Etiket: kavga

  • İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    İlişkileri Sarsan Kötü Alışkanlıklar

    Farkında olmadığımız alışkanlıklarımız ilişkilerimizi zedeliyor. İşte dikkat edilmesi gereken davranışlar… İşte bir ilişkiyi kötü yöne sürükleyecek alışkanlıklar

    Yüzleşme korkusu
    Bazen rahatsız olduğumuz şeyleri dile getirmek yerine susmayı, karşı taraf tarafından sıkıntımızı dile getirmeden anlaşılmayı bekleriz. Bu yüzleşme korkusu aslında ilişkinin daha kötüye gideceği korkusundan oluşur. Halbuki gereksiz alınganlıklar iletişim kopukluğuna ve ilişkinin sonlanmasına neden olabilir. Tavsiyemiz, ilişkiniz sarpa sarmadan yüzleşin!

    Mutlu-mükemmel ilişki baskısı
    Bazen ilişkimizde olmasını istediğimiz ama olmayan şeyler için mutsuz olur tartışırız. Her ilişkinin ruhu farklıdır. Bir başka ilişkiye benzemek zorunda değildir. Tavsiyemiz, ilişkinizi olması gerektiğine takılmadan yaşayın, kendiniz olun.

    Tartışmak için doğru zamanı seçin

    Bazen çiftlerden birisi, bir konuya takılıp kalır ve o konuyu karşısındaki çözüme ulaştırmak istemediği halde uzatır. Oysa bu ilişkide bıkkınlığa yol açar. Tavsiyemiz, eleştirilerinizi yumuşatın ve doğru zamanı bekleyin.

    Sevgilinizi küçümsemeyin
    Kadın ya da erkek bazen eşine çok iyi yaptığı ya da kolaylıkla başa çıkabileceği işleri nasıl yapması gerektiğini anlatır. Ona çocuk gibi davranır. Oysa bu ilişkiyi zehirleyen olaylardan birisidir. Karşı tarafın ya sinirlenmesini ya da gerçekten tüm sorumlulukları üstünden atmasını sağlar. Tavsiyemiz, onu rencide etmeden yönlendirin.

    Kendinize özen gösterin
    Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Kendinize özen gösterin: Özellikle ilişkinin ya da evliliğin ileri safhalarında, bazen bir taraf dış görünüşüne özen göstermeyi bırakır. Tavsiyemiz, her zaman bakımlı ve özenli olun.

    Hatalıyken özür dileyin
    Hatalıyken özür dilememek bir ilişkide en çok rastlanan kötü alışkanlıklar arasındadır. İlişkide güveni zedeler. Karşı tarafı yıpratır. Tavsiyemiz, fazla geç kalmadan özür dileyin.

    Onu dinleyin
    Karşısındakini dinlememek, sözlerine değer vermemek, hep kendi sözünü geçirmeye çalışmak ya da haklı olduğunu tekrarlamak, karşınızdakini aşağılamak anlamına gelir. Tavsiyemiz, ilişkiyi bir monolog gibi yaşamayın, ona da söz hakkı verin.

    Bağımsız davranmayın
    Çiftlerden biri sadece kendi zevklerine hitap eden aktiviteler yapma konusunda ısrarlı olursa, o ilişkinin zinciri bir gün elbet kopacaktır. Tavsiyemiz, ortak zevkleri keşfedin ve bu aktivitelere ağırlık verin.

  • Neden anlaşamıyoruz?

    Neden anlaşamıyoruz?

    İlişkinizin içinde dönüp dolaşıp aynı konular hakkında tartışırken içinizden bir his “Aslında beni rahatsız eden başka bir şeyler var ama adını koyamıyorum” diyorsa, kendinizi fark etmeye çok yaklaştınız demektir. Çünkü aslında her ilişki bizim farkında olmadığımız bilinçaltı kayıtlarımızdan etkileniyor.

    Boşanma oranları hızla artsa da kadın ve erkek yine de en güzel düğünlerle, en mutlu yuvanın hayallerini kurarak evlenmeye devam ediyor. Herkes kendisinin bu işi başaracağını düşünerek, hayat arkadaşını koluna takıp yola çıkıyor ancak işler her zaman hayallerdeki gibi yürümüyor. Görünen nedenler kayınvalide, kayınpeder, çocuğun davranışı ya da geçim sıkıntısı olsa da aslında bunların altında fark edilmeyen bambaşka nedenler yatıyor. Farklı ailelerden, farklı çocukluklardan gelen iki insan aslında kendilerinin dahi farkında olmadıkları bilinçaltı kayıtları nedeniyle birbirlerini yıpratabiliyor. Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik’e evliliklerdeki sorunların görünmeyen nedenlerini sorduk. Uzm. Psk. Özbeklik, görünür nedenler üzerinden tartışmanın ve söylenenlere karşılık vermenin daha kolay olduğunu belirterek, “Ancak çoğu zaman yeterince sevildiğini, değer gördüğünü, anlaşılabildiğini hissetmemek, ihmal edildiğini düşünmek gibi sorunlar yaşanıyor. Bu duyguları ifade etmek de kolay olmuyor çünkü bunları söylediğinizde ilişkide çırılçıplak kalıyorsunuz. Hele bir de karşı tarafa güvenmekle ilgili bir sorununuz varsa ‘Ben senin beni sevdiğine inanmıyorum’ demek zor. Söylendiğinde ise karşı taraftan genellikle şöyle bir yanıt geliyor; ‘Ne alakası var? Bu senin paranoyan…’ Bu sefer de dinlenmediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. İşte tüm bu nedenlerle ilişkilerde sorunlar hep görünen nedenler üzerinden halledilmeye çalışılıyor” diyor.

    İlişki; adeta üçüncü bir kişi
    İlişki dinamiği deyince birçok faktörün bir arada yer aldığını belirten Uzm. Psk. Özbeklik, iki insanın farklı kişilik yapıları, çocukluk dönemleri, kadın-erkek oluşları, geldikleri ailede gördükleri evlilik, kadınlık, erkeklik modelleri ve bir ilişkiden beklentileri gibi farklılıkları olduğunu belirtiyor. “İki kişi böyle bir yerde ilişkiye başlıyor ve o anda bir üçüncü meydana geliyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yani ortaya her ikisinden de izler taşıyan ama her ikisinden de bağımsız bir çocuk çıkıyor. İşte bir sorun başladığı anda, insanlar bu sorunu çözebilme becerisine sahip değilse ilişkiyi bozmaya başlıyor. Biri bir sorunu ortaya getirdiğinde, diğeri uygun şekilde cevap verebiliyorsa ilişki problemi orada çözülebiliyor. Ancak çoğunlukla diğeri de ilişkiye başka bir problemle gelmiş olduğu için verdiği karşılık, o problemi çözebilen değil, daha çok tetikleyen ya da zorlaştıran bir şey haline dönüşüyor. Ve ikisi bir arada problemi büyütmeye başlıyorlar” diyor.

    Mutsuz evlilik hastalıkları getiriyor
    Evlilik problemi ile fiziksel sağlık problemleri paralel ilerliyor. Kalp hastalıkları, mide bağırsak sorunları ya da kronik hastalıkların yanı sıra ruhsal sıkıntılar ve iş hayatındaki problemler de evlilikten etkileniyor. Yüksek lisans tezinde bu konuyu inceleyen Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, iş yerinde ya da trafikteki kazaların da evlilik problemlerine bağlı gelişen dikkat dağınıklığı ile yakından ilgili olduğunu söylüyor. Hangi sorunun diğerini tetiklediğini söylemenin yanlış olabileceğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Ancak evlilik probleminin diğer problemleri düzeltebileceğini ya da kötüleştirebileceğini bilmek gerekiyor. Bu nedenle evlilikte bir problem varsa ve bu çözülemiyorsa kişilerin mutlaka kendilerine dönüp bakması gerekiyor. ‘Ben acaba nerede yanlış yapıyorum?’ demeye başlayıp bunu paylaşabildikleri andan itibaren karşı taraf da yumuşuyor ve konuşulabilir hale geliyor. Ancak bu da olmuyorsa o evliliğin içinde çok uzun süre durulmamasını tavsiye ediyorum. Bu mutlaka boşanmak olmayabilir. Bazen evliliğin dışına çıkıp uzun süredir arzu edilen şeyleri yapmaya başlamak da bir çözüm olabilir. Herkesin kendine uygun olan yolu bulup o yolda ilerlemesini tavsiye ediyorum” diyor.

    Farklılıkları kabul edin
    Kromozom özelliklerinden yetiştiriliş tarzlarına kadar birbirinden çok farklı olan kadın ve erkeklerin, eşlerini kendilerine benzetmeye çalışmamaları gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “Farklılıklar olacak ki ilişki zenginleşecek. Eğer erkeğin kadın gibi düşünmesini bekliyorsanız bir kadınla birlikte olmanız gerekiyor. Bir erkeğe sürekli futbol izlemesini neden istemediğinizi doğru anlatmayı becerebilirseniz, sizin tarafınızda neler yaşandığını tahmin edebilir ama hiçbir durumda sizin arzu ettiğiniz cevabı veremeyecektir. Bu diğer konularda da böyle olacaktır. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor” diyor.

    Bu örnek size tanıdık gelecek
    Daha anlaşılır olması için bir örnek vermesini istediğimizde Uzm. Psk. Seçil Özbeklik, özellikle 80’li yıllar sonrası birçok çiftin deneyimlemiş olduğu bir örneği şöyle anlatıyor: “Erkek, annenin çalışmadığı, sadece çocukları ile ilgilendiği bir aileden geliyor ve annenin müdahaleci olmasından rahatsız, beklenti olarak zihninde şunu canlandırıyor; benim eşim çalışıyor olmalı, biz hayatı birlikte paylaşıyor olmalıyız. Kadın ise şöyle bir beklenti içinde; annem çok yoruldu, bunaldı, saçını süpürge etti, babam tarafından hırpalandı, ben böyle olmayacağım, çalışacağım, eşim de bu anlamda bana yardımcı olacak. Bu iki insan karşılaştığında muhteşem bir ilişkinin ortaya çıkacağı düşünülüyor. Oysa diğer taraftan bu iki insanın da bilinçaltlarındaki kadın modeli şu; kadın evde oturur, her şeyi yapar, çocuklarla ilgilenir, erkeğine de çok iyi bakar. Her şey çok güzel olacak diye beklenirken, zihinlerindeki modeller birbiri ile uyumlu iken evliliğin içinde eski modeller devreye giriyor. İşte bilinç dışının tam da ortaya çıktığı yer burası…. Erkek bir süre sonra ‘Beni yeterince seviyor olsaydı gömleğimi ütülerdi, akşam ne yiyeceğimizi planlardı. Ama yapamıyor. Dağınık da…’ diye düşünmeye başlıyor. Başlangıçtaki çalışan kadın arzusunu hatırlamıyor. Kadın da aynı şekilde bir taraftan çalışan kadın olmak istiyor, diğer taraftan da ‘Annem kadar iyi değilim, evim de dağınık, eşim de mutlu değil’ diye düşünüyor. Her işe yetişmesi, ütü de, market alışverişi de yapması gerekiyor ve sonunda beziyor, hassaslaşıyor. Böyle bir yerde erkek yeterince sevilmediği hissi ile “Ütüleri yapmadın” dediğinde, kadın depresif bir modla karşılık veriyor. Kadın zaten yetersizlik hissi içinde ve kızgınlık, içerleme, başka bir yerden saldırıya geçme şeklinde karşılık veriyor.”

    Bütün kabahat anne-babamızda mı?
    Çocukluk hayatı içinde herkesin mutlaka yara aldığını belirten Uzman Psikolojik Danışman Özbeklik, her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışsalar bile çocuğun sürekli değişen isteklerine adapte olamamak nedeniyle her anne-babanın hata yapma ihtimali olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla çocuğun bir yerde mutlaka örselendiğini belirten Uzm. Psk. Özbeklik, “Aile hayatında iflaslar, kayıplar, ayrılıklar gibi beklenmedik olaylar da oluyor. Tüm bunlar devredeyken yeterince iyi anne-baba olunamıyor. İşte tüm bu nedenlerle hepimiz bir miktar örseleniyor ve ilişkilere dair yanlış yargılar içerisinde oluyoruz. Ama bu sosyal ilişkilerimizi, kişilik yapılarımızı etkilemeyebiliyor. İyi işlerimiz, iyi arkadaşlıklarımız olabiliyor. Ne zaman ki iş yakın ilişkilere geliyor, o andan itibaren eski yaralar devreye giriyor” diyor.

    Bilinçaltı bunu niye yapıyor?
    Bilinçaltı zaten yara almışken aynı yarayı neden tekrar canlandırıyor. Seçil Özbeklik bunun yanıtını da şöyle veriyor; “Bilinçaltı şöyle çalışıyor; bir yaram varsa onu halletmek istiyorum. Aynı duruma tekrar gireceğim, aynı sahneyi tekrar yaşayacağım ve oradan sağlıklı bir şekilde çıkacağım. Aslında bu bir iyileşme yöntemi. Her iki taraf da aynı şekilde yaralanmış oluyor ve tıpkı bir yap-boz gibi birbirlerini tamamlıyorlar. Birleştikleri nokta aslında tüm yaraları çözmek adına çok önemli bir yer, bir şans. Eğer bunu değerlendirebilirse çok şanslı olarak yaşamlarına devam ediyorlar. Yaraları iyileştirmek için bir diğer şans ise çocuk sahibi olmak…”

    Yaraları nasıl iyileştireceğiz?
    Her evliliğin kendi içinde yaşam evreleri bulunuyor. Başlangıçta her iki tarafın isteklerinin dengeye oturması zaman alıyor. Üçüncü senede çocuk sahibi olsak mı olmasak mı diye düşünmeye başlayan çiftler çocuk sahibi olduklarında ise ne yapacaklarını şaşırmış halde oluyor. Bu aşamada ilk anne-baba modelleri devreye giriyor, farkında olmadan kendi bebekliklerini, çocukluklarını hatırlıyorlar. Yeterince iyi bir ilişki varsa sorunlar halledilebiliyor. Aksi durumda ise ilişki yürümüyor, ya bitiyor ya da iki ayrı insan gibi yaşıyorlar. Aynı evi paylaşıp ayrı dünyalara gömülüyorlar. Ama bu da çok uzun sürmüyor. Birinden biri dışarıda başka bir şey bulmaya kalkıyor, aldatma başlıyor. Aldatmayı sadece bir başka insanla ilişki kurmak olarak düşünmemek gerektiğini belirten Seçil Özbeklik, “İlk aldatma kadının çocuğu, ev işleri, giyim kuşam ya da alışverişle olabiliyor. Erkek de önce işle aldatmaya başlıyor, eve gelmek istemediği için geç saatlere kadar çalışıyor. Ya da futbol ya da konsol oyunları ile aldatıyor” diyor.

    Kabahat kimde?
    “Dışarıdan nasıl görünürse görünsün, ilişki içinde problem varsa minimum yüzde 50-50 oranında iki tarafın da katkısı oluyor” diyen Uzm. Psk. Özbeklik, “Bu bazen problemi çıkartarak, bazen de devamına katkıda bulunarak oluyor. Son noktada boşanma kararı alsanız dahi, bu ilişkiye siz ne kattınız, bu ilişkide ne hata yaptınız bunu mutlaka bulun. Aksi takdirde yeni umutlarla başka bir ilişkiye girdiğinizde yine aynı tarz insanları seçip yine aynı tarz davranıyorsunuz. Sonunda da ya ‘Bütün erkekler (ya da kadınlar) aynı diye düşünüyor ya da sevilmeye layık olmadığınıza inanıyorsunuz. Oysa değişmeyen siz oluyorsunuz” diyor.

    Her şey aniden mi değişti gerçekten?
    Aslında evlilik içinde hiçbir şey aniden gelişmiyor. Örneğin eşinin kendisini birkaç yıldır aldattığını öğrenip şoke olduğunu söyleyen kadının aslında aldatma başlamadan önce dahi ilişkinin içinde bir problem olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Çünkü hiçbir ilişki aniden bitmediği gibi, aniden de başlamıyor. Bu örnekte kadının aldatma meydana gelene kadar ilişkideki problemlerle ilgili hiçbir şey yapmadığı, diğer tarafın da sıkıntılarını dile getirmeyi başaramadığını düşünmek mümkün.

    Çocuklarınız için kendinizi fark edin
    İlişkilerinde sorun yaşayan çiftlerin yeni bir şey üretmeyi becerebilmeleri gerektiğini belirten Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik, “Bir beklenti ile evliliğin içine giriliyor. Bazı durumlarda birinin istekleri, bazen de diğerininki ön planda oluyor. Bazen ise ikisinin isteği ile yeni ve zengin başka bir şey ortaya çıkıyor. İşte buna müsaade etmek, karşı tarafın başka şekilde düşünebileceğini kabul etmek ve yeni şeylere açık olmak gerekiyor. Evliliklerde çalışırken çoğu zaman insanlara, ‘Sizin insan olarak mutlu olmanız, evliliğin içerisinde mutlu olmanız ya da düzgün bir şekilde ayrılıp kendi yollarınıza devam edebilmeniz benim için önemli. Ama sizden daha çok doğmuş ya da doğmamış çocuklarınız için çalışıyorum’ diyorum. Çünkü sizin kurduğunuz evlilik modeli çocuklarınızın nasıl bir ortam içinde yetişeceğini belirleyecek. Evliliğinizde mutsuzsanız, çocuğa ihtiyaç duyduğu şeyi çok isteseniz de veremiyorsunuz. Çocuğunuz, kadın ve erkeğin ilişki içinde mutlu olamayacağı düşüncesi ile büyüyor. İleride kendi ilişkilerinde de bu korku ile yaşıyor ve mutsuzluk nerede başlayacak diye araştırmaya başlıyor. Bir şeyi çok fazla ararsanız bulursunuz; o da o anki ilişkisi ile ilgili olmasa da bir sebep mutlaka buluyor.” Gerçekten samimi dostlukları olan çiftlerin konuşarak sorunlarını çözebildiklerini, bazılarının son noktada aslında ayrılmak istemediklerini anlayıp kendilerinin farkına vardıklarını belirten Seçil Özbeklik, “Neresinden bakarsanız bakın bir problem varsa, çözülemiyorsa, insanlar problemin nereden kaynaklandığını bilemiyor olabilirler ama bir problem varsa ve bütün hayatlarını etkiliyorsa oranın halledilmesi gerekiyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • İlişkide denge nasıl sağlanır?

    İlişkide denge nasıl sağlanır?

    İlişki içerisindeyken denge kurabilmek çok önemlidir. Bazı şeyleri aşırı ya da hiç olarak adlandırmanız yerine her şeyi dozunda ayarladığınızda, ilişkinizin ne kadar da sağlıklı olduğunu göreceksiniz.
    Eleştirmeyin!
    Yapmamanız gereken şeylerin başında; eleştirmek, alay etmek, küçümsemek…
    Masum gibi gözüken bu tarz sözler, karşınızdaki insanı tahmin etmeyeceğiniz kadar kırabilir. Özellikle üçüncü şahısların yanında bu tarz hareketlerden kaçınmalısınız. İlişkinizde de mutlaka insan içinde konuşulacaklar, aile içinde konuşulacaklar ve ikiniz baş başayken konuşulacaklar dengesini kurmak gerekir. Arkadaşlarınızın yanında, aslında ikinizin arasında kalması gereken konuları asla paylaşmayın. Eleştireceğiniz bir konu varsa bunu evde baş başayken yapın. Evde konuştuğunuz konular her zaman evde kalsın!
    Konuşun!
    Tüm kızgınlıkların içe atıldığı, hiçbir tartışmanın yaşanmadığı bir ilişki; sürekli kavga edilen ilişkiler kadar sağlıksızdır. Çünkü içe atılan tüm sıkıntılar ilişkinin ileri safhalarında çok daha büyük zedelenmelere yol açabilir. Sürekli kavganın da sağlıksız bir ilişkinin en büyük göstergesi olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Dolayısıyla burada dengeyi kurarak; gerektiğinde tartışabilmeyi, tartışmanın dozunu ayarlayabilmeyi ve uzlaşarak sona erdirebilmeyi iki tarafın da uygulaması yararlı olacaktır.
    Sevdiğinizi Söyleyin!
    Kimi insan karşısındakine sevgisini aşırı şekilde göstermekten hoşlanır. Sürekli onu sevdiğini söyler, sürekli onu öpmek ister ve kendisini tamamen ikinci plana atarak tüm planlarını ona adayarak yaşamaya başlamak onları çok mutlu eder. Bazıları da çok sevmesine rağmen karşısındakine sevgisini bir türlü gösteremez; dile getiremez, sarılıp öpemez, ilgisini gösteremez. Bu her iki durum da ilişki için oldukça sağlıksızdır.

  • Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALAR BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRMEYİN!”

    Evliliğiniz ya da beraberliğinizdeki sorunları birlikte çözemiyor musunuz? Devamlı kavga mı ediyorsunuz? Tartışmalarınız en ufak anlaşmazlıkta bile bağırış çağırışlara, kontrol edilemeyen saldırgan hareketlere mi dönüşüyor? “Aramızdaki saygıyı kaybettik, artık partnerime kin besliyorum!” diye mi düşünüyorsunuz? Eşinizi başkalarıyla kıyaslar duruma mı geldiniz? Artık partnerinizle konuşacak bir şeyinizin kalmadı mı? Kıskançlıklar kontrolden çıktı mı? Cinsellikten haz alamadığınızı mı düşünüyorsunuz? Ona artık güvenmiyor musunuz? Evliliğiniz ya da ilişkiniz çıkılmaz bir hal mi aldı? Sorunlarınızın üstesinden tek başınıza gelemiyor musunuz? O zaman bize kulak verin! İlişkinizin gidişatına yön verebilmek için ihtiyacınız olan tek şey profesyonel bir yardım.

    Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, çiftlerin problemlerini çözmek adına gidecekleri bir evlilik terapistinin, yaşadıkları sorunların temeline inebileceğine ve altında yatan nedenleri irdeleyerek, çiftlere düşündüğünüzden daha çok yardımcı olabileceklerine değindi. Peki, bu problemlerin evlilik terapisti aracılığıyla çözülebilecek sorunlar olduğuna nasıl karar verilecek? Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri,terapi gerektiren 7 durumu açıklıyor 

    YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALARI BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRİYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe, “Elbette, “kavga” her ilişkinin tuzu biberidir. Fakat birbirinizi görmeye tahammül bile edemeyecek düzeyde, nefes alır gibi tartışıyor, kendinizi her daim gergin, mutsuz ve saldırgan hissediyor ve partnerinize bağırmak bile sizi rahatlatmaya yetmiyorsa, ilişkinizin evlilik terapistine ihtiyacı var demektir. Uzlaşmada bir hayli zorluk çektiğiniz baş başa yapığınız tartışmaları, bir evlilik terapistinin yardımıyla sonuca ulaştırabilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZE OLAN SAYGINIZI YİTİRDİYSENİZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Her hangi bir konuda, partnerinizden hiç beklemediğiniz bir tepki almış ve bu konuda onu bir türlü affedemiyor olabilirsiniz. Sürekli bunları size nasıl yaptığı konusunda içiniz içinizi yiyor olabilir. Bazı durumlarda affetmeyi bilmek, öğrenmek ve uygulayabilmek gerekir. Elbette, affedilemeyecek durumlarda vardır. Bu konuda en iyi kararı bir evlilik terapistiyle birlikte verebilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZİ BAŞKALARIYLA KIYASLIYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Düzgün bir ilişkide olmaması gereken belki de en önemli şey çiftlerin birbirlerini eski sevgilileriyle ya da çevresindeki kişilerle kıyaslamasıdır. Böyle bir sonunuz varsa ve beraberliğinizin devamlılığı adına bir şeyler yapmak istiyorsanız , hiç vakit kaybetmeden bir evlilik terapistine gitmenizde fayda var.” dedi.

    BİRBİRİNİZE ARTIK GÜVENMİYORSANIZ!

    CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan ; “Güven bir ilişkinin temelini oluşturur. Eğer ilişkinizde güven yoksa kıskançlıklar, kısıtlamalar, karşılıklı şüpheler peşinizi bırakmaz ve her an “Acaba yanlış anlaşılacak mı?” düşüncesi ve kişinin kendisini devamlı savunmaya alması sizi ve sevginizi yer bitirir. Evlilik terapisti bu güvensizliğin altında yatan nedenleri fark edebilmenizi kolaylaştırarak, ilişkinizin sağlıklı ilerlemesine yardımcı olacaktır. ” dedi

    BİRBİRİNİZLE NEREDEYSE HİÇ KONUŞMUYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Bazı ilişkilerde, yoktan yere çıkan tartışmaların büyüyüp sesli olarak ifade edilmesinin yerini, sessizlik alabilir. Susmak eylemini iyi bir cevap olarak görüyor olabilirsiniz. Bazen susmak gerçekten işe yarayabiliyor fakat bu süreklilik kazanırsa, ilişkilerde kalıcı ve yıpratıcı etkiler bırakabilir. Sağlıklı bir ilişki kurabilmek, anlaşamadığınız noktalar üzerinde oturup konuşmak ve sonuca varabilmek için sağlıklı iletişim kurabilmek çok önemlidir. Bu sessizliği bozmak, duygularınızı ve düşüncelerinizi rahatlıkla ifade edebilmek için evlilik terapistini aracı kullanmak en mantıklı çözüm olabilir.” dedi.

    KISKANÇLIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Kıskançlık eyleminin en büyük nedeni; çiftlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamamasından kaynaklanan güvensizlik sorunudur. Çiftlerin birbirlerini tanıyamamasının nedeni ise iletişim eksikliğidir ki, bu da aslında en büyük sorundur. Eğer bir ilişkide, çiftler birbiriyle samimi bir şekilde konuşamıyorsa büyük bir problem var demektir. Sizi bu çıkmazdan çıkarabilecek tek kişi evlilik terapisti olabilir.” dedi.

    CİNSELLİKTEN HAZ ALMIYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe ; “Partnerinizi ne kadar severseniz sevin iş cinselliğe geldiğinde isteksizleşiyor ya da orgazm olamıyorsanız, sorun sadece partnerinizde olmayabilir. Bunu öğrenebilmek için yorganın altında ne olup ne bittiğine bakmak lazım. Bu problemi partnerinizle birlikte çözemiyorsanız, sorunun siz, partneriniz ya da dış çevreden mi kaynaklandığını cinsel terapi tekniklerine hakim bir evlilik terapisti yardımıyla açıklığa kavuşturabilirsiniz.” diye açıkladı.

  • Erkekler ne istemez ?

    Erkeklerin nelerden rahatsızlık duyduklarını biliyor musunuz ? İşte onları çileden çıkaran 50 şey…

    Üşenmedik kağıdı kalemi elimize aldık çevremizdeki erkeklere tek tek sorduk “Bir kızda hoşlanmadığın şeyler nelerdir” diye. Hemen hemen hepsi aşağıdaki maddeleri bir çırpıda sayıverdiler. Bazılarına çok kızdık, “sanki siz aynı şeyleri yapmıyorsunuz” dedik. Ama obtektif davranmaya söz verdiğimiz için hepsini de atlamadan yazdık. Buyrun erkeklerin hoşlanmadıkları 50 şey…  Okuyalım ve gardımızı alalım :)article_iliskiler

    1- “Konuşmamız lazım” ile başlayan cümlelerden. (Bu cümle sızlanmanın ilk sinyali olarak beyinlerine yer etmiş durumda.)

    2- İlle de alışverişe beraber gidelim ısrarlarından. (Bundan vazgeçmek çok zor farkındayız!)

    3- Sabah uyanır uyanmaz ve gece yatmadan önce araşalım takıntısından.

    4- “Sence ben güzel miyim” ve türevi sorulardan. (Gerçeklik aşkına ! Kim bu konuda yeterince dürüst davranabilir ki!)

    5- Fazla dekolte giyip bu şekilde öne çıkmaya çalışan kızlardan. (Unutma ki, erkekler seyretmeyi severler, ama paylaşmayı asla!)

    6- “Ben senin bildiğin kızlardan değilim” cümlesinden. (Bu cümleyi söylediğin an, “o” kızlardan biri oluyorsun.)

    7- Kuaför ya da alışveriş anılarının anlatılmasından. (Bu durumu tıpkı onların futbol ya da otomobilden bahsetmeleri gibi düşünebilirsin, korkunç değil mi ?)

    8- Çiçek alınması için kendisine “çaktırmadan” baskı yapılmasından.

    9- Bekletilmekten.

    10- Karamsarlıktan. (Sürekli eleştiren ve hiçbir şeyi beğenmeyen kişilerle vakit geçirmeyi kim ister ki ?)

    11- Servet düşkünlüğünden. (Hiçbir erkek esas çekici olan şeyin cüzdanı olduğu düşüncesinden hoşlanmaz.)

    12- Sürekli cep telefonunla ilgilenmenden.

    13- Onun cep telefonunu karıştırmaya çalışmandan.

    14- Telefonu çaldığında ya da mesaj geldiğinde “kim o” diye sorulmasından.

    15- “Ben sana söylemiştim” lafını duymaktan.

    16- Arkadaşlarının yanında “aşkitom”, “kuşum”, “miniğim” gibi sevgi sözcükleri kullanılmasından ve ısrarla karşılık beklenmesinden.

    17- Kahkaha atarken eliyle ağzını kapatan kızlardan.

    18- Sürekli eski aşklarından bahseden kızlardan.

    19- Eski ilişkileriyle ilgili sorular sorulmasından.

    20- Çok yakın bir erkek arkadaşın bile olsa sürekli ondan bahsetmenden.

    21- Gündüz saatlerinde ağır makyaj yapan kızlardan.

    22- E-posta veya cep telefonu şiflelerinin sorulmasından.

    23- Hafta sonları erkenden çalan telefonlardan.

    24- Kendilerini babaları, erkek kardeşleri ya da eski sevgilileri ile kıyaslayan kızlardan.

    25- Bakımsız tırnaklardan.

    26- Her şeye ağlayan sulugözlü kızlardan.

    27- Olayları abartarak anlatan ve abartılı tepkiler veren kızlardan.

    28- Gereksiz kıskançlıklardan.

    29- Anneleri ile yarışan kızlardan.

    30- Kız kardeşlerinin eleştirilmesinden. (Bu konuda tahmin edemeyeceğin kadar kırıcı tepkiler verebiliyorlar, aman dikkat !)

    31- “Sence bu kız güzel mi” sorusundan. (Cevap evet ise kıskançlık kavgası, hayır ise de yalan söylüyorsun kavgası çıkar, hiç kaçarı yok !)

    32- “Beni neden seviyorsun” sorusundan.

    33- Yemeğe çıktığınızda sürekli diyet yiyecekler siparişi vermenden ve rejim yapman gerektiğini söylemenden.

    34- Dinlenmemekten.

    35- Lafının kesilip alakasız başka bir konudan laf açılmasından. (Özellikle bu konu diyet veya yan masadaki kızın kıyafeti ile ilgili ise…)

    36- Bilmece gibi şifreli konuşan kızlardan.

    37- Burç muhabbetlerinden.

    38- Kendisine “çok şirin olmuşsun” denilmesinden. (Onların gözünde şirinlik sadece kızlara özgü bir özellik!)

    39- Saçlarıyla oynanmasından.

    40- “Üşüyeceksin daha sıkı giyin” ikazları almaktan. (Bu soru, “yanımdaki sevgilim mi annem mi” bocalaması yaşamalarına neden oluyor.)

    41- Yaptığı esprilere (kötü bile olsa) tepki alamamaktan.

    42- Kendisine ayıcık, kalpli yastık ve benzeri hediyeler alınmasından.

    43- Çok fazla pembe dizi izleyen ve onları anlatan kızlardan.

    44- Cep telefonuna, izlediği pembe dizinin melodisini yükleyen kızlardan.

    45- Beğendiği erkek sanatçının resimlerini biriktiren kızlardan.

    46- Kız arkadaşınla onun yanında gizli gizli fısıldaşmandan. (Şüphecilik sadece kızlara özgü mü sanıyorsun!)

    47- Telefonunu açmadığı zamanlarda imalı imalı “kim bilir ne yapıyordun da açmadın” gibi cümleler duymaktan.

    48- Telefonlarının açılmamasından. (47. ve 48. maddeler arasındaki ironiye dikkat lütfen!)

    49- Başkalarının ilişkisi ile kendi ilişkisinin kıyaslanmasından.

    50- Kendi dışında başka erkeklerin övülmesinden.

    Kaynak : Heygirl