Etiket: kan şekeri

  • Kan Şekerinin Hangi Seviyesi Tehlikelidir?

    Kan Şekerinin Hangi Seviyesi Tehlikelidir?

    Kan şekeri seviyeleri önemlidir ancak hangi seviyelerin tehlikeli olduğunu biliyor musunuz? Bu makalede, kan şekeri seviyelerinin tehlikeli aralıkları hakkında bilgi bulabilirsiniz.

    Kan şekeri, vücudumuzun enerji kaynağıdır ve normal seviyelerde tutulması önemlidir. Kan şekeri seviyeleri, açlık ve tokluk durumuna göre değişebilir ve belirli bir aralıkta kalması gerekmektedir. Ancak, kan şekeri seviyeleri belirli bir aralığın üzerine çıktığında veya altına düştüğünde, sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle, kan şekeri seviyelerinin takibi ve uygun şekilde yönetilmesi önemlidir. Peki, kan şekeri seviyesi ne zaman tehlikeli hale gelir? İşte bu makalede, kan şekeri seviyesinin tehlikeli seviyeleri hakkında detaylı bilgi bulabilirsiniz.

    Kan Şekerinin Hangi Seviyesi Tehlikelidir?

    Kan şekeri, vücudunuzun enerji kaynağı olarak kullanabileceği glikozun seviyesidir. Bu seviye, insülin hormonu tarafından düzenlenir. Yeterli miktarda insülin salgılanmadığında veya vücut insülini etkili bir şekilde kullanamadığında, kan şekeri seviyeleri yükselir.

    Kan şekeri seviyeleri normalde açlıkta 70 ila 99 mg / dL arasında olmalıdır. Yemekten sonra iki saat içinde 140 mg / dL’nin altında olmalıdır. Bu seviyelerin üzerindeki kan şekeri seviyeleri, diyabet olarak adlandırılan bir durumun işareti olabilir.

    Diyabet, yüksek kan şekeri seviyeleri nedeniyle bir dizi sağlık sorununa neden olabilir. Yüksek kan şekeri seviyeleri, sinir hasarı, böbrek hasarı, kalp hastalığı, görme kaybı ve diğer ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

    Diyabet tanısı konduktan sonra, kan şekeri seviyelerinin hedeflenen bir aralıkta tutulması önemlidir. Hedef kan şekeri seviyeleri, kişinin yaşına, sağlık durumuna, diyabet tipine ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, kan şekeri seviyelerinin açlıkta 80-130 mg / dL arasında, ye

    yüksek kan şekeri tehlikeli mi
    yüksek kan şekeri tehlikeli mi

    mekten sonra iki saat içinde 180 mg / dL’nin altında olması önerilir.

    Kan şekeri seviyelerinin normal aralığın üzerinde olması, yüksek kan şekeri seviyeleri olarak kabul edilir ve bu durum diyabet riski taşıdığınızın bir işaretidir. Diyabet teşhisi konulduktan sonra, hedef kan şekeri seviyelerini korumak önemlidir. Diyabet kontrol altında tutulmazsa, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

    Yüksek Kan Şekeri Seviyeleri Tehlikeli midir?

    Yüksek kan şekeri seviyeleri, diyabetin (şeker hastalığının) bir işareti olabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kan şekeri seviyeleri, vücudunuzun enerji kaynağı olarak kullanabileceği glikozun seviyesidir ve normalde insülin hormonu tarafından düzenlenir. Ancak yeterli miktarda insülin salgılanmadığında veya vücut insülini etkili bir şekilde kullanamadığında, kan şekeri seviyeleri yükselir.

    Yüksek kan şekeri seviyeleri, sinir hasarı, böbrek hasarı, kalp hastalığı, görme kaybı ve diğer ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Yüksek kan şekeri seviyeleri, ayrıca insülin direnci, prediyabet ve diyabet gibi durumların gelişimine yol açabilir.

    Yüksek kan şekeri seviyeleri, açlık kan şekeri seviyelerinin 100 mg / dL’nin üzerinde veya yemekten sonra iki saat içinde 140 mg / dL’nin üzerinde olması olarak tanımlanır. Bu seviyelerin sürekli olarak yüksek olması, diyabet riskinin artmasına neden olabilir.

    Diyabet teşhisi konulduktan sonra, hedef kan şekeri seviyeleri, kişinin yaşına, sağlık durumuna, diyabet tipine ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, kan şekeri seviyelerinin açlıkta 80-130 mg / dL arasında, yemekten sonra iki saat içinde 180 mg / dL’nin altında olması önerilir.

    Kan şekeri seviyelerinin kontrol edilmesi, diyabetin ciddi komplikasyonlarının önlenmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle, yüksek kan şekeri seviyeleri olan kişilerin bir doktora danışarak, uygun tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kan şekeri seviyelerini kontrol altına almaları önemlidir.

    Yüksek kan şekeri seviyeleri, diyabetin bir işareti olabilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Kan şekeri seviyelerinin kontrol altında tutulması, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için önemlidir.

    Düşük Kan Şekeri Seviyeleri Tehlikeli midir?

    Düşük kan şekeri seviyeleri, yani hipoglisemi, ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir ve hatta hayatı tehdit edebilir. Kan şekeri seviyeleri, vücudun enerji kaynağı olarak kullanabileceği glikozun seviyesidir ve normalde insülin hormonu tarafından düzenlenir. Ancak yeterli miktarda glikozun olmaması veya vücudun insülini etkili bir şekilde kullanamaması durumunda kan şekeri seviyeleri düşer.

    Hipoglisemi, genellikle insülin tedavisi gören diyabet hastaları için bir sorun olarak kabul edilir. Ancak hipoglisemi, insülin dışı ilaçlar veya diğer nedenlerle de oluşabilir. Hipogliseminin belirtileri arasında halsizlik, terleme, titreme, huzursuzluk, baş dönmesi, bulanık görme ve hatta bilinç kaybı yer alır.

    Düşük kan şekeri seviyeleri, beyne yeterli miktarda glikoz ulaşmasını engelleyerek, beyin fonksiyonlarının bozulmasına neden olabilir. Bu nedenle, hipoglisemi zamanında tedavi edilmezse, beyin hasarı ve hatta ölüm riski olabilir.

    Hipoglisemi tedavisi, hafif vakalarda bir şekerli içecek veya atıştırmalık yemek ile kolayca yapılabilir. Ancak ciddi hipoglisemi durumlarında, acil tıbbi müdahale gerekebilir. Bu nedenle, hipoglisemi semptomları fark edildiğinde, bir sağlık uzmanına danışmak ve uygun tedaviyi almak önemlidir.

    Hipoglisemi, insülin tedavisi gören diyabet hastalarında daha sık görülse de, diğer nedenlerle de oluşabilir. Hipoglisemi semptomları fark edildiğinde, bir sağlık uzmanına danışmak ve uygun tedaviyi almak önemlidir. Bu, ciddi sağlık sorunlarının önlenmesine ve yaşam kalitesinin artırılmasına yardımcı olabilir.

    Düşük kan şekeri seviyeleri, hipoglisemi olarak adlandırılır ve ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Hipoglisemi semptomları fark edildiğinde, zamanında tedavi edilmesi önemlidir. Bu nedenle, diyabet hastaları gibi risk altındaki kişilerin, düşük kan şekeri seviyeleri ile ilgili farkındalık sahibi olmaları ve uygun tedaviyi almaları önemlidir.

    Kan Şekerinizi Hızla Düşürmenin Yolları

    Kan şekeri seviyelerinin düşürülmesi, bazen insülin tedavisi gören diyabet hastaları için bir gereklilik olabilir. Ancak, kan şekeri seviyelerini hızla düşürmek, herhangi bir sağlık sorunu neden olabilir. Bu nedenle, kan şekeri seviyelerini düşürürken dikkatli olunması önemlidir. İşte, kan şekeri seviyelerini hızla düşürmenin yolları:

    1. Hareket etmek: Hareket, kan şekeri seviyelerini hızlı bir şekilde düşürmenin en etkili yollarından biridir. Egzersiz yapmak veya yürümek, vücudun glikozu enerjiye dönüştürmesine yardımcı olur ve böylece kan şekeri seviyelerini düşürür. Ancak, aşırı egzersiz yapmak kan şekeri seviyelerinde ani bir düşüşe neden olabilir, bu nedenle, egzersiz yapmadan önce bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
    2. Su tüketmek: Su tüketmek, kan şekeri seviyelerini düşürmenin kolay bir yoludur. Vücut susuz kaldığında, kan şekeri seviyeleri yükselir. Bu nedenle, yeterli miktarda su içmek, kan şekeri seviyelerini düşürmeye yardımcı olur.
    3. Protein tüketmek: Protein, kan şekeri seviyelerini kontrol etmek için önemli bir besindir. Yüksek proteinli bir öğün tüketmek, kan şekeri seviyelerini düşürmeye yardımcı olur. Ancak, yağlı ve işlenmiş gıdalar gibi sağlıksız protein kaynaklarından kaçınmak önemlidir.
    4. Lifli gıdalar tüketmek: Lifli gıdalar, kan şekeri seviyelerini kontrol etmek için önemlidir. Lif, sindirilemeyen bir karbonhidrattır ve kan şekeri seviyelerinin yavaş yavaş yükselmesine yardımcı olur. Bu nedenle, sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve baklagiller gibi lifli gıdalar tüketmek kan şekeri seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilir.
    5. Şekerli gıdalardan kaçınmak: Şekerli gıdalar, kan şekeri seviyelerinin hızla yükselmesine neden olur. Bu nedenle, şekerli içecekler, tatlılar ve işlenmiş gıdalar gibi şekerli gıdalardan kaçınmak önemlidir.
    6. Kan şekeri düşürücü ilaçları kullanmak: Diyabet hastaları, kan şekeri düşürücü ilaçlar kullanarak kan şekeri seviyelerini kontrol ederler.

    Kan Şekeri Tablosu

    Tablo, kan şekeri seviyesinin farklı ölçü birimleriyle ve farklı zamanlarda ölçüldüğü durumlarda hangi aralıklarda normal, yüksek veya düşük olduğunu gösterir. Aşağıda, kan şekeri tablosu verilmiştir:

    Kan Şekeri Seviyesi Ölçüm Birimi Açlıkta Normal Aralık Toklukta Normal Aralık Açlıkta Yüksek Toklukta Yüksek Açlıkta Düşük Toklukta Düşük
    Normal mg/dL 70-99 70-139
    Normal mmol/L 3.9-5.6 3.9-7.8
    İlave Risk mg/dL 100-125 140-199 100-125 140-199
    İlave Risk mmol/L 5.6-6.9 7.8-11.0 5.6-6.9 7.8-11.0
    Diyabet mg/dL 126 ve üzeri 200 ve üzeri 200 ve üzeri 200 ve üzeri
    Diyabet mmol/L 7.0 ve üzeri 11.1 ve üzeri 11.1 ve üzeri 11.1 ve üzeri
    Hipoglisemi mg/dL 70 ve altı
    Hipoglisemi mmol/L 3.9 ve altı

    Not: “mg/dL” Amerikan ölçü birimidir ve “mmol/L” uluslararası ölçü birimidir. Kan şekeri ölçümleri, farklı laboratuvarlar ve cihazlar tarafından farklı ölçüm birimleri kullanılarak yapılabilir, bu nedenle sonuçların değerlendirilmesi için doktorunuzla konuşmanız önemlidir. Ayrıca, kan şekeri seviyelerindeki değişimlerin hastalığınızın seyrine göre farklılık gösterdiği unutulmamalıdır.

  • Kadınlar için hayati önem taşıyan testler

    Kadınlar için hayati önem taşıyan testler

    Erken teşhisin hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde çok büyük bir etken olduğunu belirten uzmanlar kadınlar için hayati önem taşıyan testleri sıralıyor ve bu testlerin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. İşte kadınların hayatını kurtaran testler…

    Erken teşhis birçok hastalık için büyük önem taşıyor. Sağlıklıyken belirli periyotlarda belirli kontrolleri ve testleri yaptırmak vücudumuzda sinsice ilerleyen bir hastalığı haber verebilir. Birçok hastalığın tedavisinde erken teşhis büyük önem taşıyor ve tedaviyi mümkün kılıyor. Bunun için de belli periyotlarla doktor kontrolünden geçmek ve testler yaptırmak gerekiyor. Bu tür testleri ilk yaptırmaya başlandığında, hangi yaşta olunursa olunsun, kan grubu ve hepatit testlerini yaptırmalı. Hepatit B ve C ise ülkemizde önemli bir sorun. Birçok kişi bu hastalıkları taşıdığını bilmeden yaşıyor, bu nedenle hem bulaştırıcı olmaya devam ediyor hem de tedavisinde geç kalıyor. Ayrıca kesin bir tedavisi de bulunmuyor. Ancak hepatit B’den aşı ile korunmak mümkün. Bu testleri yaptırmalı ve hastalığı geçirmemişsek, bağışık ve taşıyıcı değilsek, aşı programına dâhil olarak kendimizi koruma altına almalıyız.

    Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dâhiliye Bölümünden Uz. Dr. Deniz Şahin Şimşek, kadınlar için hayati önem taşıyan testleri sıralıyor.

    40 yaş altı herhangi bir şikâyeti olmayan sağlıklı kadın; yılda bir kez dâhiliye muayenesi: Yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, sigara-alkol kullanımı, gözden kaçan şikâyetler, aile öyküsü değerlendirilir. Fizik muayenesi yapılır. Tetkikler değerlendirilir. Açlık kan şekeri, kolesterol, trigliserid ölçümü ile kan yağlarının durumunun değerlendirilmesi, böbrek, karaciğer fonksiyon testleri, tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesi, mide-bağırsak sistemi incelemeleri, kan sayımı, tam idrar tahlili, akciğer grafisi, istirahat EKG’si ve karın organlarını değerlendirmek için tüm batın ultrasonografisi önerilir.

    Kadın doğum muayenesi ve vajinal smear: 18 yaşını aşmış ve aktif cinsel yaşamı olan her kadın yılda bir kez pap smear testi yaptırmalı. Bu test sayesinde rahim ağzı kanseri, çok erken safhada teşhis edilebiliyor. Her ay adet bitiminde kendi kendini elle meme muayenesi. 40 yaşına kadar 3 yılda bir doktor muayenesi ve gerekirse meme ultrasonografisi. 40 yaşından önce mamografinin tanısal bir değeri bulunmamaktadır.

    40 yaş üstü herhangi bir şikâyeti olmayan sağlıklı kadın yukarıdaki incelemelere ek olarak;

    Daha çok 40′lı yaşlardan sonra görülen gut hastalığının teşhisi için kanda ürik asite bakılması ve özellikle menopoz sonrasında kalsiyum vs.’nin değerlendirilmesi için kan elektrolitleri (sodyum, potasyum, kalsiyum) bakılması.

    Gastroskopi ve kolonoskopi: Mide-bağırsak sisteminin değerlendirilmesi için 40 yaşından itibaren 50 yaşına kadar her 5 yılda bir, 50 yaşından sonra her 3 yılda bir yaptırılmalı.

    Mamografi: Ailesinde meme kanseri bulunan kişilere, 35 yaşından itibaren her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılması ve 40 yaşından itibaren her yıl mamografi çekilmesi; ailesinde meme kanseri bulunmayan kişilerde ise 40 yaşından itibaren her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılması ve 50 yaşına kadar 2 yılda bir, 50 yaşından sonra her yıl mammografik inceleme önerilir.
    Kemik yoğunluğu ölçümü: Menopoza girene kadar en az bir kez ve menopoza girdikten sonra mutlaka ölçülmeli. Menopozdan sonraki ilk 5 yıl içinde kemik erimesi en fazladır. Bu süreçte genellikle 2 yılda bir ölçüm önerilmektedir.

  • Metabolik Balans

    Metabolik Balans

    Kilo vermeye çabalarken öncelikli amaç genellikle daha ince görünmek olsa da aslında o fazlalıklar buzdağının sadece görünen kısmını oluşturuyor. Vücutta yağ birikiminin hem nedeni hem de sonucu olan insülin direnci, bir süre sonra diyabet, obezite ve yüksek tansiyonun bir arada bulunduğu metabolik sendrom tablosunu oluşturuyor. Alman Doktor Wolf Funfack’in geliştirdiği ve dünyada 2002 yılından beri sadece tıp doktorları tarafından uygulanan Metabolik Balans sistemi, danışanların kilo vermesini ya da var olan kilosunu korumasını sağlarken metabolik sendrom tablosunun da önüne geçmeyi amaçlıyor. Türkiye’de sadece uygulayanların yakınlarına anlatması yoluyla, yani kulaktan kulağa tanınmayı tercih eden Metabolik Balans uygulayıcılarından İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Onur Yozbatıran’a kişiye özel bir beslenme planı ile işleyen bu sistemi sorduk.

    Metabolik Balans’ın amacı nedir?

    Bu sistemin çıkış noktası, hastanın sağlık sorunlarını çözmek, hatta ortaya çıkmasını engelleyerek hastaya koruyucu hekimlik yapabilmek… Amaç, metabolik sendromu yani kolesterol, kan şekeri, tansiyon yüksekliği ve obeziteyi tedavi etmek. Bu dörtlünün oluşturduğu metabolik sendromun altında yatan neden ise insülin direnci oluyor. İnsülin salınımında denge sağlandığında bu dört hastalığın önüne ilaç kullanmadan geçilebiliyor.

    Danışanlarınızdan en çok hangi hikayeleri duyuyorsunuz?

    Genellikle birden fazla yöntem deneyip kilo verip tekrar kilo alan ya da hiçbir şekilde kilo vermeyi başaramayanlar ile karşılaşıyoruz. Bu kişilerin en büyük şikayeti ise daha önce uyguladıkları programların sürdürülebilir olmaması. Zaten Dünya Sağlık Örgütü de mevcut kilonun yüzde beşini kaybedip bunu bir yıl koruyabilmeyi “sağlıklı kilo kaybı” olarak nitelendiriyor. Yani aslında mesele ne kadar kilo verdiğinizden çok bunu ne kadar koruyabildiğiniz…

    Metabolik Balans’ın farkı nedir?

    Diyet; belli bir süre uygulanacak bir sistem anlamına geliyor. Diyetlerde kalori kısıldığı sürece mutlaka kilo kaybediliyor. Ancak eğer kalori kısıtlaması hatalı yapılırsa, vücut kas ve bağ dokusu kaybederse diyet bırakıldığı an hemen geri toparlıyor. Bu nedenle uygulanan diyetin dengeli ve sürdürülebilir olması gerekiyor. Metabolik Balans ise, adı üzerinde, metabolizmanın dengelenmesini amaçlıyor. Öncelikle danışanlara detaylı kan testleri uygulanıyor; karaciğer, böbrek, pankreas fonksiyonlarına, elekrolit dengesine ve tiroit bezlerinin durumuna bakılıyor. Yani önce danışanın vücudunu tanıyoruz. Eğer aksayan bir durum varsa önce ona müdahale etmek gerekiyor. Tahlil sonuçlarında kandaki şeker ve insülin düzeyi bizim için çok önemli çünkü kişiye özel beslenme programını belirlerken gıdaları bu değerlere göre seçiyoruz. Ayrıca bu programda vücudun yağ, kas ölçümüyle elde edilen değerleri kullanmıyoruz. Göbek, kalça, üst bacak ölçülerini takip ediyoruz. Danışan programda hatalı bir uygulama yapıyorsa, bu ölçümlerden durumu fark ediyor ve nerede hata yaptığını buluyoruz.

    Günlük beslenme programı nasıl ilerliyor?

    Kişiye ihtiyacı olan gıdaları, yani tahılı, proteini, meyveyi ve sebzeyi üç öğünde mutlaka veriyoruz. Tek çeşit beslenmeye, bir öğünü sadece salata ile geçirmeye izin vermiyoruz. Bu programda az yemek bir başarı değil. Belirtilen gıdaların mutlaka tüketilmesini istiyoruz. Kişinin özellikle tüketmek istediği gıdalar varsa onları da programa uygun şekilde ekliyoruz. Birçok diyetten farklı olarak sorunumuz yağ değil. Çünkü kilo almanın temel nedenini yağlar oluşturmuyor. Kolesterolün yükselmesine de kolesterolden zengin gıdalar neden olmuyor. Bir kişi bardak bardak yağ içse, koli koli yumurta yese bile bağırsaklardan günlük emilecek miktar sabit oluyor, kalan ise atılıyor. Oysa vücut yenilen şekerli gıdaların yani ekmek, patates, meyve, makarna ve pilav gibi karbonhidratlı gıdaların bir gramını bile atmıyor. İnsülin sayesinde yağa dönüştürüp depo ediyor. Bu nedenle biz de insülinin aşırı salgılanmasını engellemeye çalışıyoruz.

    Günde sadece üç öğün mü?

    Azar azar, sık sık yemek, insülin kullanan diyabet hastaları için doğru olabilir. Çünkü kişi insülin kullandığı zaman şekeri bir süre sonra düşüyor ve ara öğün alması gerekiyor. Ancak şekeri dengeli giden bir kişide buna ihtiyaç yok. Vücutta insülin hormonu alınan şekerli gıdalara cevap olarak yükseliyor. Siz şekerli bir gıda aldığınız zaman, bunu düşürmek için insülin yükseliyor ve normale dönüşü tam beş saat sürüyor. Alınan her gıdanın sindirilebilmesi için belli bir süreye ihtiyaç var. Sindirimi ağızda başlayıp makatta biten bir yay gibi düşünün. Alınan her gıda yaya verilen titreşimdir; ilerler, gider ve biter. Fakat henüz dalga ortadayken, yeni bir dalga verdiğiniz takdirde denge bozuluyor. Sindirim de aynen böyle… Vücuda ilk aldığı gıdayı sindirmesi için zaman tanımak gerekiyor.

    Beş saat boyunca acıkmamak mümkün mü?

    Bu beş saatlik sürede kişinin acıkmaması için Metabolik Balans sisteminin birtakım prensipleri var; yemeklere neyle başlanacağı bile önem taşıyor. Yemeğe mutlaka bir-iki lokma protein ile başlanmasını istiyoruz. Çünkü mideye giren ilk besin şekerli gıda yani karbonhidrat olursa, şeker hızlı yükseliyor. İnsülin de bunu düşürmek için hızla yükseliyor. Oysa amacımız şekerin yükselişini ve insülin cevabının yavaş olmasını sağlayarak acıkmayı geciktirmek. Şeker içermesi nedeniyle meyvelerin de yemeğin üzerine yenilmesi gerekiyor çünkü mide boşken yenilen meyve kan şekerini hızlı yükseltirken, yemeğin üstüne yenilen meyvenin emilimi çok daha yavaş oluyor. Metabolik Balans’ın gerekli prensiplerine uyan bir kişi, beş saat boyunca acıkmıyor. Kişi günde üç öğün yemek yiyor, her öğün tüm besin gruplarından tüketiyor ve akşam saat 21.00’den sonra artık bir şey yemiyor.

    Öğlene kadar acıkmamak için sabah kahvaltısında neler olmalı?

    Miktarlar, kişinin tahlil sonuçlarına ve vücut yüzey alanına göre belirleniyor. Sabah mutlaka glisemik indeksi yani kan şekerini yükseltme gücü düşük olan çavdar ekmeği veriyoruz. Yanında protein, sebze ve meyve bulunuyor. Böyle bir öğün kişiyi öğlene kadar tok tutabiliyor. Her öğünde bu besin grupları mutlaka bulunuyor. Kişi ekmek hakkını bir öğünde kullanmadıysa, o hakkı bir başka öğünde kullanabiliyor. Meyve türü ve adedi için önerilerde bulunuyoruz. Ancak öğünlerden birinin sonunda mutlaka elma tüketilmesini istiyoruz. Elma, günlük mineral ihtiyacını karşılıyor, içindeki pektin maddesi sayesinde vücutta oluşan toksik maddeler atılabiliyor.

    21.00’den sonra yemek yemenin sakıncaları nedir?

    Vücudun iki programı var; biri gündüz, biri gece… Vücut gün içerisinde kullandığı enerjinin yüzde 90’dan fazlasını karbonhidratlardan alıyor. Spor bile yapsanız kullanılan enerji kaynağı karbonhidrat oluyor. Gece uykudaysa bazal metabolizmanın sürdürülebilmesi için kullanılan enerjinin yüzde 90’dan fazlası yağdan sağlanıyor. Yeter ki uyumak için yatağa gitmeden önce vücudu karbonhidrat ile yüklemeyin.

    Program hangi aşamalardan oluşuyor?

    Toplam dört aşamadan oluşuyor. İlk aşama, vücudu arındırmak ve yeni beslenme düzenine alıştırmak için uygulanan iki günlük detoks süreci. İki gün boyunca tek bir çeşit meyve, karışık salata ya da hafif öğünlerle geçiyor. Ardından 14 günlük yağsız süreç başlıyor. 14 gün boyunca yemeklere ve salatalara ekstra yağ koyulmamasını ancak süt ürünleri ile peynirin normal yağlı olmasını istiyoruz. Kişilerin tahlil sonuçlarına göre bu dönemde kısıtladığımız bazı gıdalar olabiliyor. Üçüncü aşamada hedefe ulaşıncaya kadar daha rahat bir dönem yaşanıyor. Danışanın günde en az üç çorba kaşığı sızma zeytinyağı kullanmasını istiyoruz. İkinci aşamada kısıtlanan gıdalar varsa onlar ekleniyor. Karbonhidrat çeşitlerinin nasıl tüketileceği öğretiliyor. Dördüncü dönem olan koruma döneminde ise artık programın günde üç öğün yemek, 21.00’den sonra yememek, yemeğe protein ile başlamak gibi prensiplerine uygun olarak devam etmek gerekiyor.

    Kimler uygulamamalı?

    Metabolik Balans’ı, böbrek ve karaciğer yetmezliği olanlar ile hamile ve emziren annelere önermiyoruz. Çünkü bu bir yağ yakım programı ve oluşan atıklar, karaciğer ile böbrekten elimine oluyor, bebeğe zarar verebiliyor. Dokuz yaşından itibaren çocuklar da uygulayabiliyor. Büyüme çağında çocuklarda insülin salınımının dengelenmesi boy uzamasını tetikliyor. Aksi takdirde insülin arttıkça büyüme hormonu azalıyor. Bu nedenle çocuklara da öneriyoruz.

    “Bu beslenme programında şekerli gıdalardan kaçınmak önem taşıyor. Örneğin limon temkinli yaklaşılması gereken gıdalardan, çünkü 100 gram limonda 100 gram çilekten daha fazla meyve şekeri bulunuyor.”

    Metabolic Balance uygulayanlar için tıklayın !

    İnsülin direnci nedir?

    Gıdalarla alınan şekerin hücre içine girip yakılabilmesi için pankreastan salgılanan insülin hormonuna ihtiyacı var. İnsülin, hücredeki insülin reseptörlerine yapışıp orada bir delik oluşturuyor ve şekerin hücre içerisine girmesini sağlıyor. Ancak beslenme hataları nedeniyle aşırı miktarda ve dengesiz salınan insüline karşı hücredeki reseptörler bir süre sonra duyarsız hale geliyor, insülin o reseptörlere yapışamıyor. Bunun sonucunda hücre içine giremeyen şeker kanda yükseliyor. Bu durumu algılayıp pankreasa emir gönderen beyin, tekrar insülin salınmasını sağlıyor. Böylece hem insülin hem de şeker düzeyi sürekli yüksek hale geliyor ve bu durum bir süre sonra da yağ birikimine neden oluyor. İnsülinin sürekli yüksekliği bir süre sonra pankreası da tahrip ediyor ve insülin salgılanamaz hale geliyor. Kişi, dışarıdan insülin kullanmak zorunda kalıyor. Bu sürecin sonucunda damarlarda kasılma meydana geldiği için tansiyon problemi başlıyor. Öte yandan kolesterol de yükseldiği için Metabolik Sendrom tablosu ortaya çıkıyor.

    Formsanté Dergisi

  • İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    İnsülin iğnesi tarihe oluyor!

    Nova Başkan Yardımcısı Doustdar insülinin 10 yıl içinde ağızdan tablet yoluyla alınacağını söyledi. Esnek insülinin ise AB’de kullanıldığını belirten Doustdar “Yakında dünyada yaygınlaşacak” dedi

    Diyabet hastalığı nedeniyle günde iki defa insülin enjekte eden hastalara Nova Nordisk Global Başkan Yardımcısı Mike Doustdar’dan müjdeli haber geldi. Diyabetliler artık günlük iğne sayısını bire düşürebilecek. 10 yıllık süreç içinde de iğnelerin yerini ağız yoluyla alınan kapsüller alacak.

    Esnek insülin iğnesinin ise henüz Türkiye’de bulunmadığını belirten Doustar, şu anda AB ülkelerinde olduğunu, yakında tüm dünyada yaygınlaştırılacağını söyledi. Dünyada gün geçtikçe yaygınlaşan ve obezite ile birlikte sayısı artan diyabet hastalığı ile ilgili çalışmalar yapan Doustdar, diyabet hastalarının sürekli kullanmak zorunda olduğu insülin oranını düşürmek ve hastalıkla mücadelenin şeklini değiştirmek amacıyla çalışmalar yapıldığını belirtti.

    Doustdar “Diyabet hastalığının çaresini bulmak için yapılan araştırmalara özellikle ABD hükümeti çok para harcıyor. Fakat diyabet çok boyutlu bir hastalık. Çünkü genetik boyutu var. Tip 1 çocukluk yaşında tip 2 ise yaşlılık sırasında ortaya çıkıyor. Diyabet, yaşam tarzı, obezite, yaş ve sigara içmekle bağlantılı bir hastalık. Yeni nesil insülinler üretildi. Kullanım kolaylığı olan insülin enjeksiyon sayısını azaltma imkanı var. Şimdi günde bir enjeksiyona indirdik. Çok yakında haftada bir enjeksiyona düşürülecek. Yakın zamanda ise şu anda yapılan klinik araştırmalarda tablet insülin üzerinde çalışılıyor. Klinik testleri bitirildikten sonra piyasaya sürülecek. Bu 10 yıllık süre içinde olabilir”dedi.

  • 3 Öğün Mü, 6 Öğün Mü?

    3 Öğün Mü, 6 Öğün Mü?

    Genel olarak biz diyetisyenler, her zaman az ve sık yeme prensibinin, bireyin açlık hissi yaşamadan, kilosunu ve kan şekerini kontrol edebildiğini savunuruz.

    Ve programlarımızı kişiye özel olacak şekilde; yaşam tarzı,
    Sevdiği besinler, çalışma hayatı ve seyahat planlarını dikkate alarak 5-6 öğün şeklinde düzenlemesini öneririz. Alınması gereken toplam kalorinin gün içine dağıtılmasının pek çok avantajı var.

    Sıklık eşittir kalite mi?
    Öğün sıklığı ve diyetin kalitesi arasındaki ilişkiye yönelik 20 yaşın üzerindeki 11 bin bireyle yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre; ara öğünlerin sayısının artmasıyla vücuda A, C, E, D vitaminleri, kalsiyum, potasyum, demir ve magnezyum alımı artıyor. Ara öğünleri düzenli tüketmek aynı zamanda bireye enerji sağlıyor. 65 yaş üzeri kişilerdeyse ara öğünlerde tüketilen içeceklerle yeterli sıvı alımı daha rahat sağlanıyor.

    Genelde meyveler, yağlı tohumlar, tam tahıllılar, süt ve süt ürünleri sıklıkla ara öğün olarak tercih ediliyor. Hem pratik olan hem de kolay bulunabilen bu besinler, doğru miktarda tüketildiğinde kaliteli beslenmenin önemli parçası haline geliyor. Çalışmanın genel sonuçları değerlendirildiğinde de öğün sıklığındaki artışın diyet kalitesini olumlu yönde etkilediği görülüyor.

    İnce bel için ara öğün yapın
    Genç kızlar üzerinde yapılan bir diğer çalışmada daha sık ara öğün yapanların bel çevreleri daha ince ölçüldü. Az ve sık yemek yiyenlere göre, diğer gruptakilerin 3.6 kg. daha fazla kilo aldığı görüldü. Araştırmacılar; sık aralıklarla öğün alımının bireyin daha uzun süre tok hissetmesini sağlayarak, fazla kilo alımını engellediği görüşünde. Daha önceki çalışmalarda da, sık besin tüketiminin daha düşük kiloyla bağlantılı olduğu ortaya konmuştu. Ancak ara öğünde tüketilen besinin çesit ve miktarı doğru seçilmeli.

    ZiHNi AKTiF HALE GETiRiYOR
    Beynimiz enerji için glikozu kullanır. Bu nedenle özellikle iş ve okul hayatındakiler için kan şekerinin dengede olması, odaklanmak ve beyne yeterli besin gönderilmesi bakımından glikoz önemli.

    DÜZENLİ BESLENME PROGRAMI
    Kahvaltı: 07.00-09.00
    Ara öğün: 10.00-11.00
    Öğle: 12.00-13.00
    Ara öğün: 16.00-17.00
    Akşam: 19.00-20.00
    Gece ara öğünü: 21.00-21.30

    Öğle yemeğiyle akşam yemeği arasında uzun bir süre olduğu için mutlaka 16.00-17.00 saatlerinde bir ara öğün yapılmalı. İkindi ara öğününü, tıpkı kahvaltı gibi günün en önemli öğünü olarak kabul edebiliriz çünkü bu ara öğün atlandığında akşam yemeğinde açlığı kontrol etmek zor olur. Akşam saatlerinde metabolizma hızımız azalmaya başlar, bu nedenle saat 20.00’den sonra kalori yoğunluğu yüksek öğünler tüketmek yerine aşağıdaki minik ara öğünleri deneyebilirsiniz.

    GECE AÇLIĞINI BASTIRAN ARA ÖĞÜNLER
    * 1 porsiyon meyve, yağsız yoğurt, tarçın.
    * Düşük kalorili sosa (yoğurt, nane, hardal karışımı) batırılmış çiğ sebzeler (salatalık, kırmızı biber, domates gibi).
    * 1-2 grissini, Etimek ve 1 dilim yağsız peynir.
    * 2 yemek kaşığı müsli ve yağsız süt.
    * 1 avuç beyaz leblebiyle 1 yemek kaşığı kuru siyah üzüm.

  • Ebedi Güzelliğin Sırları

    Ebedi Güzelliğin Sırları

    Hayat Kaynağı Su

    Başınız ağrıyor, deriniz kuruyor ve kabızlık sorunu yaşıyorsanız, anlayın ki vücudunuz susuz kalmış. Bu gibi durumlarda yalnız suyla değil, bitki çaylarıyla da vücudunuza sıvı takviye etmeniz gerekiyor. Hiç kimse bir besini bir kilodan fazla tüketemese de, günlük su tüketimi ortalama 2.5 kiloyu buluyor.

    Kadınların yüzde 55’i, erkeklerin de yüzde 60’ını oluşturan su yaşamın esas kaynağı. Kötü huylu hücrelerin yapısı daha asitli oluyor. Bu nedenle vücudumuzun asit düzeyini azaltıp, alkaliye çevirerek bedenimiz için doğru bir şey yapabiliriz. Bunun için içeceklerimizi alkaliye çevirmek iyi bir başlangıç olabilir. İçtiğimiz suya limon sıkarak alkali olmasını sağlayabiliriz.

    Kadınlar için adaçayı, erkekler için yeşil çay ya da bunları tüketemiyorsanız, yalnızca sıcak su içmek bile alkali dengesi sağlamaya yeterli oluyor. Midenin alkali dengesini sağlamak içinse, büyük ana öğünlerde sıvı almamak gerekiyor. Bu sayede midenin aşırı şişip asit üretmesi de engelleniyor.

    Kan şekerinizi dengeleyin

    Beslenmede glisemik indeksin ne kadar önemli olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Basitçe ele almak gerekirse, bir dilim beyaz ekmek, birkaç kaşık müsli ya da bir parça çikolatanın her biri 50 kalori olsa da, bunların vücuttaki kan şekerini yükseltme hızları farklı oluyor. Şeker vücudumuzda bağırsaktan emilerek, kana geçiyor; kontrolünü de insülin hormonu yapıyor.

    İnsülin seviyeniz düzenli çalışıyor olsa bile, yüksek şeker girişini tam anlamıyla kontrol edemeyebiliyor. Bu nedenle çok işlenmiş, rafine, katkılı gıdalar (beyaz un, beyaz şeker gibi) yerine, işlem görmemiş tam tahıl ve buğday ürünleri ile keçi sütü ve keçi yoğurdu gibi ürünler ya da suda bekletilip, bir miktar filizlenme ve oksidasyonu sağlanmış baklagillerin tüketilmesi gerekiyor. O zaman şekerin vücuda emilimi o kadar yavaş oluyor ki, hem insülin düzenli çalışıyor hem de hücreler hırpalanmıyor.

    Unutmayın, iki saatte bir beslendiğinizde metabolizmanız daha kolay çalışıyor. Bu sayede insülin hep ayakta kalacağı için ortalama seviyesi bozulmuyor, şeker de daha rahat kontrol ediliyor. Şekerin dünya üzerinde en çok yaşlandıran etkenlerden biri olduğunu bilmek, yatmaya yakın aldığınız şeker türevlerini kesmenize yardımcı olabilir. Ama ‘Benim şekere ihtiyacım var’ diyorsanız, tercihinizi sütlü tatlılardan yana kullanmayı unutmayın!

    Sigara ve alkolden uzak durun

    Dünya üzerinde serotonin, melatonin ve endorfin salgılanan dört temel işlev var: Cinsel aktivite, yemek, egzersiz yapmak ve kimyasal uyarıcılar. Söz gelimi, yeme isteği geldiği zaman, eğer önceki öğününüzün üzerinden iki saat geçmediyse yaklaşık 10 dakika yürüyün. Bu, beyindeki mekanizmanın mutlulukla yemek arasındaki bağlantıyı kopararak, yürümeyle bağdaştırması için iyi bir yol olabilir. Egzersizsiz bir hayat düşünmeyin!

    Dünya Sağlık Örgütü, herkesin ortalama bir saat açık havada egzersiz yapmasını öneriyor. Mümkünse her gün üç kilometre yürümek iyi bir egzersiz olabilir. Ancak çok kilolu kişilerin hafif ağırlıklarla, örneğin yarım litrelik su şişeleriyle kuvvet egzersizi yapması da yeterli oluyor. Egzersiz sayesinde vücudun oksijenlenmesi de sağlanıyor.

    Güneşten doğru yararlanın

    Geçmişte UV A ve B’den daha çok söz edilirken, şimdi UV C de konuşuluyor. Bu nedenle güneşin zararlı etkilerinden korunmak için mutlaka bir güneş koruyucu kullanmak ve dört saatte bir bunu yenilemek gerekiyor. Vücudunuzun güneşin olumlu etkilerini alması, D vitamini ile kemiklerinizin güçlenmesi için, özellikle sabah güneşini almaya çalışın.

    Güneşin yıpratıcı bir etkisi olduğunu biliyoruz. Hatta, sarışınların esmerlere göre daha hızlı yaşlandığı söyleniyor. Oysa Avrupa’daki güneşlenme süresi bizim ülkemizdekinden daha az; buna rağmen bizim daha yavaş yaşlanmamızın en önemli nedeni, bacak kaslarımızın IGF 1 (insüline benzeyen gençlik faktörü) uyaranı salgılayabilecek şekilde tasarlanmış olması.

    Güneş ışınları hormonları daha hızlı çalıştırdığı için kilo vermede de etkili oluyor. Düşünün bir kere; kışın kilo vermeye çalıştığınızda zorlanıyorken yazın bunu nasıl da kolayca başarabiliyorsunuz. Doğru doktor, doğru antioksidan Antioksidanlara hayatınızda her zaman yer açın. Ancak bunu bir doktora danışarak, hayat tarzınıza uygun antioksidan seçmesini isteyerek yapın. Çünkü ailesel bir damar hastalığı yatkınlığınız ya da mide rahatsızlığınız olabilir. Bu da antioksidan kullanmamanızı gerektirir.

  • Diyabette doğru bilinen yanlışlar

    Diyabette doğru bilinen yanlışlar

    İnsülin bağımlılık yapar mı? Şeker hastalığı kısırlığa neden oluyor mu? Tip 2 diyabet, yaşlı hastalığı mıdır? İşte soruların yanıtları!

    Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabette, egzersiz ve diyet tedavinin ömür boyu sürecek ayrılmaz bir parçası olurken, insülinin bağımlılık yapabildiği ve hastalığın kısırlığa yol açabildiği bilgileri gerçeği yansıtmıyor.

    Uzmanlar, stresin kan şekerinde etkili olabildiğini, ancak yüksek rakamların bununla açıklanamayacağını, altta yatan nedenlerin tespit edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ani kan şekeri düşüklüğünde de “sinirlilik” halinin etkili olabildiğini ifade eden uzmanlar, kan şekeri yüksekliğinde ise bir etkisinin bulunmadığına dikkati çekiyorlar.

    Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Berrin Demirbaş, şeker hastalığı olarak bilinen diyabetin, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili şekilde kullanılamaması durumunda geliştiğini söyledi.

    Demirbaş, diyabet hastalarının vücudunun, yediği besinlerden kana geçen şekeri kullanamadığını ve kan şekerinin yükseldiğini, gün içinde çok su içme, sık idrara çıkma, yorgunluk ve açıklanamayan kilo kaybının, hastalığın öne çıkan belirtileri olduğunu ifade etti.

    Demirbaş, diyabetin yaklaşık yüzde 90’ının erişkinlerde görülen Tip 2, yüzde 5-10’unun ise çocuklarda görülen Tip 1 şeklinde olduğunu, halk arasında diyabetle ilgili doğru bilinen birçok bilginin yanlış olduğunu söyledi.

    TİP 2 DİYABET YAŞLI HASTALIĞI MIDIR?

    Tip 2 diyabetin erken tanı konulduğunda ve düzenli ilaç kullanımı halinde tedavi edilebileceğini belirten Demirbaş, bu hastalarda egzersiz ve diyetin yaşam boyu devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.

    Demirbaş, son yıllarda özellikle şişman ve hareketsiz çocuk sayısının artışına bağlı çocuk ve genç yaş grubunda da Tip 2 diyabetin görülmeye başladığına işaret etti.

    DİYABET HASTALARI “STRESTEN” ŞİKAYETÇİ

    Stresin kan şekeri üzerinde etkili olduğunu anlatan Demirbaş, genellikle hastalarının stresten şikayetçi olduklarını dile getirdi. Demirbaş, şöyle devam etti:

    “Hastalar, stres sonrasında kan şekerlerinin yükseldiğini ifade ediyorlar. Bu, bir bakıma doğrudur. Örneğin; kan şekeri 100 mg/dl olan birinin, stres sonrası 160 ve 170 mg/dl çıkması stresle açıklanabilir. Ama 300-400 mg/dl gibi yüksek rakamlar, kesinlikle stres ile açıklanamaz.

    Stresin, şekeri bu kadar da yükseltmeyeceğini bilmeli, hasta önlemini buna göre almalıdır. Stres belki hastanın diyet düzenini bozmasına, ilaçlarını aksatmasına neden olup şekerini yükseltebilir. Bu anlamda da kan şekeri yüksekliğine katkısı olabilir. Ancak hastanın stresten öte başka nedenleri araştırması ve bunlara ait önlemleri alması gerekir.”

    “ANİ KAN ŞEKERİ DÜŞÜKLÜĞÜ SİNİRLİLİK YAPABİLİR”

    Diyabetik hastaların, kan şekeri düzenli seyrettiği sürece sinirli olmayacaklarını vurgulayan Demirbaş, “Diyabette ani kan şekeri düşüklüğü olursa sinirlilik olabilir. Kan şekeri yüksekliği sinirlilik yapmaz” dedi.
    Şeker hastalarına ara öğünlerde meyve yemesi önerildiğini ve bunların porsiyon şeklinde olduğunu anlatan Demirbaş, bir bardak meyve suyu elde edilmesi için birkaç meyvenin sıkıldığını, bunun da hasta için arzu edilen ölçünün üstünde olduğunu söyledi.

    Demirbaş, sıvı gıdaların çok hızlı emildiğinden kan şekerini hızla yükselttiğini ifade ederek, şeker hastalarına hem sindirim sisteminin iyi çalışması hem de kan şekerinin iyi seyretmesi için meyve suyu içilmesi yönündeki önerilerin doğru olmadığını, bunun yerine meyvenin olduğu gibi tüketilmesi gerektiğini bildirdi.

    “DİYABETLİNİN KISIR OLACAĞINA İLİŞKİN BİLGİ YANLIŞ”

    Demirbaş, diyete bağlı kalmayan hastalarda şişmanlık görülebileceğini işaret ederek, diyabet hastalarının kısırlık sorunu yaşayacağına ilişkin bilginin yanlış olduğunu aktardı.
    Gebelik planlamasından 3 ay önce diyabet hastası anne adayına insülin tedavisi başlanacağını ve kan şekeri ayarlandıktan sonra hamile kalınabilineceğini anlatan Demirbaş, şeker hastası olan erkeğin de kan şekeri kontrol altındayken cinsel fonksiyonunda problem yaşanmayacağını belirtti.

    “İNSÜLİN BAĞIMLILIK YAPMAZ”

    Demirbaş, insülinin bağımlılık yapan bir madde olmadığını ve istenildiği zaman bırakılıp hap tedavisine geçilebileceğini dile getirdi.

    Sadece şekerli gıdaları tüketmeyerek kan şekerinin kontrol altına alınamayacağına dikkati çeken Demirbaş, “Diyabetik kişinin alması gereken kalorinin yüzde 50’si karbonhidrat, yüzde 30’u yağ, ve yüzde 15-20’si protein olmalıdır. Yağın içeriğinde yüzde 7’den azı doymuş yağ (tereyağı), yüzde 7 oranında çoklu doymamış yağ (ayçiçek yağı, soya yağı ve mısır özü yağı), yüzde 10-15’i tekli doymamış yağ (zeytinyağı) olmalıdır. Karbonhidrat alırken özellikle lifli gıdalar tercih edilmelidir. Diyabetik diyette tatlı gıdaların tüketilmesi yasaktır. Ayrıca bal direk glukoz içerdiğinden diyabetik bireyler için yasaktır.”

    AA

  • Kilonuzun sebebi insülin direnci olabilir!

    Kilonuzun sebebi insülin direnci olabilir!

    İnsülin Direnci Nedir?

    Normalde yiyecekler şeker formunda kana karışır. Kandaki şeker yüksekliği pankreasın daha fazla insülin depolamasına neden olur. Normalde bu hormon hücrelere eklenir. Kandaki şekeri alarak enerjiye dönüştürür.

    İnsülin direnci durumunda vücuttaki hücreler insülin hormonunun hareketlerini ayırt edemeyecek hale gelir. Kandaki insülin direncini dengelemek için pankreas daha fazla insülin salgılar.

    İnsülin direnci olan insanlarda insülinin yüksek seviyelere ulaşması belirti olmaktan çıkar. Hastalığın ta kendisi olur. Zamanla insülin direnci olan kişilerde yüksek insülin seviyesi şekeri kontrol etmeye yetmeyince diyabet riski doğar.

    İnsülin Direncini Etkileyen Faktörler

    • Bozulmuş açlık şekeri, bozulmuş glikoz tolerans seviyesi ya da tip 2 diyabet olabilecek sağlık sorunlarından. Bütün bunların nedeni pankreasın insülin direncinin hakkından gelecek düzeyde insülin üretememesi. Böylece kanda şeker at koşturmaya başlıyor. Çok geçmeden de diyabet ortaya çıkıyor.

    • Yüksek tansiyon. Nedeni çok belli değil. Ancak çalışmalar tansiyon ne kadar yüksekse insülin direncinin de o kadar fazla olduğunu gösteriyor.

    • Anormal kolesterol seviyesi. Kolesterol seviyesi insülin direnci olan insanlarda düşüktür. Hemen sevinmeyin: bahsettiğimiz iyi kolesterol. Kötü kolesterol ise yüksek olur.

    • Kalp hastalıkları. İnsülin direnci damarlarda plak oluşumuna, damarların tıkanmasına neden olabilir.

    • Obezite. İnsülin direncini doğuran başlıca faktör obezite. Kilo kaybı vücudun insülini doğru miktarda kullanmasına yardımcı olabilir.

    • Böbrek hastalıkları. İdrardaki protein seviyesi böbrek hastalıklarının habercisi. Ancak bazı uzmanlar insülin direncinin protein fazlasına neden olmayacağı görüşünde.

    Uzmanlara göre, uzun zamandır diyet yapan ve yürüyüşlerini aksatmayan bir kişinin kilo vermekte güçlük çekmesindeki sebep; insülin direnci olabiliyor.

    Özel Biyofiz Fizik Tedavi ve Romatizmal Hastalıklar Tıp Merkezi Beslenme ve diyet Uzmanı Başak Kefeli, diyet ve spor yapmasına rağmen kilo veremeyen kişilerin mutlaka insülin direncini kontrol ettirmesi gerektiğini söyledi. İnsülin direncinin şeker hastalığının başlangıcı olduğuna işaret eden Kefeli, “Şeker hastalığında insülin salgılamayan pankreas bezimiz insülin direncinde gereğinden fazla insülin salgılamaya başlamıştır. Gereğinden fazla insülinin kanımızda bulunması ise dokularda insüline karşı duyarsızlık oluşturuyor. Bu duruma da insülin direnci deniliyor. Yani bu süreçte vücudumuz tüketilen besinleri yağ olarak depolamak için can atıyor.” dedi.

    Beslenme ve diyet Uzmanı Başak Kefeli özellikle; ailesinde şeker hastalığı olan, karın bölgesinde yağlanması fazla olan, uzun süre hareketsiz oturan, uzun süre aç kalan, çok sık (2 saatten de sık) atıştıran, çok sık şeker ve şekerli ürün tüketenler ile aniden hızlı kilo alanların risk altında olduğuna dikkat çekti. ‘Su içsem dahi kilo alıyorum’ diyenlerin kan değerlerine baktırarak HOMA değerinin 2,7’yi aşıp aşmadığını kontrol etmelerini tavsiye eden Başak Kefeli, insülin direncinin şiddetine göre her gün yarım saat yapılacak tempolu yürüyüşün de tedavide önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

    Başak Kefeli, dikkat edilecek hususları şöyle sıraladı: “Tam buğday ekmeği veya çavdar ekmeği tüketilmeli. Pirinç yerine bulgur kullanılmalı. Meyve suyu yerine meyvenin kendisi tercih edilmeli. Meyveler kabukları ile yenilmeli. Her gün mutlaka 1 tabak sebze yemeği veya salata yenilmeli. Esmer makarna tercih edilmeli. Unlar yarı yarıya tam buğday unu ile karıştırılmalı. Etlerin yağlı kısımları ve tavuğun derisi yenilmemeli. Haftada 1 gün kırmızı et, 2 gün tavuk ve 3 gün balık eti tercih edilmeli, kurubaklagillerin yemeği veya çorbası haftada 1 defa mutlaka tüketilmeli. Her öğün mutlaka 1 çay bardağı kadar yoğurt tüketilmeli. Süt ve süt ürünleri az yağlı tercih edilmeli. Günde 3-4 defa küçük ara öğünler yapılmalı. Ara öğünlerde süt-meyve/yoğurt-ekmek / sütlü kahve-bisküvi gibi alternatifler tercih edilebilir. 4-5 saatten daha fazla aç kalınmamalı, tuz tüketimi sınırlandırılmalı. 1 günde toplamda 1 tatlı kaşığından daha fazla tuz tüketilmemeli. Şeker içeren besinlerden mümkün olduğunca uzak durulmalı. Bir diyetisyenden beslenme planının oluşturulması için yardım alınmalı.”

    İnsülin Direnci Tanısı

    İnsülin direncini tespit etmek için belirli bir test yok. Ancak doktorunuz bazı durumlardan şüphelenip üstüne gidebilir:

    • Kardeşlerde ya da anne babada tip 2 diyabet, yüksek tansiyon ya da kalp hastalıkları varsa

    • Obezseniz

    • Karın bölgesinde ve kalçada aşırı yağlanma varsa

    • 40 yaşından büyükseniz

    • Hamilelik diyabeti geçirdiyseniz

    • Polikstik over sendromu geçirdiyseniz

    • Gizli şekeriniz varsa

    • Güney Asyalı ya da Afrikalıysanız. Bazı ırklar insülin direnci konusunda biraz daha şanssız oluyorlar.

    İnsülin Direnci Tedavisi

    Belli reçeteli ilaçlar insülin direncini ortadan kaldırmada etkili. Bu ilaçlardan dolayı vücudunuz insülin hareketlerine karşı daha hassas olabilir. Kolesterol düşürücü ilaçlar ya da yüksek tansiyon ilaçları insülin direncinin neden olduğu başka hasarlara iyi gelebilir.

    İnsülin Direncinin Önlemi Var mı?

    İnsülin direnci kesinlikle önlenebilir. Sağlıklı bir yaşam sürerek insülin direncini ve ilişkili diğer sağlık sorunlarını engelleyebilirsiniz. İnsülin direncini engellemek için birkaç ipucu:

    Egzersiz yapın. Haftada 5 gün günde yarım saat yürüyüş yapın. İsterseniz 30 dakikalık süreyi 10’ar dakikalık 3 bölüme ayırabilirsiniz. Haftada 150 dakikayı tamamlamaya bakın.

    Sağlıklı kilonuzu koruyun. Boyunuzu da göz önünde bulundurarak ideal kilonuzu belirleyin ve bu aralıkta kalın.

    Düzenli beslenin. Düzenli beslenmek için sağlıklı, kalori kontrolü olan bir diyet şart.

  • Aç kalıp kilo almak yerine yiyerek kilo verebilirsiniz

    Aç kalıp kilo almak yerine yiyerek kilo verebilirsiniz

    AÇ KALIP KİLO ALMAK YERİNE YİYEREK KİLO VEREBİLİRSİNİZ

    Herkesin acilen vermesi gereken kiloları , beslenme konusunda uzman olan olmayan herkesin bu probleme bir çözümü var. Sadece protein içeren diyetlerden tutun, 1 ayda 15 kilo kaybedeceğinizi garanti eden kitaplar piyasada yok satıyor. Bir o kadar bilgi karmaşası da internette mevcut. Hal böyle olunca akıllar iyice karışıyor. İyisi mi gelin bu konunun uzmanlarına kulak verelim. Bakalım sağlıklı ve kalıcı kilo kaybetmek için nelere dikkat etmemiz gerekiyor?

    KAHVALTI İLE METABOLİZMANIZI UYANDIRIN!

    Gece boyunca aç kalan vücudunuz güzel bir kahvaltıyı hak ediyor. Neden mi? Çünkü uzun süren açlıklar metabolizmanızın yavaşlamasına neden oluyor. Yani bu,sizin gün içerisinde harcadığınız enerjinin daha az olması anlamına geliyor. Bu nedenle güne kahvaltı ile başlamak hem metabolizmanızı hızlandırmak için hem de öğle öğününde yiyeceğiniz yemeğin miktarını daha doğru belirlemeniz için çok önemli.

    ARA ÖĞÜNLER İLE HEM GÖZÜNÜZ HEM DE KARNINIZ DOYSUN!

    Gün içerisindeki ufak atıştırmaların kilo almanıza sebep olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersine öğün aralarında tükettiğiniz meyve,süt, yağlı tohumlar gibi besinler sizin metabolizmanızın hızlanmasına ve kilo vermenize yardımcı olur. Nasıl mı? Vücudunuz aldığınız besinleri sindirmek için enerji harcar. Sizin 2 saat aralıklarla atıştırmanız vücudunuzun sürekli enerji harcamasına sebep olacaktır. Tabi bu gün boyu her önünüze geleni ölçüsüz bir şekilde yemeniz anlamına gelmiyor. Ara öğünlerinizi ,1 su bardağı tarçınlı süt, ufak bir kase meyve salatası, 1 avuç yağlı tohum,1su bardağı yoğurda katılmış 2 yemek kaşığı yulaf ezmesi gibi kan şekeri dengenizi sağlamanıza yardımcı olacak, lif içeriği yüksek, uzun süre tokluk hissi veren besinler ile oluşturmalısınız.

    ESMER ÜRÜNLERİN DESTEĞİ İLE KAN ŞEKERİNİZİ KONTROL ALTINDA TUTUN!

    Yapılan çalışmalar sonucu insülin hormonunun normalin üzerinde salgılanması kilo artışını tetikliyor. Peki siz fark etmeden insülin seviyenizi arttırıyor olabilir misiniz? Pankreastan salgılanan ve kan şekerinizi düzenleyen bu hormon kan şekerinizin aniden yükseldiği zamanlarda gereğinden fazla salgılanır. Bu da sizin özellikle bel çevrenizin kalınlaşmasına neden olur. Bu nedenle kan şekerimizin hızla yükselmesine sebep olan beyaz ekmek,pirinç pilavı,makarna ve hamur işleri yerine kepekli,çavdar,tam tahıllı ekmek çeşitleri,kepekli makarna ve kabuklu pirinç gibi esmer ürünleri tercih etmelisiniz.

    SU İÇMEK İÇİN SUSAMAYI BEKLEMEYİN!

    Yeni doğan bebeklerin vücutlarının %90 ı su iken bu oran çocuklarda %70, yetişkinlerde %60, yaşlılarda ise %50 oranına düşmektedir. Yani yaş ilerledikçe vücut suyunun yerini yağ dokusu almaya başlar. Eğer sizde günden güne yağ oranınızın yükselmesini istemiyorsanız yeterli miktarda su tüketmeye özen göstermelisiniz. Peki günde kaç litre su içmek yeterli? Vücudunuz, biriken toksinleri atmak ve ısı dengesini sağlamak için günde 2,5 lt su kaybedilmektedir. Yani en az kaybettiğiniz 2.5 litre suyu geri kazanmanız şart. Yazın çok sıcak ve spor yaptığınız günlerde bu miktar 3-3.5 litreyi bulabilir.

    KOLAY YOLDAN ZAYIFLAMAK UĞRUNA SAĞLIĞINIZDAN OLMAYIN!

    Kısa sürede ideal kiloya ulaşmayı hepimiz isteriz. Fakat bunu yaparken lütfen sağlığınızın daha önemli olduğunu unutmayın. Kulaktan dolma bilgilerle uyguladığınız diyet ve egzersiz programları,zayıflama hapları,içeriğini bilmediğiniz bitkisel ürünler ve bitki çayları vücudunuzda geri dönüşümü olmayan hasarlara sebep olabilir. Bu nedenle eğer kilo fazlanız olduğunu düşünüyorsanız mutlaka beslenme uzmanına danışmanızı tavsiye ederim.
    Hepinize sağlıklı ve formda bir yaz dilerim….

    DYT.BUKET ADANÇ

  • Kilo Aldıran Sağlıklı Yiyecekler

    Kilo Aldıran Sağlıklı Yiyecekler

    Sağlıklı sandığınız bazı yiyecekler kilo yapıcı abur cuburların kılık değiştirmiş hali olabilir! Onları hayatınızdan çıkararak incelme yolunda adım atabilirsiniz.

    Diyet hatası
    Yapay tatlandırıcılar şekere kıyasla tam 600 kat daha tatlıdır. Bunlar, sizin ‘ultra-şekerli’ besinlere alışmanıza ve sonucunda sık sık tatlı krizlerine girmenize yol açabilir.

    Suşi
    Sadece yosun ve sebzelerle hazırlanmış olanların düşük kalorili olduğu doğru ama ne yazık ki bu tipteki suşiler pek sevilmiyor. Aksine suşi deyince akla ilk kızarmış deniz mahsülleri çeşitli soslarla ağırlaştırılmış olanlar geliyor. Bunun sonucunda bazen tek bir suşinin bile kalori değeri 500-600’ü bulabiliyor. Ayrıca, suşiyle beraber bol bol soya sosu tüketildiğini de hepimiz biliyoruz. Sodyum içeren soya sosu sizi şişmanlatmasa bile vücudunuzun su tutmasına ve en sevdiğiniz jean pantolonunuzun içine sığamamanıza yol açabiliyor, hatırlatalım.

    Şişelenmiş soğuk çaylar
    Pek çok marka soğuk çayları, bol bol şeker ya da bal ekleyerek hazırlıyor ve onları birer ‘kalori bomba’sına dönüştürüyor. Böylece, yaklaşık iki barak ölçüsünde çay içeren bir şişenin kalori değeri kolaylıkla 200’e çıkabiliyor.

    Dürümler
    İncecik hamurla ve düşük kaloril yiyeceklerle hazırlanmış bir dürüm size son derece masum görünebilir. Peki, bunun iki dilim ekmekten çok daha fazla kalori değerine sahip olduğunu ve içine bir sandviçe kıyasla çok daha fazla malzeme ve sos alabildiğini düşündünüz mü? Yapılan araştırmalar, “hafif” diye nitelendirilen bir dürümün bile ortalama 300 kalori değeri içerdiğini ortaya koymuş.

    Kepekli muffin
    Elma, muz gibi malzemelerle yapılmış ve içine şekerle, tereyağı eklenmiş bir muffin, bol lif içerip sizi uzun süre tok tutsa bile koca bir dilim kekle hemen hemen aynı kalori değerine sahip. Sadece bir adet kepekli muffin’de yaklaşık 20 gr yağ, 34 gr şeker ve 420 kalori bulunuyor.

    Mikrodalgada ısıtılan diyet yemekler
    Bu tür besinlerin büyük bir bölümü önemli miktarda sodyum içerir. Bunun nedeni, bu yiyeceklere lezzet vermek için yağ kullanamayan üreticilerin, bunun yerine tuzdan yararlanmaya çalışması. Ve sonuç olarak, bunları sık sık tüketmek vücudunuzun su tutmasına, özellikle de kol ve bacaklarınızın fark edilir şekilde şişmesine yol açar.

    Salatalar
    İncecik bir bele sahip olmanın en önemli sırrı bol bol çiğ sebze tüketmek olsa bile, salataların üzerine eklenen rendelenmiş peynirler, yağlı soslar, krutonlar, cevizler, hatta kulağa çok masum gelen sirke bile, onları çoğu zaman büyük bir tabak makarnanın kalorisiyle eşdeğer hale getiriyor. Bu nedenle özellikle dışarıda salata tercih ettiğiniz zaman salatayla beraber servis edilen sosların neler olduğunu, salatayla kızartılmış gıdalar eklenip eklenmediğini sorun.

    Tofu
    Bir restorana gidip, bir porsiyon tofu ısmarlamak, çoğu zaman, sodyum, doymuş yağ hatta şeker dolu bir tabağa sahip olmak anlamına gelir. Gerçekten de, kendi başına masum kabul edilebilecek bir besin olan tofu, daha fazla lezzet kazanması için, soslar eklenerek ve kızartılarak gerçek bir diyet sabotajcısı haline gelebilir.

    Granola
    Yulaf, fındık, fıstık, ceviz gibi çeşitli besleyici ve gerçekten sağlıklı olan besinlerle dolu müslilerin, lezzer düşkünleri için yağ ve şekerle kavrulmuş haline bildiğiniz gibi “granola” adı veriliyor. Ve ne yazık ki, bir kase granoladaki kalori miktarı 500’e kadar çıkıyor. Oysa aynı malzemelerle hazırlanmış bir müsli bunun sadece yarısı kadar bir kalori değerine sahip.

    Kuru meyve
    sağlıklı olmaları nedeniyle bolca tüketilen kuru meyvelerin, tazelerinden tam sekiz kat daha fazla kalori içerdiğini biliyor muydunuz? Bunun sebebi ise kuru olanların tazelerine kıyasla daha yoğun olması. İşte bir örnek: Bir fincan dolusu üzüm sadece 60 kaloriyken, aynı miktar kuru üzüm tam 460 kalori ediyor. Pek çok üreticinin bunları daha lezzetli hale getirmek amacıyla içlerine şeker eklemeleri bu değeri daha da artıran bir faktör.

    Meyve suları
    Geçen yıl aldığınız siyah küçük elbiseye bu yıl girememenizin nedeni, günlük meyve ihtiyacınızı yapay meyve sularıyla karşılamanız olabilir. Büyük boy bir şişe portakal ya da elma suyu tam 55 gr karbonhidrat içerir ki bu tam beş dilim ekmek anlamına gelir! Üstelik kimi zaman bu tip içeceklerin bir litrelik şişesinde yaklaşık 12 kaşık şeker bulunabiliyor.

    Sebze-burgerler
    Yağlı bir biftek ya da bir tabak mantı yerine bunu tercih etmeniz size ciddi bir miktarda kalori tasarrufu yaptıracağı kesinlikle doğru. Ama yine de; boyutu ve üzerine eklediğiniz soslara bağlı olarak sadece bir sebze-burger yiyerek, masadan tam bin kalori alarak kalkmanız mümkün.

    Yarım yağlı süt
    Kahvenize birazcık yarım yağlı süt eklemenin kalsiyum almanın en güzel ve keyifli yolu olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, çünkü her gün iki ya da üç fincan kahve içen biri için bu, tam 200 kalori demek. Bu değerin neredeyse bir parça tereyağına eşit olduğunu sakın unutmayın.

    Pirinç patlağı krakerleri
    Bu son derece hafif atıştırmalıklar oldukça düşük kalori değerine sahipler ve yağ içermezler. Ancak içermedikleri diğer besin maddelerinin arasında lif ve proteinler de var. İşte bu nedenle de, açlığı yatıştırma konusunda pek de başarılı kabul edilmezler. Bunları yerken pek fazla kalori almasanız da sonrasında canınız mutlaka daha doyurucu ve tabii kalorili bir şeyler tüketmek isteyecektir. Üstelik çeşitli aromalarla tatlandırılmış olanların, fazla miktarda sodyum ya da şeker içerme ihtimali de var.

    Kilo Almak İsteyenler ! tıklayın.