Etiket: kanser

  • Cilt Kanserinin Belirtisi Benler

    Cilt Kanserinin Belirtisi Benler

    Bazı benler cilt kanseri belirtisidir. Kanserli benler diğerlerinden, görünüş ve özellikleri ile farklılık arz eder.
    Bedeninizdeki benleri inceleyip, bu benlerin tehlikeli olup olmadığını kendiniz de müşahede edebilirsiniz.
    Buğday tenlilere nazaran açık tenlilerde daha sık görülen tıp diliyle nevüs olarak bilinen benler cildin doğal oluşumlarındandır.
    Zararsız gözüken bu benler kimi zaman ise cilt kanserinin önemli habercileridir.
    Cilt benlerinin farklı türleri mevcuttur, kanser olup olmadığınızı anlamak için benlerin şekli, biçimi, rengi, oluşma zamanı önemlidir.
    Benler ciltte genelde açık renk leke şeklinde başlar, yaşla birlikte bende değişmeler, renginde koyulaşmalar görülebilir. Bunlar olağan durumlardır.
    Yalnız iki türlü ben ileride karşınıza sorun olarak çıkabilir, bunlar; doğumla görülen benler ve düzensiz şekilde, büyükçe olan benlerdir.
    Displastik nevüs olarak adlandırılan bu benlerin koyu kahverengi merkezleri ile düzensiz renlerde, daha açık ve düzensiz kenarlı görünürler. Sayıları da oldukça fazladır.
    Doğumla görülen benlerin diğer adı Konjenital nevüsdür. Ve bu benlerin cilt kanserine dönüşme ihtimali her zaman vardır.

    Bu ürünler kanser yapıyor! makalemizi okumak için tıklayınız

    Benler genellikle tehlike arzetmezler. Fakat beninizde olağan dışı bir büyüme, cildinizde ben çoğalması, bende yanma, kaşıntı, kanama gibi sıradışı bir durum fark ederseniz, muhakkak gecikmeden en kısa sürede bir cildiye uzmanına görünmelisiniz.

    Beninizin tehlikeli olup olmadığını evde kendiniz de test edebilirsiniz.
    Bunun için benin özelliklerinin belli kriterleri vardır; rengi, çapı, simetrik olup olmadığı vs.
    Beninizde asimetrik görüntüler varsa, renginde koyu siyaha dönüklük gözüküyorsa,
    benin sınır kısımları bulanık ve tırtıklıysa, büyük benleriniz varsa, benlerinizde çoğalma
    şeklinde renginde değişmeler başladıysa, dermatolog tarafından durumun incelenmesi gerekir.

    Benlerin görülme alanları genellikle, eller, yüz, kollar, kulak çevresi ve sırttır.
    Ayna yardımı ile göremediğiniz bölgelerdeki benlerinizi inceleyebilirsiniz.
    Özellikle kadınlarda alt bacak bölgesindeki benlere dikkat etmelidir, çünkü cilt kanseri en bu bölgede kendini belli eder.

    Benlerden ve cilt kanseri türevlerinden korunmak için güneş koruma faktörsüz dışarı çıkmamalı, olağan dışı bir benle karşılaşma durumunda muhakkak dermatoloğa başvurmalıdır.

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

     

  • Bu ürünler kanser yapıyor!

    Bu ürünler kanser yapıyor!

    Kanser, Toplum için de günden güne yayılmaya göstermeye devam ediyor. Kullandığımız ürünlerin çoğunun kansere yol açtığını biliyor musunuz?

    Bilim insanları, evlerimizde bulunan ve kanser saçan ürünleri açıkladı… İşte o ürünler;

    Hijyen ve temizlik ürünleri; Kanseri Önleme Koalisyonuna göre;belli markaların talk pudraları ve diş macunlarının kanserojen madde taşıdığı tespit edildi.

    Güzellik ürünlerinden ise; fondoten, şampuan ve saç boyalarında kanserojen madde olduğu tespit edildi. Bu ürünlerin daha fazla lösemi ve mesane kanserine yol açtığı açıklandı.
    Evcil hayvan bakım ürünleri: Kedi ve köpek pire tasmaları insanlar için zararlı kimyasal ve kanserojen madde içerir. Bunun yerine pire ve bit solüsyonlarını evcil hayvanınızın kürküne sıkarak kullanabilirsiniz.
    Antibakteriyal ürünler: Bu ürünler adeta birer tehlikeli kimyasal kokteylidir. Cilt yanmalarına ve akciğer tahrişlerine yol açarlar. Antibakteriyal sabun ve losyonların içinde bir kanserojen olan triklorokarban bulunur.
    Ev izolasyon ürünleri: İzolasyon köpükleri yüksek oranda kimyasal taşırlar. Bu köpüklerle uzun süreli temas kansere yol açabilir. ABD’daki evlerin %90’ında bu maddeler bulunmaktadır. Bu maddelerin en fazla akciğer kanserine yol açtığı söyleniyor.
    Oto kokuları ve oda spreyleri; Araştırmalara göre bu ürünlerde de yüksek oranda kimyasal ve kanserojen madde bulunduğu ortaya çıktı. Yüksek oranda maruz kalındığında organların iflası, bulan, kafa ağrısı ve kusma gibi durumlarla karşılaşabilirsiniz.
    Alkol; Alkol kadınlarda yaklaşık olarak %6, erkeklerde ise %10 oranında kansere yol açar. Göğüs, karaciğer ve kolon kanseri alkolün yol açtığı kanser türlerindendir.
    Solaryum; Dünya Sağlık Örgütü, solaryuma giren 30 yaşından ufak bireyler için ten kanseri riskinin %75 oranında daha çok olduğunu açıkladı.
    Mikrodalgalara maruz kalan kişilerde düşük kan basıncı ve düşük nabız görülür. Ve bir süre sonra sinir sistemindeki kronikleşmiş bozulmalarla yüksek kan basıncı ortaya çıkmaktadır. Bu dönemlerde kişilerde kafa ağrısı, kafa dönmesi, uykusuzluk, huzursuzluk,endişeler, mide ağrıları,göz ağrısı, sinirsel gerilim, konsantrasyon bozukluğu, katarakt, apandisit, kanser, yürek ve damar hastalıkları görülmektedir.
    Kanserin çevresel nedenleri arasında kuşkusuz en mühim olanı sigara içilmesidir.
    Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda, Türkiye’de ve bütün dünyada tüketimi hızla artan Fast-food’lar, ‘yetersiz, dengesiz ve sağlıksız’ olarak nitelendirildi. Raporda, dengesiz Fast-food ürünlerinin fazla sık tüketilmesinin sağlığı menfi etkilediği belirtilerek, amade yiyeceklerin ‘kanser’ riskini artırdığı açıklandı.
    Teflon tava; Yapılan bir araştırma sonucu teflon tava yapımında perflorooktanoik asit (PFOA) kullanılmasından kaynaklandığını ifade ederek, laboratuvar deneylerinde, bunun fazla yüksek miktarlarda alınmasının ur meydana getirme riski oluşturduğu görüldü.
    Plastik ürünler: Gelişmiş ülkelerin tümünde plastiğin türünü gösteren uyarılar bulunmasına rağmen, ülkemizde bazı firmalar buna uyarken, bazılarının konuyu görmezden gelmesi dikkat çekiyor.

  • Kanserden korunmak için telefonu ilk çaldığında açmayın…

    Kanserden korunmak için telefonu ilk çaldığında açmayın…

    Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan araştırmada cep telefonu, kablosuz internet, diz üstü bilgisayar ve tablet gibi manyetik etki olan ürünlerin kansere yolaçtığı belirlendi.

    Anne karnındaki bebeğin sıvısından alınan hücre örneklerinde yeni oluşan kromozomlarda hasar tespit eden uzmanlar, özellikle yoğun kullanımdaki cep telefonunun ilk çaldığında açılmaması uyarısında bulundu.

    Gelişen Teknoloji hayatı kolaylaştırsa da, günlük hayatta kullandığımız elektronik cihazlar yaydıkları manyetik dalgalar nedeniyle insan sağlığını olumsuz etkiliyor. Hayatımızın her alanında bulunan bu cihazların insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini bir takım deneylerle inceleyen Çukurova Üniversitesi’nden bilim insanları çarpıcı sonuçlar elde etti. Anne karnındaki bebeğin sıvısından alınan hücre örnekleri üzerinde çalışan uzmanlar, yeni oluşan kromozomlarda hasar tespit etti. Bu olumsuz durum başta kanser olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarıyor.
    ÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Demirhan deney sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı. Prof. Dr. Demirhan “Manyetik alan, kan kanserine neden oluyor. 10 yıldan fazla cep telefonu kullanmak veya manyetik alana maruz kalmak kanseri tetikliyor, arttırıyor ve uyarıyor” dedi.

    Kromozomlarda ortaya çıkan bozulmaların gen yoluyla nesilden nesile de geçebildiğini hatırlatan Demirhan, cep telefonu seçerken soğurma değeri anlamına gelen “sar değerlerine” dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Telefonlarımızı alırken sar değerlerine bakmamız gerekiyor. O telefonun soğurma değeri, yani kaynaktan/uydudan aldığı veya baz istasyonundan çektiği gücün değeridir. O güç çok önemli. Bu güce bakarak telefonlarımızı almamız lazım” diye konuştu.

    Günlük yaşantımızı manyetik alanlar içerisinde geçirdiğimize vurgu yapan Demirhan, deneylerini insan üzerinde manyetik alan vererek yapma olasılıkları olmadığı için anne karnındaki bebeğin etrafındaki sıvı içerisindeki hücreleri kültür ortamında manyetik alana maruz tutarak değerlendirme yaptıklarını açıkladı.

    Demirhan yaptıkları çalışmayı ise şöyle anlattı:
    “Anne karnındaki bebeğin etrafındaki sıvı içerisindeki hücreleri önce normal kültürünü aldık. Daha sonra ise bu hücreleri kültür ortamında 900 megahertzlik ve 1.800 megahertzlik olmak üzere iki grupta çalışmamızı gerçekleştirdik. Her gurubu da kendi içerisinde 3-6 ve 12 saat olmak üzere 3’er gruplara ayırdık. Manyetik alana maruz bıraktığımız kültürleri 12 gün boyunca kontrolünü yaptık. Ve çalışmamızın sonucunda, yeni oluşan kromozomlarda bozulmalar tespit ettik.”
    Manyetik alanların özellikle telefonlarda daha yaygın ve sürekli maruz kalma olasılığımızın yüksek olduğunu belirten Demirhan, ilk aramada telefonda çok yüklü manyetik alan olduğuna dikkati çekerek, telefonun ilk çaldığında açılmaması gerektiğini sözlerine ekledi.

    SAR NEDİR, DEĞERİ KAÇ OLMALIDIR
    Kısaca, ortama yayılan elektromanyetik dalgaların vücutça emilme hızı olarak tanımlanabilecek olan SAR, cep telefonları ile beraber hayatımızın içine girmiş olan bir kavram. Watt/kg olarak hesaplanan bu SAR değeri sınırları ülkemizin de tabi olduğu AB Konseyi tarafından 2 W/kg, ABD tarafından ise 1,6 W/kg olarak belirlenmiştir. Bu limitler yasal olarak belirlenmiş olan limitler olsa da uzmanlar meslekleri gereği elektromanyetik dalgalara maruz kalanlar için 0,4 W/kg, genel halk için ise 0, 08 W/kg üzeri değerleri tehlikeli buluyorlar.

  • Her kanser hastasının ameliyatla tedavi şansı var

    Her kanser hastasının ameliyatla tedavi şansı var

    Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, kanser hastalıklarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
    Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, kanser hastalıklarına ilişkin, “Umutsuz hasta yok diyebiliyoruz. Kanser tedavisinde çok önemli bir yere sahip olan cerrahinin etkinliğinin artmasının yanı sıra; medikal onkoloji, radyasyon onkolojisi, girişimsel radyoloji ve nükleer tıp alanlarında uygulanan başarılı tedaviler de doktorları kanser karşısında çok güçlendirdi” dedi.
    Geliştirdiği etkili tedavi silahları ile artık kansere meydan okuyan tıp dünyası, kanserle sonuna kadar uğraşıyor. Hastalık hangi evrede olursa olsun, herkes için bir umut var ve bu umut, hastalara yeni ve kaliteli bir yaşamın kapılarını açıyor.
    Kanser türleri arasında en korkutucu ve hastalara neredeyse yaşam şansı bırakmayan, adı bile hastaları ürperten pankreas kanserinin tedavi edilemez özelliği de şehir efsanesinden öteye geçmiyor. Çünkü ameliyat şansı bulunmadığı düşünülen bazı pankreas kanseri hastaları hastalıktan bile tamamen kurtulabiliyor.
    Kanser cerrahisinin tedavinin temelini oluşturan çok önemli bir aşama olduğunun altını çizen Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, “Her hasta için yapılabilecek bir şey var. Kanser birden fazla organa sıçradığında hastaların ameliyat şansının bittiği düşüncesine sahip değiliz. Bu noktada bile asla mücadeleden vazgeçmiyoruz. Kanserle artık daha fazla inatlaşıyoruz ve o direndikçe biz de elimizdeki en etkin tedavi yöntemlerini kullanıyoruz. Aslında ondan bir adım öndeyiz” dedi.

    “UMUTSUZ HASTA KAVRAMI ORTADAN KALKTI”
    Kanser tedavisinin ekiplerin organize ettiği son derece etkin yöntemlerin bir araya getirilmesi ile planlandığını ifade eden Prof. Dr. Gürkan, “Umutsuz hasta yok diyebiliyoruz. Kanser tedavisinde çok önemli bir yere sahip olan cerrahinin etkinliğinin artmasının yanı sıra; medikal onkoloji, radyasyon onkolojisi, girişimsel radyoloji ve nükleer tıp alanlarında uygulanan başarılı tedaviler de doktorları kanser karşısında çok güçlendirdi. Aynı zamanda teknolojik gelişmelerin de tedavide yeri çok önemli bir hale gelmeye başladı. Robotların artık kanser cerrahisinin içerisine girmesi, laparoskopik yöntemlerin kanser ameliyatlarında da kullanılıyor olması bu konudaki gelişmenin önemli bir işareti. Bu noktada kanser tedavisinin bir ekip işi olduğunu da mutlaka vurgulamak istiyorum. Bu sistemde her bölüm hasta için çok önemli ve tüm bölümlerin bir arada olması, tedavinin etkinliği için en önemlisi” diye konuştu.

    “KANSER CERRAHİSİNDE KOZMETİK DE ÖNEM KAZANDI“
    Geçmişte kanser ameliyatları sonrası hastanın kemoterapi ya da radyoterapi süreci geçen uzun bekleme sürelerinin, tedavi başarısını olumsuz etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Gürkan, kanser cerrahisinde değişen cerrahi anlayışı hakkında şu bilgileri verdi: “Geçmişte açık ameliyatlar nedeniyle hastaların iyileşme süreleri uzuyor ve uygulanması gereken yardımcı tedaviler için belirli bir zaman gerekiyordu. Hastanın kendini toparlayarak yeni bir tedaviye kendini hazırlaması sıkıntılı bir süreçti. Günümüzdeki kanser ameliyatları artık farklı bir anlayışla yapılıyor. Öncelikle biyopsi yöntemlerinin değişmesi ve hastanın biyopsi için ameliyat masasına yatmasına gerek kalmaması ile başlayan bu durum, kapalı cerrahiler hatta robot cerrahisinin kanser hastaları için kullanılır hale gelmesi ile gelinen noktayı göstermektedir. Hastalar artık ameliyat kesisi olmadan cerrahi sonrası kısa bir süre sonra ek tedaviler almaya başlayabilmektedir. Tedavi başarısını artıran bu yöntemler, hastalar için kozmetik açıdan da ayrıcalıktır.”

    AMELİYATLARDA “AÇILIP KAPATILMA” DÖNEMİ BİTTİ
    Çoklu organ tümörlerinde bile hastalık hangi aşamada olursa olsun hastaların ameliyat şanslarının bulunduğunu ve ameliyatın bu hastalar üzerinde yardımcı tedavilerinden görecekleri yararı maksimum derecede artırdığını dile getiren Prof. Dr. Gürkan, “Bundan 10 yıl önce bazı hastalara ameliyat, düşünülmeyen ve hemen elenen önemli bir seçenekti. Bunlar, kanserin birden çok organa yayıldığı hasta gruplarıydı. Yani birden fazla tümör görüldüğünde hasta klasik tabir ile açılıp kapatılıyordu. Artık bu terim kesinlikte kanser tedavileri içinde yer almıyor. Artık hastaların opere olup olamayacaklarına, büyük ölçüde operasyon öncesi karar verilebiliyor. Özellikle görüntüleme yöntemlerindeki gelişme, bu noktada doğru tanıyı \%100’lere yaklaştırmaktadır. Öte yandan çok yaygın olduğu düşünülen tümörlerin bazıları artık operasyon adayı. Bunun en çarpıcı örneği kalın bağırsak tümörlerinde görülüyor. Eskiden kalın bağırsak tümörleri karaciğere atladığı zaman, olayın çok yaygın ve hatta ameliyat edilemez durumda olduğu düşünülürdü. Ancak günümüzde bu tümörlerin kemoterapi ile küçültülmesi ya da kalın bağırsak, karaciğer ve çevredeki organlara sirayet etmiş tümörlerin aynı anda çıkarılması gibi organize ve güçlü tedavi yöntemlerine sahibiz. Dolayısıyla tümörün bir, iki ya da üç organa sıçraması bizim açımızdan ameliyata engel oluşturmuyor. Bu hastalardaki yaşam beklentimiz de geçmiş yıllara göre epey artırmaktadır.”

    “PANKREAS KANSERİNİN TEDAVİSİ MÜMKÜN“
    Hastalar için en korkutucu ve belki de en ölümcül kanser türlerinden biri olan, belirtileri ortaya çıktığında çoğu zaman hasta için ümit kalmadığı düşünülen pankreas kanseri de yeni tedavi yöntemlerine yenildi. Müjdeyi Prof. Dr. Gürkan verdi: “En ümitsiz kanser türlerinden bir tanesi olarak nitelendirilen pankreas kanserine bugün artık ilaç tedavisi ile ulaşabiliyoruz. Tümörün çevredeki damarlara sıçramasının da bizim için artık bir önemi yok. Bu damarları çıkararak, yerine koyduğumuz yapay damarlar ile bu hastalara tedavi olanağı sunabiliyoruz. Pankreas kanseri ümitsiz bir kanser türü değil artık. Yeter ki kişi doğru merkez ve doğru kişilerce tedavi edilsin.”

    “TÜMÖRLER DOĞAL AÇIKLIKTAN ÇIKARILABİLİYOR”
    NOTES yani doğal açıklık cerrahisi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Alihan Gürkan, bu tedavi şeklinin özellikle kadın hastaların vücudunda herhangi bir ameliyat izi oluşturmadan, tümörün vajenden çıkarıldığını söyledi. Prof. Dr. Gürkan, “Dünyada yapılan bu uygulama hastalar için önemli ayrıcalıklar sunuyor. Her şey, ameliyat sonrası dönemde hastanın çabuk iyileşmesi adına yapılıyor. Çabuk iyileşme, hasta için sadece kozmetik anlamda değil, diğer yandaş tedavileri de alabilecek düzeye gelmesi için önemli. Bu bakımdan, hastaya verilecek en az zarar, ne şekildeyse ise o cerrahiyi yapıyoruz. Doğal açıklıklardan tümör cerrahisi de bugün gelişmiş tıbbın gündeminde ve çok yarar sağlayacak, ilerde çok yer bulacak bir cerrahi şeklidir” ifadelerini kullandı. (iha)

  • Adjuvan tedavi

    Adjuvan tedavi

    Dr. Mustafa Özdoğan, kanserin tekrarlama riskini azaltan adjuvan tedaviler hakkında bilgi verdi.

    Adjuvan tedavi, kanser hastalığında ana tedaviye yardımcı bir tedavi yöntemidir. Tümörün boyutu, özellikleri ve yayılımına bakılarak; koruyucu tedavi olarak uygulanan kemoterapi, hormon tedavisi, akıllı ilaç ve radyoterapi tedavileri gibi yöntemlerle kanserin tekrarlama riskini azaltmayı hedefler.

    Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, kanser tedavisinde yardımcı tıbbi yöntemlerin yanında hasta doktor ilişkisi de çok önemli olduğunu dile getirdi. Doktorların günlük yaşantılarında konuşma dili olarak sıklıkla kullandığı tıbbi terimler, hastayla olan iletişimi de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle hastanın verilen tedavilere eksiksiz olarak uyabilmesi için tedavisi sırasında tıbbi deyimler konusunda bilgilendirilmelidir.

    Tıbbi terimler hasta doktor ilişkisini olumsuz etkiler
    Kanser tanısı ve tedavi süreci; hasta, hasta yakını ve zaman zaman da doktor için yönetimi zor bir süreçtir. Doktorlar çoğu zaman rutin yaşamları içinde tıbbi terminolojiler kullanmaya çok yatkındır. Bunlar kimi zaman İngilizce kimi zaman Latince olabilir. Doktorların günlük yaşantılarında konuşma dili olarak sıklıkla kullandıkları bu terimler, hastayla olan iletişimi de olumsuz yönde etkileyebilir. Hasta kafasında birçok soru işareti ile doktorun söylediklerini yapar ama sorularının yanıtlarını alamaz. Zaten kanser gibi bir hastalıkla ilk kez karşılaşmıştır. Eğer vücudun anatomik yapısı ve sıklıkla kullanılan bu terimler hakkında yeterli bilgiye sahip değilse, soru işaretleri artar ve kafasında karmaşaya neden olur. Hasta ve yakını çoğu zaman kanser hastalığını ve akabinde hekimin önerdiği tedavi ile ilgili birçok detayı tam olarak anlayamayabilir. İşte bu nedenle, kanserle ilgili hasta için hayati önem taşıyan tıbbi ifadelerin ve deyimlerin zaman zaman onlara anlatılması gerekir.

    Koruyucu tedavi ile kanserin tekrarlama riski azalır
    Adjuvan tedavi, kanser hastalığında ana tedaviye yardımcı bir tedavi yöntemidir. Örneğin; meme kanserinde ana tedavi yöntemi cerrahi müdahaledir. Eğer meme kanseri erken evrede vücudun değişik bölgelerine yayılmadan tespit edilmişse ana tedavi, memenin bir kısmını veya tamamını ve koltukaltı lenf bezleri alınarak gerçekleştirilen cerrahi müdahaledir. Cerrah, gelecekte hastalığın yenileme ihtimalini hesap edip azaltacak bir tedavi yönteminin olup olmadığını öğrenmek için hastayı tıbbi onkoloji uzmanına yönlendirir. Bu aşamada hasta, memedeki tümörün boyutuna, tümörün özelliğine, karakterine ve koltukaltı lenf bezlerine yayılımına bakılarak değerlendirilir. Bu yenileme ihtimalini belirleyen şey de aslında tümörün oluşumu sırasında gözle görülemeyen kanserli hücrelerin akciğer, karaciğer, kemik gibi meme ve koltukaltından daha uzak bölgelere gitmesidir. Evreleri dikkate alınarak her kanser hastalığı gelecekte yenileyecek anlamına gelmez. Ama genelde %10 ve üzerinde yenileme ihtimali olan hastalara tümörün özelliği dikkate alınarak hormona duyarlı ise hormonel tedaviler, kemoterapi, ve akıllı ilaç ilave edilir. Adjuvan adı verilen koruyucu tedavideki amaç, kanseri yenileyecek 30 hastanın saptanamadığı için 100 hastanın tamamının tedavi edilerek 30 hastanın bir kısmının hayatının kurtarılmasıdır.

    Adjuvan tedavi hastaya iyi anlatılmalı
    Meme kanserinde koruyucu amaçlı verilen kemoterapi, hormonel tedavi, akıllı ilaç tedavilerinin her biri yaklaşık %20-30 oranında yenileme riskini azaltır. Yine kolon (kalın bağırsak), akciğer, mide kanseri gibi kanser türlerinde cerrahi tedavi yapıldıktan sonra yenileme ihtimali yüksek olan hastalarda, ana tedaviye yardımcı olarak bu riski azaltan adjuvan tedaviler (kemoterapi) uygulanmaktadır. Koruyucu tedavi olarak uygulanan kemoterapi, hormon tedavisi ya da akıllı ilaç tedavisi tüm vücudu etkileyen sistemik tedavilerdir. Adjuvan radyoterapi tedavisi ise, bölgesel yenileme ihtimali yüksek hastalarda tümörün yerleşim yerinde yenileme ihtimalini azaltır. Adjuvan tedaviye bağlı yan etkiler, uygulanan standart kanser tedavilerinden farklı gelişmez, birçoğu için tedavi süresince önlem alınması mümkündür. Hasta ve yakınının adjuvan tedavi mantığını anlaması çok zor bir durumdur. Bu nedenle, çok kapsamlı bir şekilde hasta ve ailesine adjuvan tedavinin neden gerekli olduğu anlatılmalı, mümkünse olumlu ve olumsuz yönleri konuşulmalıdır. Hedefin ne olduğu hasta tarafından ne kadar iyi anlaşılırsa, problemlerle mücadele etmek veya gelecekte doğabilecek olumsuz bir takım durumların önüne geçmek o kadar kolay olacaktır.

  • Ben aldırmak sağlıklı mı?

    Ben aldırmak sağlıklı mı?

    Vücuttaki benler kimileri için güzelliğine güzellik katan bir aksesuar olarak görülse de, kimileri içinse psikolojik ve estetik açıdan rahatsızlık verebilir. Dolayısıyla kişi bu görüntüden kurtulmak isteyebilir. Önemli olan nokta benlerin iyi huylu ya da kötü huylu olup olmadığının saptanmasıdır. İmep Estetik’ten Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Y. İlker Manavbaşı, basit müdahalelerle istenmeyen benlerden kurtulmanın yollarını anlatıyor.

    Birçok insanın vücudunda koyu renkli lekeler mevcuttur. En çok fark edilen benler, vücudun farklı bölgelerinde genellikle koyu renkli ve deriden kabarık şeklinde olanlardır. Vücuttaki benler genellikle 20-80 adet civarındadır. Bu durum genetik faktörlere de bağlı olabilir. Güneş ışınlarına fazla maruz kalmak da ben oluşumunu tetikleyebilir. Benler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki gruba ayrılır. Bu sebeple ameliyat öncesi mutlaka benlerin tespit edilmesi gerekir. Bu sayede ileride yaşanacak olası kötü sonuçların önüne geçilebilir.

    Benlerin alınması kanser riski oluşturmaz
    Kişiyi estetik açıdan rahatsız eden bu benlerden basit müdahalelerle kurtulmak mümkündür. Ancak halk arasında bu benlerin yok edilmesi ile kanser riski oluşacağına dair yanlış bir inanış vardır ve bu yanlış bilgi yüzünden çoğu hasta doktora başvurmaz. Oysaki bu konu hakkında en sağlıklı bilgi, uzman bir estetik cerraha başvurularak alınmalıdır. Uzman hekim tarafından doğru şekilde alınan benler hiçbir şekilde kansere sebep olmaz.

    Benlerin değişimine dikkat edilmeli
    Benin kansere dönüştüğünü düşündüren değişimler; hızla büyümesi, şeklinde değişiklik, kaşınma, kabarma, renkte değişim, koyulaşma, çevresindeki deri renginde açılma ve kanama şeklinde fark edilir. Benlerini aldırma korkusu yaşayan hastalar benlerindeki değişime de dikkat etmez. Bu önemsememe kansere dönüşme riskini geç fark etmeye yol açabilir. Bu sebeple benlerin değişimine dikkat edilmeli ve mutlaka uzman bir estetik cerraha başvurulmalıdır.

    Operasyon sonrası hasta normal yaşantısına geri döner
    Ben aldırma ameliyatı cerrahi olarak lokal anestezi altında yapılır. Ve çıkarılan ben mutlaka patolojik incelemeye gönderilmelidir. Vücuttaki benin çıkarılmasıyla oluşan yara özel dikişler sayesinde kapatılır ve bu işlem yaklaşık 30 dk kadar sürer. Operasyon sonrası pansuman yapılarak yara kapatılır. Ben aldırma ameliyatı sonrasında hasta hemen normal yaşantısına geri dönebilir. Ayrıca benlerin lazer, koter gibi işlemlerle yakılması veya dondurulması patolojik incelemeye engel olacağından uygun görülmez.

    Benin bulunduğu bölge önem taşır
    Estetik açıdan benin bulunduğu yer önem taşır. Yanak ortası, burun sırtı/ucu, omuz ve dekolte bölgesi, diz-dirseklerde yapılacak cerrahi müdahaleler sonrası daha çok iz kalabilir. Ancak göz kapakları, dudak ve kulak kenarı, boyun gibi bölgelerde daha az iz kalır. Konusunda uzman bir plastik cerrah tarafından yapılan ben alma operasyonu; kesinin uygun yönde yapılması, benin uygun derinlik ve genişlikte çıkartılması, uygun dikiş tekniği kullanılması ile rahatsız edici görünümden hastanın en az izle kurtulmasını sağlar.

  • Kolayı bırakmanız için sebepler…

    Kolayı bırakmanız için sebepler…

    İçerken tadına doyamadığımız gazlı içecekler aslında birçok hastalığa davetiye çıkarıyor.

    Ünlü yazar Karen Hill, ‘Yeteeerr! Artık Diyet Yapmak İstemiyorum’ adlı kitabında bu içeceklerin neden olduğu 12 hastalığı anlattı.

    Karen Hill, insanların kolaya olan düşkünlüğüne değinerek, ‘Türkiye’de adeta bir kola bağımlılığı var’ dedi.

    Günde bir-iki litreyi geçiyor adeta su yerine kola tüketiyoruz.

    Öncelikle kola korkunç bir bağımlılık yaratan içecektir. Uyuşturucuyu bırakmak kadar zahmetlidir.

    İnsanların kolayı bırakmakta çok güçlük çektiğine değinen Hill, Bırakmaya karar verdikleri ilk gün korkunç migren ağrıları, titremeler, asabilik ve uykusuzluk yaşıyorlar.

    Fakat iki günü atlattıktan sonra bomba gibi oluyorlar.

    İşte bırakmanız için en önemli 12 sebep…

    1- Fazla kilo ve yağlanma

    2- Karaciğer hasarı

    3- Diş çürümesi

    4- Böbrek taşları ve Kronik böbrek hastalığı

    5- Şeker hastalığı

    6- Asit reflü

    7- Kemik erimesi

    8- Hipertansiyon

    9- Kalp hastalığı

    10- Sindirim bozukluğu

    11- Alzheimer (hafıza kaybı)

    12- Kanser

  • Çiğ badem ile kilo verme…

    Çiğ badem ile kilo verme…

    diyet yapan iki grup belirleyen araştırmacılar 10 hafta boyunca ilk gruba düşük kalorili diyet ve ara öğünde belli bir miktar badem verdi. Badem verilen grubun kilosunda yüzde 18’lik azalma görülürken, badem yemeyen diğer grubun kilosundaki düşüş yüzde 11 oldu. Ayrıca ilk grubun bel çevresinde görülen yüzde 14’lük azalma, diğer grupta yüzde 9’da kaldı.

    KANSERDEN KORUYOR 

    Bu verilerin ardından bademin diyet reçetelerine eklediğini anlatan Beslenme Uzmanı Dr. Ayça Kaya şu bilgileri verdi:

    “Uzun yıllardır yağlı tohumlar dediğimiz bir grup yiyecek olan ceviz, badem, fındık, çekirdek, fıstık gibi yiyeceklerin içerdikleri kaliteli yağ asitleri sayesinde kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu olduklarını biliyorduk. Ancak bu yiyecekler yağlı oldukları kalori değerleri de yüksek olduğu için kilo aldırır endişesi ile hastalarımıza pek önermiyorduk. Şimdi ise belli bir sayıda da olsa verebiliyoruz.”

    Bademde çinko, demir, kalsiyum, potasyum, E vitamini gibi mineraller ve vitaminler bulunuyor. Ayrıca içerdiği ‘amigdalin’ maddesi kanserden koruyor. Bununla birlikte Ko-enzim Q10 ve Omega-3 seviyesi çok yüksek olduğu için tavsiye ediliyor. Bu enzim ve yağ asidi kalp damar hastalıklarından koruyor ve yaşlanmayı geciktiriyor. Bademi düzenli tüketmek kötü kolesterol olan LDL’yi yüzde 6 ila yüzde 15 oranında da düşürüyor.

    Dr. Ayça Kaya, bademin kaliteli protein içermesi ve sağlıklı yağlardan zengin olması sayesinde tok tuttuğunu vurgulayarak bademin avantajlarını şöyle sıralıyor: “Lif oranı yüksek olduğu için bağırsak hareketlerini artırıyor. Kolaylıkla her yere taşınıp tüketilebiliyor.”

    Çiğ ve tuzsuz olanını tercih edin, bir defada 15 taneden çok yemeyin 

    – Çiğ,kavrulmamış ve tuzsuz olanını satın alın.

    – Mümkünse kabuklu ve kabuğu kolay kırılabilir olandan tercih edin.

    – Bir defada 15 taneden fazla yemeyin. İşyerinizde ve çantanızda 15’lik küçük paketler şeklinde de bulundurabilirsiniz.

    – Ara öğünlerde özellikle tercih edin. Az yağlı süt ve ayranla birlikte mükemmel bir ikili oluşturuyor.

    – Meyveleri bademle birlikte yediğinizde glisemik endeksi düşürmüş olursunuz bu da daha tok kalmanızı sağlar.

    – Yiyecek bir şey bulamadığınızda da 50 tane bademi bir öğün olarak da tüketebilirsiniz.

  • Meme kanserinden korunmak için…

    Meme kanserinden korunmak için…

    Amerikan Kanser Derneğince yapılan araştırmaya göre, meme kanserine yakalanma riski, her gün yoğun tempolu fiziksel aktivite yapanlarda yüzde 25, günde en az bir saat yürüyüş yapanlarda ise yüzde 14 azalıyor.

    Amerikan Kanser Derneğince (The American Cancer Society) yapılan araştırmaya göre, meme kanserine yakalanma riski, her gün yoğun tempolu fiziksel aktivite yapanlarda yüzde 25, günde en az bir saat yürüyüş yapanlarda ise yüzde 14 azalıyor.

    Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gökhan Demir, yaptığı yazılı açıklamada, araştırmada, kadınların boş zaman aktivitesi olarak yürüyüş yapmalarının koruyucu yararlarına vurgu yapıldığını belirterek, egzersizin diğer formları olmadan sadece yürüyüşün bile kadınları meme kanserinden uzak tuttuğunu ifade etti.

    Araştırmada, tempolu yürüyüşün yüksek tansiyonu, yüksek kolesterolü ve diyabet riskini azaltmaya yardımcı olduğuna da işaret edildiğini aktaran Demir, şunları kaydetti:

    “Meme kanserinde düzenli egzersiz ve ideal kilonun korunması son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Düzenli egzersiz ve ideal kilonun korunması kansere karşı ek koruyuculuk sağlar. Daha önceki yıllarda yapılan çalışmalar, meme kanseri geçirmiş hastalarda düzenli egzersiz yapmanın ve ideal kiloyu korumanın, hastalığın tekrarlama riskini yaklaşık yüzde 20 civarında azaltabildiğini göstermişti. Daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalar hem bu bilgiyi doğruladı hem de düzenli egzersiz yapan ve ideal kilosunu sürdüren kadınlarda meme kanserine yakalanma riskinin de azaldığını gösterdi. Kadınlarda vücut yağ kitlesi önemli bir östrojen kaynağıdır.”

  • Kirpik kaybı tümör habercisi mi?

    Kirpik kaybı tümör habercisi mi?

    İyileşmeyen, sürekli kanayan yaralar, kirpiklerin dokülmesi ve tekrarlayan arpacıklar göz kapağındaki tümörü işaret ediyor olabilir.

    Genelde önemsenmeyen gözdeki arpacık, yara veya sivilce göz kapağındaki tümörün habercisi olabilir. Son yıllarda artış gösteren bu sinsi hastalığa en çok yaşlılarda rastlanıyor. Bazı durumlarda gözün alınması gibi kötü sonuçlara yol açan göz tümörlerinin özel bir sebebi bulunmuyor ancak çok fazla güneş ışığına maruz kalmak tümörü tetikleyebiliyor.

    Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Akın Banaz, göz kapağında kirpik kaybına yol açan ve devamlı büyüyen kitlenin aksi ispat edilene kadar kötü huylu tümör olarak tanımlandığını ifade etti.

    Banaz, göz kapağı tümörlerinde başı bazal hücreli karsinomun çektiğini söyledi. Bu tümörün kolay fark edilen bir yerde olduğu için genellikle erken teşhis edildiğini belirten Dr. Akın Banaz, “Bazal hücreli karsinom yavaş ilerler. Kan ya da lenf yoluyla vücudun başka yerine yayılmaz” dedi. Dr. Akın Banaz, göz kapağındaki tümörlerin yassı epitel skuamöz hücreli tipinin ise daha az görülmesine karşın daha hızlı ve tehlikeli bir seyir izlediğini anlattı.

    GÖZÜ EN ÇOK AKCİĞER KANSERİ ETKİLİYOR

    Gözün içinde kanserler bulunduğunu anlatan Dr. Akın Banaz, bunlar arasında en sık olanının çocuklarda da görülen retinoblastom olduğunu, bunun da göz merkezindeki beyazlaşmayla belirti verdiğini kaydetti. Gözü en fazla etkileyenin metastazlara bağlı tümörler olduğunu vurgulayan Dr. Akın Banaz, başka organlardaki kanserlerin kan ve lenf yoluyla gözü etkilemesiyle ortaya çıkan ve gözde metastaza neden olan bu tip kanserler arasında ilk sırayı akciğer kanserinin aldığını belirtti.

    HER TÜMÖR KANSER DEĞİL

    Dr. Banaz, gözdeki her tümörün kanser olmadığını, iyi huylu göz tümörlerinin de bulunduğunu anlattı: “İyi huylu tümörlerin en büyük özelliği alttaki dokuya yapışık olmamasıdır. İyi huylu tümörler hareketlidirler. Ancak iyi huylu olsa bile cerrahi olarak çıkarılırken kapağın fonksiyonunun ve hastanın estetiğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca iyi huylu tümörler nadiren de olsa kötüleşebilirler” diye konuştu.

    GÖZ TÜMÖRÜNÜN TEDAVİSİ AĞIZ İÇİNDEN YAPILIYOR

    Dr. Akın Banaz, habis göz tümörlerinde tedavi yaklaşımı hakkında şunları aktardı: “Göz tümörlerinin tedavisi daha çok cerrahidir. Tümörün kendisi küçük ise bir bütün olarak çıkarılır. Tümör çıkarıldıktan sonra kapak ya kendi kendine kapatılır ya da özel yöntemlerle yeniden göz kapağı yapılır. Bunun için vücudun ağız içi, kulak kıkırdağı ve kulak arkasından veya vücudun herhangi bölümünden alınan cilt ile tamirat yapılabilir.”

    Dr. Akın Banaz, ‘Bazal hücreli karsinom’ gibi tümörlerin tedavilerinde ameliyatın yeterli olduğunu, cerrahi sınırların temiz olması durumunda da radyoterapi ve kemoterapiye gerek olmadığını söyledi. Malingn melanom, retinoblastom gibi hastalıklarda kemoterapi, lazer, ışın ve plak tedavisi uygulanabileceğini hatırlatan Dr. Akın Banaz, “Tedaviye yaklaşımda tümörün büyüklüğü önemli bir kriterdir. Belli bir oranın üzerindeki büyüklüğe sahip tümörler gözün alınmasını gerektirebilir” dedi.