Etiket: kalp yetmezliği

  • Koku kaybı kalp yetmezliğini öngörebilir mi?

    Koku kaybı kalp yetmezliğini öngörebilir mi?

    Koku kaybı kalp yetmezliğini öngörebilir mi? Yeni araştırmalar, yaşlılarda koku kaybının kalp sağlığına etkisini ve potansiyel riskleri ortaya koyarak önemli sağlık ipuçları sunuyor.

    Koku kaybı kalp yetmezliğini öngörebilir mi?

    Koku duyusu, genellikle göz ardı edilen bir duyudur. Ancak, yaşlı yetişkinlerin genel sağlığı hakkında önemli ipuçları sunabilir. Yeni araştırmalar, yaşlandıkça sıkça karşılaşılan bir sorun olan koku kaybının, kalp yetmezliğinin gelişimini öngörebileceğini veya buna katkıda bulunabileceğini öne sürüyor. Bu çalışma, American Heart Association Journal’da yakın zamanda yayımlandı ve zayıf koku almanın sağlık üzerindeki etkileri hakkındaki anlayışı genişletiyor.

    Koku kaybı kalp yetmezliği
    Koku kaybı kalp yetmezliği

    Koku Kaybının Önemi

    Koku kaybı, yani olfaktör bozukluk, 50’li yaşların başında her dört kişiden birini ve 80 yaşın üzerindekilerin yarısından fazlasını etkiler. Koku kaybı, yiyeceklerin tadını çıkarma ve bozulmuş yiyecekleri veya gaz sızıntılarını fark edememe gibi güvenlik riskleri nedeniyle yaşam kalitesini azaltmanın ötesinde, ciddi sağlık sorunlarıyla da ilişkilendirilmiştir. Önceki çalışmalar, kötü koku almanın Parkinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, bilişsel gerileme ve yaşlı yetişkinlerde on yıl içinde artan ölüm oranı ile ilişkilendirilmiştir.

    Yeni Sağlık İpuçlarını Keşfetmek

    Demans ve Parkinson hastalığı, kötü koku almayla ilişkilendirilen ölüm oranının sadece bir kısmını açıkladığı için, araştırmacılar diğer potansiyel sağlık ipuçlarını keşfetmeye başladılar. Son çalışma, 70 ila 79 yaşlarındaki yetişkinlerde koku alma bozukluğu ile kardiyovasküler olaylar arasındaki ilişkiyi inceleyerek, kötü koku almanın kalp yetmezliği riskinin arttığını ancak kalp hastalığı veya felç ile bir bağlantı bulunmadığını ortaya koydu.

    Çalışma Metodolojisi

    Katılımcıların koku duyusu, dört olası cevaptan birini seçerek 12 maddeyi tanımladıkları bir test kullanılarak değerlendirildi. Skorlar 0 ile 12 arasında değişiyordu ve 8 veya daha düşük bir skor kötü koku alma olarak tanımlandı. Araştırmacılar, katılımcıları 12 yıla kadar izleyerek kardiyovasküler olaylar veya ölüm durumlarını takip ettiler. Çalışma, koku kaybı yaşayanların, normal koku duyusuna sahip olanlara kıyasla yaklaşık %30 daha yüksek kalp yetmezliği geliştirme riski taşıdığını buldu.

    Olası Mekanizmalar ve Daha Fazla Araştırma

    Koku kaybı ile kalp yetmezliği arasındaki bağlantıyı açıklayan kesin mekanizmalar belirsizliğini koruyor. Zayıf koku alma duyusunun doğrudan kalp yetmezliğine katkıda bulunup bulunmadığı veya başka bir altta yatan fizyolojik sürecin bir göstergesi olup olmadığı net değil. Çalışma, kötü koku almanın yaşlanma hızlanması ile ilişkili olabileceğini öne sürüyor, bu da daha fazla araştırmayı gerektiren bir hipotezdir.

    Geniş Kapsamlı Etkiler ve Gelecekteki Yönelimler

    Bu araştırma, koku kaybının sağlık üzerindeki geniş kapsamlı etkilerini anlama yolunda yeni kapılar açıyor. Kalp yetmezliği ve transplantasyon uzmanı Dr. Khadijah Breathett, çalışmanın bakım kalitesini iyileştirmek için yeni hedefler belirleme potansiyelini vurguladı. Çalışma, neden-sonuç ilişkisini kanıtlamasa da, koku sağlığının yaşlanan yetişkinlerde genel refahın potansiyel bir göstergesi olarak önemini vurguluyor. Koku duyusunu COVID-19 nedeniyle kaybeden bireyler üzerine yapılacak gelecekteki araştırmalar, koku ve kalp sağlığı arasındaki ilişki hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir.

    Koku Kaybı ve Kalp Sağlığı: Bilinmeyen Bağlantılar

    Araştırmalar, koku kaybının sadece bir duyusal bozukluk olmanın ötesinde, yaşlı yetişkinlerin kalp sağlığına dair önemli bilgiler sunduğunu göstermeye devam ediyor. Kalp yetmezliği gibi ciddi kardiyovasküler sorunlarla ilişkilendirilen koku kaybı, daha geniş kapsamlı sağlık taramaları ve erken müdahaleler için bir belirteç olabilir. Yaşlanma sürecinde koku duyusunu korumak, genel sağlığı iyileştirme ve ciddi sağlık sorunlarını önleme potansiyeline sahiptir.

    Sonuç

    Koku duyusunun kaybı, genellikle hafife alınan bir durum olsa da, yeni araştırmalar bu duyusal bozukluğun yaşlı yetişkinlerde ciddi sağlık sorunları ile ilişkili olabileceğini ortaya koyuyor. Kalp yetmezliği riskini öngörebilen koku kaybı, daha geniş sağlık taramaları ve müdahaleler için önemli bir belirteç olarak değerlendirilebilir. Gelecekteki araştırmalar, bu ilişkinin mekanizmalarını daha iyi anlamamıza ve koku sağlığının korunması için stratejiler geliştirmemize yardımcı olabilir. Koku duyunuzu kaybetmek sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda kalp sağlığınızı da etkileyebilir. Bu nedenle, koku sağlığınıza dikkat etmek, genel sağlığınızı korumak için önemli bir adım olabilir.

  • Balgam Nedir? 9 Balgam Rengi ve Anlamları

    Balgam Nedir? 9 Balgam Rengi ve Anlamları

    Balgam rengi ne diyor? Beyaz, sarı, yeşil, pembe… Anlamları ve ne zaman doktora başvurmalısınız?

    Balgam, solunum yollarımızı koruyan ve toz gibi zararlı maddeleri temizleyen bir sıvıdır. Rengi ve kıvamı, sağlığınız hakkında önemli ipuçları verebilir. Bu yazıda, balgam renklerinin ne anlama geldiğini ve ne zaman doktora başvurmanız gerektiğini öğreneceksiniz.

    Balgam, genellikle üst solunum yollarında bulunan ve solunum sisteminin koruyucu bir özelliği olan yapışkan bir sıvıdır. Bu maddenin rengi ve kıvamı, solunum sağlığınız hakkında önemli ipuçları sağlayabilir. Peki, balgamın rengi ne anlama geliyor ve vücudumuzda neler olup bitiyor? İşte detaylar:

    Balgamın Nedir?

    Balgam, üst solunum yollarında bulunan mukusun bir türüdür. Mukus, vücudun bakteri gibi zararlı maddelere karşı korunmasına yardımcı olan bir sıvıdır. Balgamın üretimi normal bir süreç olup, genellikle vücut aşırı miktarda balgam ürettiğinde veya öksürme sırasında fark edilir.

    Balgamın Nedenleri

    Balgam üretiminin birçok nedeni olabilir. Bunlar arasında üst solunum yolu enfeksiyonları, bronşit, akciğer iltihaplanması, sinüs enfeksiyonu ve çevresel tahriş edici maddeler bulunur. Ayrıca, alerjiler, sinüzit, KOAH ve astım gibi kronik durumlar da balgam üretimine yol açabilir.

    Balgam Rengi ve Anlamları

    Balgam Rengi ve Anlamları
    Balgam Rengi ve Anlamları

    Balgamın rengi, solunum sağlığınız hakkında önemli bilgiler sağlar. İşte farklı balgam renklerinin anlamları:

    1. Beyaz veya berrak balgam: Normaldir.
    2. Sarımsı renkte beyaz balgam: Normal olabilir veya enfeksiyon veya iltihaplanmanın belirtisi olabilir.
    3. Sarı veya koyu sarı balgam: Viral veya bakteriyel enfeksiyon veya kronik inflamasyon işareti olabilir.
    4. Yeşil balgam: Genellikle enfeksiyon veya inflamasyonun belirtisi olabilir.
    5. Pembe balgam: Kalp yetmezliği belirtisi olabilir.
    6. Kırmızı balgam: Kanlı balgam genellikle tahriş, enfeksiyon veya kanser belirtisi olabilir.
    7. Koyu kahverengi balgam: Bakteriyel enfeksiyon işareti olabilir.
    8. Gri balgam: Genellikle normaldir ve beyaz balgamın bir çeşididir.
    9. Siyah balgam: Nadir görülür, eski kanın bir belirtisi olabilir.

    Balgamın Tutarlılığı ve Anlamları

    Balgamın dokusu ve kıvamı da önemlidir. Yapışkan ve sert parçalar içeren balgam, kontrol edilemeyen astım veya KOAH’ın belirtisi olabilir. Kabarcıklı berrak balgam veya neredeyse sıvı olan balgam ise genellikle normaldir.

    Balgamdan Kurtulma Yöntemleri

    Balgamdan kurtulmanın en iyi yolu, balgamın kaynağını tedavi etmektir. Örneğin, astım veya enfeksiyon gibi durumlar için uygun tedaviler uygulanabilir. Ayrıca yaşam tarzı değişiklikleri, özellikle kuru havalarda sıvı alımı veya nemlendirici kullanımı, balgamın azaltılmasına yardımcı olabilir.

    Balgam Kusma ve Ne Zaman Doktora Başvurulmalı?

    Balgam kusmanın genellikle normal bir öksürük olduğunu belirtmek önemlidir. Ancak, balgamın rengi veya kıvamında belirgin bir değişiklik fark ederseniz veya balgamda kan görürseniz, derhal bir doktora başvurmalısınız.

    Balgamın rengi ve dokusu, solunum sağlığınız hakkında önemli ipuçları sağlar. Herhangi bir endişe durumunda, bir sağlık uzmanına danışmak her zaman en iyi seçenektir.

    Oku: Akciğerlerdeki Balgamdan Kurtulun!


    Bu içerik, balgamın önemini ve renginin sağlık durumunuzu yansıtma şeklini açıklar. Sağlık durumunuzu izlemenin önemli bir yolu olarak balgamın gözlemlenmesi, olası sağlık sorunlarını belirlemede yardımcı olabilir.

    Öksürüğe Ne İyi Gelir? Öksürüğe Doğal Çözümler

  • Kadın Kalp Sağlığı: Cinsiyet Temelli Kalp Yetmezliği ve Risk Faktörleri

    Kadın Kalp Sağlığı: Cinsiyet Temelli Kalp Yetmezliği ve Risk Faktörleri

    Cinsiyet temelli kalp sağlığı farkındalığı! Kadın kalp sağlığındaki özel risk faktörleri ve kalp yetmezliği ile ilgili bilgiler. Sağlıklı bir gelecek için bilinçlenin.

    Bir kadının kalbine daha yakından bakmak, cinsiyet temelli kalp sağlığı farklılıklarını anlamak ve kadınların karşılaştığı özel risk faktörlerini vurgulamak için önemlidir. Kalp yetmezliği, erkeklerde ve kadınlarda farklı şekillerde ortaya çıkabilir ve tedavi yaklaşımları da cinsiyete özgü olabilir. Bu nedenle, kadınların kalp sağlığına özel bir odak, daha etkili tanı ve tedavi stratejileri geliştirmeye yardımcı olabilir.

    Kadın Kalp Sağlığı: Cinsiyet Temelli Kalp Yetmezliği ve Risk Faktörleri

    Dr. Diana Bonderman’ın sunumundan elde edilen verilere göre, kalp yetmezliği kadın ve erkek hastalarda farklı alt tiplere ayrılabilir. Kadın hastalarda endotelyal inflamasyon ve koroner mikrovasküler fonksiyon bozukluğu daha yaygınken, erkeklerde makrovasküler hastalık ve miyosit nekrozu daha baskındır. Bu farklılıklar, kalp yetmezliği fenotiplerini etkileyebilir ve tedavi stratejilerini şekillendirebilir.

    Kadın Kalp Sağlığı
    Kadın Kalp Sağlığı

    Hastalığın belirtileri ve risk faktörleri cinsiyetlere göre farklılık gösterdiği için, kadınların kalp sağlığına yönelik özel bir dikkat gereklidir. Örneğin, diyabet kadınların kalp yetmezliği riski erkeklere göre daha yüksek olabilir, obezite kadınlarda daha büyük bir rol oynayabilir ve hipertansiyonun kadınlarda konjestif kalp yetmezliği riskini artırma etkisi daha belirgin olabilir.

    Ayrıca, kadınların yaşamları boyunca karşılaştığı özel risk faktörleri de vurgulanmalıdır. Erken menopoz, meme kanseri tedavileri ve hormonal değişiklikler, kalp yetmezliği riskini artırabilir. Bu nedenle, kadınların kalp sağlığına yönelik bilinçlendirme ve erken müdahale önemlidir.

    Sonuç olarak, cinsiyet temelli kalp sağlığı farkındalığının artırılması, kadınların özel sağlık ihtiyaçlarına daha iyi yanıt veren kapsamlı bir sağlık hizmeti sağlanmasına katkıda bulunabilir. Bu bilgiler, hem sağlık profesyonellerini hem de bireyleri, kalp sağlığını koruma ve geliştirmeye yönelik bilinçli kararlar almaya teşvik edebilir.

    Referanslar:

    1. Lam ve ark.: Kalp yetmezliğinde cinsiyet farklılıkları; Avrupa Kalp Dergisi 2019
    2. Tadic ve ark.: Sirkadiyen Kan Basıncı Modeli’nin Uzun Dönem Kardiyovasküler Sonuç Üzerindeki Prognostik Etkisi, Sol Ventriküler Yeniden Şekillenmeden Bağımsızdır; Klinik Tıp Dergisi 2019
    3. Arcari ve diğerleri: Takotsubo Sendromunda Cinsiyet Farklılıkları; JACC 2022 
    4. Stolfo ve diğerleri: Ejeksiyon Fraksiyon Spektrumu Boyunca Kalp Yetersizliğinde Cinsiyete Dayalı Farklılıklar: Fenotipleme ve Prognostik ve Terapötik Uygulamalar; JACC: Kalp Yetmezliği 2019
    5. Kannel ve ark.: Konjestif kalp yetmezliğinde diyabetin rolü: Framingham çalışması; Amerikan Kardiyoloji Dergisi 1974
    6. Savji ve diğerleri: Obezite ve Kardiyometabolik Özelliklerin HFpEF ve HFrEF Olayıyla İlişkisi; JACC: Kalp Yetmezliği 2018
    7. Levy ve ark.: Hipertansiyondan konjestif kalp yetmezliğine ilerleme; JAMA 1996
    8. He ve arkadaşları: ABD’li erkek ve kadınlarda konjestif kalp yetmezliği risk faktörleri: NHANES I epidemiyolojik takip çalışması; Dahiliye Arşivi 2001  
    9. Duca ve ark.: Korunmuş ejeksiyon fraksiyonu olan kalp yetmezliğinde cinsiyete bağlı farklılıklar; Bilimsel Raporlar 2018
    10. Shin ve diğerleri: Menopoz yaşı ve kalp yetmezliği ve atriyal fibrilasyon riski: ülke çapında bir kohort çalışması; Avrupa Kalp Dergisi 2022
    11. Van Driel ve ark.: Hipertrofik kardiyomiyopatide cinsiyet farklılıkları: yeni görüşler; Kardiyolojide Güncel Görüş 2019

    Pritikin Diyeti Nedir? Kalp Hastaları İçin Diyet Önerisi

  • Hastalığına bak doğru tarafa yat

    Hastalığına bak doğru tarafa yat

    Kaliteli uyku için yatış şekli önem taşıyor. Astım ve KOAH hastalarına yüksek yastıkla sırt üstü yatmalarını öneren Doç. Dr. Aksu, ‘Tansiyon ve reflüsü olanlar sola dönmeli’ diyor.

    Hayat kalitesini sekteye uğratan uykusuzluk ciddi sağlık problemlerine de yol açıyor. Sürekli yorgun yatıp yorgun kalkmaktan, uykusunu alamamaktan yakınanlara uzmanlar, “Yatış pozisyonunuzu gözden geçirin” uyarısında bulunuyor. Şişli Florence Nightingale Hastanesi Ortopedi Bölümü’nden Doç. Dr. Neslihan Aksu, her hastalığa özgü bir yatış şekli olduğunu belirterek, bunları şöyle sıralıyor…

    SIRT ÜSTÜ UYUMAK
    Boyun ve bel ağrıları sırt üstü yatarak engellenebilir. Astım, KOAH gibi solunum yolları hastalığı, kalp yetmezliği olanlar yüksek yastıklarla sırt üstü yatarak daha rahat eder. Omurgasında kireçlenme olanlar sırtüstü, dizlerini ve bel kavislerini yastıkla destekleyerek yatmalıdır. Beyin damar tıkanıklığı olanlar da sırt üstü yatabilir.

    NEFESİNİZ TIKANABİLİR
    Uyku apne sendromu, horlaması olanlar ve obezler sırt üstü yatmamalıdır. Ani solunum durmasına neden olabildiği gibi sarkan yumuşak damağın nefes yolunu tıkayarak solunumun ve uykunun kalitesinin düşmesine sebep olur.

    SOL TARAFI TERCİH EDİN
    En sağlıklı uyku pozisyonu sol tarafa yan yatmaktır. Vücudun kalbe giden ana toplardamarı bası altında kalmayacağı için, kalbe vücuttan kan dönüşü kolay olur. Yüksek tansiyonlu hastalar için uygun bir pozisyondur. Bu pozisyon ayrıca daha az horlamayı sağlar, reflüyü de azaltır. Horlayanlar, uyku apne sendromu olanlar için de uygundur. Gebelere sol tarafa yatmaları önerilir. Çünkü bu pozisyonda kan akışı daha iyidir. Cenin pozisyonunda bacaklar karna doğru çekilip iki bacak arasına yastık, ayrıca baş boyun altına da orta yükseklikte bir yastık konulması uygundur. Kronik kalp rahatsızlığı bulunanlar için bu yatış pozisyonu önerilmez. Kronik kalp hastalıklarında sol yana yatmak kalp atışını hızlandırabilir ve bunun olumsuz etkileri olabilir.

    KALP HASTALARI…
    Reflüsü olanlar için sağ tarafa yatmak uygun değildir. Kalp rahatsızlığı bulunanlar sol yerine sağ yana yatmalıdır. Sonuç olarak hamile değilseniz veya kalp rahatsızlığınız yoksa kendinizi rahat hissettiğiniz tarafa yatabilirsiniz. Ayrıca uyurken aldığınız pozisyonu tüm uyku süresi boyunca koruyacağınızın garantisi de yoktur.

    YÜZÜSTÜNÜN RİSKLERİ
    Horluyorsanız, bel ve boyun ağrısından mustarip değilseniz, yüzüstü yatabilirsiniz. Bu pozisyonun kötü tarafı boyun ve bel ağrısına neden olmasıdır. Omurgada kireçlenmesi olanlara tavsiye edilmez. Eklemlere baskı uygulayarak ve sinirlerin geçtiği kanalları daraltarak sinirlerin sıkışmasına; ağrı, uyuşma ve karıncalanmaya yol açar. Yüzüstü başınız saatlerce bir tarafa dönük kalır ve boynunuzun ağrıması kaçınılmaz olur. Saatlerce bu pozisyonda uyumak omuzda sıkışma sendromuna ve omuz ağrılarına yol açar. Omuz sorunları ve kollarında sinir sıkışması olanlar için bu pozisyon uygun değildir.

    YATAKTAN KALKARKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
    Hastalığına bak doğru tarafa yat | 1 Uyanınca yataktan hızlı bir şekilde kalkmayın. Yataktan ani kalkışınız belinizin tutulmasına neden olabilir. Çünkü tüm gece istirahat döneminde olan kaslar uykuda gevşer, aniden harekete reaksiyon gösteremez. Bu durum da omurgada ve eklemlerle ciddi ağrılara, zedelenmelere neden olur.
    Hastalığına bak doğru tarafa yat | 1 Uyandıktan sonra yatak içerisinde 5 dakika gerinerek, kaslarınızı ve eklemlerinizi esnetin. Böylece gevşeyen kaslarınızı yavaşça harekete geçirmiş olursunuz.
    Hastalığına bak doğru tarafa yat | 1 Yataktan kalkarken, önce blok olarak yana dönün ve bacaklarınızı yatak kenarından aşağıya sarkıtın, sonra kollarınızın yardımıyla vücudunuzu yatak kenarında, dik bir konuma getirin.
    Hastalığına bak doğru tarafa yat | 1 Bir müddet yatak kenarında oturarak tansiyonunuzun dengelenmesine izin verin sonra ayağa kalkın. Vücudunuzun içine gömüleceği değil, ortopedik yataklar tecih edin. Vücudunuz yatağa değil yatak vücudunuza adapte olmalıdır.
    Hastalığına bak doğru tarafa yat | 1 Doğuştan bel ve boyun bölgemizde eğriliklerimiz vardır. Çok sert veya çok yumuşak yataklar doğal eğriliklerimizin artmasına ya da azalmasına neden olur.

  • 1 Haftada 5 kilo “NASIL” verilir ?

    Çok basit: VERİLEMEZ !

    Öte yandan her gün kitle iletişim araçlarında onlarca “mucize diyet” ile karşılaşılmakta. “İsveç Diyeti, Ayırma Diyeti, Hollywood Diyeti, Manken Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti, Burçlara Göre Diyet, Uzman Diyeti, Kan Grubu Diyeti, Renk Diyeti, Amerikan Kalp Vakfı Diyeti, Atkins Diyeti, Son Şans Diyeti” ve daha yüzlerce değişik isimli veya isimsiz diyet. Peki bu kadar çok diyet listesi ortalarda dolaşırken neden hala insanların kilo problemi var ? Çünkü bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır. Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin “ben bu işi başaramıyorum” diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. Zaten yaşam tarzı haline getirilemeyen hiçbir yönteme başlamamak gerekir.
    diyet_tarti
    Gerçek ağırlık kaybı vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür. Kas ve su kitlesindeki kayıplar hem sağlık açısından risklidir, hem de kalıcı ağırlık kaybına neden olmamaktadır. Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir.

    Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka “kişiye özel” olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması birbirinden farklılık gösterir, tıpkı parmak izi gibi. Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekir. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog, diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınabilir. Günümüzde birçok kronik hastalığın temel nedenini oluşturan şişmanlığın tedavisinde diyetisyen en yetkili ve etkin meslek mensubudur. Sağlık ekibinin temel direği olan hekim hastanın gerekli muayenesini yapar, tahlillerini yaptırır ve diyetisyen, kişinin özelliklerine uygun beslenme modelleriyle normal ağırlığa iniş sürecini başlatır. Diyetisyenler aldıkları eğitimin gereği olarak beslenme programını kişiye göre ayarlayabilen, aynı zamanda zayıflama diyetlerini yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı sağlayabilecek şekilde düzenleyebilen kişilerdir.

    Zayıflama programlarının, kişinin (yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, beslenme alışkanlıkları vb.) özelliklerine göre enerji ve besin öğesi içermesi; yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilmesi ve yavaş (0,5 – 1 kg / hafta) ağırlık kaybı ile bireyin yeni beslenme programını yaşam tarzı haline getirmesini sağlayabilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki; ayda 6 kg üzerinde ağırlık kaybı metabolik olarak başka sağlık problemlerine zemin hazırlamaktadır. Sabırlı olmak şart. Kişi, seneler içerisinde aldığı kiloları birkaç haftada vermeye çalışmamalı. Bu uğurda aç karına greyfurt veya limon suyu içmenin, kabak çekirdeği yemenin, sürekli maden suyu içmenin, yosun tabletlerinden, kekik sularından ve form çaylarından medet ummanın hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi; faydadan çok zarar verdiği aşikardır.
    diyet_her_kadin_guzeldir
    Ağırlık kaybının geçmişine bakıldığında; midede hacim oluşturan posa tabletlerinin sindirim sisteminde tıkanmalara, kafein ve amfetaminlerin bağımlılığa, çok düşük kalorili diyetlerin ve sindirim sistemine yapılan cerrahi müdahalelerin besin öğesi yetersizliklerine, protein diyetlerinin böbrek ve kalp problemlerine, kalp yetmezliği sonucu ölümlere neden olduğu görülmektedir.

    Dünya Sağlık Örgütü aylık ağırlık kaybını 2 – 4 kg arasında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Kişi çok şişmansa ve ameliyata hazırlanacaksa, anestezi riskini azaltmak için doktor ve diyetisyen gözetiminde ayda 6 kg verdirilebilir. Yoksa kimse 20 senede aldığı kiloları 20 günde vermeye kalkışmamalı, sabırla tedavinin üzerine gitmelidir. Zayıflamanın temelinde eğitim yer almaktadır. Dahiliye uzmanı veya endokrinolog kontrolünde yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. 3 ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi uygulanmadan kimseye ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmamalıdır.

    Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.

    Uzman Diyetisyen
    M. Turgay KÖSE

    1977 İstanbul doğumlu Köse, ilk ve ortaöğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 2001 yılında derece ile mezun oldu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yedek subay Diyetisyen olarak askerlik görevini tamamladı. Sonrasında Florence Nightingale Hastanesi Diyabet, Obezite ve Metabolizma Hastalıkları Merkezi bünyesinde Diyetisyen olarak çalıştı. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak “Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı” aldı.

    Türkiye Diyetisyenler Derneği, Obezite Derneği ile Diyabet, Obezite ve Beslenme Derneği ve Yeni Çınar Lions Kulübü’ne üye olan Köse, hem bireysel hem de kurumsal anlamda beslenme danışmanlığı ve eğitimi çalışmalarını 2004’ten beri kurucusu olduğu Etik Diyet Danışmanlık’ta sürdürmektedir. Uzman Diyetisyen Turgay Köse fuar, kongre, seminer, internet TV, radyo ve televizyon programlarında konuşmacı; çeşitli gazete, dergi ve web sayfalarında köşe yazarı olarak yer almaktadır. Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse’nin beslenme alanındaki ilk kitabı “Beslenme ve Diyetetik” Ekim – 2007’de piyasaya çıkmıştır.