Etiket: kanser

  • Nar ve Nar Ekşisi Her Derdin Çaresi

    Nar ve Nar Ekşisi Her Derdin Çaresi

    Yemesi zahmetli olan, ekşiliği nedeniyle biraz da yüz ekşiterek yenen narın ve ekşisinin faydaları saymakla bitmiyor. Nar ekşisi kalp sağlığını koruyor, kanser hücrelerinin gelişimini engelliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Biraz daha yakından bakarsak işte narın ve nar ekşisinin faydaları…

    Nar ekşisinin insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ‘ilaç’, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor.

    İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.

    Tüm bu özellikleriyle adeta bir ‘ilaç’ ve doğal antibiyotik görünümünde olan nar ve nar ekşisi sofralardan kesinlikle eksik edilmemesi gereken meyveler arasında yer alıyor. Nar suyu ve nar ekşisi ürünleri ayrıca damar sertliğine karşı güçlü etkisi bulunan bir içecek olarak karşımıza çıkıyor.

    Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar ürünleri aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor. Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor.

    İşte maddeler halinde narın ve nar ekşisinin faydaları:

    – Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler.
    – Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur.
    – Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır.
    – Enerji verir, yorgunluğu giderir.
    – İdrar söktürücü etkisiyle toksin atılımını sağlar.
    – Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur.
    – Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller.
    – Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar.
    – İshali (diare) önler, tedavide destek sağlar.
    – Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar.
    – Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.

  • Bronzlaşma bağımlılığı: Tanoreksiya

    Bronzlaşma bağımlılığı: Tanoreksiya

    Bronzlaşma tutkusu kanser riskini beraberinde getiriyor. Uzmanlar sağlıklı bronzlaşma diye bir kavram olmadığına işaret ediyorlar. İşte güneşlenmenin püf noktaları…

    Yaz mevsimiyle daha görünür hale gelen bronz tenli olma isteğini uzmanlar riskli bir eğilim olarak değerlendiriyorlar. Bu isteğin bağımlılığa dönüşmesi ise tıpta tanoreksiya olarak tanımlanıyor.
    Uzmanlar, bu kişilerin kendilerini soluk ve renksiz saydıkları için kışın solaryumda yazın güneş altında bronzlaşma çabası içine girdiklerini ve yeterince bronzlaşmış hissetmedikleri zaman sinirli olduklarını belirtiyorlar.
    Peki bronslaşmanın boyutu nedir? Ne kadarı karar ne kadarı zarar sayılmalıdır?
    Bu konuyu Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan anlattı:

    KANSERE ZEMİN HAZIRLAR

    Bronzlaşmayı tutkuya dönüştürenler tanoreksik, yani bronzluk bağımlısı heline gelmiş sayılırlar.
    Tanoreksiya özellikle gençlerde görülüyor. Hemen belirtelim ki, sağlıklı bronzluk diye bir durum söz konusu olamaz! Özellikle genç yaşlarda alınan yoğun güneş ışınlarının gelecekte cilt kanserine zemin hazırlayacağını sakın unutmayın
    Yaz-kış demeden sürekli bronz bir tene sahip olmak için solaryumdan çıkmayanları ve saatlerce güneşin altında yatanlar şunları unutmamalı:

    • Bronzlaşma; doğal ya da suni kaynaklarla yoğun UV ışınlarına maruz kalınması sonrası deri renginin koyulaşmasıdır. Bronzlaşma sonrası, deri renginde koyulaşma yanında çiller, lekeler, benler, kılcal damar genişlemeleri ve cilt kanserlerine zemin hazırlama gibi istenmeyen etkiler de oluşmaktadır.
    • İnsanların bronzlaşmaya olan merakı, bazı durumlarda bağımlılık oluşturmakta ve bu durum tıp literatüründe ‘tanoreksiya’ diye adlandırılmaktadır. Tanoreksik kişiler kendilerini soluk, renksiz olarak algılamaktadır ve bunu telafi etmek amacıyla da çok sık suni kaynaklarla bronzlaşma yoluna başvurmaktadır. Bu durum bağımlılık hali kazanmakta, kişi kendini bronz görmediği zaman sinirlilik ve ruh halinde bozukluk olmaktadır.

    MUTLAKA TEDAVİ EDİLMELİ

    • Tanoreksiya daha çok ergenlik yaşlarında görülmektedir. Genellikle zayıf ve sigara bağımlısı olan kişilerde daha sık rastlanır. Tanoreksik kişilerin yoğun UV maruziyetinden dolayı cilt kanseri riskleri fazladır. Tanoreksiklerin dermatoloji ve psikiyatri hekimleri ile ortak takip edilmeleri gerekir. Vücutlarındaki riski benler dermatologlar tarafından tespit edilip, gerektiğinde uzaklaştırılmalı, ayrıca kişi psikolojik destek almalıdır.
    • Tanoreksiya tedavi edilmediği durumlarda, özellikle ilerlemiş vakalarda, kişi solaryuma girmediği ve kendini bronz görmediği zaman mide bulantısı ve kusma gibi sorunlar da ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle bronzlaşma bağımlılığı, bu ciddi sorunlarla sonuçlanmadan mutlaka tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır.
    • Melanosit dediğimiz hücreler, cildimize renk veren melanin maddesinin salgılanmasından sorumludur. Melanin maddesinin görevi, cildimizi güneşin zararlı etkisinden korumaktır. Çok yoğun güneşe maruz kalındığında, vücut buna koruyucu tepki olarak melanin üretimini hızlandırır. Bu da bronzlaşmanın sebebidir. Açık tenli kişilerde yoğun güneşe maruz kalınması sonrası ciltte kızarıklık sık görülmekte, bronzlaşma son derece nadir olmaktadır. Koyu ten yapısına sahip kişiler ise güneşte kızarmayıp, bronzlaşırlar.

    SOLARYUMUN ZARARLI ETKİSİ

    • Deri renginin koyulaşması, hücrelerde mevcut olan melaninin salınımının artışı ya da yeni melanin salgılanması ile gerçekleşir. Bronzlaşma aniden olabileceği gibi geç de başlayabilir. Erken bronzlaşma, koyu tenli kişilerde daha belirgindir; UVA ışınına cevap olarak hızla oluşur ve kısa sürede söner.
    • Geç bronzlaşma UVB ve UVA ışınlarına temastan 48-72 saat sonra başlar. Yeni pigment oluşumu başlar; pigmentasyon kalıcıdır, haftalarca sürer, kalıcı ve derin bir bronzluğa olur.

    CİLT KANSERİ ŞAKA DEĞİL!

    • Solaryum cihazı suni kaynaklarla cildin bronzlaşmasını sağlar. UVA ışınları ile bu etkiyi yaratır. Güneş ışınlarının neden olduğu tüm olumsuz etkiler solaryum için de geçerlidir.
    • UVA ve UVB ışınlarının cilde bronzluk kazandırma yanında çok sayıda olumsuz etkileri bulunmaktadır. UVA ışınları, cilt kanserlerinde en tehlikelisi olan malign melanom oluşmasında önemli bir etmendir. UVB ışınları erken deri yaşlanması, cilt kanseri ve benlerde değişikliğe neden olma gibi ciddi riskleri vardır.

    SAĞLIKLI BRONZLUK YOKTUR!

    • Bronzluk, tavsiye edilecek bir durum değildir. Sağlıklı bronzluk diye bir kavram söz konusu değildir. Bronz görüntü isteyen kişiler otobronz ürün kullanmalıdır. Özellikle ergenlik çağındaki gençlere güneşin uzun dönemdeki yan etkileri hakkında bilgi verilmelidir.
    • Bronzlaşmak isteyen kişiler için en iyi alternatif otobronz ürünlerdir. Otobronz ürünler; krem, losyon, sprey ve jel şeklinde olup güvenilirdirler. Yan etkileri yok denecek kadar azdır. Ultraviole ışını olmaksızın cilde bronz görünüm kazandırırlar. İçeriklerindeki güneş koruyucuların faktörleri düşük olduğundan, otobronz ürünlerin üzerine ayrıca güneş koruyucu sürülmesi unutulmamalıdır.

    BİLİNÇSİZ GÜNEŞLENMENİN FATURASI

    • GÜNEŞ YANIKLARI: Kısa sürede yoğun güneşe maruz kalma sonrasında gerçekleşir. Kızarıklık, su toplaması, ateş yüksekliği, titreme, bulantı ve kusma görülür.
    • BRONZLAŞMA: Uzun dönemde yoğun güneşe maruz kalma sonrasında gelişir. Vücudun verdiği bir savunma mekanizmasıdır. Cilt renk hücreleri, korunma amacıyla renk üretir.
    • ERKEN YAŞLANMA: Uzun süreli güneşe maruziyet ciltte derin çizgileşme, damarlarda genişleme, kahverengi lekelenme şeklinde görüntüye neden olur. Damarların genişlemesine, pigment hücrelerinin düzensiz çalışmasına, kollajen üretiminde azalmaya neden olur.
    • CİLT KANSERLERİ: Güneşin vücudumuza vermiş olduğu zararların en tehlikelisidir. Tüm dünyada sıklığı giderek artmaktadır.
    • KATARAKT: Güneş ışınları katarakt oluşumuna zemin hazırlamaktadır.
    • ALERJİK REAKSİYONLAR: UV ışınları bazı kişilerde kaşıntı, kızarıklık, sulantı ile kendini belli eden alerjik reaksiyonlara neden olur. Ayrıca kullanılan kozmetikler, parfümler ve bazı ilaçlarda güneşe karşı hassasiyet yaratabilir.
    • BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ BASKILAR: Deride bulunan bağışıklık sistemi hücreleri UV maruz kalma sonrasında baskılanır. Herpes (uçuk) virüsü gibi enfeksiyon hastalıklarının ortaya çıkışını kolaylaştırır. Lupus, porfiri gibi bazı rahatsızlıklar güneş ışınlarının etkisiyle aktifleşir.

    GÜNEŞE KARŞI NE YAPMALI?

    • UYGUN ZAMANI SEÇİN:
     Güneş ışınlarının en yoğun olduğu saatler olan 10:00-16:00 arasında dışarıda mümkün olduğunca bulunulmamalı.
    • GÖLGEDE DURUN: Dışarıda zaman geçirileceği zaman mümkün olduğunca gölgede kalınmalı.
    • GİYSİNİZ DE SPF’Lİ OLSUN: Koruyucu ve açık renkli giysiler giyilmeli, güneşten koruyucu gözlükler ve şapka takılmalı.
    • DOĞRU KREM SEÇİN: Mutlaka güneş koruyucu kullanımına önem verilmeli.
    • KULAĞINIZA BİLE SÜRÜN: Güneş koruyucular dışarı çıkılmadan 20 dakika önce sürülmeli. Her tarafa eşit uygulanmalı ve arada boşluk bırakılmamalı. Burun, kulaklar, yanaklar, ayak tabanları, sırt, eller ve kolların yan yüzlerine eşit oranda sürülmeli.
    • BEBEKLERE ŞAPKA: Bebekler altı aylıktan küçükse güneş koruyucu kullanımından çok şapka takma, gölgede kalma gibi koruyucu önlemler alınmalı.

    • YEŞİL ÇAY İÇİN: Güneşten kaynaklanan zararlı etkilerden korunmak amacıyla harici ya da sistemik antioksidan kullanımı faydalı olabilir. Vitamin C, E, selenyum, çinko, yeşil çay, silimarin ve soya isoflovanları etkili başlıca antioksidanlardır.

  • Gün boyunca içilen bir bardak vişne suyunun yaratacağı mucizeleri biliyor musunuz?

    Gün boyunca içilen bir bardak vişne suyunun yaratacağı mucizeleri biliyor musunuz?

    Yakut kırmızı rengi ile reçelini yemeğe alıştığımız vişne, içerdiği mineral ve vitaminler sayesinde, birçok hastalığa karşı koruma kalkanı yerine geçiyor. İçeriğinde bulunan ve meyveye kırmızı rengini veren “antosiyanin” ise vişneye hücre yenileme yani antioksidan özelliğini kazandırıyor. Günde bir bardak vişne suyu tüketimi ile vücut günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor. Kalp ve damar hastalıklarından kansere hastalık riskini azaltmaya yardımcı olan vişne, kas ağrılarının hafifletilmesi, hafıza gelişimi ve kilo dengeleme gibi konularda da etkin rol oynuyor.
    Tam bir vitamin ve mineral deposu olan vişne meyvesinde bulunan A ve C vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum ve fosfor mineralleri, özellikle ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah.

    Vişnenin “ekşi” artıları

    Ferahlatıcı etkisi yüksek bir meyve olan vişnenin şeker oranı kirazdan düşük olduğu için daha az kalori içeriyor. Diareyi kesmesi ve idrar söktürücü özellikleri, mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasına yardımcı olmasının yanı sıra, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılmasında etkin rol oynuyor. Sindirim sisteminin dengeli ve düzenli fonksiyonu için önemli bir meyve olan vişne ile ilgili yapılan ön araştırmalar gösteriyor ki; vişnedeki “antosiyanin”ler, kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azaltıyor.

    Kırmızı ve mor renkli meyve ve sebzelerde, çiçeklerde, morumsu yapraklı ağaçlarda bulunan renk verici bir madde olan antosiyanin, içinde bulunduğu meyvede çok güçlü bir antioksidan yani hücre yaşlanmasını önleyici bir etki yaratıyor. Antosiyanin yardımıyla sağlıklı dokuları ve hücreleri koruyan vişne böylelikle, anti-aging özelliği de taşıyor ve kanser ile kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Antosiyanin oranının yükseldiği koyu renkli olan vişnelerde, aynı zamanda daha fazla miktarda minerale rastlanıyor.

    Japon beslenme uzmanları tarafından, Tsuda Üniversitesi’nde 2003 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, hipoinsülinemi ve hipoglisemiye yol açabilen yüksek yağ içeren besinlerin verdiği söz konusu zararlar, antosiyanin sayesinde dengelenebiliyor. Diğer bir deyişle, şeker düzeyi düşük olan vişne, kilo kontrolünde önemli bir görev üstleniyor. Michigan Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar, antosiyanin maddesinin kolesterolün, kan şekerinin düşürülmesi ve karaciğerde daha az yağ birikimi konusunda çok etkili olduğunu ortaya çıkarıyor. Vişne ise, antosiyanin açısından en zengin meyveler arasında yer alıyor.

    Beslenme uzmanları, günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması adına günde 3,000 – 5,000 ORAC (Oksijen Radikalleri Emilme Kapasitesi) ünite alınmasını öneriyor. Yaklaşık 100 gram vişne suyu konsantresinde ise, 12,800 ORAC ünite bulunuyor. Bu da gösteriyor ki, günde bir bardak olarak tüketilecek vişne suyu, vücudun antioksidan

    Doğal ağrı kesici

    Michigan Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, “antosiyanin” olarak bilinen kırmızı kimyasalların aynı zamanda kas ağrılarını hafifletebileceği belirtiliyor. Spor egzersizleri ve ağırlık çalışmalarının hemen sonrasında oluşan geçici kas zedelenmelerinde, içeriğindeki antosiyanin sayesinde vişne etkin rol oynuyor. Yaklaşık olarak 100 – 120 vişnenin antosiyanin içeriğine sahip olan bir şişe vişne suyu, ağrı kesici yerine doğal ve keyifli bir alternatif sunuyor.

  • Çin Diyeti

    Çin Diyeti

    Eğer bir besinden fazla miktarda ya da az miktarda alınırsa organizma bundan etkilenir. Sonuç olarak da kilo alınır ya da verilir, güçten düşülür. İdeal kiloya ve forma kavuşmak için neyi daha sık ve neyi daha az yemek gerektiğini bilmek gerekir. Çin diyetini uygulamanın bir başka nedeni de çok dengeli bir beslenme sunmasıdır. Bu diyette bol miktarda karbonhidrat, hububat ve sebze yenir. Yağ alımı ise en aza indirilir. Yalnız diyeti uygulamadan önce yin mi yoksa yang yapıda mı olduğunuzu saptamanız gerekir. Bunun için de testimizin soruların yanıt vermeniz yeterlidir.

    Yin misiniz yang mı?

    Hangi besinlere ağırlık vermeniz gerektiğini bilmek için bu testi uygulayarak yapınızı belirleyin. Aşağıda sıraladığınız özelliklerin çoğu sizde varsa yin tipisiniz demektir. Bu durumda yang besinlere ağırlık vermenizi öneririz.

    * Sakin, içe dönük, sessiz, oldukça pasif birisiniz.
    * Ten renginiz soluk ve sık sık üşürsünüz.
    * İştahınız az.
    * Az sıvı alıyor ve genelde sıcak içecekleri yeğliyorsunuz.
    * Metabolizmanız ağır çalışıyor.
    * Kötü hazım ve kabızlık sorununuz var. Ve genellikle ayaklarda şişmeden yakınıyorsunuz.
    * Genellikle kalçalarda, karında ve baldırlarda yağ birikimi oluyor.

    Eğer aşağıdaki özellikler size daha çok uyuyorsa yang tipisiniz demektir. Dengeyi sağlamak için yin besinleri yemelisiniz.

    * Dışa dönük, dinamik ve çabuk öfkelenen birisiniz.
    * Soğuğu pek hissetmiyorsunuz.
    * Sık sık ve iştahla yiyorsunuz.
    * Metabolizmanız hızlı ve çok enerji yakıyorsunuz.
    * Karın kramplarından ve mide yanmasından şikayetçisiniz.
    * Daha çok vücudunuzun üst kısmı şişmanlıyor.

    Yin tipi diyeti

    Pazartesi

    * Kahvaltı: Tarçınlı çay, 1 bardak pirinç sütü. 3 etimek.
    * Öğle: Sebzeli pilav. Biraz kırmızı biber veya soya sosu ile tatlandırılmış tavada sebze.
    * İkindi: 1 meyve.
    * Akşam: Buharla pişirilmiş pilav ve safranlı dana eti. Fırında domates. 2-3 haşlanmış erik.

    Salı

    * Kahvaltı: 1 fincan çay. Müslili süt.
    * Öğle: Haşlanmış soya fasulyesi, havuç ve mısırlı salata. 1 haşlanmış elma.
    * İkindi: 1 meyve.
    * Akşam: Buharda pişmiş pilav ve fırında balık. Buharda pişmiş sebze.

    Çarşamba

    * Kahvaltı: Sütlü kahve. 2 dilim kepekli ekmek.
    * Öğle: Bezelyeli pilav. 1 rafadan yumurta. Buharda pişmiş ıspanak. 1 haşlanmış meyve.
    * İkindi: 1 bardak süt.
    * Akşam: Curry’li tavuk veya karides. Karışık haşlanmış sebze. 1 meyve.

    Perşembe

    * Kahvaltı: 1 fincan çay, 1 dilim ekmek ve 1 dilim ananas.
    * Öğle: Kızarmış tavuk. Bularda pişmiş sebze ve salata.
    * İkindi: 1 meyve
    * Akşam: Soya soslu spaghetti. 1 dilim ızgara et.

    Cuma

    * Kahvaltı: 1 fincan kahve. 2 dilim kepek ekmeği, diyet bal.
    * Öğle: 1 dilim ızgara et. Curry’li sebze haşlaması. 1 sandviç ekmeği.
    * İkindi: 1 meyve.
    * Akşam: Sebze çorbası. Fırında dil balığı. Meyve salatası.

    Cumartesi

    * Kahvaltı: 1 fincan çay. Müslili süt.
    * Öğle: Curry’li tavuk. Meyve salatası.
    * Akşam: Buharda pişmiş pilav. Baharatlı omlet. 1 meyve.

    Pazar

    * Kahvaltı: 1 fincan çay. 2 dilim kepek ekmeği. Diyet bal.
    * Öğle: Taze soğanla pişirilmiş soyalı tavuk.
    * Akşam: Buharda pişmiş domatesli pilav. Haşlanmış taze fasulye.

    Yang tipi diyeti

    Pazartesi

    * Kahvaltı: 1 fincan yasemin çayı, 1 fincan Müslili süt.
    * Öğle: 1 yumurta, domates, soya filizi ile hazırlanmış salata. Salatayı hafif soya sosu ve karabiberle tatlandırabilirsiniz. 1 sandviç ekmeği. 1 meyve.
    * Akşam: Mantarlı pilav. Haşlanmış kuşkonmaz ve haşlanmış balık filato.

    Salı

    * Kahvaltı: 1 fincan kahve. 2 dilim etimek ve diyet bal.
    * Öğle: Buharda pişirilmiş pilav. Tavada sarmısak, kırmızı biber ve soya sosu ile pişirilmiş ıspanak ve soya filizi.
    * İkindi: 1 meyve suyu veya 1 meyve.
    * Akşam: Mantı çorbası. Meyve salatası.

    Çarşamba

    * Kahvaltı: 1 fincan sütlü kahve. 1 dilim ekmek. 1 meyve.
    * Öğle: Buharda pişirilmiş soya soslu pilav. Havuz rendesi.
    * Akşam: Safranlı haşlanmış balık. Soya filizi ve domates salatası. 1 sandviç ekmeği.

    Perşembe

    * Kahvaltı: 1 fincan yasemin çayı. Müslili süt.
    * Öğle: Bezelyeli ve soya soslu spaghetti. Müslili yoğurt.
    * Akşam: Sebze çorbası. Buharda pişirilmiş tavşan eti.

    Cuma

    * Kahvaltı: 1 fincan çay. Müslili yoğurt.
    * Öğle: Bezelye, domates ve biberle hazırlanmış soya soslu salata.
    * Akşam: Mantı çorbası, Tavuk (göğüs eti), 1 meyve.

    Cumartesi

    * Kahvaltı: 1 fincan süt. 2 etimek. Diyet bal. 1 bardak meyve suyu.
    * Öğle: Mantarlı pilav. Buharda pişirilmiş sebze.
    * Akşam: Mantı çorbası, Tavuk (göğüs eti). 1 meyve.

    Pazar

    * Kahvaltı: 1 fincan kahve. 2 etimek. Diyet bal. 1 meyve.
    * Öğle: Buharda pişirilmiş sebzeli pilav. Mantarlı dil balığı fileto.
    * Akşam: Sebze çorbası. Buharda pişirilmiş kuşkonmaz ve tavuk (göğüs eti).

    Sofranızdaki enerji

    Yin besinleri

    Peynir, inek sütü, yoğurt, sebze bambu filizi, meyve, tatlılar. Margarin, soya sosu. Soğuk ve pişmemiş ya da haşlanmış besinler de yin besinlerdir.

    Yang besinleri

    Et, balık, baharatlar, kahve, alkollü içkiler, ayçiçek yağı, soya yağı ve tüm sıcak yemekler.

    Nötr besinler

    Soya, fasulye, bezelye, nohut, ananas, incir, malta eriği, üzüm, bal, mısır özü yağı.

    Kaynak : Çin Diyeti…

    İlgili konular ;
    Karatay Diyeti Deneyimlerimiz – Canan Karatay
    Dukan Diyeti
    Anti Selülit Diyeti
    Atkins Diyeti
    Akdeniz Diyeti
    İsveç Diyeti
    Glisemik indeks Diyeti nedir?
    Hipotiroid Diyeti
    Bikini Diyeti
    Simit Diyeti, Simit Kaç Kalori
    Fast Food Diyeti Listesi

  • 3 kadından biri doğru korunuyor!

    3 kadından biri doğru korunuyor!

    2011’de yapılan Kadın Sağlığı Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de 3 kadından yalnızca 1 tanesi, modern ve geri dönüşlü doğum kontrol yöntemlerini kullanıyor

    Türk Aile Planlaması Derneği (TAP) Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu tarafından yapılan açıklamada ülkemizde her yıl 1.9 milyon gebelik oluştuğu ve bunların 550 bininin planlanmamış gebelik, 285 bini kürtajla sonuçlandığı belirtildi. Planlanmayan gebelikler, tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmaları, her yıl yaklaşık 40 milyon gebeliğin yüzde 30’unun planlanmadığını, yüzde 12’sinin ise kürtajla sonlandırıldığını gösteriyor.

    Türkiye Aile Planlaması derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu ; “Kürtaj bir aile planlaması yöntemi değildir. Bebek ve anne için en sağlıklı doğum aralığı 2 yıldır, bu aralık olduğunda bebek normal ağırlıkta oluyor, anomaliler azalıyor, bebek ölümleri engellenmiş oluyor, aynı şeyler annelerimiz için de geçerli, düşükler azalıyor, gebelikteki problemler azalıyor, sağlıklı doğuma ulaşma şansı artıyor. O nedenle doğumlar arasını 2 yılda tutmak, bebeği veanneyi sağlıkla mutlu sona ulaştırmak için, henüz gebelik oluşmadan kürtaj yerine etkin, modern aile planlaması yöntemlerini kullanmak ve lüzumsuz müdahalelerden kaçınmak büyük önem taşıyor” dedi.

    Prof. Şatıroğlu Türk kadınlarının doğum kontrol yöntemlerine yaklaşımlarının, yöntem kullanım alışkanlıklarının ve tercihlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen Kadın Sağlığı araştırması ile ilgili de bilgi verdi. Araştırma sonuçlarına göre; 15-49 yaş grubundaki kadınlar tarafından Türkiye’de en çok kullanılan doğum kontrol yöntemi; % 22 ile bakırlı spiral. Bunu % 16 ile kondom takip ediyor.

    Modern ve güvenilir bir yöntem olan doğum kontrol haplarının Türkiye’de kullanım sadece %8 oranında. Bu oran; İran, Mısır, gibi ülkelerin bile oldukça gerisinde. Geleneksel bir yöntem olan ve gerçek bir korunma sağlamayan geri çekilme yöntemi, çoğu modern yöntemden daha fazla kullanılıyor( % 20 oranında). Ancak bu yöntem, aile planlamadığı halde gebelikle sonuçlanabiliyor. Hayatı boyunca geri çekilme yöntemiyle korunan 3 kadından biri, istemeden gebe kalıyor. Bu gebeliklerin bir kısmı da kürtaj ile sonuçlanıyor.

    Kadınların %40’ı ise, gebelik planlamadığı halde hiçbir korunma yöntemi kullanmıyor. Ne yazık ki bu gebeliklerin bir kısmı da kürtajla sonuçlanıyor. 20 ilde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre;Kadınlar, korunmayla ilgili bilgi kaynağı olarak; jinekologlar (%40) kadar , yakın arkadaşlarına (%35) güveniyor.

    Araştırmada eşlerin doğum kontrol yöntemine etkisi sorulduğunda araştırmaya katılan kadınların %71’i, eşlerinin doğum kontrol yöntemi üzerinde etkisi olduğunu söylüyor. İlkokul mezunları arasında en sık kullanılan yöntem spiral iken, Lise ve Üniversite mezunlarının hemen hemen yarısının şimdiye kadar hiç korunma yöntemi kullanmadığı görülüyor. Kadınların çalışma durumları incelendiğinde, çalışan kadınlar doğum kontrol hapını tercih ederken çalışmayan kadınların bakırlı spiral kullanma oranının daha yüksek olduğu görülüyor.

    Riskli bir yöntem olan geri çekilme yönteminin, ilkokul mezunu kadınlar başta olmak üzere tüm kadınlar tarafından yaklaşık %20 oranında kullanıldığı görülüyor. Türk Aile Planlama Derneği olarak anne ve bebek sağlığı için gerekli olan tıbbi tavsiyelere uyarak, isteyenin istediği zaman ve istediği kadar gebe kalma hakkı olduğu evrensel insan haklarındandır inancı içinde çalışmalar yaptıklarını belirten Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, korunma yöntemleri konusunda doktor tavsiyesinin doğru bilgiye ulaşma konusunda çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.

  • Lenf Kanseri Nedir?

    Lenf Kanseri Nedir?

    LENF KANSERİ NEDİR?

    Lenfoma , onkolojik hastalıklar içinde yaşamın uzatılması ve daha
    kaliteli yaşam sağlanması ve hastaların kurtarılmaları açısından daha fazla başarı elde edilmiş bir hastalıktır. Lenf sisteminden köken alan habis bir hastalıktır. Lenfoma öncelikle 2 gruba ayrılır. Hastaların az bir kısmı Hodgkin Hastalığı denilen lenfoma türüne sahiptir. Çoğunluk, Hodgkin dışı (Nonhodgkin) denilen lenfoma grubunda yer alır ve hastaya sadece lenfoma deniliyorsa genellikle bu grup kastedilmektedir.

    LENFATİK, İMMÜN SİSTEM HANGİ ORGANLARDAN OLUŞMAKTADIR

    Lenfatik, immun sistem , vücudun enfeksiyonlara karşı mücadele etmesini sağlayan sistemin içinde yer alır. Lenfatik sistemde lenf bezeleri denilen boyun, koltuk altı, kasık bölgelerimizde normalde erişkinlerde genellikle ele gelmeyen küçük yapılar vardır. Ayrıca lenfatik sisteme dahil olan organlar vardır. Bunlar bademcikler, dalak, karaciğer, kemik iliği ve göğüs boşluğumuzda bulunan ve çocuklukta aktif olan bir organ timusdur. Ayrıca mide, ince barsak ve cildimiz katmanları arasında bu lenfatik yapılar yer almaktadır. Hastalık , yukarda bulunan lenfatik yapılardaki normal hücrelerin yerinde anormal şekil, yada hızlı bölünme özellikleri olan hücrelerin ortaya çıkması ile gelişmektedir. Bu hücreler ayrıca dalağa, karaciğer ve kemik iliğine yayılma özelliği gösterebilmektedir.

    HODGKİN DIŞI LENFOMALAR VE BELİRTİLERi NELERDİR ?

    En sık görülen belirti boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise söyledir; sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntı…. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak doktor koyabilir.

    TEŞHİS NASIL KONUR ?

    Lenfoma olasılığı düşünülen hastada kesin tanı konulabilmesi için büyüyen lenf bezinin tümünün çıkartılması ya da her hangi bir organda yerleşmiş ise parça alınması ilk işlemdir. Yapılan bu işleme biyopsi denir. Elde edilen dokuların patolog tarafından çeşitli işlemlere tabi tutularak mikroskop altında incelenmesiyle tanı konur.

    Hodgkin dışı lenfoma için çok farklı sınıflamalar vardır. Patolog tarafından hangi tipi olduğu tanı raporunda verilir. Bu tiplerin önemi; hangi tedavi seçeneğinin hasta için uygun olacağını göstermesidir. Doktor hangi tedavi seçeneğini uygulayacağına patoloji raporunda belirtilen tiplemeye göre karar verir.

    GELİŞİMİ NEDİR VE NASIL YAPILIR ?

    Evreleme hastalığın yaygınlığının belirlenmesi işlemidir. Hastada lenf bölgeleri taranmalıdır. Hastanın el ile saptanabilecek boyun, koltuk altı, kasık vb bölgelerindeki lenf bezlerine muayene sırasında bakılır. Elle saptanamıyan diğer bölgelerinde ise basit direkt röntgen grafileri, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi (BT) yada magnetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi çeşitli görüntüleme yöntemleri kullanılır. Görüntüleme yöntemleri ile genellikle boyun, göğüs (toraks), karın (abdomen) ve alt karının (pelvis) bölgeleri incelenir. Ayrıca kemik iliği biyopsisi yapılarak kemik iliğinde yayılım olup olmadığı araştırılır.

    TEDAVİSİ ?

    Her lenfoma hastası için tedavi kendine özgündür. Çünkü hastalığın evresine, hücre tipine, hastanın yaşına, hastanın tedaviyi kaldırıp kaldıramayacağına ve lenfoma tipinin hızlı yada yavaş seyirli oluşuna göre doktor tedavinin şeklini ve verilecek ilaçları belirler.

    Hodgkin dışı lenfomanın tedavisi ilaçlarla (kemoterapi), ışın tedavisiyle (radyoterapi) veya ikisi birlikte olarak yapılmaktadır. Ayrıca hastadan kök hücre toplanarak yüksek doz kemoterapi sonrası bu kök hücreleri tekrar hastaya verme işlemi (yüksek doz kemoterapi ve otolog periferik kök hücre transplantasyonu), biyolojik ilaçlarlai ve cerrahi olarak da tedavi edilebilmektedir. Bazen yavaş seyirli lenfomalarda hastaya tedavi verilmez ve hasta belli aralarla doktor tarafından kontrol edilerek izlenir. Hastanın tedavisine karar veren uzmanlar tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğu olmaktadır.

    TEDAVİ YAN ETKİLERİ NELERDİR ?

    Tedavi sırasında kullanılan ilaçları tipine ve dozuna göre bazı istenmeyen etkiler olabilmektedir. Bunlara yan etkiler denir. Burada sık görülenler belirtilecektir. Ancak siz bu tedaviler sırasında fark ettiklerinizi doktorunuza bildirerek bunlarında değerlendirilmesini ve bunlar için yapılabilecek tedavileri öğreneceksiniz.

    Hodgkin dışı lenfoma tedavisinde kullanılan ilaçların bulantı ve kusma yan etkisi genellikle hafif ve kısa süreli olmaktadır. Saç dökülmesi bazı tedavilerde hafif bazılarında tamamen dökülme tarzındadır. Ancak tedavi bittikten sonra 6 ay içerisinde genellikle eskisi kadar güzel saçlarınızın geri geleceği bilinmelidir. Kemoterapi sırasında kan hücrelerinin üretim yeri olan kemikiliği de tedaviden etkilenmektedir. Bu karşımıza kırmızı küreciklerin azalması (anemi), beyaz kürelerimizin azalması (lökopeni), enfeksiyonlarla savaşan beyaz küreler içinde önemli bir grup olan nötrofillerin azalması (nötropeni) ve kanama olmasını önleyen trombosit denilen küçük kan hücrelerinin azalması (trombositopeni) olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu kan hücrelerindeki azalma, doktorunuz tarafından belli aralarla yapılan kan sayımları ile izlenecek ve gerekli görülen kan ürünleri başkasından elde edilerek size verilecektir. Kemoterapi böbrek ve karaciğer işlevlerini etkileyebilir ; bu durum gerekli kan tetkikleri ile izlenir. Hastalarda iştahsızlık, damak tat alımında değişiklik, cilt ve tırnaklarda renk koyulaşması, geçici yada kalıcı fertilite(üreyebilirlik) değişiklikleri olabilmektedir. Burada bildirilmiş olan yan etkiler her hastada mutlaka olacak belirtiler olarak düşünülmemelidir.

    Radyoterapiye bağlı yan etkiler, ışın yapılan bölge ve verilen doza göre değişkenlik gösterir. Genellikle hastalarda radyoterapinin ilerleyen günlerinde yorgunluk hali gelişmektedir. Hastaya dinlenmesi, yapabildiği kadar hareket etmesi önerilir. Radyaterapi yapılan alanlarda kıl ve saç kaybı, kızarma, kuruluk, duyarlılık ve kaşıntı, cilt koyulaşması sık görülen yanetkilerdir. Boyun ve göğüs bölge radyoterapisi sonrası boğazda kuruluk ve yutma güçlüğü olmaktadır. Karın bölgesine yapılan radyoterapilerde bulantı, kusma, ishal ve idrar şikayetleri ortaya çıkabilmektedir. Kan hücreleri etkilenebileceğinden kan sayımları ile yakın takip edilir.

    Ateş yükselmesi ve beklenmeyen kanamalar olduğunda takip eden doktorun hastalar tarafından uyarılması gerekir.

    Biyolojik tedaviler aşı tarzında (interferon) uygulanır. Bunların yan etkileri soğuk algınlığı bulgularını andırır. Kırıklık, yorgunluk, titreme, ateş, kas ve eklem ağrıları, iştah kaybı, bulantı, kusma ve ishal olabilir.

    Yüksek doz kemoterapi ve periferik kök hücre transplantasyonunda yan etkiler normal dozda kemoterapi tedavisinden daha fazladır. Hastalar kanama, infeksiyon organ yanetkileri açısından yakın takibe alınır.

    İlgili Konular ;

    Lenf Kanseri ( Lenfoma..)
    Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?
    Onkoloji – Kanser ve Türevleri

  • Rahim ağzı kanseri

    Rahim ağzı kanseri

    Hemen hemen her kanser tipi kontrolsüz ve anormal hücre çoğalmasından meydana gelir.

    Rahim ağzı kanseri

    Rahim ağzı kanseri de bu şekilde rahim ağzındaki hücrelerin anormal ve kontrolsüz çoğalması sonucunda meydana gelir. Her kanser türü gibi rahim ağzı kanseri yaşamı doğrudan tehdit eden kanser türlerindendir.
    İstemsizce ve kontrolsüzce çoğalan rahim ağzı hücreleri için erken tanı ve tedavi her hastalıktaki gibi çok önemli bir yere sahiptir. Eğer erken tanı ile farkedilemez ise tedavi için geç kalınıp rahmin alınması gerekebilir. Bu da hasta olan bayanımızın doğurganlığını elinden almak demektir.
    Bazı durumlarda tedavi edilse dahi bayanın doğurganlığını son bulabilir.

    Belirtileri nelerdir ?

    Çoğu durumda hastalığın en son safhalarına kadar herhangi bir belirti vermeyen rahim ağzı kanseri genellikle hastalık aşamasında,

    – Kasık ağrılarına sebep olur
    – Cinsel ilişki sonrası kanama meydana getirebilir.
    – Adet dışı anormal vajinal kanamalara sebep olabilir.
    – Vajinal akıntıların düzenini ve sıklığında değişiklikler gösterebilir anormal boyutlara taşıyabilir.

    Rahim ağzı kanseri tedavisi nasıldır ?

    Hastalığa yakalanan bayanın sağlık durumu, yaşı, hastalığın safhası gibi önemli etkenler göz önünde bulunarak tedavi şekli seçilmektedir. Tedavi şekli hemen hemen her kanser türünde ki gibi kemoterapi ile başlar ancak hastalık yayılma safhasında ise cerrahi müdahale ile hastalık bitirilebilmektedir.

    Neden oluşur ?

    HPV denilen virüsün birkaç tipinden olduğu saptansa da genel olarak bir sebep, sonuç hala belirgin olarak saptanamamıştır. Rahim ağzı kanseri HPV denilen bu virüsün belirli versiyonlarından oluşmakta ve sağlığı hatta yaşamı tehdit edici bir hal alabilmektedir. HPV denilen bu virüsün pek çok çeşidi vardır ve genellikle vajinal siğil hastalıklarına sebep olan virüstür. Rahim ağzı kanseri hemen hemen her bayan için tehlikeli bir hastalık olabilmektedir. Dünya üzerinde meme kanserinden sonra kadınlar üzerinde sık görülen 2. Kanser çeşididir. Bu sebeple vajinal muayenelerinizi aksatmamamız ve sürekli bu hususa dikkat etmeniz önemle tavsiye edilir.

    İlgili Konular ;

    – Rahim ağzı kanserinin belirtileri nelerdir?
    – Rahim ağzı kanseri nasıl teşhis edilir?
    – Rahim ağzı kanseri neden olur?
    – Rahim ağzı kanseri nasıl tedavi edilir?
    – Rahim ağzı kanserinden nasıl korunabiliriz?

  • Ökse otu

    Ökse otu

    ÖKSEOTU FAYDALARI VE KULLANIMI

    Ökseotu (Gökçe) : Ökseotugiller familyasından; genç sürgünleri yeşil, ufak çalı halinde bir bitkidir. Halk arasında çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla tanınır. Yapraklarında tanen, urson, inosit, saponin ve viscine adı verilen gayet yapışkan, elastiki, yumuşak bir reçine vardır.

    FAYDALARI:

    Yüksek tansiyonu düşürür. Yüksek tansiyon nedeniyle oluşan baş ağrılarını geçirir.
    Nabzı yükseltir. Kalbin atışlarını artırır. Damar kireçlenmesinde faydalıdır. Sara ve Akciğer kanamalarında kullanılır. Spazmları giderir. Hazmı kolaylaştırır. Fazla kullanıldığı takdirde zararlıdır. Bilinci uyuşturur. Adaleleri zayıflatır ve ishal yapar.
    Sinirleri yatıştırıcı, sinirsel spazmları gidericidir. Çarpıntıyı hafifletir. Metabolizmayı düzene sokar.
    Damar sertliğine karşı yararlıdır. Son zamanlarda yapılan bazı kanser araştırmalarında ökseotunun tümör oluşumunu engellediği saptanmıştır. (Bunun için farklı kanser türlerine göre farklı ağaçların ökseotlarından yapılan iğne türü ilaçlar yapılarak kullanılmaktadır.) Herbalist Dokto Ömer Coşkun şeker hastaları için ökseotu çok faydalı bir bitkidir dedi.

    ÖKSE OTU KULLANIM ŞEKİLLERİ

    Ökseotu ile hazırlanan şifalı bir bitki kürü…

    1) GEREKLİ MALZEMELER :

    – 1 su bardağı ılık su,
    – 1/2 tatlı kaşığı (ya da 1 tutam) ökseotu.

    HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ:

    Ilık suyun içine, ökseotunu ıslayın. 10 saatin sonunda, kaynatmadan, için. Ökseotunun meyvesi değil sadece dalları ve yaprakları kullanılır. Günde 2-3 defa için.

    – Ökseotu kürü, migrenin yanısıra, her türlü kansere ve şeker hastalığına da yi gelir.

    2) HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ:

    1-2 tatlı kaşığı kurumuş yaprakçık ve genç sürgün üzerine bir bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika süreyle demlendirerek hazırlanan çay, günde üç kez içilir.

    3) ÖKSEOTU ÇAYI HAZIRLANIŞI VE KULLANIMI:

    Ökseotu çayı yalnızca soğuk suda hazırlanır! Yarım tatlı kaşığı (1 gr) bitki (yaprak ve sap), orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suda gece boyunca bekletilir, sabahleyin hafifçe ısıtılır ve süzülür. Çay gün boyuna yayılarak yemeklerden önce ve yemek aralarında yudumlanarak yavaş yavaş içilir. Eğer gün boyunca fazlaca içilmesi gerekiyorsa, hazırlanan çay bir termosta saklanabilir. Acil durumlarda, aynı miktar bitki (yaprak ve sap) kaynar deecede sıcak su ile demlenir, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Genel olarak, günde 1-3 bardak çay içilebilir.

    Taze Bitki Özsuyu: Taze yapraklar ve saplar yıkanır ve nemliyken mikserde sıkılır.

    Merhem Hazırlamak: Taze beyaz meyveler ezilerek, içyağı veya tereyağı ile iyice karıştırılır ( Donuklarda sadece dıştan kullanılır).

    Ökse Otu Zararları

    Zehirli meyvelere sahip olan ökse otunun meyveleri asla insanlar tarafından harici olarak kullanılmamalıdır.

    Bir diğer faydalı bitkimiz : Çörek Otu

  • Paget Hastalığı

    Paget Hastalığı

    Göğüs ucunda görülen “Paget Hastalığı” nadir (meme kanserlerinin %3´ü) rastlanan bir hastalıktır. Süt kanallarından başlayarak göğüs ucundaki deriye ve göğüs ucunun etrafındaki areola adı verilen renkli bölüme doğru yayılır.

    Meme başı ve areola da, egzematik değişiklikler, yanma, kaşıntı, hassasiyet, kabuklanma, ara sıra kanama, kızarıklık, pullanma en önemli belirtilerdir.

    Bu belirtilerin yanı sıra %60 hastada ele gelen meme kitlesi, %25 hastada koltuk altında lenf bezi tutulumu mevcuttur. Kitle yoksa tedavi daha kolaydır. İlk başta deri iltihabı, infeksiyon sanılabilir. İnfeksiyon tedavisini takiben iyileşme yoksa meme başından alttaki meme dokusunu da içine alacak şekilde biyopsi yapılmalıdır.
    Diğer alanların tutulumunu araştırmak için mamografi çekilmelidir. Tedavi tümörün evresine göre, meme koruyucu cerrahi veya mastektomidir.

    Paget Hastalığı kötü görünümüne rağmen tedavi sonrası prognozu iyidir.

    Memenin Paget hastalığı için risk faktörleri nelerdir?

    Bu hastalık için bilinen risk faktörleri diğer meme kanseri türleri için tanımlananlarla aynıdır. İleri yaş, aynı kişide daha önce meme kanseri gelişmiş olması, anne, kızkardeş ya da kız çocukta meme veya over kanseri olması, bazı genetik değişikliklerin saptanması, çocukluk ya da ergenlik döneminde göğüs duvarına radyasyon tedavisi uygulanmış olması, kilonun yaşa ve boya göre idealin üzerinde olması, özellikle menopoz sonrası dönemde kilo artışı, ilk adet görme yaşının 12’nin altında, menopoz yaşının 55’in üzerinde olması, uzun süre östrojen tedavisi kullanılması risk faktörleri arasındadır. Bir ya da daha fazla risk faktörünün taşınması mutlaka meme kanseri oluşacağı anlamını taşımadığı gibi hiçbir risk faktörü olmayan kişilerde de meme kanseri görülebilir.

    Memenin Paget hastalığı nasıl tedavi edilir?

    Memenin Paget hastalığının tedavisi cerrahidir. Uygulanacak cerrahi yöntem memebaşı ve etraf dokunun durumuna, altta yatan kanserin düzeyine göre belirlenir. Memenin sadece etkilenen kısmının alındığı yöntemler uygulanabildiği gibi tüm göğsün alınması da gerekli olabilir. Cerrahi girişim sonrasında tedavinin tamamlanması ve kanserin yeniden oluşmasının önlenmesi amacıyla ilaç, hormon ya da radyasyon tedavisi verilebilir. Bu tedavilerin hangilerinin uygulanacağı kanserin özelliklerine göre belirlenir.

  • Kanser İlacı Tüp Bebek İçin Umut mu ?

    Kanser İlacı Tüp Bebek İçin Umut mu ?

    Meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar, özelikle yumurtalık rezervi azalmış hastaların tüp bebek tedavisinde başarı şansını artırıyor. Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ, ‘’ Meme kanseri tedavisinde amaç yükselen östrojen hormonu değerinin düşürülmesidir. Çünkü bu hormon kanseri tetikler. Östrojen hormonu üretimi frenlendiğinde beyinde yumurtlama hormonu harekete geçer, bu da gebe kalma şansını artırır.’ dedi.

    Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların tüp bebek tedavisinde gebe kalma şansını artırdığını biliyor musunuz? Nasıl mı? Bahçeci Umut Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ konuya şöyle açıklık getirdi:

    Meme kanseri, halk arasında kadınlık hormonu olarak bilinen östrojen hormonuna hassastır. Çünkü östrojen hormonu meme kanserinin gelişimini tetikleyebilir. Bu amaçla meme kanseri tedavisinde vücuttaki östrojen hormonu azaltılmaya çalışılır. Kadınlarda östrojen, erkeklik hormonu androjenlerden üretilir. Son 15 yılda popüler olan östrojen hormonun androjenlerden üremesini engelleyen ilaçlar meme kanseri tedavisinde de başarıyla uygulanmaktadır. Östrojen hormonun bir diğer etkisi; kadında seviyesi yükseldikçe yumurtalıkların gelişmesini engellemesidir. Başka bir deyişle östrojen hormonunun üretilmesine azaltacak olursak beyinde yumurtaları uyarmak için daha fazla faktör salgılanır. Tüp bebek tedavisine başvuran hastaların yüzde %30’unda yumurtalık rezervi azalmış olduğu dikkate alındığında bu tedavi umut vericidir. ‘’

    Tedavi Masraflarını Düşürüyor, Gebelik Şansını Artırıyor !

    Doç. Dr. Ulun Uluğ, meme kanseri kullanılan ilaçların tüp bebek tedavisinde masrafları düşürürken başarıyı artırdığını söyledi. Uluğ, ‘’Meme kanseri menopoz çağındaki kadınlarda daha yaygın görülür. Bu tip ilaçlar menopoz çağındaki kadınlarda kullanıldığında yeniden yumurtladıkları gözlemlenmiştir. Buradan yola çıkarak özellikle 1990’lı yılların sonunda Kanada’da tüp bebek tedavisi için meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlar uygulanmış ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Son yıllarda gerek tedavi maliyetlerini düşürmek gerek yumurtalık rezervi azalmış hastalarda başarı şansını artırmak amacıyla tüp bebek tedavilerinde biz de bu ilaçları kullanılıyoruz. İlk çocuk doğurma yaşının artığı dönemde yaşadığımız için özellikle ileri yaş ve yumurtalık rezervi azalmış kadınların tüp bebek tedavisine başvurma oranları artmıştır. Bu grup hastalarda alternatif tedavi olarak bu yol izlenebilir. Bir haftadan daha kısa uygulandığı için hastalarda herhangi bir yan etki veya kanser geliştirme etkisi olmamaktadır. Ayrıca daha önce geçirilmiş kanser hikayesi olan örneğin; rahim veya meme kanseri hastalarda tüp bebek tedavisi uygulanmak istediğinde vücutta östrojen hormonun yükselmemesi için bu ilaç rahatlıkla kullanılmakta ve hastalarda kanser tekrarlama riskini ortadan kaldırmaktadır. “ dedi.