Etiket: kilo

  • Kiloya göre su ihtiyacı

    Kiloya göre su ihtiyacı

    Su, insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. İnsan yemek yemeden haftalarca canlılığını sürdürebilirken susuz ancak birkaç gün yaşayabilir. Yaklaşık olarak kanın %92’si, kemiklerin %22’si, beynin ve kasların %75’i sudur. Yetişkin insan vücudunun ortalama %60’ı sudur. Suyun, besinlerin sindiriminden vücuttaki metabolik atıkların uzaklaştırılmasına kadar pek çok aşamada önemli görevleri vardır. Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri, vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Vücutta biriken toksinleri atmak, vücudun ısı dengesini sağlamak için idrarla 1.500 ml, deri yoluyla 500 ml, dışkı ve solunum ile 300’er ml (toplamda 2.600 ml) civarında su kaybedilmektedir. İnsan, vücudundaki karbonhidratlarının veya yağlarının tamamını, proteinlerinin yarısını, suyunun %10’unu yitirirse yaşamı tehlikeye girer. Vücuttaki su oranının yeterli düzeyde tutulması yaşamsal önem taşıdığından, her gün kaybedilen miktarlarda su alınması zorunludur.

    Günlük sıvı gereksinimi ve kafeinin etkisi

    Dünya Sağlık Örgütü gün içerisinde bayanların 2,7 litre, erkeklerin ise 3,7 litre sıvı almasını uygun görmektedir. Alkol hariç her türlü sıvı (su, çay, kahve, bitki ve meyve çayları, ayran, maden suyu, sebze ve meyve suları, asitli içecekler, çorba, hatta besinlerin içerisinde bulunan sıvılar dahil) bu kapsamda değerlendirilir. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda kafeinin, tek seferde 250 – 300 mg ve üzeri alınmadığı sürece idrar çıkışını artırıcı etkiler göstermediği saptanmıştır. Bu da 5 – 8 fincan çay veya 3 – 5 fincan kahveye eşittir. Yani eski bilgilerin aksine çay, kahve, asitli içecekler vb kısa süre içerisinde aşırı miktarda içilmediği takdirde sıvı ihtiyacını karşılamaya yardımcı olmaktadır. Tabi ki en saf, doğal ve katkısız olan sıvı su olduğu için özellikle su tüketimine önem verilmeli, en azından günlük sıvı gereksinmesinin yarısının su olarak karşılanması önerilmektedir.

    Ancak sıvı gereksinmesi konusunda Dünya Sağlık Örgütü’ne katılmadığım bir konu var: Nasıl ki evimizde bulunan kaktüs ile bahçemizde yetişen söğüt ağacına aynı miktarlarda su vermiyorsak; bireyler arasında da sıvı gereksinimlerinin birbirinden farklılıklar göstermesi gayet normaldir. Yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, beslenme alışkanlıkları, meslek, fizyolojik süreçler, bulunulan ortam sıcaklığı, mevsimler vb durumlara bağlı olarak insanların sıvı ihtiyaçlarının değişkenlik göstermesi çok doğaldır. Bu nedenle “normal iklim şartlarında günlük 35 ml/kg su içilmesi önerilmektedir” veya “her gün vücut ağırlığının %4’ü kadar sıvı alınmalıdır” gibi oransal bir ifade kullanılmasında yarar vardır.

    Sıvı kaybına dikkat!

    Yapılan egzersize bağlı olarak su içimi artırılmalıdır. Kas krampları %95 ihtimalle vücut su kaybından (dehidratasyondan) kaynaklıdır. Vücutta egzersiz sırasında kaybedilen suyun yerine konulması ve tekrar vücut su dengesinin sağlanması için yeterli su tüketimi şarttır. Su tüketimi egzersiz sonrasında olabileceği gibi, vücudu su kaybına hazırlamak adına egzersiz öncesinde, hatta egzersiz esnasında 15’er dakikalık aralıklarla yudum yudum su içilmesi şeklinde olabilir. Özellikle yaz mevsiminde, sıcak bir ortamda yaşanıyorsa, sauna ve buhar odasına girilmişse, kusma ve ishal durumlarında vb sıvı alımına daha bir önem vermek gerekir. Formula 1 pilotlarının yarış başına ortalama 2 lt sıvı kaybettiği hesaba alınırsa, döner ustasının veya cam fabrikasında çalışan bir işçinin ne denli sıvı kaybedeceğini siz düşünün. Tüm bunların neticesinde su içmek eziyet olmamalı, aksine keyif vermeli.

    Ne zaman ve nasıl su içmeli?

    Öte yandan doğada yararlı olan her şeyin fazlası da zararlıdır. Az içilen suyun zararı kadar gereğinden çok fazla su içilmesi vücutta toksik etki yaratarak su zehirlenmesine neden olabilmektedir. Ancak bu durum “su içme yarışması” gibi sağlığa ve mantığa aykırı durumlarda ortaya çıkabilecek bir tablodur. Zaten vücut belli bir miktardan sonra bulantı, bulanık görme gibi belirtilerle tepki verir ve daha fazla içilmesine engel olur. Kişi yine de ödül kazanmak gibi çıkarlar uğruna kısa sürede çok aşırı miktarlarda su tüketmeye devam ederse gerçekten ölebilir. Tarihte böylesi örneklerle maalesef karşılaşılmıştır.

    Medyada sürekli olarak “aman yemek öncesinde, esnasında veya sonrasında su içmeyin” ya da “sakın soğuk su içmeyin” gibi açıklamalar yapılmaktadır. İnsanlar neye, kime inanacağını şaşırmakta; fazla içilen suyun böbreği yoracağına inanmakta ve su içmekten uzaklaşmaktadır. Halbuki en son endişe böbreği yormak olmalıdır. Yapılan araştırmalar zaten Türk insanının yeterince su içmediğini göstermektedir. Bir de böylesi kanıta dayalı olmayan söylemler ile insanların kafasını daha da karıştırmamak gerekir. Nedendir bilinmez, insanların soğuk su içmelerine engel olmak maksadıyla “yağlı bir tavayı soğuk suyla mı yıkarsınız?” gibi örneklerle açıklama yapanlara “ben bulaşık yıkarken deterjan da kullanıyorum, onu da içmeli miyim?” demek geliyor içimden. Yemekte içilen suyun sindirimi durduracağı gibi açıklamalar yapanların, medyanın gündemine damga vurmak dışında nasıl bir çıkarları olduğunu kestirmek mümkün değil. Gastrik sıvının büyük bir çoğunluğunun su olması, besinlerin sindirimini kolaylaştırması ve midede hacim oluşturarak tokluk hissi sağlaması gibi nedenlerle, biz diyetisyenler “medyatik olamama kaygısı” yaşamadan yemekte su içilmesini özellikle öneriyoruz. Oda sıcaklığındaki, hatta ılık suyun mideyi terk etme hızı soğuk suya kıyasla daha yavaştır. Bu nedenle bir gömlek daha üstün olduğu söylenebilir. Ancak bu demek değildir ki, soğuk su içen kişi sürekli aç gezer ve obeziteye çok daha yatkındır. Siz yeterli miktarda su için de, saatini ve ısısını boş verin.

    Yeterli sıvı tüketiyor musunuz?

    Günlük sıvı tüketiminin yeterli olup olmadığını idrar rengini gözlemleyerek saptamak mümkündür. Renk su gibi berrak ise yeterli; sarıya yakınsa yetersiz demektir. Sabah ilk idrarın rengi biraz sarı olabilir. Ancak vitamin takviyesi veya ilaç almaksızın gün içerisinde de benzer şekilde sarı renkle karşılaşıyorsanız, bilin ki yeterince su içmiyorsunuz. Altın sarısı idrar sizi zengin etmez! Hele ki dudaklarınız kuruyorsa vücudunuz SOS yani acil durum sinyali vermiş demektir. “Save Our Souls” (ruhlarımızı kurtarın) şeklinde folklorik anlamlar yüklenen kısaltması ile tehlikeli durumlarda gerekli yerlere ulaşıp yardım çağrısında bulunmayı anlatan bu durum karşısında hemen su içmek gerekir. Ancak önemli olan, dudaklarımız kurumadan su içebilmeyi alışkanlık haline getirebilmektir.

    Kimisi ise su içme alışkanlığı kazanmak adına turşu gibi tuz içeriği yüksek besinler tüketmektedir. Böylesi bir tablo ciddi ödemlere yol açabilir. Çünkü 1 gram tuz vücutta yaklaşık 200 ml su tutulmasına sebebiyet verir. Öte yandan metro istasyonları, alışveriş merkezleri vb yerlerde bulunan su otomatları sayısının meşrubat, çikolata gibi abur cubur ürünlerin satıldığı otomatların sayısını aşmadığı sürece toplum olarak basküller ile barışık olabileceğimizi pek düşünmüyorum.

     

    Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE

  • Kilo Verememe Nedeni

    Kilo Verememe Nedeni

    Hemen hemen her kadının ilk sorunlarından biri olan kilo verme problemini siz de yaşıyorsanız bu yazımıza bir göz atın deriz. Sağlıklı yaşamanın anahtarı olan kilo vermek bazen imkansızlaşır.

    Nedenleri ise tek değildir, birçok nedeni olabilir. Düzenli diyet yaptığınız halde istediğiniz sonuca ulaşamıyorsanız kilo verememenizin nedenleri bunlar olabilir.

    İşte kilo verememenizin nedeni:

    Kansızlık

    Oldukça yaygın olan kansızlık durumu kilo alımını büyük oranda etkiliyor. Kan tahliliyle ortaya çıkıyor ve sürekli uyuma isteği, kansızlık, üşengeçlik gibi belirtilerle kendisini gösteriyor. Kansızlığın üstesinden gelmek için bol oranda demir içeren besinler tüketmekte fayda var.

    kilo-verememe-nedeni-2

    Tiroit hormonları

    Tiroit sorunu ne yazık ki her yaşta görülebiliyor. Tanısı basit bir kan testiyle koyulabiliyor. Eğer tiroit hastalığınız varsa kilo alamamanızın en büyük nedeni bu olabilir. Tedavi edilmediği takdirde birçok hastalığı beraberinde getiriyor.

    D vitamini eksikliği

    D vitamini eksikliği kilo vermeyi zorlaştırırken aksine kilo almayı zorlaştırıyor. Bu nedenle D vitamini eksikliğine dikkat etmek gerekiyor.

    Sağlıklı bir şekilde kilo vermek istiyorsanız bu 3 maddeye dikkat etmenizde fayda var.

  • Zayıf Gösteren Kombin Önerileri

    Zayıf Gösteren Kombin Önerileri

    Fazla kiloları saklamak her kadının hayalidir ancak kolay değildir. Her ne kadar ince görünmek kolay olmasa da bu yöntemlerle daha zarif görüneceksiniz.

    Artık fazla kilolarınız dert olmaktan çıksın. Üzerinize giyeceğiniz kıyafetlere ufak tefek değişiklikler yaparak zayıf görünmeniz mümkün. Neyi nasıl giyeceğinizi bilirseniz kıyafet seçimi artık zor olmaktan çıkar. Ayrıca diyet yapmanıza da gerek kalmaz. Şimdi moralinizi yükseltin ve yazımıza odaklanın.

    Saklamak istediğiniz bölgeyi belirleyin

    Giydiklerinizle zayıf görünmeyi başarmak için öncelikle saklamak istediğiniz bölgeyi belirleyin ve kıyafet seçiminizi buna göre yapın.

    Kıyafet tercihleriniz o bölgeyi kapatacak tarzda olsun. Vücudunuzda kilolu bölgeyi kapatıp zayıf olan kısımları ön plana çıkarmak için vücudunuzun ince olan bölgelerine oturan ve kilolu olan bölgelerine doğru genişleyen bir kıyafet tercih etmelisiniz.

    Böylelikle ortada göze batan bir yer olmayacaktır. Diğer bir öneri ise eğer vücudunuzda kilolu olan kısım üst kısımsa üst tarafınızı kapatacak koyu renkli kıyafetler tercih edin. Kol ve göbeğinizde kilo sorununuz varsa bu ortadan kalkmış olacak.

    Eğer kilolu olan tarafınız bacak ve kalçalarınız ise aşağı doğru bolaran elbise veya eteklerle kombin yapabilirsiniz. Ama tek renk kombinler oluşturmanızda fayda var.

    zayif-goteren-kombin-onerileri-1

    Uygun kesimli model seçin

    Kilolusunuz diye bol kıyafetler giymenizin anlamı yok. Kilonuzu kapatmak ve daha ince görünmek için vücudunuz için uygun kıyafet kesimi seçmeniz gerekir. Bol kıyafetler içine saklanıp moralinizi bozmanıza gerek yok.

    Bacaklarınız iri bir kadınsanız desenli çoraplar yerine tek desen ve tek renk çoraplar tercih edin. Pantolon seçiminiz ütü çizgili ve klasik kesimli olanları tercih edin.  Kesinlikle likralı kıyafetler tercih etmeyin. Bu sizi olduğunuzdan daha da kilolu gösterecektir.

    Kadınlar Kulübü olarak sizlere birkaç kombin önerileri sunduk. Umarız sizin için faydalı olmuştur.

  • Fazla kilolardan kurtulmaya ne dersiniz? Diyette son nokta!

    Fazla kilolardan kurtulmaya ne dersiniz? Diyette son nokta!

    Herkesin korkulu rüyası şu fazla kilolardan kurulmaya ne dersiniz? Birazdan açıklayacağımız bu tarifle fazla kilolarınızdan kurtulacaksınız.

    Kilo vermeyi kim istemez ki! Ancak kilo vermek görüldüğü kadar kolay değildir. Bazın insanların kilo alması ne kadar zorsa kilo veremeyenlerin sayısı daha yüksektir. Fazla kilolardan kurtulmak için farklı yollar denediniz ama etkisi olmadıysa bir de buna göz atın derim. Sağlıklı bir şekilde doğal yiyeceklerle zayıflamak için bu tarifi mutlaka deneyin. İşte size kilo verdiren tarifi paylaşıyorum.

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli Smoothie

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli tarifin yapımı son derece basittir. Kolay hazırlanmasının yanı sıra sizi çok tok tutacaktır.  Kilo verdirmesinin yanı sıra içerdiği vitamin değerlerinden dolayı temizleyici ve tedavi etme özelliği vardır. Hazırlanışı sadece 2 malzemeden oluşan bu tarif kolay yoldan zayıflamanızı sağlayacaktır.

    fazla-kilo-1

    İsterseniz malzemeler neymiş bakalım:

    2 su bardağı su

    2 su bardağı taze ananas

    1 sap kereviz

    Yarım limonun suyu

    1 çorba kaşığı bal

    Yapılışı:

    Bu karışımı yapmak oldukça basit demiştik. Öncelikle iki su bardağı ananas elde edene kadar dilimleyin. Daha sonra kerevizleri dilimleyin ve yarım limonun suyunu sıkın. Bu 3 malzemeyi mutfak robotunuza aktarın. İçine 2 su bardağı su ve 1 çorba kaşığı bal ekleyin. Pürüzsüz bir sıvı edene kadar robotta karıştırın.  Artık kilo verdiren tarifiniz hazır.

    Bu malzemelerle iki smoothie elde edebilirsiniz. Elde ettiğiniz bu ilki kullanımlık olan karımın ilkini sabah aç karna içeceksiniz. Diğerini ise öğle yemeği arasında tüketmelisiniz. Bu tarifte en etkili formül kerevizi ve ananası organik bulmanız. En fazla etkiyi bu şekilde olursa görebilirsiniz.

    Ananas ve kereviz aynı zamanda idrar söktürücü ve iltihaplara karşı etkili bir özelliğe sahiptir. İkisi bir araya geldiğinde hem kilo verdiriyor hem de diğer işlevlere yarıyor. Ancak unutulmaması gereken önemli bir yarıntı var.

    Kilo Verdiren Ananas ve Kerevizli Smoothie tarifi tek başına kilo verdirmez. Bununla birlikte bir egzersiz programı yapmanız gerekmektedir. Bu tarif sadece sizin diyet sürecinizi kısaltır.  Herkesin metabolizma değerleri farklıdır bu nedenle etkisinin kişiden kişiye değiştiğini unutmayın. Öncelikle kilo vermeye motive olmalısınız kolay gelsin!

  • Kışın kilo almamak için neler yapmalıyız?

    Kışın kilo almamak için neler yapmalıyız?

    Kış aylarında vücut ve metabolizma kendini koruma altına almıştır ve daha yavaş çalışmaya başlar. Kışın yeme ihtiyacı artan kişi çok fazla karbonhidratlı yiyecekler yeme ihtiyacı duyar. Terleme de çok az olduğundan dolayı metabolizma hızı minimumdur. Bu yüzden bu dönemde dikkat edilmezse kilo artışı kaçınılmaz hale gelir.

    • –    5-6 öğünden oluşan az ve sık beslenme sistemini uygulayın,
    • –    Metabolizmanızı hızlandırın,
    • –    Kan şekerini dengede tutup açlık oluşmaması için proteinli yiyeceklerle karbonhidratlı yiyecekleri karışık tüketin,
    • –    Güne sıkı bir kahvaltı ile başlayın,
    • –    Yağı, şekeri azaltın,
    • –    Haftada 2-3 kez balık yiyin kalp ve kemik sağlığınızı garantiye alın,
    • –    Bol su tüketin,
    • –    Gece evde oturmaları uzun olduğundan atıştırma yapmayın,
    • –    Susamadan da su için,
    • –    Siyah çay ve kahve yerine bitki çayıyla içinizi ısıtın,
    • –    Mutlaka egzersiz yapın
    • –    Unutmayın: Tatlı sizi ısıtmaz!
    • –    Uzun süreli açlıklardan kaçınılmalıdır. Enerji ihtiyacının karşılanması için fast food ya da yağdan, şekerden zengin gıdalara yönelmek doğru değildir. Kış mevsiminin soğuk günlerinde “Tatlı yersem ısınırım” mantığından vazgeçilmeli, gün içerisinde yeterli ve dengeli beslenerek vücudun ısı dengesinin korunması sağlanmalıdır.

    Kilolu olanların kışın kilo alması daha kolaydır. En önemli nedeni soğuk hava ve günlerin kısa olması nedeniyle fiziksel aktivite azlığı ve fazla dışarı çıkamamanın verdiği sıkıntı nedeniyle aşırı yemedir. Yüksek kalorili tatlı ve küçük atıştırmalıkları mutfakta gözönünde bulundurmaktan sakının. Tam buğday ekmeği, bakliyat, kurutulmuş meyve gibi seçenekleri tercih edin. Mümkün olduğunca hazır yemek ve fast food sipariş etmekten kaçının. Havanın soğuk olması spor yapmayı bırakmak için bir bahane olmamalıdır. Yazın ve sonbaharda devam ettiğiniz sporu birden bırakmanız kilo almanızı kolaylaştıracaktır. Çok soğuk olmayan ve rüzgarsız havalarda sıkı giyinmek kaydı ile yürüyüş yararlı olabilir. Bunun dışında evde ya da kulüplerde egzersiz, yoga ve dans gibi aktivitelerde de bulunabilirsiniz.Her gün aynı şeyleri yemeyin

    Beslenmelerinde nelere dikkat etmeliler?

    Kahvaltıda özellikle nişastalı ve yulaf gibi lifli gıdaları tercih edin. Böylece hem enerji hem de bol vitamin ve mineral desteği sağlamış olursunuz. Kahvaltılık gevrekler bu konuda mükemmel seçimdir. Bunlara şeker eklemekten kaçının, tadını kuru meyvelerle sağlayın. Sağlıklı bir diyet günde 5 porsiyon meyve ve sebze içermelidir. Hergün aynı şeyleri yemeyin. Kış sebzelerinin vitamin deposu olduğunu unutmayın ve yemeklerinizde bolca kullanın. Özellikle kök sebzeler, karnıbahar ve lahananın besleyici özellikleri çok fazladır. Süt ve süt ürünleri protein, A ve B12 vitaminleri için önemli kaynaklardır. Bunlar aynı zamanda kemik sağlığımız için elzem olan kalsiyum da içerirler. Bu ürünlerden yağı azaltılmış olanları özellikle tercih edin. Ülkemizin bir çok bölgesinde kışın ciltte D vitamini sentezi çok azalır. Bir bardak katkısız süt ya da taze sıkılmış portakal suyu yaklaşık 100 Ünite D vitamini içerir. Balık, özellikle somon balığında D vitamini bulunmaktadır. Kanda D vitamini düzeyi düşük bulunan yaşlılarda mutlaka D vitamini tedavisi yapılmalıdır.Kış aylarında sıvı tüketiminde azalma oluyor.

    Bunu önlemek için neler yapabiliriz?

    Gribin neden olduğu ateş yüksekliği ya da gastroenterite bağlı kusma ve ishalin yarattığı sıvı kaybına genellikle bu rahatsızlıkların yaptığı yeme ve içme isteğinde azalmada eklenince dehidratasyon yani sıvı kayıpları kolaylıkla ortaya çıkar. Tüm bunların yanında herhangi bir rahatsızlığı olmamasına rağmen aşırı sıcak ev ortamında veya gereğinden fazla giyinen yaşlılar da terleme yoluyla fazla miktarda sıvı kaybedebilirler.

    Dehidratasyonun bulguları; halsizlik, baş ağrısı, burunda kuruma, dudaklarda, dilde ve ağızda kurumanın yarattığı rahatsızlık hissidir. En az günde 6-8 bardak sıvı alımı önerilmektedir, suya ilave olarak meyve suları, süt, çay vb. gibi içecekler tüketmek gerekir. Kış boyunca sıcak içecekler tüketmek sizi sıcak tutacaktır. Ancak bazı sıcak içecekler yüksek kalori taşırlar. Kahve dükkanlarındaki sütlü ve şuruplu kahveler ve sıcak çikolata aldığınız kalori miktarını daha da artıracaktır.

    Güncel diyet haberleri için tıklayın !

  • Çocuklarda Obezite Ve Obeziteden Kurtulma Yolları

    Çocuklarda Obezite Ve Obeziteden Kurtulma Yolları

    Kadınlar kulübü editörleri olarak araştırdık, çocuklarda obezite ve obeziteden kurtulma yolları makalemizi hazırladık. Beslenme ve diyet uzmanlarının önerilerinden
    oluşan çocuklarda obezite tedavisi yazımız ebeveynleri bilinçlendirme amaçlıdır. Çocuklarda şişmanlık neden bir sağlık sorunu olarak kabul edilir? Şişman, yüzünden kan fışkıran çocuk sağlıklı çocuk demek değil midir?
    Eskiden çocuğun sağlıklı olması gürbüz olması ve iri olması olarak düşünülürdü. Günümüzde ise tıbbın ilerlemesi ile, uzmanlar, vücutta yağ birikmesinin iyi bir şey olmadığını, ideal olanın normal kiloda olmak olduğunu bildiriyorlar.

    Çocuklarda Obezite Ve Obezite Tedavisi

    Çocuklarda Şişmanlık Nasıl Önlenir?
    Tv’lerden basın yayından, görüp işittiğimiz bir gerçek var ki, son 20 yılda obez çocukların ve gençlerin sayısı hızla artmaktadır.
    Doktorlar ve bilim adamları bu konuda neden endişeliler ve bu durumu tehlike olarak görüyorlar?
    Çocuklarda aşırı kiloyu önlemek için ne gibi önlemler alınmalıdır?Çocuklarda obezite neden bir sağlık sorunu olarak kabul edilmelidir? bu makalemizde bu sorulara cevap vereceğiz.

    Çocuklarda Obezite
    Çocuklarda Obezite

    Şişmanlık oranı gittikçe artmakta ve bu durum kilolu çocuklara sahip ebeveynleri kara kara düşündürmektedir.
    Çünkü aşırı kilo çeşitli sağlık problemlerine yol açıyor mesela
    Yüksek kolesterol ve yüksek kan basıncı kaynaklı kalp hastalıkları
    Diyabet
    Astım
    Uyku Apnesi (uyku sırasında nefes kesintileri)
    Sosyal ayrımcılık, çocukta aşağılık kompleksi, psikolojik sorunlar..
    Ayrıca araştırmalar gösteriyor ki, çocukluk çağında obez olan kişiler, genelde yetişkinliklerinde de şişman olarak kalıyorlar.

    Çocuklar İçin Beslenme Önerileri yazımızı okumak için tıklayınız

    Çocuğunuzda obeziteyi önlemek için bir ebeveyn olarak ne yapılabilir?
    Çocuğunuzun sağlıklı bir kiloda kalmasını ve bunu korumasını temin etmek istiyorsanız,yiyecek, içecekle alınan kalori miktarı ile fiziksel aktivitelere harcanan enerji tüketimini dengelemek zorundasınız. Bunun için siz annelere büyük görev düşüyor. Çocukların yemek öğünlerini besin değerleri yüksek fakat kalorisi düşük gıdalardan oluşturmalısınız. Asla doktoruna danışmadan çocuğunuza diyet uygulamamalısınız.

    Akıllı yeme alışkanlıkları geliştirin. Sağlıklı beslenme hakkında hiç kimsenin bilmediği büyük bir sır yoktur. Yalnız size önerilerimiz bildireceğimiz gıdalar sofranızdan eksik olmasın, hamburger, pizza, cips, bisküvü vb. işlenmiş ve fast food gıdalardan çocuğunuzu uzak tutun.
    Çocuğunuzun tatlı ihtiyacını sebze ve meyve ile karşılamasını sağlayın
    Hamur işlerinde tam tahıllı gıdaları tercih edin.
    Beslenmesinde muhakkak süt ve süt ürünlerine yer verin
    Bir protein kaynağı olarak yağsız et, kümes hayvanları, balık, mercimek, fasulye ve diğer baklagilleri sofranızda muhakkak bulundurun
    Yemek tabaklarınız normal ölçüde olsun
    Çocuklarınız bol su içsin
    Şekerli içeceklere sınır getirin
    Şeker ve doymuş yağ tüketimine limit getirin.

    şişman çocuk
    şişman çocuk

    Çocuklar ve gençlerin günde 1 saat hafif ve orta tempoda fiziksel aktivitilerde bulunmaları onların yararına olacaktır.
    Bu fiziksel aktivitelerden bazıları
    Yürüyüş
    Bisiklet Sürme
    Paten Kayma
    Yüzme
    Basketbol
    Voleybol

    Spor yapmak;
    Çocuğun kemiklerini güçlendirir.
    Kan basınıcı düşürür.
    Stresi ve kaygıyı azaltıp, huzur verir.
    Kendine güven getirir.
    Kiloyu sabit tutar.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Weight Watchers Diyeti

    Weight Watchers Diyeti

    Weight Watchers, US News&World Report’un 2014’ün En İyi Diyetleri listesine “en iyi kilo kaybettiren” diyet olarak girdi. Kuralları en kolay uygulanan diyetler arasında da ilk sırada yer alan Weight Watchers’da gıdalar puanlanıyor. Az puanlı gıdalar, daha iyi kilo verdiriyor.

    WEIGHT WATCHERS DİYETİ:

    * Aldığı oy 3.8/5 (5 ÜZERİNDEN 3.8)
    * Tüm Kategorilerde En İyi 3 Numara
    * En iyi kilo kaybetme diyeti: 1’inci
    * En iyi kalbi koruma diyeti: 13’üncü
    * En iyi sağlıklı yeme diyeti: 6’ıncı
    * En iyi kuralları kolay uygulanan diyet: 1’inci
    * En iyi diyabet diyeti: 15’inci
    * Amacı: Kilo kaybettirmek.
    * İddiası: Haftada 1 kilo kaybetmek.
    * Teorisi: Basit bir kalori hesabına dayanıyor gibi görünse de yaklaşım bununla sınırlı kalmıyor. Tüm gıdaların değerlerini ‘puan’ yöntemiyle belirliyor. Besinlerin gıda değerini içerdiği protein, karbonhidrat, yağ, lif, kalori ve vücudunuzun onu yakarken nasıl zorlandığı gibi dinamikler üzerinden belirliyor. Örneğin, 200 kalorilik bir meyve smoothie’si (buz ve meyveyle yapılmış içecek) ile 200 kalorilik bir soğuk kahve arasında kaldıysanız, size meyve smoothie’sinin daha akıllıca bir seçim olacağını söylüyor.
    * Nasıl işe yarıyor?: Bu diyetin belli bir periyodu yok. Yani, istediğiniz kiloyu vermiş olsanız dahi, mantığı oturttuğunuzda bu diyete devam edebiliyorsunuz. İstediğiniz her şeyi puanlarınıza sadık kalarak tüketebilirsiniz. Ancak puanların cinsiyetinize, ağırlığınıza, boyunuza ve yaşınıza bağlı olduğunu unutmayın. Weight Watchers’ın resmi web sitesinden (http://www.weightwatchers.com) 40 bin yiyeceğin kaç puan ettiğini ve size kaç puanlık bir liste gerektiğini görebilirsiniz. Bu diyet size yüksek puanlı yiyecekleri yememenizi değil, sık olmayan aralıklarla, küçük boyutlarda yiyebileceğinizi söylüyor. Meyve ve sebzeler de (0) puan sayılıyor. Bu da onlardan dilediğiniz kadar tüketebileceğiniz anlamına geliyor. Tabii kastettiği meyve suları, kurutulmuş meyveler ve nişastalı sebzeler değil.
    * Serbest tüketecekleriniz: Günlük kalorinizin yüzde 20-30 oranını yağlı yiyeceklerden alabilirsiniz. Diyet protein ve ‘makul’ oranda karbonhidrat tüketimine onay veriyor. Bu diyetin içindeki günlük meyve, sebzeleri tüketiyor ve işlenmiş gıdalardan uzak duruyorsanız önerilen günlük 2.3 mg tuzu alıyorsunuz demektir. Ancak hipertansiyon, diyabet ya da kronik böbrek yetmezliğiniz var ise tuza dikkat etmenizde fayda var.
    * Yap: Puan tablonuzu ihmal etmeyin.
    * Yapma: Alkol içeren her şeyin puanı yüksek. Örneğin, bir küçük biranın 5 puanı var. O zaman yediklerinizden 5 puan düşmeniz gerekecek. Alkolden uzak durun.

    DİYETİSYEN GÖZÜYLE WEIGHT WATCHERS DİYETİ
    Kilo kaybettirmek için ideal, ama yaşam boyu yetmez

    Weight Watchers, başka diyetlerle yapılan meta analizlerde de en iyi kilo verdiren diyetler arasında gösteriliyor. Yöntemin ana odağı kilo verdirmek. Ancak yaşam boyu uygulanması, bazı besin eksikliklerini beraberinde getirebiliyor.
    Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Baş da uzun vadede uygulanmasının vücutta bazı “yetersizlikleri” beraberinde getirebileceği uyarısı yapıyor ve ekliyor: “Weight Watchers’ı kilo vermek isteyen çocuklar hariç herkes uygulayabilir. Ama istenen kiloya inildiğinde bırakmak, yaşam tarzı haline getirmemek lazım.”

    DOĞRU SEÇİM YAP, ‘AZ’ PUAN AL!

    Weight Watchers diyet planı her bir yiyeceğin porsiyonu başına enerji, yağ ve lif içeriğine göre bir puan sistemini içeriyor. Yiyecekteki posa değeri arttıkça puan azalırken, enerji ve yağ değeri arttıkça bu kez puan artış gösteriyor. Diyete başlayan kişiler mevcut ağırlıkları ve hedefledikleri ağırlığa göre belirli puanın altında kalmak zorunda.

    KARBONHİDRATI KISITLIYOR

    Günümüzde yaygın olarak kullanılan Weight Watchers diyet planı, ortalama 1450 kalori civarında enerji içeriyor. Bu enerjinin yüzde 56’sı karbonhidratlardan, yüzde 20’si proteinlerden ve yüzde 24’ü yağlardan geliyor. Karbonhidrat miktarı iyi olarak görünmesine rağmen, enerji alımına göre kıyaslandığında aslında “düşük karbonhidratlı” bir diyet planı. Prof. Dr. Baş, “203 gram karbonhidrat öneriyor. Sağlıklı bir diyet planı ise ortalama 300 gram karbonhidrat içermeli” diyor.

    FAZLA PROTEİN VERİYOR

    Prof. Dr. Baş, Weight Watchers’ı kalsiyum, magnezyum, tiamin ve E vitamini açısından yetersiz görüyor ve değerlendirirken Sağlıklı Yeme İndeksi olarak adlandırılan bir puanlama sistemini kullananıyor. Sağlıklı Yeme İndeksi, obezite ve kan yağ düzeylerinin oluşturduğu fizyolojik etkileri iyileştirmek ve kalp-damar hastalık riskini azaltmak için diyetsel faktörleri değerlendiren ve ABD Tarım Bakanlığı tarafından geliştirilmiş bir sistem. Aynı zamanda diyet kalitesini de ölçüyor. Sağlıklı Yeme İndeksi puanı 0-100 arasında değişiyor. Puan 50’den az ise yetersiz beslenme, 51-80 arasında ise orta düzeyde, 81 ve üzerinde ise iyi beslenme olarak sınıflanıyor. Sağlıklı yeme indeksi, 5 besin grubu (tahıl, sebze, meyve, et ve süt ürünleri) ve 4 besin bileşeninden (total yağ, kolesterol, sodyum ve doymuş yağ) oluşuyor. Prof. Dr. Baş, “Weight Watchers, Sağlıklı Yeme İndeksi’nden 46-57 puan alıyor. Yani indekse göre Weight Watchers, yetersiz kalite beslenme ve orta düzeyde kalite beslenme arasında bir noktada yer alıyor” diyor.
    Sağlıklı bir beslenme planında enerjinin karbonhidratlardan gelen oranı yüzde 55-60, yağlardan gelen oranı yüzde 30’un altında ve proteinlerden gelen oranı yüzde 10-15 civarında olmalı. Weight Watchers diyet planında karbonhidrat ve yağ alımı önerilen düzeylerde iken, protein alımı önerilen düzeyin üzerinde.

    SIVI ALIMINA DİKKAT

    Ayrıca, düşük tahıl tüketimi nedeniyle lif alımı oldukça düşük. Bu nedenle özellikle kolon kanseri başta olmak üzere bazı kanser türleri için risk taşıyor. Birçok uygulayıcı 1200 kalorinin altında enerjiye sahip düşük kalorili bir planı daha çok tercih ediyor. Bu durum, kısa süreli kilo kaybı yaratır. Ancak uzun süreli etkisi yok ve doymuş yağ, kolesterol ve sodyum içeriği nedeniyle hipertansiyon, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar açısından da riski artırıyor.

    Bununla birlikte, Weight Watchers; kalsiyum, magnezyum, tiamin ve E vitamini açısından yetersiz gözüküyor. Yapılan çalışmalar Weight Watchers’ı uygulayanların sıvı alımının da düşük kaldığına işaret ediyor.

    SEBZE-MEYVE ‘0’ PUAN

    Weight Watchers, son bir düzenleme ile taze meyve ve birçok sebzeye (0) puan verdi. (0) puanın anlamı sınırsız tüketim. Ancak (0) puan verilen sebze ve meyvelerin fitokimyasal içerikleri oldukça düşük. Prof. Dr. Baş, “Örneğin, kanserden ve kardiyovasküler hastalıklardan koruyucu, bağışıklık sistemini güçlendirici olan yüksek posa ve düşük şeker oranına sahip nar ve üzümsü meyveler (yaban mersini gibi) bu grupta yer almıyor. Ayrıca önerilen toplam sebze ve meyve miktarı, hastalıklardan koruyucu miktar olan günlük 5 porsiyonun altında kalıyor” eleştirisinde bulunuyor.

    HEDEFİ KİLO VERMEK

    Sonuç olarak Weight Watchers diyet planı sağlığa değil, ağırlık kaybına odaklanmış bir diyet planı. sağlıklı beslenme planlarına göre özellikle kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklardan koruyuculuğu zayıf.

    Weight Watchers’dan örnek menü

    Günlük hedeflenen puanlar kişinin kilosu, boyu, yaşı, cinsiyeti vs.’ye göre belirleniyor. Aşağıdaki menü, ortalama bir yetişkin için öneriliyor.
    Not: Parantez içindeki değerler puanları belirtiyor.
    Menü: 32 puanlık
    Kahvaltı:
    1 dilim beyaz peynir (3)
    1 adet yumurta (2)
    1 tatlı kaşığı bal (0.5)
    1 dilim tam tahıl ekmek (1.5)
    Söğüş salatalık, domates-yağsız (0 puan)
    Ara Öğün
    2 adet kepekli galeta (2)
    1 adet elma (0)
    Öğle yemeği:
    6 yemek kaşığı pişmiş makarna (2)
    3 adet ızgara köfte (6 puan)
    1 kase yoğurt (2.5 puan)
    Söğüş salatalık, domates-yağsız (0 puan)
    Ara öğün:
    2 küçük top dondurma (2.5 puan)
    Akşam yemeği:
    300 gram ızgara balık (6 puan)
    1 dilim tam tahıl ekmek (1.5)
    Roka salata-1 tatlı kaşığı zeytinyağlı (1 puan)
    Ara öğün:
    1 su bardağı light süt (1.5 puan)
    1 dilim ananas (0 puan)

    Karbonhidratlardan korkmayın

    Yapılan çalışmalar alınan besinlerde karbonhidrat miktarının düşük olması durumunda da kanda yağ asitlerinin arttığını gösteriyor. Karbonhidratın az alınması halinde proteinler enerji üretmek amacıyla kullanılıyor. Prof. Dr. Baş, “Proteinlerin enerji için kullanılmasını istemiyoruz. Bu nedenle günlük enerjinin karbonhidratlar (yüzde 55-60’ı), proteinler (yüzde 10-15’i) ve yağlardan (yüzde 25-30’u) gelen miktarı önemli” diyor.

    Ara öğün şekeri dengede tutar

    Vücudumuz enerjiyi kanda bulunan şekerle sağlar. Kandaki şekerin yeterli düzeyde olması, gerekli enerji üretimi için önemli. Kandaki şekerin enerji için harcanmasıyla şeker düşmeye başlıyor. Kandaki şekerin düşmeye başlamasıyla yorgunluk, dikkat azalması, güçsüzlük, acıkma ve bu sürenin uzamasıyla baş ağrısı görülüyor. Tam tersi olarak aşırı besin alımıyla gelen kan şekerindeki yükseklik uyku hali yaratıyor. Prof. Dr. Baş, “Bu nedenle, azar azar sık sık beslenme modeli kan şekerinin düzenli tutulması için çok önemli” diyor.

  • Bayramda diyet depresyona neden olmasın

    Bayramda diyet depresyona neden olmasın

    Ramazan Bayramı geldi. Ramazan’ın bereketli sofraları yerini ziyafete dönüşen tatlının baş tacı edildiği sofralara bıraktı. Peki ya evde diyet yapan varsa ve onun kesinlikle diyetini bozmaması gerekiyorsa…

    Diyet zorunluluğu olanların bayram psikolojisini ve bu konuda ailelere düşen görevleri Hisar Intercontinental Hospital Psikoloğu Gülşah YAHŞİ anlattı.

    Günlük hayatta diyeti nedeniyle zorluklarla karşılaşan kişinin, bayram günlerinde daha da zorlandığını dile getiren Yahşi; ‘Bayramlarda yiyip içtiğimiz şeylerin çerçevesini kültürümüzden gelen gelenek ve görenekler belirler. Ramazan Bayramı denince de gözümüzün önüne gelen görüntüler; baklavaların sunulması, kalabalık masalarda eş dost akraba ile yemekler yenilmesi, herkesin bir arada olması… Bu yoğun ve renkli tablonun içinde diyet zorunluluğu olan kişiler üzüntü, kızgınlık, çaresizlik, yalnızlık, güçsüzlük, kontrolsüzlük, kendine güvenin yitirilmesi, kendine olan inancın zedelenmesi gibi duyguları bir arada yaşayabilir. Bu durumun üstesinden gelmek için öncelikle diyet zorunluluğu olan kişilerin karşılaşacakları zorlukların farkında olması ve günlük yaşamda bile çevrelerini, sosyal hayatlarını düzenlerken diyetlerine göre hareket etmeleri gerekir. Bayram öncesi kişide içsel bir sıkıntı başlayabilir. Bayram harici günlerde bile zorlanıyorken bayram döneminde yeme ile olan iletişiminin seviyesini nasıl koruyabilir? Ya biraz baklava yemek isterse? Ya fazla kaçırırsa? Bu tedirginlikler ortaya çıktığında kişi gerekli desteği göremez ve motivasyonunu sabit tutacak ve güçlendirecek bir kişi ya da bir şey (kendine olan inancının sembolize ettiği nesneler olabilir) bulamazsa, direncini yitirebilir ve korktuğu şeyle yüz yüze gelebilir.’ açıklamasında bulundu.

    Bu dönemleri atlatmak için kişinin diyetisyeninden ya da klinik psikologtan destek alması gerektiğinin altını çizen Yahşi, ‘Etkili olabilecek çözüm, kişilerin duygularını kendilerine yakın hissettikleri kişilerle paylaşmasıdır. Onlardan manevi anlamda destek olmalarını isteyebilirler. Yiyecekle olan mesafesini ayarlamada çevresindeki insanların duyarlılığı, bu problemi aşmada kişiye yardım eder. Kişi şunu unutmamalıdır. Bayram bir süreçtir. Kişinin diyet programıyla beraber hedeflediği bir şey vardır. O hedef unutulmamalıdır. Bayramda diyet dışı tutumlar sergilerse kişi sonrasında ‘kendimi kontrol edemedim, işte yine başa döndüm, güçsüzüm, zayıf bir kişiliğim var’ gibi düşünüp, düzeltmek için uğraştığı bozuk yeme davranışından kurtulamaz ve yanında bu sefer, depresyon gibi başka psikolojik sıkıntıları da oluşabilir. Bu nedenle diyet yapan ve diyete yardımcı olan kişiler bayramdan önce diyetisyen ile neyi ne kadar yiyebileceği, limitleri aşarsa ne yapması gerektiği konuşulmalıdır. Hiçbir diyet çok yasakçı değildir. Bu arada ikili ilişkilerini bozmasın veya keyfi kaçmasın diye ikramlara hayır diyememe gibi bir sorun varsa psikologla birlikte diyet tedavisi devam edebilir.’ diye konuştu.

  • Şeker en tatlı zehirdir

    Şeker en tatlı zehirdir

    “Ekmek, pirinç, patates, makarna, baklavalar, börekler, içtiğiniz şekerli içecekler, gazlı içecekler, meyve suları kan şekerinizi fırlatır.”

    Prof. Dr. Canan Karatay, bütün hastalıkların kaynağının vücudumuza giren şeker olduğunu söylüyor. Şeker dediğimiz zaman sadece çay şekeri anlaşılmasın. Prof. Dr. Karatay’a göre aslında yediğimiz ekmek, makarna, pirinç pilavı da bize düşman… Bol bol yağ yemeyi tavsiye eden Prof. Dr. Karatay’a kolesterolümüzü hangi seviyede tutmak gerektiğini soruyoruz…
    -Kolesterolün düzeyi yoktur. Sizinki başka benimki başka, Ali beyinki başkadır. O düzey de zaten yapay. Bu düzeyleri 8-9 kişiden oluşan komiteler koyuyor. Giderek de, söyledikleri rakamlar aşağı çekiliyor. Onların da kolesterol ilacı firmalarından milyon dolarlar aldıkları gösterildi. Son kitabımda hepsinin adını ve ne kadar aldıklarını söylüyorum.
    KALORİ HESABI DİYE BİR ŞEY YOK
    -Yağın kalorisi de yüksek. İstediğimiz kadar yağ yemek vücudumuza giren kalori miktarını artırmıyor mu?
    Bu rakamları artık unutmamız gerek. 30-40 yıl öncesinin bilgilerine dayanan kalori hesabı artık tarihe karıştı. Kalori hesabı termodinamik kuralına dayanılarak yapılmıştı. Yani kilo almamak için vücuda giren kalori miktarından daha fazlasını harcamak gerekiyordu. Oysa termodinamik kuralının insan vücudu için geçerli olmadığı artık anlaşıldı. Çünkü artık yediğiniz yiyeceğin kalorisi değil, kalitesi yani vücudunuza girdiği zaman neye dönüşeceği önemli. Siz 1 kaloriyi şekerden alırsanız hastalanırsınız. Halbuki 1 kaloriyi yağdan alırsanız sağlıklı kalırsınız.
    -Hangi yiyecekler şekere dönüşür?
    Ekmek, pirinç, patates, makarna, baklavalar, börekler, çay şekeri, meyve şekeri, içtiğiniz şekerli içecekler, gazlı içecekler, meyve suları vücuda girdiği zaman kan şekerinizi fırlatır. Ketçapların, bütün sosların içinde gizli şeker var. Bunlar insan vücudu için zehirdir. Bu zehir vücudumuzda uzun süre kalmasın diye, vücut kendini koruma amacı ile pankreastan insülin hormonu salgılatır. İnsülin hormonu da, kan şekerini, dolaşımdan hemen uzaklaşsın diye trigliseride çevirerek depoya gönderir. İnsülin hormonu salgılatan her şey hastalıkların sebebidir. Şişmanlamanızın sebebi de bunlardır. İnsülin hormonunu salgılatmayan besinler, köy tereyağı, sızma zeytinyağı, Omega- 3 balık yağıdır. Bunların kalorisinden korkulmaması gerekir. Çünkü sağlıklı yağ yerseniz, o yağ vücudunuzda yağ olarak birikmez. Tam tersine kilo verdirir. Yağ yiyerek vücuttaki birikmiş yağlardan kurtulabilirsiniz. Çünkü yağ sizi acıktırmaz. Yağ size sürekli, uzun süre devam eden sağlıklı bir enerji sağlar.
    -Niye şişmanlıyoruz?
    Yağ yemediğiniz için şeker yiyorsunuz. Şekeri de karbonhidrat olarak alıyorsunuz. Bunlar vücutta yağ olarak depo ediliyor. İnsanlar bu nedenle şişmanlıyorlar.
    -Sağlıklı bir beslenme nasıl olmalı?
    İnsan vücudu yüzde 60 su, yüzde 20 protein, yüzde 19.9 yağdır. Bunlar olması gerektiği gibi dengeli olarak vücuda girmelidir. Hayatta kalmak için İhtiyacınız olan şeker yüzde 1’den aşağıdır. Siz yağları kaldırdığınız zaman onun yerine karbonhidratlar gelince vücudun bütün dengesi alt üst oluyor. Şeker direkt olarak ya da karbonhidratlar yoluyla vücuda girdiği zaman vücutta serbest oksijen radikalleri meydana getirir. Serbest oksijen radikalleri de bütün hücreleri bozarak kansere sebep olur. Siz şekerli, karbonhidratlı, rafine gıdaları yediğiniz sürece devamlı insülin salgılanır. Fazla insülin salgılanması da tek başına kanser sebebidir. Çünkü insülin hormonu yüksek olduğu zaman büyüme hormonu ve tiroid hormonu da salgılanmaz. Fazla insülin tansiyonu yükselten hormonların daha fazla salgılanmasına sebep olur. İnsülin hormonu yüksek olduğu zaman vücudumuzda zararlı, insüline benzer bir tür büyüme hormonu salgılanır. Bu zararlı hormonun etkisi ile hücrelerimiz aşırı düzeyde ve kontrolsüz bir şekilde çoğalmaya başlar. Kanser meydana gelir.
    -Niye mutsuz olduğumuzda tatlıya saldırıyoruz?
    -Çünkü vücudunuzda hormonal denge altüst olmuştur. O dengesizlik sizi mutsuz yapıyor. Diğer bir sebep de şekere olan bağımlılığınız. Şeker morfin gibidir, bağımlılık yapar. Şeker en tatlı zehirdir. Birçok kişi ben ekmeği bırakamam diyor. Haklılar… Çünkü ekmekte şeker, yani früktoz var. Früktoz karaciğeri yağlandırır ve beyinde morfin gibi etki yapar.
    -Gebelik diyabetini ortaya çıkarmak için şeker yüklemesi yapılmaması gerektiği konusundaki sözleriniz de çok eleştirildi.
    Evet çünkü anneye şeker yüklemesi sırasında verilen şekerin tamamı bebeğe geçiyor. Bu da düşüklere, bebeklerin anne karnında ya da doğduklarında hipoglisemiye girmelerine sebep oluyor. Hipoglisemi ölümle sonuçlanabilecek bir durumdur. Bu sebeple gerek İsviçre’de gerek Fransa’da anne ve çocuk zarar görmesin diye şeker yüklemesi yapılmaz Bilimsel çalışmalar gösterdi ki, şeker yüklemesi yapılmasa bile çok tatlı ile beslenen annelerin bebeklerinde insülin direnci gelişiyor. Anneye verdiğimiz 75-100 gr sıvı şekerle hem ana rahmindeki bebekte hem de annede hipoglisemi yapıyoruz!
    GEBELER NE YAPACAK?
    -Gebelik diyabetini belirlemek için ne yapmak gerekir?
    Bütün gebelerde insülin yüksekliği olur. İnsülin yüksekliğini yapan da yedikleri şeker, tatlı, ekmek, börek gibi glisemik indeksi yüksek gıdalardır. Bunlardan uzak durulması gerekir. Bunun yanında gebelik hormonu olan progesteron da insülin yüksekliği yapar. İnsülin yağları depo eden hormondur. Gebelerde yağlar depo edilecek ki, bebeği korusun. Bu doğaldır, fizyolojiktir. Ama çok fazla tatlı ve şeker vs. yerseniz o zaman insülin daha da yükselir. Hamileler doğal beslensinler, bol yağ, et, yumurta, yoğurt gibi gıdalardan yesinler, hareket etsinler, her gün 1 saat yürüsünler hiçbir şey olmaz. Sakın korkmasınlar!
    Ben tetkik yapılmasın demiyorum. Anneye ve çocuğa zarar vermeyen tetkikler yapılsın istiyorum. Bu tetkiklerin en önemlisi kanda insülin hormonunun bakılmasıdır. Hamilelere en önemli tetkiklerden biri de kanda D vitaminin bakılmasıdır. Hamilelerde D vitamini 100 ng/ml’nin üstünde olmalıdır. Çünkü D vitamini annenin kan şekerini, bebeklerin kemik gelişimini düzenler. En önemlisi bebek daha anne karnındayken insülin direnci riskinden korunmuş olur.

    SAHURSUZ ORUÇ ŞİŞMANLATIR!
    -Sahurda ne yiyelim de daha az acıkalım ve daha az susayalım?
    Ramazanda en önemli noktalardan biri sahur yemeğinin mutlaka yenmesidir. Sahurda sağlıklı protein olarak yumurta, peynir ve yoğurt yenebilir. Sağlıklı karbonhidrat olarak da fındık, fıstık, ceviz, badem ve kuru meyveler tercih edilebilir. Sağlıklı yağlar ise tereyağı ve zeytinyağlarıdır. Örneğin tereyağında pişirilmiş iki yumurta, bir avuç içi kadar beyaz peynir, yanında bir çay bardağı kadar ceviz içi, 10-15 zeytin ya da bir avuç içi kadar ramazan pidesi içine peynir, domates, salatalık eklenerek 10-15 zeytin ile birlikte yenebilir. Yanında bol süt, çay (şekersiz), ayran içilebilir. Bir kahve (Türk kahvesi) fincanı taze sıkılmış meyve suyu karbonhidrat ve günlük C-vitamini kaynağı olarak yeterli olacaktır. Fazlasına gerek yoktur. Ayrıca tatlı, bal, reçel gibi yüksek glisemik indeksli karbonhidratlar yenmemelidir.
    -Aslında oruç tutarken, dini vecibelerin yerine getirilmesi yanında biraz da kilo verilmesi hedefleniyor. Bunun için mutlaka sahura kalkılmıyor.
    Sahura kalkmadan aç kalarak kilo verilmiş olsa bile daha sonra fazlasıyla geri alınmaktadır. Bilimsel olarak, bu olay karaciğer ve pankreası yorup, yağlandırdığı için sağlığa zararlı olmaktadır.

    Karatay diyeti için tıklayın!

  • Tüp bebek diğer bebeklerden farklı mı?

    Tüp bebek diğer bebeklerden farklı mı?

    Uzun yıllardır ülkemizde tüp bebek yöntemi uygulansa bile yine de akıllar karışıyor. Güvenli olup olmadığı, yüzde 100 başarı sağlayıp sağlamadığı, tüp bebekle olan çocuğun diğer çocuklardan farkı olup olmadığı, SGK’nın yardım edip etmediği merak konusu. İşte akıllara takılan soruların yanıtları…

    Tüp Bebek- Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Aret Kamar yanıtladı:

    Kısırlıkta tek tedavi tüp bebek mi, güvenli bir yöntem mi ?

    Tabii ki değil. Çift karşımıza ilk geldiğinde tahlillerini yapıyoruz. İlk önce daha önce yaşananlar ve yapılan tedaviler sorgulanıyor. Sonra vaginal yapılan ultrasonografi ile yumurtalıkların yumurta rezervi, rahimde herhangi bir doğuştan gelen veya sonradan oluşan bir sorun olup olmadığı araştırılıyor. Gebelik şansını azaltan bir durum varsa ortaya konuyor. Önce bu durum düzeltiliyor. Bazen çok küçük yapılan bir cerrahigirişim bile çocuk sahibi olmalarını sağlayabiliyor. Bu aşamadan sonra erkeğin sperm tahlili, rahim filmi ve çiftin genel sağlığı ile ilgili tahliller yapılıyor. Bu tahliller neticesinde ne tedavi yapılacağına karar veriliyor. Her iki tüpün kapalı olduğu durumda ve hareketli sperm sayısı 5 milyonun altında ise genellikle tüpbebek yöntemini uyguluyoruz. Ayrıca daha önce iki ya da daha fazla aşılama denemiş ama başarısız olmuş çiftlerde, genetik hastalık taşıyanlarda hastalığın çocuğa geçmesini önlemek için tüpbebek kullanılması gereken yöntem. Yaşı 40 ın üstünde veya genç yaşta yumurtalık rezervi azalamış olanlarda vakit kaybedilmeden tüpbebek yapılmalı. Ancak eğer çiftin daha önce başka bir tedavisi yoksa, en az bir tüp açıksa, hareketli sperm sayısı 5 milyonun üzerinde ise aşılama denenebilir.

    Tüpbebek tabii ki çok güvenli bir yöntem. Yapılan her iş tecrübeli bir ekibin ve uzmanların denetiminde yapılıyor. İlk tüpbebek ile doğan çocuk 30 yaşını geçti, sağlıklı. Bugüne kadar tüpbebek yaptıran hiçbir anne adayının başına tüpbebek yöntemi ile ilgili bir sorun gelmedi. Doğan çocuklarda acaba sakatlık ihtimali artıyor mu diye defalarca araştırıldı, birşey bulunamadı. Bu yüzden tüpbebeğin normal yoldan oluşan çocuktan hiçbir farkı yok. Tek fark sperm ve yumurtanın buluşmasını vücut dışında yapıyoruz. Gebelik sürecinin takibi bile farklı değil.

    Tüp bebek tedavisinde yüzde yüz başarı yanıltıcı mı ?

    Tüpbebek yaptıran herkes doğal olarak para da harcadığı ve çoğu zaman bu parayızorlukla kazandığı için bir denemede gebe kalmak istiyor.

    Gerçekte tüpbebeğin başarı şansı kadının yaşına, rahmin durumuna, embriyo kalitesine, verilen embriyo sayısına göre değişiyor. Rahim ve embriyonun iyi durumda olduğunu düşünsek bile, kadın genç yaşta ise 1 embriyo verildiğinde gebelik şansı yüzde 35, iki embriyo verildiğinde yuzde 60 civarında. Kadın 40 yaşındaysa 2 embriyo verildiği halde bu şans yüzde 30, 43 yaşında ise yüzde 10’larda.

    YAŞ SINIRI

    Kadın ve erkekte yaş olarak üst sınır var mı ?

    Erkekte böyle bir sınır yok. Erkekte her yaşta sperm olabiliyor ve erkeğin yaşlanması bugünkü bilgilere göre tüp bebeğin gebelik getirme şansını etkilemiyor. Kadında ise durum farklı. kadında Menopoz yani yumurtanın bitmesi ve adetten kesilme süreci var.

    35’li yaşlardan sonra yumurta sayısı azalmaya ve yumurta kalitesi ve buna bağlı olarak bunların gebelik getirme şansı azalıyor. Kırklı yaşlarda gebelik şansı yumurta sayısına göre değişmekle beraber yüzde 25 – 30’larda, kadın 43 yaşını tamamladıktan sonra gebelik yok denecek kadar az ( yüzde 10 un altında)

    Bu yuzden çocuk isteyen kadınların yaşları çok buyumeden çocuk sahibi olmaları gerekir. Bir sure bunu ertelemek isteyenlerin de mutlaka bu işten anlayan bir uzmana gitmeleri, yumurtalık rezervlerini kontrol ettirmeleri gerekir.

    Tüp bebek tek tüple yapılır mı ?

    Tüpbebekte tüplerin açık olup olmaması önemli değil. Çünki tüpbebekte yumurtayı vücut dışına alıp spermle birleşmesini laboratuar ortamında sağlıyoruz. Yani tüpteolan işlemi vücut dışında yapıyoruz. Oluşan bebekleri de rahim içine koyuyoruz. Yani tüpün görevini biz yapıyoruz. Onun için adı tüpbebek zaten. Bunun tek istisnası tüplerin yumurtalığa bakan ağzının tıkanıp tüpün içinde sıvı birikmesi hali. Buna hidrosalpenks diyoruz. Bu durumda tüpün içinde biriken sıvı rahim içine akıp bebeklerin rahime yerleşme şansını azaltıyor. Bu tüplerin tüpbebek denemesi öncesi alınması gerekiyor.

    Embriyoların karıştırılma riski var mı? Kaç yıl saklanır ?

    Bu tabii herkesin ürktüğü ve korktuğu birşey. Yumurtalar, spermler, embriyolar binbir kontrolden sonra üzerine isimler yazılarak saklanıyor laboratuarda. Aynı bir kütüphane gibi. Her bir kitabın üstünde etiket var. Kime ait olduğu belli. Yani karışmaz. Dikkat ederseniz bugüne kadar hiçbir tüpbebek merkezinde karışma olduğuna dair bir bilgi medyaya yansımadı.

    Embriyolar donduruldu ise kanunen 5 yıl saklanabiliyor.

    Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklar farklı mı ?

    Bugüne kadar tüpbebek yöntemiyle birçok çocuk doğdu. Her ay bizim kliniğimizde 100 den fazla kadın hamile kalıyor. Bugüne kadar hiçbir çocukta tüpbebek yöntemine ait bir zarar bulunamadı. Genelde birçok kontrolden geçtikleri için sağlıklı çocuklar oluyorlar belki de biraz aile üstüne çok düştüğü için yaramaz.

    SGK YARDIM EDİYOR MU?

    SGK her çift için yardım yapıyor mu? Kriterler neler ?

    Kadın 23 – 39 yaşında ve sigortaları 5 yıl ve 900 iş günü prim ödemişlikleri varsa yardım ediyor. Evlilik süresi 3 yılı geçmiş olmalı. Bu durumda olanlarda eğer her iki tüp tıkalı veya hareketli sperm sayısı 5 milyonun altında ise başka hiçbir tedavileri olmasa da rapor çıkartıp tüpbebek yaptırabiliyorlar. Bunun dışında olanlarda en az iki defa iğne tedavisi sonrası aşılama olmuş olma şartı aranıyor. Eğer heriki tüp tıkalı veya erkekte azoospermi denilen hiç sperminin olmaması durumu varsa o zaman evliliğin 3 yıl olma şartı aranmıyor.

    Rapor eğitim araştırma hastanelerinden veya üniversite hastanelerinden alınabiliyor. Rapor alan çiftler ister devlette ister SGK anlaşmalı özel tüpbebek merkezlerinde deneme yapabiliyorlar. Bu şartlara sahip çiftler 2 kere SGK yardımı ile deneme yapabiliyorlar.

    Tüpbebek tedavisinde kadınlar ne tür ilaçlar kullanıyorlar? Kilo aldırırmı?

    Yumurta sayısını arttırmak ve bize yumurtalar ve bunlardan oluşan embriyolar arasından seçme şansına sahip olmak amaç. Yumurtalık normalde 1 yumurta üretecek şekilde çalışıyor. Biz bu ilaçlarla yumurtalığı daha fazla yumurta vermesi için zorluyoruz. Ancak verdiği yumurta ne olursa olsun rezervi kadar. Bu rezervi biz kadın adet olduğunda ultrasonla yumurtalığına bakarak anlıyoruz. Ona göre ilaç ve ilaç dozu seçiyoruz. Yumurtası az olan, rezervi düşük hastalarda çoğu zaman iğne bile kullanmıyoruz. Kendi yumurtalarıyla naturel dediğimiz doğal tedavileri seçiyoruz.

    Bu ilaçların kilo aldırma şansı yok. Zaten sadece 8-10 gün kullanıyoruz. Ancak yumurta büyümesi ve büyüyen yumurtaların ürettiği östrojen ve prgesteron hormonuna bağlı olarak bücut su tutabilir. Ancak bu yağlanma değil. İlaçlar bırakıldıktan sonra vücut suyu atar. Kiloda artış görülse bile bu kalıcı birşey değil.

    Başarısız bir deneme sonrası kaç deneme yapılabilir, ne kadar beklenmeli ?

    Bazı durumlarda çocuğun olmayacağı aşikar. Yumurtalar kötü olabiliyor. Döllenme olmayabiliyor, embriyolar gelişmiyor, rahim içinde doğuştan veya sonradan olan bebek tutunmasını engelleyecek düzeltilemez bir durum oluyor. Bu durumlarda tekrar denemenin bir anlamı yok. Bunlar dışında tüpbebeğin belli bir tutma şansı olduğundan deneyebilecekleri kadar denemeli çiftler. Klinikler de bu konuda çiftlere ellerinden gelen tüm kolaylıkları gösteriyorlar. Başarısız deneme sonrası doğal tedavilerde hemen ertesi ay, İğne tedavisi sonrası yumurta toplandıysa en az 3 ay beklenmelidir.

    Tek bir sperm ve yumurta yeterli mi? Kök hücre çalışmaları ne durumda?

    Tabii ki elimizde ne kadar çok yumurta ve sperm varsa gebelik şansı o kadar fazla. Ancak yumurta ve spermin az olması gebelik olmayacağını da göstermez. Sadece deneme başına şansın az olacağını gösterir. Bugün yaşı genç olduğu halde yumurtası az olan FSH’sı yüksek olduğu için çocuklarının olmayacağı söylenen, panik halinde oraya buraya koşan bir sürü umutsuz bayan var. Bu hanımların tek yapmaları gereken sabırlı olup uğraşmak. Çünki FSH’nın yüksek olması sadece yumurtanın azaldığını veya zaten az olduğunu gösterir. Yumurta kalitesini ve gebe kalamayacaklarını göstermez. Bunlara doğal tedavi yapılıyor. Evet belki daha çok uğraşıyorlar ama bir çoğu çocuk sahibi olabiliyor. Yeter ki umutsuzluğa kapılmasınlar. Tek yumurta ve tek sperm embriyo oluşturuyorsa çocuk sahibi olmaya yeter. Azim ve istek olduktan sonra. Biraz da sabır tabii.

    Kök hücre çalışmaları devam ediyor. Herkesin umudu tabii. Spermi ve yumurtası olmayan ve bu yüzden çocuk sahibi olamayan çiftler sabırla beklemeliler. Ancak şu anda klinikte uygulanabilir bir yöntem halen mevcur değil. Tedavi yapabilmemiz için günümüz şartlarında sperm ya da yumurta bulmamız gerek.