Etiket: kısırlık

  • Çikolata Kisti

    Çikolata Kisti

    Rahimde her adet döneminde iç yüzeydeki kalınlaşmayla birlikte embriyonun yerleşmesi için uygun bir ortam oluşturulur. Yumurtalıklardan salgılanan yumurtanın döllenmemesi halinde, kalınlaşan iç tabaka adet kanaması şeklinde dışarıya atılır. Bu süreçte kanama olağan dışı bir şekilde geriye akarsa, karın boşluğuna bir miktar kan taşınır. Sadece rahim içinde olan endometrium hücrelerinin başka bir bölgede olması durumunda burada yine her ay yaptığı gibi kalınlaşma yaparak, yine kanmayla dökülme yaşanır. Bu zamanla birikim yapar ve bu alanda iltihabik reaksiyonlar, yapışıklıklar ya da burada kitle oluşumuna neden olur.

    Bu şekilde endometrium hücreleri yumurtalıklara yerleşirse, içi erimiş çikolataya benzer bir sıvıyla dolu olan ve bu yüzden çikolata kisti olarak adlandırılan yapılar oluşur. Çikolata kisti kadında genellikle pelvik ağrısı, cinsel ilişkide derinde hissedilen ağrı, adet kanamasında ağrı gibi etkilerle kendini belli edebilir. Bu ağrılar adet ağrılarına benzese de, ağrı kesici ilaçlarla giderilemeyecek kadar şiddetli olması karakteristik özelliktedir.

    Kadında gebe kalamama, kısırlık ya da adet düzensizliği gibi sorunların bir nedeni de çikolata kistleri olabilir. Kanama yüzünden oluşan atıklar yapışıklıklara neden olup, fallop tüplerinde tıkanıklığa ya da tüplerin saçaklarındaki işlev bozukluğuna sebep olabilir. Yumurtalıklardan salınan yumurta hücreleri tüplere geçemediğinden ya da burada ilerleyemediğinden kısırlık sorunu yaşanabilir.

    Çikolata kistinin evreleri

    Çikolata kistleri yerleşimlerine, boyutuna, bulunduğu yerdeki derinliğine ve miktarlarına göre değerlendirilip, dört farklı evrede incelenir.

    1 Evre ( Minimal endometriosis ): Bu evrenin henüz hastalığın başlangıç aşaması olduğu ve bu aşamada kistlerin rahatça gözlenemediği söylenebilir. Bu yüzden tanı konulması oldukça güçtür.

    2 Evre ( Hafif endometriosis ): Bu evreye gelmiş olan rahatsızlığın ilerleme gösterdiği, ancak birinci ve ikinci evrede henüz cerrahi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı söylenebilir. Bu evredeki kistler cinsel ilişkide ya da adet döneminde ağrıya neden oluyorsa, laparoskopiyle kistlerin yakılması gündeme gelebilir. Bu evrede henüz ağrıların dayanılabilir nitelikte olması yüzünden, çikolata kistlerinin tedavisi ihmal edilebilir.

    3 Evre ( Orta endometriosis ): Bu evrede ilerleyen kistler, artık rahatlıkla ultrasonda görünebilir hale gelir. Bu kistlerin büyüklüğü bu aşamada yaklaşık 3-4 cm kadar olur. Bu aşamada hastalar rahatsızlıkları daha belirgin şekilde hissederler.

    4 Evre ( Şiddetli endometriosis ): Bu evredeki kistlerin vajinal ultrasonla belirlenmesi mümkündür. Bu evrede yumurtalıklardaki yapışma nedeniyle kistler, bağırsağın farklı alanlarında sonunda, ortasında ya da rahim duvarının arkasında yapışmış şekilde olabilir. Bu aşama çikolata kistlerinin son evresidir. Kadınlar bu evrede çok fazla sorun yaşarlar.

    Vücutta Ca-125 adındaki tümör belirteci çikolata kistinin olması halinde yükselir. Normale Ca-125 değeri sadece yumurtalık kanseri olduğunda yüksek çıkar. Kanserde değeri 700-1000 olurken, endometriozis varlığında değerler 50-100 arasında seyreder. Nadiren bu değer çikolata kistinde, tıpkı yumurtalık kanserlerinde olduğu gibi yüksek çıkabilir.

    Çikolata kistinde en riskli olan evre hangisidir?

    Hastalarda adet ağrıları, cinsel ilişki sırasında oluşan ağrılar, tedavilere yanıt alınamaması halinde yapılacak vajinal ultrasonla rahatlıkla görüntülenen kistler, adet kanaması olduğunda kahverengi kanla kendini gösterebilir. Çikolata kistlerin ilk 2 aşaması fazla şikayete neden olmayan, tehlikesiz evrelerdir. Son 2 evre ise en tehlikeli kabul edilen aşamalardır. Üçüncü evrede başlayan ağrılar oldukça belirgindir. Son aşamaya gelen kistler oluşumlarını tamamladığından, mutlaka cerrahiyle alınmalıdır. Bu evrede oldukça şiddetli ağrılar olmaya başlar. Kistlerin cerrahiyle alınması halinde tüm şikâyetler sona erer. Yeniden oluşmaları nadir olsa da, hastaların düzenli olarak takip edilmesi gerekir.

    Çikolata kisti teşhisi ve boyutları nasıl belirlenmektedir?

    Çikolata kistleri adet döneminde ve cinsel ilişkide ağrıya neden olurlar. Bunun dışında kasıklarda ve karnın alt kısmında da ağrılara neden olabilirler. Bu ağrıların özelliği çok şiddetli olmaları ve ilaçlarla geçmeyecek düzeyde olmasıdır. Kistlerin son iki evresi özellikle ağrıların daha şiddetli olduğu dönemlerdir. Endometriozis yani çikolata kisti rahim içinde olan dokunun rahim dışına yerleşip, burada dokunun aynı davranışını taklit etmesiyle olur. Bu dokular genital organlarda, batın içinde farklı lezyonlara sebep olurlar. Çikolata kistinin hangi evrede olduğu ve boyutları lezyonların yaygınlığına göre belirlenir.

    Bu şekilde tam olarak belirlenmemiş lezyonlar, bulunduğu yer, boyutları, invazyon derinliği, yumurtalıklarda ve fallop tüplerindeki yapışıklıkların oranı değerlendirilerek dört evreye ayrılır. Ayrıca lezyonlar renklerine uygun olarak, beyaz, siyah ya da kırmızı olarak sınıflandırmaya tabi tutulur. Son iki evreye geldiklerinde karında olan yapışıklıklar ileri seviyelere geldiğinden, çikolata kistleri rahatlıkla izlenebilir. Yumurtalıklarda endometriozis olması çikolata kistinin oluşmasını sağlar. Genellikle peritoneal lezyonlarla birlikte izlenen çikolata kistleri, bazen izole olarak görülür. Çikolata kistlerinin çapı 3 cm ya da daha fazla olursa 3 ve üzeri evrede olduğu belirlenir. Kistlerin son evreye geldiğinde ise, yumurtalıkların birbiriyle yapışması ve bağırsakta rektumun orta hatta uterusun arkasına yapışmasıyla tespit edilebilir. Bu aşamada çikolata kistinin hangi evrede olduğu ve boyutları vajinal ultrason yapılarak kolaylıkla belirlenebilir. Kistlere kesin tanı koyulması için, ameliyatın ardından yapılacak patolojik incelemenin sonucunun alınması gerekir.

    Çikolata kisti en şiddetli belirtileri hangi evrede verir?

    Çikolata kistlerinin gelişimi dört evre halinde olur. Bu evrelerin içinde en fazla sorun yaratan dördüncü evredir. Hastalar bu evrede oldukça şiddetli ağrılar hissederler. 35 yaşının üzerinde olan ve gebelik elde edilme sırasında tespit edilebilen kistler, jinekolojik muayeneyle belirlenir ve patolojik inceleme sonucunda kesin tanı koyulabilir. Dördüncü evreye gelen kistlerde boyutlar 3-4 cm olup, karın bölgesinde olan yapışıklıklar en yüksek düzeyde olur.

    Çikolata kistinin belirtileri nedir?

    Çikolata kistlerinin en belirgin belirtileri arasında adet kanamasının aşırı miktarda artması ve adet kanamalarının giderek birbirine yakınlaşması gelir. Bunların dışında adet sırasında idrar yaparken ağrının olması, kabızlık ve ishal gibi sorunların yaşanması, adet kanmalarından önce ve adet kanaması sırasında ağrının olması, kısırlık sorunu yaşanması, cinsel ilişkide derinden ağrı duyulması, dışkılamada ağrı, bağırsak hareketlerinde artış gibi belirtiler meydana gelir.

    Çikolata kistleri tedavi edilmezse neler olabilir?

    Kistlerin tedavi edilmemesi halinde embriyo gelişimi olumsuz etkilenmekte ve embriyonun rahim içine tutunması engellenebilir. Ayrıca spermlerin canlılığını yitirmesine, yumurtalık fonksiyonlarının bozulmasına neden olarak, kısırlığa neden olabilir. Yumurtalık içinde gelişen kistler tedavi edilmediğinde burada işlev bozukluğuna neden olmakta ve yumurtalık rezervine olumsuz etkiler yapmaktadır. Yumurtalık içinden kistler temizlenemediğinde, yumurtalıkların alınması gündeme gelebilir. İlk iki evredeki kistler ilaçlarla ve doğum kontrol hapları sayesinde tedavi edilebilir. Bu tedaviler hormonları baskıladığından, lezyonların gerilemesine neden olur ve kistlerin küçülmesini sağlar.

    Çikolata kisti açısından kimler risklidir?

    Kadınların en fazla etkilendiği sorunlarda olan çikolata kistleri, doğurganlık çağındaki kadınlarda % 5 kadar etkili olur. Ağrılı adet gören ve tedaviye yanıt vermeyen 30-40 yaşları arasındaki kadınlarda % 20-25 oranında etkili olur. Kısırlık sorunu olan kadınların % 40 ı bu kistlerden etkilenir. Ailede annesinde çikolata kisti olan kadınlar bu açıdan diğerlerine göre 6-7 kat daha fazla risklidir. Adet ağrılarını şiddetli yaşayan kadınlar ise, 4-6 kat daha fazla risklidir.

    Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş Sorularınız için Tıklayınız!

  • Tüp Bebekte Yeni Bir Umut Işığı: Kapsamlı Kromozom Taraması

    Tüp Bebekte Yeni Bir Umut Işığı: Kapsamlı Kromozom Taraması

    Kısa bir zaman öncesine kadar çocuk yapmak isteyen fakat bir şekilde hamilelik sağlayamayan ya da hamile kalsa dahi düşük yapan adaylara hamilelik başarısını arttırmak için uygulanan İmplantasyon Öncesi Genetik Tanı (PGT) tekniğinin yerini artık Kapsamlı Kromozom Taraması prosedürü almış durumdadır. Kapsamlı kromozom taraması, tüp bebek tedavi yönteminde oldukça başarılı bir yöntem olarak kendine isim edindi.

    Kapsamlı Kromozom Taraması Nedir?

    Kapsamlı kromozom taraması tüp bebek tedavi yöntemlerinde embriyoların rahime aktarılmasından önce uygulanan ve embriyoların FISH tekniği i ile yalnızca seçilmiş belirli kromozomlar için değil, varolan bütün kromozomlar açısından (24 farklı kromozom) değerlendirilebildiği bir yöntemdir. Array Komperatif Genomik Hibridizasyon ismi verilen yöntem, kısaca aCGH şeklinde isimlendirilir. Bu yöntem ile incelenen embriyoların
    bütün kromozom haritası görülebilir, bu sebeple geçmişte saptanamayan pek çok kromozom seviyesindeki bozuklukta incelenen embriyolar artık tanınabilir.

    aCGH ile PGT yönteminin farkları

    Günümüzde pek çok merkezde uygulanan PGT hizmeti, “Floresan In Situ Hibridizasyon” (FISH) ismi verilen bir yöntemdir. Bu yöntemde embriyolar çoğunlukla yalnızca seçilmiş kromozomlar (5, 7 ya da 9) yönünden incelemeye imkan tanır. İncelenecek olan kromozomlar canlı doğum ile neticelenebilecek genetik bozuklukları ya da erken
    dönem düşüklerde yüksek oranda gözlenen kromozom problemlerini kapsar, bu sebeple de 9 kromozomun tarandığı PGT uygulamalarında embriyoda meydana gelebilecek kromozomal bozuklukların %60-80’i ancak saptanabilir.

    Bunlarla birlikte kalan %20-40’luk bir kromozom bozukluğu bu yöntem ile tespit edelemez. Yani, “normal” bulunmuş bir embriyonun gebelik oluşturamamasının altında bu incelenemeyen kromozomlardaki bir bozukluk olabilir.  Kapsamlı kromozom taraması ile bütün kromozom alanları ayrıntılı olarak görülebilir, bu sayede de incelenen 24 farklı kromozom yönünden normal olan bir embriyonun transferi ile hamilelik oranlarında da bir artış elde edilebilir. Geçtiğimiz Ekim ayında San Diego’da yapılan Amerikan Üreme Derneği (ASRM) toplantısında bu yöntemin uygulanması ile 40lı yaşlardaki kadınların da 30lu yaşlardaki kadınlar kadar yüksek bir hamilelik
    oranı yakalayabilecekleri bildirildi.

    Başka bir yönden, kapsamlı kromozom taraması ile geçmişte saptanamayan kromozom kaynaklı problemler de tespit edilebildiğinden esasında sonucu normal embriyo sağlama şansı da orantılı olarak düşer. Bu şu demektir, bu testi yaptıracak hastaların bir bölümünde, tarama yapılan embriyolar içerisinde normal embriyo saptanamayabilir ve embriyo transferi yapılmayabilir. Bu sebeple incelenecek embriyo sayısının belirli bir sayının üzerinde olması, hamilelik şansının artması için oldukça önemli bir rol oynar.

    Normal olan bir embriyo her zaman hamileliğin oluşmasını sağlar mı?

    Kromozomal bozukluk sebebi yüzünden hamilelik oluşmaması ya da hamilelik oluşsa bile erken dönemlerde kaybedilmesi riski her yaşta meydana gelebilecek bir durumdur. Ancak kadın yaşının özellikle 35’in üzerinde olduğu adaylarda bu risk ekstra artış gösterir. Bu sebeple genetik ayıklama ile normal embriyoların seçilir ve bu risk oldukça ciddi oranlarda azalır. Ancak hamileliğin gerçekleşebilmesi için yalnızca genetik olarak normal bir embriyo sağlamak da yeterli olmaz. Sağlıklı bir rahim dokusu, hamileliğin gerçekleşebilmezsi için esas faktördür.

    PGT yönteminde de kapsamlı kromozom taraması uygulamasında daincelenebilecek embriyo sayısının arttırılması içinile çeşitli hastalarda yüksek doz ilaçlar uygulanabilmektedir. Amaca ulaşmak için yapılıyor olsa dahi, uygulanan yüksek doz ilaçların embriyonun tutunacağı rahim içi duvarına negatif bir etkisi olur. Bazı hastalarda genetik olarak normal bir embriyo elde edilebilse bile uygun olmayan bir rahim dokusu sebebi ile hamilelik sağlayamayabilir. Bu durumda gebelik şansını çoğaltabilmek için genetik işlem uygulanan embriyolar dondurularak muhafaza edilebilir
    ve tedavi ardından vücut 1-2 ay dinlendikten sonra embriyolar çözülerek doğal bir rahim ortamına transfer edilebilir. Bu çözüm yoluyla hamilelik oranlarının %8-10 artması mümkündür.

    Tüp Bebek Tedavisi Prof. Dr. Bülent Tıraş Sorularınız için tıklayınız!

  • Tüp Bebek Neden Tutmaz?

    Tüp Bebek Neden Tutmaz?

     

    Tüp bebek tedavileri için yüzde yüz bir başarı garantisi asla verilemez. Bu sebeple de her denemenin pozitif olarak sonuçlanması mümkündür değildir.  Tüm tedavi öncesi geçirilen süreçte, embriyo gelişim dönemi ve transfer uygulamasında yapılan işlemler gayet başarılı geçse dahi, olumsuz sonuç alma (negatif sonuç) riski mevcuttur.

    Başarılı olmayan bir neticeyle sonuçlanan tüp bebek tedavisi ardından kişilerin haklı olarak yönelttiği ”neden?” sorusuna cevap verebilmek gerekir. Ancak ne yazık ki, tedavi öncesinde, labaratuvar sürecinde ve embriyo transfer işlemlerinde hiçbir olumsuzluk yaşanmamış ve sonrasında da fark edilmemiş ise, bu soruya yanıt verebilmek oldukça güçtür. Çünkü bebek oluşumu oldukça gizemli bir olaydır ve hala mucizevi tarafını muhafaza eder.  Tedavi ardından başarısız bir sonuç almayı etkileyebilecek çok sayıda faktör mevcut olabilir.
    Tüp Bebek tedavilerinde başarısz olmaya sebep olabilen faktörler:
    Anne adayının yaşı ile alakalı olarak yumurta hücrelerinde meydana gelebilecek genetik nedenler, yumurtalıklarının uygulanan ilaçlara yeterli cevap vermemesi, yumurta rezervlerin iyi durumda olmaması ve yumurtlarda meydana gelebilecek morfolojik bozukluklar, baba adayındaki kötü sperm morfolojisi, rahim duvar kalınlığının yeterli kalınlığa erişememesi, adayın verilen ilaçları tavsiye edilen şekilde ve dozda kullanmaması, transfer ardından uyulması gereken kurallara uymaması tüp bebek tedavilerinde olumsuz sonuç almayı etkileyen durumların başında gelir.

    Tedavi ardından embriyoların rahim duvarına tutunma süreci

    Tüp Bebek tedavilerinde anne adayına gelişen embriyoları arasından tutunma yetisi en iyi olanlar aralarından ayrılarak transfer edilir. Embriyolar transfer edildikten sonra tutunma bölgesi olan rahim duvarı tamamen kontrol altında olmayan bir bölgedir. Rahim zarından ötürü olan ve tıbben hala açıklanamayan nedenlerden dolayı tutunma yaşanamayabilir
    1 – Rahim zarı (endometrium) kalınlığı; yaklaşık 8-10 mm olması gereken kalınlık, kimi zaman yeterli olmayabilmektedir. Geçirilmiş enfeksiyon yada cerrahi işlemler neticesinde hasar görmüş rahim zarındaki incelmeye yol açabilir. Bu durum genellikle yanıtı olmayan ve tedaviyi olumsuz etkileyebilecek nedenler arasındadır.
    2 – Rahim duvarında yapısal hastalık olmayışı; özellikle ultrasonla teşhis edilebilecek, myom, polip gibi yer kaplayan sorunlar, embriyonun beslenmesini etkileyebilecek perde (septum-subseptum), yapışıklık gibi patolojilerin daha tedavi başlamadan değerlendirilerek önlemlerinin alınması çok önemlidir.
    Tüm bunların neticesinde, olumsuz sonuç alındığı zaman; neden başarıya ulaşamadık, nerede hata yapıldı, kusur bende mi, gibi soruları sormamak için tedavinin başında oldukça ayrıntılı bir inceleme yapmak gerekir. Başarısızlığa yol açabilecek olası problemler tedavi edildikten sonra tedaviye başlamak, alınabilecek en mantıklı önlemdir.
    Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığına neden olan etkenler nelerdir?

    Tüp bebeğin tutmadığı durumlar için birincil etkenler:
    Gebeliğin gerçeklemesini sağlayacak embriyonun genetik yapısı bozulmuş olması
    Yumurta gelişimini sağlayacak olan ilaçların düzenli olarak kullanılmaması
    Embriyonun gelişimini gerçekleştiren kültür ortamının yeterli olmaması
    Embriyonun dışını saran zarın kalın olması
    Bu gibi durumların olması, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarına yol açabilir.

    Bknz: Başarısız Tüp Bebek Sonrası Yeniden Denemeler Tıklayınız!

    Tüp bebeğin tutmadığı durumlar için ikincil etkenler:

    Rahim ile alakalı doğuştan olan bozukluklar
    Rahimde embriyo tutunmasını engelleyen, miyom ismi verilen rahim dokusundan kaynaklanan, çapları genellikle
    1-15cm arasında değişebilen selim tümörler
    Embriyonun rahim içine tutunarak büyümesini önleyen pıhtılaşma
    Daha önce geçirilmiş enfeksiyon hastalıklar yüzünden ortaya çıkanyapışıklıklar
    Anne adayında genetik ya da daha sonra meydana gelen fonksiyonel bozukluklar
    Bu gibi nedenlerden ötürü, tüp bebek tedavisi birden fazla kez denenmesine rağmen başarılı bir sonuç vermeyebilir.
    Tüp bebeğin tutmadığı durumlar için üçüncül etkenler:
    Endometriosis hastalığı ismi verilen çikolata kistleri
    Tüplerde ortaya çıkan enfeksiyon hastalıkları
    Karın içi ameliyatları sonrası oluşum gösterebilen hidrosalpenks bir başka deyişle tüplerin tıkanarak şişmesi
    Tüplerin tıkanması ya da şişme durumları. (tedavi edilebilir olsa da, gebelik oluşumuna engel teşkil edebilir.)

     

    Sorularınız İçin: Prof. Dr. Bülent Tıraş

     

    Kadınlardaki kısırlık sebepleri nelerdir? Öğrenmek için tıklayınız!

  • Kadınlardaki kısırlık sebepleri nelerdir?

    Kadınlardaki kısırlık sebepleri nelerdir?

    Kadınların kısırlık sorunu yaşaması, gebe kalmayı ve bebek sahibi olmayı engelleyecek bir etkendir. Korunmak amacıyla herhangi bir yöntem kullanılmadan, bir yıl süreyle düzenli bir cinsel ilişkiye rağmen, gebelik elde edilememesi kısırlık olarak tanımlanmaktadır. Erkeklerde olan kısırlık sebeplerinin dışında kadınlara ait olan kısırlık sebepleri de vardır. Kadınlarda bulunan en önemli kısırlık sebebi arasında kabul edilen, yumurtalıklarda yeteri kadar yumurta üretiminin olmaması gebeliğe engeldir. Bu sorun kadında ovulasyon bozukluğu olarak adlandırılır. Önemli olan diğer bir etkende yumurtalık kanallarında bulunan tıkanıklık sorunlarıdır.

    Kadınlardaki kısırlık sebepleri nelerdir?

    • Yumurtlamadan kaynaklanan bozukluklar: Kadınlarda en çok görülen kısırlık sebepleri arasında yer alan yumurtlama bozuklukları gebelik elde edilememesinde etkili olur.
    • Tüplerin hasarlı olması: Kadınların tüplerinde kısmen ya da tamamen tıkanıklık olması halinde, spermle yumurtanın buluşması engellenecektir. Bu etken gebeliğin elde edilmesini imkânsız bir hale getirir.
    • Endometriozis: Bu kadınlarda rahim içi dokusunun rahim dışında gelişmesi olarak tanımlanan bir sorundur.
    • Rahimden kaynaklanan sorunlar: Kadınlarda rahim ağzında enfeksiyon olması, yapısal bozukluklar yüzünden ya da rahimdeki salgıyla ilgili bozukluklar kısırlık sebepleri arasında yer alır.
    • Alerjik etkenler: Kadınlarda olabilecek alerjik etkenlerde, bunların teşhisi ve tedavisi oldukça güç olur. Kısırlık sebebi olarak değerlendirilen bu sorunlar, uzmanlarca araştırılmalıdır.
    • Kadınlardan kaynaklanan sorunlar: Kadınlarda yumurtalık kanalında meydana gelen bazı sorunlar daha çok kadının ikinci gebeliklerinde etkili olur. Rahim ve yumurtalıkların yer aldığı bölgede meydana gelen spesifik hastalıklarında, kısırlık sebepleri arasında değerlendirilmesi gerekir.
    • Kadının yaşı: Kadınlar yaşları ilerledikçe gebe kalmaları zorlaşmaktadır. Çünkü doğumla birlikte belli sayıda yumurta rezerviyle doğan kadın, her adet döneminde belirli sayıda yumurta hücresini harcar. Bu nedenle ilerleyen yaşlarında yumurtalık rezervi azalır ve gebe kalması güçleşir.
    • Hormon bozuklukları: Kadınlarda tiroit hormonu bozukluğu, süt hormonu yüksekliği, erken dönemde menopoza girme gibi etkilerle gebelik elde edilmeyebilir.

    Kadınlarda kısırlığa sebep olan dış etkenler nelerdir?

    Kadınlarda aşırı oranda sigara ve alkol kullanımının olması, obezite derecesinde aşırı kilolu olması, düzensiz cinsel ilişkiye girilmesi, yumurtalıklar ve rahimle ilgili ameliyatların uygulanması ve rahim içi araçların olması gebeliği engelleyecek sorunlardır.

    Kadınlarda kısırlık tedavisi nasıl yapılır?

    Kadınlardaki kısırlık tedavisinin uygulanabilmesi için, öncelikle buna sebep olabilecek etkenler değerlendirilmelidir. Bu sebebe uygun bir tedaviyle kısırlık tedavisi uygulanmalıdır. Bunda çok sayıda etkenin olması yüzünden, sorunun tam olarak belirlenmesi önemlidir. Tıbbi açıdan bir sorun tespit edildiğinde, bunlara uygun tedaviler uygulanabilir. Ancak obezite derecesindeki fazla kilolar, alkol ve sigara kullanımı gibi etkenlerde kadınların kendi çabalarıyla, uzmanlardan destek alarak bu olumsuzlukları aşması gerekir.

    Tüplerin tıkalı olması halinde: Kadınların tüplerinde tıkanıklık olduğu tespit edildiyse, bu sorun laparoskopik yöntemle giderilmeye çalışılır. Genellikle bu durumda çiftlere tüp bebek tedavisi uygulanır. Kadınlarda bu sorun genellikle pelvik enfeksiyona bağlı olarak cidarın tıkanmasından meydana geldiğinden, bunun ameliyatla giderilmesi çok zordur. Ancak tüplerden sadece bir tanesi tıkalı olursa, gebelik elde edilmesi için bir süre beklenebilir. Bu durum kadının yaşının uygun olması halinde tercih edilebilir.

    Endometriyozis olması halinde: Kadınlarda oluşan bu sorun rahim içi tabakasının odaklar halinde rahmin dışında ve karın içinde yerleşmesiyle meydana gelmektedir.  Kadınlarda adet döneminde kanamalar bu odaklarda meydana geldiğinden, bölgede yapışıklıklar olur. Bu etkiler yumurtanın tüplere alınmasını engelleyecek dereceye gelebilir. Bazı kadınlarda fallop tüplerini yaptığı baskıyla tıkayabilir.

    Yumurtlama bozukluklarının olması halinde: Kadınlardaki kısırlığın bu sebeplerle oluşması halinde, yumurtlamayı engelleyen etkiler giderilmeye çalışılır. Bu sorunların arasında tiroit bezi hastalıkları, kontrolsüz şeker hastalığı, böbrek sorunları ve kullanılan bazı ilaçlar olabilir. En fazla görülen nedeni ise polikistik over sendromunun olmasıdır. Bu rahatsızlıkta kadında aşırı tüylenme, adet düzensizliği, büyümüş yumurtalıklar karakterizedir. Tedavi yapılan tespitlere yönelik uygulanmaktadır. Kısırlığın sebebi yumurtlamadan kaynaklanıyorsa, kadına ovulasyon indüksiyonu tedavisi yapılabilir. Bununla yumurtlama yeniden sağlanabilir ve doğal yollarla gebelik elde edilebilir.

    Kısırlık tedavisi ne kadar sürmektedir?

    Kadınlarda kısırlık tedavisi en az 6 ay süreyle devam etmelidir. Bu tedaviler uygulanırken, en önemli unsur çiftlerin sabırlı yaklaşımıdır. Tedavilerin uzun sürmesi halinde kadınların yaşı dikkate alınmalıdır. Gerekirse çiftlerin bebek sahibi olmasını sağlayacak tüp bebek tedavisine başlanmalıdır.

     

    Sorularınız İçin: Prof. Dr. Bülent Tıraş

     

     

     

     

  • Hamile Kalamamanın Sebepleri

    Hamile Kalamamanın Sebepleri

    Hamile kalmak günümüzde çeşitli nedenlerden zorlaştı. Hamile kalamamanın sebepleri makalemizde bunun cevaplarına yer verdik. Hamile kalmak için duygusal ve fiziksel olarak sağlıklı ve hazır olmalısınız.Stres, üzüntü, genetik faktörler, teknoloji, yumurtalıklardaki hastalıklar, bedendeki enfeksiyonlar ve daha pek çok durum hamilelik durumunu etkiler. Çağımızda gebe kalamamanın sebepleri arasında en çok öne çıkanlardan biri strestir. Stres bağışıklık sistemini zayıflatır, kadınların adet perioduna etki eder, erkeklerde ereksiyona mani olur.
    Hamile kalamamanın nedenleri şunlardır;

    Yetersiz Uyku
    Uykudan yoksun, uykusunu yeterli alamayan kişilerin bağışıklık sistemleri bir süre sonra yavaşlar.
    Bu hamile kalamamanın sebeplerindendir.
    İmmune sistemi zayıfladığında, daha sık enfeksiyona yakalanırsınız ve bu durum döllenme mekanizmasını olumsuz etkiler.

    Kilo Problemi
    Şayet bir kadın olması gerekenden çok daha düşük veya yüksek bir kiloya sahipse hamile kalması güçleşir.
    Her ay düzenli adet görüp yumurtlamasına rağmen, kilo sorunu hamile kalma şansını düşürür.
    Uzmanlar yeterli beslenmemiş kadının yumurtlama sorunu yaşayabildiğini bildiriyorlar, aynı sorunun obez kadınlarda da görüldüğü konusuna dikkat çekiyorlar.
    Hamile kalmak için, öncelikle bir diyetisyene başvurun ve  ideal kilonuza kavuşun.

    Yumurtlama(Ovulasyon) Belirtileri ve Ovulasyon Tarihini Hesaplama okumak için tıklayınız

     

    Teknoloji
    Çeşitli çalışmalar teknoloji ve sperm hasarı arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyor.
    Çoğu erkekte ceplerinde yani üreme organlarına yakın cep telefonu taşıma alışkanlığı var.
    Üreme organlarına yakın cep telefonu ve laptop sperm ve yumurtalıkları olumsuz etkileyerek hamile kalmayı güçleştiren faktörlerdendir.

    hamile_kalamamanin_sebepleri (2)

    Diş Problemleri
    Dişlerinizi fırçaladıktan sonra diş etlerinde kanama görülüyor mu?
    Diş etleriniz kırmızı ve şiş mi görünüyor, o zaman muhetemelen
    periodontal hastalık olarak adlandırılan bir dişeti hastalığınız var.
    Bu hastalık hamile kalmayı güçleştiren nedenlerdendir.
    Bir an önce diş doktoruna gidip tedavinizi olun.

    hamile_kalamamanin_sebepleri (5)

    Polikistik Over Sendromu veya PCOS
    Bu durum çok karmaşık bir şeydir. Bu rahatsızlık yumurtalıklardan kaynaklanan bir döllenme bozukluğudur.
    Yapılan bazı çalışmalar PKOS rahatsızlığının diyet ve egzersiz yardımı ile kalıcı tedavi edilebileceğini gösteriyor.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Kadınlarda Kısırlık Nedenleri

    Kadınlarda Kısırlık Nedenleri

    Kadınlar kulübü editörleri olarak araştırdık, kadınlarda kısırlık neden olur, kadınlarda kısırlık nedenleri makalemizi hazırladık. Kısırlık, tıbbi adıyla infertilite pek çok kadında görülebilen, yaygın bir sorundur. Kısırlık uzun süre korunmasız ilişkiye girilip, çocuk sahibi olamamak olarak tanımlanmaktadır. Kısırlık nedenleri arasında pek çok faktör vardır. Yaş, beslenme, yaşam tarzı, stres, sağlık koşulları, mesleki riskler bunlardan bazılarıdır. Bu gibi faktörler genel sağlığınızı etkilemekle kalmaz, doğurganlığınızda da menfi yönde iz bırakır.İstatistikler yedi çiftten birinin doğurganlık sorunları ile uğraşmak zorunda olduğunu göstermektedir.1 yılı aşkın düzenli cinsellik yaşıyor ve bebek sahibi olamıyorsanız, bir doktora görünüm nedenini araştırma zamanınız gelmiş demektir. Uzmanlar kadınlarda kısırlık sebeplerini şu şekilde bildiriyor.

    Yumurtalıklarda Bozukluklar
    Kadınlarda kısırlığın en yaygın nedeni yumurtalıklardaki sorunlardaır.
    Polikistik over sendromu, yumurtalık rezervinde düşme, tiroidlerde hastalık yumurtalıkları etkileyen durumlardır.

    Sigara
    Sigara içmek hem kadınlarda hem de erkeklerde kısırlık riskini artırabilen faktörlerdendir.
    Şayet kısırlık tedavisi görüyorsanız, sigara bu tedavinin etkisini azaltabilecek faktörlerdendir.
    Sigara içmesine rağmen tedavi başarılı olduysa, düşük yapma oranı yüksektir.

    Yaş
    32 yaşından itibaren kadında doğurganlık düzeylerinde azalma başlamaktadır.
    35 yaşındaki bir kadının 20 yaşa oranla hamile kalma ihtimali daha düşüktür.

    Obezite
    Son yüzyıldaki refah seviyesindeki hızlı artış şişmanlık sorununu da beraber getirmiştir.
    Araştırmalar şişman kadınlarda, kısırlıkla, normal kilodaki kadınlara nazaran daha sık karşılaşıldığını gösteriyor.
    Fazla kilolu olmak ve hareketsiz yaşam kısırlığa neden olan belli başlı faktörlerdendir.

    Yeme Bozuklukları
    Anoreksiyalar yani zayıflık hastaları kısırlık tehlikesiyle karşı karşıya olan gruptandır.
    Bu hastalığın tedavisi için öncelikle bir psikologdan yardım almalıdır.

    Vejeteryan Olmak
    Bilim adamları sıkı vejetaryen yani hiç et yemeyen kişilerin kısırlık riski altında olduklarını bildiriyorlar.
    Vejetaryen kişiler bedenin sağlıklı işlemesini sağlayan demir, çinko, folik asit, B-12 vitamini gibi vitamin ve mineralleri almayarak, anne olma şansını tehlikeye atıyorlar.
    Şayet vejetaryenseniz ve bu vitaminlerden de mahrum kalmak istemiyorsanız, doktora danışarak tablet hap şeklinde alabilirsiniz.

    Egzersiz Eksikliği
    Hareketsiz, sporsuz bir yaşam kısırlığı tetikleyen unsurlardandır.
    Günde ez azından yarım saat yürüyüş yapmalıdır.

    Aşırı Spor
    İfrat ve tefrit arasında orta yolu bulmalı, hiç birşey de aşırıya kaçmamalıdır.
    Sağlıklı ve fit bir beden için kendini aşırı yormamalıdır.
    Günde 7 saatten fazla hareket eden veya egzersiz yapan kişilerin yumurtlama problemleriyle karşılaştığı görülmüştür.

    Stres
    Kadının ovülasyonunu etkileyen bir neden de strestir.
    Ağacı kurt, insanı dert yer sözü meşhurdur.
    Mümkün mertebe stresten ve strese yol açan kişilerden uzak durun.

     YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Tüp bebek uygulamasında ‘yaş’ başarıyı etkiliyor

    Tüp bebek uygulamasında ‘yaş’ başarıyı etkiliyor

    “35 yaşından küçük kadınlarda tüp bebekte canlı doğum oranı yüzde 35’i bulurken, 40 yaş üzerinde yüzde 5-14 gibi daha düşük oranlardadır. Buna bebek sahibi olamamanın stresini eklersek, tüp bebek uygulamasında yaşın ne kadar önemli olduğu görülmektedir”

    Tüp bebek uygulamasında başarıyı bir çok faktörün etkilediği ancak bunların başında ”kadının yaşı”nın geldiği bildirildi.

    Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Berker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bebek sahibi olamamanın günümüzün önemli bir sağlık sorununu teşkil ettiğini belirterek, aile sağlığının, toplum sağlığını oluşturduğu noktasından hareketle bebek isteyen çiftlere bu mutluluğu yaşatmanın aslında en önemli sağlık hizmetleri arasında yer aldığını söyledi.

    Bebek sahibi olmak isteyen çiftlere bu konuda en yardımcı yöntemin tüp bebek uygulaması olduğunu vurgulayan, Berker, ”doğal yoldan gebelik oranının en fazla yüzde 15-20’yi bulduğunu, tüp bebek başarısı oranlarının da bunun çok üzerinde olduğunu ifade etti.

    Tüp bebekte uygulanan tedavi yöntemlerinin, gelişen teknoloji ve gelişen teknikler sayesinde bebek sahibi olamayan çiftler için umut olarak görüldüğünü anlatan Berker, ”Fakat çiftler bir tüp bebek uygulamasından hemen pozitif bir sonuç beklemektedirler, ki bu doğru bir beklenti değildir. Burada bilinmesi gereken en önemli nokta tüp bebek tedavisinin ‘eve bebek götürülünce’ sonuçlandığıdır” şeklinde konuştu.

    Tüp bebek tedavisini sadece bir uygulama ile sınırlandırmanın doğru bir yaklaşım olmadığını ifade eden Berker, tüp bebek uygulama sayısı arttıkça başarı oranının da yükseleceğini kaydetti.

    Tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de evlilik yaşının arttığına dikkati çeken Berker, artık çiftlerin daha geç yaşlarda bebek sahibi olmak durumunda kaldığını söyledi.

    Yaşla birlikte başarı oranı düşüyor
    Tüp bebek uygulamasında başarıyı etkileyen ”infertilite sebebi, yumurtalık kapasitesi, sperm sayısı” gibi birçok faktör bulunmakla birlikte, en önemli faktörün kadın yaşı olduğunu belirten Berken, ”tedavi uygulanacak kadının yaşı, tüp bebek tedavisinin başarısı için son derece önemlidir” dedi. Berker, şunları kaydetti: ”1-2 milyon yumurtalık rezervi ile dünyaya gelen bir kız çocuğunun yumurtalık rezervi adet görmeye başladığı yaşlarda 250-300 bine kadar düşmekte menopoz dönemine kadar hızla azalmaktadır. 37 yaşından sonra ise hem yumurtalık rezervindeki kayıp belirginleşmekte hem de yumurtanın kalitesi düşmektedir. Bir kadının hamilelik için en verimli yaşı 25-34 yaş arasıdır. Kadının yaşı ilerledikçe hem yumurta kalitesi hem de yumurta sayısı azalmaktadır, bununla beraber tedavinin başarı oranı ilerleyen yaşa bağlı olarak azalmakta, düşük riski de artmaktadır. 35 yaşından küçük kadınlarda tüp bebekte canlı doğum oranı yüzde 35 gibi yüksek bir değer iken, bu 35-37 yaş grubu için yüzde 28, 38-39 yaş grubu için yüzde 21, ve 40 yaş üzerinde yüzde yüzde 5-14 gibi daha düşük oranlardadır. Bir de bunlara bebek sahibi olamamanın stresini eklersek kadın yaşının ne kadar önemli olduğu görülmektedir.”

    Türkiye’de SGK tarafından karşılanan ve çoğul gebelikleri önlemek amacıyla transfer edilecek embriyo sayısının maksimum 2 ile sınırlandırıldığını hatırlatan Berker, ”Bu yaklaşım çoğul gebeliklerin önüne geçmekte etkilidir ancak tüp bebek başarısını da sınırlamaktadır” dedi. Tüp bebek uygulamasına hazırlanmanın hem maddi hem manevi olarak çiftlerin üzerinde bir sıkıntı oluşturduğuna işaret eden Berker, Torba Yasa tasarısı ile Türkiye’de SGK tarafından karşılanan deneme sayısının 2’den 3’e çıkarılmasına dönük çalışmaların bebek özlemiyle dolu çiftler için çok güzel bir müjde ve tarif edilemez bir mutluluk olacağını söyledi.

    Yaş sınırı 41’e çıkarılmalı
    Ayrıca halen 39 yaşla sınırlı olan tüp bebek desteğinin günümüz koşulları dikkate alınarak daha ileri yaşlara çekilmesinin önemine değinen Berker, yaş sınırının geç yaşlarda yapılan evlilikler de dikkate alınarak, 41’e çıkarılması gerektiğini kaydetti.

    Bebek sahibi olmak isteyen ve tedavi sırasında ümitlenen çiftler için tüp bebek uygulamasının başarısızlıkla sonuçlanmasının üzücü bir durum olduğunu belirten Berker, ”Yalnız başarısızlıklarda ümitsiz olmamak gerekir. İlk uygulamada başarısız olmak diğer denemelerde de böyle olacağı anlamına asla gelmez. Burada önemli olan zamanı iyi kullanmaktır. Morali bozup tüp bebek tedavisini ertelemek gebelik şansını azaltır” şeklinde konuştu.

    Tüp bebek tedavisinde kullanılan hormonların vücutta birikmediğini ve hastaya hiçbir risk yaratmadığını da dikkati çeken Berker, bunların vücutta zaten doğal olarak bulunan ve çok kısa bir süre kalan hormonlar olduğunu, bu nedenle hastaların birden fazla tüp bebek tedavisi yaptırmasının hiçbir sağlık sorunu yaratmayacağını bilmesi gerektiğini söyledi.

  • Diş macunu ve sabun kısırlık sebebi mi?

    Diş macunu ve sabun kısırlık sebebi mi?

    Almanya’da yapılan araştırmaya göre, erkeklerde açıklanamayan kısırlık sorunlarının sebebi evlerde kullanılan maddeler olabileceğini gösterdi.

    Diş macunu, sabun, güneş kremi ve bazı plastik maddelerde bulunan her üç kimyasaldan birinin, erkeklerde sperm kalitesini düşürdüğü ortaya çıktı. Almanya ’da yapılan araştırmaya göre, erkeklerde açıklanamayan kısırlık sorunlarının sebebi bu maddeler olabilir.

    Almanya’nın Bonn kentindeki Avrupa Çalışmaları merkezinde yapılan araştırmada, evlerde yaygın olarak ‘görülen‘ 96 kimyasaldan 30′u spermlerin yüzme hareketini doğrudan etkilediği tespit edildi. Öyle ki, spermler yumurtayı döllemek için kritik önem taşıyan enzimleri olması gerekenden daha erken salıyor. Yani sperm, ‘kısır‘ hale geliyor. Araştırma, söz konusu kimyasalların vücuda aynı anda girmesi sonucunda bir tür ‘kokteyl etkisi’ ortaya çıktığını, yani kısırlaştırma etkisinin arttığını da ortaya koydu.

    Kopenhag Üniversitesi’nden Profesör Niels Skakkebaek araştırma hakkında, “Endüstriyel ürünlerdeki endokrin engelleyici kimyasallarla insan spermlerinin işleyişi arasında ilk kez doğrudan bir bağlantı tespit ettik. Bulgularımız, bu kimyasalların önceden düşünüldüğünden daha tehlikeli olduğuna işaret. Fakat modern toplumlarda artan kısırlığı bu şekilde açıklayıp açıklayamayacağımızı gelecekteki araştırmalar gösterecek” dedi.

    The Independent, insanların söz konusu kimyasallara her gün gıda ve içeceklerin yanı sıra krem veya sabun yoluyla da maruz kaldığını; bu araştırmanın sonucunda Avrupa’da bazı ürünlerin kullanımına yasak veya kısıtlama getirilebileceğini yazdı.

  • Miyomlar kısırlık nedeni

    Miyomlar kısırlık nedeni

    Her dört kadından biri hayatının bir döneminde miyom şikayeti ile karşı karşıya kalabiliyor. Miyomun kısırlık riski yarattığını vurgulayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru, bu riskin oluşmasında miyomun çapı ve sayısının etkili olduğunu belirtiyor.

    Prof. Dr. Buyru, “Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de artırabiliyor. Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artıyor. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa daha fazla sorun yaratıyor. Miyomların yol açtığı en büyük problemler; kanama, gebe kalamama, çevre dokulara baskı ve yoğun kanama sonucu ortaya çıkan kansızlık olarak sıralanıyor” diyor.

    Dikkat alerji kapıda

    Bahar ayları alerji ataklarının en fazla olduğu aylar. Bulunduğunuz bölgenin bitki örtüsünü gezen arılar, size alerji yapan polen ve bitki tozlarına karşı koruyucu maddeler içeren bal üretiyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü Dr. Özgür Şamilgil bahar alerjilerinden korunmak için önerilerini sıraladı: “Polen ve bitki tozları sabah-öğle arası havaya daha fazla yayılıyor. Bu yüzden dışarıda spor yapacaksanız en uygun zaman öğleden sonrası. Evinizde mutlaka bahar temizliği yapın. Unutmayın, yastık ve yorganınızın beş yıl kullanımdan sonra, ağırlığının beşte biri akar, mayt, toz vb alerjenlerden oluşuyor. Bu da bahar temizliğinin önemini ispat ediyor.”

    Aktif cinsel yaşam için proteinden kaçmayın

    Protein ağırlıklı beslenmek libido seviyesini yükseltiyor. Günlük aldığınız kalorinin en az yüzde 25’inin proteinden sağlanması gerekiyor. Bu da günde en az 100 gram et, tavuk veya balık ile bir-iki bardak süt tüketerek sağlanabiliyor. Yani libidonuzu artırmak istiyorsanız günde en az üç köfte kadar et, tavuk veya balık ile 400 gram kadar süt, yoğurt veya ayran tüketmeniz gerekiyor.

    PÜF NOKTASI!

    Her gün düzenli olarak bir kase yoğurt yemek, Tip 2 diyabete yakalanma riskini yüzde 24 azaltıyor.

  • Tüp bebekte R-Spodin

    Tüp bebekte R-Spodin

    Amerikalı ve Japonya bilim adamları kadınlarda yumurta kesesinin gelişimini ve büyümesini destekleyen R-Spodin adını verilen yeni bir hormon keşfetti.

    Amerika’da Stanford ve Japonya’da Akira Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda kadınlarda folikül gelişimini destekleyen ve yumurtalıklarda yumurtaların büyümesini uyaran yeni bir hormon keşfedildi. Yeni hormona “R-spondin2” adı verildi.
    Yumurtaların büyümesini sağlayan yeni hormon: R-Spodin

    Acıbadem Maslak Hastanesi Tüp Bebek Merkezi uzmanlarından Op. Dr. Halit Fırat Erden konuyla ilgili şu açıklamada bulundu:
    ”R-Spodin kadınlarda doğurganlık şansını ve tüp bebek tedavilerinde başarıyı artırabilecek bir hormon. Bu hormon sayesinde geçerli doğurganlık tedavilerinin etkinliği artırılabilir veya farklı tedavi seçenekleri oluşturulabilir. Bilim adamları keşfettikleri R-Spodin hormonunu çoğaltıp farelere enjekte ederek olgun yumurta üretimi elde etti. Elde edilen yumurtalarda farelerde yumurtalık hücrelerinin büyümesini desteklemede kullanıldı. Bu yumurtalar döllendiğinde başarılı gebelik ve sağlıklı yavrular dünyaya geldi. Amerikalı ve Japon bilim adamlarının yeni keşfettiği yöntem bize neyi müjdeliyor sorunun yanıtı şudur: Bilimin keşfettiği R-Spodin hormonu, kadının doğurganlığını dolayısıyla da çocuk sahibi olma şansını artıracaktır. Over hormonu Folikül Uyarma Hormonu (FSH) ile birlikte kullanıldığında, FSH nedeniyle tek başına tedaviye iyi yanıt vermeyen kadınlar için yeni bir tedavi seçeneği olabilir.

    Kısırlık Bir Hastalıktır, Eksiklik Değil…
    Op. Dr. Halit Fırat Erden sözlerine şöyle devam etti:
    ”Günümüzde Türk toplumunda kısırlık bir eksiklik olarak görüldüğü için evli çiftler bu sorunu utanılacak bir durum olarak saklamaya çalışıyor.

    Kısırlık sorunu bir eksiklik değil hastalıktır. Kişi nasıl bir alerji hastası olduğunda tedavi oluyorsa çocuk sahibi olamadığında da tedavi olmalıdır.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan çiftler tedavi sürecinde maddi-manevi zor süreçlerden geçtikleri için psikolojileri bozulabilir. Bilim uzun süredir infertil ailelere güzel haberler verebilmek için soluksuz çalışıyor. Tüp bebekte başarıyı artıran yeni hormon R-Spodin’de bu çalışmalardan birinin sonucu. Yeni hormonun keşfi ile tüp bebek tedavi seçeneklerinde her şeyi değişecek gözüyle bakılıyor. Ancak insanlarda etkin bir şekilde kullanması ve güvenli olduğuna karar vermek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.”

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !