmet görevini yerine getirdi. Tekrar döndüğü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 1988 yılında doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu.
    Son yıllarını beslenme ile kronik hastalıklar arasındaki ilişkiye yoğunlaştıran Aydın’ın bu konuda halka bilgi veren www.beslenmebulteni.com isimli bir sitesi var.
    Evli ve bir çocuk sahibi olan Aydın’ın çeşitli konularda yazdığı 10 kitabı ve yerli ve yabancı çok sayıda makalesi mevcut.

  • Kısırlığa karşı sağlıklı beslenme ilkeleri

    Kısırlığa karşı sağlıklı beslenme ilkeleri | 5Aşırı şişmanlık ya da aşırı zayıflık, kısırlık nedeni olabiliyor. Özellikle fazla kilolu veya obez olmanın doğurganlığı azalttığını vurgulayan Umut Tüp Bebek Merkezi’nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun, “Anne baba adayları, üremeye yardımcı tedaviler sayesinde bulunabilecek tek bir dengeli ve sağlıklı beslenmenin; yumurta ile spermin kalitesini ve döllenmeyi direk etkilediğini“ belirtiyor.

    Yanlış beslenme gebe kalmayı etkiler mi?

    Beslenmeyle ilgili sorunlar kadınların yumurtalıkları ile erkeklerin spermleri üzerinde olumsuz etki yapıyor. Yanlış beslenme alışkanlıkları kadınların yumurtalıklarını etkileyerek sağlıklı yumurtalar üretmeye direnç gösterir hale getiriyor.

    Erkekte sperm sayı ve kalitesini azalttığından gebe kalmada güçlüğe neden olabiliyor. Doğal gebe kalmayı zorlaştırırken, düşükleri hızlandırıyor. Yanlış beslenme kısırlık tedavilerinin başarılarını da düşürüyor.

    Şişmanlık tek başına kısırlık sebebi olabilir mi?

    Olabilir. Bizim, sebebi bilinemeyen infertilite dediğimiz durumlarda, eğer kilo problemi faktörü varsa direk buna yöneliyoruz. Görüyoruz ki, kısırlık nedeniyle bize başvuran ve beslenme programına alınan anne adayları zayıflayınca başka hiçbir tedavi veya yardımcı yöntem gerektirmeden gebe kalabiliyor. Fazla kilonun kadınlarda doğurganlığı azalttığı ispatlanmış bir gerçek.

    Aşırı zayıflık doğurganlığı etkiler mi?

    Aşırı zayıflık adet düzensizliği yapıyor. Adet düzensizliği, yumurtlama bozukluğu gibi sorunlar aşırı zayıflıktan kaynaklanarak, kısırlığa sebep olabiliyor. Vücutta yağ oranı, kadınlarda normalde yüzde 20-29 arasındadır. Beslenme bozukluğu sonucu aşırı zayıf olan kadınlarda adet düzensizliğine sık rastlanıyor. Düzensiz kanamalar, yumurtlama bozukluğu ile birlikte seyrediyor. Benzer durumdaki atletler, yüzücüler gibi ağır spor yapanlarda da kısırlık sık görülüyor. Sağlıklı beslenme sonucunda vücut yağ oranları ve kiloları düzeldiğinde, kişilerin gebe kalma şanslarının artıyor.

    Şişmanlığın doğurganlığa olan olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan problemler nelerdir?

     Adet düzensizliği
     Kısırlık ihtimalinin artışı
     Kısırlıkla ilgili cerrahi girişim riskinin artışı
     Düşük riskinin artışı
     Üremeye yardımcı tedaviyle gebelik şansının azalması

    Gebelik öncesi özel beslenme gerektiren ve kısırlık sebebi olan hastalıklar nelerdir?

    Polikistik Over, “çok sayıda kist içeren yumurtalık” anlamına geliyor. Polikistik Over Sendromu da üreme çağında olan on kadından birinde, her ay düzenli olarak gerçekleşmesi gereken yumurtlama işlevinin aksaması demek.Kısırlık, tüylenme, kilo artışı, saç dökülmesi gibi sorunlar söz konusu.PCOS’den şüphelenilmesini gerektirecek en önemli belirtiyi, adet düzensizliği oluşturuyor. Bunun sonucunda oluşan kısırlık ise, PCOS’nin bir başka belirtisini oluşturuyor. Sendromun bir diğer önemli belirtisi de, tüylenmede görülen artış. Hastaların yumurtalıklarından fazla miktarda testosteron, yani erkeklik hormonu üretilmesine bağlı olarak gelişen tüylenme; yüz bölgelerinde, göğüsler arasında, göğüs uçlarında ve göbekte ortaya çıkabiliyor. Ciltte yağlanma, sivilce oluşumu ve kilo artışı da, bu sendromun etkisi altında kalan kadınlarda sıkça görülüyor. Çünkü bu sendrom uzun dönemde; diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerini de beraberinde getiriyor. PCOS’li hastaların vücutlarında, kan şeker seviyesi düzenleyen insülin hormonuna karşı bir direnç oluşuyor.

    İnsülin pankreastan salınan bir hormon ve hücrelerin glukozu kullanmalarını sağlıyor. PCOS’de hücrelerde insüline karşı bir direnç oluştuğu için pankreas daha fazla insülin salgılamak zorunda kalıyor. Bu yüksek dozda insülin de yumurtalıkları etkileyerek, yumurtlamayı engelliyor. İşte, tüm bu nedenlerden dolayı, bu hastalarda şeker hastalığına yakalanma riski artıyor. Polikistik over sendromlu bir hastada uygulanacak tedavi ise kilo verilmesi, insülin etkinliğini arttıran ilaçlar. yumurtlama tedavisi, ve Tüp Bebek’dir. Kısırlık dışındaki diğer problemler; (kıllanma, tüylenme, vs.) ise erkeklik hormonlarını azaltan ilaçlarla yapılmaktadır

    Gebe kalınsa da beraberinde hangi problemlerle karşı karşıya kalınıyor?

    Fazla kiloya rağmen gebe kalınabilse de, fazla kiloların hipertansiyon ve gebelik diyabeti riskini ortaya koyuyor. Ayrıca normal kilodaki hamilelere göre bulantı, kusma, kasık ve bel ağrısı, kramp gibi şikayetlerin görülme riski de artıyor. Fazla kilolar hamilelik sürecinin yanı sıra hem normal doğumu hem de sezaryen doğumu zorlaştırabiliyor.

    Uygulanacak beslenme planı kişinin kendine özgü sağlık koşulları (şeker hastalığı, çölyak, yüksek tansiyon) boy, ağırlık,fizik aktivite, kullandığı ilaçlarıyla beslenme alışkanlıkları göz önüne alınarak oluşturulur.

    Sonuç olarak sağlıklı kilonun korunması hem birçok hastalığın önlenebilmesi, hem de gebeliğin sağlıklı olabilmesi ve korunabilmesi için önemlidir

    Çok fazla zayıflık da, çok fazla şişmanlık da başarılı bir hamilelik şansını tehlikeye atar. Sağlıklı kilo herkes için farklıdır. Gebe kalmadan önce ideal kilonuz için doktorunuza danışmanız önemlidir. Kilo değişiklikleri ani olmamalı, uygun bir süreye dağılmalıdır. Bu konuda mutlaka doktorunuzdan ve onun yönlendireceği bir beslenme uzmanından yardım alın.

    Önerilerimiz;
     Yeterli miktarda meyve, sebze ve tahıl tüketin.
     Kolesterolü düşük yiyecekler yiyin. Hayvansal gıdaların çok fazla tüketilmesi kan kolesterol düzeylerini arttıracaktır.
     Yiyeceklerinizdeki şeker oranını sınırlayın.
     Yiyeceklerinizdeki tuz oranını sınırlayın.
     Lifli yiyecekler tüketin.
     Alkol tüketiminizi sınırlandırın, mümkünse tamamen kesin.
     Çay ve kafein tüketiminizi sınırlandırın.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun
    Umut Tüp Bebek Merkezi

    Not : Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Tosun sorularinizi http://www.kadinlarkulubu.com/ozel-umut-tup-bebek-merkezi-f962/ adresinde cevaplamaktadir.

  • Tüp bebekte yeni gelişmeler baş döndürücü

    Tüp bebekte yeni gelişmeler baş döndürücü | 6Üreme tıbbı çok hızlı gelişiyor

    Tüp bebekte son durum!

    Hala tüp bebek yaptırması gereken 80 milyon çift var…

    SON 10 yılda sağlık alanında gerçekleşen en önemli gelişmelerin başında üreme sağlığı ile ilgili olanlar geliyor. Bu konuda en büyük yatırımları yapan Bahçeci Tüp Bebek Grubu, Alman Hastanesi’nden ayrıldıktan sonra Fulya Terrace’da açtığı yeni merkezinde, teknolojinin bütün imkanlarını kullanarak hastalarına hizmet veriyor. 2500 metrekarelik alan üzerine kurduğu merkezinde, deneyimli ekibi ile kadın sağlığı ve tüp bebek ile ilgili bütün tedavi tekniklerini uygulayan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci, “Dünyaya paralel olarak merkezimizde uyguladığımız bütün tedavi imkanlarını bebek sahibi olmak isteyen çiftlerimize sağlıyoruz. Tüp bebek ile ilgili gelişmeler baş döndürücü!” dedi.

    Bahçeci Grubu doktorlarından Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Bora Cengiz, tüp bebek tedavilerindeki son yenilikleri anlattı:

    “1978 yılında ilk tüp bebeğin doğumundan bu güne kadar yüzbinlerce çift yardımcı üreme teknolojileri ile gebe kaldı. Tüm dünyada yaklaşık 50-80 milyon kadar çiftin çocuk sahibi olamadıkları için tedavi olmaları gerektiği hesaplanıyor. Teknolojideki inanılmaz gelişmelere rağmen halen birçok çift yardımcı üreme yöntemleri ile denemelerine rağmen gebe kalıp bebek sahibi olamıyorlar. Özellikle menide ve sonrasında ameliyatla (TESE-mikro TESE) sperm bulunamayan erkekler veya yumurtası tükenmiş erken menopoza girmiş kadınlar için çözüm bulunmamakta. Bazı hastalara sperm olmasına rağmen sperm eşinin yumurtasını dölleyememekte veya embriyo gelişimi ilk günlerde durabilmektedir. Günümüzde tüp bebek tedavisi uygulanan çiftlere önerilen maksimum tedavi sayısı 4 olarak belirlenmiştir. Tedavi sayısının artması ile gebelik oranları 4 denemeden sonra değişmemektedir.

    İşte bu yüzden hastalarımız tarafından yıllar sonra aranıyoruz. Sperm bulunamamış veya yumurta elde edilememiş bir hastamız “hocam bu kök hücre tedavinse başladınız mı?” diye soruyor. Ya da gazete de “embriyoları rahim duvarına yapıştırıyoruz” haberini okuyan tekrarlayan implantasyon başarısızlığı hastalarımız bu yeni mucizenin kliniğimizde yapılıp yapılmadığını soruyor.

    Kök Hücre nerede nasıl yapılıyor?

    16 Haziran 2010 tarihinde gazetelerden bir haber “erkek kısırlığında kök hücre ile yapılan uygulamalar olumlu yönde ilerliyor”. Yine çalan telefonlar ve “siz de başladınız mı?” soruları. Peki bu çalışmalar hangi aşamada? Memeli kök hücrelerinden oosit (yumurta) ve sperm elde etme çalışmalarının hızlı bir şekilde ilerlediğini biliyoruz. Ancak bu konuda çalışan merkezler üreme hücrelerine ulaşmanın yolunu bulmalarına rağmen klinik kullanıma girene kadar daha çok çalışmaları gerektiğini bildiriyorlar. İnsan üremesinde güvenilir bir çözüm olarak kullanılabilmeleri içinse daha 10 yıllar var.

    Daha az yumurta ve daha iyi sperm

    Sağlık Bakanlığı, yeni Üreme Tıbbı Yönetmeliği ile uygulamalarımıza bazı kısıtlamalar getirdi. Bakanlığın ana ve haklı hedefi çoğul gebelikleri ve bu yüzden olan erken doğumları azaltmak. Ancak 35 yaşın altında tek embriyo transferi sınırlaması getirilmesi, gebelik başarısını iki embriyo transferine göre düşürecektir. Avrupa verilerine göre de (ESHRE 2006) tek embriyo transferinde önceki yıllara göre artış olmasına rağmen tüm yaş gruplarında iki embriyo transferi hastaların %60’ına uygulanmaktadır. Ülkemizde 35 yaşın altındaki kadınlarda tek embriyo transferinin zorunlu hale getirilmesi ile en iyi embriyonun seçilmesi büyük önem kazandı. Amerika da araştırmacıların bu embriyoların “metabolomiks” yöntemi ile seçilmesi ile verilen embriyonun tutulabilme olasılığını %80’lere çıkardıklarını biliyoruz.

    Metabolomiks ile en iyi embriyoyu seçiyoruz

    Ülkemizde de, dünyayla birlikte en iyi embriyonun seçiminde yeni uygulanan metabolomiks teknolojisini hastalarımızın hizmetine sunduk. En iyi embriyoyu seçerken klasik yöntemlerin yanı sıra embriyonun metabolizmasını da çalışarak ve her iki yöntemi birlikte kullanarak gebelik şansını arttırabiliyoruz. En iyi embriyonun secimi IVF-ICSI uygulamalarında en önemli konulardan biridir. Uygulama sonucunda elde edilen bir embriyo grubunda hangisinin bebek oluşturma potansiyelinin en fazla olduğunu tayin etmek birçok bilimsel araştırmanın ve yıllar süren deneyimlerin sonucunda belirlenmeye çalışılmaktadır. Günümüz teknolojileri bebek oluşturma şansı en yüksek embriyonun tayininde ağırlıklı olarak morfolojiyi (embriyonun dış görünümü) kullanmaktadır. Embriyo morfolojisi elbette ki seçimde belirli bir katkı sağlamaktadır; ancak görünüm olarak en kaliteli olarak saptanan embriyo grubunda dahi en azından genetik olarak problemli olanların oranının yarıdan fazla olduğu bilimsel yayınlarda gösterilmiştir. Bu bulgu göstermektedir ki, morfoloji en iyi embriyoyu tayin etmede en uygun kriter değildir. Nitekim, metabolomiks çalışmalarında gösterilmiştir ki embriyo metabolizması her zaman gebelik kapasitesi morfolojik olarak en yüksek embriyoyu işaret etmemektedir.

    Embriyo gelişimi sırasında içinde bulunduğu ortam ile etkileşim içindedir. Laboratuvar şartlarında bu ortam embriyonun içinde bulunduğu kültür sıvısıdır. Embriyo bu sıvıdan ihtiyacı olan molekülleri alırken metabolize edip kullanması sonucu artık olarak meydana çıkan molekülleri de ortama geri bırakır. Bu şekilde içinde bulunduğu sıvının kompozisyonu her embriyonun metabolizmasına göre farklılık gösterir. Sıvının kompozisyonu spektroskopi denilen özel bir teknikle içinden özel bir ışık geçirip moleküllerin yansımasının grafiği (ya da haritası) çıkarılarak belirlenebilir. Sonuçta her embriyonun metabolizmasına göre haritası çıkartılıp bu grafik o embriyonun gelişim ve gebelik kapasitesi ile ilişkilendirilir. Bu teknik ‘metabolomics’ olarak adlandırılır ve embriyonun morfolojisinden bağımsız olarak veri sağlar.

    Bu teknoloji günümüzde dünyada sayılı merkezde kullanılmaktadır. Bahceci Grubu’nda tedavi gören çiftler de artık bu teknolojinin sağladığı avantajlara sahiptir.

    Erkek faktörüne bağlı problemlerin çözülmesi

    Sperm yapısı neden ile en zor çalışılan hücrelerin başında gelmektedir. Laboratuvarda sağlıklı spermin seçilebilmesi için Dünya sağlık Örgütü veya Kruger kriterleri ne göre sperm sınıflandırılmaktadır. Ancak dış görüşüne ve hareketliliğine göre en sağlıklı sperm seçilse bile bazı hastalarda döllenme gerçekleşmemekte veya döllense bile embriyo hayatına devam etmemektir. Sağlıklı spermin seçiminde de yeni ve farklı yöntemler uygulamaya konulmaktadır.

    IMSI – En iyi spermi seçiyoruz

    Intra-sitoplazmik morfolojiye göre seçilmiş sperm injeksiyonu (IMSI); konvansiyonel IVF mikroskopları ile karşılaştırıldığında özel büyütme teknikleri kullanarak spermlerin incelemesine imkan sağlayan bir yöntemdir. Bu yöntemde, kullanılan büyütmeler 6000 ve üzerine çıkarak morfolojik olarak en iyi spermlerin seçilmesine imkan sağlamaktadır. Bu gelişmiş yöntem sayesinde sperm hücresinde bulunan ve kromatin stabilizasyonunu bozduğu bilinen vakuol (etrafı zarla çevrili boşluklar) gibi bazı hücre içi yapıların tespit edilmesi olası olup, bu defektleri göstermeyen ya da en az defekt gösteren spermler ile ICSI (mikroenjeksiyor) yapılır, ve implantasyon ve gebelik oranlarını artırıp, erken dönem düşük riski ise azaltılabilir.

    IMSI özellikle erkek faktörü vakalarında (oligoastenoteratospermi) ve bir kaç kez deneme yapılmasına karşın gebeliğin elde edilemediği durumlarda başvurulması gereken bir tekniktir. Spermin embriyo gelişimine katkısı insanda iki ya da üçüncü günden sonra artmaktadır. Çünkü embriyo genomu yani sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan yeni genetik yapı bu dönemden sonra tam olarak faaliyete geçer. Genomun sağlıklı çalışmasının dolaylı bir göstergesi embriyonun blastosist evresine kadar yaşamını sürdürmesidir. Dolayısıyla IMSI yöntemi ile seçilen ve kromatinin daha stabilize olduğu düşünülen embriyoların blastosist evresine ulaşma oranlarının, IMSI kullanılmadan seçilen spermlerle oluşturulan embriyolara göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir.

    IMSI tekniğinin uygulanması konvansiyonel ICSI’ye göre daha uzun zaman ve iyi eğitilmiş personel gerektirmekte, daha yüksek bir maliyete neden olmaktadır. IMSI’nin klinik anlamda gerçek faydası prospektif, randomize çalışmaların yapılmasından sonra anlaşılacaktır.

    Tüp bebek uygulamaları içinde hergün farklı bir çözüm önerilmekte ve daha önce tedavi edilememiş birçok hasta artık bu yeni yöntemlerle özlemle bekledikleri bebeklerine kavuşmaktadır. Ama bu süreçte yeni olarak sunulan bazı yöntemler yeterli klinik araştırmalar yapılmadan uygulamaya konulduğu için umulan faydayı sağlayamamaktadır. Bu yeni yöntemler için akılda tutulması gereken uygun hastaya yeterli tecrübeye sahip ekip tarafından bilimsel etkinliği ispatlanmış tedavinin uygulanmasıdır.”

  • Embriyo sayısına kısıtlama getiren yeni yasa : En gelişmiş standartlarda tüp bebek yapılacak !

    Bahçeci Kadın Sağlığı ve Umut Tüp Bebek Merkezleri Laboratuvar Direktörü Doç. Dr. Nadir Çıray, tek embriyo ile ilgili getirilen yeni yasayı şöyle yorumladı:

    7 Mart 2010 tarihi itibari ile geçerlilik kazanan yeni tüp bebek yönetmeliği ile transfer edilecek embriyo sayısı şu şekilde düzenlenmiştir;

    • 35 yaşa kadar ilk 2 uygulamada 1 embriyo verilecek,
    • 35 yaşa kadar 3 ve takip eden uygulamalarda en fazla 2 embriyo verilecek,
    • 35 yaşın üstünde herhangi bir uygulamada en fazla 2 embriyo verilecek.

    Bu yönetmelik ile hedeflenen çoğul gebeliklerin ve buna bağlı oluşan komplikasyonların önlenmesidir. Uygulamaya konan yönetmelik günümüzde benzer işlevi gören uluslararası standartlarla karşılaştırıldığında deyim yerindeyse merkezler ve dolaylı olarak hastalar açısından en zor koşulları oluşturmaktadır. Bu yönetmeliğin benzerleri tek embriyo transferi konusunda dünyada önderliği yapan Kuzey Avrupa ülkelerininkine eşdeğerdir.

    Bu yazıda, yeni yönetmelikte embriyo transferi sayısındaki yeni uygulamayı embriyoloji açısından değerlendireceğim.

    Çünkü embriyo transferi sayısında yapılan değişiklik kanımca en fazla embriyologları ilgilendirmektedir. Mutlaka ki ovulasyon indüksiyonu yani yumurtalıkların uyarılması uygulaması da dolaylı olarak bu yönetmelik sonucu etkilenecek, daha ‘yumuşak’ indüksiyon protokolleri popüler hale gelecektir. Çünkü transfer edilen embriyo sayısını en aza indirgemek, genele yayıldığında, daha az yumurta gereksinimi doğuracaktır. Dolayısıyla, bundan sonra daha az gamet hücresi ile çalışarak en az sayıda embriyo transfer edeceğiz.

    İlk olarak şunu söylemek gerekir; tüp bebek uygulamaları ile oluşan çoğul gebelik ve buna bağlı oluşan komplikasyonları en aza indirgemek açısından bu yönetmelik ile ortaya konulan koşullar doğrudur. Çoğul gebelikleri önlemenin tek koşulu birden fazla embriyo transfer etmemektir. Bu koşul yurtdışında yıllar süren bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu bir gerçektir. Bu koşulu da ilk uygulayan Türkiye değildir, yukarıda da bahsettiğim gibi birçok ülkede yıllardır bu koşullar uygulanmaktadır ve olumlu etkisi de gözlenmiştir. Bundan sonra benzer olumlu etkileri ülkemizde de gözleyeceğiz.

    O halde yeni uygulama ile transfer edilen embriyo sayısını en aza indirgemenin olumsuz yönleri nelerdir? Herkesin üzerinde uzlaştığı söylem gebelik oranının düşmesidir. Bu da bilimsel bir gerçektir, gebelik oranları bir miktar azalacaktır. Öte yandan bilimsel yayınların desteklediği bulgular çerçevesinde, büyük olasılıkla erken doğumlar, riskli gebelikler azalacak, eve bebek götürme oranı olarak tanımlanan, sağlıklı bebek doğum oranı gebelik oranındaki kadar azalmayacak ve belki aynı kalacaktır. Bu da en azından sosyo-ekonomik bir kazanç elde edeceğiz demektir. Günümüze kadar olan yönetmelik çerçevesinde eve bebek götürme oranı hakkında sağlıklı bir veri elde edilemiyor idi, oysa tüp bebekte gerçek başarı bu veri ile ölçülmelidir. Yani transfer edilen embriyoların kaç tanesi sağlıklı bir bebek olarak doğmuştur konusunu bundan sonra konuşmaya ve tartışmaya başlayacağız. Kalite standartlarımızı en yukarıya taşıyacağız.

    Yeni yönetmelik ile ortaya çıkan durum neden en çok embriyologları ilgilendirmektedir? Çünkü tek (ya da en fazla iki) embriyo transfer ederek başarının devamı embriyoloji laboratuvarı açısından iki önemli şarta bağlıdır;

    • Transfer etmek için en iyi embriyoyu seçebilmek,
    • İyi laboratuvar koşullarında embriyo kalitesini koruyabilmek,
    • Gereken durumlarda uzamış embriyo kültürü (blastosist) yapabilecek şartlara sahip olmak,
    • Eldekiler içinde sağlıklı bebek oluşturma olasılığı en yüksek embriyoyu seçme bilgi ve tecrübesine sahip olmak,
    • Arta kalan embriyoları başarıyla saklayabilmek ve tekrar kullanabilmek,
    • Başarılı bir embriyo dondurma protokolü,
    • Dondurulacak embriyoların seçimi,
    • Embriyo dondurma sırasındaki işlem ve manipülasyonlar,
    • Dondurulan embriyoları çözerken canlılığı koruyabilmek,

    Embriyolar farklı günlerde dondurulup çözülebilir; farklı günlerde dondurma ve çözdürme değişik protokollerin uygulanmasını gerektirir çünkü embriyo gelişim günlerine göre embriyoların canlılıklarını koruma farklı şartlar gerektirir.

    Yukarıda anlatmaya çalıştığım perspektif, transfer edilen embriyo sayısındaki değişimlerin laboratuvar açısından değerlendirmesidir. Bu iki koşul birbirini tamamlayıcı unsurlardır. Daha az sayıda embriyo transfer etmek, mutlaka iyi bir embriyo dondurma-çözdürme yetisine sahip olmayı gerektirir. Çünkü önceye göre çok daha fazla sayıda transfer sonrası arta kalan embriyo saklıyor olacağız. Bu embriyoların nasıl dondurulup takip eden tedavilerde ne kadar başarılı olarak çözdürülüp kullanıldıkları çiftler için daha fazla önem taşıyacaktır.

    Mutlaka ki bir ya da iki embriyonun transferi sırasındaki uygulama başarısı da çok önemlidir. Burada belirleyici faktör manipulasyonu yapan doktordur.

    Kısaca özetlemek gerekirse; bu yönetmelik sonrasında ülkemizde en gelişmiş standartlarda tüp bebek uygulamasının önü açılmıştır. Tüp bebek merkezlerinin kendilerini bu standartlara adapte etmeleri ile sadece hastalar ya da sosyo-ekonomik kazançlar söz konusu değildir, ülkemizin bilimsel yayın kalitesinin daha da artması beklenebilir. Doğal olarak beklenti, orta ve uzun vadede uluslararası platformlarda önümüzdeki yıllarda ülkemizin tüp bebek açısından daha fazla söz sahibi olmasıdır.

    Doç. Dr. Nadir Çıray

  • Bahçeci Kadın Sağlığı Merkezi

    Bahçeci Tüp Bebek
    Bahçeci Tüp Bebek Merkezi

    Bahçeci Tüp Bebek

    Amerika’nın en saygın haber dergisi Newsweek tarafından Dünyanın En İyi 3 Tüp Bebek Merkezinden Biri seçilen Bahçeci, 1997 yılından bu yana Prof. Dr. Mustafa Bahçeci başkanlığında hizmet veriyor. Bugün dünyanın 105 ülkesinde 70.000’in üzerinde Bahçeci bebeği bulunuyor. Başarısını ülke sınırlarının dışına taşıyan Bahçeci 7 ülke 13 merkezde aynı kalite anlayışı ile hizmet veriyor.

    Üstün Teknoloji & Uzman Kadro

    Tüp bebek tedavilerinde başarının sırrı, gelişmiş embriyoloji laboratuvarına sahip olmaktan geçiyor. Bahçeci, embriyoloji laboratuvarında en ileri teknolojik donanımı kullanarak özellikle zor vakalarda Avrupa standartlarının üzerinde başarı oranı sunuyor.

    Bahçeci, yatırımlarının önemli bölümünü teknolojik altyapısını sürekli olarak geliştirmeye ve embriyoloji laboratuvarlarını, son teknolojilere uygun donanımlarla güçlendirmeye harcıyor.

    Üreme tıbbı alanındaki son gelişmeler, bulunduğu ülkelerde ilk önce Bahçeci laboratuvarlarında hizmete sunuluyor. Bu nedenle başka hiçbir merkezde uygulanmayan test ve metotlar Bahçeci’de uygulanıyor.

    Her biri yüksek deneyim sahibi 40’ın üzerinde embriyolog ve laboratuvar teknikerinin hizmet verdiği Bahçeci kliniklerinde verimliliği kanıtlanmış tüm yöntem ve teknikler başarı ile uygulanıyor.

     Turquality’e Girmeye Hak Kazanan İlk ve Tek Tüp Bebek

    Bahçeci, Türk markalarının gelişimini destekleyen Turquality üst programına seçilen ilk tüp bebek merkezi. Kazandığı devlet desteği ile Bahçeci, uluslararası arenada artık çok daha güçlü bir marka olarak konumlanıyor.

    1 Değil, 40 Doktor Uzmanlığında Tüp Bebek Tedavisi

    Bahçeci’de tüp bebek tedavisi görenler 40 doktorun uzmanlığından faydalanıyor. Bahçeci her hafta Bahçeci Akademi 40 Doktor Toplantıları düzenliyor. Yurt içi ve yurt dışından tüm doktorların katıldığı bu toplantılarda hastaların dosyaları inceliyor ve en doğru tedaviyi kararlaştırıyor.

    Hasta memnuniyetini ve tedavi başarısını artırmayı ön planda tutan Bahçeci, tüm merkezlerinde hastalarına ücretsiz ön görüşme imkanı sunuyor.

    BAHÇECİ TÜP BEBEK MERKEZİ
    T: 4443949

  • Özel Umut Tüp Bebek Merkezi

    Özel Umut Tüp Bebek Merkezi | 7Özel Umut Tüp Bebek Merkezi, 2007 yılından bu yana Prof. Dr. Mustafa Bahçeci başkanlığında; kadın hastalıkları, kısırlık ve tedavisi konusunda uzmanlaşarak, sadece bu hasta grubuna hitap eden “branş merkez” özelliği ile butik hizmet veriyor.

    Koşuyolu’nda modern mimarisiyle, deneyimli ve tecrübeli ekibini, mevcut tıp teknolojisi ile birleştiren Umut Tüp Bebek Merkezi, teşhis ve tedavide hasta memnuniyetini ve hasta haklarını ön planda tutarak elde ettiği hasta sayısı ve yüksek gebelik oranlarıyla örnek tüp bebek merkezi özelliğini koruyor.

    Deneyimli ekibinden gelen bilgi birikimini, yüksek teknolojik imkanları ve modern tıp literatürüyle harmanlayan Özel Umut Tüp Bebek Merkezi, hem klinik, hem de laboratuvar hizmeti veriyor. Başta infertilite yani kısırlık ve tüp bebek olmak üzere;

    * Jinekoloji
    * Erkeğe bağlı İnfertilite, Teşhis ve Tedavi Yöntemleri
    * Kadına bağlı İnfertilite, Teşhis ve Tedavi Yöntemleri
    * Histereskopi
    * Endoskopik Cerrahi
    * Riskli Gebelik Takibi
    * Psikolojik Danışmanlık
    * Akupunktur

    gibi destek tedavilerle, hastalarına en iyi hizmeti sunmak için çalışıyor.

    Başarıyla Uygulanan Teknikler

    Özel Umut Tüp Bebek Merkezi, çiftin bebek sahibi olma şansını artıracak teknolojinin bütün imkanlarını, alanında uzmanlaşmış çalışanlarıyla uyguluyor. Yüzde 60’a yakın yüksek gebelik oranlarıyla hizmet veren merkezde;

    * IUI (Aşılama),
    * IVF (Tüp Bebek),
    * ICSI (Mikroenjeksiyon),
    * Mikro TESE ( Mikro Testiküler Sperm Ekstraksiyonu),
    * EF (Embriyo Dondurma),
    * IVM (İlaçsız Tüp Bebek),
    * IMSI (Sperm Seçme)

    gibi üremeye yardımcı son tedavi teknikleri uygulanıyor.

    EKİBİMİZ
    Op. Dr. Süleyman TOSUN – Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
    Doç. Dr. Ulun ULUĞ – Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
    Op. Dr. Emre BAKIRCIOĞLU – Üroloji ve Androloji Uzmanı
    Dr. Çiğdem ÇİZMECİ – Anestezist
    Psikolog Yasemin ABIZ

    Embriyolog
    Aşina BAYRAM
    Ali KIZILKANAT
    Habip ASLAN

    Hemşireler
    Hatice ÖZKAN
    Yasemin KÖROĞLU
    Hatice MUTAVLU
    Esra DEMİRCİ
    Aylin HAFIZOĞLU
    Gülnihal DİRİ
    Perihan AÇIKGÖZ
    Zulal DALOĞLU
    Tıbbi Sekreterler
    Özlem ELİTOK UÇAN
    Yasemin YILMAZ
    Tuğçe GÖKÇEN
    Demet VARLI

    Hasta İlişkiler Sorumlusu
    Neslihan İLKILIÇ

    Muhasebe
    Sena GÖKÇEN

    ÖZEL UMUT TÜP BEBEK MERKEZİ
    Koşuyolu Cad. No: 26-28
    Koşuyolu 34718
    Kadiköy / İstanbul

    Telefon : 216 545 55 55
    Faks : 216 340 80 00
    www.umuttupbebek.com